(ALICIKLI) HİCABÎ/HİCABÎ DERVİŞ, Satılmış Yıldız

(d. 1938 / ö. 07.10.2013)
Rençper, taksici
(Tekke / 20. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Hicabî Derviş olarak tanınan Satılmış Yıldız, Amasya Merzifon'a bağlı Alıcık köyünde 1938 yılında doğmuştur. Hicabî'nin babasının adı Ali, annesinin adı Huriye'dir. Beş çocuklu bir ailenin en büyük çocuğu olan âşığın, Hasan ve Hüseyin adlarında iki erkek kardeşi; Reşide ve Refika adlarında iki kız kardeşi vardır. İlkokulu köyünde okuyan Hicabî, askere gidinceye kadar köyde rençperlikle geçinen ailesine yardımcı olmuştur. Askerliğini Kütahya'da jandarma olarak yapmış, askerden geldikten sonra bir süre daha köyde rençperlikle uğraşmıştır. Sonra, 1978-1980 arası iki buçuk yıl Almanya'ya işçi olarak gitmiştir. Almanya'dan döndükten bir süre sonra Merzifon'a taşınmış ve taksicilik yapmıştır. Civar köylerde "Taksici Derviş" olarak da bilinen âşık, 1996 depreminden sonra tekrar köye yerleşmiş ölünceye kadar orada kalmıştır. Hicabî, iki kez evlenmiş bu evliliklerinden iki kız iki de erkek çocuğu dünyaya gelmiştir. Âşık, 7 Ekim 2013 tarihinde vefat etmiştir (Gösterir 2017: 13-16).

Hicabî, eğitimini ustası Yanyatan Ali ile içinde bulunduğu kültürel ortamdan almıştır. Katıldığı cem törenleri, sazlı sözlü dost toplantıları; dinlediği âşıklar, zakirler, dedeler onun için birer okul olmuştur. Yedi ulu ozandan, Kul Hüseyin'den Kul Fakır'dan (Ali Oymak) beslenip gelen Alevi- Bektâşî düşüncesini buralarda öğrenerek şiirlerini aktarmıştır (Gösterir 2017: 17).

Hicabî'nin âşıklık geleneğine, türkü söyleyip saz çalmaya ilgisi küçük yaşlarda başlamıştır. Onun doğup büyüdüğü Gazilerovacığı yöresi, âşıklık geleneğinin güçlü olduğu, çok sayıda âşığın yetiştiği bir yöreydi. Hicabî'nin yöresinde yetişen âşıkların bir bölümünü tanımış, âşıklığa başlarken onlardan etkilenmiştir.Yine köylerine gelip giden dedeler, zakiler, âşıklar; onların dinleyicilerine aktardığı geleneğe ilişkin bilgiler, söylediği türküler, deyişler onun âşıklık sanatına yönelmesinde etkili olmuştur. Hicabî'nin annesi de saza söze meraklı bir kadındır. Okuması yazması yoktur ama doğaçlama olarak çok güzel maniler söylemektedir. Annesinin bu yeteneği Hicabî'yi de etkilemiştir (Gösterir 2017: 18).

Hicabî, bu etkilenmelerin sonucunda ilkin askere gitmeden önce köyünde yaşanan olaylar için destanlar düzmeye, ölüler için ağıtlar yakmaya başlamıştır. Örneğin, Karatepe köyünden kaza sonucu ölen on dört yaşında nişanlı bir çocuk için dokunaklı bir ağıt yakmıştır. Ancak bu dönemin ürünleri yaşam kavgasının gelgitleri içinde unutulup gitmiş ve bugüne ulaşamamıştır. Hicabî, sonraki dönemlerde kendini geliştirmiş ve ustası Yanyatan'dan geleneğin inceliklerini öğrenmiştir. Bir süre sonra da kendi köyünde, yöresinde düzenlenen cem törenleride zakirlik yapmaya başlamıştır. Eşençaylı Mehmet Derviş'in (Mehmet Topsakal), Kumbabalı İbrahim Ağa'nın (İbrahim Güven), Konaçlı Dertli Fakir'in (Nesim Doğan), Mehmet Dede Tekke köyünden gelen dedelerin meclislerinde bulunmuştur. Kul Hüseyin'in, Kul Fakır'ın ve daha başka usta âşıkların demelerini seslendirmiştir. Ustasıyla birlikte Merzifon'un bütün köylerini dolaşmış böylelikle yörede yetişen bütün âşıkları tanıma olanağı bulmuştur. Zamanla usta bir âşık olarak tanınmasına karşın hiçbir zaman para karşılığı zakirlik yapmamıştır. Derviş kişiliği nedeniyle paraya pula önem vermemiş. Alıcıklı Hicabî, yöresinde iyi tanınan bir âşık olmakla birlikte yurt genelinde tanınma olanağı bulamamış, ünü Merzifon yöresiyle sınırlı kalmıştır (Gösterir 2017: 18-19).

Hicabî, ustasından ozanlık adı alıncaya kadar değişik adlar kullanmıştır. Sefil, Sefil Abdal, Zefil, Zefil Abdal, Dertli Zefil onun ilk dönem şiirlerinde karşılaşılan ozanlık adlarıdır. Bu ozanlık adlarının kullanılması, Kul Hüseyin Kolu âşıklarının bir özelliği olarak kendini gizleme amacına yöneliktir. Bu süreçte daha çok usta malı deyişler söylemiştir. Yanından ayrılmadığı, söyleyişlerinde bulunduğu, yetişmesinde büyük emeği bulunan ustası Yanyatan Ali'den ozanlık adı aldıktan sonra bu gizlilik ortadan kalkmıştır. Yanyatan, ona iki ozanlık adı önermiştir O, biri Hicabî öteki Hicranî olan ozanlık adlarından Hicabî'yi benimsemiştir (Gösterir 2017: 19).

Hicabî, dervişlik yaşantısı içinde bulunan, çevresinde daha çok "Hicabî Derviş" ya da "Taksici Derviş" adlarıyla tanınan bir âşıktır. Bu nedenle, şiirleri daha çok tekke edebiyatı geleneğine yaslanır. İçinde yaşadığı Alevi-Bektaşî toplumunun dine, Tanrı'ya, insana, evrene bakış açısını yansıtır. Dizelerinde Tanrı'nın birliğini vurgulayan âşık, kimi şiirlerinde insantanrıcı bir anlayışa yönelir. Yakınlarında Tanrı arayanların kendi vücütlarına bakmalarını önerir. Başka bir deyişle Tanrı'nın insanda göründüğünü söyler. Ehlibeyt sevgisi de Alevi-Bektaşî geleneğine bağlı olan Hicabî'nin işlediği temel konulardan biridir. Hak-Muhammet- Ali üçlemesi, Ali ululaması en çok işlenen konular arasındadır. Ali, Hasan, Hüseyin başta olmak üzere On İki İmam, acısı günümüze dek unutulmayan Kerbala olayı her Alevi-Bektaşî âşığında olduğu gibi Hicabî'nin şiirlerinde de yer bulur. Çoğu âşıkta güzele, sevgiliye duyulan aşkın yerini Hicabî'de Tanrı aşkı alır. Dolayısıyla onun şiirlerindeki "yâr", "canan", "dilber", "sevgili" sözcükleri günlük dildeki sevgiliyi değil, Tanrı'yı anlatır (Gösterir 2017: 26- 28).

Hicabî, Alevî-Bektaşî yolunun öğretisini yaymak için şiiri bir araç olarak kullanmıştır. Bu nedenle sanatlı söyleyişlere gerek duymamış, anlatmak istediklerini doğrudan söylemiş, dolaylı anlatımlara yönelmemiştir. Şiirlerinde daha önce de pek çok âşığın kullandığı aşk ateşi, aşk atı, aşk deryası, gönül evi, gönül pası, kalp evi gibi birkaç bağdaştırmaya yer vermiştir. Aşığın şiirinde baskın bir biçimde karşılaşılan tek sanat anıştırma sanatıdır. Hicabî, şiirlerinde en çok halk öykülerinden Leyla ile Mecnun'u kullanmıştır (Gösterir 2017: 31).

Kul Hüseyin Süreği'ne katılan öteki âşıklarda olduğu gibi Hicabî''nin şiirlerinde de ana konu Alevi-Bektaşî inancıdır. Âşık, şiirlerinde, Alevi-Bektaşî öğretisini aktarmaya ağırlık vermiştir. Şiirin öteki özelliklerini, bilhassa biçimsel özelliklerini gerektiği ölçüde önemsememiştir. Başka bir deyişle biçimden çok öze, anlama önem vermiştir. Öğretiyi aktarma kaygısı biçimsel duyarlılığın önüne geçmiştir. Çoğunlukla yarım uyağın kullanıldığı şiilerinde uyakların uygunluğuna çoğu yerde gereken özeni göstermemiştir. Yalnızca 8'li, 11'li hece ölçüsü kullanmış, hece ölçüsünün kusursuzluğu da geri planda kalmıştır. Kimi dizelerde görülen hece fazlalıkları, uyaklardaki düzensizlikler bu durumun sonucudur. Halk âşıkların çoğunda görüldüğü gibi, Hicabî de şiirlerinde çoğunlukla yarım uyak kullanmıştır (Gösterir 2017: 33).

Kaynakça

Gösterir, İbrahim (2017). Alıcıklı Âşık Hicabî (Yaşamı- Sanatı- Şiirleri). Ankara: Kültür Ajans Yay.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: ARAŞ. GÖR. ALTUĞ ORTAKCI
Yayın Tarihi: 12.01.2019
Güncelleme Tarihi: 05.12.2020

İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1HİLMÎd. ? - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
2MEMİŞ ŞAHİNd. 1904 - ö. 1978Doğum YeriGörüntüle
3HAYRETTİNd. 1899 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
4TURANÎ BABA, Duran Özaydınd. 1938 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
5KİRAZÎ, Mahmut Camcıd. 1938 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
6Sami Önald. 27 Haziran 1938 - ö. 26 Şubat 2008Doğum YılıGörüntüle
7TURANÎ BABA, Duran Özaydınd. 1938 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
8KİRAZÎ, Mahmut Camcıd. 1938 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
9Sami Önald. 27 Haziran 1938 - ö. 26 Şubat 2008Ölüm YılıGörüntüle
10TURANÎ BABA, Duran Özaydınd. 1938 - ö. ?MeslekGörüntüle
11KİRAZÎ, Mahmut Camcıd. 1938 - ö. ?MeslekGörüntüle
12Sami Önald. 27 Haziran 1938 - ö. 26 Şubat 2008MeslekGörüntüle
13TURANÎ BABA, Duran Özaydınd. 1938 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14KİRAZÎ, Mahmut Camcıd. 1938 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15Sami Önald. 27 Haziran 1938 - ö. 26 Şubat 2008Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16TURANÎ BABA, Duran Özaydınd. 1938 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
17KİRAZÎ, Mahmut Camcıd. 1938 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
18Sami Önald. 27 Haziran 1938 - ö. 26 Şubat 2008Madde AdıGörüntüle