LEVNÎ

(d. ?/? - ö. ?/1733)
âşık
(Âşık / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Hayatı hakkındaki bilgilere Ayvansaraylı Hafız Hüseyin’in Mecmua-i Tevarih’inde ve 18. yüzyılın başlarında İstanbul’da bulunan Boğdan Beyi Kantemiroğlu’nun eserinden ulaşılabilmektedir. Buna göre Levnî’nin asıl adı Abdulcelil Çelebi’dir. Aslen Edirneli olup doğum yılı bilinmemektedir. Âşıklığın dışında güzel sanatların diğer dalları(minyatür ustası, ressam)nda da başarılı bir sanatkâr olan Levnî, bilhassa minyatür sanatını daha iyi icra edebilmek için İstanbul’a göçmüştür. Uzunca bir süre nakkaşhanede çalışan Levnî buradan usta bir sanatçı olmuş ve herkesin takdirini kazanmıştır. Levnî’nin öğrenimiyle ilgili bilgiler sağlıklı değildir. Ancak yeteneklerine bakılacak olursa onun iyi bir öğrenim gördüğü söylenebilir.

 Güzel sanatların pek çok dalında başarıları olan Levnî'nin, 17. yüzyıl Anadolu sahası Türk saz şiirinde olduğu kadar Türk dünyasında da tanınan Âşık Ömer’in resmini yapması anlamlıdır. Levnî’nin bu resmi yapması Âşık Ömer’in ününü yansıtmanın yanında Levnî’nin âşıklara yakınlığını göstermesi bakımından da önemlidir. Levnî’nin çağdaşı olan Şefkat adlı bir şairin şiirinde Âşık Ömer’in resmini yaptığı şöyle geçmektedir:"Şefkatâ Merd-i musavvir gör ne tahmin eyledi / Hey’et-i pejmürdeni levh üzre tezyin eyledi / Seyreden tasvirini destinde tahsin eyledi / Nakşısın Levnî gibi bir kâmilin Âşık Ömer" (Öztlelli 1966: 510). Hızrî, âşık ve şairleri anlattığı şairnamesinde Levnî’den de söz etmesine bakılırsa âşığın önemi daha iyi anlaşılabilmektedir. Levnî 1733 yılında İstanbul’da vefat etmiş olup “Otakçılar Câmii yakınındaki Aktürbe sırasında Sâdiler tekkesi karşısındaki set üzerine gümül” müştür (Öztelli 1986: 86).

 Levnî’nin şiir dalında ‘eser’ ölçütünde bir çalışması yoktur. Bununla beraber sanatçıların içine düştüğü sıkıntılar, ilgisizlik onu da kaside yazmaya zorlamış ve yazdığı kasideyi III. Ahmet (1703-1730)’e sunmuştur. Onun şiir dışında tespit edilen eserleri aşağıdadır:

 Padişahlar Albümü: Levnî’nin en önemli eseri olup Topkapı Sarayı Müzesi’nde III. Sultan Ahmed Kütüphanesi No. 3109’da Târîh-i Türkî adıyla kayıtlıdır. Bu eserde; Sultan IV. Murad, Sultan II. Mustafa, Çelebi Sultan Mehmed’in resimleri bulunmaktadır.

 Sûrrnâme-i Vehbî: Levnî’nin bir diğer önemli eseri olup Topkapı Sarayı Müzesi III. Sultan Ahmed Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. Sûrnâme-i Vehbî’nin sonunda Levnî adına yüz otuz yedi minyatür yer almaktadır. Eserde III. Ahmed’in oğulları ile birlikte beş bin fakir çocuk için yaptırdığı düğün Vehbî tarafından günü gününe not edilmiş, Levnî ise bunu resimlemiştir. Levnî’nin yüz otuz yedi minyatürünün yardımıyla o dönemin giyim kuşamı, eğlenceleri, gelenek ve görenekleri, musiki fasılları, esnaf zümreleri ve özellikleri hakkında bilgi edinilebilimektedir.

 Resim Albümü: 1720-1730 yılları arsında yapıldığını tahmin edilmektedir. Eserde kırk altı resim bulunmaktadır. Bunlardan kırk üçünde Levnî’nin imzası bulunmaktadır. Resimlerin pek çoğunun altında veya üstünde Levnî’nin “rik’a”sı görülmektedir.

 Levnî hayatı bölümünde de belirtildiği gibi güzel sanatların pek çok dalıyla ilgilenmiştir. Onun resim, minyatür, ebruları çalışmanın konumu gereği bu kısımda değerlendirilmeyecektir. Bulunabilen şiirlerinden ve özgeçmişinden anlaşıldığına göre Levnî kendisini anlatabilmek için şiir yazmıştır.

 Aslında Levnî Türk edebiyatında güzel sanatların şiir dalında Atalarsözü Destanı’yla ünlenmiş birisidir. Yirmi sekiz dörtlükten oluşan bu destanda onlarca atasözünün (Sert sirke kabına zarar demişler, Bugünkü işini koyma yarına, Dağdan gelenler bağda olanları kovar demişler, Bal tutan parmağın yalar demişler, Kendi çalar kendi oynar demişler, Gün doğmadan neler doğar demişler, Güneş balçık ilen sıvanmaz, vb) dörtlüklerin içerisine serpiştirilerek manzum olarak söylenmesi onun şiirdeki sanat gücünü göstermesi bakımından önemlidir. Ayrıca destanda atalar sözü, pend, eski mesel, durûb-ı emsal kavramlarının kullanılması 18. yüzyılda atasözü yerine kullanılan kelime ve deyimleri ortaya koyması bakımından değerlidir. Levnî'nin atalarsözü destanı alanındaki ilkler arasındadır. Yukarıda da belirtildiği gibi Levnî toplumdaki birtakım sıkıntıları, aksaklıkları dolaylı bir anlatımla atasözleri vasıtasıyla anlatmıştır. Bu yönüyle Levnî, Güvahi’nin Âşık şiirindeki ilk takipçisidir.

 Tekerlemesi ise onun şiir gücünün zirveye çıktığı Selanik-İstanbul yolculuğunun anlatıldığı bir parçadır. "Çiçeğe arı, arıya asel / Abdala boru, boruya gazel / Şaire türkü, türküye güzel / Güzele gerdan ne güzel uymuş" (Kabaklı 2006: 97) dörtlüğüyle başlayan tekerlemesi Âşık Ömer'den sonraki en önemli ferdî tekerlemedir. Dörtlük dikkatli bir şekilde incelenirse mısra sonu kafiye ve rediflerin yanı sıra mısra içi ses tekrarları ve vurguları tekerleme türünün Türk şiirindeki gücünün bir delilidir.

 Bunların dışında Levnî’nin onlarca şiiri türkü ve şarkı olarak okunmuştur. Bu tür şiirlerde sevgi, gurbet, ayrılık, hasret, vb. konular ele alınmıştır. Hece ile yazdığı şiirlerinin yanında aruzla yazmış olduğu şiirleri de vardır. Ulaşılabilen kaside, türkü, şarkı, tekerleme ve destanlarından hareketle dilinin dönemine göre duru olduğu söylenebilir. Ayrıca bu tür şiirlerinde edebî sanatları da ustalıkla kullanmıştır.

Kaynakça

Alptekin, Ali Berat, Saim Sakaoğlu (2006). Türk Saz Şiiri Antolojisi (14-21. Yüzyıllar). Ankara: Akçağ Yay.

Arısoy, M. Sunullah (1985). Türk Halk Şiiri Antolojisi. İstanbul: Bilgi Yay.

Banarlı, Nihat Sami (1977). Resimli Türk Edebiyatı Tarihi/ Destanlar Devrinden Zamanımıza Kadar. İstanbul: Millî Eğitim Basımevi.

Çelik, Ali (2008). Türk Halk Şiiri Antolojisi. İstanbul: Timaş Yay.

Elçin, Şükrü (1988). Halk Şiiri Antolojisi. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay.

Kabaklı, Ahmet (2006). Âşık Edebiyatı. İstanbul: Türk Edebiyatı Vakfı Yay.

Köprülü, Fuad (2004). Saz Şairleri I-V. Ankara: Akçağ Yay.

Özçimi, M. Sadreddin (2009). Levnî’den Ebrû’ya. Konya: Konya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yay.

Öztelli, Cahit (1957). “XVIII. Yüzyılın Büyük Sanatçısı Ressam Levnî”. Türk Dili. 6 (65) Şubat: 261-265.

Öztelli, Cahit (1966). “Ressam Levnî Üzerine Yeni Bilgiler”. Türk Dili. 15 (176) Mayıs: 509-512.

Öztelli, Cahit (1971). “Ressam-Şair Levnî”. Türk Folklor Araştırmaları. 13 (263) Haziran: 5995-5999.

Öztelli, Cahit (1986). “Levnî”. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi / Devirler / İsimler / Eserler / Terimler. C. 6. İstanbul: Dergâh Yay.

Sakaoğlu, Saim (1989). “Türk Saz Şiiri”. Türk Dili. (445-450) Ocak-Haziran: 182-185.

Ünver, Süheyl (1949). Ressam Levnî ve Eserleri. İstanbul: Millî Eğitim Basımevi.

Ünver, Süheyl (1953). Ressam Levnî-Fatih Sultan Mehmed ve Babası ile Oğlu. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yay.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. ALİ BERAT ALPTEKİN
Yayın Tarihi: 13.09.2013
Güncelleme Tarihi: 08.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Atalarsözü Destanı

Tut atalar sözün kalbi selim ol

Gönülden gönüle yol var demişler

Gider yavuzluğu tab’ı halim ol

Sert sirke kabına zarar demişler

Bilirsin alçağa akmadadır su

Kâmilin cahile nasihati bu

İkrarını gözet olma abesgu

Bildir iman ile ikrar demişler

Her kâra uzatma elin eteğin

Yelkovana döner âhır emeğin

Nitekim şaşkını gölde ördeğin

Başın kor kıçından dalar demişler

Aldanma cihanın sakın varına

Bir nefesi verme cihan varına

Bugünkü işini koyma yarına

Yâr yıkıldığı gün tozar demişler

Kestim bu arsada ben de bir koyun

Meydan-ı hünerde gel sen de soyun

Feleğin zoruna dayanmaz oyun

Katı zor oyunu bozar demişler

Çoktur bu âlemde boşa yelenler

Kande bilenler ile bilmeyenler

Eskiden âdettir dağdan gelenler

Bağda olanları kovar demişler

Dediler bu pendi sordumsa kime

Tuz ekmek bilmeze müşkilin deme

Kül kömür ya namerd lokmasın yeme

Gün olur başına kakar demişler

Abestir her vara yoğa koşanlar

Gâhi doğru gâhi eğri eşenler (aşanlar)

Ağlamak ne demek kendi düşenler

İki gözden bile çıkar demişler

Arz eyle bu pendi kendi özüne

Dost addetme her güleni yüzüne

İncinme dostunun doğru sözüne

Doğru söz insana batar demişler

Darbımesellerle eylersen amel

Kırkların birine olursun bedel

Usulü manayı bilmeyen echel

Solağına davul çalar demişler

Bir mürşid-i kâmil bulmayanlara

Bin nasihatten ders almayanlara

Sözünün sübutu olmayanlara

Dipsiz kile bir boş ambar demişler

Eşkin at yanına bağlansa güre

Huy alır huyundan ol göre göre

Hizmet eyler isen eyle bir ere

Su aktığı yere akar demişler

Çarşuy-ı dehirde nice toz kopar

Ol vakti gözeten çok takye kapar

Helalzade gelir pazarlık yapar

Haramzade pazar bozar demişler

Âdet-i Hak budur ezel ü ebed

Kul kula sebeptir ey dil-i naşad

Baye geda hizmet etmekte murad

Bal tutan parmağın yalar demişler

Dilden ister isen gıll ü gış gide

Meta-ı razını açma hâside

Kıyma müşteriye az al faide

Alan da satandan umar demişler

Yâr ile ettiğin kavle ver karar

Kâr etmezsen bari eyleme zarar

Aza kanaat et olma tamahkâr

Ucuz satan tizcek satar demişler

Ham tamaı gel terk eyle erken

Elimden çıkmasın der isen örken

Deve ahu gibi boynuz ararken

İki kulaktan da çıkar demişler

Hileyi irtikâp etme kıl hazer

Denilsin namına bir er oğlu er

Sen elin kapısını kakarsan eğer

El de senin kapın kakar demişler

Irzıyla varamaz eşkıya eve

Uslu gez kim seni kâmiller seve

Hardan büyük at var attan da deve

Deveden de büyük fil var demişler

Güneş balçık ile sıvanmaz ey dil

Bîzeban da olsa bellidir kâmil

Kendinden gayriyi beğenmez cahil

Kendi çalar kendi oynar demişler

Tâlib-i marifet çekerse emek

Yüğrük at attırır yemin giderek

 Şaire ses ile saz ü söz gerek

Yalnız taş olmaz duvar demişler

Kûy-ı dilâraya eylersen akın

Hele gafil olma etrafa bakın

Karda yürü izin bell’etme sakın

Arif olur il tiz duyar demişler

Yüzüm yerde tenim hâk ile yeksan

Serim gavgalarda hâlim perişan

Gözlerim cemal-i canana hayran

Gönül masumdur umar demişler

Gerek şaki olsun gerekse said

Kereminden Kerim eylemez baid

Böyledir Mevlâ’dan kesme sen ümid

Gün doğmadan neler doğar demişler

Kanaat kıl lokma-i rûz u şebe

Eller konar topladığın zehebe

Bilirsin ki atalarımız bir tepe

Yakılır bir dere dolar demişler

Yırtıcı kuşların ömürleri az

Bir tek ipte iki canbaz oynamaz

Şahrahta kuyuyu kametince kaz

Ezkaza ayağın kayar demişler

Levnî nasâyihi pirlerin böyle

Durub-ı emsâli nazmile söyle

Meydan-ı hünerde ağırlık eyle

Ağır basar yeğni kalkar demişler

 Körülü, Fuad (2004). Saz Şairleri I-V. Ankara: Akçağ Yay. 376-379.

Tekerleme

Çiçeğe arı arıya asel

Aptala boru boruya gazel

Şaire türkü türküye güzel

Güzele gerdan ne güzel uymuş

Kavuğa sarık sarığa sümbül

Köçeğe yanak yanağa kâkül

Bahçeye güllük güllüğe bülbül

Bülbüle efgan ne güzel uymuş

Kediye sıçan sıçana kovuk

Meclise kelâm kelâma doruk

Hastaya çorba çorbaya koruk

Koruğa havan ne güzel uymuş

Yemeğe sahan sahana kalay

Fakire kibâr kibâra saray

Hünkâra vezir vezire alay

Alaya kaftan ne güzel uymuş

Hocaya hacı hacıya Mekke

Altına gümüş gümüşe sikke

Vâize dede dedeye tekke

Tekkeye kurban ne güzel uymuş

Kapıya kilit kilide miftah

Dervişe hırka hırkaya külâh

Kahveye yârân yârâna meddah

Meddaha yalan ne güzel uymuş

Yayana atlı atlıya koşu

Dallıya kuşak kuşağa puşu

Sohbete helva helvaya turşu

Turşuya soğan ne güzel uymuş

Yağlığa nakış nakışa ipek

Üstada hüner hünere emek

Levnî’ye güzel güzele döşek

Döşeğe yorgan ne güzel uymuş

 Kabaklı, Ahmet (2006). Âşık Edebiyatı. İstanbul: Türk Edebiyatı Vakfı Yay. 97-98.

Türkü

Ay şâhım âşıkın olmuşdum evvel nâmına

Dâne-i hâlin görüb dil murğı düşdü dâmına

Eyledi gamzen Hülâgû gibi dil şehrin Harâb

Yâ düşer mi (hiç) senin ikrârına îmânına

Zerre rahmın yok mu ey şahin bakışlı nevcivân

Olmadı murg-ı dilim bir lahza pençenden emân

Bâdenûş etdim nice zühhâdı dersin her zaman

Bâyezid olsa tahammül edemez ibrâmına

Gerçi yokdur sen gibi âlemde [bir] vechü’l-hasen

Mihr-i ruhsârınla halkı yakdın ey billûr-ten

Dîdeler giryân dil-sûz olduğum bilmiş iken

Yâ nedendir bu gazablar Levnî-i nâkâmına


Özçimi, M. Sadreddin (200). Levnî'den Ebrû'ya. Konya: T. C. Konya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yay. 35.


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1Âlî, Hüseyin Âlî Çelebid. ? - ö. 1648Doğum YeriGörüntüle
2MESTÇİ-ZÂDE SÂLİH EFENDİd. ? - ö. 1758Doğum YeriGörüntüle
3FÂTİH, Fâtih Efendid. 1826 - ö. 1849Doğum YeriGörüntüle
4Âlî, Hüseyin Âlî Çelebid. ? - ö. 1648Doğum YılıGörüntüle
5MESTÇİ-ZÂDE SÂLİH EFENDİd. ? - ö. 1758Doğum YılıGörüntüle
6FÂTİH, Fâtih Efendid. 1826 - ö. 1849Doğum YılıGörüntüle
7Âlî, Hüseyin Âlî Çelebid. ? - ö. 1648Ölüm YılıGörüntüle
8MESTÇİ-ZÂDE SÂLİH EFENDİd. ? - ö. 1758Ölüm YılıGörüntüle
9FÂTİH, Fâtih Efendid. 1826 - ö. 1849Ölüm YılıGörüntüle
10Âlî, Hüseyin Âlî Çelebid. ? - ö. 1648MeslekGörüntüle
11MESTÇİ-ZÂDE SÂLİH EFENDİd. ? - ö. 1758MeslekGörüntüle
12FÂTİH, Fâtih Efendid. 1826 - ö. 1849MeslekGörüntüle
13Âlî, Hüseyin Âlî Çelebid. ? - ö. 1648Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14MESTÇİ-ZÂDE SÂLİH EFENDİd. ? - ö. 1758Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15FÂTİH, Fâtih Efendid. 1826 - ö. 1849Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16Âlî, Hüseyin Âlî Çelebid. ? - ö. 1648Madde AdıGörüntüle
17MESTÇİ-ZÂDE SÂLİH EFENDİd. ? - ö. 1758Madde AdıGörüntüle
18FÂTİH, Fâtih Efendid. 1826 - ö. 1849Madde AdıGörüntüle