Madde Detay
AHMED HAMDİ, Rizeli
(d. 1259/1843 - ö. 1304?/1886\'dan sonra)
tekke şairi
(Tekke / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Ahmed Hamdî, 1843 (1259) yılında, o dönem Trabzon’a bağlı, Rize’nin Deniz Yalısı köyünde doğdu. Bugün bu köy, Rize İyidere’ye bağlı Sarayköy adıyla anılmaktadır. Ahmed Hamdî’nin Nakl-i Nar diye adlandırdığı ve sonradan yerleştiği köy ise şer’iyye sicillerinde Çiklenar olarak geçer. Müellifin sülâlesinin adı Toposmanoğlu’dur. Hamdî, kendi eserleri olan Bahru’l-Hayât ve Kitâb-ı Keşfiyye’de hayatı hakkında bazı bilgiler verir: Bu bilgiler onun çocukluk ve ilk gençlik yıllarına aittir. Buradaki bilgilere göre, üç yaşına kadar adı Osman’dır, babasının adı Yusuf, Kasım adında da bir ağabeyi vardır. Üç yaşlarında babasını kaybetmiş, annesi tarafından büyütülmüştür. Annesi üç yaşından sonra onu Ahmed olarak çağırmış, daha sonra o da bu adla anılmıştır. Yedi yaşına geldiğinde hâlinde bazı değişiklikler olmuştur. Akrabaları ondaki bu değişiklikleri uzunca bir süre araştırmış ve hâl çareleri aramışlardır. Müellif bunu, “Dükenmez ulu bir derde girişmiş idi meger başım ( Bahru’l-Hayât: 1)” mısraı ile dile getirmektedir. On altı yaşına geldiğinde ilahî aşk, kendisine yoldaş olmuştur. Tarikat yolunda bir ay Allah isimlerini zikretmekle geçirmiş, gözyaşı dökmüştür. Bu düşüncelerle baş başa kalmış, on yıl sonra da kalpten Hakk’a yol bulmuştur. Ayrıca kendisine değer verilmediğiyle ilgili şikâyetleri de vardır. Ölüm tarihi bilinmiyorsa da bunun 1304’ten (M 1886) sonra olduğu tahmin edilmektedir.
Ahmed
Hamdi'nin eserleri şunlardır:
1. Hâtemü’l-Esrâr: 16 sayfalık mensur
bir risale olup matbudur. Sayfalarda 21 satır vardır. Yazısı harekelidir.
Eserde bölüm ve başlık bulunmamaktadır. İkinci sayfada eserin adı yer
almaktadır. Eserin sonunda yer alan “318 numaralı 17 Ağustos [1]302 Tarihli Maarif
Nezâret-i Celîlesinden alınan ruhsat ile tab’ u temsîl kılınmıştır.
Sâhibü’l-eser ve’l-muhtasar Rizeli Ahmed Hamdi. Gafera’l-lâhu lenâ ve
li-vâlidînâ ecma’îne. 1304 Sene. Muharremü’l-harâm (Ahmed Hamdi 1304: 16)”
ifadelerinden 1886 (H 1304)’da basıldığı ve müellifinin Rizeli Ahmed Hamdi
olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca risalenin sonunda 1314 tarihli vakıf mührü
bulunmaktadır (Ahmed Hamdi 1304: 16).
2. Bahru’l-Hayât: Eser 32 sayfa olup
matbudur. Sayfalar 21 satırdır. Yazısı harekelidir. Basıldığı yer ve yıl kaydı
yoktur. Ancak Hâtemü’l-Esrâr’ın
şerhi olması onun Hâtemü’l-Esrâr’dan
sonra yayımlandığını düşündürmektedir. Birinci sayfada manzum bir dibace (ön
söz) bulunmaktadır. Sayfa başında “Tarîkat-ı âliyye-i Kâdiriyye fukarâsından
eş-Şeyh Rizevî Ahmed Hamdî (Ahmed Hamdi, Bahru’l-Hayât: 1)” yazısı bulunan bir mühür vardır. İkinci sayfada
eserin adı yer alır. Müellif yedi beyitlik bir manzume ile anlatacaklarına
başlamaktadır. Eser mensurdur, ancak içerisinde yer yer manzum bölümler de
bulunmaktadır. Manzumeler konuların akışına göre düzenlemiş olup türlerini
belirten başlıkları ve belli bir vezinleri yoktur. Bazı mısralar aruz veznine
uysa da bunlar manzumenin tamamını kapsamaz. Mısralarda hece sayıları 12, 15 ve
16 şeklinde değişmektedir. Nazım birimleri beyit olup gazel kafiye biçiminde
yazılmışlardır. Müellif bazen anlattığı konuyu farklı açılardan ele almış, bu
sayede konunun doğru ve kolay anlaşılmasını amaçlamıştır. Eserde anlatılanlar
tasavvufi bakış açısıyla işlenmeştir. Bahru’l-Hayât’ın,
“Çünki kıldın şerh-i Hâtemü’l-Esrâr /
Bi’l-murassa’ egnine geydirelim cevher ridâ (Ahmed Hamdi, Bahru’l-Hayât: 2)” beytinden Hâtemü’l-Esrâr’ın şerhi olduğu
anlaşılmaktadır. Ayrıca eserin Kadiri tarikatı mensuplarını bilgilendirmek
ve onları doğru yola iletmek amacıyla yazıldığı, “Okuyalar ehl-i tarîkat hakkı
hiss ideler (Ahmed Hamdi, Bahru’l-Hayât:
2)” mısraında belirtilmektedir. Eserin sonunda müellif, “tanzîm ve tertîbinde
muktedir bulundugum Bahru’l-Hayât nâm risâlemizin
tab u temsîl husûsına bu fakîr hâlim cihetiyle muvaffak olamadıgımdan (Ahmed
Hamdi, Bahru’l-Hayât: 32)”
diyerek, eserinin Harbiye Nezareti (Millî Savunma Bakanlığı) başgörevlilerinden
Kâ’immakâm (Yarbay) Canbolatoğlu Emir Osman tarafından dört bin adet
bastırıldığını söylemektedir.
3. Kitâb-ı Keşfiyye: Seksen dört sayfadan meydana gelen ve tamamı
manzum olan Kitâb-ı Keşfiyye, 1302
(1884) tarihinde Sultan Bayezıd Hakkaklar Çarşısı İbrahim Efendi Matbaası’nda
basılmıştır.
Ahmed Hamdi’nin
eserlerinden, onun Kadirilikte şeyhliğe ulaştığı anlaşılıyor. Eserlerinde,
toplumda gördüğü eksiklik ve aksaklıkları anlatmış, olumsuzlukları söylemiş;
toplumun huzurunu bozan, başkalarının sırtından geçinen ikiyüzlüleri yermiştir.
O, ayrıca gerçek bir dindarın nasıl olması gerektiğini tasavvufî bakış açısıyla
ve nasihat yoluyla anlatmıştır. Eserlerinde sade bir dil kullanmıştır.
İfadelerinde halk söyleyişlerinin yanında tasavvuf terimleri de görülmektedir.
Türkçeyi gücü nispetinde kullanmıştır. Sözlerine yer yer sanatlı anlatımlarla
güzellik ve akıcılık kazandırmıştır. Bilhassa Bahru’l-Hayât’ında
Kaynakça
Ahmed Hamdi (1304). Hatemü’l-Esrâr (Matbu). yyy: 1.
Ahmed Hamdi (Tarihsiz). Bahru’l-Hayât (Matbu). yyy: 1, 13.
Esir, Hasan Ali (2007). “Osmanlı Müelliflerinden Rizeli Ahmed Hamdi ve Bahru’l-Hayât Adlı Eseri”. Rize Valiliği I. Rize Sempozyumu, S 1. İstanbul: Tuncer Ofset Matbaacılık Yayıncılık San. Tic. Ltd. Şti. 538-543.
Gülen, Sevinç (2019). Rizeli Ahmed Hamdi'nin Eserleri (İnceleme-Metin-Tasavvufi Terimler Sözlüğü). Yüksek Lisans Tezi.
Günaydın, Yusuf Turan (2007). “Rizevî Ahmed Hamdi Efendi ve Bahru’l-Hayât’ı” . Rize Valiliği I. Rize Sempozyumu, S. 1. İstanbul: Tuncer Ofset Matbaacılık Yayıncılık San. Tic. Ltd. Şti. 544-546.
Güvelioğlu, İshak Güven (2006). “Rize Meşayihi”. Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, Yıl 7. 17: 191-216.
Rizeli Ahmed Hamdî (Zilhicce 1302). Kitâb-ı Keşfiyye. İbrahim Efendi Matbaası.
Yıldız, Arzu Pehlivan (2012). Rize Şer’iyye Sicilleri II 1495 No’lu Sicil-Metin ve Tahlil. İstanbul: Dergâh Yay.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DOÇ. DR. HASAN ALİ ESİR - SEVİNÇ GÜLENYayın Tarihi: 31.10.2013Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Hatemü’l-Esrâr‘dan
Ve dahi bir kimesne Tarîkat-ı ‘Aliyyeye dehâlet murâd eyledikde evvelâ bir mürşid-i kâmil bulup şürût-ı selâse ile kendüsini teslîm ider. Şartın birisi budur ki i’tikâd-ı kaviyyesi olup şöyle ki bütün Müslümânlar dîninden rücû’ ider olsa kendüsi tutdıgı yedden dönmeye. Ve şartın ikincisi de her mü’mine hüsn-i nazarı olup kendi şeyhini cümleden elyak bilmelidir. Üçünci şart da dâ’imâ ictihâd-ı nefs olup mürşidi tarafından ta’lîm ve ta’rîf buyurılan evrâd u ezkârına devâm itmekdir.
(Ahmed Hamdi (1304). Hatemü’l-Esrâr (Matbu). yyy: 1.)
Bahru’l-Hayât‘tan [Giriş]
Bi’smi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm
Çünki kıldın şerh-i Hâtemü’l-Esrâra ibtidâ
Bi’l-murassa’ egnine geydirelim cevher ridâ
Hem yâkût-ı ahmerden bir tâc uralım başına
Dimeyeler illâ kim budur bedî’-i ihtidâ
Okuyalar ehl-i tarîkat hakkı hiss ideler
Yolunda baş koyuban cânlar eyleyeler fedâ
Cezb idersem Mansûr gibi söyleyem dahı neler
Hem Ene’l-Hakk sırrına sırran eyleyem iktidâ
‘Arz idem sözün bilesin ebâ’ u ecdâdını
Kim agacdan innî ene’llâh deyüp virem nidâ
Tahayyürde koyam sem’ idenleri Mûsâ gibi
Zevk ile kılalar esmâyı rûhlara gıdâ
‘İlme ta’zîm eyleyüp İbn-i Meryem ‘Îsâ gibi
Mürdeler ihyâsı-çün söze eyleyem ibtidâ
(Ahmed Hamdi (Tarihsiz). Bahru’l-Hayât (Matbu). yyy: 1.)
Bahru’l-Hayât‘tan
Zîrâ aramak iledir bulmak, görmek ile olur bilmek. Kullarının emegini der misiniz zâyi’ ider Tanrısı? Yoksa vakt-i hâssı vardır. Dikilen meyvenin virmezi ve ekilüp de yere düşen dânenin bitmezi mi olur? Hîç sen ek de sâhibine havâle it, keremi bol, gaffârdır, hikmet iledir işi, tedrîcî tedrîcî olur hep. Revâ mıdır ki ekene harman itdirmesün? Kullarına düşmenlıgı mı vardır? Bu sözlerimi tutup da hakîkaten ‘amel iden karındaşlarım hîç şübhe itmesün her birisi bir sultândır:
Gehî Mecnûn gibi beklerler velîler tagları
Gehî şatt olup basmak isterler alçak bâgları
Gehî olur Züleyhâdan kaçarlar Yûsuf gibi
Gehî vuslat rûy-ıla mesrûr iderler cânları
Gehî halli müşkil olurlar ‘ayn-ı mürşid gibi
Gehî nâdân olup ararlar ıssız makâmları
Gehî olur çekilürler havâya bulut gibi
Gehî hasbe’l-beşeriyyetde geyerler kâlları
Gehî olur yedi deryâyı gezerler hût gibi
Gehî ‘âciz kalup geçmezler ufacık çayları
Gehî olur ‘âlemi pür-ziyâlar güneş gibi
Gehî magrib olur zulmetde korlar insânları
Gehî olur zukâk başında mahdûdlar it gibi
Gehî tâc u tahtında güldürürler sultânları
Bahtiyârım feth itdim ni’me’l-kudûm kenz bâbını
Bizi tasdîk ider kimin ki vardır imânları
Hem Yûsufun yüzünden kaldırmışım nikâbını
Segir nûşdur bu havza cennet hûr u gılmânı
(Ahmed Hamdi (Tarihsiz). Bahru’l-Hayât (Matbu). yyy: 13.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 31.10.2013Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Hatemü’l-Esrâr‘dan
Ve dahi bir kimesne Tarîkat-ı ‘Aliyyeye dehâlet murâd eyledikde evvelâ bir mürşid-i kâmil bulup şürût-ı selâse ile kendüsini teslîm ider. Şartın birisi budur ki i’tikâd-ı kaviyyesi olup şöyle ki bütün Müslümânlar dîninden rücû’ ider olsa kendüsi tutdıgı yedden dönmeye. Ve şartın ikincisi de her mü’mine hüsn-i nazarı olup kendi şeyhini cümleden elyak bilmelidir. Üçünci şart da dâ’imâ ictihâd-ı nefs olup mürşidi tarafından ta’lîm ve ta’rîf buyurılan evrâd u ezkârına devâm itmekdir.
(Ahmed Hamdi (1304). Hatemü’l-Esrâr (Matbu). yyy: 1.)
Bahru’l-Hayât‘tan [Giriş]
Bi’smi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm
Çünki kıldın şerh-i Hâtemü’l-Esrâra ibtidâ
Bi’l-murassa’ egnine geydirelim cevher ridâ
Hem yâkût-ı ahmerden bir tâc uralım başına
Dimeyeler illâ kim budur bedî’-i ihtidâ
Okuyalar ehl-i tarîkat hakkı hiss ideler
Yolunda baş koyuban cânlar eyleyeler fedâ
Cezb idersem Mansûr gibi söyleyem dahı neler
Hem Ene’l-Hakk sırrına sırran eyleyem iktidâ
‘Arz idem sözün bilesin ebâ’ u ecdâdını
Kim agacdan innî ene’llâh deyüp virem nidâ
Tahayyürde koyam sem’ idenleri Mûsâ gibi
Zevk ile kılalar esmâyı rûhlara gıdâ
‘İlme ta’zîm eyleyüp İbn-i Meryem ‘Îsâ gibi
Mürdeler ihyâsı-çün söze eyleyem ibtidâ
(Ahmed Hamdi (Tarihsiz). Bahru’l-Hayât (Matbu). yyy: 1.)
Bahru’l-Hayât‘tan
Zîrâ aramak iledir bulmak, görmek ile olur bilmek. Kullarının emegini der misiniz zâyi’ ider Tanrısı? Yoksa vakt-i hâssı vardır. Dikilen meyvenin virmezi ve ekilüp de yere düşen dânenin bitmezi mi olur? Hîç sen ek de sâhibine havâle it, keremi bol, gaffârdır, hikmet iledir işi, tedrîcî tedrîcî olur hep. Revâ mıdır ki ekene harman itdirmesün? Kullarına düşmenlıgı mı vardır? Bu sözlerimi tutup da hakîkaten ‘amel iden karındaşlarım hîç şübhe itmesün her birisi bir sultândır:
Gehî Mecnûn gibi beklerler velîler tagları
Gehî şatt olup basmak isterler alçak bâgları
Gehî olur Züleyhâdan kaçarlar Yûsuf gibi
Gehî vuslat rûy-ıla mesrûr iderler cânları
Gehî halli müşkil olurlar ‘ayn-ı mürşid gibi
Gehî nâdân olup ararlar ıssız makâmları
Gehî olur çekilürler havâya bulut gibi
Gehî hasbe’l-beşeriyyetde geyerler kâlları
Gehî olur yedi deryâyı gezerler hût gibi
Gehî ‘âciz kalup geçmezler ufacık çayları
Gehî olur ‘âlemi pür-ziyâlar güneş gibi
Gehî magrib olur zulmetde korlar insânları
Gehî olur zukâk başında mahdûdlar it gibi
Gehî tâc u tahtında güldürürler sultânları
Bahtiyârım feth itdim ni’me’l-kudûm kenz bâbını
Bizi tasdîk ider kimin ki vardır imânları
Hem Yûsufun yüzünden kaldırmışım nikâbını
Segir nûşdur bu havza cennet hûr u gılmânı
(Ahmed Hamdi (Tarihsiz). Bahru’l-Hayât (Matbu). yyy: 13.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Hatemü’l-Esrâr‘dan
Ve dahi bir kimesne Tarîkat-ı ‘Aliyyeye dehâlet murâd eyledikde evvelâ bir mürşid-i kâmil bulup şürût-ı selâse ile kendüsini teslîm ider. Şartın birisi budur ki i’tikâd-ı kaviyyesi olup şöyle ki bütün Müslümânlar dîninden rücû’ ider olsa kendüsi tutdıgı yedden dönmeye. Ve şartın ikincisi de her mü’mine hüsn-i nazarı olup kendi şeyhini cümleden elyak bilmelidir. Üçünci şart da dâ’imâ ictihâd-ı nefs olup mürşidi tarafından ta’lîm ve ta’rîf buyurılan evrâd u ezkârına devâm itmekdir.
(Ahmed Hamdi (1304). Hatemü’l-Esrâr (Matbu). yyy: 1.)
Bahru’l-Hayât‘tan [Giriş]
Bi’smi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm
Çünki kıldın şerh-i Hâtemü’l-Esrâra ibtidâ
Bi’l-murassa’ egnine geydirelim cevher ridâ
Hem yâkût-ı ahmerden bir tâc uralım başına
Dimeyeler illâ kim budur bedî’-i ihtidâ
Okuyalar ehl-i tarîkat hakkı hiss ideler
Yolunda baş koyuban cânlar eyleyeler fedâ
Cezb idersem Mansûr gibi söyleyem dahı neler
Hem Ene’l-Hakk sırrına sırran eyleyem iktidâ
‘Arz idem sözün bilesin ebâ’ u ecdâdını
Kim agacdan innî ene’llâh deyüp virem nidâ
Tahayyürde koyam sem’ idenleri Mûsâ gibi
Zevk ile kılalar esmâyı rûhlara gıdâ
‘İlme ta’zîm eyleyüp İbn-i Meryem ‘Îsâ gibi
Mürdeler ihyâsı-çün söze eyleyem ibtidâ
(Ahmed Hamdi (Tarihsiz). Bahru’l-Hayât (Matbu). yyy: 1.)
Bahru’l-Hayât‘tan
Zîrâ aramak iledir bulmak, görmek ile olur bilmek. Kullarının emegini der misiniz zâyi’ ider Tanrısı? Yoksa vakt-i hâssı vardır. Dikilen meyvenin virmezi ve ekilüp de yere düşen dânenin bitmezi mi olur? Hîç sen ek de sâhibine havâle it, keremi bol, gaffârdır, hikmet iledir işi, tedrîcî tedrîcî olur hep. Revâ mıdır ki ekene harman itdirmesün? Kullarına düşmenlıgı mı vardır? Bu sözlerimi tutup da hakîkaten ‘amel iden karındaşlarım hîç şübhe itmesün her birisi bir sultândır:
Gehî Mecnûn gibi beklerler velîler tagları
Gehî şatt olup basmak isterler alçak bâgları
Gehî olur Züleyhâdan kaçarlar Yûsuf gibi
Gehî vuslat rûy-ıla mesrûr iderler cânları
Gehî halli müşkil olurlar ‘ayn-ı mürşid gibi
Gehî nâdân olup ararlar ıssız makâmları
Gehî olur çekilürler havâya bulut gibi
Gehî hasbe’l-beşeriyyetde geyerler kâlları
Gehî olur yedi deryâyı gezerler hût gibi
Gehî ‘âciz kalup geçmezler ufacık çayları
Gehî olur ‘âlemi pür-ziyâlar güneş gibi
Gehî magrib olur zulmetde korlar insânları
Gehî olur zukâk başında mahdûdlar it gibi
Gehî tâc u tahtında güldürürler sultânları
Bahtiyârım feth itdim ni’me’l-kudûm kenz bâbını
Bizi tasdîk ider kimin ki vardır imânları
Hem Yûsufun yüzünden kaldırmışım nikâbını
Segir nûşdur bu havza cennet hûr u gılmânı
(Ahmed Hamdi (Tarihsiz). Bahru’l-Hayât (Matbu). yyy: 13.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Hatemü’l-Esrâr‘dan
Ve dahi bir kimesne Tarîkat-ı ‘Aliyyeye dehâlet murâd eyledikde evvelâ bir mürşid-i kâmil bulup şürût-ı selâse ile kendüsini teslîm ider. Şartın birisi budur ki i’tikâd-ı kaviyyesi olup şöyle ki bütün Müslümânlar dîninden rücû’ ider olsa kendüsi tutdıgı yedden dönmeye. Ve şartın ikincisi de her mü’mine hüsn-i nazarı olup kendi şeyhini cümleden elyak bilmelidir. Üçünci şart da dâ’imâ ictihâd-ı nefs olup mürşidi tarafından ta’lîm ve ta’rîf buyurılan evrâd u ezkârına devâm itmekdir.
(Ahmed Hamdi (1304). Hatemü’l-Esrâr (Matbu). yyy: 1.)
Bahru’l-Hayât‘tan [Giriş]
Bi’smi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm
Çünki kıldın şerh-i Hâtemü’l-Esrâra ibtidâ
Bi’l-murassa’ egnine geydirelim cevher ridâ
Hem yâkût-ı ahmerden bir tâc uralım başına
Dimeyeler illâ kim budur bedî’-i ihtidâ
Okuyalar ehl-i tarîkat hakkı hiss ideler
Yolunda baş koyuban cânlar eyleyeler fedâ
Cezb idersem Mansûr gibi söyleyem dahı neler
Hem Ene’l-Hakk sırrına sırran eyleyem iktidâ
‘Arz idem sözün bilesin ebâ’ u ecdâdını
Kim agacdan innî ene’llâh deyüp virem nidâ
Tahayyürde koyam sem’ idenleri Mûsâ gibi
Zevk ile kılalar esmâyı rûhlara gıdâ
‘İlme ta’zîm eyleyüp İbn-i Meryem ‘Îsâ gibi
Mürdeler ihyâsı-çün söze eyleyem ibtidâ
(Ahmed Hamdi (Tarihsiz). Bahru’l-Hayât (Matbu). yyy: 1.)
Bahru’l-Hayât‘tan
Zîrâ aramak iledir bulmak, görmek ile olur bilmek. Kullarının emegini der misiniz zâyi’ ider Tanrısı? Yoksa vakt-i hâssı vardır. Dikilen meyvenin virmezi ve ekilüp de yere düşen dânenin bitmezi mi olur? Hîç sen ek de sâhibine havâle it, keremi bol, gaffârdır, hikmet iledir işi, tedrîcî tedrîcî olur hep. Revâ mıdır ki ekene harman itdirmesün? Kullarına düşmenlıgı mı vardır? Bu sözlerimi tutup da hakîkaten ‘amel iden karındaşlarım hîç şübhe itmesün her birisi bir sultândır:
Gehî Mecnûn gibi beklerler velîler tagları
Gehî şatt olup basmak isterler alçak bâgları
Gehî olur Züleyhâdan kaçarlar Yûsuf gibi
Gehî vuslat rûy-ıla mesrûr iderler cânları
Gehî halli müşkil olurlar ‘ayn-ı mürşid gibi
Gehî nâdân olup ararlar ıssız makâmları
Gehî olur çekilürler havâya bulut gibi
Gehî hasbe’l-beşeriyyetde geyerler kâlları
Gehî olur yedi deryâyı gezerler hût gibi
Gehî ‘âciz kalup geçmezler ufacık çayları
Gehî olur ‘âlemi pür-ziyâlar güneş gibi
Gehî magrib olur zulmetde korlar insânları
Gehî olur zukâk başında mahdûdlar it gibi
Gehî tâc u tahtında güldürürler sultânları
Bahtiyârım feth itdim ni’me’l-kudûm kenz bâbını
Bizi tasdîk ider kimin ki vardır imânları
Hem Yûsufun yüzünden kaldırmışım nikâbını
Segir nûşdur bu havza cennet hûr u gılmânı
(Ahmed Hamdi (Tarihsiz). Bahru’l-Hayât (Matbu). yyy: 13.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | İbrahim Karaca | d. 28 Ekim 1960 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | A. Adnan Çakmakçıoğlu | d. 27 Mayıs 1921 - ö. 2 Şubat 1998 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | ÂTIF, Hasan Âtıf Karadereli | d. 1874-1875 - ö. 04.04.1945 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | MAHBÛB EFENDİ | d. 1843 - ö. 1898 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | ÂBİDİN PAŞA | d. 1843 - ö. 1906 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | ÇERKEŞÎ, Mehmet Hilmi | d. 1843 - ö. 1907 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | MAHBÛB EFENDİ | d. 1843 - ö. 1898 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | ÂBİDİN PAŞA | d. 1843 - ö. 1906 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | ÇERKEŞÎ, Mehmet Hilmi | d. 1843 - ö. 1907 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | MAHBÛB EFENDİ | d. 1843 - ö. 1898 | Meslek | Görüntüle |
11 | ÂBİDİN PAŞA | d. 1843 - ö. 1906 | Meslek | Görüntüle |
12 | ÇERKEŞÎ, Mehmet Hilmi | d. 1843 - ö. 1907 | Meslek | Görüntüle |
13 | MAHBÛB EFENDİ | d. 1843 - ö. 1898 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | ÂBİDİN PAŞA | d. 1843 - ö. 1906 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | ÇERKEŞÎ, Mehmet Hilmi | d. 1843 - ö. 1907 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | MAHBÛB EFENDİ | d. 1843 - ö. 1898 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | ÂBİDİN PAŞA | d. 1843 - ö. 1906 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | ÇERKEŞÎ, Mehmet Hilmi | d. 1843 - ö. 1907 | Madde Adı | Görüntüle |