Madde Detay
KEMALÎ BABA, Mustafa
(d. 1859 / ö. 06.05.1926)
tekke şairi, çiftçi
(Tekke / 20. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Asıl adı Mustafa olan âşık, 1859'da Niğde'nin Bor ilçesine bağlı Altunhisar ilçesinin Ulukışla kasabasında doğmuştur. Babasının adı Hasan, annesinin adı Ayşe'dir (Tan 2006: 9). Ancak İsmail Tarhan'a göre asıl adı Hasan'dır (Tarhan 1939: 4). Niğdeli âşıklardan Muhtacî'nin oğludur (Bakırcı 2017: 25; Tan 2006:10). Mustafa, ailenin en küçük çocuğudur. Babasını küçük yaşta kaybeder ve bu hadise Mustafa için büyük bir talihsizlik olur. Küçük Mustafa, Ulukışla köyünde kardeşleri Nasıf, Mahmut ve Ahmet'le birlikte çiftçilik yaparak hayatını kazanmaya başlar.
Mustafa, yirmisine varmadan kendi köyünden Zeliha adlı bir kızla evlenir. Evlendikten sonra kardeşlerinden ayrılıp çitfçilik yapmaya başlar. Askerlik çağı geldiğinde askere gitmek ister. Ancak dönemin yasaları gereği hem kendisi hem de Zeliha öksüz olduğu için Mustafa askere alınmaz. Zeliha'dan dört erkek (Tevfik, Hamdi, Hüseyin, Fettah), bir kız (Mavişe) çocuğu olur. 1913'te Zeliha'yı kaybeder. Daha sonra Mustafa, Mısırlılar ailesinden Zeynep adında bir kızla evlenir. İki karısından yirmi çocuğunun dünyaya geldiği söylenmektedir. Eşi Zeynep'ten doğan çocuklarından hayatta kalanlar Şerife, Ayşeana, Mahmut, Nasıf ve Mesut'tur (Tan 2006:10-11). Otuz beş yaşına kadar Ulukışla köyünde yaşadıktan sonra Bor'a gidip Şeyh Kuddusî'nin oğlu Şeyh Hacı Abdurrahman Efendi'den ders almaya başlar. Kadiri tarikatine intisap eder. Altı yıl bu tarikatin meclislerinde bulunur. Dürüstlüğü ve temiz ahlakı ile çok sevilir. Daire, kudüm, çalpara gibi çalgıları çalmayı öğrenir. "Âşık Kemalî Baba'nın geçim sıkıntısı çekerek öldüğü belirtilmektedir. Ölüm yılı kaynaklarda farklılık göstermektedir. Kemalî'nin ölüm tarihini Saim Sakaoğlu ve Ali Berat Alptekin 1928 (Alptekin-Sakaoğlu 2006: 112), Nail Tan ve Vahap Okay ise 6 Mayıs 1926 (Tarhan 1939: 4; Tan 2006: 9; Okay 1986: 336) olarak vermişlerdir. Mezar taşında şu dörtlük yazılıdır: "Cenabım cem cemaliye/ Hem Hüsyin hem Ali'ye/ Gelin garip Kemalî'ye/ Oku Fatiha üç İhlas" (Tan 2006: 9).
Mustafa, on beş yaşından itibaren şiir söylemeye başlar. Âşığın kaynaklarda iki kez bade içtiği belirtilir. Birincisi hayvan otlatırken pirlerin zikrine katılması, diğeri ise evinde yatarken rüya görmesidir: Bir gün ağabeyiyle çift sürmeye giderler. Mustafa, hayvanları otlatırken gözüne zikretmekte olan kırk pir görünür. Mustafa önce pirlerden korkar. Sonra pirler, Mustafa'yı aralarına alıp beraber zikre devam ederler. Zikrin sonunda Mustafa kendinden geçer ve bayılır. Ağabeyi, Mustafa'yı aramaya çıkar. Onu baygın hâlde bulur. Mustafa'nın uyuduğunu sanır. Mustafa kendine geldiğinde kırk pirle zikrettiğini anlatmaya başlar. Ağabeyi "sus" diyerek sözünü yarıda keser, ama Mustafa olanları bir kere anlatmıştır artık. Geleneğe göre Mustafa'nın olanları anlatmaması gerekirdi. Anlattığı için olağanüstü kişilik yeteneklerini kazanamamış, bir süre daha dili çözülememiştir. Dinî şiirler söyleyemeyecek ancak dindışı şiirler söylediği görülecektir (Tan 2006: 10). Mustafa, bir gün evinde yattığı sırada "Mustafa!" diye çağrıldığını duyar. Dışarı çıkar, karşısında ak sakallı üç pir görür. Pirler Mustafa'yı aralarına alırlar. Birincisi "Götürelim!", ikincisi "İçirelim!", üçüncüsü de "İçirmeyelim!" der. "İçirmeyelim!" diyen Mustafa'nın içtiğini başkalarına söylediğini ileri sürer. Pirlerin tartışması sonucunda biri ceketinden bir şişe çıkarıp Mustafa'nın ağzına tutar. Mustafa, şişeden üç yudum içer. İçmeye devam etmek isterken, üçüncü pir dirseğiyle onu iter, daha fazla içirtmez. Mustafa bu defa başına gelenleri kimseye anlatmaz, dili çözülür, başlar şiir söylemeye. Köylüleri, önceleri ondaki bu değişikliğe bir anlam veremezler. "Mustafa divane oldu" gözüyle bakarlar (Tan 2006: 11-12; Özmen 2009: 67).
Mustafa'nın mahlasını Âşık Tâhirî vermiştir. Mustafa'nın şiir söylediğini duyan Tâhirî, onu yanına çağırır. Tâhirî düzenlediği bir toplantıda Âşık Hafız ile Âşık Mustafa'yı sınava tabi tutar. Tâhirî, âşıklara bir kutu gösterir. Önce Âşık Hafız'a kutuda ne olduğunu sorar. Hafız, kutuyu kokladıktan sonra miski amber olduğunu söyler. Âşık Mustafa ise bir dörtlükle cevap verir: "Misk-i amber kokusunu hırkadan yoklamazam/Yabani dağda biten laleyi versen istemem/Ben cemal âşıklısıyım, başka şeye bakmazam/Der Kemalî, cennet-i âlâyı versen istemem". Söylediği dörtlük üzerine Âşık Tâhirî "Sen kemale ermişsin (olgunlaşmıssın)" diyerek Mustafa'ya Kemalî mahlasını verir (Tan 2006: 12; Bakırcı 2010: 20; Özmen 2009: 68; Bakırcı 2017: 28). O günden sonra şiirlerinde Kemalî mahlasını kullanmıştır.
Âşık Kemalî Baba'nın şiirlerini dinî ve din dışı olmak üzere iki yönden değerlendirmek gerekir. Dinî şiirleri tekke edebiyatı kapsamındadır. Bu tür şiirleri yazması onun Kadirî tarikatına mensup olmasıyla açıklanabilir. Hatta Nail Tan'a göre Kemalî'nin sonuna getirilen "Baba" unvanı mensup olduğu tarikat ilgisiyle söylenmiştir (Tan 2006: 13). Refik Ahmet Sevengil, okuma yazma bilmeyen şairi, bu havaya girince -yani Kadirî tarikatinde altı yıl kalması- hem okuma yazma öğrendiğini, hem de okuduklarından, dinlediklerinden faydalanarak öteden beri sürüp gelen tasavvuf geleneğine uygun o yolda değerli şiirler söylediğini belirtir (Özmen 2009: 67).
Kemalî Baba'nın aruzla yazdığı şiirleri de vardır. Aruzlu şiirlerde yer yer vezin bozukluklarına rastlanılmaktadır. Çünkü Kemalî Baba, tekkede Kuran okumayı öğrenmiş, ama hızlı yazmayı becerememiştir. Şiirleri başkaları tarafından ezberlenip yazıya geçirilmiştir. Şiirlerinin çoğunu Mizmiz Şükrü'ye yazdırdığı söylenmektedir (Tan 2006: 14). Dinî konularda yazdığı şiirlerde Hz. Ali'den, Hacı Bektaş Veli'den de bahseder. Bu din büyüklerinden bahsetmesi intisap ettiği Kadirî tarikatinin etkisiyledir. Çünkü Kadirî tarikatinin esas kökeninin Hz. Ali'ye bağlı bir tarikat olduğu bilinmektedir. Kemalî, dini şiirlerini tarikat eğitimi gereği müzik eşliğinde söylemiştir. Ali Kılıçsoy, köyünden dinlediklerine göre saz çalmadığını, tarikatte def ve kudum öğrendiğini söyler. Torunu Tevfik Gümüşdağ ise bu görüşü doğrulamaktadır (Tan 2006: 15). Din dışı şiirlerinde Karaca Oğlan etkisi sezilmektedir. Bir Türkmen şairi olarak o da Karaca Oğlan gibi gelinlere, güzellere, çevresindeki dağlara koşmalar yazmış, kendisine kara diyen kadına şiirle cevap vermiştir. Destanlarında ise başından geçen ve etkisi altında kaldığı olayları işlemiştir. Kemalî Baba'nın denediği türlerden biri de muammadır. Muammalarında çok başarılı olduğu görülmektedir. Hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerinde dili oldukça sadedir. Özellikle yaşadığı bölgenin mahallî ağız özellikleri hemen göze çarpmaktadır. Dinî şiirlerinde ise Arapça ve Farsça terkiplerle tasavvufî terimler kullanılmıştır. Bu durum dinî konularda yazdığı şiirlerin anlaşılmasını zorlaştırır.
Kaynakça
Alptekin, Ali Berat, S. Sakaoğlu (2006). Türk Saz Şiiri Antolojisi. Ankara: Akçağ Yay.
Bakırcı, Nedim (2010). Niğdeli Halk Şairi İbrahim Dabak. Niğde: Niğde Belediyesi Yay.
Bakırcı, Nedim (2017). 19. Yüzyıl Âşıklarından Niğdeli Âşık Tâhirî. Niğde: Kömen Yay.
Okay, Vahap (1986). Ben Feleği Nasıl Yendim Anadolu Konuşuyor. İstanbul: Kaynak Kitap.
Özmen, İsmail (2009). Niğdeli Şair ve Yazarlar. Niğde: Niğde Valiliği Yay.
Tan, Nail (2006). Altunhisarlı Âşık Kemalî Baba. Ankara: BRC Basım Matbaacılık.
Tarhan, İsmail (1939). "Kemali". Akpınar. Niğde. Ekim. 4.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. NEDİM BAKIRCIYayın Tarihi: 26.03.2019Güncelleme Tarihi: 08.12.2020
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 26.03.2019Güncelleme Tarihi: 08.12.2020
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 08.12.2020
İlişkili Maddeler
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | YILDIRIM, Mevlüt Yıldırım | d. 1896 - ö. 04.04.1954 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | Ali Erbil | d. 1983 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | SÂİB, Hasan Fâzıl-zâde Yahyâ Efendi | d. ? - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | SELÂMÎ, İbrahim | d. 1859-1860 - ö. 1946 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | AHMED NAZİF EFENDİ | d. 1859 - ö. 1911 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | Kazım Gökkiyeviç Meçiyev | d. 1859 - ö. 14 Mart 1945 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | SELÂMÎ, İbrahim | d. 1859-1860 - ö. 1946 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | AHMED NAZİF EFENDİ | d. 1859 - ö. 1911 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | Kazım Gökkiyeviç Meçiyev | d. 1859 - ö. 14 Mart 1945 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | SELÂMÎ, İbrahim | d. 1859-1860 - ö. 1946 | Meslek | Görüntüle |
11 | AHMED NAZİF EFENDİ | d. 1859 - ö. 1911 | Meslek | Görüntüle |
12 | Kazım Gökkiyeviç Meçiyev | d. 1859 - ö. 14 Mart 1945 | Meslek | Görüntüle |
13 | SELÂMÎ, İbrahim | d. 1859-1860 - ö. 1946 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | AHMED NAZİF EFENDİ | d. 1859 - ö. 1911 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | Kazım Gökkiyeviç Meçiyev | d. 1859 - ö. 14 Mart 1945 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | SELÂMÎ, İbrahim | d. 1859-1860 - ö. 1946 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | AHMED NAZİF EFENDİ | d. 1859 - ö. 1911 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | Kazım Gökkiyeviç Meçiyev | d. 1859 - ö. 14 Mart 1945 | Madde Adı | Görüntüle |