TEVFÎK, Mehmed Tevfîk, Çaylak Tevfîk, Çopur Tevfîk, Mehmed Tevfîk-i Dehlevî

(d. 1259/1843 - ö. 1310/1892-93)
mizah yazarı, derlemeci, tarihçi, romancı, hikâyeci, divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Şaban 1259/Ağustos-Eylül 1843’da İstanbul’da doğdu (Akbayar 1995: 8). Henüz iki yaşında bahçede oynarken üzerindeki kırmızı elbisenin rengine musallat olan bir çaylağın saldırmasıyla elbisesi yırtıldı. Tevfîk de muhtemelen bu olayın kendinde bıraktığı etkiyle yayımladığı ilk Türk mizah gazetesine Çaylak ismini verince “Çaylak”; geçirdiği çiçek hastalığının yüzünde bıraktığı izler dolayısıyla da “Çopur” lakaplarıyla anıldı. Tevfîk’in babası; gençliğini Yeniçeri Ocağı’nda geçiren, ocağın dağılmasından (1241/1826) sonra bir ara yüksek rütbeli vezirlerin kapı çuhadarlığını, ardından sırasıyla Emtia Gümrükü tahsildarlığı, berberlik ve bir rivayete bakılırsa kahvecilik yapan Mustafâ Ağa’dır (Akün 1993: 240). Annesi ise Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi Reisi Besîm Efendi’nin pederi Alî Rızâ Paşa’nın okuma yazma bilen azatlı cariyesidir (Akbayar 1995: 8). Mehmed Tevfîk; Yâdigâr-ı Macaristân (1294: 29-32), İstanbul’da Bir Sene (Akbayar 1995: 8-11) ve Kâfile-i Şu’arâ (Kutlar Oğuz vd. 2012: 34-35) adlı eserlerinde hayatına dair bilgiler vermiştir. Bunlara göre Tevfîk’in babası Mustafâ Ağa, asrın ileri gelenleri ile kurduğu yakınlıktan sonra okuma yazmanın değerini anlamış biridir. Annesi ile birlikte oğullarının eğitimi için imkânları nispetinde ellerinden geleni yapmış, hatta Fransızca öğrenebilmesi için ona iki üç kez hoca tutmuşlardır. Tahsilsizliğinin kendi kusurlarından kaynaklandığına değinen Mehmed Tevfîk, 1269/1853’da girdiği Bâyezîd Rüşdiyesi’nde dört sene okumuştur. Anadili Türkçenin kurallarını bilecek kadar tahsili olmadığı hâlde Bâb-ı Vâlâ-yı Seraskerî’de Nizâmiyye Muhâsebesine, ardından 1275/1859’te Hazîne-i Hâssa Mektûbî Kalemine devam etmiştir. Eğitiminin azlığına karşın kendini yetiştirmeye gayret göstermiş, bu arada devrin tanınmış simalarından şair Hoca Hayâlî Efendi’den Şehzâde Camisi’nde Nizâmî’nin Hamse’sini okumuştur. O sıralarda daha sonra Mekteb-i Sultânî müdürü olan Alî Su’âvî Efendi Edirne’den İstanbul’a gelmiş, Vakit gazetesinin imtiyaz sahibi Filip Efendi 1283/1867 başlarında Muhbir gazetesini alınca Tevfîk de Alî Su’âvî Efendi’nin maiyetinde küçük haberler yazarak gazetenin tashihiyle ilgilenmiştir. Daha sonra Filip Efendi ile Muhbir’i ikinci kez çıkarmış (20 Zilhicce 1283/25 Nisan 1867), gazetenin lağvedilmesinden sonra bir müddet Kemâl Paşa’nın oğlu Sa’îd Bey ile yine Filip Efendi’nin idaresindeki İstanbul gazetesinde yazmaya devam etmiştir (4 Cemâziyelevvel 1284/3 Eylül 1867). Aynı dönemde sırasıyla Rüsûmât Meclisi müsevvid muavini, Hudâvendigâr (Bursa) vilayeti mektûbî muavini ve İzmid tahrirat müdürü olmuştur. Tevfîk İzmid’de iken, Bursa valisi olan Hâcı İzzet Paşa zamanında vilayetteki ecnebilerin işleriyle görevlendirilerek tekrar Bursa’ya gitti. O sıralarda Terakkî gazetesini neşreden (7 Şabân 1285/23 Kasım 1868) Filip Efendi’ye yazdığı “tebrîk-nâme” gazetede imzasıyla yayımlanınca bunu okuyan İzzet Paşa kendisini çağırarak vilayet adına bir gazete çıkarılmasını emretti. Matbaa kurmak için hemen İstanbul’a gidip gerekenleri alan Mehmed Tevfîk, Bursa’da Hudâvendigâr gazetesini çıkarmaya başladı (6 Zilkâde 1285/18 Şubat 1869). Ardından memuriyetten ayrılarak Edirne’ye gitmek üzere İstanbul’a geldi. Burada Şûrâ-yı Devlet Tanzîmât Reisi Besîm Beyin özel himmetiyle Kabûlî Paşa ticaret nazırı iken Mahkeme-i Ticaretin birinci meclis kalemine mümeyyiz, sonra Dîvân-ı İstînâfa zabıt kâtibi oldu. Orada iken politik bir gazete olan Asır’ı yayımlamaya başladı (5 Rebiülevvel 1287/5 Haziran 1870). Haftada bir kere de bir eğlence nüshası çıkardı. Ancak memuriyeti gazetenin devamını engelledi. Asır’ı bırakarak Alî Râşid Bey imtiyazındaki Terakkî’yi neşretti (1 Şabân 1287/27 Ekim 1870). 1287/1871 yılı başlarında Bağdat valisi Âkif Paşa ile Bosna’ya gitti ve Saray sancağı tahrirat müdürü oldu. Alî Paşa’nın vefat etmesi, yerine Mahmûd Nedîm Paşa’nın sadrazam olması üzerine Âkif Paşa azledilince kış ortasında Tevfîk’in memuriyeti de lağvedildi. O sıralarda Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliye Nâzırı Âsım Paşa valiydi. Tevfîk’in İstanbul’a dönüşünü mümkün görmeyip onu Bihke tahrirat müdürlüğüne getirdi. Mehmed Tevfîk, Bihke’de iken izin alarak Hırvatistân, Macaristân ve Avusturya’yı neredeyse köy köy gezdi. Bu arada Boşnakça öğrendi. Bir seneyi aşan bir sürenin sonunda iki aylık izinle İstanbul’a gelen Mehmed Tevfîk, hamisi Besîm Bey’in İstanbul şehremini atanması üzerine (Safer-Rebiülevvel 1289/Mayıs 1872) şehremini tanzifat müdürlüğüne getirildi. Bosna’da çıkarmaya başladığı mizahî Letâ’if-i Âsâr gazetesinin idaresini üzerine aldı. Akün (1993: 240), Tevfîk’in hâl tercümesinde İstanbul’a dönüşünde Asır’ın imtiyazını Letâ’if-i Âsâr’a çevirip yayımlamaya başladığını söylemesinin yanlışlığına işaret etmiştir. Letâ’if-i Âsâr’da Mehmed Tevfîk imzasının görülmesi, kendisinin İstanbul’da olduğu 1872 yılı Haziran’ının ikinci yarısına (Rebiülâhir 1289) rastlamaktadır. İki buçuk ay kadarlık bir zaman diliminde basılan on nüshadan sonra Tevfîk, memuriyet sebebiyle gazetecilik faaliyetlerini bıraktı, yazmayı veya neşretmeyi düşündüğü eserleri üzerinde yoğunlaştı. Çalışmalarını ilerlettikten sonra Letâ’if-i Âsâr’ı değişik bir düzenlemeyle yeniden yayımlamaya çalıştı, ardından Geveze isindeki mizah gazetesini çıkardı. Sonra gazeteciliğe dönerek Basîret’te yazmaya başladı. Takiben Basîret Matbaası’nda Çaylak adını verdiği mizah gazetesini yayımlamaya başladı (5 Muharrem 1293/1 Şubat 1876). Basîret’te muharrir olduğu için 1294/1877 senesinde Macaristan’a giden heyete katıldı. Hükümetin 1877-1878 Türk-Rus savaşı sırasında mizah gazetelerine karşı olumsuz tutumu sebebiyle Çaylak’ı, Osmanlı adını vererek siyasi nitelikli bir gazeteye dönüştürdü (30 Receb 1294/10 Ağustos 1877). Mehmed Tevfîk’in eserlerinde hayatının 1294/1877’den sonraki dönemi hakkında ise bilgi yoktur. Osmanlı gazetesi 10 Muharrem 1295/14 Ocak 1878’te 156. sayıda kapanınca Mehmed Tevfîk bir daha gazete çıkarma imkânı bulamadı (Akbayar 1995: 9). Akün’ün belirttiğine göre (1993: 241) Tevfîk, Basîret’in kapanmasıyla (18 Cemâziyelevvel 1295/20 Mayıs 1878) Vakit’e geçti, sonra bir süre Tercümân-ı Hakîkat’te çalıştı. 1298/1881’de Şümrûh-ı Edeb ve ardından onun devamı niteliğindeki Mecmûa-i Âsâr-ı Edebiyye dergisini çıkardı. 1301/1884’den sonra gazetecilik hayatını Tarîk’te yazdığı köşe yazıları ve fıkralarla sürdüren Tevfîk, söz konusu yazılarıyla “letâif-nüvîs-i Tarîk” namıyla şöhret oldu. Bu gazetede özellikle Mehmed Tevfîk-i Dehlevî imzasıyla yayımladığı ramazan dizileri çok ilgi gördü. Mekteb-i Mülkiyye-i İdâdiyye kitabet ve inşa hocalığı ile Mekteb-i Mülkiyye-i Tıbbiyye başkâtipliği görevlerinde de bulunan Mehmed Tevfîk, 1310/1892-93’te vefat etti ve Çamlıca’daki Tek Servi mezarlığına gömüldü.

Mehmed Tevfîk’e ait eserler, Akün’ün verdiği bilgilere göre (1993: 242-244) şunlardır:

1. Letâ’if-i İnşâ: Tevfîk’in (Akbayar 1995: 9), Mir’ât’in sahibi Mustafâ Refîk Bey’in iki cildini yayımladığı (I-III İstanbul 1281-1282), ancak ölümü üzerine yarım kalan aynı adlı eserini zeyledip 6 cilde kadar çıkardığını belirttiği derlemesidir (I-III, İstanbul 1284-1285). Münşeat tarzında yazılmış mektup türü metinlerin bir araya getirilmesiyle oluşmuştur. Akün, eserin Zeyl-i Letâ’if-i İnşâ diye anılmasının doğru olmadığını belirtmiştir.
2. Nizâmü’l-Âlem li-Cenâbi Akhisârî: XVI. asır müelliflerinden Hasan Kâfî Akhisârî’nin Usûlü’l-Hikem fî-Nizâmi’l-Âlem adlı siyâset-nâmesinin kısaltılmış ve sadeleştirilmiş şeklidir. Önce Asır’da tefrika edilmiş (1287), sonra yayımlanmıştır (İstanbul 1287).
3. Kâfile-i Şu’arâ: Tezkire geleneğinin son halkalarından olması, yazarın çağdaşı şairler hakkında verdiği bilgileri bizzat kendilerinden alması ve bunların başka kaynaklarda bulunmaması yönleriyle önemli bir eserdir. Tezkirenin yayımı 1290 senesi Ramazan/Ekim-Kasım 1873'te “Meşâhîr-i Şu’arâ-yı Osmâniyye’nin Terâcim-i Ahvâliyle Ba’zı Âsâr-ı Şi’riyyelerini Câmi’dir” alt başlığıyla başlamış ve 3 yılda sadece on cüzü basılabilmiştir (İstanbul 1290-1293). Dâl harfinde yarım kalan metinde mukaddimeyi takiben önce 12 sultan ve 5 şehzade şaire yer verilmiştir. Sonra harf sırasına göre düzenlenmiş, Âzerî ile başlayıp Dervîş maddesiyle nihayetlenen 264 şairin bulunduğu bölüm gelmektedir. Dolayısıyla Kâfile-i Şu’arâ’da yer alan toplam şair sayısı 281’dir. Eser, latin harfleriyle de yayımlanmıştır (Kutlar Oğuz vd. 2012).
4. İstanbul’da Bir Sene: İstanbul hayatını, yılın her ayını belirli bir konu içinden anlatmak üzere on iki kitaplık dizi olarak düzenlenmiş, fakat sadece ilk beş ayı içine alan beş kitabı yayımlanabilmiştir. Yerli hayatla örf ve âdetlerin hikâye çerçevesi içinden verildiği dizi şu kitaplardan oluşmaktadır: I. Birinci Ay: Tandır Başı. Aralık ayı hayatına dairdir (İstanbul 1299). II. İkinci Ay. Helva Sohbeti. Kış eğlence ve toplantılarından helva sohbetleri ile mahalle kahvelerindeki yaşayış ayrıntılarıyla anlatılmıştır (İstanbul 1299). Bu kitap üzerinde Menzel doktora tezi yapmıştır (Erlangen 1905). III. Üçüncü Ay. Kâğıthâne. İlkbaharın gelmesiyle başlayan Kâğıthane âlemleri tasvir edilmiştir (İstanbul 1299). IV. Dördüncü Ay. Ramazân Geceleri (İstanbul 1299). Divan şairi Sâbit’in ramazâniyyesinden hareketle İstanbul’un geçmişte kalmış ramazan hayatından kesitler verilmiştir (İstanbul 1299). V. Beşinci Ay. Meyhâne yahut İstanbul Akşamcıları: İstanbul’un içki yuvalarının ve müdavimlerinin iç yüzünün anlatıldığı bir eserdir (İstanbul 1300). İstanbul’un eski yaşayışını canlandıran yerli gravürleriyle de belge niteliğinde olan İstanbul’da Bir Sene’nin tamamı Menzel tarafından Almanca’ya çevrilmiştir (Berlin 1905-1909). Eser, önce Tarih ve Toplum dergisinin ilavesi olarak forma halinde (1987), daha sonra da kitap olarak yayımlanmıştır (Akbayar 1991, 1995). 
5. İki Gelin Odası: Kadınların eğitimi konusunda kaleme alınmış bir romandır (İstanbul 1301-1302).
6. Letâ’if-i Hikâyât ve Garâ’ib-i Rivâyât: Tevfîk, bu eserin ilk iki cüzünü yayımladıktan bir yıl sonra onu, fıkra ve yerli hayatla ilgili küçük hikâyelerden oluşan bir külliyata dönüştürerek devam ettirmeyi düşünmüşse de başaramamıştır (İstanbul 1288-1289). 
7. Âsâr-ı Perîşân: Eski ve yeni Türk edebiyatından seçilmiş metinlerden oluşan mecmua niteliğindeki eserin sadece altı cüzü basılmıştır (İstanbul 1297/1298 r.)
8. Nevâdirü’z-Zarâ’if: Türk hükümdarlarının kendi devirlerindeki şair ve âlimlerle münasebetlerini ele alan, bu konudaki latifeleri toplayan risalenin sadece bir cüzü çıkarılabilmiştir (İstanbul 1299). Metin, Latin harfleriyle de yayımlanmıştır (Kutlar Oğuz 2012).
9. Letâ’if-i Nasreddîn: Nasreddîn Hoca’nın altmış fıkrasının toplandığı kitabın sadece iki cüzü basılmıştır (İstanbul 1299). Müllendorff, metni Almancaya çevirerek neşretmiştir (Leipzig 1890).
10. Bu Âdem: Hepsi “bu âdem” ifadesiyle başlayan 226 mizahi fıkranın bir araya getirilmesiyle meydana getirilen derleme gördüğü ilgi üzerine ikinci kez basılmıştır (İstanbul 1299-1301; 1302). Almanca çevirisi de yayımlanmıştır (Leipzig 1890; Menzel, Berlin 1911). Ayrıca Arap harfli bir neşri ise Dimitriev tarafından yapılmıştır (Leningrad 1928).
11. Hazîne-i Letâ’if: Türklere ve diğer Doğu ile Batı milletlerine ait 658 mizahi fıkranın yer aldığı bir derlemedir (İstanbul 1302-1303). Eser Latin harfleri ile de yayımlanmıştır (Baş 2013).
12. Tahrîc-i Harâbât: Yazarın, Ziyâ Paşa’nın Harâbât’ında yer alan Osmanlı şairlerine ait şiirlerden seçtiği beyitleri kafiye sırasına göre düzenleyerek oluşturduğu bir antolojidir (İstanbul 1300).
13. Meşâhîr-i Osmâniyye Terâcim-i Ahvâl-i Kapudân-ı Deryâ Meşhûr Gâzî Hayreddîn Paşa Barbaros: Osmanlı donanmasının Kânûnî zamanına kadarki tarihçesi ile Barbaros Hayreddîn Paşa’nın hayatı ve dönemindeki deniz savaşları konusunda yazılan ve üç cüz olacağı belirtilen kitabın ilk iki cüzü yayımlanabilmiştir (İstanbul 1293).
14. Târîh veya Sene 1171 Cinâyetleri: Osmanlı Devleti’nin ortaya çıkışı ve Osmân Gâzî’den Çelebi Mehmed’e kadar Osmanlı hükümdarlarının dönemlerinin değerlendirmesinin yapıldığı eserin sadece ilk cüzü basıldığı (İstanbul 1302) için esas konusu bilnmemektedir. Huart, kitabın millî ve tarihî bir roman olduğunu belirtmiştir (Huart 1887: 367’den aktaran Akün 1993: 244).
15. Yâdigâr-ı Macaristân - Asr-ı Abdülhamîd Han: 20 Nisan-18 Mayıs 1877 tarihleri arasında Macaristan’a giden Türk heyetine gazeteci olarak katılan Mehmed Tevfîk’in bu seyahati günü gününe anlattığı eseridir. Kitabın bir kısmı Macaristân’a Seyâhat adıyla imzasız olarak tefrika edilmiştir (Basîret, nr. 2097, 6 Cemâziyelevvel 1294/7 Mayıs 1293 - nr. 2118, 28 Cemâziyelevvel 1294/29 Mayıs 1293). Kitap basılırken (İstanbul 1294) içine 1849 Macar ihtilali sırasında çıkan “mülteciler meselesi” krizinin tarihçesi ile söz konusu seyahate katılan Türk heyetindekilerin özgeçmişlerinden oluşan bir bölüm de eklenmiştir. Eser yeni harflerle de yayımlanmıştır (Saral vd. 2009). 
16. Usûl-i İnşâ ve Kitâbet: Tevfîk’in kompozisyon ve edebiyat derslerinde verdiği bilgilerden meydana getirdiği bu kitap, özellikle tasnif tarzıyla önemlidir (I-II, İstanbul 1307-1308).
17. Levâmi’ü’n-Nûr: Yazarın, Hz. Muhammed, ailesi ve Asr-ı saâdet’in önde gelenleri hakkında kaleme aldığı eseridir (İstanbul 1308).

Mehmed Tevfîk’in Keçkül-i Fukarâ, İstanbul Mîrâsyedileri, Tandır-nâme ve Durûb-ı Emsâl-i Nisvân adlı eserleri yazdığı belirtilmişse de bunlar yayımlanmamıştır. Ayrıca Nevâdirü’z-Zurefâ ya da Mecmû’a min Nevâdiri’l-Üdebâ ve Âsâri’z-Zurefâ (I-III, İstanbul: Matbaa-i Amire, 1287)’yı Bursalı Mehmed Tâhir ve ona istinaden birçok yazar Mehmed Tevfîk’in kitapları arasında zikretmiştir. Ancak Tevfîk’in kendi yazdıkları arasında bu ismi taşıyan bir metinden hiç söz etmemesi, kitabı onun yazmadığının kanıtı olarak gösterilmiştir (Akün 1993: 244).

Mehmed Tevfîk, Fatîn Tezkiresi’nin ilk baskısında ve Son Asır Türk Şairleri’nde kendisine yer verilmeyen yazarlardandır. Fatîn Tezkiresi’ne alınması, eserin Şinâsî tarafından yapılan yeni yayını dolayısıyla olabilmiştir (Akün 1965: 291-292). Bu baskıda Fatîn’in “bir mikdar târîh ile eş’ârı olduğu mervîdir” ifadesiyle söz ettiği, Bursalı Mehmed Tâhir (1338: 117)’in ise “erbâb-ı şi’r ü inşâdan ve letâ’if-nüvîsândan” olduğunu söylediği Mehmed Tevfîk, şiirleriyle tanınan sanatçılardan değildir. Nitekim Özön (1934: 325) de onun, önceleri bazı mizahî yazılar ve şair tercüme-i hâlleriyle yazı yazmaya başladığını, teknik itibariyle çok zayıf olduğunu, sadece birkaç önemli sayılabilecek tasvir yapmayı başardığını belirtmektedir. Akün (1993: 241-242)’e göre Mehmed Tevfîk; döneminde etkili olan Batı tesirindeki akımlara ve yenileşme çabalarına yönelmediği gibi eski edebiyatın da takipçisi olmamış bir yazardır. Başlangıçta divan şiiri tarzında manzumeler yazmışsa da zamanla nesre yönelmiş, nazmı sadece mizah alanında kullanmıştır. Onun yazar olarak en önemli özelliği, günlük yerli hayata, töre ve geleneklere bağlı değerleri eserlerinde yansıtmaya ve bunları sonraki nesillere aktararak unutulmaktan kurtarmaya çalışmasıdır. Dolayısıyla o, bu arzusuna uygun tarzda sanat yapma amacı gütmeden yazmış, hikâye ve romanı da halk hayatını ve derlediği folklorik malzemeyi sergilemeye yarayacak bir vasıta olarak görmüştür. Türk folklor malzemelerinin derlenmesi hususunda öncü konumunda bir yazar olan Tevfîk, devrindeki edebiyatçıların büyük kısmının “hor baktıkları” bu alana yönelmiş, özensiz ve genellikle sade bir dille yazmış, sanatçı olmaktan ziyade geniş kitlelerin okuduğu bir “halk muharriri” olmayı seçmiştir. “Eski zamanın hâllerini” araştırma merakıyla da geçmişe ait metinleri toplamaya, eski hayatımıza dair bilgileri derlemeye yönelmiştir. Nitekim gerek fıkra derlemeleri gerekse Kâfile-i Şu’arâ adlı tezkiresi bu merakının ürünleridir. Derlemeciliği mizah merakıyla birleşince de Nasreddîn Hoca fıkralarını kendi imzasıyla derleyen ilk yazar olma unvanını almayı başarmıştır. Bu eğilimi gazetecilik hayatında da etkisini göstermiş ve o, mizah ekleri ve gazeteleri yayımlayarak Türk mizah gazeteciliğinin öncüsü sıfatıyla alana önemli katkılarda bulunmuştur. Türk kültür hayatında gazeteciliği ve özellikle de neşrettiği mizahî gazete Çaylak ile tanınan Mehmed Tevfîk; mizah, biyografi, tarih, roman ve hikâye alanlarında kaleme aldığı mensur eserlerinin taşıdığı yerel nitelik ve Türk folkloruna ait malzemeyi derlemedeki öncü konumu ile üzerinde durulması gereken bir yazardır.

Kaynakça

Ahmed Râsim (1924). Muharrir, Şair, Edîb. İstanbul.

Akbayar, Nuri (hzl.) (1995). Mehmed Tevfîk, İstanbul’da Bir Sene. İstanbul: İletişim Yay.

Akün, Ömer Faruk (1965). “Şinâsi’nin Fatin Tezkeresi Baskısındaki Yeni Biyografik Bilgiler”. Türkiyat Mecmuası (14): 277-336.

Akün, Ömer Faruk (1993). “Çaylak Tevfîk”. İslâm Ansiklopedisi. C. 8. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 240-244.

Baş, Münire Kevser (hzl.) (2013). Osmanlı Fıkralarının İlk Derlemelerinden Çaylak Tevfîk’in Hazîne-i Letâif’i. Ankara: Grafiker Yay.

Bursalı Mehmed Tâhir (1338). Osmânlı Müellifleri. C. II. İstanbul.

Kutlar Oğuz, Fatma Sabiha, Müjgân Çakır, Hanife Koncu (hzl.) (2012). Mehmed Tevfîk, Kâfile-i Şu’arâ. İstanbul: Doğu Kütüphanesi Yay.

Kutlar Oğuz, Fatma Sabiha (2012). “Mehmed Tevfîk’in Nevâdirü’z-Zarâ’if’i”. Turkish Studies. 7(4): 443-465. 

Mehmed Tevfîk (1294). Yâdigâr-ı Macaristân. İstanbul.

Menzel, Theodor (1971). “Tevfîk Mehmed”. İslâm Ansiklopedisi. C. XII/1. İstanbul: MEB Yay. 212-213.

Özdiş, Hamdi (2004). Tanzimat Devri Mizah Gazetelerinde Batılılaşma ve Toplumsal-Siyasal Eleştiri: Diyojen (1870-1873) ve Çaylak (1876-1877) Üzerinde Bir Araştırma. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Hacettepe Üniversitesi.

[Özön], Mustafa Nihad (1934). Metinlerle Muasır Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul.

Saral, İsmail Tosun, F. Sezer ve E. Saral (hzl.) (2009). “Çaylak” Mehmet Tevfîk, Yadigar-ı Macaristan Asr-ı Abdülhamid Han. Ankara: Türk-Macar Dostluk Derneği Yay.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. FATMA SABİHA KUTLAR OĞUZ
Yayın Tarihi: 05.02.2015
Güncelleme Tarihi: 29.11.2020

Eserlerinden Örnekler

Gazel

İktisâb-ı feyz hiç kâbil midir berbâd-ı aşk

Özge bir tarh-ı harâb-âbâddır bünyâd-ı aşk

Mekteb-i aşk içre eyler idi ta’lîm-i cünûn

Zülf-i Leylâ’dan edip Mecnûn’a bahs üstâd-ı aşk

Deşt-i firkatde hemân sevdâ-yı zülf-i yâr ile

Oldu dil reşk-âver-i Mecnûn-ı mâder-zâd-ı aşk

Sad hezâr âh etmede gülşende her subh ü mesâ

Hâre te’sîr eylemez bilmem neden feryâd-ı aşk

Subh-ı vasla eyledi tebdîl şâm-ı firkati

Müjdeler Tevfîk-i zâra feyz-i istimdâd-ı aşk

(Akün, Ömer Faruk (1965). “Şinâsi’nin Fatin Tezkeresi Baskısındaki Yeni Biyografik Bilgiler”. Türkiyat Mecmuası (14): 291.)

Kâfile-i Şu’arâ’dan

Çâker

Sultân Bâyezîd asrı şu’arâsındandır. Kul cinsi olduğu[n]dan Çâkerî tahallus etmişdir. Bi’l-âhıre Sultân Bâyezîd ümerâsından olmuşdur.

Latîfe

Çâker Beğ’in cümle-i letâ’ifindendir ki beğin eyyâm-ı cevânîsinde sakalı ağarır. Bî-vakt sakalının beyâzlaşmasından Çâker Beğ dil-rîş olup sakalını boyar. Sultân Bâyezîd merhûm bir gün “Çâker Beğ niçün bu nûru zulmete tebdîl edersin ve ak sakalına kara urup kendini mücrimler gibi teşhîr eylersin?” dedikde Çâker Beğ “Pâdişâhım kulun sinnini bilirim. Sakalım yalan söyler. İşte yalancılığını meydâna koymak içün yüzünü karalayıp tahkîr ve ahz-ı intikâm ediyorum.” diye cevâb vermiş ve bu nükte pâdişâhın kemâl derece zevkine gidip birçok ihsân ile taltîf buyurmuşlardır.

Ekser tezkirelerin beyânına göre sâhib-i terceme beyne’l-ümerâ ehl-i fazl ü nüktedân ve dâ’imâ Şeh-nâme ve Hamse tetebbu’ eder sâhib-i kitâb ü dîvân imiş. Lâkin eş’ârı mutavassıtdır. Dest-res olunan bir matla’ı tahrîr kılındı:

Matla’

Sâkî piyâle sun ki felek bî-emân imiş

Ol dahi dilberüm gibi nâ-mihribân imiş

Derûn-ı dilden ider derd ile nây

Cihân bizden tehî kalsa gerek vây

(Kutlar Oğuz, Fatma Sabiha, Müjgân Çakır ve Hanife Koncu (hzl.) (2012). Mehmed Tevfîk, Kâfile-i Şu’arâ. İstanbul: Doğu Kütüphanesi Yay. 149.)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1Müge İplikçid. 18 Ocak 1966 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
2NAZÎF, Mustafad. ? - ö. 1825Doğum YeriGörüntüle
3FEYZÎ, Dursun-zâde Abdullah Feyzî Efendid. ? - ö. 1610Doğum YeriGörüntüle
4FASSAL MUSTAFAd. 1843 - ö. 1887Doğum YılıGörüntüle
5ÂBİDİN PAŞAd. 1843 - ö. 1906Doğum YılıGörüntüle
6İFŞAÎ, Eşrefd. 1843 - ö. 1908Doğum YılıGörüntüle
7FASSAL MUSTAFAd. 1843 - ö. 1887Ölüm YılıGörüntüle
8ÂBİDİN PAŞAd. 1843 - ö. 1906Ölüm YılıGörüntüle
9İFŞAÎ, Eşrefd. 1843 - ö. 1908Ölüm YılıGörüntüle
10FASSAL MUSTAFAd. 1843 - ö. 1887MeslekGörüntüle
11ÂBİDİN PAŞAd. 1843 - ö. 1906MeslekGörüntüle
12İFŞAÎ, Eşrefd. 1843 - ö. 1908MeslekGörüntüle
13FASSAL MUSTAFAd. 1843 - ö. 1887Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14ÂBİDİN PAŞAd. 1843 - ö. 1906Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15İFŞAÎ, Eşrefd. 1843 - ö. 1908Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16FASSAL MUSTAFAd. 1843 - ö. 1887Madde AdıGörüntüle
17ÂBİDİN PAŞAd. 1843 - ö. 1906Madde AdıGörüntüle
18İFŞAÎ, Eşrefd. 1843 - ö. 1908Madde AdıGörüntüle