Madde Detay
LEVNÎ
(d. ?/? - ö. ?/1733)
âşık
(Âşık / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Hayatı hakkındaki bilgilere Ayvansaraylı Hafız Hüseyin’in Mecmua-i Tevarih’inde ve 18. yüzyılın başlarında İstanbul’da bulunan Boğdan Beyi Kantemiroğlu’nun eserinden ulaşılabilmektedir. Buna göre Levnî’nin asıl adı Abdulcelil Çelebi’dir. Aslen Edirneli olup doğum yılı bilinmemektedir. Âşıklığın dışında güzel sanatların diğer dalları(minyatür ustası, ressam)nda da başarılı bir sanatkâr olan Levnî, bilhassa minyatür sanatını daha iyi icra edebilmek için İstanbul’a göçmüştür. Uzunca bir süre nakkaşhanede çalışan Levnî buradan usta bir sanatçı olmuş ve herkesin takdirini kazanmıştır. Levnî’nin öğrenimiyle ilgili bilgiler sağlıklı değildir. Ancak yeteneklerine bakılacak olursa onun iyi bir öğrenim gördüğü söylenebilir.
Güzel sanatların pek çok dalında başarıları olan Levnî'nin, 17. yüzyıl Anadolu sahası Türk saz şiirinde olduğu kadar Türk dünyasında da tanınan Âşık Ömer’in resmini yapması anlamlıdır. Levnî’nin bu resmi yapması Âşık Ömer’in ününü yansıtmanın yanında Levnî’nin âşıklara yakınlığını göstermesi bakımından da önemlidir. Levnî’nin çağdaşı olan Şefkat adlı bir şairin şiirinde Âşık Ömer’in resmini yaptığı şöyle geçmektedir:"Şefkatâ Merd-i musavvir gör ne tahmin eyledi / Hey’et-i pejmürdeni levh üzre tezyin eyledi / Seyreden tasvirini destinde tahsin eyledi / Nakşısın Levnî gibi bir kâmilin Âşık Ömer" (Öztlelli 1966: 510). Hızrî, âşık ve şairleri anlattığı şairnamesinde Levnî’den de söz etmesine bakılırsa âşığın önemi daha iyi anlaşılabilmektedir. Levnî 1733 yılında İstanbul’da vefat etmiş olup “Otakçılar Câmii yakınındaki Aktürbe sırasında Sâdiler tekkesi karşısındaki set üzerine gümül” müştür (Öztelli 1986: 86).
Levnî’nin şiir dalında ‘eser’ ölçütünde bir çalışması yoktur. Bununla beraber sanatçıların içine düştüğü sıkıntılar, ilgisizlik onu da kaside yazmaya zorlamış ve yazdığı kasideyi III. Ahmet (1703-1730)’e sunmuştur. Onun şiir dışında tespit edilen eserleri aşağıdadır:
Padişahlar Albümü: Levnî’nin en önemli eseri olup Topkapı Sarayı Müzesi’nde III. Sultan Ahmed Kütüphanesi No. 3109’da Târîh-i Türkî adıyla kayıtlıdır. Bu eserde; Sultan IV. Murad, Sultan II. Mustafa, Çelebi Sultan Mehmed’in resimleri bulunmaktadır.
Sûrrnâme-i Vehbî: Levnî’nin bir diğer önemli eseri olup Topkapı Sarayı Müzesi III. Sultan Ahmed Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. Sûrnâme-i Vehbî’nin sonunda Levnî adına yüz otuz yedi minyatür yer almaktadır. Eserde III. Ahmed’in oğulları ile birlikte beş bin fakir çocuk için yaptırdığı düğün Vehbî tarafından günü gününe not edilmiş, Levnî ise bunu resimlemiştir. Levnî’nin yüz otuz yedi minyatürünün yardımıyla o dönemin giyim kuşamı, eğlenceleri, gelenek ve görenekleri, musiki fasılları, esnaf zümreleri ve özellikleri hakkında bilgi edinilebilimektedir.
Resim Albümü: 1720-1730 yılları arsında yapıldığını tahmin edilmektedir. Eserde kırk altı resim bulunmaktadır. Bunlardan kırk üçünde Levnî’nin imzası bulunmaktadır. Resimlerin pek çoğunun altında veya üstünde Levnî’nin “rik’a”sı görülmektedir.
Levnî hayatı bölümünde de belirtildiği gibi güzel sanatların pek çok dalıyla ilgilenmiştir. Onun resim, minyatür, ebruları çalışmanın konumu gereği bu kısımda değerlendirilmeyecektir. Bulunabilen şiirlerinden ve özgeçmişinden anlaşıldığına göre Levnî kendisini anlatabilmek için şiir yazmıştır.
Aslında Levnî Türk edebiyatında güzel sanatların şiir dalında Atalarsözü Destanı’yla ünlenmiş birisidir. Yirmi sekiz dörtlükten oluşan bu destanda onlarca atasözünün (Sert sirke kabına zarar demişler, Bugünkü işini koyma yarına, Dağdan gelenler bağda olanları kovar demişler, Bal tutan parmağın yalar demişler, Kendi çalar kendi oynar demişler, Gün doğmadan neler doğar demişler, Güneş balçık ilen sıvanmaz, vb) dörtlüklerin içerisine serpiştirilerek manzum olarak söylenmesi onun şiirdeki sanat gücünü göstermesi bakımından önemlidir. Ayrıca destanda atalar sözü, pend, eski mesel, durûb-ı emsal kavramlarının kullanılması 18. yüzyılda atasözü yerine kullanılan kelime ve deyimleri ortaya koyması bakımından değerlidir. Levnî'nin atalarsözü destanı alanındaki ilkler arasındadır. Yukarıda da belirtildiği gibi Levnî toplumdaki birtakım sıkıntıları, aksaklıkları dolaylı bir anlatımla atasözleri vasıtasıyla anlatmıştır. Bu yönüyle Levnî, Güvahi’nin Âşık şiirindeki ilk takipçisidir.
Tekerlemesi ise onun şiir gücünün zirveye çıktığı Selanik-İstanbul yolculuğunun anlatıldığı bir parçadır. "Çiçeğe arı, arıya asel / Abdala boru, boruya gazel / Şaire türkü, türküye güzel / Güzele gerdan ne güzel uymuş" (Kabaklı 2006: 97) dörtlüğüyle başlayan tekerlemesi Âşık Ömer'den sonraki en önemli ferdî tekerlemedir. Dörtlük dikkatli bir şekilde incelenirse mısra sonu kafiye ve rediflerin yanı sıra mısra içi ses tekrarları ve vurguları tekerleme türünün Türk şiirindeki gücünün bir delilidir.
Bunların dışında Levnî’nin onlarca şiiri türkü ve şarkı olarak okunmuştur. Bu tür şiirlerde sevgi, gurbet, ayrılık, hasret, vb. konular ele alınmıştır. Hece ile yazdığı şiirlerinin yanında aruzla yazmış olduğu şiirleri de vardır. Ulaşılabilen kaside, türkü, şarkı, tekerleme ve destanlarından hareketle dilinin dönemine göre duru olduğu söylenebilir. Ayrıca bu tür şiirlerinde edebî sanatları da ustalıkla kullanmıştır.
Kaynakça
Alptekin, Ali Berat, Saim Sakaoğlu (2006). Türk Saz Şiiri Antolojisi (14-21. Yüzyıllar). Ankara: Akçağ Yay.
Arısoy, M. Sunullah (1985). Türk Halk Şiiri Antolojisi. İstanbul: Bilgi Yay.
Banarlı, Nihat Sami (1977). Resimli Türk Edebiyatı Tarihi/ Destanlar Devrinden Zamanımıza Kadar. İstanbul: Millî Eğitim Basımevi.
Çelik, Ali (2008). Türk Halk Şiiri Antolojisi. İstanbul: Timaş Yay.
Elçin, Şükrü (1988). Halk Şiiri Antolojisi. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay.
Kabaklı, Ahmet (2006). Âşık Edebiyatı. İstanbul: Türk Edebiyatı Vakfı Yay.
Köprülü, Fuad (2004). Saz Şairleri I-V. Ankara: Akçağ Yay.
Özçimi, M. Sadreddin (2009). Levnî’den Ebrû’ya. Konya: Konya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yay.
Öztelli, Cahit (1957). “XVIII. Yüzyılın Büyük Sanatçısı Ressam Levnî”. Türk Dili. 6 (65) Şubat: 261-265.
Öztelli, Cahit (1966). “Ressam Levnî Üzerine Yeni Bilgiler”. Türk Dili. 15 (176) Mayıs: 509-512.
Öztelli, Cahit (1971). “Ressam-Şair Levnî”. Türk Folklor Araştırmaları. 13 (263) Haziran: 5995-5999.
Öztelli, Cahit (1986). “Levnî”. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi / Devirler / İsimler / Eserler / Terimler. C. 6. İstanbul: Dergâh Yay.
Sakaoğlu, Saim (1989). “Türk Saz Şiiri”. Türk Dili. (445-450) Ocak-Haziran: 182-185.
Ünver, Süheyl (1949). Ressam Levnî ve Eserleri. İstanbul: Millî Eğitim Basımevi.
Ünver, Süheyl (1953). Ressam Levnî-Fatih Sultan Mehmed ve Babası ile Oğlu. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yay.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. ALİ BERAT ALPTEKİNYayın Tarihi: 13.09.2013Güncelleme Tarihi: 08.12.2020Eserlerinden Örnekler
Atalarsözü Destanı
Tut atalar sözün kalbi selim ol
Gönülden gönüle yol var demişler
Gider yavuzluğu tab’ı halim ol
Sert sirke kabına zarar demişler
Bilirsin alçağa akmadadır su
Kâmilin cahile nasihati bu
İkrarını gözet olma abesgu
Bildir iman ile ikrar demişler
Her kâra uzatma elin eteğin
Yelkovana döner âhır emeğin
Nitekim şaşkını gölde ördeğin
Başın kor kıçından dalar demişler
Aldanma cihanın sakın varına
Bir nefesi verme cihan varına
Bugünkü işini koyma yarına
Yâr yıkıldığı gün tozar demişler
Kestim bu arsada ben de bir koyun
Meydan-ı hünerde gel sen de soyun
Feleğin zoruna dayanmaz oyun
Katı zor oyunu bozar demişler
Çoktur bu âlemde boşa yelenler
Kande bilenler ile bilmeyenler
Eskiden âdettir dağdan gelenler
Bağda olanları kovar demişler
Dediler bu pendi sordumsa kime
Tuz ekmek bilmeze müşkilin deme
Kül kömür ya namerd lokmasın yeme
Gün olur başına kakar demişler
Abestir her vara yoğa koşanlar
Gâhi doğru gâhi eğri eşenler (aşanlar)
Ağlamak ne demek kendi düşenler
İki gözden bile çıkar demişler
Arz eyle bu pendi kendi özüne
Dost addetme her güleni yüzüne
İncinme dostunun doğru sözüne
Doğru söz insana batar demişler
Darbımesellerle eylersen amel
Kırkların birine olursun bedel
Usulü manayı bilmeyen echel
Solağına davul çalar demişler
Bir mürşid-i kâmil bulmayanlara
Bin nasihatten ders almayanlara
Sözünün sübutu olmayanlara
Dipsiz kile bir boş ambar demişler
Eşkin at yanına bağlansa güre
Huy alır huyundan ol göre göre
Hizmet eyler isen eyle bir ere
Su aktığı yere akar demişler
Çarşuy-ı dehirde nice toz kopar
Ol vakti gözeten çok takye kapar
Helalzade gelir pazarlık yapar
Haramzade pazar bozar demişler
Âdet-i Hak budur ezel ü ebed
Kul kula sebeptir ey dil-i naşad
Baye geda hizmet etmekte murad
Bal tutan parmağın yalar demişler
Dilden ister isen gıll ü gış gide
Meta-ı razını açma hâside
Kıyma müşteriye az al faide
Alan da satandan umar demişler
Yâr ile ettiğin kavle ver karar
Kâr etmezsen bari eyleme zarar
Aza kanaat et olma tamahkâr
Ucuz satan tizcek satar demişler
Ham tamaı gel terk eyle erken
Elimden çıkmasın der isen örken
Deve ahu gibi boynuz ararken
İki kulaktan da çıkar demişler
Hileyi irtikâp etme kıl hazer
Denilsin namına bir er oğlu er
Sen elin kapısını kakarsan eğer
El de senin kapın kakar demişler
Irzıyla varamaz eşkıya eve
Uslu gez kim seni kâmiller seve
Hardan büyük at var attan da deve
Deveden de büyük fil var demişler
Güneş balçık ile sıvanmaz ey dil
Bîzeban da olsa bellidir kâmil
Kendinden gayriyi beğenmez cahil
Kendi çalar kendi oynar demişler
Tâlib-i marifet çekerse emek
Yüğrük at attırır yemin giderek
Şaire ses ile saz ü söz gerek
Yalnız taş olmaz duvar demişler
Kûy-ı dilâraya eylersen akın
Hele gafil olma etrafa bakın
Karda yürü izin bell’etme sakın
Arif olur il tiz duyar demişler
Yüzüm yerde tenim hâk ile yeksan
Serim gavgalarda hâlim perişan
Gözlerim cemal-i canana hayran
Gönül masumdur umar demişler
Gerek şaki olsun gerekse said
Kereminden Kerim eylemez baid
Böyledir Mevlâ’dan kesme sen ümid
Gün doğmadan neler doğar demişler
Kanaat kıl lokma-i rûz u şebe
Eller konar topladığın zehebe
Bilirsin ki atalarımız bir tepe
Yakılır bir dere dolar demişler
Yırtıcı kuşların ömürleri az
Bir tek ipte iki canbaz oynamaz
Şahrahta kuyuyu kametince kaz
Ezkaza ayağın kayar demişler
Levnî nasâyihi pirlerin böyle
Durub-ı emsâli nazmile söyle
Meydan-ı hünerde ağırlık eyle
Ağır basar yeğni kalkar demişler
Körülü, Fuad (2004). Saz Şairleri I-V. Ankara: Akçağ Yay. 376-379.
Tekerleme
Çiçeğe arı arıya asel
Aptala boru boruya gazel
Şaire türkü türküye güzel
Güzele gerdan ne güzel uymuş
Kavuğa sarık sarığa sümbül
Köçeğe yanak yanağa kâkül
Bahçeye güllük güllüğe bülbül
Bülbüle efgan ne güzel uymuş
Kediye sıçan sıçana kovuk
Meclise kelâm kelâma doruk
Hastaya çorba çorbaya koruk
Koruğa havan ne güzel uymuş
Yemeğe sahan sahana kalay
Fakire kibâr kibâra saray
Hünkâra vezir vezire alay
Alaya kaftan ne güzel uymuş
Hocaya hacı hacıya Mekke
Altına gümüş gümüşe sikke
Vâize dede dedeye tekke
Tekkeye kurban ne güzel uymuş
Kapıya kilit kilide miftah
Dervişe hırka hırkaya külâh
Kahveye yârân yârâna meddah
Meddaha yalan ne güzel uymuş
Yayana atlı atlıya koşu
Dallıya kuşak kuşağa puşu
Sohbete helva helvaya turşu
Turşuya soğan ne güzel uymuş
Yağlığa nakış nakışa ipek
Üstada hüner hünere emek
Levnî’ye güzel güzele döşek
Döşeğe yorgan ne güzel uymuş
Kabaklı, Ahmet (2006). Âşık Edebiyatı. İstanbul: Türk Edebiyatı Vakfı Yay. 97-98.
Türkü
Ay şâhım âşıkın olmuşdum evvel nâmına
Dâne-i hâlin görüb dil murğı düşdü dâmına
Eyledi gamzen Hülâgû gibi dil şehrin Harâb
Yâ düşer mi (hiç) senin ikrârına îmânına
Zerre rahmın yok mu ey şahin bakışlı nevcivân
Olmadı murg-ı dilim bir lahza pençenden emân
Bâdenûş etdim nice zühhâdı dersin her zaman
Bâyezid olsa tahammül edemez ibrâmına
Gerçi yokdur sen gibi âlemde [bir] vechü’l-hasen
Mihr-i ruhsârınla halkı yakdın ey billûr-ten
Dîdeler giryân dil-sûz olduğum bilmiş iken
Yâ nedendir bu gazablar Levnî-i nâkâmına
Özçimi, M. Sadreddin (200). Levnî'den Ebrû'ya. Konya: T. C. Konya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yay. 35.
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 13.09.2013Güncelleme Tarihi: 08.12.2020Eserlerinden Örnekler
Atalarsözü Destanı
Tut atalar sözün kalbi selim ol
Gönülden gönüle yol var demişler
Gider yavuzluğu tab’ı halim ol
Sert sirke kabına zarar demişler
Bilirsin alçağa akmadadır su
Kâmilin cahile nasihati bu
İkrarını gözet olma abesgu
Bildir iman ile ikrar demişler
Her kâra uzatma elin eteğin
Yelkovana döner âhır emeğin
Nitekim şaşkını gölde ördeğin
Başın kor kıçından dalar demişler
Aldanma cihanın sakın varına
Bir nefesi verme cihan varına
Bugünkü işini koyma yarına
Yâr yıkıldığı gün tozar demişler
Kestim bu arsada ben de bir koyun
Meydan-ı hünerde gel sen de soyun
Feleğin zoruna dayanmaz oyun
Katı zor oyunu bozar demişler
Çoktur bu âlemde boşa yelenler
Kande bilenler ile bilmeyenler
Eskiden âdettir dağdan gelenler
Bağda olanları kovar demişler
Dediler bu pendi sordumsa kime
Tuz ekmek bilmeze müşkilin deme
Kül kömür ya namerd lokmasın yeme
Gün olur başına kakar demişler
Abestir her vara yoğa koşanlar
Gâhi doğru gâhi eğri eşenler (aşanlar)
Ağlamak ne demek kendi düşenler
İki gözden bile çıkar demişler
Arz eyle bu pendi kendi özüne
Dost addetme her güleni yüzüne
İncinme dostunun doğru sözüne
Doğru söz insana batar demişler
Darbımesellerle eylersen amel
Kırkların birine olursun bedel
Usulü manayı bilmeyen echel
Solağına davul çalar demişler
Bir mürşid-i kâmil bulmayanlara
Bin nasihatten ders almayanlara
Sözünün sübutu olmayanlara
Dipsiz kile bir boş ambar demişler
Eşkin at yanına bağlansa güre
Huy alır huyundan ol göre göre
Hizmet eyler isen eyle bir ere
Su aktığı yere akar demişler
Çarşuy-ı dehirde nice toz kopar
Ol vakti gözeten çok takye kapar
Helalzade gelir pazarlık yapar
Haramzade pazar bozar demişler
Âdet-i Hak budur ezel ü ebed
Kul kula sebeptir ey dil-i naşad
Baye geda hizmet etmekte murad
Bal tutan parmağın yalar demişler
Dilden ister isen gıll ü gış gide
Meta-ı razını açma hâside
Kıyma müşteriye az al faide
Alan da satandan umar demişler
Yâr ile ettiğin kavle ver karar
Kâr etmezsen bari eyleme zarar
Aza kanaat et olma tamahkâr
Ucuz satan tizcek satar demişler
Ham tamaı gel terk eyle erken
Elimden çıkmasın der isen örken
Deve ahu gibi boynuz ararken
İki kulaktan da çıkar demişler
Hileyi irtikâp etme kıl hazer
Denilsin namına bir er oğlu er
Sen elin kapısını kakarsan eğer
El de senin kapın kakar demişler
Irzıyla varamaz eşkıya eve
Uslu gez kim seni kâmiller seve
Hardan büyük at var attan da deve
Deveden de büyük fil var demişler
Güneş balçık ile sıvanmaz ey dil
Bîzeban da olsa bellidir kâmil
Kendinden gayriyi beğenmez cahil
Kendi çalar kendi oynar demişler
Tâlib-i marifet çekerse emek
Yüğrük at attırır yemin giderek
Şaire ses ile saz ü söz gerek
Yalnız taş olmaz duvar demişler
Kûy-ı dilâraya eylersen akın
Hele gafil olma etrafa bakın
Karda yürü izin bell’etme sakın
Arif olur il tiz duyar demişler
Yüzüm yerde tenim hâk ile yeksan
Serim gavgalarda hâlim perişan
Gözlerim cemal-i canana hayran
Gönül masumdur umar demişler
Gerek şaki olsun gerekse said
Kereminden Kerim eylemez baid
Böyledir Mevlâ’dan kesme sen ümid
Gün doğmadan neler doğar demişler
Kanaat kıl lokma-i rûz u şebe
Eller konar topladığın zehebe
Bilirsin ki atalarımız bir tepe
Yakılır bir dere dolar demişler
Yırtıcı kuşların ömürleri az
Bir tek ipte iki canbaz oynamaz
Şahrahta kuyuyu kametince kaz
Ezkaza ayağın kayar demişler
Levnî nasâyihi pirlerin böyle
Durub-ı emsâli nazmile söyle
Meydan-ı hünerde ağırlık eyle
Ağır basar yeğni kalkar demişler
Körülü, Fuad (2004). Saz Şairleri I-V. Ankara: Akçağ Yay. 376-379.
Tekerleme
Çiçeğe arı arıya asel
Aptala boru boruya gazel
Şaire türkü türküye güzel
Güzele gerdan ne güzel uymuş
Kavuğa sarık sarığa sümbül
Köçeğe yanak yanağa kâkül
Bahçeye güllük güllüğe bülbül
Bülbüle efgan ne güzel uymuş
Kediye sıçan sıçana kovuk
Meclise kelâm kelâma doruk
Hastaya çorba çorbaya koruk
Koruğa havan ne güzel uymuş
Yemeğe sahan sahana kalay
Fakire kibâr kibâra saray
Hünkâra vezir vezire alay
Alaya kaftan ne güzel uymuş
Hocaya hacı hacıya Mekke
Altına gümüş gümüşe sikke
Vâize dede dedeye tekke
Tekkeye kurban ne güzel uymuş
Kapıya kilit kilide miftah
Dervişe hırka hırkaya külâh
Kahveye yârân yârâna meddah
Meddaha yalan ne güzel uymuş
Yayana atlı atlıya koşu
Dallıya kuşak kuşağa puşu
Sohbete helva helvaya turşu
Turşuya soğan ne güzel uymuş
Yağlığa nakış nakışa ipek
Üstada hüner hünere emek
Levnî’ye güzel güzele döşek
Döşeğe yorgan ne güzel uymuş
Kabaklı, Ahmet (2006). Âşık Edebiyatı. İstanbul: Türk Edebiyatı Vakfı Yay. 97-98.
Türkü
Ay şâhım âşıkın olmuşdum evvel nâmına
Dâne-i hâlin görüb dil murğı düşdü dâmına
Eyledi gamzen Hülâgû gibi dil şehrin Harâb
Yâ düşer mi (hiç) senin ikrârına îmânına
Zerre rahmın yok mu ey şahin bakışlı nevcivân
Olmadı murg-ı dilim bir lahza pençenden emân
Bâdenûş etdim nice zühhâdı dersin her zaman
Bâyezid olsa tahammül edemez ibrâmına
Gerçi yokdur sen gibi âlemde [bir] vechü’l-hasen
Mihr-i ruhsârınla halkı yakdın ey billûr-ten
Dîdeler giryân dil-sûz olduğum bilmiş iken
Yâ nedendir bu gazablar Levnî-i nâkâmına
Özçimi, M. Sadreddin (200). Levnî'den Ebrû'ya. Konya: T. C. Konya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yay. 35.
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 08.12.2020Eserlerinden Örnekler
Atalarsözü Destanı
Tut atalar sözün kalbi selim ol
Gönülden gönüle yol var demişler
Gider yavuzluğu tab’ı halim ol
Sert sirke kabına zarar demişler
Bilirsin alçağa akmadadır su
Kâmilin cahile nasihati bu
İkrarını gözet olma abesgu
Bildir iman ile ikrar demişler
Her kâra uzatma elin eteğin
Yelkovana döner âhır emeğin
Nitekim şaşkını gölde ördeğin
Başın kor kıçından dalar demişler
Aldanma cihanın sakın varına
Bir nefesi verme cihan varına
Bugünkü işini koyma yarına
Yâr yıkıldığı gün tozar demişler
Kestim bu arsada ben de bir koyun
Meydan-ı hünerde gel sen de soyun
Feleğin zoruna dayanmaz oyun
Katı zor oyunu bozar demişler
Çoktur bu âlemde boşa yelenler
Kande bilenler ile bilmeyenler
Eskiden âdettir dağdan gelenler
Bağda olanları kovar demişler
Dediler bu pendi sordumsa kime
Tuz ekmek bilmeze müşkilin deme
Kül kömür ya namerd lokmasın yeme
Gün olur başına kakar demişler
Abestir her vara yoğa koşanlar
Gâhi doğru gâhi eğri eşenler (aşanlar)
Ağlamak ne demek kendi düşenler
İki gözden bile çıkar demişler
Arz eyle bu pendi kendi özüne
Dost addetme her güleni yüzüne
İncinme dostunun doğru sözüne
Doğru söz insana batar demişler
Darbımesellerle eylersen amel
Kırkların birine olursun bedel
Usulü manayı bilmeyen echel
Solağına davul çalar demişler
Bir mürşid-i kâmil bulmayanlara
Bin nasihatten ders almayanlara
Sözünün sübutu olmayanlara
Dipsiz kile bir boş ambar demişler
Eşkin at yanına bağlansa güre
Huy alır huyundan ol göre göre
Hizmet eyler isen eyle bir ere
Su aktığı yere akar demişler
Çarşuy-ı dehirde nice toz kopar
Ol vakti gözeten çok takye kapar
Helalzade gelir pazarlık yapar
Haramzade pazar bozar demişler
Âdet-i Hak budur ezel ü ebed
Kul kula sebeptir ey dil-i naşad
Baye geda hizmet etmekte murad
Bal tutan parmağın yalar demişler
Dilden ister isen gıll ü gış gide
Meta-ı razını açma hâside
Kıyma müşteriye az al faide
Alan da satandan umar demişler
Yâr ile ettiğin kavle ver karar
Kâr etmezsen bari eyleme zarar
Aza kanaat et olma tamahkâr
Ucuz satan tizcek satar demişler
Ham tamaı gel terk eyle erken
Elimden çıkmasın der isen örken
Deve ahu gibi boynuz ararken
İki kulaktan da çıkar demişler
Hileyi irtikâp etme kıl hazer
Denilsin namına bir er oğlu er
Sen elin kapısını kakarsan eğer
El de senin kapın kakar demişler
Irzıyla varamaz eşkıya eve
Uslu gez kim seni kâmiller seve
Hardan büyük at var attan da deve
Deveden de büyük fil var demişler
Güneş balçık ile sıvanmaz ey dil
Bîzeban da olsa bellidir kâmil
Kendinden gayriyi beğenmez cahil
Kendi çalar kendi oynar demişler
Tâlib-i marifet çekerse emek
Yüğrük at attırır yemin giderek
Şaire ses ile saz ü söz gerek
Yalnız taş olmaz duvar demişler
Kûy-ı dilâraya eylersen akın
Hele gafil olma etrafa bakın
Karda yürü izin bell’etme sakın
Arif olur il tiz duyar demişler
Yüzüm yerde tenim hâk ile yeksan
Serim gavgalarda hâlim perişan
Gözlerim cemal-i canana hayran
Gönül masumdur umar demişler
Gerek şaki olsun gerekse said
Kereminden Kerim eylemez baid
Böyledir Mevlâ’dan kesme sen ümid
Gün doğmadan neler doğar demişler
Kanaat kıl lokma-i rûz u şebe
Eller konar topladığın zehebe
Bilirsin ki atalarımız bir tepe
Yakılır bir dere dolar demişler
Yırtıcı kuşların ömürleri az
Bir tek ipte iki canbaz oynamaz
Şahrahta kuyuyu kametince kaz
Ezkaza ayağın kayar demişler
Levnî nasâyihi pirlerin böyle
Durub-ı emsâli nazmile söyle
Meydan-ı hünerde ağırlık eyle
Ağır basar yeğni kalkar demişler
Körülü, Fuad (2004). Saz Şairleri I-V. Ankara: Akçağ Yay. 376-379.
Tekerleme
Çiçeğe arı arıya asel
Aptala boru boruya gazel
Şaire türkü türküye güzel
Güzele gerdan ne güzel uymuş
Kavuğa sarık sarığa sümbül
Köçeğe yanak yanağa kâkül
Bahçeye güllük güllüğe bülbül
Bülbüle efgan ne güzel uymuş
Kediye sıçan sıçana kovuk
Meclise kelâm kelâma doruk
Hastaya çorba çorbaya koruk
Koruğa havan ne güzel uymuş
Yemeğe sahan sahana kalay
Fakire kibâr kibâra saray
Hünkâra vezir vezire alay
Alaya kaftan ne güzel uymuş
Hocaya hacı hacıya Mekke
Altına gümüş gümüşe sikke
Vâize dede dedeye tekke
Tekkeye kurban ne güzel uymuş
Kapıya kilit kilide miftah
Dervişe hırka hırkaya külâh
Kahveye yârân yârâna meddah
Meddaha yalan ne güzel uymuş
Yayana atlı atlıya koşu
Dallıya kuşak kuşağa puşu
Sohbete helva helvaya turşu
Turşuya soğan ne güzel uymuş
Yağlığa nakış nakışa ipek
Üstada hüner hünere emek
Levnî’ye güzel güzele döşek
Döşeğe yorgan ne güzel uymuş
Kabaklı, Ahmet (2006). Âşık Edebiyatı. İstanbul: Türk Edebiyatı Vakfı Yay. 97-98.
Türkü
Ay şâhım âşıkın olmuşdum evvel nâmına
Dâne-i hâlin görüb dil murğı düşdü dâmına
Eyledi gamzen Hülâgû gibi dil şehrin Harâb
Yâ düşer mi (hiç) senin ikrârına îmânına
Zerre rahmın yok mu ey şahin bakışlı nevcivân
Olmadı murg-ı dilim bir lahza pençenden emân
Bâdenûş etdim nice zühhâdı dersin her zaman
Bâyezid olsa tahammül edemez ibrâmına
Gerçi yokdur sen gibi âlemde [bir] vechü’l-hasen
Mihr-i ruhsârınla halkı yakdın ey billûr-ten
Dîdeler giryân dil-sûz olduğum bilmiş iken
Yâ nedendir bu gazablar Levnî-i nâkâmına
Özçimi, M. Sadreddin (200). Levnî'den Ebrû'ya. Konya: T. C. Konya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yay. 35.
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Atalarsözü Destanı
Tut atalar sözün kalbi selim ol
Gönülden gönüle yol var demişler
Gider yavuzluğu tab’ı halim ol
Sert sirke kabına zarar demişler
Bilirsin alçağa akmadadır su
Kâmilin cahile nasihati bu
İkrarını gözet olma abesgu
Bildir iman ile ikrar demişler
Her kâra uzatma elin eteğin
Yelkovana döner âhır emeğin
Nitekim şaşkını gölde ördeğin
Başın kor kıçından dalar demişler
Aldanma cihanın sakın varına
Bir nefesi verme cihan varına
Bugünkü işini koyma yarına
Yâr yıkıldığı gün tozar demişler
Kestim bu arsada ben de bir koyun
Meydan-ı hünerde gel sen de soyun
Feleğin zoruna dayanmaz oyun
Katı zor oyunu bozar demişler
Çoktur bu âlemde boşa yelenler
Kande bilenler ile bilmeyenler
Eskiden âdettir dağdan gelenler
Bağda olanları kovar demişler
Dediler bu pendi sordumsa kime
Tuz ekmek bilmeze müşkilin deme
Kül kömür ya namerd lokmasın yeme
Gün olur başına kakar demişler
Abestir her vara yoğa koşanlar
Gâhi doğru gâhi eğri eşenler (aşanlar)
Ağlamak ne demek kendi düşenler
İki gözden bile çıkar demişler
Arz eyle bu pendi kendi özüne
Dost addetme her güleni yüzüne
İncinme dostunun doğru sözüne
Doğru söz insana batar demişler
Darbımesellerle eylersen amel
Kırkların birine olursun bedel
Usulü manayı bilmeyen echel
Solağına davul çalar demişler
Bir mürşid-i kâmil bulmayanlara
Bin nasihatten ders almayanlara
Sözünün sübutu olmayanlara
Dipsiz kile bir boş ambar demişler
Eşkin at yanına bağlansa güre
Huy alır huyundan ol göre göre
Hizmet eyler isen eyle bir ere
Su aktığı yere akar demişler
Çarşuy-ı dehirde nice toz kopar
Ol vakti gözeten çok takye kapar
Helalzade gelir pazarlık yapar
Haramzade pazar bozar demişler
Âdet-i Hak budur ezel ü ebed
Kul kula sebeptir ey dil-i naşad
Baye geda hizmet etmekte murad
Bal tutan parmağın yalar demişler
Dilden ister isen gıll ü gış gide
Meta-ı razını açma hâside
Kıyma müşteriye az al faide
Alan da satandan umar demişler
Yâr ile ettiğin kavle ver karar
Kâr etmezsen bari eyleme zarar
Aza kanaat et olma tamahkâr
Ucuz satan tizcek satar demişler
Ham tamaı gel terk eyle erken
Elimden çıkmasın der isen örken
Deve ahu gibi boynuz ararken
İki kulaktan da çıkar demişler
Hileyi irtikâp etme kıl hazer
Denilsin namına bir er oğlu er
Sen elin kapısını kakarsan eğer
El de senin kapın kakar demişler
Irzıyla varamaz eşkıya eve
Uslu gez kim seni kâmiller seve
Hardan büyük at var attan da deve
Deveden de büyük fil var demişler
Güneş balçık ile sıvanmaz ey dil
Bîzeban da olsa bellidir kâmil
Kendinden gayriyi beğenmez cahil
Kendi çalar kendi oynar demişler
Tâlib-i marifet çekerse emek
Yüğrük at attırır yemin giderek
Şaire ses ile saz ü söz gerek
Yalnız taş olmaz duvar demişler
Kûy-ı dilâraya eylersen akın
Hele gafil olma etrafa bakın
Karda yürü izin bell’etme sakın
Arif olur il tiz duyar demişler
Yüzüm yerde tenim hâk ile yeksan
Serim gavgalarda hâlim perişan
Gözlerim cemal-i canana hayran
Gönül masumdur umar demişler
Gerek şaki olsun gerekse said
Kereminden Kerim eylemez baid
Böyledir Mevlâ’dan kesme sen ümid
Gün doğmadan neler doğar demişler
Kanaat kıl lokma-i rûz u şebe
Eller konar topladığın zehebe
Bilirsin ki atalarımız bir tepe
Yakılır bir dere dolar demişler
Yırtıcı kuşların ömürleri az
Bir tek ipte iki canbaz oynamaz
Şahrahta kuyuyu kametince kaz
Ezkaza ayağın kayar demişler
Levnî nasâyihi pirlerin böyle
Durub-ı emsâli nazmile söyle
Meydan-ı hünerde ağırlık eyle
Ağır basar yeğni kalkar demişler
Körülü, Fuad (2004). Saz Şairleri I-V. Ankara: Akçağ Yay. 376-379.
Tekerleme
Çiçeğe arı arıya asel
Aptala boru boruya gazel
Şaire türkü türküye güzel
Güzele gerdan ne güzel uymuş
Kavuğa sarık sarığa sümbül
Köçeğe yanak yanağa kâkül
Bahçeye güllük güllüğe bülbül
Bülbüle efgan ne güzel uymuş
Kediye sıçan sıçana kovuk
Meclise kelâm kelâma doruk
Hastaya çorba çorbaya koruk
Koruğa havan ne güzel uymuş
Yemeğe sahan sahana kalay
Fakire kibâr kibâra saray
Hünkâra vezir vezire alay
Alaya kaftan ne güzel uymuş
Hocaya hacı hacıya Mekke
Altına gümüş gümüşe sikke
Vâize dede dedeye tekke
Tekkeye kurban ne güzel uymuş
Kapıya kilit kilide miftah
Dervişe hırka hırkaya külâh
Kahveye yârân yârâna meddah
Meddaha yalan ne güzel uymuş
Yayana atlı atlıya koşu
Dallıya kuşak kuşağa puşu
Sohbete helva helvaya turşu
Turşuya soğan ne güzel uymuş
Yağlığa nakış nakışa ipek
Üstada hüner hünere emek
Levnî’ye güzel güzele döşek
Döşeğe yorgan ne güzel uymuş
Kabaklı, Ahmet (2006). Âşık Edebiyatı. İstanbul: Türk Edebiyatı Vakfı Yay. 97-98.
Türkü
Ay şâhım âşıkın olmuşdum evvel nâmına
Dâne-i hâlin görüb dil murğı düşdü dâmına
Eyledi gamzen Hülâgû gibi dil şehrin Harâb
Yâ düşer mi (hiç) senin ikrârına îmânına
Zerre rahmın yok mu ey şahin bakışlı nevcivân
Olmadı murg-ı dilim bir lahza pençenden emân
Bâdenûş etdim nice zühhâdı dersin her zaman
Bâyezid olsa tahammül edemez ibrâmına
Gerçi yokdur sen gibi âlemde [bir] vechü’l-hasen
Mihr-i ruhsârınla halkı yakdın ey billûr-ten
Dîdeler giryân dil-sûz olduğum bilmiş iken
Yâ nedendir bu gazablar Levnî-i nâkâmına
Özçimi, M. Sadreddin (200). Levnî'den Ebrû'ya. Konya: T. C. Konya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yay. 35.
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | Âlî, Hüseyin Âlî Çelebi | d. ? - ö. 1648 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | MESTÇİ-ZÂDE SÂLİH EFENDİ | d. ? - ö. 1758 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | FÂTİH, Fâtih Efendi | d. 1826 - ö. 1849 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | Âlî, Hüseyin Âlî Çelebi | d. ? - ö. 1648 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | MESTÇİ-ZÂDE SÂLİH EFENDİ | d. ? - ö. 1758 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | FÂTİH, Fâtih Efendi | d. 1826 - ö. 1849 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | Âlî, Hüseyin Âlî Çelebi | d. ? - ö. 1648 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | MESTÇİ-ZÂDE SÂLİH EFENDİ | d. ? - ö. 1758 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | FÂTİH, Fâtih Efendi | d. 1826 - ö. 1849 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | Âlî, Hüseyin Âlî Çelebi | d. ? - ö. 1648 | Meslek | Görüntüle |
11 | MESTÇİ-ZÂDE SÂLİH EFENDİ | d. ? - ö. 1758 | Meslek | Görüntüle |
12 | FÂTİH, Fâtih Efendi | d. 1826 - ö. 1849 | Meslek | Görüntüle |
13 | Âlî, Hüseyin Âlî Çelebi | d. ? - ö. 1648 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | MESTÇİ-ZÂDE SÂLİH EFENDİ | d. ? - ö. 1758 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | FÂTİH, Fâtih Efendi | d. 1826 - ö. 1849 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | Âlî, Hüseyin Âlî Çelebi | d. ? - ö. 1648 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | MESTÇİ-ZÂDE SÂLİH EFENDİ | d. ? - ö. 1758 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | FÂTİH, Fâtih Efendi | d. 1826 - ö. 1849 | Madde Adı | Görüntüle |