Madde Detay
FÂZIL, Enderunlu Fâzıl (Hüseyin) Bey
(d. 1170/1756-57 - ö. 3 Zilhicce 1225/30 Aralık 1810)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Akkâ’da doğdu. 1170/1756-57 yılı civarında doğduğu tahmin edilmektedir (Küçük 1995: 188). Asıl adı Hüseyin’dir. Mahlas olarak Fâzıl’ı tercih ettiği ve Enderun’da yetiştiği için Enderunî veya Enderunlu Fâzıl (Hüseyin) Bey olarak tanındı. Akkâ muhafızı Tâhir Ömer’in torunu ve Tahir Ali Bey’in oğludur. Sultan I. Abdülhamid zamanında (1174-1789) devlete isyan eden dedesinin ve babasının idam edilmesiyle Cezayirli Gazi Hasan Paşa tarafından kardeşi Hasan Kâmil Bey’le birlikte İstanbul’a getirildi. Kardeşiyle birlikte Enderun’a alınarak iyi bir öğrenim gördü. Sarayda hazine koğuşunda sekiz yıl kaldı. Zevk ve eğlenceye olan düşkünlüğü ve aşk maceraları yüzünden saraydan çıkarıldı (1198/1783-84). İstanbul sokaklarında on iki yıl perişan ve serseri bir hayat geçirdi. Sultan III. Selim’e ve dönemin ileri gelenlerine sunduğu kasidelerin de etkisiyle Rodos vakıflarının mütevelliliğine getirildi. Daha sonra hâcegânlık isteği kabul edildi. Bir süre Halep defterdarlığında bir memuriyetle, daha sonra da Erzurum ve yöresini teftişle görevlendirildi. Maden eminliği yaptı. İstanbul’a döndü. Bazı hicivleri yüzünden 1214/1799-1800 yılında Rodos’a sürüldü. Rodos’ta iken gözlerini kaybetti. İstanbul’a dönmesine izin verildi. Enderun’dan kendisini refah içinde yaşatacak bir maaş bağlandı. Son on yılını yatakta geçirdi. Ölümünden bir iki yıl önce gözlerinin açıldığı belirtilmektedir. 3 Zilhicce 1225/30 Aralık 1810’da vefat etti. Mezarı Eyüp’te Kızıl Mescit Kabristanı'ndadır. Vefatına “Göçdü Fâzıl Beg gice ahbâbı nâlân eyledi” mısraı ile tarih düşürüldü. Sicill-i Osmanî (Akbayar 1996: 511)’ye göre Fâzıl da kendi vefatına “Sıhhatimde Fâzılâ lafzen dedim târîhini / Bin iki yüz yirmi beşde eyledi lâhût-ı cinân” beyti ile tarih düşürmüştür.
Eserleri şunlardır:
1. Dîvân: Devrinin özelliklerini anlatması ve edebî değerinden dolayı zengin ve hacimli bir eserdir. Bir nüshası Ankara Milli Kütüphane MK Yz. A 3490’da bulunun Dîvân’ın başındaki münacat, na‘t, Abdülkadir Geylanî, Bahaeddin Nakşîbend ve Celâleddin Rumî’ye yazılmış methiyeleri, III. Selim ve devrin büyüklerine yazılmış kasideler, tarih ve mizah manzumeleri, sonra gazel, şarkı, tahmis, müseddes, kıt‘a ve beyitler izlemektedir. Dîvân 1258/1842 yılında Bulak’ta ve İstanbul’da basılmıştır (Küçük 1995: 188; TDEA 2004: 27). Eser üzerine bir de yüksek lisans (Yanartaş 1997) çalışması yapılmıştır.
2. Defter-i Aşk: Fâzıl’ın kendi aşk maceralarını anlattığı bu eseri 438 beyitlik bir mesnevidir. Eser 1286/1869’da Hûbannâme, Zenannâme ve Şevkengiz’le beraber basılmıştır. Defter-i Aşk’ın 1253/1837’de yapılmış bir baskısı daha vardır (Küçük 1995: 188-189).
3. Hûbannâme. Çeşitli milletlerin erkek güzellerinin anlatıldığı 796 beyitten ibaret bir mesnevidir. Ele aldığı konunun klasik edebiyatımız için yeni bir şey olduğu da söylenebilir. Eserin çeşitli baskıları mevcuttur (Küçük 1995: 189). Eser, Güzel Oğlanlar Kitabı adıyla (2009) yayımlandı. Ayrıca bir de yüksek lisans çalışması (İçen 2001) yapıldı.
4. Zenan-nâme: 1101 beyitlik bir mesnevi olan eserde çeşitli milletlerin kadınları anlatılır. Hûbannâme’den daha ilgi çekici olan bu eser, kadınlar hamamı ile mahalle baskını gibi sahneleri tasvir etmesi bakımından dikkate değer bir özellik taşımaktadır. Zenannâme İstanbul’da 1253/1837, 1255/1839 ve 1286/1869 yayımlanmıştır. Eser J. Decourdemanche tarafından Fransızca’ya çevrilerek 1879’da Paris’te neşredilmiştir (Küçük 1995: 189). Eser ayrıca Türkçe ve İngilizce olarak yayımlandı (Bingölce 2007). Ayrıca eser üzerine iki yüksek lisans çalışması (İçen 2001; Öztürk 2002) yapıldı.
5. Çengînâme: Rakkasnâme adıyla da anılan eserde o dönem İstanbul’undaki meşhur köçekler isim isim sayılarak tasvir edilmiştir. Eserin dikkat çeken yönü zamanın örf ve âdetlerini yansımasıdır. Eser 1255/1839’da Rakkasnâme adıyla ve 1286/1869’da da Çenginâme adıyla İstanbul’da yayımlanmıştır. (Küçük 1995: 189).
6. Sûrnâme-i Şehriyâr: Eseri bilim âlemine Neslihan Koç Keskin tanıtmıştır. Buna göre eser, Millet Kütüphanesi'nde tarih yazmaları içinde 387 numarada kayıtlıdır ve 22 varaktır. Sultan I. Abdülhamit’in Şehzadeleri Mustafa ve Süleyman’ın Bed’-i Besmele törenini anlatır. Eser, şehzadelerin Bed’-i Besmele törenlerini konu edinen ilk müstakil sûrnâme olma özelliğini taşımaktadır (Koç Keskin 2010: 153-154).
Kasidelerinde Nef‘î, Nâbî ve özellikle Sabit etkisi kendini hissettirmektedir. Divanındaki çok sayıdaki tarihinde felekten ve devirden şikâyette bulunmuştur. Gerek divanında gerekse mesnevilerinde genellikle ince bir ironi sezilmektedir. En başarılı olduğu şiirleri ise gazelleri ve şarkılarıdır. Gazellerinde Nâbî ve Nedim’in etkisinde kalmıştır. Sabit ve takipçilerini hatırlatan, üslubun basitleştiği, hatta bayağılaştığı şiirlere de rastlanmaktadır. Fazıl, kişiliğini asıl yerli ve orijinal mesnevilerinde göstermiştir. Asrın üstat şairleri arasına girebilecek güçlü bir şair olmakla birlikte, realist şiirleri ve mesnevileriyle klasik estetiğin çözülme sürecinde önemli rol oynamıştır (Horata: 2009: 96).
Kaynakça
Akbayar, Nuri (hzl.) (1996). Mehmed Süreyyâ Sicill-i Osmanî. C. 2. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay. 510-511.
Arslan, Mehmet (1999). Türk Edebiyatında Manzum Surnameler (Osmanlı Saray Düğünleri ve Şenlikleri). Ankara: AKM Yay.
Arslan, Mehmet (hzl.) (2010). Tayyâr-zâde Atâ Osmanlı Tarihi, Târîh-i Enderûn. C. 4. İstanbul: Kitabevi Yay. 451-489.
Bingölce Filiz (hzl.) (2007). Zenanname / Kadınlar Kitabı- The Book On Women. Ankara: Alt Üst Yay.
Büyük Türk Klasikleri (1988). “Enderunlu Fâzıl”. C. 7. İstanbul: Ötüken-Söğüt Yay. 124-138.
Çifçi, Ömer (hzl.) (yty). Fatîn Davud Hâtimetü’l- Eş‘âr. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10736,metinpdf.pdf?0 [erişim tarihi: 17.05.2014]. 329-330.
Enderunlu Fazıl (2009). Güzel Oğlanlar Kitabı (Hûbannâme). çev. R. İmrahor. İstanbul: Sel Yay.
Gibb, E. J. Wilkinson (1999). Osmanlı Şiir Tarihi (A History of Ottoman Poetry) C. III-V. çev. A. Çavuşoğlu. Ankara: Akçağ Yay. 417-430.
Horata, Osman (2009). Has Bahçede Hazan Vakti-XVIII. Yüzyıl Son Klasik Dönem Türk Edebiyatı. Ankara: Akçağ Yay. 96.
İçen, Saliha (2001). Huban-name ve Zenan-name’de Metin-Resim İlişkisi. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Hacettepe Üniversitesi.
İpekten, Halûk, M. İsen, R. Toparlı, N. Okçu, T. Karabey (1988). Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü. Ankara: KTB Yay. 130-131.
Keskin, Neslihan İlknur (2013). “Fâzıl’ın Çengileri: Çengînâme Üzerine”. The Journal of Academic Social Science Studies. 6 (8): 329-327. http://www.jasstudies.com/Makaleler/350464995_18keskinilknur%20neslihan-329-371.pdf [erişim tarihi: 24.05.2014]
Kocatürk, Vasfi Mahir (1967). Türk Edebiyatı Antolojisi. Ankara: Edebiyat Yay. 293-294.
Kocatürk, Vasfi Mahir (1970). Türk Edebiyatı Tarihi. Ankara: Edebiyat Yay. 541-548.
Koç Keskin, Neslihan (2010). “Abdülhamit’in Şehzadelerinin Bed’-i Besmele Törenini Anlatan Enderûnlu Fâzıl’ın Sûrnâme-i Şehriyâr’ı Üzerine”. Türkiyat Araştırmaları. 27: 149-186. http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s27/8keskin.pdf [erişim tarihi: 24.05.2014]
Küçük, Sabahattin (1995). “Enderunlu Fâzıl”. İslâm Ansiklopedisi. C. 11. İstanbul. 188-189.
Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatçı (hzl.) (2000). Bursalı Mehmed Tâhir. Osmânlı Müellifleri. C. II. Ankara: Bizim Büro Yay. 370.
Kurnaz, Cemâl ve Mustafa Tatçı (hzl.) (2001). Mehmed Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî-Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri. C. I-II. Ankara: Bizim Büro Yay. 849.
Oğraş, Rıza (hzl.) (2001). Esad Mehmed Efendi ve Bağçe-i Safâ-Endûz’u İnceleme-Metin. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10734,bahcepdf.pdf?0 [erişim tarihi: 17.05.2014]. 149.
Öztürk, Nebiye (2002). Zenânnâme-Enderunlu Fâzıl. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.
Sevgi, Ahmet, M. Özcan (1996). Ali Cânip Yöntem’in Eski Türk Edebiyatı Üzerine Makaleleri. İstanbul: Sözler Yay. 348-352.
Şemsettin Sami (1996). Kâmûsu’l-‘Alâm. Tıpkıbasım. C. 5. Ankara: Kaşgar Neşriyat Yay. 3331.
Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi (1979). “Fâzıl (Enderunlu)”. C. 3. İstanbul: Dergâh Yay. 167-169.
Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi (2004). “Fâzıl”. C. 4. Ankara: AKM Yay. 26-27.
Yanartaş, Yusuf (1997). Enderunlu Fâzıl Dîvânı ve İndeksi. Yüksek Lisans Tezi. İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. BEYHAN KESİKYayın Tarihi: 27.05.2014Güncelleme Tarihi: 03.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Dü-âlem şâhı olsam hâtırım nâ-şâddır sensiz
Bana kevn ü mekân ma‘nâsı yok bir dâddır sensiz
Eger dûzahsa fi’l-vâki‘ karârın ey büt-i tersâ
Gözümde ravza-i cennet harâb-âbâddır sensiz
Per-i Cibrîl olursa pisterim ten râhat eyler mi
Ki her bir mû tenimde sûzen-i fûlâddır sensiz
Belâ-yı hasretinle haşre dek azm-i remîm olsam
Yine her üstühânım nây-ı pür-feryâddır sensiz
Gamınla ey hevâyî-meşrebim hep âhdır kârım
Efendim Fâzıl’ın cân u dili berbâddır sensiz
(Arslan, Mehmet (hzl.) (2010). Tayyâr-zâde Atâ Osmanlı Tarihi, Târîh-i Enderûn. C. 4. İstanbul: Kitabevi Yay. 465.)
Çengî-Nâme-i Fâzıl Beg
Hamde lâyık o cihân dâveri var
Kâ’inâtın heman ol serveri var
Eyleyen hüsn-i rızâ aşkı kazâ
Nice hikmetle tecellîleri var
Al eteklik kuşadıp eflâki
Kıldı çâr-pâre bu cism-i hâki
Başladı raksa beşer idrâki
Sun‘-ı Hakk’ın ne aceb işleri var
Eyledi cezbe-i hüsnü i‘tâ
Demedi hîç ne Yehûd u tersâ
Âlemi kapladı lutf-ı Mevlâ
Her birinin reviş-i dîgeri var
Verdi her âdeme bir başka mezâk
İhtilâf üzre mizâc-ı uşşâk
Kimi nefretde kimisi müştâk
Aşk ile her birinin mazharı var
Dil-i uşşâka edip aşkı belâ
Ruh-ı hûbâna verip hüsn ü bahâ
Buna bilmem ki ne yapsın ukalâ
Allah’ın akl alıcı kulları var
Birisi nâz ile olmuş rakkâs
Öbürü aşkına olmuş gavvâs
Cism-i vâhidde bu sad gûne havâs
Kudret-i Hakk’a işâretleri var
Bizi Hakk kurtara bu mehlekeden
Pâk ede sînemizi bu lekeden
Garezim işte budur fezlekeden
Söze âgâz eder isem yeri var
……
Der Beyân-ı Mâhiyyet-i Çengiyân
Fâzıl’ın işte yine cevheri var
Yine bir câna yakın sözleri var
Cümle insâf ile eyler takrîr
Çengiyânın ne kadar dilberi var
Evvelâ cümlenin akbabası
Köhne Kervân karanın da‘vâsı
Şöhret-i kâzibedir gavgâsı
Beli yıldız kadar âşıkları var
Hüsnü yok hulku belî müstesnâ
Tatlı sözlü dahı bir şîrin-edâ
Kâfirin bahtı küşâde ammâ
Ya‘ni gâyetle kavî ahteri var
Ne demekdir bu ki pîr olmuş iken
Gül-i ruhsârı dahı solmuş iken
Bütün a‘zâsına kıl dolmuş iken
Yine aşkıyla yanar çâkeri var
Todori elli sekiz yaşında
Hem Firenk zahmeti var başında
Mûyu zannetme hemân kaşında
Deliorman kadar kılları var
Bir kıranta Venedik elçisidir
Sanasın kuds-i şerîf hâcısıdır
Ten-i murdârı şarâb fıçısıdır
Kâfirin hâsılı kokmuş teri var
Mûy ile rûyu olur bir kıl elek
Ana cınbızla çeker hayli emek
San debâg-hâneye girmiş o köpek
Anı oglancık eder berberi var
……
(Keskin, Neslihan İlknur (2013). “Fâzıl’ın Çengileri: Çengînâme Üzerine”. The Journal of Academic Social Science Studies. 6 (8): 329-327. http://www.jasstudies.com/Makaleler/350464995_18keskinilknur%20neslihan-329-371.pdf [erişim tarihi: 24.05.2014]. 352-353, 357-358.)
Sûrnâme-i Şehriyâr’dan
İki şeh-zâde ammâ her birisi cân-ı âlemdir
Melekler üzre bunlar şimdi fahr-i nev‘-i âdemdir
Letâfetde edâda birbirinden farkı yok ancak
Görenler der ki bunlar ikisi bî-şübhe tev’emdir
Eger kim birbirinden farkı varsa şol kadar var kim
Biri rûh-ı musavverdir biri nûr-ı mücessemdir
Revâdır bunlara ger Hızr u Cibrîl olsalar lâlâ
Eger lâzım ise dâye Zelîhâ ile Meryemdir
Necâbet muhtefî tıynetlerinde meymenet mecbûl
Sa‘âdet mündericdir rüşd ü isti‘dâd müdgamdır
Biri Sultân Süleymân kim ana efrât-ı rif‘atden
Meh-i nev halka-i engüşt ü hûrşid fass-ı hâtemdir
Birisi dahi ol şeh-zâde Sultân Mustafâdır kim
Aceb pâkîze-tıynet ırk-ı tâhir şâh-ı ekremdir
İkisi derse bir hoş demde âgâz eylediler kim
Sa‘âdet meymenet hep andadır ferhunde bir demdir
Gören câhil sanur kim şimdi derse başladı anlar
Ezelden ise hep ilm-i ledünne dahi mahremdir
Ne ki düşvâr ise âlemde olmuş anlara âsân
Ne denlü ilm varsa anların kalbine mülhemdir
Sükût it sen dahi meclislerinde Şeyhü’l-islâmım
Ki anlar şübhesiz her fende senden benden a‘lemdir
Olur Cibrîl hâce anlara hem Hızr Mushafdâr
Dahi sâ’ir melekler hidmet erbâbına munzamdır
Bu rütbe bunlara ta‘zîm çok mı azdır el-hak
Ki bunlar ey felek şeh-zâdegân-ı şâh-ı a‘zamdır
Şeh-i Abdü’l-hamîd ol pâdişâh-ı ma‘delet-pîrâ
Ki eyyâmında gam nâ-bûd u âlem cümle hurremdir
Adâletde Ömer hilmetde Osmân cûdda Sıddîk
Alîdir ilmde takvâda İbrâhîm-i Edhemdir
Sikender-saltanat gerdûn-rif‘at Kahramân-satvet
Kefi kısmetgeh-i âlem sehâsı reşk-i Hâtemdir
Sikender saltanatda izzde bundan mu’ahhardır
Takaddüm şol kadar var kim cihânda bundan akdemdir
Bu şevketle cihâna gelmemiş bir böyle şâhen-şeh
Ki dergâhında pek ednâ kulı Dârâ ile Cemdir
Vusûl-i menzil-i maksûda bir îmâsı tevsendir
Su‘ûd-ı rütbe-i ulyâya bir fermânı süllemdir
Mezelletle mutî‘ oldı ana ednâ ile a‘lâ
Huzûrunda zemîn fersûde-rûy u âsmân hamdır
Hidîvâ medh-i evsâfında hep ma‘zûr ola aczim
Ne rütbe vasf idersem zâtına nisbet ile kemdir
Ne mümkün bir yere cem‘ eylemek evsâf-ı bî-haddin
Ki tahsîl eylemiş yok künhüni bir emr-i mübhemdir
Velev mümkün ise ben âcizim andan yine ancak
Ki zîrâ nâtıkam zulm-i felekden şimdi ebkemdir
Kanı evveldeki zûr-âver-i dâniş-feşân tab‘ım
O şimdi müşte-i cevr-i felekden zâr u sersemdir
Felekden istemem merhem ko olsun zahm-ı dil nâsûr
Efendim rahm u eltâfın senin ol zahma merhemdir
Revâ mı şâhid-i tab‘ım gibi bir Yûsuf-ı ma‘nâ
Ola üftâde-i çâh-ı amîk-i mihnet ü gamdır
Kelâmım şârih-i esrâr-ı gaybü’l-gayb-ı lâhûtî
Hayâlim evc-i a‘lâda melekler ile hem-demdir
Hamûş ol irdi söz pâyâna Fâzıl bir du‘â eyle
Du‘â-yı devleti şâhen-şehin bundan mukaddemdir
Cihân turdukça tur şevketlü şâhım izz ü devletle
Ki zirâ hazretin ser-mâye-i ârâm-ı âlemdir
……
(Koç Keskin, Neslihan (2010). “Abdülhamit’in Şehzadelerinin Bed’-i Besmele Törenini Anlatan Enderûnlu Fâzıl’ın Sûrnâme-i Şehriyâr’ı Üzerine”, Türkiyat Araştırmaları. 27: 149-186. http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s27/8keskin.pdf [erişim tarihi: 24.05.2014]. 166-171.)
Defter-i Aşk’tan
Bu siyâk üzre olurken dil-i zâr
Gam u âlâm ile evkât-güzâr
Bir gün ol dilber-i âlem-târâc
Nâgehân oldu heves-kâr-ı zevâc
Edrine şehrine gitti pederi
Gezdi hep andaki çingâneleri
Kalbur üstüne gelen kıbtîden
Buldu bir duhter-i pâkîze-beden
Akrabâsından anı kıldı taleb
Erdi maksûduna bî renc ü ta'ab
Kıbtîler âyini üzre o civân
Gönderip bir kıl elek ana nişân
O dahi etti makâmınca makâl
Tabl u surnâ ana kıldı irsâl
Pederi na'ra çekip merdâne
Doldu ormana bütün çingâne
Bindi bir boz eşeğe duhter-i nâz
Yükledip harlara esbâb-i cehâz
Tabl u surnâ ile bir eski kilim
Bir dahi kelb-i akûr u ta'lîm
Çıktı ol meh anı istikbâle
Âlem etrâfına oldu hâle
Esbine bindi nice âşık-ı zâr
Dilberin yoluna oldu tâtâr
Kurulur çerkeleri sahrâda
Cânib-i semt-i Dâvudpaşada
O civân aldı eliyle reseni
Hardan indirdi o nâzik bedeni
……
Kurulup encümen-i akd-i nikâh
Çağrılıp meclise pîr-i seyyâh
Yâni ol şüphe-küşâ-yı çingân
Kıbtiyân müftîsi şeyh-i orman
Sadra geçti o kitâpsız hâce
Sırtına koç derisi ferâce
Kıldı âyîn-i zevâc-ı yârî
Kıbtiyân âdeti üzre cârî
Mehr ol duhter-i şevk-engîze
Mavi boncuktan iki âvîze
Vere bir eski oba çadırlık
Eldeğirmeni dahi ağırlık
Ede ihdâ dahi ol dürdâne
Bir tarak ol büt-i âlîşâne
Ol kadar halk ile yollar doldu
Sanasın fitne-i Deccâl oldu
Geldi alay ile ol hüsn-ârây,
Buldu şenlik yine Ayvansarây
(Büyük Türk Klasikleri (1988). “Enderunlu Fâzıl”. C. 7. İstanbul: Ötüken-Söğüt Yay. 137-138.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 27.05.2014Güncelleme Tarihi: 03.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Dü-âlem şâhı olsam hâtırım nâ-şâddır sensiz
Bana kevn ü mekân ma‘nâsı yok bir dâddır sensiz
Eger dûzahsa fi’l-vâki‘ karârın ey büt-i tersâ
Gözümde ravza-i cennet harâb-âbâddır sensiz
Per-i Cibrîl olursa pisterim ten râhat eyler mi
Ki her bir mû tenimde sûzen-i fûlâddır sensiz
Belâ-yı hasretinle haşre dek azm-i remîm olsam
Yine her üstühânım nây-ı pür-feryâddır sensiz
Gamınla ey hevâyî-meşrebim hep âhdır kârım
Efendim Fâzıl’ın cân u dili berbâddır sensiz
(Arslan, Mehmet (hzl.) (2010). Tayyâr-zâde Atâ Osmanlı Tarihi, Târîh-i Enderûn. C. 4. İstanbul: Kitabevi Yay. 465.)
Çengî-Nâme-i Fâzıl Beg
Hamde lâyık o cihân dâveri var
Kâ’inâtın heman ol serveri var
Eyleyen hüsn-i rızâ aşkı kazâ
Nice hikmetle tecellîleri var
Al eteklik kuşadıp eflâki
Kıldı çâr-pâre bu cism-i hâki
Başladı raksa beşer idrâki
Sun‘-ı Hakk’ın ne aceb işleri var
Eyledi cezbe-i hüsnü i‘tâ
Demedi hîç ne Yehûd u tersâ
Âlemi kapladı lutf-ı Mevlâ
Her birinin reviş-i dîgeri var
Verdi her âdeme bir başka mezâk
İhtilâf üzre mizâc-ı uşşâk
Kimi nefretde kimisi müştâk
Aşk ile her birinin mazharı var
Dil-i uşşâka edip aşkı belâ
Ruh-ı hûbâna verip hüsn ü bahâ
Buna bilmem ki ne yapsın ukalâ
Allah’ın akl alıcı kulları var
Birisi nâz ile olmuş rakkâs
Öbürü aşkına olmuş gavvâs
Cism-i vâhidde bu sad gûne havâs
Kudret-i Hakk’a işâretleri var
Bizi Hakk kurtara bu mehlekeden
Pâk ede sînemizi bu lekeden
Garezim işte budur fezlekeden
Söze âgâz eder isem yeri var
……
Der Beyân-ı Mâhiyyet-i Çengiyân
Fâzıl’ın işte yine cevheri var
Yine bir câna yakın sözleri var
Cümle insâf ile eyler takrîr
Çengiyânın ne kadar dilberi var
Evvelâ cümlenin akbabası
Köhne Kervân karanın da‘vâsı
Şöhret-i kâzibedir gavgâsı
Beli yıldız kadar âşıkları var
Hüsnü yok hulku belî müstesnâ
Tatlı sözlü dahı bir şîrin-edâ
Kâfirin bahtı küşâde ammâ
Ya‘ni gâyetle kavî ahteri var
Ne demekdir bu ki pîr olmuş iken
Gül-i ruhsârı dahı solmuş iken
Bütün a‘zâsına kıl dolmuş iken
Yine aşkıyla yanar çâkeri var
Todori elli sekiz yaşında
Hem Firenk zahmeti var başında
Mûyu zannetme hemân kaşında
Deliorman kadar kılları var
Bir kıranta Venedik elçisidir
Sanasın kuds-i şerîf hâcısıdır
Ten-i murdârı şarâb fıçısıdır
Kâfirin hâsılı kokmuş teri var
Mûy ile rûyu olur bir kıl elek
Ana cınbızla çeker hayli emek
San debâg-hâneye girmiş o köpek
Anı oglancık eder berberi var
……
(Keskin, Neslihan İlknur (2013). “Fâzıl’ın Çengileri: Çengînâme Üzerine”. The Journal of Academic Social Science Studies. 6 (8): 329-327. http://www.jasstudies.com/Makaleler/350464995_18keskinilknur%20neslihan-329-371.pdf [erişim tarihi: 24.05.2014]. 352-353, 357-358.)
Sûrnâme-i Şehriyâr’dan
İki şeh-zâde ammâ her birisi cân-ı âlemdir
Melekler üzre bunlar şimdi fahr-i nev‘-i âdemdir
Letâfetde edâda birbirinden farkı yok ancak
Görenler der ki bunlar ikisi bî-şübhe tev’emdir
Eger kim birbirinden farkı varsa şol kadar var kim
Biri rûh-ı musavverdir biri nûr-ı mücessemdir
Revâdır bunlara ger Hızr u Cibrîl olsalar lâlâ
Eger lâzım ise dâye Zelîhâ ile Meryemdir
Necâbet muhtefî tıynetlerinde meymenet mecbûl
Sa‘âdet mündericdir rüşd ü isti‘dâd müdgamdır
Biri Sultân Süleymân kim ana efrât-ı rif‘atden
Meh-i nev halka-i engüşt ü hûrşid fass-ı hâtemdir
Birisi dahi ol şeh-zâde Sultân Mustafâdır kim
Aceb pâkîze-tıynet ırk-ı tâhir şâh-ı ekremdir
İkisi derse bir hoş demde âgâz eylediler kim
Sa‘âdet meymenet hep andadır ferhunde bir demdir
Gören câhil sanur kim şimdi derse başladı anlar
Ezelden ise hep ilm-i ledünne dahi mahremdir
Ne ki düşvâr ise âlemde olmuş anlara âsân
Ne denlü ilm varsa anların kalbine mülhemdir
Sükût it sen dahi meclislerinde Şeyhü’l-islâmım
Ki anlar şübhesiz her fende senden benden a‘lemdir
Olur Cibrîl hâce anlara hem Hızr Mushafdâr
Dahi sâ’ir melekler hidmet erbâbına munzamdır
Bu rütbe bunlara ta‘zîm çok mı azdır el-hak
Ki bunlar ey felek şeh-zâdegân-ı şâh-ı a‘zamdır
Şeh-i Abdü’l-hamîd ol pâdişâh-ı ma‘delet-pîrâ
Ki eyyâmında gam nâ-bûd u âlem cümle hurremdir
Adâletde Ömer hilmetde Osmân cûdda Sıddîk
Alîdir ilmde takvâda İbrâhîm-i Edhemdir
Sikender-saltanat gerdûn-rif‘at Kahramân-satvet
Kefi kısmetgeh-i âlem sehâsı reşk-i Hâtemdir
Sikender saltanatda izzde bundan mu’ahhardır
Takaddüm şol kadar var kim cihânda bundan akdemdir
Bu şevketle cihâna gelmemiş bir böyle şâhen-şeh
Ki dergâhında pek ednâ kulı Dârâ ile Cemdir
Vusûl-i menzil-i maksûda bir îmâsı tevsendir
Su‘ûd-ı rütbe-i ulyâya bir fermânı süllemdir
Mezelletle mutî‘ oldı ana ednâ ile a‘lâ
Huzûrunda zemîn fersûde-rûy u âsmân hamdır
Hidîvâ medh-i evsâfında hep ma‘zûr ola aczim
Ne rütbe vasf idersem zâtına nisbet ile kemdir
Ne mümkün bir yere cem‘ eylemek evsâf-ı bî-haddin
Ki tahsîl eylemiş yok künhüni bir emr-i mübhemdir
Velev mümkün ise ben âcizim andan yine ancak
Ki zîrâ nâtıkam zulm-i felekden şimdi ebkemdir
Kanı evveldeki zûr-âver-i dâniş-feşân tab‘ım
O şimdi müşte-i cevr-i felekden zâr u sersemdir
Felekden istemem merhem ko olsun zahm-ı dil nâsûr
Efendim rahm u eltâfın senin ol zahma merhemdir
Revâ mı şâhid-i tab‘ım gibi bir Yûsuf-ı ma‘nâ
Ola üftâde-i çâh-ı amîk-i mihnet ü gamdır
Kelâmım şârih-i esrâr-ı gaybü’l-gayb-ı lâhûtî
Hayâlim evc-i a‘lâda melekler ile hem-demdir
Hamûş ol irdi söz pâyâna Fâzıl bir du‘â eyle
Du‘â-yı devleti şâhen-şehin bundan mukaddemdir
Cihân turdukça tur şevketlü şâhım izz ü devletle
Ki zirâ hazretin ser-mâye-i ârâm-ı âlemdir
……
(Koç Keskin, Neslihan (2010). “Abdülhamit’in Şehzadelerinin Bed’-i Besmele Törenini Anlatan Enderûnlu Fâzıl’ın Sûrnâme-i Şehriyâr’ı Üzerine”, Türkiyat Araştırmaları. 27: 149-186. http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s27/8keskin.pdf [erişim tarihi: 24.05.2014]. 166-171.)
Defter-i Aşk’tan
Bu siyâk üzre olurken dil-i zâr
Gam u âlâm ile evkât-güzâr
Bir gün ol dilber-i âlem-târâc
Nâgehân oldu heves-kâr-ı zevâc
Edrine şehrine gitti pederi
Gezdi hep andaki çingâneleri
Kalbur üstüne gelen kıbtîden
Buldu bir duhter-i pâkîze-beden
Akrabâsından anı kıldı taleb
Erdi maksûduna bî renc ü ta'ab
Kıbtîler âyini üzre o civân
Gönderip bir kıl elek ana nişân
O dahi etti makâmınca makâl
Tabl u surnâ ana kıldı irsâl
Pederi na'ra çekip merdâne
Doldu ormana bütün çingâne
Bindi bir boz eşeğe duhter-i nâz
Yükledip harlara esbâb-i cehâz
Tabl u surnâ ile bir eski kilim
Bir dahi kelb-i akûr u ta'lîm
Çıktı ol meh anı istikbâle
Âlem etrâfına oldu hâle
Esbine bindi nice âşık-ı zâr
Dilberin yoluna oldu tâtâr
Kurulur çerkeleri sahrâda
Cânib-i semt-i Dâvudpaşada
O civân aldı eliyle reseni
Hardan indirdi o nâzik bedeni
……
Kurulup encümen-i akd-i nikâh
Çağrılıp meclise pîr-i seyyâh
Yâni ol şüphe-küşâ-yı çingân
Kıbtiyân müftîsi şeyh-i orman
Sadra geçti o kitâpsız hâce
Sırtına koç derisi ferâce
Kıldı âyîn-i zevâc-ı yârî
Kıbtiyân âdeti üzre cârî
Mehr ol duhter-i şevk-engîze
Mavi boncuktan iki âvîze
Vere bir eski oba çadırlık
Eldeğirmeni dahi ağırlık
Ede ihdâ dahi ol dürdâne
Bir tarak ol büt-i âlîşâne
Ol kadar halk ile yollar doldu
Sanasın fitne-i Deccâl oldu
Geldi alay ile ol hüsn-ârây,
Buldu şenlik yine Ayvansarây
(Büyük Türk Klasikleri (1988). “Enderunlu Fâzıl”. C. 7. İstanbul: Ötüken-Söğüt Yay. 137-138.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 03.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Dü-âlem şâhı olsam hâtırım nâ-şâddır sensiz
Bana kevn ü mekân ma‘nâsı yok bir dâddır sensiz
Eger dûzahsa fi’l-vâki‘ karârın ey büt-i tersâ
Gözümde ravza-i cennet harâb-âbâddır sensiz
Per-i Cibrîl olursa pisterim ten râhat eyler mi
Ki her bir mû tenimde sûzen-i fûlâddır sensiz
Belâ-yı hasretinle haşre dek azm-i remîm olsam
Yine her üstühânım nây-ı pür-feryâddır sensiz
Gamınla ey hevâyî-meşrebim hep âhdır kârım
Efendim Fâzıl’ın cân u dili berbâddır sensiz
(Arslan, Mehmet (hzl.) (2010). Tayyâr-zâde Atâ Osmanlı Tarihi, Târîh-i Enderûn. C. 4. İstanbul: Kitabevi Yay. 465.)
Çengî-Nâme-i Fâzıl Beg
Hamde lâyık o cihân dâveri var
Kâ’inâtın heman ol serveri var
Eyleyen hüsn-i rızâ aşkı kazâ
Nice hikmetle tecellîleri var
Al eteklik kuşadıp eflâki
Kıldı çâr-pâre bu cism-i hâki
Başladı raksa beşer idrâki
Sun‘-ı Hakk’ın ne aceb işleri var
Eyledi cezbe-i hüsnü i‘tâ
Demedi hîç ne Yehûd u tersâ
Âlemi kapladı lutf-ı Mevlâ
Her birinin reviş-i dîgeri var
Verdi her âdeme bir başka mezâk
İhtilâf üzre mizâc-ı uşşâk
Kimi nefretde kimisi müştâk
Aşk ile her birinin mazharı var
Dil-i uşşâka edip aşkı belâ
Ruh-ı hûbâna verip hüsn ü bahâ
Buna bilmem ki ne yapsın ukalâ
Allah’ın akl alıcı kulları var
Birisi nâz ile olmuş rakkâs
Öbürü aşkına olmuş gavvâs
Cism-i vâhidde bu sad gûne havâs
Kudret-i Hakk’a işâretleri var
Bizi Hakk kurtara bu mehlekeden
Pâk ede sînemizi bu lekeden
Garezim işte budur fezlekeden
Söze âgâz eder isem yeri var
……
Der Beyân-ı Mâhiyyet-i Çengiyân
Fâzıl’ın işte yine cevheri var
Yine bir câna yakın sözleri var
Cümle insâf ile eyler takrîr
Çengiyânın ne kadar dilberi var
Evvelâ cümlenin akbabası
Köhne Kervân karanın da‘vâsı
Şöhret-i kâzibedir gavgâsı
Beli yıldız kadar âşıkları var
Hüsnü yok hulku belî müstesnâ
Tatlı sözlü dahı bir şîrin-edâ
Kâfirin bahtı küşâde ammâ
Ya‘ni gâyetle kavî ahteri var
Ne demekdir bu ki pîr olmuş iken
Gül-i ruhsârı dahı solmuş iken
Bütün a‘zâsına kıl dolmuş iken
Yine aşkıyla yanar çâkeri var
Todori elli sekiz yaşında
Hem Firenk zahmeti var başında
Mûyu zannetme hemân kaşında
Deliorman kadar kılları var
Bir kıranta Venedik elçisidir
Sanasın kuds-i şerîf hâcısıdır
Ten-i murdârı şarâb fıçısıdır
Kâfirin hâsılı kokmuş teri var
Mûy ile rûyu olur bir kıl elek
Ana cınbızla çeker hayli emek
San debâg-hâneye girmiş o köpek
Anı oglancık eder berberi var
……
(Keskin, Neslihan İlknur (2013). “Fâzıl’ın Çengileri: Çengînâme Üzerine”. The Journal of Academic Social Science Studies. 6 (8): 329-327. http://www.jasstudies.com/Makaleler/350464995_18keskinilknur%20neslihan-329-371.pdf [erişim tarihi: 24.05.2014]. 352-353, 357-358.)
Sûrnâme-i Şehriyâr’dan
İki şeh-zâde ammâ her birisi cân-ı âlemdir
Melekler üzre bunlar şimdi fahr-i nev‘-i âdemdir
Letâfetde edâda birbirinden farkı yok ancak
Görenler der ki bunlar ikisi bî-şübhe tev’emdir
Eger kim birbirinden farkı varsa şol kadar var kim
Biri rûh-ı musavverdir biri nûr-ı mücessemdir
Revâdır bunlara ger Hızr u Cibrîl olsalar lâlâ
Eger lâzım ise dâye Zelîhâ ile Meryemdir
Necâbet muhtefî tıynetlerinde meymenet mecbûl
Sa‘âdet mündericdir rüşd ü isti‘dâd müdgamdır
Biri Sultân Süleymân kim ana efrât-ı rif‘atden
Meh-i nev halka-i engüşt ü hûrşid fass-ı hâtemdir
Birisi dahi ol şeh-zâde Sultân Mustafâdır kim
Aceb pâkîze-tıynet ırk-ı tâhir şâh-ı ekremdir
İkisi derse bir hoş demde âgâz eylediler kim
Sa‘âdet meymenet hep andadır ferhunde bir demdir
Gören câhil sanur kim şimdi derse başladı anlar
Ezelden ise hep ilm-i ledünne dahi mahremdir
Ne ki düşvâr ise âlemde olmuş anlara âsân
Ne denlü ilm varsa anların kalbine mülhemdir
Sükût it sen dahi meclislerinde Şeyhü’l-islâmım
Ki anlar şübhesiz her fende senden benden a‘lemdir
Olur Cibrîl hâce anlara hem Hızr Mushafdâr
Dahi sâ’ir melekler hidmet erbâbına munzamdır
Bu rütbe bunlara ta‘zîm çok mı azdır el-hak
Ki bunlar ey felek şeh-zâdegân-ı şâh-ı a‘zamdır
Şeh-i Abdü’l-hamîd ol pâdişâh-ı ma‘delet-pîrâ
Ki eyyâmında gam nâ-bûd u âlem cümle hurremdir
Adâletde Ömer hilmetde Osmân cûdda Sıddîk
Alîdir ilmde takvâda İbrâhîm-i Edhemdir
Sikender-saltanat gerdûn-rif‘at Kahramân-satvet
Kefi kısmetgeh-i âlem sehâsı reşk-i Hâtemdir
Sikender saltanatda izzde bundan mu’ahhardır
Takaddüm şol kadar var kim cihânda bundan akdemdir
Bu şevketle cihâna gelmemiş bir böyle şâhen-şeh
Ki dergâhında pek ednâ kulı Dârâ ile Cemdir
Vusûl-i menzil-i maksûda bir îmâsı tevsendir
Su‘ûd-ı rütbe-i ulyâya bir fermânı süllemdir
Mezelletle mutî‘ oldı ana ednâ ile a‘lâ
Huzûrunda zemîn fersûde-rûy u âsmân hamdır
Hidîvâ medh-i evsâfında hep ma‘zûr ola aczim
Ne rütbe vasf idersem zâtına nisbet ile kemdir
Ne mümkün bir yere cem‘ eylemek evsâf-ı bî-haddin
Ki tahsîl eylemiş yok künhüni bir emr-i mübhemdir
Velev mümkün ise ben âcizim andan yine ancak
Ki zîrâ nâtıkam zulm-i felekden şimdi ebkemdir
Kanı evveldeki zûr-âver-i dâniş-feşân tab‘ım
O şimdi müşte-i cevr-i felekden zâr u sersemdir
Felekden istemem merhem ko olsun zahm-ı dil nâsûr
Efendim rahm u eltâfın senin ol zahma merhemdir
Revâ mı şâhid-i tab‘ım gibi bir Yûsuf-ı ma‘nâ
Ola üftâde-i çâh-ı amîk-i mihnet ü gamdır
Kelâmım şârih-i esrâr-ı gaybü’l-gayb-ı lâhûtî
Hayâlim evc-i a‘lâda melekler ile hem-demdir
Hamûş ol irdi söz pâyâna Fâzıl bir du‘â eyle
Du‘â-yı devleti şâhen-şehin bundan mukaddemdir
Cihân turdukça tur şevketlü şâhım izz ü devletle
Ki zirâ hazretin ser-mâye-i ârâm-ı âlemdir
……
(Koç Keskin, Neslihan (2010). “Abdülhamit’in Şehzadelerinin Bed’-i Besmele Törenini Anlatan Enderûnlu Fâzıl’ın Sûrnâme-i Şehriyâr’ı Üzerine”, Türkiyat Araştırmaları. 27: 149-186. http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s27/8keskin.pdf [erişim tarihi: 24.05.2014]. 166-171.)
Defter-i Aşk’tan
Bu siyâk üzre olurken dil-i zâr
Gam u âlâm ile evkât-güzâr
Bir gün ol dilber-i âlem-târâc
Nâgehân oldu heves-kâr-ı zevâc
Edrine şehrine gitti pederi
Gezdi hep andaki çingâneleri
Kalbur üstüne gelen kıbtîden
Buldu bir duhter-i pâkîze-beden
Akrabâsından anı kıldı taleb
Erdi maksûduna bî renc ü ta'ab
Kıbtîler âyini üzre o civân
Gönderip bir kıl elek ana nişân
O dahi etti makâmınca makâl
Tabl u surnâ ana kıldı irsâl
Pederi na'ra çekip merdâne
Doldu ormana bütün çingâne
Bindi bir boz eşeğe duhter-i nâz
Yükledip harlara esbâb-i cehâz
Tabl u surnâ ile bir eski kilim
Bir dahi kelb-i akûr u ta'lîm
Çıktı ol meh anı istikbâle
Âlem etrâfına oldu hâle
Esbine bindi nice âşık-ı zâr
Dilberin yoluna oldu tâtâr
Kurulur çerkeleri sahrâda
Cânib-i semt-i Dâvudpaşada
O civân aldı eliyle reseni
Hardan indirdi o nâzik bedeni
……
Kurulup encümen-i akd-i nikâh
Çağrılıp meclise pîr-i seyyâh
Yâni ol şüphe-küşâ-yı çingân
Kıbtiyân müftîsi şeyh-i orman
Sadra geçti o kitâpsız hâce
Sırtına koç derisi ferâce
Kıldı âyîn-i zevâc-ı yârî
Kıbtiyân âdeti üzre cârî
Mehr ol duhter-i şevk-engîze
Mavi boncuktan iki âvîze
Vere bir eski oba çadırlık
Eldeğirmeni dahi ağırlık
Ede ihdâ dahi ol dürdâne
Bir tarak ol büt-i âlîşâne
Ol kadar halk ile yollar doldu
Sanasın fitne-i Deccâl oldu
Geldi alay ile ol hüsn-ârây,
Buldu şenlik yine Ayvansarây
(Büyük Türk Klasikleri (1988). “Enderunlu Fâzıl”. C. 7. İstanbul: Ötüken-Söğüt Yay. 137-138.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Gazel
Dü-âlem şâhı olsam hâtırım nâ-şâddır sensiz
Bana kevn ü mekân ma‘nâsı yok bir dâddır sensiz
Eger dûzahsa fi’l-vâki‘ karârın ey büt-i tersâ
Gözümde ravza-i cennet harâb-âbâddır sensiz
Per-i Cibrîl olursa pisterim ten râhat eyler mi
Ki her bir mû tenimde sûzen-i fûlâddır sensiz
Belâ-yı hasretinle haşre dek azm-i remîm olsam
Yine her üstühânım nây-ı pür-feryâddır sensiz
Gamınla ey hevâyî-meşrebim hep âhdır kârım
Efendim Fâzıl’ın cân u dili berbâddır sensiz
(Arslan, Mehmet (hzl.) (2010). Tayyâr-zâde Atâ Osmanlı Tarihi, Târîh-i Enderûn. C. 4. İstanbul: Kitabevi Yay. 465.)
Çengî-Nâme-i Fâzıl Beg
Hamde lâyık o cihân dâveri var
Kâ’inâtın heman ol serveri var
Eyleyen hüsn-i rızâ aşkı kazâ
Nice hikmetle tecellîleri var
Al eteklik kuşadıp eflâki
Kıldı çâr-pâre bu cism-i hâki
Başladı raksa beşer idrâki
Sun‘-ı Hakk’ın ne aceb işleri var
Eyledi cezbe-i hüsnü i‘tâ
Demedi hîç ne Yehûd u tersâ
Âlemi kapladı lutf-ı Mevlâ
Her birinin reviş-i dîgeri var
Verdi her âdeme bir başka mezâk
İhtilâf üzre mizâc-ı uşşâk
Kimi nefretde kimisi müştâk
Aşk ile her birinin mazharı var
Dil-i uşşâka edip aşkı belâ
Ruh-ı hûbâna verip hüsn ü bahâ
Buna bilmem ki ne yapsın ukalâ
Allah’ın akl alıcı kulları var
Birisi nâz ile olmuş rakkâs
Öbürü aşkına olmuş gavvâs
Cism-i vâhidde bu sad gûne havâs
Kudret-i Hakk’a işâretleri var
Bizi Hakk kurtara bu mehlekeden
Pâk ede sînemizi bu lekeden
Garezim işte budur fezlekeden
Söze âgâz eder isem yeri var
……
Der Beyân-ı Mâhiyyet-i Çengiyân
Fâzıl’ın işte yine cevheri var
Yine bir câna yakın sözleri var
Cümle insâf ile eyler takrîr
Çengiyânın ne kadar dilberi var
Evvelâ cümlenin akbabası
Köhne Kervân karanın da‘vâsı
Şöhret-i kâzibedir gavgâsı
Beli yıldız kadar âşıkları var
Hüsnü yok hulku belî müstesnâ
Tatlı sözlü dahı bir şîrin-edâ
Kâfirin bahtı küşâde ammâ
Ya‘ni gâyetle kavî ahteri var
Ne demekdir bu ki pîr olmuş iken
Gül-i ruhsârı dahı solmuş iken
Bütün a‘zâsına kıl dolmuş iken
Yine aşkıyla yanar çâkeri var
Todori elli sekiz yaşında
Hem Firenk zahmeti var başında
Mûyu zannetme hemân kaşında
Deliorman kadar kılları var
Bir kıranta Venedik elçisidir
Sanasın kuds-i şerîf hâcısıdır
Ten-i murdârı şarâb fıçısıdır
Kâfirin hâsılı kokmuş teri var
Mûy ile rûyu olur bir kıl elek
Ana cınbızla çeker hayli emek
San debâg-hâneye girmiş o köpek
Anı oglancık eder berberi var
……
(Keskin, Neslihan İlknur (2013). “Fâzıl’ın Çengileri: Çengînâme Üzerine”. The Journal of Academic Social Science Studies. 6 (8): 329-327. http://www.jasstudies.com/Makaleler/350464995_18keskinilknur%20neslihan-329-371.pdf [erişim tarihi: 24.05.2014]. 352-353, 357-358.)
Sûrnâme-i Şehriyâr’dan
İki şeh-zâde ammâ her birisi cân-ı âlemdir
Melekler üzre bunlar şimdi fahr-i nev‘-i âdemdir
Letâfetde edâda birbirinden farkı yok ancak
Görenler der ki bunlar ikisi bî-şübhe tev’emdir
Eger kim birbirinden farkı varsa şol kadar var kim
Biri rûh-ı musavverdir biri nûr-ı mücessemdir
Revâdır bunlara ger Hızr u Cibrîl olsalar lâlâ
Eger lâzım ise dâye Zelîhâ ile Meryemdir
Necâbet muhtefî tıynetlerinde meymenet mecbûl
Sa‘âdet mündericdir rüşd ü isti‘dâd müdgamdır
Biri Sultân Süleymân kim ana efrât-ı rif‘atden
Meh-i nev halka-i engüşt ü hûrşid fass-ı hâtemdir
Birisi dahi ol şeh-zâde Sultân Mustafâdır kim
Aceb pâkîze-tıynet ırk-ı tâhir şâh-ı ekremdir
İkisi derse bir hoş demde âgâz eylediler kim
Sa‘âdet meymenet hep andadır ferhunde bir demdir
Gören câhil sanur kim şimdi derse başladı anlar
Ezelden ise hep ilm-i ledünne dahi mahremdir
Ne ki düşvâr ise âlemde olmuş anlara âsân
Ne denlü ilm varsa anların kalbine mülhemdir
Sükût it sen dahi meclislerinde Şeyhü’l-islâmım
Ki anlar şübhesiz her fende senden benden a‘lemdir
Olur Cibrîl hâce anlara hem Hızr Mushafdâr
Dahi sâ’ir melekler hidmet erbâbına munzamdır
Bu rütbe bunlara ta‘zîm çok mı azdır el-hak
Ki bunlar ey felek şeh-zâdegân-ı şâh-ı a‘zamdır
Şeh-i Abdü’l-hamîd ol pâdişâh-ı ma‘delet-pîrâ
Ki eyyâmında gam nâ-bûd u âlem cümle hurremdir
Adâletde Ömer hilmetde Osmân cûdda Sıddîk
Alîdir ilmde takvâda İbrâhîm-i Edhemdir
Sikender-saltanat gerdûn-rif‘at Kahramân-satvet
Kefi kısmetgeh-i âlem sehâsı reşk-i Hâtemdir
Sikender saltanatda izzde bundan mu’ahhardır
Takaddüm şol kadar var kim cihânda bundan akdemdir
Bu şevketle cihâna gelmemiş bir böyle şâhen-şeh
Ki dergâhında pek ednâ kulı Dârâ ile Cemdir
Vusûl-i menzil-i maksûda bir îmâsı tevsendir
Su‘ûd-ı rütbe-i ulyâya bir fermânı süllemdir
Mezelletle mutî‘ oldı ana ednâ ile a‘lâ
Huzûrunda zemîn fersûde-rûy u âsmân hamdır
Hidîvâ medh-i evsâfında hep ma‘zûr ola aczim
Ne rütbe vasf idersem zâtına nisbet ile kemdir
Ne mümkün bir yere cem‘ eylemek evsâf-ı bî-haddin
Ki tahsîl eylemiş yok künhüni bir emr-i mübhemdir
Velev mümkün ise ben âcizim andan yine ancak
Ki zîrâ nâtıkam zulm-i felekden şimdi ebkemdir
Kanı evveldeki zûr-âver-i dâniş-feşân tab‘ım
O şimdi müşte-i cevr-i felekden zâr u sersemdir
Felekden istemem merhem ko olsun zahm-ı dil nâsûr
Efendim rahm u eltâfın senin ol zahma merhemdir
Revâ mı şâhid-i tab‘ım gibi bir Yûsuf-ı ma‘nâ
Ola üftâde-i çâh-ı amîk-i mihnet ü gamdır
Kelâmım şârih-i esrâr-ı gaybü’l-gayb-ı lâhûtî
Hayâlim evc-i a‘lâda melekler ile hem-demdir
Hamûş ol irdi söz pâyâna Fâzıl bir du‘â eyle
Du‘â-yı devleti şâhen-şehin bundan mukaddemdir
Cihân turdukça tur şevketlü şâhım izz ü devletle
Ki zirâ hazretin ser-mâye-i ârâm-ı âlemdir
……
(Koç Keskin, Neslihan (2010). “Abdülhamit’in Şehzadelerinin Bed’-i Besmele Törenini Anlatan Enderûnlu Fâzıl’ın Sûrnâme-i Şehriyâr’ı Üzerine”, Türkiyat Araştırmaları. 27: 149-186. http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s27/8keskin.pdf [erişim tarihi: 24.05.2014]. 166-171.)
Defter-i Aşk’tan
Bu siyâk üzre olurken dil-i zâr
Gam u âlâm ile evkât-güzâr
Bir gün ol dilber-i âlem-târâc
Nâgehân oldu heves-kâr-ı zevâc
Edrine şehrine gitti pederi
Gezdi hep andaki çingâneleri
Kalbur üstüne gelen kıbtîden
Buldu bir duhter-i pâkîze-beden
Akrabâsından anı kıldı taleb
Erdi maksûduna bî renc ü ta'ab
Kıbtîler âyini üzre o civân
Gönderip bir kıl elek ana nişân
O dahi etti makâmınca makâl
Tabl u surnâ ana kıldı irsâl
Pederi na'ra çekip merdâne
Doldu ormana bütün çingâne
Bindi bir boz eşeğe duhter-i nâz
Yükledip harlara esbâb-i cehâz
Tabl u surnâ ile bir eski kilim
Bir dahi kelb-i akûr u ta'lîm
Çıktı ol meh anı istikbâle
Âlem etrâfına oldu hâle
Esbine bindi nice âşık-ı zâr
Dilberin yoluna oldu tâtâr
Kurulur çerkeleri sahrâda
Cânib-i semt-i Dâvudpaşada
O civân aldı eliyle reseni
Hardan indirdi o nâzik bedeni
……
Kurulup encümen-i akd-i nikâh
Çağrılıp meclise pîr-i seyyâh
Yâni ol şüphe-küşâ-yı çingân
Kıbtiyân müftîsi şeyh-i orman
Sadra geçti o kitâpsız hâce
Sırtına koç derisi ferâce
Kıldı âyîn-i zevâc-ı yârî
Kıbtiyân âdeti üzre cârî
Mehr ol duhter-i şevk-engîze
Mavi boncuktan iki âvîze
Vere bir eski oba çadırlık
Eldeğirmeni dahi ağırlık
Ede ihdâ dahi ol dürdâne
Bir tarak ol büt-i âlîşâne
Ol kadar halk ile yollar doldu
Sanasın fitne-i Deccâl oldu
Geldi alay ile ol hüsn-ârây,
Buldu şenlik yine Ayvansarây
(Büyük Türk Klasikleri (1988). “Enderunlu Fâzıl”. C. 7. İstanbul: Ötüken-Söğüt Yay. 137-138.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | Ahmet Cemil Akıncı | d. 1914 - ö. 1 Ocak 1984 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | KÂMİL, Enderunlu Hasan Kâmil Bey | d. 1759-60 - ö. 1786-87 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | Ahmet Cemil Akıncı | d. 1914 - ö. 1 Ocak 1984 | Doğum Yılı | Görüntüle |
4 | KÂMİL, Enderunlu Hasan Kâmil Bey | d. 1759-60 - ö. 1786-87 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | Ahmet Cemil Akıncı | d. 1914 - ö. 1 Ocak 1984 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
6 | KÂMİL, Enderunlu Hasan Kâmil Bey | d. 1759-60 - ö. 1786-87 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
7 | Ahmet Cemil Akıncı | d. 1914 - ö. 1 Ocak 1984 | Meslek | Görüntüle |
8 | KÂMİL, Enderunlu Hasan Kâmil Bey | d. 1759-60 - ö. 1786-87 | Meslek | Görüntüle |
9 | Ahmet Cemil Akıncı | d. 1914 - ö. 1 Ocak 1984 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
10 | KÂMİL, Enderunlu Hasan Kâmil Bey | d. 1759-60 - ö. 1786-87 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
11 | Ahmet Cemil Akıncı | d. 1914 - ö. 1 Ocak 1984 | Madde Adı | Görüntüle |
12 | KÂMİL, Enderunlu Hasan Kâmil Bey | d. 1759-60 - ö. 1786-87 | Madde Adı | Görüntüle |