ÂGÂHÎ

(d. 1254/1838 - ö. 1320/1903)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

19. yüzyılın ikinci yarısında yaşamış, Osmanlının son dönem müderris ve şairlerinden olan Şâkir Âgâhî, 1838’de Rize’de Eminüddin Mahallesi’nde doğmuştur. Babası, yörenin tanınmış simalarından Hacı Memiş Ağa’dır. İlk tahsilini kendi memleketinde tamamlayan Âgâhî, ardından İstanbul’a giderek Fetvâ Emini Nûrî Efendi’nin talim ve terbiyesinden geçmiştir. Âgâhî, İstanbul’da aldığı eğitimden sonra müderris olma icazetini almış, müderrislikteki başarısıyla dönemin ilmî payelerinden olan Bilâd-ı Hamse (Uzunçarşılı 1998: 95) şerefine nail olmuştur. Arapça ve Farsçayı bu dillerle ders verebilecek ve şiir yazabilecek kadar iyi bilen şair, sırasıyla İstanbul Mekteb-i Sanâyî ve Tophâne Fevziye Mektebi’nde Arapça ve Farsça dersleri vermiştir (İnal 1999: 69-71, Ak 1997: 4). Kaynaklardan tespit edildiği kadarıyla müderrislik görevi süresince maddi sıkıntılar yaşamış olan Şâkir Âgâhî, bu yöndeki maruzatlarını manzum ve mensur arz-ı hâllerle gerekli mercîlere sunmuştur. 1886’da Mekteb-i Sanâyî’de müderrislik yaparken Ticâret Nezâreti’ne verdiği bir arz-ı hâlde 250 kuruşluk maaşına zam talebinde bulunması, aiçinde bulunduğu maddi durumu açıkça göstermektedir (Kesik 2010: 1-4). Yaşadığı dönemin sultanları Abdülazîz Hân ve Abdülhamîd Hân’a yazdığı methiyelere rağmen arzu edilen mükâfatlara erişemeyen bir şairdir. Güçlü kalemine ve şiirdeki maharetine rağmen ancak birkaç ihsana nail olduğu bilinen Âgâhî'nin sadece Sultan Abdülhamîd Hân’a yazdığı yeni yıl tebrikli methiyeleri karşılığında para ödülleri aldığı ancak bunların da birkaç lirayı geçmediği kaynaklarda geçen bilgiler arasındadır. Nakşibendî Tarikatı’nın Hâlidî koluna mensup olduğunu şiirlerinden anladığımız Âgâhî, muhtemelen fakr u zarûret içerisinde hayatını sürdürmüş ve 1320/1903’te İstanbul’da vefat etmiştir (Kurnaz-Tatçı 2001: 51).

Rize ili nüfus kaynaklarına göre kayıtlara Şâkir Akayı olarak girmiş olan Âgâhî, İffet Hanım'la evlenmiş; Mehmed Âtıf Efendi, Ahmed Bedreddin ve Hâfız Hasan Efendi adında üç çocuğu olmuştur (Kesik 2010: 2). İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, şairin çocuklarından Mehmed Âtıf Efendi’nin de bir şair olduğu ancak şiir mecmuasını yaktığını bildirmektedir (İnal 1999: 112-113).

Âgâhî’nin eserlerinin bir divanda toplanmadığı için farklı yerlerde dercedildiği görülmektedir. Bazı kaynaklarda şairin şiirlerinin çoğunun İstanbul Fatih’te çıkan bir yangında kaybolduğu ve dolayısıyla ancak bir kısım şiirinin günümüze kadar geldiği dile getirilmektedir. Buna göre şairin içerisinde 28 manzume bulunan gayr-ı müretteb bir Dîvânçe’si, iki Tercî-i Bend’i, bir yeni yıl Tebrik-nâme’si ve çeşitli cami, medrese, mezar ve çeşmelerin kitabelerinde yirmi adet tarih kıt’ası bulunmaktadır. Kaynaklarda bu manzumelerinin dışında Farsça olarak kaleme aldığı bir Tarab-nâme’sinin de bulunduğu kaydedilmesine rağmen söz konusu bu esere ulaşılamamıştır (Kesik 2010: 8).

Dîvânçe'sinde bulunan şiirlerin geneline bakıldığında Âgâhî’nin, nazım şekillerinde gelenek dışına çıkmadığı, manzumelerinin kaside, gazel, tercî'-i bend ve tarih kıt’alarından oluştuğu görülmektedir. Bunun yanı sıra klasik Türk şiirinin son temsilcilerinden biri olarak Âgâhî, son dönem Osmanlı şiirinin içinde bulunduğu yenileşme çabasına karşı bir direniş içerisinde bulunan, klasik tarz şiirin izinden giden, geleneğe bağlı kalarak imgesel anlatımlarla şiirdeki ustalığını göstermeye çalışan bir şair olarak karşımıza çıkmaktadır. Klasik Türk şiirinin mazmunlarını ve şiir anlayışını kendi devrinin özellikleriyle de birleştirerek şiirlerinde toplamıştır. Şiirlerinde hakim olan şiir anlayışı dinî-tasavvufî içerikli bir üslup olmasının yanı sıra âşıkâne ve rindâne şiirlerinin varlığı da azımsanmayacak sayıdadır. Özellikle münacat türündeki manzumelerinde ilahi aşkın ve coşkunluğun seviyesini üst perdeden duyabileceğimiz bir tarzda olduğu görülebilmektedir.

Müderris olması dolayısıyla şiirlerinin bazı bölümlerinde dönemin insanına dünyevi ve uhrevi çeşitli nasihatlerde bulunan Âgâhî, özellikle dönemin maddi ve manevi tembelliğine atıfta bulunmuş ve bu yönüyle yaşadığı dönemi bir çok defa hicvetmiştir. Şairin şiirlerinde kullandığı redifler dünyasına bakıldığında bile rediflerin emir kipinde veya öğüt anlamlı “et, bak, çek, geç,” gibi kelimelerden oluşması şairin içinde bulunduğu sosyal durumdan, insanlığın gidişatından memnûn olmadığı ve bundan dolayı da şiirlerin bir çoğunda nasihat, pend üslubunu kullandığı görülmektedir.

Kaynakça

        Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi (1977).   “Âgâhî”. C.I. İstanbul: Dergah Yay.

Ak, Orhan Naci, Halil Velioğlu (1997). Osmanlı Dönemi Şâirlerinden Rizeli Hâfız Yusuf ve Şâkir Âgâhî. Rize: Hem Yay.

Can, Sıtkı (1940). Rize Şâirleri. Giresun: Akgün Basımevi Yay.

Cunbur, Müjgân (hzl.) (1999). İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal Son Asır Türk Şairleri. C.I. Ankara: AKM Yay.

Ergun, Sadettin Nüzhet (1927). Türk Şâirleri. C.I. İstanbul.

Kesik, Beyhan (2010). Şâkir Âgâhî ve Şiirleri. Ankara: Vizyon Yayınevi.

Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatçı (hzl.) (2001). Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî-Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri. Ankara: Bizim Büro Yay.

Uzunçarşılı, İbrahim Hakkı (1988). Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilatı. Ankara: TTK. Yay.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DR. MEHMET SAİT ÇALKA
Yayın Tarihi: 05.06.2013
Güncelleme Tarihi: 01.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Gazel

Evc-i a‘lâda gönül uçma sakın Ankâ gibi

İntisâb et dergehe bir sâ’il-i ednâ gibi

 

Herkesi kendinden a‘lâ gör tevâzû-pîşe ol

Ser-fürû et tâ ki makbûl olasın Tûbâ gibi

 

Turma bâzâr-ı ma‘ârifde fünûnu cem‘ edip

Nakd-i ‘ömrüñ eyleme itlâf tut kimya gibi

 

Rûz u şeb çalış rızâen-li’l-lâhı tahsîl gör

Kıl tevekkül gam yeme vüs‘atde ol sahrâ gibi

 

Nükte-i havf u recâ beynin gel Âgâhî gözet

Çeşme-i çeşmin akıt olsun n’olur deryâ gibi

 

Gazel

Dizilmiş sû-be-sû güller kurulmuş ibtidâ meclis

‘Aceb kâşâne-i cennet midir bu pür-ziyâ meclis

 

Ne bu pertev-fürûzân-ı türâb şem‘-i şebistânlar

Süreyyâ-veş ‘ukûd-âviz olmuş pür safâ meclis

 

Nigâr-ı hâne-i Çîn bu terâvetçe hele olmaz

Zihî reng-i melâhatle olupdur intihâ meclis

 

Sarîr-i hâmeler bülbül misâli nağme-perdâzân

Meger teşkîl-i gül-gonca edipdir cân-fezâ meclis

 

Du‘âmız budur Âgâhî bu hey’et bu tarâvetle

Hemîşe nev-be-nev olsun müferric dil-güşâ meclis

(Kesik, Beyhan (2010). Şâkir Âgâhî ve Şiirleri. Ankara: Vizyon Yayınevi. 66-67.)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1Özcan Yüksekd. 1963 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
2ABDÜLAZİZd. 1864 - ö. 1936Doğum YeriGörüntüle
3Fatma Yangın Ekşioğlud. 01 Eylül 1960 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
4ZEVKÎ/CELÂL, Recâ‘î-zâde Mehmed Celâl Beyd. 1838 - ö. 1882Doğum YılıGörüntüle
5ZEMİNÎd. 1838 - ö. 1908Doğum YılıGörüntüle
6Sadullah Paşad. 1838 - ö. 1891Doğum YılıGörüntüle
7CELÂL, Abdullah Celâleddîn Paşad. 1847 - ö. 1903Ölüm YılıGörüntüle
8HİKMET, Hersekli Ârif Hikmet Beyd. 1839 - ö. 1903Ölüm YılıGörüntüle
9RIZÂ, Ali Rızâ Efendi, İstanbullud. 1865 - ö. 1903Ölüm YılıGörüntüle
10KÂBİLÎ, Yâverî-zâde Mehmedd. ? - ö. Mart-Nisan 1635 veya Temmuz-Ağustos 1634MeslekGörüntüle
11İLMÎ, Ahmed Çelebid. ? - ö. Mart-Nisan 1739MeslekGörüntüle
12FÂ'İZÎ, Sa'dî-zâde Mahdûmu Es-Seyyid Abdullah Efendid. 1620-21 - ö. 1667-68MeslekGörüntüle
13ABDÜLHAK, Abdülhak Molla Efendid. 1786 - ö. 1854Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14ES'AD, Mansûrî-zâde Hüseyin Es'ad Efendid. 1820 - ö. 1897Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15SA'ÎD, Mehmed Sa'îd Efendi, Nasûhî-zâded. ? - ö. 1869Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16ŞEYHÎ, Merhabâzade Ahmed Efendid. ? - ö. 1666Madde AdıGörüntüle
17AFÎF, Mihrî-zâde Feyzullâh Efendid. ? - ö. 29 Temmuz 1769Madde AdıGörüntüle
18AHMED, Ahmed Efendid. ? - ö. 1582Madde AdıGörüntüle