Sâmi'î, Zorba (?) Hasan Ağa-zâde Abdülkerîm Efendi

(d. ?/? - ö. 1096/1684-85)
Divan şairi, Münşi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Asıl ismi Abdülkerîm, mahlası Sâmi‛î'dir. Saraybosna'da doğdu. Kendisinden bahseden kaynaklarda doğum tarihi verilmemiştir. Tuhfe-i Nâilî ve Beliğ Tezkiresinde, Zorba (?) Hasan Ağa adlı bir şahsın oğlu olduğu kayıtlıdır (Kurnaz ve Tatçı 2001: 408) (Abdulkadiroğlu 1999:148). Kaynaklar Sâmi'î'nin, şuaradan Fâyizî (Fâiz) ve Refdî adlı iki oğlu ile ‘İffetî adlı bir torunu olduğunu haber vermektedirler. Ancak Tuhfe-i Nâilî, “Safâyî'nin Refdî'yi Bosnalı Abdülkerîm Efendi'nin oğlu olarak anması doğru değildir” ifadesi ile karışıklık olduğu vurgusu yapmaktadır. Ona göre Refdî, münşî Sâmi'î Abdülkerîm Efendi'nin oğlu olup kadılık mesleğine intisab etmiş, (h.1056/m.1646-1647) tarihinde doğup (h.1134/m.1721-1722)'de vefat ederek Eyyûb'da türbe civarına defn edilmiştir (Kurnaz vd. 2001:359). Refdî hakkında verdiği malumat diğer kaynaklarla örtüştüğüne göre, Nâil Tuman Abdülkerîm Efendileri karıştırmış olsa gerektir.
Refdî’nin Bosnalı Abdülkerîm Sâmi’î’nin oğlu ve İffetî’nin de torunu olduğunun en müsbet vesikası Sâmi’î Dîvânıdır. Topkapı Sarayı Bağdat Kitaplığı 160 numarada kayıtlı Dîvân-ı Sâmi’î’nin 1b varağındaki, “Ez-keteb-i abd-i fakîr ‘İffetî” kaydı, yine Hâfız ‘İffetî’nin mührü ve “fakîr muharrir hurûf-ı ‘İffetî’nin cedd-i büzürg-vârı fâzıl-ı münşî Sâmi’î Abdülkerîm Efendi merhumun Dîvân-ı fesâhat-beyânlarıdır” ifadesi yer almaktadır. Şairliği yanında Ta‘lîk yazıda da üstad olan ‘İffetî Hafız Mustafa Çelebi, dedesinin divanını ta‘lık hatt ile istinsah etmiştir.
Sâmi'î'nin oğulları hakkında en geniş bilgiyi veren Sâlim Efendi de, Fâ‘iz hakkındaki bilgileri biraderi Refdî Efendi'den öğrendiğini söyleyerek ikisinin kardeş olduğunu teyit etmektedir (Sâlim 1310:506-507). Buna göre kardeşinin mahlası Fâ‘iz olup ismi Abdullah'tır. Abdülkerîm Sâmi'î'nin oğludur. Kırk akçe medreseden infisal ederek (h.1195/m.1780-1781) senesinde Saraybosna Malkoç Efendi Medresesi'ne müderris olarak vazifelendirilmiş, ardından İstanbul'da görevlendirilip oraya yerleşmiştir. Ailesini getirmek üzere Saraybosna'ya gitmiş, orada bin yüz tarihinde tâundan vefat etmiştir. Sâlim Efendi, Refdî hakkında kendi devrinde yazılan bazı tezkire ve tarihlerdeki bilgilerin takrîbî olduğunu, kendisinin ise bizzat kardeşinden öğrenerek hakkında bilgi verdiğini ifade etmektedir (Sâlim 1310:507).
Sâlim, bizzat tanışıp görüştüğü Refdî hakkında ise şunları kaydetmiştir. Adı Mehmed'dir. Şeyhülislam Minkârî-zâde Yahya Efendi'den mülazım olmuş, (1094-1682/1683) tarihinden, (1126/1714-1715) tarihine kadar otuz iki sene medreselerde terfian kadılık mesleği icra etmiştir. Sâlim, babasının Sâmi'î Abdülkerîm Efendi, küçük kardeşinin Fâ‘iz mahlaslı Abdullah Efendi, oğlunun ise ‘İffetî mahlaslı Hâfız Mustafa Efendi olduğu bilgisini verir. Refdî, (1134/1721-1722) tarihinde vefat etmiştir. Mürettep divanı vardır. Sâlim, “Bilcümle erbâb-ı güftârdan ve ashâb-ı ma'ârifden olan nevâdir-i rûzigârdan idiler” ifadesiyle Abdülkerîm-zâde ailesinin yakın tanığı olarak Tuhfe-i Nâilî’deki tereddütü bertaraf etmektedir. (Sâlim 1310:309)
Sâmi'î'nin torunu Hâfız Mustafa İffetî Çelebi ise, Refdî Efendi'nin oğludur. Paşmakçı-zâde Ali Efendi'den mülazım olup bir çok medresede müderrislik yapmıştır. Şiir ve inşâda mahir olmasının yanında hüsn-i hatt-ı ta'lîk'ta da parmakla gösterilen bir zat idi. İffetî (h.1139/m.1726-1727)'de vefat etmiştir. (Sâlim 1310:481) Bosnalı Abdülkerîm Sâmi’î’nin oğulları ve torunu hakkında Beliğ ve Safâyî'nin verdiği bilgiler de Sâlim'i doğrulamaktadır (Abdülkadiroğlu 1999:293, 132-133) ve (Çapan 2005:453, 245).
Sâmi’î, medrese tahsilinin ardından kadılık mesleğine intisab etmiş, ilerleyerek mevâli-i ‘izâm (yüksek rütbeli kadılar) mertebesine erişmiştir (Safâyî 2005:276). Mevcut kaynaklar, doğum tarihinde olduğu gibi eğitimi hakkında da ayrıntılı bilgi vermemiştir. Ancak Sâmi’î’nin ölüm tarihi olan (h.1096/m.1684-1685) tarihinde müttefik oldukları görülmektedir. Sâlim Tezkiresinde, şair Şeyhî’nin (1118/1707-1708) onun ölümünü “Abdülkerîm Efendi’ye Firdevs ola makâm” mısraı ile haber veren bir tarih kıtası kayıtlıdır (Sâlim 1310:399).
Devrinde az bulunan irfan ve fazilet sahibi kişilerden gösterilen Sâmi’î, şiir ve inşâda başarılı bulunmuştur (Çapan 2005: 276). Sâmi’î’nin şairliği ve şiiri hakkında bilgi veren Safâyî, ince ve ayrıntılı gözlemleriyle onu, şiir ve düzyazının mimarı olarak gösterir. Şiir bahçesinde açtırdığı güller gösterişli ve ışıltılı, lafızları süslüdür. Belâgat kaidelerine uygun olan şiirleri, sihirli kaleminden boşanmış atlar gibi doludizgin koşturmaktadır, ifadeleriyle vasf eder. Safâyî, Sâmi’î’nin inşâdaki ustalığını ise, Osmanlı nesrinin iki üstadı Veysî ve Nergisî ile mukayese ederek anlatır. Nergisî’nin ruhu onun inşâ yazılarının sayfa kenarlarına açıklamalar yaparken nesrindeki mananın orjinalliği ise, Veysî’nin ruhunu kıskandıracak ölçüdedir (Çapan 2005:276). Sâmi’î’ye göre ise, şiir bir İlâhî ilhamdır. Bu sebeple çalışarak ve taklit ederek şiir yazılamaz. Kendisine de böyle bir Tanrı hediyesi bahş edilmiştir. Şiiri zor bir sanat olarak gören şair, bu zor sanattaki başarılarını vurgularken henüz işin başında olduğunu söyler. Dîvanının bütününden ise, “sözün merkezi” olarak bahseder.
Konuları itibarıyla da gelenekten ayrılmayan Sâmi’î’nin şiirlerinde, gerçek ve tasavvufî yönleriyle aşk, aşığın halleri, sevgilinin hususiyetleri, rindlik, ham sofuya çatma, ağyardan şikayet, dünyanın geçiciliği, tabiat gibi konular işlenmiştir. Sâmi’î’nin gazellerinde, devrin meşhur şairi Nâilî’den etkilendiği görülmektedir. Onun meşhur “gideriz” redifli gazeline, “Hevâ-yı hattuñ ile sebz-dâre dek gideriz/ Hayâl-i hâlüñ ile Zengibâre dek gideriz” (44b-45a) matla’lı dokuz beyit mikdarında bir nazire söylemiştir. Sâmi’î de, Nâilî gibi devrinde rağbet gören sebk-i hindî tarzını benimsemeye çalışmıştır. “Sanman bizi leb-teşne teh-i cur‘a-i câmız/ Pây-ı hum-ı meydür yerimiz mest-i müdâmız” (45a-45b) matla‘lı gazelinde Bağdatlı Rûhî tesiri görülürken Veysî’nin “Dîvâne çîn-i turra-i miskînine perî/ Üftâde nahl-i kaddüñe kalb-i sanavberî” matla‘lı gazelini beş bendlik bir tahmis yapmıştır (6a-7b). Azmî-zâde Hâletî’nin “Yâ Rab” redifli rubâîsine, “‘Aşkın Hızr-ı râh-ı necât it yâ Rab/ Zehrâb-ı gamuñ âb-ı hayât it yâ Rab/ Sîmâb- mîzâc itme reh-i ‘aşkından/ Dâ’im dilimiz kûh-ı sebât it yâ Rab” şeklindeki naziresi de rubâîde esinlendiği kaynağı göstermektedir. Kıt’alarında ise, daha kolay ve sade bir söyleyiş gözlenmektedir.

Dîvân:Sâmi’î Dîvanının Topkapı Sarayında iki yazma nüshası, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde ise, divanın kasideler bölümünün yer aldığı anılmaktadır (TDE Ans. 1990:156). Dîvân-ı Sâmi’î’nin 1b varağındaki “Ez-kütüb-i abd-i fakîr ‘İffetî” şeklinde kaydı, bozulmuş bir temellük mührü, yine Hâfız ‘İffetî’nin mührü ve “fakîr muharrir hurûf-ı ‘İffetî’nin cedd-i büzürg-vârı fâzıl-ı münşî Sâmi’î Abdülkerîm Efendi merhumun Dîvân-ı fesâhat-beyânlarıdır” ifadesi yer almaktadır. Dîvan mevcut nüshadaki eksikliklere rağmen mürettep olup yetmiş beş varak hacmindedir.İçerisinde bir kaside, iki tesdis, bir tahmis, yirmi dört tarih manzumesi, iki terkib-i bend-i nâ-tamam, elifbâ sırasına göre tertib edilmiş yüz yirmi sekiz gazel, üçü Farsça sekiz rubâî yine birisi Farsça beş kıt’a ve yedi müfred ile otuz sekiz matla‘ yer almaktadır.
Sâmi’î’nin, Münşeâtı ve Zeyl-i Sîyer-i Veysî adlı iki eseri daha vardır.

Kaynakça

Abdulkadiroğlu, Abdulkerim (hzl.) (1999). İsmail Beliğ Nu'hbetü'l Asar Li-Zeyli Zübdeti'l-Eş'ar. Ankara: AKM Yay.

Çapan, Pervin (hzl.) (2005). Mustafa Safâyî Efendi Tezkiretü’ş-Şu’arâ (Nuhbetü’l-Âsâr Min-Fevâ’idi’l-Eş’âr) İnceleme-Metin-İndeks. Ankara: AKM Yay.

Dîvân-ı Sâmi'î. Topkapı Sarayı Müzesi Bağdat Kitaplığı. Nu:160.

Kurnaz,Cemal ve Tatçı, Mustafa (2001) (hzl.). Mehmed Nâil Tuman Tuhfe-i Nâilî Divân Şâirlerinin Muhtasar Biyografileri. Ankara: Bizim Büro Yay.

Mirza-zâde, Mehmed Emin Sâlim (1310). Tezkire-i Sâlim. İstanbul:İkdam Matbaası.

Seyit Ali Kahraman- Nuri Akbayar (hzl.) (1996). Sicill-i Osmânî. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay.

 

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ NEVİN GÜMÜŞ
Yayın Tarihi: 15.12.2014
Güncelleme Tarihi: 11.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Kasîde
Eyâ vezîr-i salâbet-penâh (u) pâk-nihâd

Hüner-ber saf-şiken pîşe-i nizâl ü tırâd


Müşîr-i rezm-tırâz-ı müsellemü’l-ârâ

Dîlîr-i hasm-güzâr muzafferü’l-ecnâd


Huceste bâd hümâyûn-ı bû feth ü firûzî

Gazâ-yı nev-be-nev-i muʽteber mübârek bâd


Felekde ancak ola Rüstemâne erlik ise

Bu ihtimâmı ne Zâl eyledi ne Tûs u Kubâd


Ne şübhe Rüstem-i sâhib-kırân-ı ʽâlemiz

Bu sözde kalmadı hiç ihtimâl-i şekk ü inâd


Cihânda eylememiş belki böyle ser-bâzî

Ne Kahramân u Nerîmân ne Kârun u Keşvâd


ʽAdû-yı bed-güherüñ kesdiñ ʽırk-ı nâ-pâkin

Yıkıldı düşdi zemîne dıraht-ı bagy ü fesâd


Şükûh-ı sarsar-ı şemşîr-i berk-i tâbunla

Esâs-ı şevket-i küffârı eyledüñ berbâd


Bu deñlü düşmeni bir hamlede şîkest itdün

Revân-ı Behmen ü Be(h)râm u Sâmı itdüñ şâd


ʽAceb iş eyledüñ ol hâin-ı bed-endîşe

Ki ʽaklı gelmeye başına tâ be-rûz-ı maʽâd


Revâdur olsa bu feth-i ʽazîm-i tâze zuhûr

Hemîşe nakl-i ser-bezm-i bende vü âzâd


Revâdur ʽıyd idüp şenlik eylese ʽâlem

Yerindedür donanup zeyn olsa cümle bilâd


Bu feth ü nusreti âdem tahayyül itdikce

Olur esîr-i tahrîr-i hîn-i istib‘âd


Vera’-ı tavk-ı beşerdür bu kâr-ı bü’l-ʽacebüñ

Cünûd-ı ʽâlem-i gayb eyledi meger imdâd


Bu cenk ü harb değildür bu hod kerâmetdür

Karâr-dâde-i külldür bu söz bilâ-terdâd


Bu dîn ü devlete bir özge hıdmet itdüñ kim

Yirindedür olunursañ hemîşe hayr ile yâd


Sezâdur eylese evsâf u midhatüñ tahrîr

Bu gûne defter-i eşʽâra kilk-i heves-inşâd


Müşîrr-i şîr-rübâ kâm-kâr-ı bî-pervâ

Dîlîr-i maʽreke-ârâ yegâne-i efrâd


Hüner-ber pîşe müheyyâ ʽikâb-cevv-i gazâ

Peleng-i kûh-ı vegâ şâh-bâz-ı evc-i murâd


Medâr-ı feth ü zafer kahramân-ı hasm-âver

Kubâd-ı Key u hüner-Rüstem-i cihân-ı cihâd


Güzîde-i vüzerâ Gâzî Seydî Pâşâ kim
Vegâ-ı devletin itse yirindedür evtâd


Zafer-penâh-ı müsellem Tehemten-i âlem

Sütûde-menkabe düstûr-ı mekremet-muʽtâd


Yegâne Bijen-i bî-pâk-i arsagâh-ı musâf 

Güzîde hâtem-i mifzâl-i mesned-i irfâd


Harîm-i himmeti kehfü'l-emân-ı melhûfın

Sımât-ı re'fet ü ihsânı merciʽü'l-ecvâd


Kemend-i lûtf u kerem-tîg-ı kahr u kîn ile hep

Ne âşinâ kodı ne yâd itdi istibʽâd


Reşâşe-i kef-i destin zamân-ı bahşişde

Gören ider mi meger dahi mağn ü hâtem yâd


Şerâr-ı naʽl-i semendi zamân-ı sücâde

Tokunsa hasma olursa miğferi başında ramâd


Alınca destine şemşîr-i âteş-efşânı
Vücûd-ı düşmen ölür mahv olursa ger pûlâd


Nüh arsagâh-ı gazâda semend-i tâz olsa

Muzaffer olup ölür anda niçe feth ü küşâd


Kemîne himmet-i yek katre âb-ı tîgıyla

Şevâd-ı âteş-i sad-fitne ider ihmâd


Mehâsinü'l-ümem dil-pesendini idemez

Muhâsebân-ı sebük-kilk-i dest ile taʽdâd


Temâm ra’yet-i islâmı ser-firâz itdüñ

Tebârekallah iyâd olur refîʽü'l-ʽimâd


Temâm dîn-i mübîn intikâmını aldun

Cezâke Rabbüke ʽannâ ü ʽan cemîʽü'l-ʽibâd


Temâm sell-i ʽurûş-ı cüyûş-ı küfr itdüñ

Eyâ vezîr-i dîlîr müsellemü'l-emcâd


Temâm haddini bildirdüñ ehl-i ʽisyânuñ

Temâm buldı cezasın ʽadû-yı zişt-nijâd


Temâm bîm-i ser ü câna düşdi hep düşmen

Çe kayd-ı mülk ü çe pervâ-yı mâl-i ehl evlâd


Temâm kişver-i küffârı eyledüñ el-Hak

Kemâl mertebe pâmâl-i sâfinât-ı cihâd


Henûz gördi ʽadû nâr-ı kahr ile nicolur

Cihânda zevb kılub ü teştit-i ikbâd


Kalursa biñ yıl o bedbaht bir dahi hergiz

Ne cânı var ki ide nâ-refte-i îkâd


Verâ-ı südde firâr itse dahi destünden

Halâs olur mı o kim girde-i tarîk-ı reşâd


Göreydi Seyyid Gâzî bu ûşiş ü saʻyun

Olurdı cânla dil-beste-i kemend ü dâd


Vezîr-i yemm-i hümâ kâmkâr-ı Cem-sîmâ

Eyâ güzîde-i efrâd u vâhidü'l-ahâd


Edâ-yı hızmet-i midhat-gerî-i şânunda

Vefâ ider mi bu deñlü şîkeste beste-sivâd


Velîki nükte-i dânâ pesend-i lâ-tîrün

Olup muharrik-i kilk-i şîkeste-i tenâd


Bu çend beyt-i şütür gürbe-i tarz u taʽbîri

Hezâr şerm ile itdüm ne çâre pîş-nihâd


Ümîddür ki ola ʽözr-hâh-ı güstâhî

Kühen fesâne-i mûr-zaʽif ü recül-i cerâd


Olursa mazhar-ı ʽizz-i kabûl ü ʽâtıfetün

Zihî saʽâdet-baht u hoşâ husûl-i murâd


Kabûle lâyık olursa sözüm keder virmez

Zebândur azı gaddâl ü yâve-i hassâd


Sala beyânuñ bülend işe rezm-gâh-ı sühân

Cevâd-ı kilkim münker geçerse eh-i ʽinâd


Vezîr-i pâk eserâ ibtidâ kasîdemdür

Bu nazm-ı sâde-i kec-meç edâ-yı hâtır-zâd


Bu nice sanʽat-ı saht-ı ibtidâ-yı kârımdur

Aceb mi her yiri olsa mahall-i sad-îrâd


Ümîddür ki ʽuyûb u kusûr-ı mevfûrı

Ne hâl ise ola maʽzûr ehl-i rüşd ü sedâd


Henûz şimdi sülûk eyledi bu vâdî yine

Kemiyyet-i kilk-i haliʽü'l-ʽizâr sahr-kıyâd


Ümîddür ki boşa çıkmaya bu mişvârı

Ola karîn-i pesend-i havâtır-ı nakkâd


Yiter bu mertebe tahmîd ʽözr-i nâ-ber-câ

Yiter bu mertebe ʽarz-ı kumâş-ı istiʽdâd


Uzatma rişte-i kîl ü makâli Sâmiʽîyâ

Vegâ ü devlet ü ikbâlin eyle derd-i fuâd


Hemîşe feth ü zafer hem-ʽinân u hem-dem ola
Hemîşe baht-ı kavî ʽizz ü câh bâd ziyâd


Ne semte devlet ü ikbâl ile teveccüh ide

Hemîşe gâlib ü mansûr ola bi-Rabbü'l-ʽibâd (2a-4b)
 

Gazel


Sanmañ bizi leb-teşne teh-i curʽa-i câmız

Pây-ı hum-ı meydür yerimiz mest-i müdâmız


Ser-gûşını gûş eylemezüz vâʽiz-i şehrün

Ser-dâde-i sahrâ-yı cünûn-ı Kays-ı benâmız


Yok rağbetimiz sünbül-i müşkîn-hatâya

Dil-beste-i sünbül-i siyeh-gâlibfâmız


Bakmaz bize ol gamzesi şehbâz sebük-per

Biz murg-ı ciğer-suhte-i pây-ı be-dâmız


Dâ’im heves-i gabgab-ı sîmin-betânla

Dil-suhte-i âteş-i endîşe-i hâmız


Hem fitne-perest-i nigeh-i ʽişve-nümâyız

Hem şifte-i kâmet-i dil-cûy-ı hırâmız


Hem mühr-i leb-i hâhiş-i ümmîd peresti

Hem şuʽle-feşân zâʽzaʽa-ı harmen-i kâmız


Nâ-dân sözine Sâmiʽîyâ rağbetimiz yok

Biz pey-rev-i yârân-i pesendîde kelâmız (45a-45b)

 

Kıt'a


Lebüñle eğlenüriz hatt-ı müşk-bâra ne hâcet

Şerâb-ı nâb tururken dilâ gubâra ne hâcet

Cihânı kırmaga cânâ tîr-i kirişme ü gamzen

Sinân-ı hancer ü şemşîr-i âbdâra ne hâcet (69b)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1ZÜHDÎ, Abdülkerîmd. ? - ö. 1874Doğum YeriGörüntüle
2TÂLİB, Tâlib Ahmed, Süleymaniyeli Tâlibd. ? - ö. 1674-75Doğum YeriGörüntüle
3Gülistan İsmet Hanımd. 21 Mart 1874 - ö. 1948Doğum YeriGörüntüle
4ZÜHDÎ, Abdülkerîmd. ? - ö. 1874Doğum YılıGörüntüle
5TÂLİB, Tâlib Ahmed, Süleymaniyeli Tâlibd. ? - ö. 1674-75Doğum YılıGörüntüle
6Gülistan İsmet Hanımd. 21 Mart 1874 - ö. 1948Doğum YılıGörüntüle
7ZÜHDÎ, Abdülkerîmd. ? - ö. 1874Ölüm YılıGörüntüle
8TÂLİB, Tâlib Ahmed, Süleymaniyeli Tâlibd. ? - ö. 1674-75Ölüm YılıGörüntüle
9Gülistan İsmet Hanımd. 21 Mart 1874 - ö. 1948Ölüm YılıGörüntüle
10ZÜHDÎ, Abdülkerîmd. ? - ö. 1874MeslekGörüntüle
11TÂLİB, Tâlib Ahmed, Süleymaniyeli Tâlibd. ? - ö. 1674-75MeslekGörüntüle
12Gülistan İsmet Hanımd. 21 Mart 1874 - ö. 1948MeslekGörüntüle
13ZÜHDÎ, Abdülkerîmd. ? - ö. 1874Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14TÂLİB, Tâlib Ahmed, Süleymaniyeli Tâlibd. ? - ö. 1674-75Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15Gülistan İsmet Hanımd. 21 Mart 1874 - ö. 1948Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16ZÜHDÎ, Abdülkerîmd. ? - ö. 1874Madde AdıGörüntüle
17TÂLİB, Tâlib Ahmed, Süleymaniyeli Tâlibd. ? - ö. 1674-75Madde AdıGörüntüle
18Gülistan İsmet Hanımd. 21 Mart 1874 - ö. 1948Madde AdıGörüntüle