Madde Detay
AHDÎ
(d. ?/? - ö. H.1002/1593-94)
tezkire yazarı, divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Edebiyat tarihimizde Gülşen-i Şu‘arâ adlı tezkiresiyle tanınan Ahdî, Bağdat'ta doğdu. Kendisi de şair olan Şemsî-i Bağdâdî'nin oğludur. Müellifin adı tam olarak tespit edilememektedir. Bazı kaynaklarda Mehdî, bazılarına göre de Ahdî'dir. Döneminin tezkirelerinde ve daha sonra yazılan tezkirelerdeki bilgiler de bu konuda tam bir bilgi birliği içerisinde değildir Bu konuda Gelibolulu Âlî'ye uyarak isminin Ahdî olması gerektiği düşünülmektedir. Çünkü Gelibolulu Âli, Bağdat'ta Ahdî ile görüştüğünü Künhü'l-Ahbar'da haber vermektedir.
Tezkiredeki bilgilere göre, babası Şemsî, kardeşleri Murâdî, Rızâyî ( Ö.963 / 1556), amcası Hüseynî ( Ö. 985/ 1577), onun oğlu Rindî (Ö. 993/ 1585) ile akrabaları Hürremî ve Zühdî şâirdir. Bu şâirlerin hem Farsça hem de Türkçe şiirleri Gülşen-i Şu‘arâ'da vardır. Dolayısıyla Ahdî, mensuplarının çoğu şiirle uğraşan aydın bir ailedendir denilebilir. Babası Şemsî'nin Farsça Manzar-ı Ebrâr adlı manzum bir eserinin, Ahdî'nin el yazısıyla bir nüshası Köprülü Kütüphanesi'nde Fazıl Ahmed Paşa nr. 294'te kayıtlıdır.
Ahdî, 960/1552 'ta 1550-1552'de Bağdat valisi olanTemerrüd Ali Paşa'nın yardımıyla, yanında kendisi gibi şâir olan Za‘ifî isimli bir arkadaşıyla diyâr-ı Rûm'a gitmek üzere Bağdat'tan yola çıkmıştır. Osmanlı ülkesinde nereleri gezdiği tam olarak bilinmemekle birlikte, ilk olarak Sivas'a geldikleri kabul edilmelidir. Sivas'tan Maraş'a, Maraş'tan Adana'ya geçmiştir. Adana'da Pirî Paşa'ya ( 958/ 1551'de Adana'ya üçüncü kez beylerbeyi olarak atanmış, Ö. 970 / 1562/1563) bir kaside sunmuş ve adı geçen paşadan oldukça iltifat görmüştür. Adana'dan Konya'ya gelmiş ve burada Mevlânâ dergâhındaki şairlerle tanışmış ve ileride yazacağı eserine malzeme toplamıştır. Bu şâirlerin bir çoğu ilk defa Ahdî tezkiresinde yerini almıştır. Bu şâirleri şöyle sıralayabiliriz: Ahmed Efendi, Penâhî, Hâfız, Rûhî, Safâyî Beg, Alâyî, Iyânî, Muhyî, Meşâmî Beg, Muti‘î.
Bu arada arkadaşından ayrılmıştır. Ahdî, Konya'dan sonra İstanbul'a gelmiştir. İstanbul'a geliş tarihi tam olarak tespit edilememektedir. İstanbul, Ahdî'yi çok etkilemiştir. İstanbul'a geldikten sonra birçok meclislerde bulunmuş, bu meclislerde dönemin ileri gelen devlet adamları, âlim, fâzıl ve şâirleri ile tanışmıştır. Burada İstanbul Türkçesi'ni tam anlamıyla öğrenmiş ve bu şive ile şiir yazacak, eser verecek duruma gelmiştir. Ahdî, zaman zaman İstanbul dışındaki Edrine, Bursa, Dimetoka gibi kültür merkezlerine de gitmiştir. Bu şehirlerden Edirne'de, şâir ve yazar Mecdî'nin evinde, bir yıl kaldığını eserinde belirtmektedir.
Ahdî'nin en önemli eseri olan Gülşen-i Şuarâ (y. 971/1564-1002/1593) Şehzade Sultan Selîm adına yazılmıştır. Gülşen-i Şuarâ, Anadolu sahasında Sehî ve Latifî Tezkirelerinden sonra kaleme alınan üçüncü tezkiredir. Tezkire’nin Anadolu’da iken mi Bağdat’a döndükten sonra mı yazıldığı tartışmalıdır. Ahdî Tezkiresi olarak da bilinen Gülşen-i Şuarâ, ilk önce bir mukaddime, “ravza” adı verilen üç bölüm ve bir hâtime halinde düzenlenmiş olmakla birlikte Ahdî, eserine sonradan sancak beyleri ve defterdar şairleri içeren bir bölüm ekleyerek dört ravzaya çıkarmış, diğer ravzalara da bazı şairleri ilave etmiştir. Böylece Ahdî, eserinin ilk tertibini yaptıktan sonra ölümüne kadar geçen otuz yılı boş geçirmemiş ve tezkiresinde bazı değişiklikler yapmıştır. Bu bakımdan Gülşen-i Şuarâ’nın yazılış tarihini Ahdî’nin ölümüne kadar uzatmak gerekir. Eser, son şekliyle bir mukaddime, dört ravza ve bir hâtimeden meydana gelir.
Eserin birinci ravzasında başta devrin padişahı olmak üzere Şehzade Selim ve diğer şehzadeler (17 şair), ikinci ravzada devrin ileri gelen devlet adamları (14 şair), üçüncü ravzada ulemâ ve müderrisler (25 şair), dördüncü ravzada ise alfabetik olarak dönemin şairleri anlatılmıştır (325şair). Böylece tezkirede toplam 381 şair biyografisi yer alır. Tezkirede, dil ve üslubun anlatılan şairin sosyal statüsüyle orantılı olarak değiştiği görülür. Ahdî, eserindeki şairlerin bir kısmını Sehî ve Latifî tezkirelerinden almıştır.
Tezkire, daha önceki devirlerde yaşamış eski şairleri kadrosu dışında tutup yalnız kendisinin çağdaşı olan şairleri alması bakımından farklılık arz eder. Gülşen-i Şuarâ’nın en önemli tarafı, büyük çoğunluğu Osmanlı İmparatorluğu’nun doğu bölgesindeki şairleri ihtiva etmesi ve bunlar hakkında ilk ve tek kaynak durumunda olmasıdır. Eser, Bağdat ve çevresinde yetişen şairler hakkında verdiği bilgiler bakımından çok önemlidir ve bu haliyle edebiyatımızda yaklaşık 147 şair için tek kaynak durumundadır.
Türkçe, Farsça ve Arapça şiirleri de vardır.
Kaynakça
Akbayar, Nuri (hzl.) (1996). Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmanî. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay.
Akün, Ömer Faruk. “Ahdî”. İslam Ansiklopedisi. C. 1. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 509-514.
Babinger, F (1982). Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri. Çev. Coşkun Üçok. Ankara: KTB Yay.
Fâ’izî. Zübdetü’l-Eş’âr. Süleymaniye Ktpş şehit Ali Paşa 1877, 87.
Güler, Zülfü (1994). “Ahdi ve Gülşen-i Şuara Bibliyografyası ve Yayınlanmamış Şiirleri”. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. (6): 1-2.
İsen, Mustafa (hzl.) (1994). Gelibolu Âlî.Künhü’l-ahbâr’ın Tezkire Kısmı. Ankara: AKM Yay.
İsen, Mustafa, Filiz Kılıç, İsmail Hakkı Aksoyak, Aysun Sungurhan ve Mustafa Durmuş (2011). Şair Tezkireleri. Ankara: Grafiker Yay.
İsen, Mustafa (2010). Tezkireden Biyografiye. İstanbul: Kapı Yay.
Kurnaz,
Cemal ve Mustafa Tatcı (hzl.) (2001). Mehmet Nâil Tuman,
Tuhfe-i Nâilî- Dîvân
Şâirlerinin Muhtasar Biyografileri. Ankara: Bizim Büro Yay.
Levend, Âgâh Sırrı (1973). Türk Edebiyatı Tarihi. Ankara: TTK Yay.
Mazıoğlu, Hasibe (1978-79). “Ahdî-i Bağdâdî ve Şiirleri”. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı. 95-150.
Müstakimzade Süleyman Sadeddin. Mecelletü’n-Nisâb. Süleymaniye Ktp. Halet Ef. 628, v.326a.
Riyazî. Riyâzü’ş-Şuara. Nuruosmaniye Ktp. 3724, vr.89b.
Sâdıkî. Mecmaü’l-Havâs. İstanbul Üniv. Ktp.Ty. 4085, vr.104a.
Solmaz, Süleyman (hzl.) (1996). Ahdî. Gülşen-i Şuarâ. Ankara: KTB e-kitap. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219145/h/agm.pdf [erişim tarihi: 20.07.2013]
Sungurhan Eyduran, Aysun (hzl.) (2008). Beyânî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. Ankara: KTB e-kitap. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/belge/1-83502/beyani----tezkiretus-suara.html [erişim tarihi: 20.07.2013]
Sungurhan Eyduran, Aysun (hzl.) (2009). Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. Ankara: KTB e-kitap. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/belge/1-83504/kinalizade-hasan-celebi---tezkiretus-suara.html [erişim tarihi: 20.07.2013]
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DOÇ. DR. SÜLEYMAN SOLMAZYayın Tarihi: 10.11.2013Güncelleme Tarihi: 17.12.2020Eserlerinden Örnekler
BEYÂNÎ: Bagdâdî’dür. A’yân-ı zamân ve müdebbirân-ı cihân içre elkâb-ı huceste-ensâbı Seydî Çelebi diyü meşhûr ve zebân-âverân-ı pür-dân meyânında suhen-ârâ ve ‘ukde-i ma’ânî-i dil-küşâde diyü mezkûrdurlar. Ecdâd-ı pâkize-nihâdlarına Beyânî-zâde didikleri ma’lûm-ı cumhûrdur. Beyânî mahlas kılduklarına sebeb budur. Ol nüktedân-ı hûb-nesebün vâlîd-i pür-hasebi menâsıb-ı Hüdâvendigâr’ı bi’t-tab’ ele getirüp husûsâ sâhib-tabl u ‘âlem ve nigeh-dâr-ı hayl ü haşem olup ümerâ-yı ‘âdil ve sâhib-devletân-ı deryâ-dil silkine dürr-i nâb gibi münselik olup ber-murâd olmışlardur. Müşârünileyh ‘âlem-i şebâbda bir an ve bir sa’at gâfil olmayup tâlib-i ma’ârif ve esrâr-ı İlâhîye vâkıf olmag içün tahsîl-i ‘ulûma cidd ü cehd gösterüp ol ‘ahdün nâdire-i zamânı olan Mevlânâ Fazl-ı İsfahânî’nün mecâlis-i behişt-âyînine irişüp fünûn-ı ma’kulât-ı pür-nikâtı kemâ hakkıha görüp cehlden zât-ı hoş-sıfâtı halâs kılup makbûl-i havass olmışlar. Hususa ma’ânî ve beyânı vird-i zebânı olup âhir "Külli şeyun yerciu’ ilâ aslihi" muktezâsınca sipâhilıga tevsen-i himmetin ma’tûf tutup ol revişde cündlug arzu kılup meydân-ı vefâda pür-zîver ve a’dâsına mansûr ve rahş-ı tab’ı bir yirde karâr itmeyüp bu diyâra gelen sâhib-i sa’âdetlerden ‘arûz alup bâb-ı murâd-bahşa varup dergâh-ı mu’allâya ve bârgâh-ı ‘alâya revâne olup zümre-i çavuşâne mülhak olmışlar. Sâhib-i tezkire bu dil-küşâyı anlarun dergâh çavuşlarından olduglarına hakkında keyfü’l-ittifak edâ idüp bu mecmu’a-i zurefâya sebt itmişdür. Târih li-mü’ellifihi:
Çün Beyânî-zâde vardı kapuya
Bulmaga kâm-ı dilin ol hoş -nihâd
Dergeh-i ‘âlîde buldı kâm-ı dil
Oldı ikbâl ile akrândan ziyâd
‘Ahdi târihin didi olmuş durur
Seyid Çavuş der-i Sultan Murâd
El-hak ol yâr-ı nükte-senc kelimât-ı hayât-nümâyla sâhib-gencdür. Makbûl-i tabâyi’-i yârân-ı suhendân ve pesend-i zurefâ-yı gevher-zâ’-i devrândur. Musâhabet-i cân-fezâyla mânend-i tûtî-i hoş -edâ ve serv-i sehî gibi engüşt-nümâdur ve inşâ ve eş’ârı rûh-bahş ve ma’ânî-yi dil-küşâsı ziyâde sâfi gibi bî-gışş. Elsîne-i selâsede ebyât-ı tarab-fezâsı gamzedâ oldugı gibi hüveydâ vü musaffâdur. Bu bir gazel bu bir nîce nazm-ı dil-âviz ol yâr-ı ‘azîzündür kalem-i gül-bîz ile sebt olundı. Gazel :
Kûyine seyl-âb-ı eşk ile iletse su beni
Ey ecel lutf eyle kim görmeye ol bed-hû beni
Olsa nevk-i kilk-i müşk-efşânına ten muttasıl
Kâyilem derd ü elem za’f ile kılsa mû beni
Ol perîşân kıldı çün hâl-i perîşânum su’âll
Sünbülün tutdum kim âşüfte kılandur bu beni
Şâh-bâz-ı mülk-i istignâ idüm oldum şikâr
Ey gönül yâhû seni sayd itdi ol âhû beni
Gam âyînemdür gelürse şâd olur cân-ı hazîn
Gitse gamnâküm yine şâd ider ol kaygu beni
Gâh meyl-i bâde gâhi ragbet-i zühd ü salâh
Ey Beyânî sûdsuz sevdâ çeker her sû beni
Diğer :
Alupdur ‘âriyetle bâd gûyâ jâle dendânın
Keremler gonce gönlünden açar âheste âheste
Diğer:
Başum üzre dâg tâc-ı Hüsrevânî’dür bana
Şâh-ı şehr-i ‘ışkum ol devlet nişânıdur bana
Câm-ı Cem’dür itlerünle çekdigüm zâfın sifâl
Gice kûyun beklemek ‘ayş-ı nihânîdür bana
Diğer:
Zahm-ı sînem içre çün âlûd-ı peykânı görün
Gonce agzın pîr iden gülberg-i handânı görün
Diğer:
Mâyil olma ey gönül gîsû-yı ‘anber-fâmına
İrmek olmaz bu uzun sevdâlarun encâmına
(Solmaz, Süleyman (hzl.) (1996). Ahdî. Gülşen-i Şuarâ. Ankara: Kültür Bakanlığı e-kitap. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219145/h/agm.pdf [erişim tarihi: 20.07.2013].118-120.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 10.11.2013Güncelleme Tarihi: 17.12.2020Eserlerinden Örnekler
BEYÂNÎ: Bagdâdî’dür. A’yân-ı zamân ve müdebbirân-ı cihân içre elkâb-ı huceste-ensâbı Seydî Çelebi diyü meşhûr ve zebân-âverân-ı pür-dân meyânında suhen-ârâ ve ‘ukde-i ma’ânî-i dil-küşâde diyü mezkûrdurlar. Ecdâd-ı pâkize-nihâdlarına Beyânî-zâde didikleri ma’lûm-ı cumhûrdur. Beyânî mahlas kılduklarına sebeb budur. Ol nüktedân-ı hûb-nesebün vâlîd-i pür-hasebi menâsıb-ı Hüdâvendigâr’ı bi’t-tab’ ele getirüp husûsâ sâhib-tabl u ‘âlem ve nigeh-dâr-ı hayl ü haşem olup ümerâ-yı ‘âdil ve sâhib-devletân-ı deryâ-dil silkine dürr-i nâb gibi münselik olup ber-murâd olmışlardur. Müşârünileyh ‘âlem-i şebâbda bir an ve bir sa’at gâfil olmayup tâlib-i ma’ârif ve esrâr-ı İlâhîye vâkıf olmag içün tahsîl-i ‘ulûma cidd ü cehd gösterüp ol ‘ahdün nâdire-i zamânı olan Mevlânâ Fazl-ı İsfahânî’nün mecâlis-i behişt-âyînine irişüp fünûn-ı ma’kulât-ı pür-nikâtı kemâ hakkıha görüp cehlden zât-ı hoş-sıfâtı halâs kılup makbûl-i havass olmışlar. Hususa ma’ânî ve beyânı vird-i zebânı olup âhir "Külli şeyun yerciu’ ilâ aslihi" muktezâsınca sipâhilıga tevsen-i himmetin ma’tûf tutup ol revişde cündlug arzu kılup meydân-ı vefâda pür-zîver ve a’dâsına mansûr ve rahş-ı tab’ı bir yirde karâr itmeyüp bu diyâra gelen sâhib-i sa’âdetlerden ‘arûz alup bâb-ı murâd-bahşa varup dergâh-ı mu’allâya ve bârgâh-ı ‘alâya revâne olup zümre-i çavuşâne mülhak olmışlar. Sâhib-i tezkire bu dil-küşâyı anlarun dergâh çavuşlarından olduglarına hakkında keyfü’l-ittifak edâ idüp bu mecmu’a-i zurefâya sebt itmişdür. Târih li-mü’ellifihi:
Çün Beyânî-zâde vardı kapuya
Bulmaga kâm-ı dilin ol hoş -nihâd
Dergeh-i ‘âlîde buldı kâm-ı dil
Oldı ikbâl ile akrândan ziyâd
‘Ahdi târihin didi olmuş durur
Seyid Çavuş der-i Sultan Murâd
El-hak ol yâr-ı nükte-senc kelimât-ı hayât-nümâyla sâhib-gencdür. Makbûl-i tabâyi’-i yârân-ı suhendân ve pesend-i zurefâ-yı gevher-zâ’-i devrândur. Musâhabet-i cân-fezâyla mânend-i tûtî-i hoş -edâ ve serv-i sehî gibi engüşt-nümâdur ve inşâ ve eş’ârı rûh-bahş ve ma’ânî-yi dil-küşâsı ziyâde sâfi gibi bî-gışş. Elsîne-i selâsede ebyât-ı tarab-fezâsı gamzedâ oldugı gibi hüveydâ vü musaffâdur. Bu bir gazel bu bir nîce nazm-ı dil-âviz ol yâr-ı ‘azîzündür kalem-i gül-bîz ile sebt olundı. Gazel :
Kûyine seyl-âb-ı eşk ile iletse su beni
Ey ecel lutf eyle kim görmeye ol bed-hû beni
Olsa nevk-i kilk-i müşk-efşânına ten muttasıl
Kâyilem derd ü elem za’f ile kılsa mû beni
Ol perîşân kıldı çün hâl-i perîşânum su’âll
Sünbülün tutdum kim âşüfte kılandur bu beni
Şâh-bâz-ı mülk-i istignâ idüm oldum şikâr
Ey gönül yâhû seni sayd itdi ol âhû beni
Gam âyînemdür gelürse şâd olur cân-ı hazîn
Gitse gamnâküm yine şâd ider ol kaygu beni
Gâh meyl-i bâde gâhi ragbet-i zühd ü salâh
Ey Beyânî sûdsuz sevdâ çeker her sû beni
Diğer :
Alupdur ‘âriyetle bâd gûyâ jâle dendânın
Keremler gonce gönlünden açar âheste âheste
Diğer:
Başum üzre dâg tâc-ı Hüsrevânî’dür bana
Şâh-ı şehr-i ‘ışkum ol devlet nişânıdur bana
Câm-ı Cem’dür itlerünle çekdigüm zâfın sifâl
Gice kûyun beklemek ‘ayş-ı nihânîdür bana
Diğer:
Zahm-ı sînem içre çün âlûd-ı peykânı görün
Gonce agzın pîr iden gülberg-i handânı görün
Diğer:
Mâyil olma ey gönül gîsû-yı ‘anber-fâmına
İrmek olmaz bu uzun sevdâlarun encâmına
(Solmaz, Süleyman (hzl.) (1996). Ahdî. Gülşen-i Şuarâ. Ankara: Kültür Bakanlığı e-kitap. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219145/h/agm.pdf [erişim tarihi: 20.07.2013].118-120.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 17.12.2020Eserlerinden Örnekler
BEYÂNÎ: Bagdâdî’dür. A’yân-ı zamân ve müdebbirân-ı cihân içre elkâb-ı huceste-ensâbı Seydî Çelebi diyü meşhûr ve zebân-âverân-ı pür-dân meyânında suhen-ârâ ve ‘ukde-i ma’ânî-i dil-küşâde diyü mezkûrdurlar. Ecdâd-ı pâkize-nihâdlarına Beyânî-zâde didikleri ma’lûm-ı cumhûrdur. Beyânî mahlas kılduklarına sebeb budur. Ol nüktedân-ı hûb-nesebün vâlîd-i pür-hasebi menâsıb-ı Hüdâvendigâr’ı bi’t-tab’ ele getirüp husûsâ sâhib-tabl u ‘âlem ve nigeh-dâr-ı hayl ü haşem olup ümerâ-yı ‘âdil ve sâhib-devletân-ı deryâ-dil silkine dürr-i nâb gibi münselik olup ber-murâd olmışlardur. Müşârünileyh ‘âlem-i şebâbda bir an ve bir sa’at gâfil olmayup tâlib-i ma’ârif ve esrâr-ı İlâhîye vâkıf olmag içün tahsîl-i ‘ulûma cidd ü cehd gösterüp ol ‘ahdün nâdire-i zamânı olan Mevlânâ Fazl-ı İsfahânî’nün mecâlis-i behişt-âyînine irişüp fünûn-ı ma’kulât-ı pür-nikâtı kemâ hakkıha görüp cehlden zât-ı hoş-sıfâtı halâs kılup makbûl-i havass olmışlar. Hususa ma’ânî ve beyânı vird-i zebânı olup âhir "Külli şeyun yerciu’ ilâ aslihi" muktezâsınca sipâhilıga tevsen-i himmetin ma’tûf tutup ol revişde cündlug arzu kılup meydân-ı vefâda pür-zîver ve a’dâsına mansûr ve rahş-ı tab’ı bir yirde karâr itmeyüp bu diyâra gelen sâhib-i sa’âdetlerden ‘arûz alup bâb-ı murâd-bahşa varup dergâh-ı mu’allâya ve bârgâh-ı ‘alâya revâne olup zümre-i çavuşâne mülhak olmışlar. Sâhib-i tezkire bu dil-küşâyı anlarun dergâh çavuşlarından olduglarına hakkında keyfü’l-ittifak edâ idüp bu mecmu’a-i zurefâya sebt itmişdür. Târih li-mü’ellifihi:
Çün Beyânî-zâde vardı kapuya
Bulmaga kâm-ı dilin ol hoş -nihâd
Dergeh-i ‘âlîde buldı kâm-ı dil
Oldı ikbâl ile akrândan ziyâd
‘Ahdi târihin didi olmuş durur
Seyid Çavuş der-i Sultan Murâd
El-hak ol yâr-ı nükte-senc kelimât-ı hayât-nümâyla sâhib-gencdür. Makbûl-i tabâyi’-i yârân-ı suhendân ve pesend-i zurefâ-yı gevher-zâ’-i devrândur. Musâhabet-i cân-fezâyla mânend-i tûtî-i hoş -edâ ve serv-i sehî gibi engüşt-nümâdur ve inşâ ve eş’ârı rûh-bahş ve ma’ânî-yi dil-küşâsı ziyâde sâfi gibi bî-gışş. Elsîne-i selâsede ebyât-ı tarab-fezâsı gamzedâ oldugı gibi hüveydâ vü musaffâdur. Bu bir gazel bu bir nîce nazm-ı dil-âviz ol yâr-ı ‘azîzündür kalem-i gül-bîz ile sebt olundı. Gazel :
Kûyine seyl-âb-ı eşk ile iletse su beni
Ey ecel lutf eyle kim görmeye ol bed-hû beni
Olsa nevk-i kilk-i müşk-efşânına ten muttasıl
Kâyilem derd ü elem za’f ile kılsa mû beni
Ol perîşân kıldı çün hâl-i perîşânum su’âll
Sünbülün tutdum kim âşüfte kılandur bu beni
Şâh-bâz-ı mülk-i istignâ idüm oldum şikâr
Ey gönül yâhû seni sayd itdi ol âhû beni
Gam âyînemdür gelürse şâd olur cân-ı hazîn
Gitse gamnâküm yine şâd ider ol kaygu beni
Gâh meyl-i bâde gâhi ragbet-i zühd ü salâh
Ey Beyânî sûdsuz sevdâ çeker her sû beni
Diğer :
Alupdur ‘âriyetle bâd gûyâ jâle dendânın
Keremler gonce gönlünden açar âheste âheste
Diğer:
Başum üzre dâg tâc-ı Hüsrevânî’dür bana
Şâh-ı şehr-i ‘ışkum ol devlet nişânıdur bana
Câm-ı Cem’dür itlerünle çekdigüm zâfın sifâl
Gice kûyun beklemek ‘ayş-ı nihânîdür bana
Diğer:
Zahm-ı sînem içre çün âlûd-ı peykânı görün
Gonce agzın pîr iden gülberg-i handânı görün
Diğer:
Mâyil olma ey gönül gîsû-yı ‘anber-fâmına
İrmek olmaz bu uzun sevdâlarun encâmına
(Solmaz, Süleyman (hzl.) (1996). Ahdî. Gülşen-i Şuarâ. Ankara: Kültür Bakanlığı e-kitap. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219145/h/agm.pdf [erişim tarihi: 20.07.2013].118-120.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
BEYÂNÎ: Bagdâdî’dür. A’yân-ı zamân ve müdebbirân-ı cihân içre elkâb-ı huceste-ensâbı Seydî Çelebi diyü meşhûr ve zebân-âverân-ı pür-dân meyânında suhen-ârâ ve ‘ukde-i ma’ânî-i dil-küşâde diyü mezkûrdurlar. Ecdâd-ı pâkize-nihâdlarına Beyânî-zâde didikleri ma’lûm-ı cumhûrdur. Beyânî mahlas kılduklarına sebeb budur. Ol nüktedân-ı hûb-nesebün vâlîd-i pür-hasebi menâsıb-ı Hüdâvendigâr’ı bi’t-tab’ ele getirüp husûsâ sâhib-tabl u ‘âlem ve nigeh-dâr-ı hayl ü haşem olup ümerâ-yı ‘âdil ve sâhib-devletân-ı deryâ-dil silkine dürr-i nâb gibi münselik olup ber-murâd olmışlardur. Müşârünileyh ‘âlem-i şebâbda bir an ve bir sa’at gâfil olmayup tâlib-i ma’ârif ve esrâr-ı İlâhîye vâkıf olmag içün tahsîl-i ‘ulûma cidd ü cehd gösterüp ol ‘ahdün nâdire-i zamânı olan Mevlânâ Fazl-ı İsfahânî’nün mecâlis-i behişt-âyînine irişüp fünûn-ı ma’kulât-ı pür-nikâtı kemâ hakkıha görüp cehlden zât-ı hoş-sıfâtı halâs kılup makbûl-i havass olmışlar. Hususa ma’ânî ve beyânı vird-i zebânı olup âhir "Külli şeyun yerciu’ ilâ aslihi" muktezâsınca sipâhilıga tevsen-i himmetin ma’tûf tutup ol revişde cündlug arzu kılup meydân-ı vefâda pür-zîver ve a’dâsına mansûr ve rahş-ı tab’ı bir yirde karâr itmeyüp bu diyâra gelen sâhib-i sa’âdetlerden ‘arûz alup bâb-ı murâd-bahşa varup dergâh-ı mu’allâya ve bârgâh-ı ‘alâya revâne olup zümre-i çavuşâne mülhak olmışlar. Sâhib-i tezkire bu dil-küşâyı anlarun dergâh çavuşlarından olduglarına hakkında keyfü’l-ittifak edâ idüp bu mecmu’a-i zurefâya sebt itmişdür. Târih li-mü’ellifihi:
Çün Beyânî-zâde vardı kapuya
Bulmaga kâm-ı dilin ol hoş -nihâd
Dergeh-i ‘âlîde buldı kâm-ı dil
Oldı ikbâl ile akrândan ziyâd
‘Ahdi târihin didi olmuş durur
Seyid Çavuş der-i Sultan Murâd
El-hak ol yâr-ı nükte-senc kelimât-ı hayât-nümâyla sâhib-gencdür. Makbûl-i tabâyi’-i yârân-ı suhendân ve pesend-i zurefâ-yı gevher-zâ’-i devrândur. Musâhabet-i cân-fezâyla mânend-i tûtî-i hoş -edâ ve serv-i sehî gibi engüşt-nümâdur ve inşâ ve eş’ârı rûh-bahş ve ma’ânî-yi dil-küşâsı ziyâde sâfi gibi bî-gışş. Elsîne-i selâsede ebyât-ı tarab-fezâsı gamzedâ oldugı gibi hüveydâ vü musaffâdur. Bu bir gazel bu bir nîce nazm-ı dil-âviz ol yâr-ı ‘azîzündür kalem-i gül-bîz ile sebt olundı. Gazel :
Kûyine seyl-âb-ı eşk ile iletse su beni
Ey ecel lutf eyle kim görmeye ol bed-hû beni
Olsa nevk-i kilk-i müşk-efşânına ten muttasıl
Kâyilem derd ü elem za’f ile kılsa mû beni
Ol perîşân kıldı çün hâl-i perîşânum su’âll
Sünbülün tutdum kim âşüfte kılandur bu beni
Şâh-bâz-ı mülk-i istignâ idüm oldum şikâr
Ey gönül yâhû seni sayd itdi ol âhû beni
Gam âyînemdür gelürse şâd olur cân-ı hazîn
Gitse gamnâküm yine şâd ider ol kaygu beni
Gâh meyl-i bâde gâhi ragbet-i zühd ü salâh
Ey Beyânî sûdsuz sevdâ çeker her sû beni
Diğer :
Alupdur ‘âriyetle bâd gûyâ jâle dendânın
Keremler gonce gönlünden açar âheste âheste
Diğer:
Başum üzre dâg tâc-ı Hüsrevânî’dür bana
Şâh-ı şehr-i ‘ışkum ol devlet nişânıdur bana
Câm-ı Cem’dür itlerünle çekdigüm zâfın sifâl
Gice kûyun beklemek ‘ayş-ı nihânîdür bana
Diğer:
Zahm-ı sînem içre çün âlûd-ı peykânı görün
Gonce agzın pîr iden gülberg-i handânı görün
Diğer:
Mâyil olma ey gönül gîsû-yı ‘anber-fâmına
İrmek olmaz bu uzun sevdâlarun encâmına
(Solmaz, Süleyman (hzl.) (1996). Ahdî. Gülşen-i Şuarâ. Ankara: Kültür Bakanlığı e-kitap. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219145/h/agm.pdf [erişim tarihi: 20.07.2013].118-120.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | ŞEVKET, Muhammed Sa'îd Ağa | d. 1767\'den önce - ö. 1825 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | NECÎB, İbrahim Bey | d. 1763-64 - ö. 1818-19 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | SÎMÎ | d. ? - ö. 1426-27 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | ŞEVKET, Muhammed Sa'îd Ağa | d. 1767\'den önce - ö. 1825 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
5 | NECÎB, İbrahim Bey | d. 1763-64 - ö. 1818-19 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
6 | SÎMÎ | d. ? - ö. 1426-27 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
7 | ŞEVKET, Muhammed Sa'îd Ağa | d. 1767\'den önce - ö. 1825 | Meslek | Görüntüle |
8 | NECÎB, İbrahim Bey | d. 1763-64 - ö. 1818-19 | Meslek | Görüntüle |
9 | SÎMÎ | d. ? - ö. 1426-27 | Meslek | Görüntüle |
10 | ŞEVKET, Muhammed Sa'îd Ağa | d. 1767\'den önce - ö. 1825 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
11 | NECÎB, İbrahim Bey | d. 1763-64 - ö. 1818-19 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
12 | SÎMÎ | d. ? - ö. 1426-27 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
13 | ŞEVKET, Muhammed Sa'îd Ağa | d. 1767\'den önce - ö. 1825 | Madde Adı | Görüntüle |
14 | NECÎB, İbrahim Bey | d. 1763-64 - ö. 1818-19 | Madde Adı | Görüntüle |
15 | SÎMÎ | d. ? - ö. 1426-27 | Madde Adı | Görüntüle |