NAKŞî, Nakşî Mustafa Ağa

(d. ?/? - ö. 23 Rebîü’l-evvel 1178/1 Ekim 1764)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Kaynaklarda Eyüplü olarak gösterilen şair kendi ifadesine göre Kastamonu doğumludur. Babası Kastamonu mütesellimi Hasan Bey’in dedikodular yüzünden azledilmesi nedeniyle ailesiyle birlikte küçük yaşta İstanbul’a gelip Eyüp’e yerleşti. Babasının çok geçmeden ölümü üzerine yetim ve fakir kalan Mustafa çeşitli dallarda çıraklık yaptıktan sonra mahlasını da belirleyecek olan nakkaşlıkta karar kıldı. Enderun-ı Hümâyun’da Yedikulelizâde Seyyid Abdülhalim Efendi’den hat dersleri alan Nakşî sülüs ve nesihteki ustalığıyla hattatlar arasındaki yerini aldı. Nakkaşlıktan sonra yeniçeriliğe yazılan şair 1735 seferinde Öz, Ada Kala, Mehadiye, Kale gibi muharebelere katıldı. Canibî Ali Efendi’nin Avusturya sefaretinde müezzin başılığını yaptı. Viyana’dan döndükten sonra da Hasan ve Tiryaki Mehmed Paşaların veziriazamlıklarında müezzin başılıklarında bulundu. 1760 senesinde sadrazam olan Firarîzâde Abdullah Paşanın müezzin başı iken o yıl Enderun-ı hümayunun kiler hassasına çırağ edilen Nakşî, Sultan Mustafa’nın henüz şehzadeyken kendisini rüyasında gördüğünü, şayet sultan olursa şairi himaye ve taltif edeceğini kardeşlerine haber verdiğini nitekim 16 Safer 1171(30 Ekim 1757)’de hükümdar olan Sultan Mustafa’nın iki gün sonra kendisini kahvecibaşılıkla taltif ettiğini kendisinin de buna mukabil “Vekâyi-i Sultanî Tarihi Nakşî”yi kaleme almaya başladığını adı geçen eserin baş tarafında bildirmektedir.

Şiir, hat, inşa ve musikinin yanı sıra Arapça ve Farsçaya da vukufiyeti olduğu bilinen Nakşî tebdil hasekiliğine kadar yükseldi. Boylu poslu, cömert, kanaatkâr, herkesin iyiliğini isteyen, ihtiyacı olanların yardımına koşan yapısıyla Nakşî Mustafa Ağa Sultan 3. Mustafa’nın birçok maddi ve manevi iltifatına mazhar oldu. Fakat kendisini çekemeyenleri de bulunan Nakşî, siyasi işlere müdahil olduğu gerekçesiyle gözden düşürüldü. Bir müddet sonra görevden azledilen Nakşî kederinden hastalandı ve 23 Rebîü’l-evvel 1178 (20 Eylül 1764) sabahında Üsküdardaki Cedid Mustafa Hanı civarında vefat etti ve yine Üsküdâr’da Yeni Câmi civârındaki Ayazma Camii haziresine defnedildi. Kim tarafından söylendiği henüz bilinmeyen “Miftâhu’l-cenneti lâ ilâhe illallâh” (1178) sözleri vefatına işaret etmektedir. Nakşî’nin vefatı münasebetiyle Kânî de bir tarih yazmıştır:

Ey dirîgâ bâğ-ı sırrullâhdan 

Oldu bir gül şîşe gibi ihtifâ

 

Kerbelâ vâdîlerin tuttu felek

Tâzelendi yine âyîn-i cefâ

 

Eyledim tahrîr hûnîn eşk-ile

Târihîni fâte Nakşî Mustafa 

Uzunçarşılı, Kânî’nin bu tarihinin ebced ile 1170 çıktığını ve bunun da yanlış olduğunu söylemektedir. Nitekim Vekâyi-i Sultanî Tarihi Nakşî’nin sadece üç aylık dilimi kapsayan eksik nüshasının bile 1171 yılı Cemaziyelevveline kadar olması da Kânî'nin düşürdüğü vefat tarihinin yanlış olduğunu göstermektedir.

Eserleri şunlardır:

1. Dîvân: Varlığını Keşfü’z-Zünûn Zeyl’inden öğrendiğimiz Türkçe bu eser 218 varak olup Süleymâniye Kütüphanesi Pertev Paşa bölümünde No. 418’de kayıtlıdır.

2. Vekâyi-i Sultanî Tarihi Nakşî: Sultan 3. Mustafa’nın tahta çıkışını takip eden ilk günlerde kahvecibaşılığa getirilen Nakşî’nin bir tahdis-i nimet ve teşekkür ifadesi olarak tutmaya başladığı anlaşılan eserin eldeki bu eksik nüshası 18 Cemaziyülevvel 1171 (28 Ocak 1758) tarihine kadarki üç aylık sürede yaşanmış vukuatı kronolojik olarak yazmaktadır. Hangi tarihe kadar yazıldığı bilinmeyen eserin eldeki nüshası 100 varak olup Sebeb-i Tertîb ve Tanzîm” başlığı altında kısmında yazarın kendi dilinden tercüme-i hali yer almaktadır. Eser, yazarın “Lügatı Arabiyye ve istilâhatı pîçâpîç-i acîbeden ârî tabirat” ile yazdığını söylemesine rağmen dili oldukça ağırdır. Eldeki bilgilere 1928 yılında bir kitapçıdan bu eseri alan İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın tanıtım yazısı sayesinde ulaşılmıştır. 

Kaynakça

Ahmed Vasıf Efendi (h.1219). Mehâsinü'l-Âsâr ve Hakayıkü'l-Ahbâr (Vasıf Tarihi). İstanbul: Darü’t-Tıbaati’l-Âmire (Üsküdar Matbaası).

Akbayar, Nuri (hzl.) (1996). Mehmed Süreyya. Sicill-i Osmanî. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

Atik, Hikmet (2005). “Türk Edebiyatında Nakşî Mahlaslı Şâirler”. İstem. 3(5): 177-8.

Bağdatlı İsmail Paşa (1972). Keşf-el-Zunun Zeyli Îzâh al-Maknûn fî al-Zayli ‘alâ Kaşf al-Zunûn ‘an Asâmî al-Kutubi va’l Funûn. İstanbul: Millî Eğitim Basımevi.

Emin Tevhid Efendi (1294). Kethüdazâde [Mehmed Arif] Efendi'nin Terceme-i Haline Zeyl-i Âcizanedir: Kethüdazâde [Mehmed Arif] Efendi'nin Terceme-i Haline Zeyl ve Menakıb-ı Mümaileyh. Atatürk Kitaplığı. Osman Ergin Türkçe ve Yabancı Dil Kitapları Koleksiyonu. Demirbaş No: OE_TK_00401/01, Yer Numarası: 920 KET. s.74-5.

İsmail Hakkı (Uzunçarşılı) (1930). “Vekâyii Sultanî Tarihi Nakşî”. Türk Tarih Encümeni Mecmuası, Yeni Seri – Cilt 1, Sayı 2 – Eylül – Teşrinisani 1929, İstanbul: Letafet Matbaası.12-15.

Müstakîmzâde Süleymân Sadeddin Efendi (1928). Tuhfe-i Hattâtîn. İstanbul: Devlet Matbaası.

Nakşî Mustafa; Dîvân. Süleymâniye Kütüphanesi. Pertev Paşa Bölümü. No:418

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ ENGİN SELÇUK
Yayın Tarihi: 14.06.2014
Güncelleme Tarihi: 13.11.2020

Eserlerinden Örnekler

İlâhî son nefesde rehberim îmân-ı kâmil kıl

Resûlün aşkına cürmüm ‘afv-ı lütfuna nâil kıl

Ne rütbe şerr ile oldum ise ben garka-ı isyân

İnâyet eyleyüp eyle niyâzım hayra şâmil kıl

Dirilüp cümle mahlûk cem‘ olunca yevm-i mahşerde

Azâb-ı seyf-i kahrından bizi lütfunla zâ'il kıl

Meded senden şefâ’at menba'ı sultân-ı kevneynin

Vefûr-ı şefkâtin biz ümmeti üzre delâ'il kıl

Kerem it her husûsda hurrem eyle kahra lâyıksam

Keremin şânına lâyık ne ise bana vâsıl kıl

Cemâl-i bâ-kemâlin gösterüp bu ayn-ı müştâka

Tecellî it hemîn envâr-ı nûr ile mukâbil kıl

Bi-hamdi’llâh müselmânım meded îmânım Allâhım

Şaşurma dâ'imâ Nakşî kulun bu ilme 'âmil kıl

(Nakşî Mustafa. Dîvân, Süleymâniye Kütüphanesi Pertev Paşa bölümü, No:418’den aktaran Atik, Hikmet (2005). “Türk Edebiyatında Nakşî Mahlaslı Şâirler”, İstem. 3(5):177-8.)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1İZZÎ, Abdulazîz-zâde İzzî Nu'mân Efendid. ? - ö. 13 Eylül 1810Doğum YeriGörüntüle
2Ali Emred. 1 Ocak 1968 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
3NÂBÎ, Çörekçi-zâde Mehmed Nabîd. 1865 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
4İZZÎ, Abdulazîz-zâde İzzî Nu'mân Efendid. ? - ö. 13 Eylül 1810Doğum YılıGörüntüle
5Ali Emred. 1 Ocak 1968 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
6NÂBÎ, Çörekçi-zâde Mehmed Nabîd. 1865 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
7İZZÎ, Abdulazîz-zâde İzzî Nu'mân Efendid. ? - ö. 13 Eylül 1810Ölüm YılıGörüntüle
8Ali Emred. 1 Ocak 1968 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
9NÂBÎ, Çörekçi-zâde Mehmed Nabîd. 1865 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
10İZZÎ, Abdulazîz-zâde İzzî Nu'mân Efendid. ? - ö. 13 Eylül 1810MeslekGörüntüle
11Ali Emred. 1 Ocak 1968 - ö. ?MeslekGörüntüle
12NÂBÎ, Çörekçi-zâde Mehmed Nabîd. 1865 - ö. ?MeslekGörüntüle
13İZZÎ, Abdulazîz-zâde İzzî Nu'mân Efendid. ? - ö. 13 Eylül 1810Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14Ali Emred. 1 Ocak 1968 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15NÂBÎ, Çörekçi-zâde Mehmed Nabîd. 1865 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16İZZÎ, Abdulazîz-zâde İzzî Nu'mân Efendid. ? - ö. 13 Eylül 1810Madde AdıGörüntüle
17Ali Emred. 1 Ocak 1968 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
18NÂBÎ, Çörekçi-zâde Mehmed Nabîd. 1865 - ö. ?Madde AdıGörüntüle