Madde Detay
YAHYÂ, Bostan-zâde Yahyâ Efendi
(d. ?/? - ö. 1049/1639)
divan nâsiri
(Divan/Yazılı Edebiyat / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Aslen Tireli olan Bostanzâde Yahyâ Efendi (ö. 1049/1639), 16. ve 17. yüzyıllarda önemli âlimlerin yetiştiği Bostanzâdeler ailesinden Bostanzâde Mustafa’nın torunu ve Şeyhülislâm Bostanzâde Mehmed Efendi’nin oğludur (Kurnaz 2001:II/1216). Kaynaklarda doğum tarihi, gençlik ve öğrenim yılları hakkında bilgi bulunmamakta yalnız babasından eğitim aldığı ve ilmiye sınıfındaki görevinin ilk yıllarını babasının yanında geçirdiği belirtilmektedir (Dâiretü’l-Ma’ârif 1383:114). 1003/1594 tarihinden itibaren Üsküdar Mihrimâh Sultan, Sahn-ı Semân, Üsküdar Vâlide Atik ve Süleymaniye medreselerinde müderrislik yapmış; 1601-1614 yılları arasında Halep, Galata, Bursa, Edirne ve İstanbul kadılığı görevlerinde bulunmuştur (Akbayar 1996:5/1672). Gül-i Sad-Berg adlı eserinin sonunda, bu kitabı 1030/1621 yılında tamamladığını ve o sırada İstanbul kadılığından ayrılmış bulunduğunu ifade eder (Süleymaniye Ktp. Ayasofya 3386/161a). Vekâyi’u’l-Fuzalâ’da ise İstanbul kadılığından 1023/1614’te azledildiği belirtilir (Özcan 1989:I/46). Bu kayıtlardan, müellifin 1614’ten 1622’ye kadar herhangi bir resmî görev almadığı anlaşılmaktadır. 1622’de Anadolu kazaskerliğine getirildiyse de kısa bir süre sonra azledilmiş, 1629’da tayin edildiği Rumeli kazaskerliği görevinde ise ancak on ay kalabilmiştir (Özcan 1989:I/46). Ayrıca İstanbul kadılığından azledilmesinden sonra Rodoscuk/Tekirdağ kazası, Anadolu kazaskerliğinden ayrılmasından sonra da Uzuncaova kazası kendisine arpalık olarak tahsis edilmiştir. 26 Rebiülevvel 1049/27 Temmuz 1639 tarihinde vefat eden Bostanzâde Yahyâ Efendi (Bursalı Mehmed Tâhir 1333:I/257); babası Şeyhülislâm Bostanzâde Mehmed Efendi’nin kabrinin yanına, Şehzâde Camii haziresine defnedilmiştir (Çağrıcı 1992:311-313). Tuhfetü’l-Ahbâb, Fî Beyâni Vak’a-i Sultan Osman, Gül-i Sad-Berg ve Mir’âtü’l-Ahlâk olmak üzere toplam dört eseri vardır.
1. Tuhfetü’l-Ahbâb: Târîh-i Sâf ve Duru Tarih adlarıyla da bilinen eser, takriben 1025/1616 yılında yazılmış kısa bir genel tarihtir. Çoğu Türk olmak üzere 300’e yakın Müslüman hükümdarı tanıtır. Ayrıca kitabın sonunda sekiz hikâye yer alır. İlk defa 1287/1870 yılında eski harflerle tabedilen eserin bu baskısına esas kabul edilen yazma nüshanın nerede olduğu bilinmemektedir (Sakaoğlu 1978).
2. Fî Beyâni Vak’a-i Sultan Osman: Sultan II. Osman’ın şehadetini konu alır. Eserin; biri Topkapı Sarayı Müzesi’nde (Revan/1305), diğeri Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Hâlet Efendi/611) kayıtlı iki nüshası mevcuttur. Bu ikinci nüsha, Milli Kütüphane Mikrofilm Arşivi’nde (A-3224) sehven Şeyhülislâm Yahyâ Efendi üzerine kaydedilmiştir. Söz konusu nüsha 65 yapraktan müteşekkildir ve nüshanın son iki yaprağı; “Şeyhülislâm merhûm şehîd Seyyid Feyzullâh Efendinin büyük oglı Seyyid Fethullâh Efendi’ye veliyy-i ‘ahd olmak üzre ve müftîlik pâyesi içün virilen nişân-ı hümâyûnun sûretidür.” (63b-65a) cümlesi ile başlayan farklı bir konuya tahsis edilmiştir. Revan nüshası ise 66 yapraktır. Eserin Revan nüshasını esas alan bir çalışma ile metni neşredilmiştir (Gökyay 1976).
3. Gül-i Sad-Berg: Hz. Peygamber’in yüz mucizesini konu edinen geniş ölçüde manzum ve Türkçe bir eserdir. Kitapta sırasıyla; giriş, münâcât, na’t ve dönemin padişahı II. Osman’a bir kasideden sonra Hz. Peygamber’in cismani miracının imkân ve mahiyeti, Kur’an-ı Kerim’in icazı konuları üzerinde durulur. Daha sonra, eserin asıl konusunu teşkil eden yüz mucize geniş bir şekilde ele alınıp işlenir. Eserin tespit edilen yedi nüshasından (Süleymaniye Ktp. Ayasofya Böl. Nu. 3386-3390, Lala İsmail Efendi Böl. Nu. 368; Hacı Selim Ağa Ktp. Selim Ağa Böl. Nu. 842; Millet Ktp. Edebiyat Böl. Nu. 360-477; Kayseri Râşid Efendi Ktp. Nu. 114) biri olan Ayasofya 3386 nüshasının müellif hattı olduğu, sonundaki “intehe’t-te’lîf ve’t-telfîk bi-yed-i mü’ellifihi’l-‘abdi’l-fakîr” (161a) kaydından anlaşılmaktadır. Akabinde yer alan sayfada, eserin 5 Zilhicce 1030/21 Ekim 1621 tarihinde tamamlandığına dair bir bilgi yer alır (161b). Aynı nüshanın baş tarafında ise eserin adı “Gül-i Sad-Berg” ve müellifin adı “Yahyâ İbn Bûstân” olarak kayıtlıdır (5a). Eser üzerinde bir yüksek lisans (Demir 2010), bir de doktora çalışması yapılmıştır (Özkan 2011).
4. Mir’âtü’l-Ahlâk: Yirmi dört bölümden oluşan ve her bölümde güzel ahlak bahislerinden birinin ele alındığı, mensur ve didaktik bir ahlak kitabıdır. Eserin iki yazma nüshasından (İstanbul Üniversitesi Ktp. Türkçe Yazmalar Böl. Nu. 3537-5607) birincisi 243 varak, şemseli, kırma nesih hattı ve sayfalar 19 satırdan ibarettir. “bi-yed-i müellifihi’l-‘abdi’l-ezell” (242b) ibaresinden, nüshanın müellif hattı olduğu anlaşılmaktadır. İkinci nüshanın başındaki “Mir’âtü’l-Ahlâk-ı Yahyâ” kaydı ise, bu nüshanın istinsah olduğu fikrini teyit eder. Nüsha 223 varak, şamseli, ta’lik hattı ve her bir sayfa 19 satırdan ibarettir. Müellif hattında yer alan bazı bölümler ve hikâyeler bu nüshada mevcut değildir. Mir’âtü’l-Ahlâk; müellif nüshasındaki kayda göre, 10 Ramazan 1022/1615 tarihinde tamamlanmıştır (243a). Eser üzerinde bir doktora tezi hazırlanmıştır (Sucu 2010).
Bostanzâde Yahyâ Efendi’nin dili, genel olarak 17. yüzyıl Osmanlı Türkçesinin karakteristik özelliklerini gösterir. Eserlerinde sık sık Arapça ve Farsça söz hünerlerine müracaat eder, sec’i baştan sona sürdürür. Mir’âtü’l-Ahlâk adlı eserinin özellikle baş taraflarında edebî gücünü ortaya koyacak ağır bir üslûbu tercih eder ve görüşlerini sık sık beyit, mesnevi, rubai, şiir adını verdiği manzumelerle destekler. Eserin ilerleyen bölümlerinde, özellikle aile ve devlet ahlâkının işlendiği bölümlerde bu ağır ifadelerin oldukça hafiflediğini ve daha anlaşılır hâle geldiğini görürüz. Müellif bu bölümlerde oldukça sade bir dil kullanmaya özen gösterir, açıklamak istediği meseleleri örnekler ve hikâyelerle daha anlaşılır bir hâle getirmeye çalışır. Eserin bu özellikleri; Bostanzâde Yahyâ Efendi’nin, herkesin anlayabileceği tarzda bir eser yazma gayretinin yanında hem halka hem de seçkin zümreye hitap etme gayretinin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir (Sucu 2010:97). Gül-i Sad-Berg adlı eserinde gösterdiği başarılı anlatımdan da onun edebî yönünün ne kadar güçlü olduğunu anlayabiliriz. İlmiye sınıfından olması hasebiyle mesleği gereği Arap ve Fars dillerine son derece hâkim olan Yahyâ Efendi bu dilleri manzûmeler söyleyebilecek kadar iyi bilmektedir. Bediî üslupla yazdığı bu eserinden hareketle onun, nesir ve inşâ yolunda meşhur çağdaşı Nergisî’den geri kalmadığı söylenebilir (Özkan 2012:2083).
Kaynakça
Akbayar, Nuri (hzl.) (1996). Mehmed Süreyya, Sicil-i Osmanî. İstanbul:Tarih Vakfı Yurt Yay.
Bostanzâde Yahyâ Efendi. Mir’âtü’l-Ahlâk. İstanbul Üniversitesi Ktp. Türkçe Yazmalar Böl. Nu. 3537-5607.
Bostanzâde Yahyâ Efendi. Gül-i Sad-Berg. Süleymaniye Ktp. Ayasofya Böl. Nu. 3386-3390.
Bostanzâde Yahyâ Efendi. Fî Beyâni Vak’a-i Sultan Osman. Süleymaniye Ktp. Hâlet Efendi Böl. Nu. 611. Topkapı Sarayı Müze Ktp. Revan Böl. Nu. 1305.
Bursalı Mehmed Tâhir (1333). Osmanlı Müellifleri. İstanbul: Matbaa-i Âmire.
Çağrıcı, Mustafa (1992). “Bostanzâde Yahyâ Efendi”. İslam Ansiklopedisi. C.6. İstanbulTürkiye Diyanet Vakfı Yay. 311-313.
Dâiretü’l-Ma’ârif (1383). Büzürg-i İslâmî. Tahran.
Demir, Özlem (2010). Bostanzâde Yahyâ Efendi ve Gül-i Sad-Berg’i. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi.
Gökyay, Orhan Şaik (1976). “II. Osman’ın Şehâdeti”. Atsız Armağanı. (hzl.) Erol Güngör-M.N. Hacıeminoğlu-Mustafa Kafalı-Osman F. Sertkaya. İstanbul: 187-256.
Kurnaz, Cemal-M. Tatcı (hzl.) (2001). Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî Divân Şâirlerinin Muhtasar Biyografileri. Ankara: Bizim Büro Yay.
Özkan, Ferudun (hzl.)(2011). Bostanzâde Yahyâ Gül-i Sadberg (İnceleme-Tenkitli Metin). Doktora Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi.
Özkan, Ferudun (2012). “Bostanzâde Yahyâ ve Gül-i Sad-Berg’i”. Turkish Studies-International Periodical For The Languages Literature and History of Turkic 7/3: 2079-2104.
Sakaoğlu, Necdet (1978). Bostanzâde Yahyâ Efendi, Tuhfetü’l-Ahbâb Târîh-i Sâf: Duru Tarih. İstanbul: Milliyet Yay.
Sucu, Nurgül (hzl.)(2010). Bostanzâde Yahyâ Efendi’nin Mir’âtü’l-Ahlâk’ı (İnceleme-Metin). Doktora Tezi. Konya: Selçuk Üniversitesi.
Özcan, Abdulkadir (hzl.) (1989). Şeyhî Mehmed Efendi Şakâ’ik-i Nu’mâniyye ve Zeyilleri “Vakâyiü’l-Fuzalâ”. C. 5. İstanbul: Çağrı Yay.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ NURGÜL SUCUYayın Tarihi: 05.01.2014Güncelleme Tarihi: 22.08.2021Eserlerinden Örnekler
Mir’âtü’l-Ahlâk
Hazret-i Vâhibü’l-‘atâyâ vü Sâtirü’l-hatâyâ celle sürâdıkât-ı ‘azametuhu ‘an en-yerâhu’l-‘uyûn ve te‘âlâ kemâl-i ‘izzetuhu ‘an ihâtati’z-zunûn Hazret-i Nebiyy-i Hudâ ve sultân-ı serîr-i ıstıfâyı ki menşûr-ı ahkâm u evâmirini “ve mâ yentıku ‘ani’l-hevâ in hüve illâ vahyün yûhâ” tuğrâ-yı garrâsı ile mu‘anven ve rûy-ı hasmda nübüvvetini berâhîn-i sâtı‘a ile müberhen kılmışdur. Ol dürc-i nübüvvet ü burc-ı mâh-ı kerâmetden sünûh iden kelâm-ı pür-fütûh ki tetmîm-i mekârim-i ahlâk içün bi‘set-i ‘izzet-bahş u sa‘âdet-mevhibetleridür iktizâ ider ki ‘illet-i gâye-i silsile-i vücûd tetmîm-i mekârim-i ahlâk-ı her mevcûd ola. Pes bu mukaddime-i behîceden maksûd u netîce budur ki her merd ki âb-ı hayât-ı ahlâkdan câm-ı dûst-kânı çekmedi harr-ı hâcire-i hayvâniyye vü hâviye-i hevâ-yı nefsâniyyeden kurtulup geçmedi. Husûsan vülât-ı umûr-ı cumhûr u hükkâm u sudûr ki masdar-ı ahkâm-ı ‘ibâd-ı Rabb-i gayûr olmışdur bu tâ’ife-i ‘aliyye vü fırka-i celiyyeye lâzıme-i zât-ı behiyye idügi umûr-ı bedîhiyyedendür. Ve li-hâzâ eşrâf-ı eslâf-ı fezâyil-ittisâfdan ba‘z-ı fuzalâ beyân-ı ahlâkda niçe musannefât-ı celîle vü mü’ellefât-ı cemîle te’lîf ü telfîk idüp her biri kabûle halîk u harî olmışdur. Ammâ kim “terkü’l-evâyil li’l-evâhir” güzârişince bûstân-ı ahlâkda mücellâ-yı ‘ukûlden dûr ve mer’â-yı fuhûlden mestûr seyr ü temâşâsına kimse vâsıl ve zevk u safâsına nâ’il olmamış niçe niçe gül-i zîbâ vü şükûfe-i mutarrâ kalmış. Bu ‘abd-i fakîr ya‘nî Yahyâ-yı hakîr tâ ol demde ki mu‘allim-i “‘allemehu’l-beyân” mekteb-i “kaddera fe hedâ” içre levh-i idrâki kenâr-ı dile kodı ve etfâl-i kavî hucurât-ı dimâğda engüşt-i temyîzi harf-i hünere dırâz itdi râhat ü ârâmı dil-i hazîne harâm idüp ‘ale’d-devâm kalb-i müstehâm mutâla‘a-i kütüb ü fünûna masrûf u şücûn-ı ‘ulûma ma‘tûf ve halâl-i mütâla‘ada edebiyât u ahlâk u mahâzarâta dahi meş‘ûf olup...
(Bostanzâde Yahyâ Efendi. Mir’âtü’l-Ahlâk. İstanbul Üniversitesi Ktp. Türkçe Yazmalar Böl. Nu. 3537 vr. 2b-3a)
Emânet talî‘a-i ‘asker-i şâh-ı îmân u diyânetdür. Mü’min odur ki hıyânetden sad merhale dûr olmag-ıla kurbet tahsîl eyleye. Her nesnede sadâkat ü emânet ihtiyâr olınur anda îmân u diyânet bulınur. Mubsarât u mesmû‘ât ve bi’l-cümle her ne ki mevcûdâtdur cümlesi emânet-i Rabb-i ‘izzetdür. Meselâ dîde vü gûş u dehen bu cümle emânetdür ve bunlarda hıyânet dahi müberhendür. Harâma nazar u nâ-ma‘kûli ısğâ vü suhan-ı nâ-sezâ bu cümle hıyânetdür. Lâzımdur ki dîde-i ‘ibret-bîni âsâr-ı kudret-i Rabbü’l-‘âlemîn temâşâsına nâzır ve kulak istimâ‘-ı suhan-ı Hakda hâzır ve dehen ü zebân Hudâ-yı kâdiri zâkir ola ki ebvâb-ı rahmet güşâde olup “fe’nzur ilâ âsâr-i rahmeti’llâh” mazmûnı âmâde ola. “İzâ kuri’e’l-kur’ânü fe’stemi‘û lehu” kavlini gûş-ı kabûl ile istimâ‘ idüp “ve’zküru’llâhe zikran hasenâ” ile âfitâb-ı zikri iltimâ‘ eyleye. Ammâ şöyle ki bu emânetde hıyânet eyleye Bârî “‘izzetü’l-âddihi ve ‘ammet” hazretinün emânetine isâ’et ü hıyânet itmiş olur. Bu emânetlerde ‘âmme-i halk dâhildür ammâ mülûke hâssaten emânet-i re‘âyâ ki hakîkatde vedâyi‘-i Hâliku’l-berâyâdur anları hıfz u himâyet ve dest-i zalemeden sıyânet itmek lâzıme-i zimmet-i himmetleri idügi cây-ı ‘illet degüldür.
Li-münşi’ihi’l-fakîr: Emânetdür lâzım dilâ beşerde
Bin er olsa bulınmaz ol beş erde
(Bostanzâde Yahyâ Efendi. Mir’âtü’l-Ahlâk. İstanbul Üniversitesi Ktp. Türkçe Yazmalar Böl. Nu. 3537. vr. 103b-104a)
Gül-i Sad-Berg
Ey mu‘cize-bahş-ı enbiyâ-i kirâm
Ey mûcid-i ma‘dûm-ı Hâliku’l-enâm
Sensin iden eşyâya feyz-i cûd
Hep sanadur kamu rükû‘-la sücûd
(Nesr)
Hudâyâ Perverdigârâ Samedâ Kirdigârâ
(Nazm)
Umûr-ı müşettite-i kâ’inât
Ve sudûr-ı nübüvvet ü mu‘cizât
bedâyi‘-i sanâyi‘-i kudretünden matla‘-ı nûr-ı Muhammedî ile murassa‘ bir kasîde-i garrâdur ki “evvele mâ haleka’llâhu min nûrî” ana işâretdür. Ve makta‘-ı zîver-i hâtem-i Ahmedî ile musanna‘dur ki “ve lâkin Resûla’llâhi ve hâteme’n-nebiyyîn” andan kinâyetdür.
(Li-münşi’ihi’l-fakîr)
Hezâr şükr ü senâ ber Hudâ-yı bî-hemtâ
Kerîm ü lem-yezel ü zü’l-celâl ‘azze ve cell
Münakkaş ez keremeş levh-i mu‘cizât-ı rusul
Müzeyyen ez kalemeş safha-i sevâb u ‘amel
(Nesr)
Vücûdı semt-i bidâyetden münezzeh ü müberrâ vü cûdı munkasat-ı nihâyetden mukaddes ü mu‘arrâ.
(Bostanzâde Yahyâ Efendi. Gül-i Sad-Berg. Süleymaniye Ktp. Ayasofya Böl. Nu. 3386. vr. 2a)
Fî Beyâni Vak’a-i Sultan Osman
Hayr u şer bir haber mınassa-i zuhûrda cilveger olmaz.
(Mısra‘) Ey bî-haber âşûb-ı cihândan haberün yok
diyü vüzerâ-yı şikeste-râyı hasteler kapusı dâhilinde koyup bize bu yolda feth-i bâb olmadı maksadumuz ikinci bâb olmak gerekdür andan vusûl-i huzûr-ı şâh-ı kâm-yâb müyesser olur “ve’dhulû’l-büyûte min ebvâbihâ” diyü der-i serâya hücûm u ikdâm ve andan bâb-ı hümâyûn süddesine vaz‘-ı ikdâm itdiler. Hâss u ‘âm dahi mülhik-ı ‘asker-i zafer-fercâm olup nâ-gâh bir feryâd-ı cân-gâh u bir figân peydâ oldı ki peyveste-i âsumân oldı. Gûyâ şehr içinde feryâd itmedük kimesne kalmadı.
Mısra‘ Tutdı cihânı gulgule-i nâm-ı Kibriyâ
(Bostanzâde Yahyâ Efendi. Fî Beyâni Vak’a-i Sultan Osman. Topkapı Sarayı Müze Ktp. Revan Böl. Nu. 1305. vr. 20a)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 05.01.2014Güncelleme Tarihi: 22.08.2021Eserlerinden Örnekler
Mir’âtü’l-Ahlâk
Hazret-i Vâhibü’l-‘atâyâ vü Sâtirü’l-hatâyâ celle sürâdıkât-ı ‘azametuhu ‘an en-yerâhu’l-‘uyûn ve te‘âlâ kemâl-i ‘izzetuhu ‘an ihâtati’z-zunûn Hazret-i Nebiyy-i Hudâ ve sultân-ı serîr-i ıstıfâyı ki menşûr-ı ahkâm u evâmirini “ve mâ yentıku ‘ani’l-hevâ in hüve illâ vahyün yûhâ” tuğrâ-yı garrâsı ile mu‘anven ve rûy-ı hasmda nübüvvetini berâhîn-i sâtı‘a ile müberhen kılmışdur. Ol dürc-i nübüvvet ü burc-ı mâh-ı kerâmetden sünûh iden kelâm-ı pür-fütûh ki tetmîm-i mekârim-i ahlâk içün bi‘set-i ‘izzet-bahş u sa‘âdet-mevhibetleridür iktizâ ider ki ‘illet-i gâye-i silsile-i vücûd tetmîm-i mekârim-i ahlâk-ı her mevcûd ola. Pes bu mukaddime-i behîceden maksûd u netîce budur ki her merd ki âb-ı hayât-ı ahlâkdan câm-ı dûst-kânı çekmedi harr-ı hâcire-i hayvâniyye vü hâviye-i hevâ-yı nefsâniyyeden kurtulup geçmedi. Husûsan vülât-ı umûr-ı cumhûr u hükkâm u sudûr ki masdar-ı ahkâm-ı ‘ibâd-ı Rabb-i gayûr olmışdur bu tâ’ife-i ‘aliyye vü fırka-i celiyyeye lâzıme-i zât-ı behiyye idügi umûr-ı bedîhiyyedendür. Ve li-hâzâ eşrâf-ı eslâf-ı fezâyil-ittisâfdan ba‘z-ı fuzalâ beyân-ı ahlâkda niçe musannefât-ı celîle vü mü’ellefât-ı cemîle te’lîf ü telfîk idüp her biri kabûle halîk u harî olmışdur. Ammâ kim “terkü’l-evâyil li’l-evâhir” güzârişince bûstân-ı ahlâkda mücellâ-yı ‘ukûlden dûr ve mer’â-yı fuhûlden mestûr seyr ü temâşâsına kimse vâsıl ve zevk u safâsına nâ’il olmamış niçe niçe gül-i zîbâ vü şükûfe-i mutarrâ kalmış. Bu ‘abd-i fakîr ya‘nî Yahyâ-yı hakîr tâ ol demde ki mu‘allim-i “‘allemehu’l-beyân” mekteb-i “kaddera fe hedâ” içre levh-i idrâki kenâr-ı dile kodı ve etfâl-i kavî hucurât-ı dimâğda engüşt-i temyîzi harf-i hünere dırâz itdi râhat ü ârâmı dil-i hazîne harâm idüp ‘ale’d-devâm kalb-i müstehâm mutâla‘a-i kütüb ü fünûna masrûf u şücûn-ı ‘ulûma ma‘tûf ve halâl-i mütâla‘ada edebiyât u ahlâk u mahâzarâta dahi meş‘ûf olup...
(Bostanzâde Yahyâ Efendi. Mir’âtü’l-Ahlâk. İstanbul Üniversitesi Ktp. Türkçe Yazmalar Böl. Nu. 3537 vr. 2b-3a)
Emânet talî‘a-i ‘asker-i şâh-ı îmân u diyânetdür. Mü’min odur ki hıyânetden sad merhale dûr olmag-ıla kurbet tahsîl eyleye. Her nesnede sadâkat ü emânet ihtiyâr olınur anda îmân u diyânet bulınur. Mubsarât u mesmû‘ât ve bi’l-cümle her ne ki mevcûdâtdur cümlesi emânet-i Rabb-i ‘izzetdür. Meselâ dîde vü gûş u dehen bu cümle emânetdür ve bunlarda hıyânet dahi müberhendür. Harâma nazar u nâ-ma‘kûli ısğâ vü suhan-ı nâ-sezâ bu cümle hıyânetdür. Lâzımdur ki dîde-i ‘ibret-bîni âsâr-ı kudret-i Rabbü’l-‘âlemîn temâşâsına nâzır ve kulak istimâ‘-ı suhan-ı Hakda hâzır ve dehen ü zebân Hudâ-yı kâdiri zâkir ola ki ebvâb-ı rahmet güşâde olup “fe’nzur ilâ âsâr-i rahmeti’llâh” mazmûnı âmâde ola. “İzâ kuri’e’l-kur’ânü fe’stemi‘û lehu” kavlini gûş-ı kabûl ile istimâ‘ idüp “ve’zküru’llâhe zikran hasenâ” ile âfitâb-ı zikri iltimâ‘ eyleye. Ammâ şöyle ki bu emânetde hıyânet eyleye Bârî “‘izzetü’l-âddihi ve ‘ammet” hazretinün emânetine isâ’et ü hıyânet itmiş olur. Bu emânetlerde ‘âmme-i halk dâhildür ammâ mülûke hâssaten emânet-i re‘âyâ ki hakîkatde vedâyi‘-i Hâliku’l-berâyâdur anları hıfz u himâyet ve dest-i zalemeden sıyânet itmek lâzıme-i zimmet-i himmetleri idügi cây-ı ‘illet degüldür.
Li-münşi’ihi’l-fakîr: Emânetdür lâzım dilâ beşerde
Bin er olsa bulınmaz ol beş erde
(Bostanzâde Yahyâ Efendi. Mir’âtü’l-Ahlâk. İstanbul Üniversitesi Ktp. Türkçe Yazmalar Böl. Nu. 3537. vr. 103b-104a)
Gül-i Sad-Berg
Ey mu‘cize-bahş-ı enbiyâ-i kirâm
Ey mûcid-i ma‘dûm-ı Hâliku’l-enâm
Sensin iden eşyâya feyz-i cûd
Hep sanadur kamu rükû‘-la sücûd
(Nesr)
Hudâyâ Perverdigârâ Samedâ Kirdigârâ
(Nazm)
Umûr-ı müşettite-i kâ’inât
Ve sudûr-ı nübüvvet ü mu‘cizât
bedâyi‘-i sanâyi‘-i kudretünden matla‘-ı nûr-ı Muhammedî ile murassa‘ bir kasîde-i garrâdur ki “evvele mâ haleka’llâhu min nûrî” ana işâretdür. Ve makta‘-ı zîver-i hâtem-i Ahmedî ile musanna‘dur ki “ve lâkin Resûla’llâhi ve hâteme’n-nebiyyîn” andan kinâyetdür.
(Li-münşi’ihi’l-fakîr)
Hezâr şükr ü senâ ber Hudâ-yı bî-hemtâ
Kerîm ü lem-yezel ü zü’l-celâl ‘azze ve cell
Münakkaş ez keremeş levh-i mu‘cizât-ı rusul
Müzeyyen ez kalemeş safha-i sevâb u ‘amel
(Nesr)
Vücûdı semt-i bidâyetden münezzeh ü müberrâ vü cûdı munkasat-ı nihâyetden mukaddes ü mu‘arrâ.
(Bostanzâde Yahyâ Efendi. Gül-i Sad-Berg. Süleymaniye Ktp. Ayasofya Böl. Nu. 3386. vr. 2a)
Fî Beyâni Vak’a-i Sultan Osman
Hayr u şer bir haber mınassa-i zuhûrda cilveger olmaz.
(Mısra‘) Ey bî-haber âşûb-ı cihândan haberün yok
diyü vüzerâ-yı şikeste-râyı hasteler kapusı dâhilinde koyup bize bu yolda feth-i bâb olmadı maksadumuz ikinci bâb olmak gerekdür andan vusûl-i huzûr-ı şâh-ı kâm-yâb müyesser olur “ve’dhulû’l-büyûte min ebvâbihâ” diyü der-i serâya hücûm u ikdâm ve andan bâb-ı hümâyûn süddesine vaz‘-ı ikdâm itdiler. Hâss u ‘âm dahi mülhik-ı ‘asker-i zafer-fercâm olup nâ-gâh bir feryâd-ı cân-gâh u bir figân peydâ oldı ki peyveste-i âsumân oldı. Gûyâ şehr içinde feryâd itmedük kimesne kalmadı.
Mısra‘ Tutdı cihânı gulgule-i nâm-ı Kibriyâ
(Bostanzâde Yahyâ Efendi. Fî Beyâni Vak’a-i Sultan Osman. Topkapı Sarayı Müze Ktp. Revan Böl. Nu. 1305. vr. 20a)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 22.08.2021Eserlerinden Örnekler
Mir’âtü’l-Ahlâk
Hazret-i Vâhibü’l-‘atâyâ vü Sâtirü’l-hatâyâ celle sürâdıkât-ı ‘azametuhu ‘an en-yerâhu’l-‘uyûn ve te‘âlâ kemâl-i ‘izzetuhu ‘an ihâtati’z-zunûn Hazret-i Nebiyy-i Hudâ ve sultân-ı serîr-i ıstıfâyı ki menşûr-ı ahkâm u evâmirini “ve mâ yentıku ‘ani’l-hevâ in hüve illâ vahyün yûhâ” tuğrâ-yı garrâsı ile mu‘anven ve rûy-ı hasmda nübüvvetini berâhîn-i sâtı‘a ile müberhen kılmışdur. Ol dürc-i nübüvvet ü burc-ı mâh-ı kerâmetden sünûh iden kelâm-ı pür-fütûh ki tetmîm-i mekârim-i ahlâk içün bi‘set-i ‘izzet-bahş u sa‘âdet-mevhibetleridür iktizâ ider ki ‘illet-i gâye-i silsile-i vücûd tetmîm-i mekârim-i ahlâk-ı her mevcûd ola. Pes bu mukaddime-i behîceden maksûd u netîce budur ki her merd ki âb-ı hayât-ı ahlâkdan câm-ı dûst-kânı çekmedi harr-ı hâcire-i hayvâniyye vü hâviye-i hevâ-yı nefsâniyyeden kurtulup geçmedi. Husûsan vülât-ı umûr-ı cumhûr u hükkâm u sudûr ki masdar-ı ahkâm-ı ‘ibâd-ı Rabb-i gayûr olmışdur bu tâ’ife-i ‘aliyye vü fırka-i celiyyeye lâzıme-i zât-ı behiyye idügi umûr-ı bedîhiyyedendür. Ve li-hâzâ eşrâf-ı eslâf-ı fezâyil-ittisâfdan ba‘z-ı fuzalâ beyân-ı ahlâkda niçe musannefât-ı celîle vü mü’ellefât-ı cemîle te’lîf ü telfîk idüp her biri kabûle halîk u harî olmışdur. Ammâ kim “terkü’l-evâyil li’l-evâhir” güzârişince bûstân-ı ahlâkda mücellâ-yı ‘ukûlden dûr ve mer’â-yı fuhûlden mestûr seyr ü temâşâsına kimse vâsıl ve zevk u safâsına nâ’il olmamış niçe niçe gül-i zîbâ vü şükûfe-i mutarrâ kalmış. Bu ‘abd-i fakîr ya‘nî Yahyâ-yı hakîr tâ ol demde ki mu‘allim-i “‘allemehu’l-beyân” mekteb-i “kaddera fe hedâ” içre levh-i idrâki kenâr-ı dile kodı ve etfâl-i kavî hucurât-ı dimâğda engüşt-i temyîzi harf-i hünere dırâz itdi râhat ü ârâmı dil-i hazîne harâm idüp ‘ale’d-devâm kalb-i müstehâm mutâla‘a-i kütüb ü fünûna masrûf u şücûn-ı ‘ulûma ma‘tûf ve halâl-i mütâla‘ada edebiyât u ahlâk u mahâzarâta dahi meş‘ûf olup...
(Bostanzâde Yahyâ Efendi. Mir’âtü’l-Ahlâk. İstanbul Üniversitesi Ktp. Türkçe Yazmalar Böl. Nu. 3537 vr. 2b-3a)
Emânet talî‘a-i ‘asker-i şâh-ı îmân u diyânetdür. Mü’min odur ki hıyânetden sad merhale dûr olmag-ıla kurbet tahsîl eyleye. Her nesnede sadâkat ü emânet ihtiyâr olınur anda îmân u diyânet bulınur. Mubsarât u mesmû‘ât ve bi’l-cümle her ne ki mevcûdâtdur cümlesi emânet-i Rabb-i ‘izzetdür. Meselâ dîde vü gûş u dehen bu cümle emânetdür ve bunlarda hıyânet dahi müberhendür. Harâma nazar u nâ-ma‘kûli ısğâ vü suhan-ı nâ-sezâ bu cümle hıyânetdür. Lâzımdur ki dîde-i ‘ibret-bîni âsâr-ı kudret-i Rabbü’l-‘âlemîn temâşâsına nâzır ve kulak istimâ‘-ı suhan-ı Hakda hâzır ve dehen ü zebân Hudâ-yı kâdiri zâkir ola ki ebvâb-ı rahmet güşâde olup “fe’nzur ilâ âsâr-i rahmeti’llâh” mazmûnı âmâde ola. “İzâ kuri’e’l-kur’ânü fe’stemi‘û lehu” kavlini gûş-ı kabûl ile istimâ‘ idüp “ve’zküru’llâhe zikran hasenâ” ile âfitâb-ı zikri iltimâ‘ eyleye. Ammâ şöyle ki bu emânetde hıyânet eyleye Bârî “‘izzetü’l-âddihi ve ‘ammet” hazretinün emânetine isâ’et ü hıyânet itmiş olur. Bu emânetlerde ‘âmme-i halk dâhildür ammâ mülûke hâssaten emânet-i re‘âyâ ki hakîkatde vedâyi‘-i Hâliku’l-berâyâdur anları hıfz u himâyet ve dest-i zalemeden sıyânet itmek lâzıme-i zimmet-i himmetleri idügi cây-ı ‘illet degüldür.
Li-münşi’ihi’l-fakîr: Emânetdür lâzım dilâ beşerde
Bin er olsa bulınmaz ol beş erde
(Bostanzâde Yahyâ Efendi. Mir’âtü’l-Ahlâk. İstanbul Üniversitesi Ktp. Türkçe Yazmalar Böl. Nu. 3537. vr. 103b-104a)
Gül-i Sad-Berg
Ey mu‘cize-bahş-ı enbiyâ-i kirâm
Ey mûcid-i ma‘dûm-ı Hâliku’l-enâm
Sensin iden eşyâya feyz-i cûd
Hep sanadur kamu rükû‘-la sücûd
(Nesr)
Hudâyâ Perverdigârâ Samedâ Kirdigârâ
(Nazm)
Umûr-ı müşettite-i kâ’inât
Ve sudûr-ı nübüvvet ü mu‘cizât
bedâyi‘-i sanâyi‘-i kudretünden matla‘-ı nûr-ı Muhammedî ile murassa‘ bir kasîde-i garrâdur ki “evvele mâ haleka’llâhu min nûrî” ana işâretdür. Ve makta‘-ı zîver-i hâtem-i Ahmedî ile musanna‘dur ki “ve lâkin Resûla’llâhi ve hâteme’n-nebiyyîn” andan kinâyetdür.
(Li-münşi’ihi’l-fakîr)
Hezâr şükr ü senâ ber Hudâ-yı bî-hemtâ
Kerîm ü lem-yezel ü zü’l-celâl ‘azze ve cell
Münakkaş ez keremeş levh-i mu‘cizât-ı rusul
Müzeyyen ez kalemeş safha-i sevâb u ‘amel
(Nesr)
Vücûdı semt-i bidâyetden münezzeh ü müberrâ vü cûdı munkasat-ı nihâyetden mukaddes ü mu‘arrâ.
(Bostanzâde Yahyâ Efendi. Gül-i Sad-Berg. Süleymaniye Ktp. Ayasofya Böl. Nu. 3386. vr. 2a)
Fî Beyâni Vak’a-i Sultan Osman
Hayr u şer bir haber mınassa-i zuhûrda cilveger olmaz.
(Mısra‘) Ey bî-haber âşûb-ı cihândan haberün yok
diyü vüzerâ-yı şikeste-râyı hasteler kapusı dâhilinde koyup bize bu yolda feth-i bâb olmadı maksadumuz ikinci bâb olmak gerekdür andan vusûl-i huzûr-ı şâh-ı kâm-yâb müyesser olur “ve’dhulû’l-büyûte min ebvâbihâ” diyü der-i serâya hücûm u ikdâm ve andan bâb-ı hümâyûn süddesine vaz‘-ı ikdâm itdiler. Hâss u ‘âm dahi mülhik-ı ‘asker-i zafer-fercâm olup nâ-gâh bir feryâd-ı cân-gâh u bir figân peydâ oldı ki peyveste-i âsumân oldı. Gûyâ şehr içinde feryâd itmedük kimesne kalmadı.
Mısra‘ Tutdı cihânı gulgule-i nâm-ı Kibriyâ
(Bostanzâde Yahyâ Efendi. Fî Beyâni Vak’a-i Sultan Osman. Topkapı Sarayı Müze Ktp. Revan Böl. Nu. 1305. vr. 20a)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Mir’âtü’l-Ahlâk
Hazret-i Vâhibü’l-‘atâyâ vü Sâtirü’l-hatâyâ celle sürâdıkât-ı ‘azametuhu ‘an en-yerâhu’l-‘uyûn ve te‘âlâ kemâl-i ‘izzetuhu ‘an ihâtati’z-zunûn Hazret-i Nebiyy-i Hudâ ve sultân-ı serîr-i ıstıfâyı ki menşûr-ı ahkâm u evâmirini “ve mâ yentıku ‘ani’l-hevâ in hüve illâ vahyün yûhâ” tuğrâ-yı garrâsı ile mu‘anven ve rûy-ı hasmda nübüvvetini berâhîn-i sâtı‘a ile müberhen kılmışdur. Ol dürc-i nübüvvet ü burc-ı mâh-ı kerâmetden sünûh iden kelâm-ı pür-fütûh ki tetmîm-i mekârim-i ahlâk içün bi‘set-i ‘izzet-bahş u sa‘âdet-mevhibetleridür iktizâ ider ki ‘illet-i gâye-i silsile-i vücûd tetmîm-i mekârim-i ahlâk-ı her mevcûd ola. Pes bu mukaddime-i behîceden maksûd u netîce budur ki her merd ki âb-ı hayât-ı ahlâkdan câm-ı dûst-kânı çekmedi harr-ı hâcire-i hayvâniyye vü hâviye-i hevâ-yı nefsâniyyeden kurtulup geçmedi. Husûsan vülât-ı umûr-ı cumhûr u hükkâm u sudûr ki masdar-ı ahkâm-ı ‘ibâd-ı Rabb-i gayûr olmışdur bu tâ’ife-i ‘aliyye vü fırka-i celiyyeye lâzıme-i zât-ı behiyye idügi umûr-ı bedîhiyyedendür. Ve li-hâzâ eşrâf-ı eslâf-ı fezâyil-ittisâfdan ba‘z-ı fuzalâ beyân-ı ahlâkda niçe musannefât-ı celîle vü mü’ellefât-ı cemîle te’lîf ü telfîk idüp her biri kabûle halîk u harî olmışdur. Ammâ kim “terkü’l-evâyil li’l-evâhir” güzârişince bûstân-ı ahlâkda mücellâ-yı ‘ukûlden dûr ve mer’â-yı fuhûlden mestûr seyr ü temâşâsına kimse vâsıl ve zevk u safâsına nâ’il olmamış niçe niçe gül-i zîbâ vü şükûfe-i mutarrâ kalmış. Bu ‘abd-i fakîr ya‘nî Yahyâ-yı hakîr tâ ol demde ki mu‘allim-i “‘allemehu’l-beyân” mekteb-i “kaddera fe hedâ” içre levh-i idrâki kenâr-ı dile kodı ve etfâl-i kavî hucurât-ı dimâğda engüşt-i temyîzi harf-i hünere dırâz itdi râhat ü ârâmı dil-i hazîne harâm idüp ‘ale’d-devâm kalb-i müstehâm mutâla‘a-i kütüb ü fünûna masrûf u şücûn-ı ‘ulûma ma‘tûf ve halâl-i mütâla‘ada edebiyât u ahlâk u mahâzarâta dahi meş‘ûf olup...
(Bostanzâde Yahyâ Efendi. Mir’âtü’l-Ahlâk. İstanbul Üniversitesi Ktp. Türkçe Yazmalar Böl. Nu. 3537 vr. 2b-3a)
Emânet talî‘a-i ‘asker-i şâh-ı îmân u diyânetdür. Mü’min odur ki hıyânetden sad merhale dûr olmag-ıla kurbet tahsîl eyleye. Her nesnede sadâkat ü emânet ihtiyâr olınur anda îmân u diyânet bulınur. Mubsarât u mesmû‘ât ve bi’l-cümle her ne ki mevcûdâtdur cümlesi emânet-i Rabb-i ‘izzetdür. Meselâ dîde vü gûş u dehen bu cümle emânetdür ve bunlarda hıyânet dahi müberhendür. Harâma nazar u nâ-ma‘kûli ısğâ vü suhan-ı nâ-sezâ bu cümle hıyânetdür. Lâzımdur ki dîde-i ‘ibret-bîni âsâr-ı kudret-i Rabbü’l-‘âlemîn temâşâsına nâzır ve kulak istimâ‘-ı suhan-ı Hakda hâzır ve dehen ü zebân Hudâ-yı kâdiri zâkir ola ki ebvâb-ı rahmet güşâde olup “fe’nzur ilâ âsâr-i rahmeti’llâh” mazmûnı âmâde ola. “İzâ kuri’e’l-kur’ânü fe’stemi‘û lehu” kavlini gûş-ı kabûl ile istimâ‘ idüp “ve’zküru’llâhe zikran hasenâ” ile âfitâb-ı zikri iltimâ‘ eyleye. Ammâ şöyle ki bu emânetde hıyânet eyleye Bârî “‘izzetü’l-âddihi ve ‘ammet” hazretinün emânetine isâ’et ü hıyânet itmiş olur. Bu emânetlerde ‘âmme-i halk dâhildür ammâ mülûke hâssaten emânet-i re‘âyâ ki hakîkatde vedâyi‘-i Hâliku’l-berâyâdur anları hıfz u himâyet ve dest-i zalemeden sıyânet itmek lâzıme-i zimmet-i himmetleri idügi cây-ı ‘illet degüldür.
Li-münşi’ihi’l-fakîr: Emânetdür lâzım dilâ beşerde
Bin er olsa bulınmaz ol beş erde
(Bostanzâde Yahyâ Efendi. Mir’âtü’l-Ahlâk. İstanbul Üniversitesi Ktp. Türkçe Yazmalar Böl. Nu. 3537. vr. 103b-104a)
Gül-i Sad-Berg
Ey mu‘cize-bahş-ı enbiyâ-i kirâm
Ey mûcid-i ma‘dûm-ı Hâliku’l-enâm
Sensin iden eşyâya feyz-i cûd
Hep sanadur kamu rükû‘-la sücûd
(Nesr)
Hudâyâ Perverdigârâ Samedâ Kirdigârâ
(Nazm)
Umûr-ı müşettite-i kâ’inât
Ve sudûr-ı nübüvvet ü mu‘cizât
bedâyi‘-i sanâyi‘-i kudretünden matla‘-ı nûr-ı Muhammedî ile murassa‘ bir kasîde-i garrâdur ki “evvele mâ haleka’llâhu min nûrî” ana işâretdür. Ve makta‘-ı zîver-i hâtem-i Ahmedî ile musanna‘dur ki “ve lâkin Resûla’llâhi ve hâteme’n-nebiyyîn” andan kinâyetdür.
(Li-münşi’ihi’l-fakîr)
Hezâr şükr ü senâ ber Hudâ-yı bî-hemtâ
Kerîm ü lem-yezel ü zü’l-celâl ‘azze ve cell
Münakkaş ez keremeş levh-i mu‘cizât-ı rusul
Müzeyyen ez kalemeş safha-i sevâb u ‘amel
(Nesr)
Vücûdı semt-i bidâyetden münezzeh ü müberrâ vü cûdı munkasat-ı nihâyetden mukaddes ü mu‘arrâ.
(Bostanzâde Yahyâ Efendi. Gül-i Sad-Berg. Süleymaniye Ktp. Ayasofya Böl. Nu. 3386. vr. 2a)
Fî Beyâni Vak’a-i Sultan Osman
Hayr u şer bir haber mınassa-i zuhûrda cilveger olmaz.
(Mısra‘) Ey bî-haber âşûb-ı cihândan haberün yok
diyü vüzerâ-yı şikeste-râyı hasteler kapusı dâhilinde koyup bize bu yolda feth-i bâb olmadı maksadumuz ikinci bâb olmak gerekdür andan vusûl-i huzûr-ı şâh-ı kâm-yâb müyesser olur “ve’dhulû’l-büyûte min ebvâbihâ” diyü der-i serâya hücûm u ikdâm ve andan bâb-ı hümâyûn süddesine vaz‘-ı ikdâm itdiler. Hâss u ‘âm dahi mülhik-ı ‘asker-i zafer-fercâm olup nâ-gâh bir feryâd-ı cân-gâh u bir figân peydâ oldı ki peyveste-i âsumân oldı. Gûyâ şehr içinde feryâd itmedük kimesne kalmadı.
Mısra‘ Tutdı cihânı gulgule-i nâm-ı Kibriyâ
(Bostanzâde Yahyâ Efendi. Fî Beyâni Vak’a-i Sultan Osman. Topkapı Sarayı Müze Ktp. Revan Böl. Nu. 1305. vr. 20a)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | REŞÎK, Reşîk Efendi | d. ? - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | AYŞÎ/ÎŞÎ Îsâ Efendi/Hacı Himmet-zâde | d. 1572-73 - ö. Nisan-Mayıs 1651 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | ARŞÎ, Arşî Dede | d. ? - ö. 1591 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | REŞÎK, Reşîk Efendi | d. ? - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | AYŞÎ/ÎŞÎ Îsâ Efendi/Hacı Himmet-zâde | d. 1572-73 - ö. Nisan-Mayıs 1651 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | ARŞÎ, Arşî Dede | d. ? - ö. 1591 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | REŞÎK, Reşîk Efendi | d. ? - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | AYŞÎ/ÎŞÎ Îsâ Efendi/Hacı Himmet-zâde | d. 1572-73 - ö. Nisan-Mayıs 1651 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | ARŞÎ, Arşî Dede | d. ? - ö. 1591 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | REŞÎK, Reşîk Efendi | d. ? - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
11 | AYŞÎ/ÎŞÎ Îsâ Efendi/Hacı Himmet-zâde | d. 1572-73 - ö. Nisan-Mayıs 1651 | Meslek | Görüntüle |
12 | ARŞÎ, Arşî Dede | d. ? - ö. 1591 | Meslek | Görüntüle |
13 | REŞÎK, Reşîk Efendi | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | AYŞÎ/ÎŞÎ Îsâ Efendi/Hacı Himmet-zâde | d. 1572-73 - ö. Nisan-Mayıs 1651 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | ARŞÎ, Arşî Dede | d. ? - ö. 1591 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | REŞÎK, Reşîk Efendi | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
17 | AYŞÎ/ÎŞÎ Îsâ Efendi/Hacı Himmet-zâde | d. 1572-73 - ö. Nisan-Mayıs 1651 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | ARŞÎ, Arşî Dede | d. ? - ö. 1591 | Madde Adı | Görüntüle |