Madde Detay
SELÎMÎ, Yavuz Sultân Selîm, Sultân Selîm-i Evvel, I. Selîm
(d. 871-72 ?, 872-73?, 874-75?/1467 ?, 1468?, 1470? - ö. 8 Şevvâl 926/21 Eylül 1520)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / Başlangıç-15. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Osmanlı Devleti’nin sekizinci
padişahı Yavuz Sultân Selîm, 871-72/1467 yılında babası II. Bâyezîd’in sancak
beyi olarak bulunduğu Amasya’da doğmuştur. Doğum tarihini 872-73/1468 ve
874-75/1470 gösteren kaynaklar da vardır (Sakaoğlu 1999: 509). Annesi
Dulkadiroğlu Alâüddevle Bozkurt Bey’in kızı Ayşe Hatun’dur. On yaşlarında iken
dedesi Fâtih Sultân Mehmed tarafından İstanbul’a çağrılmış, diğer şehzadelerle
birlikte onun da sünnet merasimi tertip edilmiştir. Küçük yaştan itibaren iyi
bir tahsil gördüğü ve özel hocalardan ders gördüğü belirtilmektedir. 893-916/1487-1510
yılları arasında Trabzon sancak beyliği yapmıştır. Sancak beyliği döneminde
Gürcü krallığına ve özellikle Safevî şahlığına karşı faaliyetleri ile dikkat
çekmiştir. Yavuz Selîm’in ismi Osmanlı belgelerinde Selîm Şâh olarak
geçmektedir. Ancak daha kendi döneminde sert mizacı, cesareti ve ataklığı
sebebiyle “Yavuz” lakabıyla tanınmıştır (Emecen 2009: 407). Yavuz Selîm, II.
Bâyezîd’in saltanatının son demlerinde onunla, vefatından sonra da kardeşleri
Ahmed ve Korkud’la taht kavgasına girişmiş 918/1512 tarihinde
tahta çıkmıştır. Sekiz yıl beş aylık hükümdarlık süresince pek çok başarılar
kazanmış, Anadolu’nun iç huzurunu sağlamış, meşhur Çaldıran (920/1514),
Mercidâbık (922/1516) ve Ridâniye (924/1518)
seferleri neticesinde Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın birçok kısmını Osmanlı
sınırlarına dâhil etmiş ve Haremeyn’deki mukaddes emanetleri İstanbul’a
getirtmiştir (İsen vd. 2012: 87; Emecen 2009: 411-413). 925/1519
yılında Haçlı ittifakının yeni savaş hazırlığına başladığını haber alan Yavuz
Selîm, sefer hazırlıklarına başlamış, ancak o sırada çıkan salgın hastalığın
neticesi sırtında çıkan bir ur sebebiyle yaklaşık iki ay tedavi görmüş ve 8
Şevvâl 926/21 Eylül 1520 tarihinde Çorlu civarında vefat etmiştir.
Yavuz Sultân Selîm, Osmanlı
kayıtlarında orta boylu, çatık kaşlı, sert bakışlı, sakalsız ancak gür ve uzun
bıyıklı, yuvarlak kırmızı yüzlü, koç burunlu bir kişi olarak tasvir edilmiştir.
Her türlü silahı çok iyi kullandığı, iyi bir avcı olduğu, debdebeden
hoşlanmadığı, sade giyinmeyi tercih ettiği, devlet işlerini sıkı şekilde takip
ettiği, disiplinli ve kararlı, ancak sözüne sadık, zarif tabiatlı biri olduğu
da belirtilmiştir (Emecen 2009: 414).
Yavuz Sultân Selîm’in tek
eseri Farsça Dîvân’ıdır. Selîmî Dîvân’ı
ilkin 1890’da İstanbul’da, ardından Alman İmparatoru II. Wilhelm’in emriyle
1904’te Prof. Horn tarafından Berlin’de yayımlanmıştır (İsen vd. 2012: 88).
Berlin’de 500 adet bastırılan Dîvân, II. Abdülhamîd’e hediye
edilmiştir. Tarlan ise Dîvân’ı Türkçeye tercüme etmiştir (1946).
Çeşitli kütüphanelerde 16 yazma nüshası bulunan eserde 2 münâcât, 1 na’t ve 333
gazel yer almaktadır (Aydın 2002: 49). Hem Sehî Beg hem de Latîfî, Selîmî’nin
Türkçe şiir söylediğini kesin bir dille reddedip isnat edilen Türkçe şiirlerin
ona ait olmadığını ifade etmişlerdir (İsen 1980: 49-50, Canım 2000:149-151). Sehî
Beg ve Latîfî ile başlayıp edebiyat tarihlerinde yaygın kanaat olarak son
döneme kadar kabul edilen bu iddia, yeni çalışmalarla tashih edilmiş; mecmûa ve
cönklerde şairin yeni şiirlerine rastlanmıştır. Osmanlı sultanlarının
şiirlerini ihtiva eden antolojik bir kaynakta Selîmî’ye isnat edilen Türkçe 1
gazel, 2 murabba ve 2 müfred bulunmaktadır (İsen vd. 2012: 88-90). Son dönemde
yapılan bir araştırmada ise Selîmî’ye ait olduğu ilmî yöntemlerle kanıtlanmış
28 adet Türkçe şiiri daha ortaya çıkarılmıştır (Köksal 2019: 267-326). Hatta
II. Selîm’e isnad edilen “Biz bülbül-i muhrik-dem-i gülzâr-ı firâkuz / Âteş
kesilür geçse sabâ gülşenümüzden” şeklindeki meşhur beyit de kimi kaynaklarda
Yavuz Selîm’in Türkçe şiirleri arasında gösterilmiştir (Arslan 2010: 75, Bilmen
1942: 15).
Sanata, ilme ve ilim ehline saygı
duyduğu, sefere çıkarken yanına sandıklar dolusu kitap aldığı belirtilen
Yavuz’un etrafında edebî bir muhit teşekkül etmiştir. Onun şahsiyeti ve
seferleri hakkında çeşitli manzum ve mensur eserler kaleme alınmış, özellikle
seferlerini konu alan Selîm-nâme ismi verilen türün örnekleri yaygınlık
kazanmıştır. Yavuz Selîm’in, âlimlerle sohbet etmekten hoşlanan, okumaya
meraklı, ilme saygılı biri olduğu, Arapça ve Farsça dışında Tatar lehçesini
bildiği, tasavvufa ilgi duyduğu ve Muhyiddîn İbn Arabî’nin görüşlerini
benimsediği vurgulanarak o, Osmanlı padişahlarının en bilgililerinden kabul
edilmiştir. Divanındaki sohbet meclislerinde Zembilli Alî Efendi,
Kemâlpaşazâde, İdrîs-i Bitlisî ve Halîmî Çelebi gibi isimler yer almıştır.
Tâcîzâde Ca’fer Çelebi, Âhî Benli Hasan ve Revânî gibi şairler de değer verdiği
sanatçılar arasındadır (Emecen 2009: 414). Hatta Latîfî, Yavuz Selîm’in ilim
ve marifete aşırı merakı yüzünden yönetim erkânını bir kenara bırakıp
çevresindeki sanat erbabıyla teklifsiz görüştüğüne değinmiştir. Kendisi de
Selîmî mahlasıyla şiirler kaleme almıştır. Sehî Bey, Yavuz’un taht
meşgalesi ile uğraşmayıp tamamen şiire yönelmesi hâlinde Hüsrev-i Dihlevî
ayarında bir şair olacağını, Latîfî ise belâgat ve fesâhat sahibi ârif bir
padişah olduğunu söylemiştir. Klasik kaynaklarda şairin Türkçe şiir
söylemediğine ilişkin iddialar, son dönemde nakzedilmiş ve Selîmî’ye ait olduğu
tespit edilen 28 Türkçe manzume ilim âlemine tanıtılmıştır. M. Fatih Köksal’ın
çeşitli mecmûa ve cönklerden tespit ettiği bu şiirler, Selîmî’nin Farsça
dışında Türkçe şiir söyleme konusunda da mahir bir sanatkâr olduğunu
göstermektedir.
Kaynakça
Aydın, Şadi (2002). “Farsça Divan Sahibi Osmanlı Sultanları”. Nüsha II (6): 45-56.
Canım, Rıdvan (2000). Latîfî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratu’n-Nuzamâ (İnceleme-Metin). Ankara: AKM Yay.
Emecen, Feridun (2009). “Selim I”. İslâm Ansiklopedisi. C. 36. İstanbul: TDV Yay. 407-414.
İpekten, Haluk (1996). Dîvân Edebiyatında Edebî Muhitler. İstanbul: MEB Yay.
İsen, Mustafa (1980). Sehi Bey, Tezkire (Heşt Behişt). İstanbul: Tercüman Gazetesi Yay.
İsen, Mustafa, A. F. Bilkan (1997). Sultan Şairler. Ankara: Akçağ Yay.
İsen, Mustafa, A. F. Bilkan, T. I. Durmuş (2012). Sultanların Şiirleri Şiirlerin Sultanları. İstanbul: Kapı Yay.
Kadıoğlu, İdris, H. Çeçen, R. Sarıçiçek (2013). Ali Emiri Efendi, Cevâhirü’l-Mülûk. Diyarbakır: Diyarbakır Valiliği Yay.
Kılıç, Filiz (2010). Âşık Çelebi, Meşâ’irü’ş-Şu’arâ (İnceleme-Metin). C. 2. İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yay.
Köksal, M. Fatih (2019). “Yavuz
Sultan Selîm’in Türkçe Şiirleri”. Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi 40: 267-326.
Sehî Beg. Heşt Behişt. Ayasofya Müzesi Kütüphanesi. No. 3544. vr. 18a.
Tarlan, Ali Nihat (1946). Yavuz Sultan Selim Divanı. İstanbul: Ahmet Halit Kitabevi.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DOÇ. DR. AHMET TANYILDIZYayın Tarihi: 01.07.2014Güncelleme Tarihi: 16.12.2020Eserlerinden Örnekler
Farsça Gazel
Leşker ez-taht-ı Sitanbul
sûy-ı İrân tâhtem
Surh-ser-râ garka-yı hûn-ı
melâmet sâhtem
Askerimle İstanbul tahtından hareket edip İran
tarafına sefere çıktım. Kızılbaşı melâmet kanına garkettim.
Şud gulâm-ı sitem ez-cân u
dil vâlî-yi Mısr
Tâ livâ-yı Husrevî ber-nüh
felek efrâhtem
Mısır valisi can u gönülden azm u himmetimin kölesi
oldu. Padişahlık sancağını dokuz feleğin üzerine yükselttim.
Kerd ez-milk-i Irâk în müjde
âheng-i Hicâz
Çeng-i nusretrâ çü
der-bezm-i zafer bü’nvâhtem
Nusret çengini zafer meclisinde çalmaya başlar
başlamaz bu müjde Irak mülkünden Hicaz’a kadar yayıldı. (Irak ve Hicaz musıki
makamlarıdır.)
Mâverâunnehr ez-tîgem şüde
gark-âb-ı hûn
Çeşm-i düşmenrâ zi-kuhl-ı
Isfahân perdâhtem
Kılıcımdan Maveraünnehr kana garkoldu. Düşman gözünü
Isfahan sürmesinden mahrum ettim.
Âb-ı Âmû ez-ser-i her mû
revân şüd hasm-râ
Şüd arak-rîz ez-teb-i gam
çün nazar endâhtem
Düşmana şöyle bir bakınca gam sıtmasından ter içinde
kaldı ve her kılından bir Amu nehri aktı.
Şâh-ı Hind ez-leşker-i
ferzâneem şüd pîl-i mât
Ber-bisât-ı milk çün
şatranc-ı devlet yâhtem
Mülk tahtası üzeirnde devlet satrancını oynamaya
başladığım zaman Hind Şahı akıl askerimin karşısında mağlup bir fil hâline
geldi.
Ey Selîmî şüd benâmem
sikke-yi milk-i cihân
Tâ ki çü zer pûte-yi mihr ü
vefâ bü’gdâhtem (Sehî Beg, Heşt Behişt, vr. 18a)
Ey Selîmî, mihr ü vefâ potasında altın gibi
eridikten sonra cihan mülkünün parası üzerine benim ismim yazıldı.
Not: Tercüme kısımlar Mustafa İsen’e aittir
(İsen, Mustafa (1980). Sehi Bey, Tezkire (Heşt Behişt). İstanbul: Tercüman Gazetesi Yay. 50).
Gazel
Gözlerimden aktı deryâlar gibi yaşım benim
Dostlar çok nesne gördü onmadık başım benim
Geçmek için seyl-i eşkimden hayâlim askeri
Bir direkli iki gözlü köprüdür kaşım benim
Her gece altun benekli âsmânîler giyip
İşbu çarh-ı pîre-zen olmuşdur oynaşım benim
Ben gedâ gurbet diyârında kalırdım yalınız
Mihnet ü derd ü belâ olmasa yoldaşım benim
Ey felek dokuz dolu câm içmeyince Han Selîm
Dehr içinde olmadı hergiz ayakdaşım benim
(İsen, Mustafa, A. F. Bilkan, T. I. Durmuş (2012). Sultanların Şiirleri Şiirlerin Sultanları. İstanbul: Kapı Yay. 88)
Gazel
Bu mürde cismine cân olmayan cânânı neylersin
Dilâ derdine dermân olmayan dermânı neylersin
Gedây-ı bî-ser ü pâ iken ey dil gûşe-i gamda
Sevip bir pâdişâh-ı hüsn ü âlî-şânı neylersin
Der-i cânânı kor bâğ-ı cinânı medh eder vâiz
Dirîgâ anlamaz bir câhil ü nâ-dânı neylersin
Ser-i kuyunda durmasın rakîb-i rû-siyeh gitsin
Gülistân-ı cinânda ey melek şeytânı neylersin
Selîmî mâni’-i vuslat vücûdundur adem eyle
Visâl-i yâre er bu bâis-i hicrânı neylersin
(Köksal, M. Fatih (2019). “Yavuz Sultan Selîm’in Türkçe Şiirleri”. Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi 40: 290)
Murabba’
Gözlerin fitnede ebrûn ile enbâz mı ki
Dil asılmaga iver zülfüne cânbâz mı ki
Bizi kahr eyledigin lutfuna âgâz mı ki
Neyiki şîve mi ki cevr mi ki nâz mı ki
Dili sayd etmede âlem bilir üstâdlıgın
Key sakın âleme yayılmaya bîdâdlıgın
Bilmezem sırrı nedir bilmiş iken yâdlıgın
Neyiki şîve mi ki cevr mi ki nâz mı ki
Dil nedir nesne mi var aşk adına yakmadıgın
Aşk zencîrini gerden mi kodun takmadıgın
Beni gördükde yüzün döndürüben bakmadıgın
Neyiki şîve mi ki cevr mi ki nâz mı ki
Bu Selîmî kuluna cevri revân eyledigin
Bunca sıdkın reh-i aşkında yalan eyledigin
Yüzünü gösterüben yine nihân eyledigin
Neyiki şîve mi ki cevr mi ki nâz mı ki
(İsen, Mustafa, A. F. Bilkan (1997). Sultan Şairler. Ankara: Akçağ Yay. 117)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 01.07.2014Güncelleme Tarihi: 16.12.2020Eserlerinden Örnekler
Farsça Gazel
Leşker ez-taht-ı Sitanbul
sûy-ı İrân tâhtem
Surh-ser-râ garka-yı hûn-ı
melâmet sâhtem
Askerimle İstanbul tahtından hareket edip İran
tarafına sefere çıktım. Kızılbaşı melâmet kanına garkettim.
Şud gulâm-ı sitem ez-cân u
dil vâlî-yi Mısr
Tâ livâ-yı Husrevî ber-nüh
felek efrâhtem
Mısır valisi can u gönülden azm u himmetimin kölesi
oldu. Padişahlık sancağını dokuz feleğin üzerine yükselttim.
Kerd ez-milk-i Irâk în müjde
âheng-i Hicâz
Çeng-i nusretrâ çü
der-bezm-i zafer bü’nvâhtem
Nusret çengini zafer meclisinde çalmaya başlar
başlamaz bu müjde Irak mülkünden Hicaz’a kadar yayıldı. (Irak ve Hicaz musıki
makamlarıdır.)
Mâverâunnehr ez-tîgem şüde
gark-âb-ı hûn
Çeşm-i düşmenrâ zi-kuhl-ı
Isfahân perdâhtem
Kılıcımdan Maveraünnehr kana garkoldu. Düşman gözünü
Isfahan sürmesinden mahrum ettim.
Âb-ı Âmû ez-ser-i her mû
revân şüd hasm-râ
Şüd arak-rîz ez-teb-i gam
çün nazar endâhtem
Düşmana şöyle bir bakınca gam sıtmasından ter içinde
kaldı ve her kılından bir Amu nehri aktı.
Şâh-ı Hind ez-leşker-i
ferzâneem şüd pîl-i mât
Ber-bisât-ı milk çün
şatranc-ı devlet yâhtem
Mülk tahtası üzeirnde devlet satrancını oynamaya
başladığım zaman Hind Şahı akıl askerimin karşısında mağlup bir fil hâline
geldi.
Ey Selîmî şüd benâmem
sikke-yi milk-i cihân
Tâ ki çü zer pûte-yi mihr ü
vefâ bü’gdâhtem (Sehî Beg, Heşt Behişt, vr. 18a)
Ey Selîmî, mihr ü vefâ potasında altın gibi
eridikten sonra cihan mülkünün parası üzerine benim ismim yazıldı.
Not: Tercüme kısımlar Mustafa İsen’e aittir
(İsen, Mustafa (1980). Sehi Bey, Tezkire (Heşt Behişt). İstanbul: Tercüman Gazetesi Yay. 50).
Gazel
Gözlerimden aktı deryâlar gibi yaşım benim
Dostlar çok nesne gördü onmadık başım benim
Geçmek için seyl-i eşkimden hayâlim askeri
Bir direkli iki gözlü köprüdür kaşım benim
Her gece altun benekli âsmânîler giyip
İşbu çarh-ı pîre-zen olmuşdur oynaşım benim
Ben gedâ gurbet diyârında kalırdım yalınız
Mihnet ü derd ü belâ olmasa yoldaşım benim
Ey felek dokuz dolu câm içmeyince Han Selîm
Dehr içinde olmadı hergiz ayakdaşım benim
(İsen, Mustafa, A. F. Bilkan, T. I. Durmuş (2012). Sultanların Şiirleri Şiirlerin Sultanları. İstanbul: Kapı Yay. 88)
Gazel
Bu mürde cismine cân olmayan cânânı neylersin
Dilâ derdine dermân olmayan dermânı neylersin
Gedây-ı bî-ser ü pâ iken ey dil gûşe-i gamda
Sevip bir pâdişâh-ı hüsn ü âlî-şânı neylersin
Der-i cânânı kor bâğ-ı cinânı medh eder vâiz
Dirîgâ anlamaz bir câhil ü nâ-dânı neylersin
Ser-i kuyunda durmasın rakîb-i rû-siyeh gitsin
Gülistân-ı cinânda ey melek şeytânı neylersin
Selîmî mâni’-i vuslat vücûdundur adem eyle
Visâl-i yâre er bu bâis-i hicrânı neylersin
(Köksal, M. Fatih (2019). “Yavuz Sultan Selîm’in Türkçe Şiirleri”. Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi 40: 290)
Murabba’
Gözlerin fitnede ebrûn ile enbâz mı ki
Dil asılmaga iver zülfüne cânbâz mı ki
Bizi kahr eyledigin lutfuna âgâz mı ki
Neyiki şîve mi ki cevr mi ki nâz mı ki
Dili sayd etmede âlem bilir üstâdlıgın
Key sakın âleme yayılmaya bîdâdlıgın
Bilmezem sırrı nedir bilmiş iken yâdlıgın
Neyiki şîve mi ki cevr mi ki nâz mı ki
Dil nedir nesne mi var aşk adına yakmadıgın
Aşk zencîrini gerden mi kodun takmadıgın
Beni gördükde yüzün döndürüben bakmadıgın
Neyiki şîve mi ki cevr mi ki nâz mı ki
Bu Selîmî kuluna cevri revân eyledigin
Bunca sıdkın reh-i aşkında yalan eyledigin
Yüzünü gösterüben yine nihân eyledigin
Neyiki şîve mi ki cevr mi ki nâz mı ki
(İsen, Mustafa, A. F. Bilkan (1997). Sultan Şairler. Ankara: Akçağ Yay. 117)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 16.12.2020Eserlerinden Örnekler
Farsça Gazel
Leşker ez-taht-ı Sitanbul
sûy-ı İrân tâhtem
Surh-ser-râ garka-yı hûn-ı
melâmet sâhtem
Askerimle İstanbul tahtından hareket edip İran
tarafına sefere çıktım. Kızılbaşı melâmet kanına garkettim.
Şud gulâm-ı sitem ez-cân u
dil vâlî-yi Mısr
Tâ livâ-yı Husrevî ber-nüh
felek efrâhtem
Mısır valisi can u gönülden azm u himmetimin kölesi
oldu. Padişahlık sancağını dokuz feleğin üzerine yükselttim.
Kerd ez-milk-i Irâk în müjde
âheng-i Hicâz
Çeng-i nusretrâ çü
der-bezm-i zafer bü’nvâhtem
Nusret çengini zafer meclisinde çalmaya başlar
başlamaz bu müjde Irak mülkünden Hicaz’a kadar yayıldı. (Irak ve Hicaz musıki
makamlarıdır.)
Mâverâunnehr ez-tîgem şüde
gark-âb-ı hûn
Çeşm-i düşmenrâ zi-kuhl-ı
Isfahân perdâhtem
Kılıcımdan Maveraünnehr kana garkoldu. Düşman gözünü
Isfahan sürmesinden mahrum ettim.
Âb-ı Âmû ez-ser-i her mû
revân şüd hasm-râ
Şüd arak-rîz ez-teb-i gam
çün nazar endâhtem
Düşmana şöyle bir bakınca gam sıtmasından ter içinde
kaldı ve her kılından bir Amu nehri aktı.
Şâh-ı Hind ez-leşker-i
ferzâneem şüd pîl-i mât
Ber-bisât-ı milk çün
şatranc-ı devlet yâhtem
Mülk tahtası üzeirnde devlet satrancını oynamaya
başladığım zaman Hind Şahı akıl askerimin karşısında mağlup bir fil hâline
geldi.
Ey Selîmî şüd benâmem
sikke-yi milk-i cihân
Tâ ki çü zer pûte-yi mihr ü
vefâ bü’gdâhtem (Sehî Beg, Heşt Behişt, vr. 18a)
Ey Selîmî, mihr ü vefâ potasında altın gibi
eridikten sonra cihan mülkünün parası üzerine benim ismim yazıldı.
Not: Tercüme kısımlar Mustafa İsen’e aittir
(İsen, Mustafa (1980). Sehi Bey, Tezkire (Heşt Behişt). İstanbul: Tercüman Gazetesi Yay. 50).
Gazel
Gözlerimden aktı deryâlar gibi yaşım benim
Dostlar çok nesne gördü onmadık başım benim
Geçmek için seyl-i eşkimden hayâlim askeri
Bir direkli iki gözlü köprüdür kaşım benim
Her gece altun benekli âsmânîler giyip
İşbu çarh-ı pîre-zen olmuşdur oynaşım benim
Ben gedâ gurbet diyârında kalırdım yalınız
Mihnet ü derd ü belâ olmasa yoldaşım benim
Ey felek dokuz dolu câm içmeyince Han Selîm
Dehr içinde olmadı hergiz ayakdaşım benim
(İsen, Mustafa, A. F. Bilkan, T. I. Durmuş (2012). Sultanların Şiirleri Şiirlerin Sultanları. İstanbul: Kapı Yay. 88)
Gazel
Bu mürde cismine cân olmayan cânânı neylersin
Dilâ derdine dermân olmayan dermânı neylersin
Gedây-ı bî-ser ü pâ iken ey dil gûşe-i gamda
Sevip bir pâdişâh-ı hüsn ü âlî-şânı neylersin
Der-i cânânı kor bâğ-ı cinânı medh eder vâiz
Dirîgâ anlamaz bir câhil ü nâ-dânı neylersin
Ser-i kuyunda durmasın rakîb-i rû-siyeh gitsin
Gülistân-ı cinânda ey melek şeytânı neylersin
Selîmî mâni’-i vuslat vücûdundur adem eyle
Visâl-i yâre er bu bâis-i hicrânı neylersin
(Köksal, M. Fatih (2019). “Yavuz Sultan Selîm’in Türkçe Şiirleri”. Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi 40: 290)
Murabba’
Gözlerin fitnede ebrûn ile enbâz mı ki
Dil asılmaga iver zülfüne cânbâz mı ki
Bizi kahr eyledigin lutfuna âgâz mı ki
Neyiki şîve mi ki cevr mi ki nâz mı ki
Dili sayd etmede âlem bilir üstâdlıgın
Key sakın âleme yayılmaya bîdâdlıgın
Bilmezem sırrı nedir bilmiş iken yâdlıgın
Neyiki şîve mi ki cevr mi ki nâz mı ki
Dil nedir nesne mi var aşk adına yakmadıgın
Aşk zencîrini gerden mi kodun takmadıgın
Beni gördükde yüzün döndürüben bakmadıgın
Neyiki şîve mi ki cevr mi ki nâz mı ki
Bu Selîmî kuluna cevri revân eyledigin
Bunca sıdkın reh-i aşkında yalan eyledigin
Yüzünü gösterüben yine nihân eyledigin
Neyiki şîve mi ki cevr mi ki nâz mı ki
(İsen, Mustafa, A. F. Bilkan (1997). Sultan Şairler. Ankara: Akçağ Yay. 117)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Farsça Gazel
Leşker ez-taht-ı Sitanbul
sûy-ı İrân tâhtem
Surh-ser-râ garka-yı hûn-ı
melâmet sâhtem
Askerimle İstanbul tahtından hareket edip İran
tarafına sefere çıktım. Kızılbaşı melâmet kanına garkettim.
Şud gulâm-ı sitem ez-cân u
dil vâlî-yi Mısr
Tâ livâ-yı Husrevî ber-nüh
felek efrâhtem
Mısır valisi can u gönülden azm u himmetimin kölesi
oldu. Padişahlık sancağını dokuz feleğin üzerine yükselttim.
Kerd ez-milk-i Irâk în müjde
âheng-i Hicâz
Çeng-i nusretrâ çü
der-bezm-i zafer bü’nvâhtem
Nusret çengini zafer meclisinde çalmaya başlar
başlamaz bu müjde Irak mülkünden Hicaz’a kadar yayıldı. (Irak ve Hicaz musıki
makamlarıdır.)
Mâverâunnehr ez-tîgem şüde
gark-âb-ı hûn
Çeşm-i düşmenrâ zi-kuhl-ı
Isfahân perdâhtem
Kılıcımdan Maveraünnehr kana garkoldu. Düşman gözünü
Isfahan sürmesinden mahrum ettim.
Âb-ı Âmû ez-ser-i her mû
revân şüd hasm-râ
Şüd arak-rîz ez-teb-i gam
çün nazar endâhtem
Düşmana şöyle bir bakınca gam sıtmasından ter içinde
kaldı ve her kılından bir Amu nehri aktı.
Şâh-ı Hind ez-leşker-i
ferzâneem şüd pîl-i mât
Ber-bisât-ı milk çün
şatranc-ı devlet yâhtem
Mülk tahtası üzeirnde devlet satrancını oynamaya
başladığım zaman Hind Şahı akıl askerimin karşısında mağlup bir fil hâline
geldi.
Ey Selîmî şüd benâmem
sikke-yi milk-i cihân
Tâ ki çü zer pûte-yi mihr ü
vefâ bü’gdâhtem (Sehî Beg, Heşt Behişt, vr. 18a)
Ey Selîmî, mihr ü vefâ potasında altın gibi
eridikten sonra cihan mülkünün parası üzerine benim ismim yazıldı.
Not: Tercüme kısımlar Mustafa İsen’e aittir
(İsen, Mustafa (1980). Sehi Bey, Tezkire (Heşt Behişt). İstanbul: Tercüman Gazetesi Yay. 50).
Gazel
Gözlerimden aktı deryâlar gibi yaşım benim
Dostlar çok nesne gördü onmadık başım benim
Geçmek için seyl-i eşkimden hayâlim askeri
Bir direkli iki gözlü köprüdür kaşım benim
Her gece altun benekli âsmânîler giyip
İşbu çarh-ı pîre-zen olmuşdur oynaşım benim
Ben gedâ gurbet diyârında kalırdım yalınız
Mihnet ü derd ü belâ olmasa yoldaşım benim
Ey felek dokuz dolu câm içmeyince Han Selîm
Dehr içinde olmadı hergiz ayakdaşım benim
(İsen, Mustafa, A. F. Bilkan, T. I. Durmuş (2012). Sultanların Şiirleri Şiirlerin Sultanları. İstanbul: Kapı Yay. 88)
Gazel
Bu mürde cismine cân olmayan cânânı neylersin
Dilâ derdine dermân olmayan dermânı neylersin
Gedây-ı bî-ser ü pâ iken ey dil gûşe-i gamda
Sevip bir pâdişâh-ı hüsn ü âlî-şânı neylersin
Der-i cânânı kor bâğ-ı cinânı medh eder vâiz
Dirîgâ anlamaz bir câhil ü nâ-dânı neylersin
Ser-i kuyunda durmasın rakîb-i rû-siyeh gitsin
Gülistân-ı cinânda ey melek şeytânı neylersin
Selîmî mâni’-i vuslat vücûdundur adem eyle
Visâl-i yâre er bu bâis-i hicrânı neylersin
(Köksal, M. Fatih (2019). “Yavuz Sultan Selîm’in Türkçe Şiirleri”. Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi 40: 290)
Murabba’
Gözlerin fitnede ebrûn ile enbâz mı ki
Dil asılmaga iver zülfüne cânbâz mı ki
Bizi kahr eyledigin lutfuna âgâz mı ki
Neyiki şîve mi ki cevr mi ki nâz mı ki
Dili sayd etmede âlem bilir üstâdlıgın
Key sakın âleme yayılmaya bîdâdlıgın
Bilmezem sırrı nedir bilmiş iken yâdlıgın
Neyiki şîve mi ki cevr mi ki nâz mı ki
Dil nedir nesne mi var aşk adına yakmadıgın
Aşk zencîrini gerden mi kodun takmadıgın
Beni gördükde yüzün döndürüben bakmadıgın
Neyiki şîve mi ki cevr mi ki nâz mı ki
Bu Selîmî kuluna cevri revân eyledigin
Bunca sıdkın reh-i aşkında yalan eyledigin
Yüzünü gösterüben yine nihân eyledigin
Neyiki şîve mi ki cevr mi ki nâz mı ki
(İsen, Mustafa, A. F. Bilkan (1997). Sultan Şairler. Ankara: Akçağ Yay. 117)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | YANYATAN, Ali Belli | d. 1923 - ö. 1990 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | HALÎMÎ, Lütfullâh | d. ? - ö. 1496-97’den sonra | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | ALİ BAKİ, Ali Baki Gül | d. 1897 - ö. 24.12.1956 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | RAHÎMÎ, Abdurrahim Rahîmî Efendi | d. ? - ö. Kanuni Sultan Süleyman dönemi (1520-1566) | Ölüm Yılı | Görüntüle |
5 | GARÎBÎ, Garîbî Çelebi | d. ? - ö. 1520 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
6 | KUTBÎ/PAŞA ÇELEBİ, Gıyaseddin Efendi | d. ? - ö. 1520/21 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
7 | Âhî, Kapıcı-zâde Ahmed Âhî | d. ? - ö. 1694) | Meslek | Görüntüle |
8 | SA'DÎ, İmam-zâde Mehmed Sa'dî Efendi | d. ? - ö. 1682 | Meslek | Görüntüle |
9 | MUHAMMED/MEHMED, Çelebi Mehmed, Çelebi Sultân Muhammed bin Yıldırım Bâyezîd | d. 1386/1387 - ö. Mayıs-Haziran1421 | Meslek | Görüntüle |
10 | LE’ÂLÎ (Müte’accem) | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
11 | ATÂYÎ, İvaz Paşa-zâde | d. ? - ö. 1437 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
12 | HÂŞİMÎ, Hâşimî-i Acem | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
13 | AZİZÎ, Şeyh Abdülaziz Azizî Dede | d. ? - ö. 1728 | Madde Adı | Görüntüle |
14 | RIZÂ PAŞA, Hüseyin Rızâ Paşa, Yakovalı | d. 1839 - ö. 1904 | Madde Adı | Görüntüle |
15 | MISRÎ | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |