Madde Detay
ÂKİF PAŞA
(d. 1202/1787 - ö. 1261/1845)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Âkif Mehmed Paşa, 15 Rebiulevvel 1202/26 Aralık 1787'de Yozgat'ın Bozok Yaylası'nda doğdu. Babası Ayıntâb-zâde Kadı Mehmed Efendi'dir. Âkif Paşa'nın dedelerinin Veysel Karânî hazretlerinin soyundan olduğu bilinmektedir. Çocukluğunda babasıyla birlikte Hacc'a giden Âkif Paşa, dönüşünde ilk bilgilerini memleketindeki ilim adamlarından aldı. Bozok (Yozgat)'ta Cabbar-zâde Süleymân Bey'in divan kâtibi oldu. Süleymân Bey'in ölümünden sonra İstanbul'a gelerek amcası Mustafa Mazhar Efendi'nin yardımıyla Dîvân-ı Hümâyûn kalemine girdi. Burada altı ay çalıştıktan sonra Âmedî Odasına alınan Âkif Paşa, padişah II. Mahmûd'un dikkat ve iltifatına mazhar olarak kısa zamanda yükseldi. 1824'te Silahtar kâtibi, 1825'te âmedci, 1826'da beylikçi ve 1832'de reisü'l-küttâb oldu. Dört yıl sonra bu makam Hâriciye nezaretine çevrilince Âkif Paşa'ya da Efendi unvanıyla vezirlik ve müşirlik rütbesi verildi. Böylece Paşa Osmanlı devletinin ilk Hâriciye Nâzırı oldu. Bu sırada Pertev Paşa Mülkiye nâzırlığı görevinde bulunuyordu. Bir süre sonra Âkif Paşa Hâriciye nâzırlığı görevinden azledildi. Bu azlin görünüşteki sebebi Paşa'nın hastalığı, gerçekte ise küçük bir zabıta olayı iken büyütülerek diplomatik bir krize dönüşen ve tarihe "Miyop Churchill Hadisesi" diye geçen vakaydı.
Âkif Paşa, verdiği jurnallerin neticesinde ve bilhassa paşayı çekemeyen Hüsrev Paşa takımının gayretiyle Pertev Paşa'nın azli ve Edirne'ye nefyi üzerine bir yıl üç buçuk ay aradan sonra yeniden paşalık rütbesiyle Pertev Paşa'nın yerine Mülkiye nâzırlığına getirildi. Âkif Paşa'nın Mülkiye nazırlığı görevinde yaptığı ilk icraatlardan biri bu makamın ismini Dâhiliye'ye çevirmek oldu. Yine böylece Âkif Paşa Osmanlı devletinin ilk Dâhiliye Nazırı olarak da tarihe geçti. Âkif Paşa, Dâhiliye nazırlığı makamında da uzun süre kalmadı. Pertev Paşanın yetiştirdiği şahıslardan olan Hâriciye Nazırı Mustafa Reşîd Paşa'nın tesiriyle, yine hastalığı bahane gösterilerek altı buçuk aylık bir görev süresinden sonra 30 Mart 1838'de azledildi.
Halvetiye tarikatının Şabaniye koluna mensup olan Âkif Paşa, Sultan Abdulmecîd'in tahta çıkmasından sonra 1839'da Kocaeli mutasarrıflığına tayin edildi. Daha sonra da Bursa, Bolu, Viranşehir, Karasi sancakları da ilave olarak kendisine verildi. Fakat bir müddet sonra halkın şikâyet etmesi üzerine rütbesi dahi alınarak azledildi ve vaktiyle Pertev Paşa'nın sürüldüğü ve gizlice idam edildiği Edirne'ye gönderildi. Edirne'ye gönderilen Meclis-i Vâlâ azası Mazlûm Bey ile ricalden Selâmi Efendi tarafından mahkeme edilerek iki sene süreyle nefyine karar verildi. 1842 yılında mahkumiyetini tamamladı ise de serbest bırakılmadı ve birçok müracaattan sonra Bursa veya Yozgat'ta ikâmet edebileceği kendisine bildirildi. Paşa Bursa'yı tercih etti. Bursa'da altı ay kadar oturdu. Buradan ailesine ve dostlarına yazdığı mektuplarda çektiği sıkıntı ve ıstıraplardan ve romatizma ağrılarından bahsederek affedilmesi için gerekli teşebbüslere girişilmesi yönünde ricalarda bulundu. Sonunda Abdülhâmid'in doğumu üzerine yazdığı şiiriyle affedilerek İstanbul'a geldi. Süleymaniye civarında hastane karşısındaki konağında ve Boyacı Köyü'ndeki yalısında oturdu. Bir süre sonra Hac niyetiyle Hicaz'a gitti. Bu yolculukta Mısır'a da uğrayarak Mehmet Ali Paşa'dan izzetüikram gördü. Hac görevini yerine getirdikten sonra dönerken İskenderiye'de vapura bineceği sırada hastalandı. Kısa bir süre sonra da 12 Mart 1845/3 Rebiülevvel 1261'de vefat etti. Danyal (a.s.)'ın kabri civarında defnedildi.
Eserleri şunlardır:
1. Tabsıra: Kelime anlamı itibariyle insanın gözünü açacak bilgi, açıklama manasındaki eser, Âkif Paşa'nın en önemli ve dikkat çeken eserlerindendir. Nesrimize katkıları bakımından üzerinde önemle durulan eser, Âkif Paşa'nın Dâhiliye nazırlığından azledilmesine sebep olan Churchill Hadisesi üzerine yazılmıştır. Paşa, bu eserde söz konusu hadisenin iç yüzünü kendi bakış açısına göre anlatmış ve Pertev Paşa'yı jurnallemiştir. Eser uzun süre unutulmuş, ancak Namık Kemal ve Ebüzziya Tevfik'in gayretleriyle ortaya çıkarılmıştır. Matbaa-yı Âmire ve Matbaa-yı Ebüzziyâ'da basılan eserin çok sayıda matbu nüshasının yanında yazma nüshaları da mevcuttur. Bir mukaddime ve iki bölümden oluşan eser yarım kalmış bir eser görünümündedir. Tabsıra İstanbul'da Fransız elçiliğinde görev yapan M.A. Alric tarafından Fransızca'ya tercüme edilmiş ve Paris'te Leraux tarafından 1892'de "Un Diplomate Ottoman en 1836" adı altında yayımlanmıştır.
2. Münşeât-ı El-Hâc Âkif Efendi ve Dîvânçe: Eser Âkif Paşa'nın küçük bir Dîvân'ı ile Münşeât'ından oluşmuştur. Dîvân'ında, kaside, münâcât, gazel, şarkı, kıt'a, tarih, lügaz, mesnevi, musammat gibi şiirler mevcuttur. Bu eser, 1843'te İstanbul'da ve 1845'te Mısır'da basılmıştır. Bu eserin İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Türk Yazmaları Numara 2597'deki nüshası daha tam ve zengindir. Bu nüshada 1828-1829 yıllarında İran'la Osmanlı Devleti'nin Rusya'ya karşı ittifakı dolayısıyla İran şahına, veliahdına ve veziriazamına hitaben yazılmış mektup ve fermanlardan başka diğer nüshalarda bulunmayan birçok yazı da mevcuttur. Yine bu nüshada matbu nüshadan fazla olarak bir münacat ve bir muhammes vardır.
3. Risaletü'l Firâsiyye ve'l Siyâsiyye: Âkif Paşa bu eseri Âmedî Kaleminde iken Arapça'dan çeşitli ilavelerle tercüme etmiştir. Eser, İstanbul Üniversitesi Türkçe Yazmalar 1223 numarada kayıtlıdır.
4. Âkif Paşanın Mektupları: Âkif Paşa'nın mektupları ölümünden sonra torunu Âkif Bey tarafından İstanbul'da 1874 yılında Eser-i Âkif Paşa ve Ebüzziyâ Tevfîk tarafından 1885'te Muherrerât-ı Hususiye-i Âkif Paşa adıyla neşredilmiştir.
Edebiyatçılığının yanında devlet adamlığıyla da hep akıllarda yer eden Âkif Paşa'nın çalkantılı geçen siyasi hayatı onun edebî eserlerine de malzeme olmuştur. Tabsıra'sı ve Şeyh Müştak'a mektubu buna örnek gösterilebilir. Namık Kemal tarafından "kalemimize Türkçe yazmayı öğretenlerin en büyüklerindendir" diye tarif edilen Âkif Paşa, yaşadığı devrin önemli bir divan şairi ve kuvvetli bir nesir yazarıdır. O, bazen klasik edebiyatımızın son temsilcilerinden bazen de yeni edebiyatın müjdecilerinden sayılmıştır. Paşa yetişme tarzı, zevki ve sanatının hususiyetleriyle eski tarzın bir devamı olarak görülmüş, ancak bunun yanında meşhur şiiri Adem Kasidesi'nde ferdî bir ruh darlığını yansıtan yokluk fikrini tek başına ele alışı, torununun ölümü üzerine koşma tarzında hece vezniyle şiir yazması ve Tabsıra adlı eserinde mümkün olduğunca sadelik ve açıklığı yakalaması bakımından yeni edebiyatın ilklerinden kabul edilmiştir.
Âkif Paşa'nın Türk edebiyatı tarihindeki yeri, değeri ve dolayısıyla edebî şahsiyeti ile ilgili en doğru tahlil ve hüküm cümleleri, Fuat Köprülü'nün Milli Edebiyat Cereyanının İlk Mübeşşirleri adlı eserindeki şu satırlardadır: "Tabsıra'nın bazı parçaları, Şeyh Müşfik'e (Şeyh Muştak'a) mektubu, toruna hece vezniyle yazdığı mersiyesiyle Âkif Paşa'yı Tanzimat'tan sonra inkışaf eden Avrupâî Türk edebiyatının ilk mübeşşiri saymak, Namık Kemal'den bilhassa Ebüzziya'nın Numûne-i Edebiyat-ı Osmaniye'sinden sonra edebiyatımızda adeta bir an'ane hâline gelmiştir. Halbuki münhasıran şark terbiyesi görmüş ve Avrupa medeniyetine bigâne kalmış olan Âkif Paşa'yı eski klasik edebiyatın son mümessillerinden addetmek şüphesiz daha doğrudur. Onun bazı nesirlerinde gördüğümüz sadeliğe eski asırların nesirlerinde daima tesadüf edildiğini, hece vezniyle şiir yazmasına gelince bir taraftan saz şiirinin, diğer taraftan mahallîleşme temayülünün neticesi olarak bunu Nedim'den itibaren birtakım klasik şairlerimizde de gördüğümüzü düşünürsek Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal mektebinin mübeşşiri kabul etmek asla mümkün değildir. Âkif Paşanın şahsiyeti, eski şark mektebinin sırf dahili tekâmülünün mahsulüdür" (1928: 33).
Şiiri, Namık Kemal tarafından "âlimâne şiir" diye vasıflandırılan Âkif Paşa, özellikle nesirlerindeki ifade açıklığıyla dikkat çekmiştir. Paşa, resmî yazışma dilini sadeleştirmiş ve kalem sahiplerinin kitabetlerinin değişmesine vesile olmuştur. Edebiyatı hiçbir zaman meslek olarak kabul etmeyen Âkif Paşa'nın yetişme tarzı ve zevki itibariyle eskiye bağlı olduğunu Münşeât'ındaki eski tarz yazılarını kanıt göstererek ifade eden Ahmet Hamdi Tanpınar, Paşa'nın edebî şahsiyeti ve Türk edebiyatı içindeki yeri ve önemiyle ilgili olarak şu görüşleri dile getirir: "Âkif Paşa, on dokuzuncu asır başının, hayatında, fikrî ihtiyatlarında, dilinde, sarsılmış değerlere bağlılık ve görevlerinde eski cemiyetlerin kesin standartlarından huzursuz bir ferdiyete giden insandır. Bu itibarla, Keçecizâde'nin, Vâsıf'ın ve onlardan önce gelenlerin birçoğunun eserlerinde hafif belirtiler hâlinde görülen bir yığın şey, Paşa'da bir nevî sarahat kazanır. Nedîm müstesna, Âkif Paşa edebiyatımızda bir mizacı bütün ilcalarıyla konuşturan adamdır. Tabsıra'sı, bazı hususi mektupları, Adem Kasîdesi ve bilhassa torunu için yazdığı o küçük mersiye ile herhangi bir yabancı tesire maruz kalmaksızın, sadece hayatının arızalarıyla yeni denebilecek bir edebiyatın numunesini vermiştir" (1982: 94).
Kaynakça
Abdurrahman Şeref (1923). Tarih Musahabeleri. İstanbul: Matbaa-yı Âmire.
Abdulhalim Memduh (1890). Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniye. İstanbul: Mahmut Bey Matbaası.
Ahmet Cevdet Paşa (1986). Tezâkir-i Cevdet. neşr. Cavit Baysun. Ankara.
Ahmet Lütfi Efendi (1876). Tarih-i Lütfi. İstanbul: Matbaa-yı Âmire.
Âkif Paşa (1846). Eş'âr-ı El-Hâc Âkif Efendi. İstanbul: Tophâne-i Âmire.
Âkif Paşa (1885). Muherrerât-ı Hususiye-i Âkif Paşa. İstanbul: Matbaa-yı Ebüzziya.
Âkif Paşa (1843). Münşeât-ı El-Hac Âkif Efendi. İstanbul: Tophâne-i Âmire.
Âkif Paşa (1889). Tabsıra. İstanbul: Matbaâ-yı Ebüzziya.
Akyüz, Kenan (1982). Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri. Ankara: İnkılap Kitabevi.
Alric, Arthur (1892). Un Diplomate Ottoman. Paris.
Beyatlı, Yahya Kemal (1977). Mektuplar ve Makaleler. İstanbul: Yahya Kemal Enstitüsü Yay.
Bilgegil, Zühre (1993). Kaya Bilgegil'in Makaleleri. Ankara: KB Yay.
Büyük Türk Klasikleri (1988). "Âkif Paşa". C.VIII. İstanbul: Ötüken-Söğüt Yay. 252-253.
Ebüzziya Tevfik (1913). Numûne-i Edebiyât-ı Osmaniyye. İstanbul: Matbaa-yı Ebüzziya.
Gibb, E. J. Wilkinson (1996). Osmanlı Şiir Tarihi. çev. Ali Çavuşoğlu. Ankara: Akçağ Yay.
İnal, İbnü'l-Emin Mahmud Kemal (1940). Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar. İstanbul: Maarif Matbaası.
İnal, İbnü'l-Emin Mahmud Kemal (1969). Son Asır Türk Şairleri. İstanbul: Maârif Matbası.
Kabaklı, Ahmet (1978). Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Türk Edebiyatı Yay.
Kaplan, Mehmet (1969). Şiir Tahlilleri. İstanbul: Dergâh Yay.
Kaplan, Mehmet (1976). Türk Edebiyatı Üzerine Araştırmalar. İstanbul: Dergâh Yay.
Kırzıoğlu, Banuçiçek (1996). Tabsıra. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay.
Kocatürk, Vasfi Mahir (1970). Büyük Türk Edebiyatı Tarihi. Ankara: Edebiyat Yay.
Köprülü, Mehmet Fuat (1934). Divan Edebiyatı Antolojisi. İstanbul: Devlet Matbaası.
Köpürülü, Mehmet Fuat (1928). Milli Edebiyat Cereyanının İlk Mübeşşirleri. İstanbul: Devlet Matbaası.
Levend, Âgâh Sırrı (1980). Divan Edebiyatı. İstanbul: Enderun Kitabevi.
Mehmet Süreyya (1895). Sicill-i Osmânî. C.III. İstanbul: Matbaa-yı Âmire.
Özgül, Metin Kayahan (1987). Hersekli Ârif Hikmet Hayatı ve Eserleri. Ankara: KB Yay.
Pilav, Salim (2002). Âkif Paşa (1787-1845) ve Tabsıra. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi.
Sevük, İsmail Habib (1940). Edebi Yeniliğimiz I-II. İstanbul: Remzi Kitabevi.
Tanpınar, Ahmet Hamdi (1977). Edebiyat Üzerine Makaleler. İstanbul: Dergâh Yay.
Tanpınar, Ahmet Hamdi (1982). 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Çağlayan Kitabevi.
Tanpınar, Ahmet Hamdi (1989). "Âkif Paşa". İslâm Ansiklopedisi. C.I. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 242-246.
Tansel, Fevziye Abdullah (1967). Namık Kemal'in Mektupları. Ankara: TTK Yay.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ SALİM PİLAVYayın Tarihi: 21.11.2013Güncelleme Tarihi: 14.12.2020Eserlerinden Örnekler
Kasîde-i Adem'den
Can verir âdeme endişe-i sahbâ-yı adem
Cevher-i can mı aceb cevher-i mînâ-yı adem
Çeşm-i iman ile bakdıkça vucûd-i âdeme
Sahn-ı cennet görünür âdeme sahrâ-yı adem
Galat ettim ne revâ cennete teşbih etmek
Başkadır nimet-i âsâyiş-i me'vâ-yı adem
...
Kimse incinmedi anın va'zından zerre kadar
Besledi bunca zaman âlemi bâbâ-yı adem
Var ise andadır ancak yoğise yoktur yok
Rahat istersen eğer eyle temennâ-yı adem
Ne gam u gussa ne renc ü elem ü bîm ü ümîd
Olsa şâyeste cihan cân ile cûya-yı adem
Yok dedikçe var olur yok mu garâbet bunda
Nâm-ı hestî mi nedir hall-i muammâ-yı adem
...
Mâder-i dehr mevâlidi ki durmaz doğurur
Der-kenar etmek içindir anı bâbâ-yı adem
Çarhın evladını baştan çıkarır dâye-i dehr
Etmese terbiye sık sık anı lâlâ-yı adem
Herkesin kısmeti yokdan gelir amma bilmez
Yeri var âleme men eylese selvâ-yı adem
...
İki kâğıttan ibaret nüsah-ı kevn ü mekân
Biri ibkâ-yı vücud ü biri ifnâ-yı adem
Selb ü icab ta'ayyün ederek âlemden
Bir netice verir elbette kazâyâ-yı adem
Mim-i imkânını mahv eylese molla evvel
Yoksa nefy etmese de âhırıdır lâ-yı adem
Şeyhe bak ketm-i ademden deyu takrir eyler
Bilmez amma ki nedir ma'ni-i ifnâ-yı adem
Sığmaz ol dâire-i kevn ü mekâna ne bilir
Geçmeyen Arş'ı nedir mülk-i muallâ-yı adem
(Kaplan, Mehmet (1976). Türk Edebiyatı Üzerine Araştırmalar. İstanbul: Dergâh Yay. 15-16.)
Mersiye
Tıfl-ı nâzenînim unutmam seni
Aylar günler değil geçse de yıllar
Telh-kâm eyledi firâkın beni
Çıkar mı hâtırdan o tatlı diller
Kıyılamaz iken öpmeye tenin
Şimdi ne hâldedir nâzik bedenin
Andıkça gülşende gonca-dehenin
Yansın âhım ile kül olsun güller
Tegayyürler gelip cism-i semîne
Sırma saçlar yayıldı mı zemîne
Döküldü mü siyah ebru cebîne
Dağıldı mı kokladığım sümbüller
Feleğin kînesi yerin buldu mu
Gül yanağın reng-i rûyu soldu mu
Acaba çürüyüp toprak oldu mu
Öpüp kokladığım o pamuk eller
(Pilav, Salim (2002). Âkif Paşa (1787-1845) ve Tabsıra. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi. 20-21.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 21.11.2013Güncelleme Tarihi: 14.12.2020Eserlerinden Örnekler
Kasîde-i Adem'den
Can verir âdeme endişe-i sahbâ-yı adem
Cevher-i can mı aceb cevher-i mînâ-yı adem
Çeşm-i iman ile bakdıkça vucûd-i âdeme
Sahn-ı cennet görünür âdeme sahrâ-yı adem
Galat ettim ne revâ cennete teşbih etmek
Başkadır nimet-i âsâyiş-i me'vâ-yı adem
...
Kimse incinmedi anın va'zından zerre kadar
Besledi bunca zaman âlemi bâbâ-yı adem
Var ise andadır ancak yoğise yoktur yok
Rahat istersen eğer eyle temennâ-yı adem
Ne gam u gussa ne renc ü elem ü bîm ü ümîd
Olsa şâyeste cihan cân ile cûya-yı adem
Yok dedikçe var olur yok mu garâbet bunda
Nâm-ı hestî mi nedir hall-i muammâ-yı adem
...
Mâder-i dehr mevâlidi ki durmaz doğurur
Der-kenar etmek içindir anı bâbâ-yı adem
Çarhın evladını baştan çıkarır dâye-i dehr
Etmese terbiye sık sık anı lâlâ-yı adem
Herkesin kısmeti yokdan gelir amma bilmez
Yeri var âleme men eylese selvâ-yı adem
...
İki kâğıttan ibaret nüsah-ı kevn ü mekân
Biri ibkâ-yı vücud ü biri ifnâ-yı adem
Selb ü icab ta'ayyün ederek âlemden
Bir netice verir elbette kazâyâ-yı adem
Mim-i imkânını mahv eylese molla evvel
Yoksa nefy etmese de âhırıdır lâ-yı adem
Şeyhe bak ketm-i ademden deyu takrir eyler
Bilmez amma ki nedir ma'ni-i ifnâ-yı adem
Sığmaz ol dâire-i kevn ü mekâna ne bilir
Geçmeyen Arş'ı nedir mülk-i muallâ-yı adem
(Kaplan, Mehmet (1976). Türk Edebiyatı Üzerine Araştırmalar. İstanbul: Dergâh Yay. 15-16.)
Mersiye
Tıfl-ı nâzenînim unutmam seni
Aylar günler değil geçse de yıllar
Telh-kâm eyledi firâkın beni
Çıkar mı hâtırdan o tatlı diller
Kıyılamaz iken öpmeye tenin
Şimdi ne hâldedir nâzik bedenin
Andıkça gülşende gonca-dehenin
Yansın âhım ile kül olsun güller
Tegayyürler gelip cism-i semîne
Sırma saçlar yayıldı mı zemîne
Döküldü mü siyah ebru cebîne
Dağıldı mı kokladığım sümbüller
Feleğin kînesi yerin buldu mu
Gül yanağın reng-i rûyu soldu mu
Acaba çürüyüp toprak oldu mu
Öpüp kokladığım o pamuk eller
(Pilav, Salim (2002). Âkif Paşa (1787-1845) ve Tabsıra. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi. 20-21.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 14.12.2020Eserlerinden Örnekler
Kasîde-i Adem'den
Can verir âdeme endişe-i sahbâ-yı adem
Cevher-i can mı aceb cevher-i mînâ-yı adem
Çeşm-i iman ile bakdıkça vucûd-i âdeme
Sahn-ı cennet görünür âdeme sahrâ-yı adem
Galat ettim ne revâ cennete teşbih etmek
Başkadır nimet-i âsâyiş-i me'vâ-yı adem
...
Kimse incinmedi anın va'zından zerre kadar
Besledi bunca zaman âlemi bâbâ-yı adem
Var ise andadır ancak yoğise yoktur yok
Rahat istersen eğer eyle temennâ-yı adem
Ne gam u gussa ne renc ü elem ü bîm ü ümîd
Olsa şâyeste cihan cân ile cûya-yı adem
Yok dedikçe var olur yok mu garâbet bunda
Nâm-ı hestî mi nedir hall-i muammâ-yı adem
...
Mâder-i dehr mevâlidi ki durmaz doğurur
Der-kenar etmek içindir anı bâbâ-yı adem
Çarhın evladını baştan çıkarır dâye-i dehr
Etmese terbiye sık sık anı lâlâ-yı adem
Herkesin kısmeti yokdan gelir amma bilmez
Yeri var âleme men eylese selvâ-yı adem
...
İki kâğıttan ibaret nüsah-ı kevn ü mekân
Biri ibkâ-yı vücud ü biri ifnâ-yı adem
Selb ü icab ta'ayyün ederek âlemden
Bir netice verir elbette kazâyâ-yı adem
Mim-i imkânını mahv eylese molla evvel
Yoksa nefy etmese de âhırıdır lâ-yı adem
Şeyhe bak ketm-i ademden deyu takrir eyler
Bilmez amma ki nedir ma'ni-i ifnâ-yı adem
Sığmaz ol dâire-i kevn ü mekâna ne bilir
Geçmeyen Arş'ı nedir mülk-i muallâ-yı adem
(Kaplan, Mehmet (1976). Türk Edebiyatı Üzerine Araştırmalar. İstanbul: Dergâh Yay. 15-16.)
Mersiye
Tıfl-ı nâzenînim unutmam seni
Aylar günler değil geçse de yıllar
Telh-kâm eyledi firâkın beni
Çıkar mı hâtırdan o tatlı diller
Kıyılamaz iken öpmeye tenin
Şimdi ne hâldedir nâzik bedenin
Andıkça gülşende gonca-dehenin
Yansın âhım ile kül olsun güller
Tegayyürler gelip cism-i semîne
Sırma saçlar yayıldı mı zemîne
Döküldü mü siyah ebru cebîne
Dağıldı mı kokladığım sümbüller
Feleğin kînesi yerin buldu mu
Gül yanağın reng-i rûyu soldu mu
Acaba çürüyüp toprak oldu mu
Öpüp kokladığım o pamuk eller
(Pilav, Salim (2002). Âkif Paşa (1787-1845) ve Tabsıra. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi. 20-21.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Kasîde-i Adem'den
Can verir âdeme endişe-i sahbâ-yı adem
Cevher-i can mı aceb cevher-i mînâ-yı adem
Çeşm-i iman ile bakdıkça vucûd-i âdeme
Sahn-ı cennet görünür âdeme sahrâ-yı adem
Galat ettim ne revâ cennete teşbih etmek
Başkadır nimet-i âsâyiş-i me'vâ-yı adem
...
Kimse incinmedi anın va'zından zerre kadar
Besledi bunca zaman âlemi bâbâ-yı adem
Var ise andadır ancak yoğise yoktur yok
Rahat istersen eğer eyle temennâ-yı adem
Ne gam u gussa ne renc ü elem ü bîm ü ümîd
Olsa şâyeste cihan cân ile cûya-yı adem
Yok dedikçe var olur yok mu garâbet bunda
Nâm-ı hestî mi nedir hall-i muammâ-yı adem
...
Mâder-i dehr mevâlidi ki durmaz doğurur
Der-kenar etmek içindir anı bâbâ-yı adem
Çarhın evladını baştan çıkarır dâye-i dehr
Etmese terbiye sık sık anı lâlâ-yı adem
Herkesin kısmeti yokdan gelir amma bilmez
Yeri var âleme men eylese selvâ-yı adem
...
İki kâğıttan ibaret nüsah-ı kevn ü mekân
Biri ibkâ-yı vücud ü biri ifnâ-yı adem
Selb ü icab ta'ayyün ederek âlemden
Bir netice verir elbette kazâyâ-yı adem
Mim-i imkânını mahv eylese molla evvel
Yoksa nefy etmese de âhırıdır lâ-yı adem
Şeyhe bak ketm-i ademden deyu takrir eyler
Bilmez amma ki nedir ma'ni-i ifnâ-yı adem
Sığmaz ol dâire-i kevn ü mekâna ne bilir
Geçmeyen Arş'ı nedir mülk-i muallâ-yı adem
(Kaplan, Mehmet (1976). Türk Edebiyatı Üzerine Araştırmalar. İstanbul: Dergâh Yay. 15-16.)
Mersiye
Tıfl-ı nâzenînim unutmam seni
Aylar günler değil geçse de yıllar
Telh-kâm eyledi firâkın beni
Çıkar mı hâtırdan o tatlı diller
Kıyılamaz iken öpmeye tenin
Şimdi ne hâldedir nâzik bedenin
Andıkça gülşende gonca-dehenin
Yansın âhım ile kül olsun güller
Tegayyürler gelip cism-i semîne
Sırma saçlar yayıldı mı zemîne
Döküldü mü siyah ebru cebîne
Dağıldı mı kokladığım sümbüller
Feleğin kînesi yerin buldu mu
Gül yanağın reng-i rûyu soldu mu
Acaba çürüyüp toprak oldu mu
Öpüp kokladığım o pamuk eller
(Pilav, Salim (2002). Âkif Paşa (1787-1845) ve Tabsıra. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi. 20-21.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | GÜLŞANÎ, Hafız | d. 1879 - ö. 1918 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | BÜRYANÎ, Veli Varlık | d. 1928 - ö. 1978 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | KAPLANİ, Hasan Kaplan | d. 02.04.1958 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | FENNÎ, Mehmed Timur Fennî Efendi | d. ? - ö. 1845 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
5 | CEMÂL/CEMÂLÎ Mehmed Cemâleddîn, Karslı-zâde | d. ? - ö. 1845 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
6 | DERTLİ, İbrahim | d. 1772 - ö. 1845 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
7 | EMÎN, Emîn Mehmed Efendi | d. ? - ö. 1778-79 | Meslek | Görüntüle |
8 | ÜMMÎ, Hindî-zâde Abdurrahman Ümmî Efendi | d. ? - ö. 1776-77 | Meslek | Görüntüle |
9 | MEYDANÎ, Hüseyin | d. 1815 - ö. 1896 | Meslek | Görüntüle |
10 | AHKAR, İsmâil Zühdî Bey | d. ? - ö. 1912 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
11 | ŞEFÎK, Recâî-zâde İbrâhîm | d. 1808 - ö. 1856 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
12 | FEVZÎ, Muhammed Emîn Efendi | d. ? - ö. 19. yy. | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
13 | ŞEVKÎ, Mehmed Şevkî Efendi | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
14 | AYNÎ (Karamanlı) | d. ? - ö. 1490-1494 ? | Madde Adı | Görüntüle |
15 | HULDÎ | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |