Madde Detay
BÂBÜR , Gazi Zahîrüddin Muhammed
(d. 6 Muharrem 888/14 Şubat 1483 - ö. 6 Cemâziyelevvel 937/26 Aralık 1530)
hükümdar,hatırat yazarı, şair, edebiyat nazariyatçısı
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Eski Uygur)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Baba tarafından Timur, anne tarafından Cengiz Han soyundan gelmektedir. Fergana emiri Ömer Şeyh Mirza ile Yunus Han kızı Kutluk Nigâr Hanım’ın oğludur. Büyük annesi Esen Devlet Begim’in yanında eğitime başladı. Endican’a vali sıfatıyla eğitilirken babasının bir kaza sonucu ölmesi üzerine 10 Haziran 1494’te 12 yaşında Fergana’da tahta çıktı. Akrabalarıyla ve kendisini tanımayan komutanlarla mücadele etmek zorunda kalan Bâbür; Semerkant hâkimi amcası Sultan Ahmed Mirza ile anlaşıp dayısına karşı da Kâsan’ı kaybederek bu tehlikelerden kurtuldu. Kısa zamanda güçlenip müttefiklerinin yardımıyla 1497/1498’de (15 yaşına girerken) Semerkant’ı aldı. Hastalık sebebiyle orada uzun süre konaklayınca, yanındaki bey ve komutanlar evlerine döndüler. Kalan 250 kişiyle Endican’a dönünce, şehrin düştüğünü öğrendi ve Hocent’te dayısına sığındı. Dayısının yardımıyla Endican’ı alıp tahtına yeniden kavuştu. 1501 yazında Ser-i Pûl’deŞeybanî’ye yenildi, canını zor kurtarıp Semerkant’a kaçtı. Uzun süren kuşatma ve açlık sebebiyle Semerkant düştü. Bâbür’ün kız kardeşi HanzâdeBegim’le evlenen Şeybanî Han, Bâbür’ü serbest bıraktı. Dağlarda yarı aç ve sefil bir şekilde dolaşmaya başlayıp kış boyu yalın ayak yürüyerek Taşkent’e geldi ve tekrar dayısına sığındı, burada sürgün muamelesi gördü. Şeybanî, Bâbür ile dayılarına savaş açıp onları bir kez daha yenince kaçıp izini kaybettiren Bâbür, çok kötü şartlar altında saklanarak Hüseyin Baykara’nın yanına ulaşmaya çalıştı. Bu arada eski dostları çevresinde toplandı, birçok asilzadenin askerleriyle birlikte katılmaları ve Şeybanî Han ile savaşan Hüsrev’in ordusundan kopan birliklerin toplanmasıyla Bâbür, hiç ummadığı anda kendini büyük bir ordunun başında buldu. Bu orduyla Hindukuş Dağlarını geçip Kâbil’e gelip şehri kan dökmeden teslim aldı (1504). Mevcut isyanları bastırıp bölgeyi disiplin altına aldıktan sonra 1506’da kendini Kâbil padişahı ilân etti. Şeybanî Han’ın Şah İsmail tarafından öldürülmesi (1510) üzerine eski sevdası canlanan Bâbür, Maveraünnehr’i ele geçirmek istedi ve bu uğurda, Şah İsmail ile anlaşarak onun adına hutbe okutup sikke bastırdı; ancak, bu tavrı halk tarafından tasvip görmedi; Şah İsmail’in de Osmanlılarla savaşa girip Bâbür’ün emrine verdiği askerlerini geri çekmesi üzerine Hisar, Buhara ve üçüncü kez aldığı Semerkant’ı kaybetti. 1514’te Kâbil’e döndü. 1519-1526 yılları arasında Hindistan’a beş büyük sefer düzenledi; başlıca Pencap, Kandehar, Lahor, Delhi ve Agra’yı fethetti. Böylece, Afganistan, Belucistan ve Kuzey Hindistan, ülkesinin sınırları içine girmiş oldu. Artık, Bâbürlüler Devleti (Hint-Türk İmparatorluğu 1526-1858) kurulmuştu. Hindistan’daki büyük düşmanı RânâSangâ’yı 1527’de Kanvan’da yendi. Bu savaştan sonra “Gazi” unvanını aldı. 1527-29 arasında ülkesindeki isyanları bastırarak bağımsız beyliklerin çoğunu ortadan kaldırdı. Son olarak Ganj’ı geçip Bengal hükümdarını yenip Agra’ya döndü. Gençliğinden beri çok sık hastalanan, özellikle bataklık hummasından zaman zaman ölümle pençeleşen, bu arada birkaç defa zehirlenen Bâbür, Delhi hükümdarı İbrahim Lûdî’nin annesi tarafından çeşnigir Ahmed aracılığıyla verilen zehir yüzünden yatağa düştü; gün geçtikçe hastalığı ağırlaştı. Çocuklarını, bey ve komutanlarını çağırıp büyük oğlu Hümâyun’u padişah ilan ettiği gün 48 yaşında vefat etti (26.12.1530 Pazartesi); vasiyeti üzerine Kabil’de defnedildi.
Böylesine fırtınalı bir siyasi hayata rağmen Bâbür,aynı zamanda çağının dikkate değer bir bilim ve sanat adamıdır. Değişik alanlarda kaleme aldığı dikkate değer eserlerine başlık koymamıştır; ancak, eserlerinde hatıratı için ‘Vakâyi’, fıkha dair eseri için ‘Mübeyyen’ tasavvufa dair eseri için ‘Vâlidiyye Risalesi’ isimlerini zikreder. Eserlerinin bugün bilinen isimleri; sonradan verilmiştir. Elimizde bulunan beş eseri, alfabe sırasıyla şunlardır:
Aruz Risalesi: Aruz vezniyle ilgili araştırma, inceleme, tahlil ve değerlendirmeye dayalı bilimsel bir eserdir. Bazı kaynaklarda eserin ismi Mufassal şeklinde geçer. 1524-25 yıllarında yazılmış eserde 19 bahir altında 536 veznin açıklaması ve yetmişin üzerinde şairden örnekler verilmiştir. Eserde Türk şiirine has türkî, tuyuğ, koşuk, öleng, tarhanî, urguştek gibi vezinler ile doğrudan kendisinin tertip ettiği vezinler de açıklanmaktadır. Paris nüshası Saidbek Hasan (Taşkent 1971) ve İ. V. Stebleva (Moskva 1972) tarafından tıpkıbasım hâlinde yayımlanmıştır.
Bâbürnâme (Vakayi): Türk edebiyatının bu ilk hatırat örneği, türünün dünya klasikleri arasındadır. 9 Haziran 1494 - 7 Eylül 1529 arasını kapsayan eser; muhtevasıyla günlük, şairler tezkiresi, seyahatname, tarih eseri görünümündedir. Güvenilirlik bakımından Jül Sezar’ın hatıratıyla aynı seviyede gösterilir. Fergana (1494-1503), Kâbil-Afganistan (1504-1520) ve Hindistan (1525-1529) devrelerine ayrılan eserin değişik aralıklarla toplam on sekiz yıllık kısmı kayıptır. Bâbür’ün sağlığından itibaren kopyası çıkarılan ve 16. yüzyılda Farsçaya, 19. yüzyıldan itibaren de Batı dillerine çevrilen eser R. R. Arat tarafından Türkiye Türkçesine aktarılmıştır (Ankara 1943-1946).
Divan: Bitirilmemiş ve geleneğe uygun biçimde alfabe sırasıyla düzenlenmemiş olan Divan’da 121 gazel, 15 tamamlanmamış gazel, 18 mesnevi, 213 rubai, 60 muamma, 21 kıta, 13 tuyuğ, 89 matla, 2 nazm, 4 musarra beyit, 5 müfret, 2 mülemma şiir bulunmaktadır. 563 parça Türkçe şiirin beyitlerinin toplamı 2156’dır. Divan’da dört yerde kısa nesir; Farsça olarak 2 gazel, 12 rubai, 8 kıta, 17 matla ve bir de nesir yer almaktadır. Divan’ın İstanbul Üniversitesi, Topkapı Sarayı, Muallim Cevdet (İstanbul Atatürk Kitaplığı) ve çok küçük hacimli Rampur (Hindistan) nüshaları ve bunlardan çok daha sonra istinsah edilmiş Paris, Haydarabad (Hindistan, 2 adet), Londra ve İslamabad (Pakistan) nüshaları bilinmektedir. Klasik temalar dışında Bâbür’ü anlatan şiirlerin ve tuyuğ, muamma yanı sıra yarım akis, satranç, muamma, izhâru’l-muzmer gibi şekil sanatlarının da yer aldığı Divan’ın beş nüshaya dayanan tenkitli metni Bilâl Yücel tarafından yayımlanmıştır (Ankara 1995).
Mübeyyen: Bâbür’ün; oğulları Kâmran ve Hümayun’un şahsında halkına dini öğretmek için 1522’de kaleme aldığı didaktik mesnevidir. “Feilâtün-mefâilün-feilün” vezniyle yazılmış 2258 beyitlik eserin birçok kütüphanede nüshası bulunmaktadır (Başlıca: Özbekistan’da 6, St. Petersburg, Tahran, Berlin). Bâbür hayattayken ve öldükten sonra çok rağbet gördüğü anlaşılan Hanefi fıkhına dair bu eser Özbekistan’da bölümler hâlinde ve bütün olarak yayımlanmıştır (1905, S. Hasan 1993, S. Hasan-H. Hasan 2000). Eserin iki nüshaya dayanan karşılaştırmalı metni Tanju Oral Seyhan tarafından yayımlanmıştır (İstanbul 2004).
Vâlidiyye Risalesi: Nakşibendî şeyhi Hoca Ubeydullah Ahrar tarafından Farsça mensur olarak yazılmış Vâlidiyye adlı tasavvufi eserin nazmen Türkçeye tercümesidir. Yayınlarda Risale-i Vâlidiyye Tercümesi adıyla geçen eser, toplam 243 beyittir. D. Ross (Calcutta 1910), F. Köprülü (MTM C.I, İstanbul 1915) ve A. Samoyloviç (Petrograd 1917) tarafından eski harflerle bastırılmıştır. İki nüshaya (Rampur ve İstanbul Üniversitesi) dayanan karşılaştırmalı metni Bilâl Yücel (Ankara 1995), Türkiye Türkçesine aktarılmış biçimi Ali Fuat Bilkan tarafından yayımlanmıştır (İstanbul 2001).
Bâbür’ün kütüphanelerde nüshaları bulunan beş eserinden başka, kayıtlarda, musiki ve harp sanatı üzerine yazdığı iki ayrı eseriyle oğlu için yazdığı Vesâyânâme isimli bir eserinden söz edilmektedir.
Bâbür’ün hatıratı yalnızca Çağatay edebiyatının değil, bütün Türk edebiyatının nesir şaheserlerinden biridir. Sade ve akıcı üslubu sayesinde onun kaleminde tabiat tasvirleri birer tablo güzelliğindedir; anlattığı coğrafya bir sinema perdesi gibidir; çizdiği ruhi portreler adeta karşımızda canlanır. Eğer bir savaş anlatılıyorsa konuşma dili rahatlığı ve kısa cümlelerin hareketliliğine kapılan okuyucu, kendini o can pazarının içinde hisseder.
Bâbür’ün şiiri, maddi ve manevi varlığının ayrılmaz bir unsuru, kişiliğinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Şiirinde, tıpkı nesrindeki gibi sade ve külfetsiz bir dilin akıcılığı, yer yer konuşma dili rahatlığı görülür. Öte yandan edebî sanatlarla, deyimler ve atasözleriyle bezenmiş şiirleri, çağının şairleri arasında onu Nevâî’nin ardında ikinci sıraya yükseltmiştir. Klasik Türk şiirinin temaları olan aşk, içki, sevgili, dert, keder, ayrılık, vefa, tasavvuf, hikmetli sözler yanı sıra Bâbür’de dikkat çekecek miktarda kendi hayatının yansıması olarak gurbet, dost, dostluk temaları görülür. Hatıratına paralel şekilde tarih, savaş, yolculuk, sefer, at, seyahat, avdan bahseden ve sevdiği bazı kişiler (komutan, er, hafız, gazelhan, hizmetindeki bir görevli vb.) için kaleme aldığı şiirler dikkat çeker. Günlük işlerle, devlet idaresiyle, hatta hamam yapımıyla, kavun ve narenciye hasretiyle yazılmış rubailer ve beyitler gibi günlük hayatı ve sıradan insan hassasiyetlerini anlatan çok sıradan şiirler de divanında yer alır.
Bâbür’ün en büyük sevdası, bol bol okumak ve sürekli olarak yazmaktır. Ondaki yazma aşkı başka hükümdarlarda olduğu gibi sadece bir merak olarak kalmamış; dile, edebiyata ve kültüre yönelik önemli bakış açıları kazandırmıştır.
Bâbür’ün sanatçı yönlerini tamamlayabilmek için Hatt-ı Bâbürî adıyla bilinen bir yazı stili tertip ettiğini ve dikkate değer bir bestekâr olduğunu da belirtmek gerekir.
Kaynakça
Akün, Ömer Faruk (1991). “Bâbür”. İslâm Ansiklopedisi. C. 4. İstanbul: TDV Yay. 396-400.
Akün, Ömer Faruk (1991). “Bâbürnâme”. İslâm Ansiklopedisi. C. 4. İstanbul: TDV Yay. 404-408.
Alparslan, A. (1976). "Babur'un İcad Ettiği 'Baburî Yazısı' ve Onunla Yazılmış Olan Kur'an". TM XVIII: 161-168.
Arat, R. Rahmeti (1943, 1946). Gazi Zahirüddin Muhammed Babur: Vekayi, Babur'un Hatıratı. C. I-II. Ankara: TTK Yay.
Bacquè-Grammont ve Jean-Louis (1980). Le livre de Babur (Babur-nama), Mémoires de Zahiruddin Muhammad Babur de 1494 à 1529. Paris.
Beveridge, A. Susannah (1905). The Bâbur-nâme. Londra.
Beveridge, A. S. (1922).The Bâbur-nâme in English (Memoirs of Bâbur). Londra.
Bilkan, Ali Fuat (hzl.) (2001). Bâbür: Risâle-i Vâlidiyye Tercümesi. İstanbul: Kitabevi Yay.
Courteille, M. Pavet de (1871). Mémoires de Baber. Paris.
Grenard, F. (1971). Babur. Çev. Orhan Yüksel. İstanbul: MEB Yay.
Hasan, Saidbek (hzl.) (1971). Zahiriddin Muhammed Babir. Taşkent.
Hasan, S. (hzl.) (1993). Zahiriddin Muhammed Babur: Mahremi Esrar Tapmadım. Taşkent.
Hasanov, Saidbek (2004). Hoca Ubeydullah Ahrar: RisaleiValidiyye. Taşkent.
Haydar, Mirza Nasırüddin (1924). Tercüme-yi Tüzük-i Bâbürî. Delhi.
İlminski, N. (1857). Babur-nameh diagataice ad fidem codicispetropolitani. Kazan.
Kaiser, A. (1828). Des Zahir-Eddin Muhammed Baber. Leipzig: Kaisers von Hindustan.
King, SirLucas, J. Leiden ve W. Erskine (1826). Memoirs of Zehir-ed-din Muhammed Baber. Emperor of Hindustan. Londra.
Konukçu, Enver (1991). “Bâbür”. İslâm Ansiklopedisi. C. 4. İstanbul: TDV Yay. 395-396.
Köprülü, Fuad (1915). “Bâbür Şah’ın Şiirleri”. Millî Tetebbular Mecmuası I/2-3 (II/5): 235-256, 464-480, 307-336.
Köprülü, F. (1915). “Risale-i Vâlidiyye Tercümesi”. Millî Tetebbular Mecmuası I/1: 113-124.
Kürenow, Rahymmämmet (hzl.) (2005). Zahyreddin Muhammet Babyr: Diwan. Aşgabat: Miras Yay.
Leiden, J.ve W. Erskine (1826). Memoirs of Zehır-ed-din Muhammed Bâbur Emperor of Hindustan. Edinburg.
Mano, Eiji (hzl.)(2006). Babur-nama (Vaqayi’) Critical Edition based on Four Chaghatay Texts with Introduction and notes. Kyoto.
Meşrebov, Zakircan (hzl.) (2008). Babur-name. Taşkent.
Oral-Seyhan, Tanju (hzl.) (2004). Zahîrüddin Muhammed Bâbür Mirza: Mübeyyen Der-Fıkh (Giriş-Metin-Dizin-Tıpkıbasım). İstanbul: Çağrı Yay.
Öztuna, Yılmaz (1969). Türk Musikisi Ansiklopedisi. İstanbul.
Rahmanov, Vahab ve Keramet Mullahocayeva (hzl.) (2008). Baburname. Taşkent.
Ross, E. D. (1910). “Divân-i Bâbur Pâdishâh, A Collection of Poems by the Emperor Babur”. Journal of the Asiatic Society of Bengal VI.
Samoyloviç, A. (1917). Sobraniye Stihotvoreniy İmparatora Babura. Petrograd.
Stebleva, İ. V. (hzl.) (1972). Aruz Risâlesi. Moskova.
Şemsiyev, P. (hzl.9 (1990). Baburname. Taşkent.
Yarkın, Şefika (hzl.) (1983). Dîvân-ı Zahîrüddîn Muhammed Bâbür, Bâ-Mukaddeme-Mukâbele ve Tashih. Kâbil.
Yücel, Bilâl (hzl.) (1995). Bâbür Dîvânı (Gramer-Metin-Sözlük). Ankara: AKM Yay.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. BİLAL YÜCELYayın Tarihi: 20.01.2015Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Bâbürnâme’den
Ramazân ayı tarîh-i sekiz yüz toksan tokuzda Ferğâna vilâyetide on iki yaşta pâdişâh boldum. Ferğâna vilâyeti beşinçi iklîmdindür. Ma’mûreniŋ kenâresi vâki boluptur. Şarkı Kâşğar, ğarbı Semerkand, cenûbı Bedahşânnıŋ serhaddi tağları ve şimâlide -egerçi burun şehrler bar iken dür misl-i Almalığ, Almatu ve Yaŋı kim kütübde Otrar bitirler- Moğul ve Özbek cihetidin bu târîhdebozuluptur, aslen ma’mûre kalmaydur. Muhtasar vilâyettür. Aşlığ ve meyvesi firâvân. Girdâgirdi tağ vâki boluptur. Ğarbî tarafıda, kim Semerkand ve Hucend bolğay, tağ yoktur. Uşbu cânibtin özge hîç cânibtin kış yağı kele almas.
Taŋbaşıda el çüçük uykuda idi kim, Kamber Ali Beg katrap yetip kıçkırıp ayıttı kim “Yağı yetti, kopuŋ!”. Uşmunça dep, lahza tevakkuf kılmay, öte çıktı, yanmadı. Men hemîşe amânlıkda hem ton okvak çıkarmay-ok tekye kılur idim. Kopkaç-ok kılıç sağdaknı bağlap filhâl atlandım. Tuğçı tuğ bağlağuça fursat bolmadı. Tuğnı eligige alıp-ok atlandı. Yağı keledürgen sarı-ok müteveccih bolduk. Ol atlanğanda on-on beş kişi hemrâh idi. Bir ok atımı kelipidük kim, yağının çapkunçısığa yettük. Bu hâletde meniŋ bile onça kişi bolğay idi. Eldin yörüp, ok koyup, ilgeriki kişisini alğan bile tepredük. Yana bir ok atımı kavlap barıpidük kim ğolığa yettük. Sultan Ahmed Tembel yüzce çağlık kişi bile tohtap turuptur. Tembel özi yana bir kişi bile yasalıdın eşiklik törlükilgerirek “Ur, ur!” dep turuptur. Velî eli ekser yanlarını berip kaçay kaçmay değen dek etip turupturlar…
(Thackston 1993: I/3 ve 217’den küçük değişikliklerle.)
Gazel
Cânımdın özge yâr-ı vefâdâr tapmadım
Köŋlümdin özge mahrem-i esrâr tapmadım
Cânım dek özge cân-ı dil-efgârkörmedim
Köŋlümkibiköŋülnigiriftâr tapmadım
Ösrükközigetâ ki köŋülboldımübtelâ
Hergiz bu tilbeni yana hüşyâr tapmadım
Nâçârfürḳati bile hûyetmişemn’etey
Çünvaslığaözümnisezâvâr tapmadım
Bâribarayeşikige bu nevbet ey köŋül
Neçe ki barıpeşikigebâr tapmadım
Bâbürözüŋniörgete kör yârsız ki men
İstepcihânnımunça kılıp yâr tapmadım
Rubai
Ey gül ne üçün kaşıŋda men hâr oldum
Yüz mihnet ü endûh bile yâr oldum
Vaslıŋ bile bisyârsevündüm evvel
Hicrin bile âkıbetgiriftâr oldum
Tuyuğ
Vasldın söz dergeyoḳyârâmaŋa
Hicr ara rahmeylegilyârâmaŋa
Okuŋ etti köp yaman yara maŋa
Merhem-i lutfuŋ bile yara maŋa
Satranç
Yetti meni / öltürgeli / âhır / hicrân
Öltürgeli / koyma / meni kutkar / ey cân
Âhır / meni kutkar / bu firâk / asru yaman
Hicrân / ey cân / asru yaman / âh u fiğân
(Yücel, Bilâl (1995). Bâbür Dîvânı (Gramer-Metin-Sözlük). Ankara: AKM Yay. 121, 214, 284, 303.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 20.01.2015Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Bâbürnâme’den
Ramazân ayı tarîh-i sekiz yüz toksan tokuzda Ferğâna vilâyetide on iki yaşta pâdişâh boldum. Ferğâna vilâyeti beşinçi iklîmdindür. Ma’mûreniŋ kenâresi vâki boluptur. Şarkı Kâşğar, ğarbı Semerkand, cenûbı Bedahşânnıŋ serhaddi tağları ve şimâlide -egerçi burun şehrler bar iken dür misl-i Almalığ, Almatu ve Yaŋı kim kütübde Otrar bitirler- Moğul ve Özbek cihetidin bu târîhdebozuluptur, aslen ma’mûre kalmaydur. Muhtasar vilâyettür. Aşlığ ve meyvesi firâvân. Girdâgirdi tağ vâki boluptur. Ğarbî tarafıda, kim Semerkand ve Hucend bolğay, tağ yoktur. Uşbu cânibtin özge hîç cânibtin kış yağı kele almas.
Taŋbaşıda el çüçük uykuda idi kim, Kamber Ali Beg katrap yetip kıçkırıp ayıttı kim “Yağı yetti, kopuŋ!”. Uşmunça dep, lahza tevakkuf kılmay, öte çıktı, yanmadı. Men hemîşe amânlıkda hem ton okvak çıkarmay-ok tekye kılur idim. Kopkaç-ok kılıç sağdaknı bağlap filhâl atlandım. Tuğçı tuğ bağlağuça fursat bolmadı. Tuğnı eligige alıp-ok atlandı. Yağı keledürgen sarı-ok müteveccih bolduk. Ol atlanğanda on-on beş kişi hemrâh idi. Bir ok atımı kelipidük kim, yağının çapkunçısığa yettük. Bu hâletde meniŋ bile onça kişi bolğay idi. Eldin yörüp, ok koyup, ilgeriki kişisini alğan bile tepredük. Yana bir ok atımı kavlap barıpidük kim ğolığa yettük. Sultan Ahmed Tembel yüzce çağlık kişi bile tohtap turuptur. Tembel özi yana bir kişi bile yasalıdın eşiklik törlükilgerirek “Ur, ur!” dep turuptur. Velî eli ekser yanlarını berip kaçay kaçmay değen dek etip turupturlar…
(Thackston 1993: I/3 ve 217’den küçük değişikliklerle.)
Gazel
Cânımdın özge yâr-ı vefâdâr tapmadım
Köŋlümdin özge mahrem-i esrâr tapmadım
Cânım dek özge cân-ı dil-efgârkörmedim
Köŋlümkibiköŋülnigiriftâr tapmadım
Ösrükközigetâ ki köŋülboldımübtelâ
Hergiz bu tilbeni yana hüşyâr tapmadım
Nâçârfürḳati bile hûyetmişemn’etey
Çünvaslığaözümnisezâvâr tapmadım
Bâribarayeşikige bu nevbet ey köŋül
Neçe ki barıpeşikigebâr tapmadım
Bâbürözüŋniörgete kör yârsız ki men
İstepcihânnımunça kılıp yâr tapmadım
Rubai
Ey gül ne üçün kaşıŋda men hâr oldum
Yüz mihnet ü endûh bile yâr oldum
Vaslıŋ bile bisyârsevündüm evvel
Hicrin bile âkıbetgiriftâr oldum
Tuyuğ
Vasldın söz dergeyoḳyârâmaŋa
Hicr ara rahmeylegilyârâmaŋa
Okuŋ etti köp yaman yara maŋa
Merhem-i lutfuŋ bile yara maŋa
Satranç
Yetti meni / öltürgeli / âhır / hicrân
Öltürgeli / koyma / meni kutkar / ey cân
Âhır / meni kutkar / bu firâk / asru yaman
Hicrân / ey cân / asru yaman / âh u fiğân
(Yücel, Bilâl (1995). Bâbür Dîvânı (Gramer-Metin-Sözlük). Ankara: AKM Yay. 121, 214, 284, 303.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Bâbürnâme’den
Ramazân ayı tarîh-i sekiz yüz toksan tokuzda Ferğâna vilâyetide on iki yaşta pâdişâh boldum. Ferğâna vilâyeti beşinçi iklîmdindür. Ma’mûreniŋ kenâresi vâki boluptur. Şarkı Kâşğar, ğarbı Semerkand, cenûbı Bedahşânnıŋ serhaddi tağları ve şimâlide -egerçi burun şehrler bar iken dür misl-i Almalığ, Almatu ve Yaŋı kim kütübde Otrar bitirler- Moğul ve Özbek cihetidin bu târîhdebozuluptur, aslen ma’mûre kalmaydur. Muhtasar vilâyettür. Aşlığ ve meyvesi firâvân. Girdâgirdi tağ vâki boluptur. Ğarbî tarafıda, kim Semerkand ve Hucend bolğay, tağ yoktur. Uşbu cânibtin özge hîç cânibtin kış yağı kele almas.
Taŋbaşıda el çüçük uykuda idi kim, Kamber Ali Beg katrap yetip kıçkırıp ayıttı kim “Yağı yetti, kopuŋ!”. Uşmunça dep, lahza tevakkuf kılmay, öte çıktı, yanmadı. Men hemîşe amânlıkda hem ton okvak çıkarmay-ok tekye kılur idim. Kopkaç-ok kılıç sağdaknı bağlap filhâl atlandım. Tuğçı tuğ bağlağuça fursat bolmadı. Tuğnı eligige alıp-ok atlandı. Yağı keledürgen sarı-ok müteveccih bolduk. Ol atlanğanda on-on beş kişi hemrâh idi. Bir ok atımı kelipidük kim, yağının çapkunçısığa yettük. Bu hâletde meniŋ bile onça kişi bolğay idi. Eldin yörüp, ok koyup, ilgeriki kişisini alğan bile tepredük. Yana bir ok atımı kavlap barıpidük kim ğolığa yettük. Sultan Ahmed Tembel yüzce çağlık kişi bile tohtap turuptur. Tembel özi yana bir kişi bile yasalıdın eşiklik törlükilgerirek “Ur, ur!” dep turuptur. Velî eli ekser yanlarını berip kaçay kaçmay değen dek etip turupturlar…
(Thackston 1993: I/3 ve 217’den küçük değişikliklerle.)
Gazel
Cânımdın özge yâr-ı vefâdâr tapmadım
Köŋlümdin özge mahrem-i esrâr tapmadım
Cânım dek özge cân-ı dil-efgârkörmedim
Köŋlümkibiköŋülnigiriftâr tapmadım
Ösrükközigetâ ki köŋülboldımübtelâ
Hergiz bu tilbeni yana hüşyâr tapmadım
Nâçârfürḳati bile hûyetmişemn’etey
Çünvaslığaözümnisezâvâr tapmadım
Bâribarayeşikige bu nevbet ey köŋül
Neçe ki barıpeşikigebâr tapmadım
Bâbürözüŋniörgete kör yârsız ki men
İstepcihânnımunça kılıp yâr tapmadım
Rubai
Ey gül ne üçün kaşıŋda men hâr oldum
Yüz mihnet ü endûh bile yâr oldum
Vaslıŋ bile bisyârsevündüm evvel
Hicrin bile âkıbetgiriftâr oldum
Tuyuğ
Vasldın söz dergeyoḳyârâmaŋa
Hicr ara rahmeylegilyârâmaŋa
Okuŋ etti köp yaman yara maŋa
Merhem-i lutfuŋ bile yara maŋa
Satranç
Yetti meni / öltürgeli / âhır / hicrân
Öltürgeli / koyma / meni kutkar / ey cân
Âhır / meni kutkar / bu firâk / asru yaman
Hicrân / ey cân / asru yaman / âh u fiğân
(Yücel, Bilâl (1995). Bâbür Dîvânı (Gramer-Metin-Sözlük). Ankara: AKM Yay. 121, 214, 284, 303.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Bâbürnâme’den
Ramazân ayı tarîh-i sekiz yüz toksan tokuzda Ferğâna vilâyetide on iki yaşta pâdişâh boldum. Ferğâna vilâyeti beşinçi iklîmdindür. Ma’mûreniŋ kenâresi vâki boluptur. Şarkı Kâşğar, ğarbı Semerkand, cenûbı Bedahşânnıŋ serhaddi tağları ve şimâlide -egerçi burun şehrler bar iken dür misl-i Almalığ, Almatu ve Yaŋı kim kütübde Otrar bitirler- Moğul ve Özbek cihetidin bu târîhdebozuluptur, aslen ma’mûre kalmaydur. Muhtasar vilâyettür. Aşlığ ve meyvesi firâvân. Girdâgirdi tağ vâki boluptur. Ğarbî tarafıda, kim Semerkand ve Hucend bolğay, tağ yoktur. Uşbu cânibtin özge hîç cânibtin kış yağı kele almas.
Taŋbaşıda el çüçük uykuda idi kim, Kamber Ali Beg katrap yetip kıçkırıp ayıttı kim “Yağı yetti, kopuŋ!”. Uşmunça dep, lahza tevakkuf kılmay, öte çıktı, yanmadı. Men hemîşe amânlıkda hem ton okvak çıkarmay-ok tekye kılur idim. Kopkaç-ok kılıç sağdaknı bağlap filhâl atlandım. Tuğçı tuğ bağlağuça fursat bolmadı. Tuğnı eligige alıp-ok atlandı. Yağı keledürgen sarı-ok müteveccih bolduk. Ol atlanğanda on-on beş kişi hemrâh idi. Bir ok atımı kelipidük kim, yağının çapkunçısığa yettük. Bu hâletde meniŋ bile onça kişi bolğay idi. Eldin yörüp, ok koyup, ilgeriki kişisini alğan bile tepredük. Yana bir ok atımı kavlap barıpidük kim ğolığa yettük. Sultan Ahmed Tembel yüzce çağlık kişi bile tohtap turuptur. Tembel özi yana bir kişi bile yasalıdın eşiklik törlükilgerirek “Ur, ur!” dep turuptur. Velî eli ekser yanlarını berip kaçay kaçmay değen dek etip turupturlar…
(Thackston 1993: I/3 ve 217’den küçük değişikliklerle.)
Gazel
Cânımdın özge yâr-ı vefâdâr tapmadım
Köŋlümdin özge mahrem-i esrâr tapmadım
Cânım dek özge cân-ı dil-efgârkörmedim
Köŋlümkibiköŋülnigiriftâr tapmadım
Ösrükközigetâ ki köŋülboldımübtelâ
Hergiz bu tilbeni yana hüşyâr tapmadım
Nâçârfürḳati bile hûyetmişemn’etey
Çünvaslığaözümnisezâvâr tapmadım
Bâribarayeşikige bu nevbet ey köŋül
Neçe ki barıpeşikigebâr tapmadım
Bâbürözüŋniörgete kör yârsız ki men
İstepcihânnımunça kılıp yâr tapmadım
Rubai
Ey gül ne üçün kaşıŋda men hâr oldum
Yüz mihnet ü endûh bile yâr oldum
Vaslıŋ bile bisyârsevündüm evvel
Hicrin bile âkıbetgiriftâr oldum
Tuyuğ
Vasldın söz dergeyoḳyârâmaŋa
Hicr ara rahmeylegilyârâmaŋa
Okuŋ etti köp yaman yara maŋa
Merhem-i lutfuŋ bile yara maŋa
Satranç
Yetti meni / öltürgeli / âhır / hicrân
Öltürgeli / koyma / meni kutkar / ey cân
Âhır / meni kutkar / bu firâk / asru yaman
Hicrân / ey cân / asru yaman / âh u fiğân
(Yücel, Bilâl (1995). Bâbür Dîvânı (Gramer-Metin-Sözlük). Ankara: AKM Yay. 121, 214, 284, 303.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | FUZÛLÎ | d. 1483 - ö. 1556 | Doğum Yılı | Görüntüle |
2 | SEMÂÎ, Sultan Divanî | d. 1448 - ö. 1530 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
3 | ŞEM'Î, Prizrenli Şem'î | d. ? - ö. 1529-1530 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
4 | SADIKÎ, Sadık Dede | d. ? - ö. 1530 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
5 | CELÂL/ CELÂLÎ, Manastırlı | d. 1517-1519 - ö. 1574(?) | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
6 | SA'DÎ | d. ? - ö. XVI. asır sonu | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
7 | RE’YÎ | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
8 | ŞÜKRÎ, Muhammed Şükrî Efendi | d. 1881 - ö. 1915 | Madde Adı | Görüntüle |
9 | VUKÛFÎ, Pîr Muhammed | d. ? - ö. III. Murad devrinde hayatta | Madde Adı | Görüntüle |
10 | HAYRANÎ, Muhammed | d. ? - ö. 1856 | Madde Adı | Görüntüle |