Cenap Şahabettin

Dahhak-ı Mazlum
(d. 2 Nisan 1871 / ö. 13 Şubat 1934)
Şair, yazar, hekim
(Yeni Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında şehit olan Binbaşı Osman Şahabettin Bey'in oğludur. Babasının ölümü üzerine altı yaşlarındayken ailesiyle birlikte İstanbul'a geldi. Bir süre Tophane'de Mekteb-i Feyziye'ye devam etti, daha sonra girdiği Eyüp Askerî Rüştiyesinin yıkılması üzerine Gülhane Askerî Rüştiyesi'ne geçti. 1880 yılında buradan birincilikle mezun olarak Tıbbiye İdadisi'ne girdi. Burada iki yıl okuduktan sonra Askerî Tıbbiyenin beşinci sınıfına kabul edildi ve eğitimini tamamlayarak 1889'da doktor yüzbaşı olarak mezun oldu. Başarılı öğrenciliği sebebiyle 1890 yılı başlarında cilt hastalıkları alanında ihtisas yapmak üzere devlet tarafından Paris'e gönderildi ve burada dört yıl kaldı. Paris’ten döndükten sonra Haydarpaşa Hastanesi'nde bir süre çalıştı, oradan Karantina İdaresine geçti ve İstanbul’dan ayrılarak Babülmendeb Boğazı’ndaki Kamerun adasına karantina doktoru olarak gitti. Buradan döndükten sonra 29 Ocak 1897’de Hicaz’a giden sağlık heyetinde yer aldı. Karantina Dairesi bünyesinde Mersin (1899-1902) ve Rodos’ta (1902-1905) görev yaptı. Memuriyet hayatının sonlarına doğru Daire-i Umur-ı Sıhhiye ikinci başkanlığında bulundu (1909-1912). 1911 yılında Paris’te toplanan sağlık konferansına Osmanlı Devleti’ni temsilen katıldı. Son olarak 1913-1914 yıllarında Meclis-i Sıhhiye genel müfettişliği görevinde bulundu ve Birinci Dünya Savaşı başladığı sırada kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. Emekli olduktan sonra 1914 yılında Dârülfünun Edebiyat Fakültesi Lisan Şubesi Fransızca tercüme müderrisliğine tayin edildi. Ardından Garp edebiyatı müderris vekilliğine getirildi. Savaşın sonlarına doğru Dördüncü Ordu Komutanı Cemal Paşa’nın maiyetinde Şam’a gitti. Buradan döndükten sonra Süleyman Nazif’le birlikte Hadisat gazetesini çıkardı. 1918-1919 yıllarında Tasvir-i Efkâr gazetesi tarafından iki defa Avrupa’ya gönderildi. 30 Mayıs 1919'da Osmanlı edebiyatı tarihi müderrisliğine atandı. Derslerinde o sırada sürmekte olan Millî Mücadele'yi küçümseyen sözler sarfettiği ileri sürülerek öğrenciler tarafından diğer bazı hocalarla birlikte aleyhinde nümâyişlerle istifaya zorlandı. Bu iddialar ve daha önce yazdığı bazı siyasî yazıları sebebiyle Ali Kemal, Rıza Tevfik, Hüseyin Dâniş ve Barsamyan Efendi ile birlikte Dârülfünun'daki görevinden istifa etmek zorunda kaldı (Eylül 1922). Bu olaylar üzerine inzivaya çekildi. Cumhuriyet döneminde tekrar çeşitli gazetelerde edebiyat ve sanat konularında yazmaya başladı, zaman zaman Cumhuriyet ideolojisini ve inkılapları destekleyen, Millî Mücadele önderlerini öven yazılar da kaleme aldı, fakat ona daima Millî Mücadele dönemindeki muhalif tutumu hatırlatıldı. Son yıllarında üzerinde çalıştığı bilinen sözlüğünü tamamlayamadan 13 Şubat 1934'te beyin kanaması sonucu öldü. Kabri Bakırköy Mezarlığı'ndadır.

Cenap Şahabettin, küçük yaşta heveslendiği edebiyat ilgisini ilk gençlik yıllarında şiir yazmaya başlayarak sürdürmüş ve 1880’li yılların ortalarından itibaren yazdıklarıyla matbuatta adından söz ettirmeyi başarmış bir kalem erbabıdır. İlk gençliğinde Divan şiiri tarzında gazeller kaleme almış, hatta bunların bazılarını dönemin yayın organlarında yayımlamıştır. Matbuatta yayımlanan ilk şiiri İmdadü’l-Midad’da çıkan “Nazire-i Gazel-i Muallim”dir. Bundan yaklaşık bir ay sonra Saadet’te de bir gazeli çıkmıştır. Bu tarihte Saadet’te gençlerin şiirlerini seçerek beğendiklerini yayımlayan Muallim Naci, çok zor beğenen bir eleştirici olduğu hâlde Cenap’ın şiirlerini pek müdahale etmeksizin yayımlamış ve onu abartılı ifadelerle övmüştür. Cenap’ın Muallim Naci’yi, mahalleden komşuları da olan Şeyh Vasfi aracılığı ile tanıdığı ve bir süre her iki şairin şiirlerini taklit veya tanzir eden manzumeler kaleme aldığı bilinmektedir. Ancak bu dönem çok uzun sürmemiş ve o, aldığı modern eğitimin de etkisiyle Batı tesirinde Türk edebiyatının temsilcileri olan Namık Kemal, Recaizade Ekrem ve Abdülhak Hamit’in eserlerine yönelmiştir. Bu şairlerin tesiriyle kaleme aldığı manzumelerden bazılarını bir araya getirerek 1886 yılında, henüz Tıbbiye’de öğrenci iken, Tamât adıyla kitap olarak yayımlamıştır (1887). 1886 yılından itibaren şiirlerini Saadet yanında Gülşen, Sebat, Muhit, İmdâdü'l-Midâd gibi dönemin diğer mecmualarında da yayımlayan genç şair, 1890'da Paris’e gidinceye kadar kendisine az çok bir şöhret edinir. Paris'te kaldığı dört yıl boyunca edebiyatla da ilgilenmiş, özellikle parnasyen ve sembolist şairleri okumuş, bunlar içerisinde en çok Verlaine'den etkilenmiştir. Bir yazısında, Paris'teyken Charles Brevet’den "manzumenin elfâz ile resmedilen bir levha" olduğu fikrini öğrendiğini belirtir. Aynı yazıda bir sanat eserinin bütünlüklü bir yapı olduğunu ve bizim şiirimizde bu o zamanlar bu bütünlüğün bulunmadığını, kendisinin bunu Fransa’da öğrendiğini, "Benim Kalbim" adlı şiirinde de ilk kez uyguladığınıc ileri sürer. (Sadettin Nüzhet 1934; 20) Onun şiiri hakkında hüküm verirken bu bilinçle hareket ettiğini göz önünde bulundurmak yapılacak değerlendirmelerin isabetini artıracaktır.

Avrupa’dan döndükten sonra Mekteb, Hazîne-i Fünûn, Maarif, Malûmat gibi dergilerde şekil ve muhteva bakımından yeni şiirlerini birbiri peşi sıra yayımladı. Bu şiirlerle bütün edebiyat kamuoyunun dikkatini çekti ve o sırada Servet-i Fünun dergisi etrafında bir araya gelen ve “Edebiyat-ı Cedide” mensupları olarak bilinen şairlerin arasına katılmakta gecikmedi. 1897 yılından sonra Cenap’ın şiir faaliyeti Servet-i Fünun’da yoğunlaşacaktır.

Şiirde ses ve musikiye de en az resim kadar değer veren Cenap Şahabettin, duygu ve düşüncelerini kelime ve terkiplerin ses ve ahenkleriyle “telkin” etmeyi amaçlayan bir şairdir. Cenap Şahabettin’in şiirlerinin bu yönünü ele aldığı yazısında Mehmet Kaplan, onun Sembolistlerden “musikiyi taklit eden şiir” tarzını öğrendiğini belirtir. (Kaplan 1992a; 408) "Elhân-ı Şitâ", "Yakazât-ı Leyliye", "Temâşâ-yı Leyâl", "Temâşâ-yı Hazân" gibi şiirleri ile bu “musikiyi taklit eden şiir”in güzel örneklerini veren Cenap Şahabettin, daha ahenkli bulduğu için bütün şiirlerinde aruz veznini tercih etmiştir. Ancak aruzu alışılmışın dışında ve farklı kalıplarını bir arada kullanarak şiirlerinde ses ve ahenk bakımından çeşitlilik sağlamaya çalışmıştır. Bu yönüyle onun, Cumhuriyet’in başlarında Nazım Hikmet ve daha sonra Orhan Veli tarafından örnekleri verilecek serbest şiirin önünü açtığını kabul etmek gerekir. Servet-i Fünun döneminde Tevfik Fikret’in ve diğer Edebiyat-ı Cedide şairlerinin de bazı denemeleri olmakla birlikte bu tarzın yetkin örneklerini veren Cenap Şahabettin’dir. “Riyah-ı Leyal” ve Elhan-ı Şita” gibi şiirlerle çok başarılı uygulamalarını yaptığı ve “serbest müstezat” olarak adlandırılan, sonraki yıllarda Ahmet Haşim tarafından “O Belde”, “Yollar”, “Zulmet”, “Ölmek” gibi şiirlerle daha da olgunlaştırılan şiir şekillerinin Cumhuriyet dönemindeki serbest şiirin ilk denemeleri sayılmaması için bir sebep yoktur.

Cenap Şahabettin, şiirde olduğu kadar düzyazıda da Türk edebiyatının önemli isimlerinden biridir. Şiirlerinin aksine nesir yazılarının çoğu sağlığında kitap olarak yayımlanmıştır. Bunlardan ilki, görevli olarak gittiği Cidde seyahati sırasında izlenimlerini kaleme aldığı 17 parça “mektup”tan oluşan Hac Yolunda adlı eseridir. Servet-i Fünun’da yayımlanan bu eseri Cenap, “Kabe'ye gidecekler için yararlı bir eser” (Enginün 2011: 165 ) olarak tasarlamıştır. “El Kahire Vapurundan”, “İskenderiye’den”, “Kahire’den” gibi başlıklar altında İstanbul’dan ayrılışından itibaren yolculuk izlenimlerini eğlenceli bir dille anlatan bu yazılarla Cenap, “usta bir gezi yazarı olduğunu ispat etmiş”tir. (Enginün 2011: 166 ) Seyahat izlenimlerini anlattığı bir yazı dizisi de Tasvir-i Efkâr’da tefrika edilen “Âfâk-ı Irak”tır. Bu yazı dizisi savaş sırasında Bağdat’a yaptığı seyahatin izlenimlerinden oluşur. Bu yazılarda Cenap yine sanatkârane olmakla birlikte daha sade ve anlaşılır bir dil kullanmaya çalışmıştır. Sabah gazetesinde tefrika edilen “Suriye Mektupları” özellikle Cemal Paşa’yı ölçüsüzce öven satırları sebebiyle beğenilmemiştir. Bunlar “yazarın şöhretine hiçbir şey eklemeyen” yazılardır. (Enginün 2011: 168) Tasvir-i Efkâr gazetesi adına Avrupa’ya yaptığı seyahatin izlenimleri aynı gazetede tefrika edilmiş ve daha sonra kitap olarak da basılmıştır. Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Çekoslovakya, Almanya ve Avusturya’yı içine alan bu seyahatte Cenap, bir şehit çocuğu olarak, savaşın insanlar üzerinde yaptığı tahribatı etkileyici bir dille anlatır. 22 mektuptan oluşan bu yazılarda da o sanatkârane nesrin bütün inceliklerini kullanmıştır.

Cenap Şahabettin’in bir cephesi de gazete fıkra veya makale yazarlığıdır. Yazı hayatının başından ölümüne kadar birçok gazetede devrinin çeşitli meseleleriyle veya gündemdeki konularla ilgili yazıları yayınlanmıştır. Bu yazılardan bazıları sağlığında kendisi tarafından bir araya getirilerek kitap olarak da basılmıştır. Bunlardan ilki Evrak-ı Eyyam adlı eserdir. Nesr-i Harb, Nesr-i Sulh ve Tiryaki Sözleri adlı kitap da yine çeşitli gazetelerde yayınlanmış yazıların bir araya getirilmesiyle oluşmuştur. Kitabın ilk bölümünde Birinci Dünya Savaşı ile ilgili yazılar, “Nesr-i Sulh” başlıklı ikinci bölümünde ise Ali Canip’le münakaşaları ve Tevfik Fikret hakkındaki yazıları yer alır. Servet-i Fünun’da “Serseri Fikirler” başlığıyla yayımladığı vecizelerin bazıları ise bu kitapta “Tiryaki Sözleri” başlığı altında bulunmaktadır.

Cenap Şahabettin nesirlerinde de şiirlerinde olduğu gibi sanatkârane ve dalgalı bir sentaksı tercih etmiştir. Cenap’ın şiirde halefi olan Ahmet Haşim, şiirlerinin aksine düzyazılarında açık seçik olmayı amaçlamıştır. Cenap Şahabettin ise şiirleri ile düzyazıları arasında böyle iki farklı tercihte bulunmamıştır; onun, şiirleri kadar olmasa da, düzyazılarında da sanat kaygısının fikrin ve açık seçikliğin önüne geçtiğini söyleyebiliriz. Mehmet Kaplan’ın belirttiği gibi “Servet-i Fünun nesli, yeni bir şiir üslubu vücuda getirdiği gibi, nesirde de yeni bir ifade tarzı yaratmıştır.” (Kaplan 1992b: 425.) Cenap Şahabettin, Halit Ziya ile birlikte bu üslubun oluşumuna en çok katkı sağlayan isimlerdendir. Kaplan’a göre o, “nesrin meselelerini teferruatıyla incelemiş ve oldukça sağlam esaslara dayanan bir ‘nesir estetiği’ kurmuş”, o dönemde kalıntıları devam eden eski inşayı beğenmediği gibi Muallim Naci’nin düz ve açık nesir üslubunu da beğenmeyerek “yeni ve sanatkârane bir nesrin eseslarını” aramıştır. (Kaplan 1992b: 426.) O, dildeki bu tutumunu ömrünün sonuna kadar sürdürmüş, Meşrutiyet döneminde “Yeni Lisan” hareketinin temsilcileri ile bu konuda münakaşalara girmiştir. Benimsediği nüanslarla zengin dil ve üslup anlayışı sebebiyle dilde kelime çeşitliliğine büyük önem veren Cenap Şahabettin, tasfiyeciliğe şiddetle karşı çıkmıştır.

Gerek şiirleri ve gerekse düzyazı alanındaki eserleriyle Türk edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan Cenap Şahabettin, Servet-i Fünun topluluğuna sonradan katılmış olmakla birlikte bu topluluğun zaman içerisinde netlik kazanacak ilkelerinin ve estetik anlayışının belirlenmesinde en büyük katkıyı sağlayanlardan biridir. Şiirlerinde ve düzyazılarında bu ilkeleri uygulamasının yanında Dekadanlar ve Klasikler tartışması vesilesiyle yazdığı yazılarla bu ilkelerin edebiyat kamuoyuna duyurulması, dolayısıyla Servet-i Fünun edebiyatının devrinde kabul görmesi bakımından da en büyük çabayı gösterenlerden biridir.

Kaynakça

Akay, Hasan (1998). Servet-i Fünun Şiir Estetiği. İstanbul: Kitabevi.

Enginün, İnci (2011). "Cenap Şahabettin", Servet-i Fünun Edebiyatı. Hzl. İsmail Parlatır vd. Ankara: Akçağ Yayınları. 103-205.

Kaplan, Mehmet (1992a). "Cenab Şahabeddin'in Şiirlerinde Ses ve Musiki". Türk Edebiyatı Üzerinde Araştırmalar 1. İstanbul: Dergâh Yayınları. 408-424

Kaplan, Mehmet (1992b). "Cenab Şahabeddin ve Nesir Sanatı". ürk Edebiyatı Üzerinde Araştırmalar 1. İstanbul: Dergâh Yayınları. 425-436.

Sadettin Nüzhet [Ergun] (1934). İstanbul: Yeni Şark Kütüphanesi.

Gökçek, Fazıl (2018). Cenap Şahabettin. İstanbul: İdeal Kültür Yayıncılık.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. FAZIL GÖKÇEK
Yayın Tarihi: 13.09.2018
Güncelleme Tarihi: 30.10.2020

Eser AdıYayın eviBasım yılıEser türü
TâmâtElif. Maviyan Şirket-i Mürettebiye Matbaası / İstanbul1303 (1887)Şiir
Hac YolundaMatbaa-i Ahmet İhsan / İstanbul1325 (1909)Gezi Yazısı
Evrak-ı EyyamKanaat Matbaası / İstanbul1331 (1915)Fıkra
KörebeYeni Şark Kütüphanesi / İstanbul1333 (1917)Tiyatro
Nesr-i Harb, Nesr-i Sulh ve Tiryaki SözleriKanaat Kütüphanesi / İstanbul1334 (1918)Deneme
Avrupa MektuplarıMatbaa-i Amire / İstanbul1335 (1919)Gezi Yazısı
Vilyem ŞekspiyerKanaat Kütüphanesi / İstanbul1931İnceleme

İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1NÂ’İLÎ, Hâfız Sâlih Nâ’ilî Efendid. 1823-24 - ö. 1876-77Doğum YeriGörüntüle
2SABÂYÎd. ? - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
3Aka Gündüzd. 1885 - ö. 7 Kasım 1958Doğum YeriGörüntüle
4Şakir (Ayaşlı)d. 1871 - ö. 18 Haziran 1917Doğum YılıGörüntüle
5Halil Recai Öğdevind. 1871 - ö. 1955Doğum YılıGörüntüle
6NELMÎ, Tahsînd. 1871-72 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
7DESTURÎ, Keskin Küçükahmetoğullarıd. 1854 - ö. 1934Ölüm YılıGörüntüle
8Cəfər Cabbarlıd. 22 Mart 1899 - ö. 31 Aralık 1934Ölüm YılıGörüntüle
9EYÜP, Eyüp Deded. 1860\'lar - ö. 1934Ölüm YılıGörüntüle
10Yunus Korayd. 25 Ekim 1952 - ö. ?MeslekGörüntüle
11Özlem Şekercioğlu Lesportd. 1970 - ö. ?MeslekGörüntüle
12Betül Sayınd. 1958 - ö. ?MeslekGörüntüle
13Ruhi Naci Sağdıçd. 1895 - ö. 1958Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14Hasan Ali Yüceld. 17 Aralık 1897 - ö. 26 Şubat 1961Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15Kazım Vehbi Orald. 1892 - ö. 16 Nisan 1985Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16Şahabettin Süleymand. 1885 - ö. 1919Madde AdıGörüntüle
17Hüseyin Rıfat (Işıl)d. 1878 - ö. 24 Şubat 1954Madde AdıGörüntüle
18Mazlum Kenan Köstekçid. 1910 - ö. 13 Haziran 1936Madde AdıGörüntüle