Madde Detay
ŞEYHÎ, Molla-zâde Şeyh Süleymân Şeyhî Efendi
(d. 1163/1749-1750 - ö. 1235/1819-1820)
divan-tekke şairi
(Divan-Tekke / 18. Yüzyıl / Türkiye Dışı)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Molla-zâde Şeyh Süleymân Şeyhî Efendi 1749-1750’de Köstendil’de doğdu. Molla-zâde Şeyh Süleymân Şeyhî Efendi namıyla tanındı. Molla-zâde Hasan Efendi’nin oğludur. Babası Hasan Efendi, cizye kâtipliğinin yanında Osmanlı sarayında mali işlerden sorumlu olarak görev yaptı. Ancak Hasan Efendi, I. Mahmûd döneminde (sal. 1730-1754) Beşir Ağa ve beraberindekilerle birlikte Anadolu ve Rumeli’de halka zulmetmek, rüşvet almak ve tayinlerde haksızlık yapmak gibi suçlardan dolayı idam edildi (Doğan 2008: 2; Öksüz 2010: 16). Süleymân Şeyhî Efendi’nin Çelebi İbrâhim Efendi, Emîn Ağa ve Abdullâh Ağa isimlerinde üç kardeşi daha bulunmaktadır. Ailesi, Köstendil’in seçkin ailelerinden olup burada ağalık, ayanlık, reislik ve mütesellimlik gibi görevlerde bulunmuşlardır. Henüz iki yaşındayken babasının idam edilmesi üzerine Şeyhî Efendi, ağabeyi Çelebi İbrâhim Efendi’nin himayesinde büyüdü. Memleketi Köstendil’de başladığı eğitimini İstanbul’da tamamladı. Ancak tasavvufi düşünce ve fikirlerinin İstanbul’dan Köstendil’e dönmesinden sonra olgunlaşmasından dolayı Şeyhî’nin tahsilini asıl Köstendil’de tamamladığı kabul edilmektedir (Öksüz 2010: 17). Nakşîbendî tarikatine mensuptur. Memleketine döndükten sonra talebelerine ders vermeye başladı. Cizye kâtipliği ve ayanlık yaptı. Ağabeyi Çelebi İbrâhim Efendi’nin 1177/1763-64’te vefat etmesinden sonra ayanlıktan iyice uzaklaştı. Bu arada Nakşîbendî şeyhi Şeyh Mustafâ Şâmî Efendi’ye intisap etti. 1193/1779-80’de şeyhinin de ölmesi üzerine Şeyhî Efendi tüm görevlerden el etek çekerek kendini ilme ve tarikatine adadı. Bu faaliyetleri sırasında pek çok eser kaleme aldı. 1235/1819-20 tarihinde Köstendil’de vefat etti.
Süleymân Şeyhî'nin, Dîvân'ı ile tasavvufi konuları ele aldığı eserleri vardır:
1. Leme’ât-ı Nakşîbendiyye: Süleymân Şeyhî Efendi’nin 1197/1782-83’te telif ettiği ilk eseridir. Eser, bazı tasavvufî ıstılahların açıklanması amacıyla kaleme alınmıştır. Diğer taraftan eserde, şairin ağabeyi Çelebi İbrâhim Efendi’nin menkıbelerine, Nakşîbendiyye silsilesine ve bazı rüya tabirlerine yer verilmiştir (Doğan 2008: 6; Öksüz 2010: 22-23).
2. Dîvân: Süleymân Şeyhî Efendi bu eserini 1200/1785-86, 1210/1795-96 tarihleri arasında tertip etmiştir. Eser 29 beyitlik mesneviyle başlamaktadır. Bunların dışında Dîvânda 2 kaside, 2 terkib-bend, Rûhî-i Bağdâdî’nin dört gazeline tahmis, 121 gazel, 29 kıt’a ve 27 beyit yer almaktadır (Doğan 2008: 6; Öksüz 2010: 23). Dîvân'ın tenkitli metni yüksek lisans tezi olarak hazırlanmıştır (Kundakçı 2003).
3. Zübdetü Nefehâti’l-Üns: Molla Câmî’nin Nefehâti’l-Üns adlı eserini izah etmek amacıyla yazılmış bir eserdir (Doğan 2008: 8; Öksüz 2010: 24). Şeyhî Efendi, bu eserini hazırlarken Lâmi’î Çelebi’nin tercümesini esas almıştır (Doğan 2008: 8).
4. Mir’âtü’l-Muvahhidîn: Bazı tasavvufî terimlerin, Allah’ın zât ve sıfatlarının açıklandığı ve peygamberlerden bir kısmının kıssalarının anlatıldığı bir eserdir (Doğan 2008: 7; Öksüz 2010: 25). Kaynaklarda Burûku’l-Âşıkân Sülûkü’l-Mürîdân adıyla da geçmektedir (Doğan 2008: 7). Eser yüksek lisans tezi olarak hazırlanmıştır (Ejder 1998).
5. Te’vîlât-ı Hadîs-i Erba’în: 39 adet hadisin tasavvufî şerhinden oluşan bir eserdir. Bu eser, Mektûbât-ı Erba’în ve Terkîbât-ı Erba’în adlı eserlerle birlikte yüksek lisans tezi olarak hazırlanmıştır (Öksüz 2010).
6. Kûtü’l-Uşşâk: Süleymân Şeyhî Efendi’nin olgunluk dönemi eserlerindendir. Süleymân Şeyhî Efendi’nin ilmî, tasavvufî, dinî ve dünyevî konuları kendi üslubuyla anlattığı bir eserdir. Eser yüksek lisans tezi olarak çalışılmıştır (Aydemir 1998).
7. Nikâtü’l-Hikem: Tasavvufî bilgilerin yer aldığı hacimli bir eserdir. Eser, yüksek lisans tezi olarak hazırlanmıştır (Doğan 2008).
8. Bahrü’l-Velâye: İmâm Ca’fer-i Sâdık’tan başlayarak 1014 evliyanın kısa biyografisini ve kerametlerini anlatan, şairin en önemli eseridir. Eserin sonunda müellifin kendi biyografisi de yer almaktadır (Doğan 2008: 5; Öksüz 2010: 31).
Diğer eserlerinden Şerh-i Kelâm-ı Kibâr, “Mahlûkat için Zât’ını bilmekteki acizlikten başka, kendisine ulaşan bir yol yaratmış olan Allah’ı tesbih ederim.” sözünün tasavvufi izahını; Mektûbât-ı Erba’în, 42 mektubu ile kendisine cevaben yazılan 16 mektubu; Terkîbât-ı Erba’în, Nakşîbendî tarikatine intisabından itibaren gördüğü rüyaları ve yaşadığı sıkıntıları; Medâr-ı Sâlikân, tasavvufî ıstılahları, tarikat usul ve adabını; Etvâr-ı Hâcegân, bir kişinin Nakşîbendî tarikatine meylini; Kitâb-ı Tâli’a, soru cevap-yöntemiyle dinî-tasavvufî konuları, Şerhi’l-Kelâmi’l-Vâsıtî, Ebû Bekr-i Vâsıtî’nin bir sözüneün tasavufi youmunu; Şerh-i Kelimât-ı Bedreddîn, Şeyh Bedreddîn-i Simavî’nin Vâridât’ında geçen bir sözün tasavvufî yorumunu; Şerh-i Kelâm-ı Ca’fer-i Sâdık, İmam Cafer-i Sâdık’ın bir sözünün tasavvufî yorumunu; Mecmâ’ü’l-Ma’ârif, vahdet-i vücut konusunu; Subhatü’l-Levâ’ih, Allah’ın isim ve sıfatlarının kuldaki tecellilerini; Risâle-i Tasavvuf, çeşitli tasavvufî konuları ihtiva eden eserlerdir (Doğan 2008: 10-11; Öksuz 2010: 28-32).
Süleymân Şeyhî Efendi’nin kaynaklarda zikredilen diğer eserleri de şunlardır: Şerh-i Ba’zı Gazeliyyât Târîh-i Köstendil, Usûlü’l-Vusûl, Nebizâtü’l-İrfân, Mecma’ü’l-Esrâr, Es’iletü’l-Esrâr, Risâle-i Vesâyâ, Risâle-i Şerh-i Celâliyye.
Kaynakça
Aydemir, Kazım (hzl.) (1998). Köstendili Süleyman Şeyhi'nin Kutu’l-Uşşak ve Hulasatü’l-Esrar Adlı Eseri. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi.
Doğan, Gönül (hzl.) (2008). Köstendilli Süleyman Şeyhî’nin Nikâtü’l-Hikem İsimli Eseri (İnceleme ve Metin). Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi.
Ejder, Mustafa (hzl.) (1998). Köstendilli Mollazade Süleyman Şeyhi Efendi'nin Mirati'l- Muvahhidin adlı eseri. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi.
Kılıç, Filiz ve Tuncay Bülbül (2007). "Bulgaristan Doğumlu Divan Şairleri". Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi. (43): 49-66.
Kundakçı, Mustafa (hzl.) (2003). Köstendilli Süleyman Şeyhi Efendi’nin Divanı’nın Tenkitli Metni. Yüksek Lisans Tezi. Sakarya: Sakarya Üniversitesi.
Kurnaz, Cemal, Mustafa Tatcı (hzl.) (2001). Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî- Dîvân Şâirlerinin Muhtasar
Biyografileri. C.II. Ankara: Bizim Büro Yay.
Kurnaz, Cemal, Mustafa Tatcı (hzl.) (2009). Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri. C. 1. Ankara: Bizim Büro Yay.
Öksüz, Hadicetülkübra (hzl.) (2010). Köstendilli Süleymân Şeyhî’nin Mektûbât-ı Erbaîn, Terkîbât-ı Erbaîn ve Te’vîlât-ı Erbaîn İsimli Eserleri (inceleme ve Metin). Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DOÇ. DR. TUNCAY BÜLBÜLYayın Tarihi: 15.03.2014Güncelleme Tarihi: 11.12.2020Eserlerinden Örnekler
Mektûbât-ı Erba’în’den:
Selâmun kavlen min rabbi’r-rahîm. İzzetlü birâderim Ahmed Efendi. Hâlin vaktin hoş mudur, nicesin ve kimsen var mı? Yoksa kimsesiz misin? Başındaki siyiller sindi mi? Ve yolun bulup baştan başa dûş olup baş oldu mu? Ve helva sohbetinin lücci tükenip turşu harcı kuruldu mu? Ve sızıntılar derilip dere oldu mu? Ve değirmen devre girip ve deveciyle konuşup kapıyı büyütdünüz mü? Yoksa hâlâ beşi bire ve biri beşe darb edip kara cümle kıvâmı üzere misiniz? Ve Hakk’ı koyup halka doğru doğrulduğunuz doğruldu mu? Ve Hak olup, Hak yerini buldu mu? İştib’in âb u hevâsı başınızın yâresine hoş geldi mi? Gelmediyse hoş geldiniz, tebdîl-i hevâ için halkdan Hakk’a avdete da’vet ve da’vete icâbet gerekdir. Câmi’lerin kayyımlığı hizmeti kıvâm bulup ve karâr kıldıysa karar kılın. Ve eğer karaya vurduysa, siz dahi karayı beyaza bozun. Halkı ve Hakk’ı bir edip, birlik ile ikide duran ve işâret eden işâretden alırız, veririz. Bir avuç ömrümüz var, kime minnet edelim. Hayy’layalım Hû’ylayalım. Hayy’ı Hû’yu bir edelim. Bilelim birleşelim, bilişelim, bilişmeden kalalım. Gayrıda durup gayr’ı görmeyelim. Alalım verelim, alışveriş etmeyelim. Fark’ı fark edip cem’ ile farkı cem’ edelim. Ondan sonra var’ı var, yok’u yok bilip ikisinin dahi hakkın edâ edelim. Yoksa birin ikrâr ve birin inkâr ile merdum, ebedî inkârdan rehâ bulmaz. Gerekdir ki, vucûd ile ademin hükmün icrâ edelim ve adem âyînesinde vücûd isbât edelim. Ve vücûd mir’âtinde adem izhâr edelim. Mea hâzâ, ademi adem ve vücûdu vücûd olduğun bilip ikrâr edelim ve nokta-i ğaynı, ayn üzre koyup gayr’a i’tibâr edersek, kayırmaz ve karar tutmaz. Bidâyeti nihâyete ve nihâyeti bidâyete sarf etmiş oluruz
Öksüz, Hadicetülkübra (hzl.) (2010). Köstendilli Süleymân Şeyhî’nin Mektûbât-ı Erbaîn, Terkîbât-ı Erbaîn ve Te’vîlât-ı Erbaîn İsimli Eserleri (inceleme ve Metin). Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi.82.
Terkîbât-ı Erba’în’den:
Bir gece sarayım divân-hânesinde bulunup Fahr-i Kâ’inât aleyhi efdalü’s-salavât ve ekmelü’t-tahiyyât ve etemmü’t-teslîmât hazretleri zuhûr eylediler. ve sarayda fakîrden mâ adâ bir ferd olmayıp fakîr dahi esmâ’ü’l-hüsnâyı kırâat ederim. Hemân kemâl-i sür’at ile segirdip havlı kapısı altında istikbâl ve kemâl-i bükâ ve aşk u muhabbet birle dâmen-i şerîflerine yüz sürdüğüm hînde, esmâ’ü’l-hüsnâdan “yâ Âlî” ism-i şerîfinde terk edip dâmen-i şerîflerin şiddetle bükâ ederek teslîm edip lehce-i mübârekleri, bi-aynihî hilye-i şerîflerinde tahrîr olunduğu vechile öyle olup ve eğilip mübârek dâmenlerin takbîl eylediğimde onlar dahi arkamı, yed-i mübârekleriyle bir iki def’â messedip, kaddimi rast edip iki mübârek yedleriyle iki yanağımdan tutup, cebîn-i âcizânemi kemâl-i keremlerinden teslîm ü takbîl buyurdular. Ve kemâl derece i’tibâr u iltifât buyurdukları esnâda bükâ vü zârîlik ile intibâh-ı vâkı’ oldu. Ve bu rü’yâ ibtidâ, tarîkat-i aliyyeye intisâbıma bâ’is olup ol hazret, kemâl-i muhabbet ve şevk ü rağbetime bâdî olmuşdur.
Öksüz, Hadicetülkübra (hzl.) (2010). Köstendilli Süleymân Şeyhî’nin Mektûbât-ı Erbaîn, Terkîbât-ı Erbaîn ve Te’vîlât-ı Erbaîn İsimli Eserleri (İnceleme ve Metin). Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi. 157.
Nikâtü’l-Hikem’den:
Beyân-ı Hakîkat-i Câmi’a-i İnsâniye: Hakîkat-i insâniyye, câmi’-i cemî’-i ulûm ve maârif ü kemâlâttır. Şu tohm gibidir ki, cemî’-i dünyâ dolusu ağaç ve bahâr ve yemiş ve tohm onda mahzûndur. Ammâ bu bir tohmdur ki Hakk’ın ma’rifeti tohmlarından ve bu tohmu eken zât-ı Hak’tır. Kâlıb-ı Âdem’e rûh-ı kuds semerâtı nefhalarından bir çekirdektir. Ne kadar lezzât ve hâlât ve maârif ve kemâlât ve evsâf ve tasarrufât ve sâir ki, adedi ve beyânı ve vasf-ı ta’rîfi beyâna gelmez, cümlesi o tohmda mündericdir. Ve envâ’-i benî Âdemin mecmû’u o tohmun berekâyıtla ve havâssı ve kemâlâtıyla müşerrefdir. İster âlim, ister câhil, ister mü’min, ister kâfir, cevher-i tohmda tefâvüt yoktur. Tefâvüt onun merâtibiyle kuvveden fi’le gelmesinde. Şöyle ki her şahsın isti’dâdı mikdârı her neş’ede ma’rifet ile icmâli tafsîle gelmesiyle butûndan zuhûrudur. Kuvve ve icmâl dediğimiz hicâb-ı cehlîdir. Ve fi’le ve tafsîle gelmesi nefsin ilm ve ma’rifetidir. Ne kadar ma’rifeti ziyâde olursa o kadar fi’le ve tafsîle gelip zuhûr etmesidir. Yakîn-i küllîye ve îmân-ı hakîki kemâliyle hâsıl olmasıdır. Vallâhu a’lem
Doğan, Gönül (hzl.) (2008). Köstendilli Süleyman Şeyhî’nin Nikâtü’l-Hikem İsimli Eseri (İnceleme ve Metin). Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi. 96-97.
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 15.03.2014Güncelleme Tarihi: 11.12.2020Eserlerinden Örnekler
Mektûbât-ı Erba’în’den:
Selâmun kavlen min rabbi’r-rahîm. İzzetlü birâderim Ahmed Efendi. Hâlin vaktin hoş mudur, nicesin ve kimsen var mı? Yoksa kimsesiz misin? Başındaki siyiller sindi mi? Ve yolun bulup baştan başa dûş olup baş oldu mu? Ve helva sohbetinin lücci tükenip turşu harcı kuruldu mu? Ve sızıntılar derilip dere oldu mu? Ve değirmen devre girip ve deveciyle konuşup kapıyı büyütdünüz mü? Yoksa hâlâ beşi bire ve biri beşe darb edip kara cümle kıvâmı üzere misiniz? Ve Hakk’ı koyup halka doğru doğrulduğunuz doğruldu mu? Ve Hak olup, Hak yerini buldu mu? İştib’in âb u hevâsı başınızın yâresine hoş geldi mi? Gelmediyse hoş geldiniz, tebdîl-i hevâ için halkdan Hakk’a avdete da’vet ve da’vete icâbet gerekdir. Câmi’lerin kayyımlığı hizmeti kıvâm bulup ve karâr kıldıysa karar kılın. Ve eğer karaya vurduysa, siz dahi karayı beyaza bozun. Halkı ve Hakk’ı bir edip, birlik ile ikide duran ve işâret eden işâretden alırız, veririz. Bir avuç ömrümüz var, kime minnet edelim. Hayy’layalım Hû’ylayalım. Hayy’ı Hû’yu bir edelim. Bilelim birleşelim, bilişelim, bilişmeden kalalım. Gayrıda durup gayr’ı görmeyelim. Alalım verelim, alışveriş etmeyelim. Fark’ı fark edip cem’ ile farkı cem’ edelim. Ondan sonra var’ı var, yok’u yok bilip ikisinin dahi hakkın edâ edelim. Yoksa birin ikrâr ve birin inkâr ile merdum, ebedî inkârdan rehâ bulmaz. Gerekdir ki, vucûd ile ademin hükmün icrâ edelim ve adem âyînesinde vücûd isbât edelim. Ve vücûd mir’âtinde adem izhâr edelim. Mea hâzâ, ademi adem ve vücûdu vücûd olduğun bilip ikrâr edelim ve nokta-i ğaynı, ayn üzre koyup gayr’a i’tibâr edersek, kayırmaz ve karar tutmaz. Bidâyeti nihâyete ve nihâyeti bidâyete sarf etmiş oluruz
Öksüz, Hadicetülkübra (hzl.) (2010). Köstendilli Süleymân Şeyhî’nin Mektûbât-ı Erbaîn, Terkîbât-ı Erbaîn ve Te’vîlât-ı Erbaîn İsimli Eserleri (inceleme ve Metin). Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi.82.
Terkîbât-ı Erba’în’den:
Bir gece sarayım divân-hânesinde bulunup Fahr-i Kâ’inât aleyhi efdalü’s-salavât ve ekmelü’t-tahiyyât ve etemmü’t-teslîmât hazretleri zuhûr eylediler. ve sarayda fakîrden mâ adâ bir ferd olmayıp fakîr dahi esmâ’ü’l-hüsnâyı kırâat ederim. Hemân kemâl-i sür’at ile segirdip havlı kapısı altında istikbâl ve kemâl-i bükâ ve aşk u muhabbet birle dâmen-i şerîflerine yüz sürdüğüm hînde, esmâ’ü’l-hüsnâdan “yâ Âlî” ism-i şerîfinde terk edip dâmen-i şerîflerin şiddetle bükâ ederek teslîm edip lehce-i mübârekleri, bi-aynihî hilye-i şerîflerinde tahrîr olunduğu vechile öyle olup ve eğilip mübârek dâmenlerin takbîl eylediğimde onlar dahi arkamı, yed-i mübârekleriyle bir iki def’â messedip, kaddimi rast edip iki mübârek yedleriyle iki yanağımdan tutup, cebîn-i âcizânemi kemâl-i keremlerinden teslîm ü takbîl buyurdular. Ve kemâl derece i’tibâr u iltifât buyurdukları esnâda bükâ vü zârîlik ile intibâh-ı vâkı’ oldu. Ve bu rü’yâ ibtidâ, tarîkat-i aliyyeye intisâbıma bâ’is olup ol hazret, kemâl-i muhabbet ve şevk ü rağbetime bâdî olmuşdur.
Öksüz, Hadicetülkübra (hzl.) (2010). Köstendilli Süleymân Şeyhî’nin Mektûbât-ı Erbaîn, Terkîbât-ı Erbaîn ve Te’vîlât-ı Erbaîn İsimli Eserleri (İnceleme ve Metin). Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi. 157.
Nikâtü’l-Hikem’den:
Beyân-ı Hakîkat-i Câmi’a-i İnsâniye: Hakîkat-i insâniyye, câmi’-i cemî’-i ulûm ve maârif ü kemâlâttır. Şu tohm gibidir ki, cemî’-i dünyâ dolusu ağaç ve bahâr ve yemiş ve tohm onda mahzûndur. Ammâ bu bir tohmdur ki Hakk’ın ma’rifeti tohmlarından ve bu tohmu eken zât-ı Hak’tır. Kâlıb-ı Âdem’e rûh-ı kuds semerâtı nefhalarından bir çekirdektir. Ne kadar lezzât ve hâlât ve maârif ve kemâlât ve evsâf ve tasarrufât ve sâir ki, adedi ve beyânı ve vasf-ı ta’rîfi beyâna gelmez, cümlesi o tohmda mündericdir. Ve envâ’-i benî Âdemin mecmû’u o tohmun berekâyıtla ve havâssı ve kemâlâtıyla müşerrefdir. İster âlim, ister câhil, ister mü’min, ister kâfir, cevher-i tohmda tefâvüt yoktur. Tefâvüt onun merâtibiyle kuvveden fi’le gelmesinde. Şöyle ki her şahsın isti’dâdı mikdârı her neş’ede ma’rifet ile icmâli tafsîle gelmesiyle butûndan zuhûrudur. Kuvve ve icmâl dediğimiz hicâb-ı cehlîdir. Ve fi’le ve tafsîle gelmesi nefsin ilm ve ma’rifetidir. Ne kadar ma’rifeti ziyâde olursa o kadar fi’le ve tafsîle gelip zuhûr etmesidir. Yakîn-i küllîye ve îmân-ı hakîki kemâliyle hâsıl olmasıdır. Vallâhu a’lem
Doğan, Gönül (hzl.) (2008). Köstendilli Süleyman Şeyhî’nin Nikâtü’l-Hikem İsimli Eseri (İnceleme ve Metin). Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi. 96-97.
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 11.12.2020Eserlerinden Örnekler
Mektûbât-ı Erba’în’den:
Selâmun kavlen min rabbi’r-rahîm. İzzetlü birâderim Ahmed Efendi. Hâlin vaktin hoş mudur, nicesin ve kimsen var mı? Yoksa kimsesiz misin? Başındaki siyiller sindi mi? Ve yolun bulup baştan başa dûş olup baş oldu mu? Ve helva sohbetinin lücci tükenip turşu harcı kuruldu mu? Ve sızıntılar derilip dere oldu mu? Ve değirmen devre girip ve deveciyle konuşup kapıyı büyütdünüz mü? Yoksa hâlâ beşi bire ve biri beşe darb edip kara cümle kıvâmı üzere misiniz? Ve Hakk’ı koyup halka doğru doğrulduğunuz doğruldu mu? Ve Hak olup, Hak yerini buldu mu? İştib’in âb u hevâsı başınızın yâresine hoş geldi mi? Gelmediyse hoş geldiniz, tebdîl-i hevâ için halkdan Hakk’a avdete da’vet ve da’vete icâbet gerekdir. Câmi’lerin kayyımlığı hizmeti kıvâm bulup ve karâr kıldıysa karar kılın. Ve eğer karaya vurduysa, siz dahi karayı beyaza bozun. Halkı ve Hakk’ı bir edip, birlik ile ikide duran ve işâret eden işâretden alırız, veririz. Bir avuç ömrümüz var, kime minnet edelim. Hayy’layalım Hû’ylayalım. Hayy’ı Hû’yu bir edelim. Bilelim birleşelim, bilişelim, bilişmeden kalalım. Gayrıda durup gayr’ı görmeyelim. Alalım verelim, alışveriş etmeyelim. Fark’ı fark edip cem’ ile farkı cem’ edelim. Ondan sonra var’ı var, yok’u yok bilip ikisinin dahi hakkın edâ edelim. Yoksa birin ikrâr ve birin inkâr ile merdum, ebedî inkârdan rehâ bulmaz. Gerekdir ki, vucûd ile ademin hükmün icrâ edelim ve adem âyînesinde vücûd isbât edelim. Ve vücûd mir’âtinde adem izhâr edelim. Mea hâzâ, ademi adem ve vücûdu vücûd olduğun bilip ikrâr edelim ve nokta-i ğaynı, ayn üzre koyup gayr’a i’tibâr edersek, kayırmaz ve karar tutmaz. Bidâyeti nihâyete ve nihâyeti bidâyete sarf etmiş oluruz
Öksüz, Hadicetülkübra (hzl.) (2010). Köstendilli Süleymân Şeyhî’nin Mektûbât-ı Erbaîn, Terkîbât-ı Erbaîn ve Te’vîlât-ı Erbaîn İsimli Eserleri (inceleme ve Metin). Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi.82.
Terkîbât-ı Erba’în’den:
Bir gece sarayım divân-hânesinde bulunup Fahr-i Kâ’inât aleyhi efdalü’s-salavât ve ekmelü’t-tahiyyât ve etemmü’t-teslîmât hazretleri zuhûr eylediler. ve sarayda fakîrden mâ adâ bir ferd olmayıp fakîr dahi esmâ’ü’l-hüsnâyı kırâat ederim. Hemân kemâl-i sür’at ile segirdip havlı kapısı altında istikbâl ve kemâl-i bükâ ve aşk u muhabbet birle dâmen-i şerîflerine yüz sürdüğüm hînde, esmâ’ü’l-hüsnâdan “yâ Âlî” ism-i şerîfinde terk edip dâmen-i şerîflerin şiddetle bükâ ederek teslîm edip lehce-i mübârekleri, bi-aynihî hilye-i şerîflerinde tahrîr olunduğu vechile öyle olup ve eğilip mübârek dâmenlerin takbîl eylediğimde onlar dahi arkamı, yed-i mübârekleriyle bir iki def’â messedip, kaddimi rast edip iki mübârek yedleriyle iki yanağımdan tutup, cebîn-i âcizânemi kemâl-i keremlerinden teslîm ü takbîl buyurdular. Ve kemâl derece i’tibâr u iltifât buyurdukları esnâda bükâ vü zârîlik ile intibâh-ı vâkı’ oldu. Ve bu rü’yâ ibtidâ, tarîkat-i aliyyeye intisâbıma bâ’is olup ol hazret, kemâl-i muhabbet ve şevk ü rağbetime bâdî olmuşdur.
Öksüz, Hadicetülkübra (hzl.) (2010). Köstendilli Süleymân Şeyhî’nin Mektûbât-ı Erbaîn, Terkîbât-ı Erbaîn ve Te’vîlât-ı Erbaîn İsimli Eserleri (İnceleme ve Metin). Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi. 157.
Nikâtü’l-Hikem’den:
Beyân-ı Hakîkat-i Câmi’a-i İnsâniye: Hakîkat-i insâniyye, câmi’-i cemî’-i ulûm ve maârif ü kemâlâttır. Şu tohm gibidir ki, cemî’-i dünyâ dolusu ağaç ve bahâr ve yemiş ve tohm onda mahzûndur. Ammâ bu bir tohmdur ki Hakk’ın ma’rifeti tohmlarından ve bu tohmu eken zât-ı Hak’tır. Kâlıb-ı Âdem’e rûh-ı kuds semerâtı nefhalarından bir çekirdektir. Ne kadar lezzât ve hâlât ve maârif ve kemâlât ve evsâf ve tasarrufât ve sâir ki, adedi ve beyânı ve vasf-ı ta’rîfi beyâna gelmez, cümlesi o tohmda mündericdir. Ve envâ’-i benî Âdemin mecmû’u o tohmun berekâyıtla ve havâssı ve kemâlâtıyla müşerrefdir. İster âlim, ister câhil, ister mü’min, ister kâfir, cevher-i tohmda tefâvüt yoktur. Tefâvüt onun merâtibiyle kuvveden fi’le gelmesinde. Şöyle ki her şahsın isti’dâdı mikdârı her neş’ede ma’rifet ile icmâli tafsîle gelmesiyle butûndan zuhûrudur. Kuvve ve icmâl dediğimiz hicâb-ı cehlîdir. Ve fi’le ve tafsîle gelmesi nefsin ilm ve ma’rifetidir. Ne kadar ma’rifeti ziyâde olursa o kadar fi’le ve tafsîle gelip zuhûr etmesidir. Yakîn-i küllîye ve îmân-ı hakîki kemâliyle hâsıl olmasıdır. Vallâhu a’lem
Doğan, Gönül (hzl.) (2008). Köstendilli Süleyman Şeyhî’nin Nikâtü’l-Hikem İsimli Eseri (İnceleme ve Metin). Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi. 96-97.
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Mektûbât-ı Erba’în’den:
Selâmun kavlen min rabbi’r-rahîm. İzzetlü birâderim Ahmed Efendi. Hâlin vaktin hoş mudur, nicesin ve kimsen var mı? Yoksa kimsesiz misin? Başındaki siyiller sindi mi? Ve yolun bulup baştan başa dûş olup baş oldu mu? Ve helva sohbetinin lücci tükenip turşu harcı kuruldu mu? Ve sızıntılar derilip dere oldu mu? Ve değirmen devre girip ve deveciyle konuşup kapıyı büyütdünüz mü? Yoksa hâlâ beşi bire ve biri beşe darb edip kara cümle kıvâmı üzere misiniz? Ve Hakk’ı koyup halka doğru doğrulduğunuz doğruldu mu? Ve Hak olup, Hak yerini buldu mu? İştib’in âb u hevâsı başınızın yâresine hoş geldi mi? Gelmediyse hoş geldiniz, tebdîl-i hevâ için halkdan Hakk’a avdete da’vet ve da’vete icâbet gerekdir. Câmi’lerin kayyımlığı hizmeti kıvâm bulup ve karâr kıldıysa karar kılın. Ve eğer karaya vurduysa, siz dahi karayı beyaza bozun. Halkı ve Hakk’ı bir edip, birlik ile ikide duran ve işâret eden işâretden alırız, veririz. Bir avuç ömrümüz var, kime minnet edelim. Hayy’layalım Hû’ylayalım. Hayy’ı Hû’yu bir edelim. Bilelim birleşelim, bilişelim, bilişmeden kalalım. Gayrıda durup gayr’ı görmeyelim. Alalım verelim, alışveriş etmeyelim. Fark’ı fark edip cem’ ile farkı cem’ edelim. Ondan sonra var’ı var, yok’u yok bilip ikisinin dahi hakkın edâ edelim. Yoksa birin ikrâr ve birin inkâr ile merdum, ebedî inkârdan rehâ bulmaz. Gerekdir ki, vucûd ile ademin hükmün icrâ edelim ve adem âyînesinde vücûd isbât edelim. Ve vücûd mir’âtinde adem izhâr edelim. Mea hâzâ, ademi adem ve vücûdu vücûd olduğun bilip ikrâr edelim ve nokta-i ğaynı, ayn üzre koyup gayr’a i’tibâr edersek, kayırmaz ve karar tutmaz. Bidâyeti nihâyete ve nihâyeti bidâyete sarf etmiş oluruz
Öksüz, Hadicetülkübra (hzl.) (2010). Köstendilli Süleymân Şeyhî’nin Mektûbât-ı Erbaîn, Terkîbât-ı Erbaîn ve Te’vîlât-ı Erbaîn İsimli Eserleri (inceleme ve Metin). Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi.82.
Terkîbât-ı Erba’în’den:
Bir gece sarayım divân-hânesinde bulunup Fahr-i Kâ’inât aleyhi efdalü’s-salavât ve ekmelü’t-tahiyyât ve etemmü’t-teslîmât hazretleri zuhûr eylediler. ve sarayda fakîrden mâ adâ bir ferd olmayıp fakîr dahi esmâ’ü’l-hüsnâyı kırâat ederim. Hemân kemâl-i sür’at ile segirdip havlı kapısı altında istikbâl ve kemâl-i bükâ ve aşk u muhabbet birle dâmen-i şerîflerine yüz sürdüğüm hînde, esmâ’ü’l-hüsnâdan “yâ Âlî” ism-i şerîfinde terk edip dâmen-i şerîflerin şiddetle bükâ ederek teslîm edip lehce-i mübârekleri, bi-aynihî hilye-i şerîflerinde tahrîr olunduğu vechile öyle olup ve eğilip mübârek dâmenlerin takbîl eylediğimde onlar dahi arkamı, yed-i mübârekleriyle bir iki def’â messedip, kaddimi rast edip iki mübârek yedleriyle iki yanağımdan tutup, cebîn-i âcizânemi kemâl-i keremlerinden teslîm ü takbîl buyurdular. Ve kemâl derece i’tibâr u iltifât buyurdukları esnâda bükâ vü zârîlik ile intibâh-ı vâkı’ oldu. Ve bu rü’yâ ibtidâ, tarîkat-i aliyyeye intisâbıma bâ’is olup ol hazret, kemâl-i muhabbet ve şevk ü rağbetime bâdî olmuşdur.
Öksüz, Hadicetülkübra (hzl.) (2010). Köstendilli Süleymân Şeyhî’nin Mektûbât-ı Erbaîn, Terkîbât-ı Erbaîn ve Te’vîlât-ı Erbaîn İsimli Eserleri (İnceleme ve Metin). Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi. 157.
Nikâtü’l-Hikem’den:
Beyân-ı Hakîkat-i Câmi’a-i İnsâniye: Hakîkat-i insâniyye, câmi’-i cemî’-i ulûm ve maârif ü kemâlâttır. Şu tohm gibidir ki, cemî’-i dünyâ dolusu ağaç ve bahâr ve yemiş ve tohm onda mahzûndur. Ammâ bu bir tohmdur ki Hakk’ın ma’rifeti tohmlarından ve bu tohmu eken zât-ı Hak’tır. Kâlıb-ı Âdem’e rûh-ı kuds semerâtı nefhalarından bir çekirdektir. Ne kadar lezzât ve hâlât ve maârif ve kemâlât ve evsâf ve tasarrufât ve sâir ki, adedi ve beyânı ve vasf-ı ta’rîfi beyâna gelmez, cümlesi o tohmda mündericdir. Ve envâ’-i benî Âdemin mecmû’u o tohmun berekâyıtla ve havâssı ve kemâlâtıyla müşerrefdir. İster âlim, ister câhil, ister mü’min, ister kâfir, cevher-i tohmda tefâvüt yoktur. Tefâvüt onun merâtibiyle kuvveden fi’le gelmesinde. Şöyle ki her şahsın isti’dâdı mikdârı her neş’ede ma’rifet ile icmâli tafsîle gelmesiyle butûndan zuhûrudur. Kuvve ve icmâl dediğimiz hicâb-ı cehlîdir. Ve fi’le ve tafsîle gelmesi nefsin ilm ve ma’rifetidir. Ne kadar ma’rifeti ziyâde olursa o kadar fi’le ve tafsîle gelip zuhûr etmesidir. Yakîn-i küllîye ve îmân-ı hakîki kemâliyle hâsıl olmasıdır. Vallâhu a’lem
Doğan, Gönül (hzl.) (2008). Köstendilli Süleyman Şeyhî’nin Nikâtü’l-Hikem İsimli Eseri (İnceleme ve Metin). Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi. 96-97.
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | FEHMÎ, Sakkâ-zâde Fehmî Dervîş Efendi | d. ? - ö. 1667-68 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | ŞEM’Î, Mehmed Efendi | d. ? - ö. 1855-56 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | HÂLETÎ, Sanavberî, Sanavber-zâde Abdullâh | d. ? - ö. 1566 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | FEHMÎ, Sakkâ-zâde Fehmî Dervîş Efendi | d. ? - ö. 1667-68 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | ŞEM’Î, Mehmed Efendi | d. ? - ö. 1855-56 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | HÂLETÎ, Sanavberî, Sanavber-zâde Abdullâh | d. ? - ö. 1566 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | FEHMÎ, Sakkâ-zâde Fehmî Dervîş Efendi | d. ? - ö. 1667-68 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | ŞEM’Î, Mehmed Efendi | d. ? - ö. 1855-56 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | HÂLETÎ, Sanavberî, Sanavber-zâde Abdullâh | d. ? - ö. 1566 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | FEHMÎ, Sakkâ-zâde Fehmî Dervîş Efendi | d. ? - ö. 1667-68 | Meslek | Görüntüle |
11 | ŞEM’Î, Mehmed Efendi | d. ? - ö. 1855-56 | Meslek | Görüntüle |
12 | HÂLETÎ, Sanavberî, Sanavber-zâde Abdullâh | d. ? - ö. 1566 | Meslek | Görüntüle |
13 | FEHMÎ, Sakkâ-zâde Fehmî Dervîş Efendi | d. ? - ö. 1667-68 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | ŞEM’Î, Mehmed Efendi | d. ? - ö. 1855-56 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | HÂLETÎ, Sanavberî, Sanavber-zâde Abdullâh | d. ? - ö. 1566 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | FEHMÎ, Sakkâ-zâde Fehmî Dervîş Efendi | d. ? - ö. 1667-68 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | ŞEM’Î, Mehmed Efendi | d. ? - ö. 1855-56 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | HÂLETÎ, Sanavberî, Sanavber-zâde Abdullâh | d. ? - ö. 1566 | Madde Adı | Görüntüle |