MEHMED ŞERÎF

(d. 964/1557 - ö. 1040/1631)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Zeyniyye tarikatının Eğirdir kolundaki şeyhlerinden Şeyh Burhâneddîn’in (ö.1563) torunu olup, ismi Mehmed’dir. Kaynaklarda Şerîf Mehmed bazen de Seyyid Mehmed olarak kaydedilmiştir. Dedesinin dedesi, dedesi ve babası gibi ailesindeki birçok kişinin de Mehmed adını kullanması; onun bazı kaynaklarda babasının mahlasına nisbeten Şerîfî-zâde diye ayırt edilmesine sebep olmuştur. Eldeki eserlerine bakıldığında ise, Şerîf Mehmed’in kendisini daha ziyade Şerîf ismiyle tanıttığı görülmektedir. Muhtelif medreselerde görev yapmış bir müderris olan babasının da ismi Mehmed olup mahlası Şerîfî’dir. Bundan dolayı son dönem kaynakları, Şerîf Mehmed’in mahlasını Şerîfî olarak kaydedip onu babası ile karıştırsalar da Kınalı-zâde, tezkiresinde onu "Şerîf" maddesinde ele alarak mahlasının Şerîf olduğunu belirtmektedir. Nitekim Şerîf Mehmed’in kendisi de Kasîde-i Bürde’ye yaptığı tahmisinde mahlasını Şerîf olarak kaydetmiştir.

Nev’î-zâde Atâyî, Şerîf Mehmed’in doğum tarihi olarak 960 hudûdu (1553) gibi kesin olmayan bir tarih verirken; Kâtip Çelebi ise “Dokuz yüz altmış dörtte tevellüd idüp” (1557) diyerek net bir tarih vermektedir. Devhatü’n-Nukabâ ile Riyâzu’n-Nukabâ da dâhil olmak üzere, son dönem kaynakları daha ziyade Atâyî’nin belirsiz olarak verdiği 960 tarihini kabul etmişlerdir. Ancak Atâyî’nin verdiği tarihin ihtimalleri barındırdığı göz önünde bulundurulursa, Kâtip Çelebi’nin verdiği net tarih olan 964’ü onun doğum tarihi olarak kabul etmenin daha doğru olacağını düşünüyoruz. Şerîf Mehmed’in doğum yeri sadece Kâmûsu’l-A’lâm’da İstanbul olarak kaydedilmiştir. Menâkıbnâme’deki bilgiler dikkate alındığında bu bilginin doğru olması gerekir. 

Şerîf Mehmed ile ilgili birçok bilgi veren kaynaklar, onun evliliği ve çocukları hakkında ise –bir kızını amcası oğlu Allâme Şeyhî Efendi ile evlendirdiği bilgisi dışında- herhangi bir bilgi vermemişlerdir. Müellifin kendisi de Menâkıbnâme’de bu konuda dolaylı olsa da herhangi bir vermediği gibi nakîbüleşrâf defterlerinde de bu noktada bir bilgi elde edilememiştir.

Atâyî’nin deyimiyle “hengâm-ı tefrîk-ı sefîd ü siyâhda” tahsîl hayatına başlamış ve muhtelif âlimlerin meclislerinde ders gördükten sonra Şeyhülislam Zekeriyya Efendi’nin hizmetine girip ondan mülâzemet almıştır. Zekeriyya Efendi 1582’de Anadolu sadrazamı olduğunda Şerîf Efendi’yi yanına tezkireci olarak almıştır. Menâkıbnâme’de kendisi hakkında verdiği bilgiye göre, bu ilk görevinden sonra Şerîf Mehmed’i 995/1586’te 25 akçe ile Edirne’de müderris olarak görmekteyiz. Daha sonra 1592’de Zekeriyya Efendi’nin bina ettiği medresede müderrislik görevine başlayan Şerif Mehmed, Zal Paşa (1598), Gazanfer Ağa (1599), Sahn-ı Semân (1600), Vâlide Sultan (1602) ve Süleymaniye (1603) medreselerinde bu görevine devam etmiştir. En yüksek mertebeli medresede müderrislik yaptıktan sonra Şerîf Mehmed, 1013 Safer’inde (Haziran-Temmuz 1604) Halep kadısı olmuştur. Galata (1606), Şam (1608) ve Mekke (1610) gibi yerlerde kadılık görevine devam eden Şerif Mehmed, 1611’de görevinden feragat edip İstanbul’a gelmiştir. Yaklaşık dört sene mazul kaldıktan sonra, 1615’te Edirne kadılığına; 1616’da da Mısır/Kahire’ye tayin edilmiştir. Bir yıl sonra azledilip 1618’de İstanbul hâkimi, 1619’da da Anadolu kazaskeri oldu. Görev süresini tamamlayıp 1621’de emekli olarak kendisine Rodoscuk kazası arpalığı tayin edildi. 1623 yılında, “Cem’iyyet-i Câmi: Fatih Câmii olayı” vakıasında bulunduğu için elindeki haklar alınıp Bursa’ya sürülmüştür. IV. Murad padişah olunca Şerîf Mehmed affedilip arpalıkları geri verilmiş ve 1624 yılında tekrar Anadolu kazaskeri olmuştur. Bu görevine ek olarak 1625 yılında, vefat eden Seyyid Kâsım Gubârî Efendi yerine nakîbüleşrâf olmuştur. Aynı yılın Şevvâl’inde Rumeli kazaskerliğine tayin edilip kariyerinin zirvesine ulaştı; ancak aynı yıl içinde kazaskerlik görevinden çekilip Dimetoka arpalığına layık görülmüştür. 1630 senesinde de kızını amcası oğlu Allâme Şeyhî Efendi ile evlendirerek onun adına nakîbüleşrâflık görevinden de feragat etti. Bütün görevlerinden çekilen Şerîf Mehmed 1040 Zilhicce’sinin Pazar günü (1631) vefat etmiştir. Kabri Eyüp mezarlığındadır.

İlmiye sınıfına mensup olan Şerîf Mehmed Efendi ilk göreve başladığı yıldan ölümüne kadarki süre içerisinde III. Murâd, III. Mehmed, I. Ahmed, I. Mustafâ, II. Osmân ve IV. Murâd olmak üzere tam 6 ayrı padişahın devrini idrak etmiştir. Eserlerinde verdiği bilgiler dikkate alındığında, özellikle İstanbul’da bulunduğu sıralarda onun sarayla yakın ilişki içinde olarak bu padişahlardan bazılarıyla dolaylı veya doğrudan görüştüğü anlaşılmaktadır. Onun III. Murâd ile doğrudan görüştüğüne dair bir bilgiye ulaşılamamıştır; ancak Menâkıbnâme’de verdiği bilgiye göre, amcası Seyyid Mahmûd Efendi’ye Eğirdir’deki Nis adasından alınan haracın bir kısmının tahsis edilmesi dolayısıyla hocası Zekeriyyâ Efendi vasıtasıyla ona ulaşmıştır. Şerîf Mehmed’in, himayesine girip kendisiyle doğrudan görüştüğü padişah ise III. Mehmed’tir. Günümüze ulaşan beş mensur eserini de bu padişaha sunan Şerîf Mehmed, ara sıra padişahın huzuruna çıkıp onun gece sohbetlerine katıldığını, gündüzleri de gölgesi gibi ayağına yüzler sürüp ona daima hizmet ettiğini söyler. Mesâlikü’l-Memâlik tercümesinin girişindeki bilgilerden anlaşıldığına göre onun sarayda bir mütercim olarak görev yaptığını veya en azından padişahın onunla iletişime geçmesinde, tercüme konusundaki maharetinin etkili olduğu akla gelmektedir. Nitekim elimize ulaşan üç tercümesi de padişahın siparişi üzerine yapılmıştır. Hattâ Münâzara-i Tûtî ve Zâğ tercümesinin aceleyle istendiğini ve üç dört günde tercümesini tamamladığını ifade eden Şerîf Efendi, ed-Dürrü’l-Munazzam tercümesinde de, padişah emrettiği için, aslında ilgi alanına girmeyen bir konuda (cifr) olmasına karşın eseri tercüme ettiğini ve tercümeyi gerçekleştirirken de çok zorlandığını ifade eder. Saraya yakınlığı bu şekilde tespit edilen Şerîf Mehmed, ilmî kişiliği ve bürokrat kimliğinden dolayı meslek hayatına başladığı dönemden vefatına kadarki süreçte Şeyhülislâm Zekeriyyâ Efendi, Şeyhülislâm Yahyâ Efendi, Ahî-zâde Hüseyin gibi devrin ileri gelen şair ve âlimleriyle tanışmış ve onlarla arkadaş olmuştur. XVII. yüzyılda yaşamış olan meşhur tabîblerden Emîr Çelebi’nin (ö. 1638) Unmûzec fi't-Tıb adlı eserine, amcası oğlu Allâme Şeyhî ve Ahî-zâde Hüseyin gibi birkaç âlimle birlikte takriz yazması bu ilişkilerin somut bir göstergesidir. Kendisinden bahseden biyografik kaynaklar Şerîf Mehmed’in iyi bir âlim olmakla beraber şiir ve inşada da kudretli olduğunu yazarlar.

 

Eserleri:

  1. Tercüme-i Münâzara-i Tûtî vü Zâğ

Şerîf Mehmed’in bu eseri, münazara konusunda kaleme alınmış olup ulaşılabilen iki nüshası (Süleymaniye Ktp. / Nafiz Paşa 995, Yazma Bağışlar 7209/12) bulunmaktadır. III. Mehmed’in işareti üzerine, kaynağı belirtilmeyen Farsça bir tûtî ve karga münazarasının Türkçeye tercümesidir.

  1. Tercüme-i ed-Dürrü’l-Munazzam fî Sırri İsmi’l-A’zam (Tercüme-i Miftâh-ı Cifrü’l-Câmi’ ve Mısbâhu’n-Nûri’l-Lâmi’)

Abdurrahmân el-Bistâmî’nin (ö. 1454) cifr ilmi konusunda kaleme aldığı Miftâh-ı Cifrü’l-Câmi’ ve Mısbâhu’n-Nûri’l-Lâmi’ ve ed-Dürrü’l-Munazzam fî Sırri İsmi’l-A’zam isimleriyle bilinen Arapça eserinin tercümesidir. 1006/1597-98 yılında III. Mehmed’in isteği üzerine yazılan eserin bazıları minyatürlü 8 nüshası tespit edilmiştir. Bahattin Yaman eserdeki minyatürler üzerinde bir doktora tezi hazırlamıştır.

  1. Tercüme-i Mesâlikü’l-Memâlik

Ebü’l-Kâsım b. Ubeydullâh b. Abdullâh b. Hurdâzbih el-Horasanî’nin coğrafyaya dair el-Mesâlik ve’l-Memâlik adlı Arapça eserinin Türkçeye tercümesi olup III. Mehmed devri devlet adamlarından Gazanfer Ağa’nın isteği üzerine kaleme alınmıştır. Ulaşılabilen tek nüshası Bologna, Marsigli, nr. 3611’de bulunmaktadır.

  1. Tercüme-i Ferruhnâme (Kıssa-i Hümâ vü Ferruh)

III. Mehmed’in isteği üzerine kaleme alınan bu eser, Mehmed adlı bir şairin XV. yüzyılın başında kaleme aldığı Işknâme (Tuhfe-nâme) adlı manzum eserin nesre çevirisidir. Ferruh ve Hümâ adlı iki kahraman arasında geçen klâsik bir aşk öyküsünün konu edildiği bu eserin biri minyatürlü üç nüshası tespit edilmiş olup üzerinde iki yüksek lisans çalışması yapılmıştır. Eserin dört nüsha üzerinden hazırlanan tenkitli metni, inceleme ve tıpkıbasımıyla birlikte yayımlanmıştır (bk. Gürbüz vd., 2017).

  1. Tahmîs-i Kasîde-i Bürde

Şerîf Mehmed’in bu tek manzum eseri; İmâm Bûsîrî’nin (ö. 1293 veya 97) Hz. Peygamber’in övgüsünde kaleme aldığı ve Kasîde-i Bürde diye meşhur olan şiirine yazdığı tahmistir. Müstakil nüshaları bulunmayan tahmis, Kātibī Hāfız Seyyid Hüseyin b. Seyyid Alī el-Amāsī künyeli biri tarafından 1631 yılı civarında oluşturulan ve Kasîde-i Bürde’nin iki tahmîsi, bir Farsça ve beş Türkçe tercümesini hâvî bulunan bir koleksiyonun içinde yer almaktadır. Bahsi geçen koleksiyonun Süleymaniye Ktp. / Fatih 3715 başta olmak üzere 10 civarında nüshası tespit edilmiştir.

  1. Menâkıb-ı Şeyh Burhâneddîn

Başta yazarın dedesi Şeyh Burhâneddîn olmak üzere, aynı aileye mensup Şeyhülislâm Berda’î, Pîrî Halîfe (Şeyh Mehmed Hoyî) ve Çelebi Sultân (Şeyh Mehmed Çelebi) gibi Zeyniyye tarikatının Eğirdir’deki kolunda postnişin olmuş şeyhlerin menkıbelerini derleyen bu eser, Eğri seferi dönüşünde III. Mehmed’e sunulmuştur. Yedi nüshası tespit edilen eser Sadık Yazar tarafından neşredilmiştir.

  1. Nakîbü’l-eşrâf Defteri.

Nakîbüleşrâflık yaptığı dönemde, Osmanlı toplumundaki seyyidleri kayıt altına almak için tuttuğu bir defter olup 1625-1630 yılları arasını hâvidir. İstanbul Müftülüğü meşîhat arşivinde bulunmaktadır. 

Kaynakça

Ahmed Nazîf. Riyâzu’n-Nukabâ. Süleymaniye/Hacı Mahmud. 4590. 8a. 

Akbayar Nuri ve Seyit Ali Kahraman (hzl.) (1996). Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmânî. C. II. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay. 546.

Danışman, Zuhûrî (hzl.) (1968). Nâimâ Mustafa Efendi, Nâimâ Tarihi. İstanbul: Zuhurî Danışman Yay.

Ekmeleddin İhsanoğlu, vd. (2000). Osmanlı Coğrafya Literatürü Tarihi. İstanbul 2000.

Gürbüz, Mehmet, Tuba Işınsu Durmuş, İncinur Atik Gürbüz ve Mustafa Durmuş (2017). Dâsitân-ı Ferruh u Hümâ (Ferruh ile Hümâ: Mutlu Sonla Biten Bir Aşk Serüveni). (Ed. Mehmet Gürbüz). Ankara: KTB Yay.

Köseoğlu, Neşet (1943). “Eğridirli Şair Şerifi ve Babası ile Oğlu”. Ün: Isparta Halk Evleri Dergisi. 1(7):104-105.

Kutluk, İbrahim (hzl.) (1989). Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şuarâ. C.I. Ankara: TTK Yay.172.

Namoğlu, Zeynep (2013).  Şerîf Mehmed'in Mensur Ferruh u Hümâ hikâyesi [inceleme-metin (76b-154b)].  Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Yıldız Teknik Üniversitesi.

Özcan, Abdülkadir (hzl.)(1989). Nev’izâde Atâî, Hadâiku’l-Hakâik fî Tekmileti’ş-Şakâik. İstanbul: Çağrı Yay. 743-44.

Reşat Öngören (2003). Tarihte Bir Aydın Tarikatı Zeyniler. İstanbul: İnsan Yay.

Uysal, Seda (2011). Şerîf Muhammed Efendi’nin Menâkıbu’l-Evliyâ’sı (İnceleme-Metin-İndeks). Yüksek Lisans Tez. Trabzon:  Karadeniz Teknik Üniversitesi.

Yaman, Bahattin (2002). Osmanlı Resim Sanatında Kıyamet Alametleri: Tercüme-i Cifrü’l-Câmi’ ve Tasvirli Nüshaları. Doktora Tezi. Ankara:  Hacettepe Üniversitesi.

Yazar, Sadık (2012). Eğirdirli Münevver Bir Ailenin Hikâyesi: Şerîf Mehmed'in Menâkıb-ı Şeyh Burhâneddîn'i. İstanbul.

Yüksel, Hasan ve M. Fatih Köksal (hzl). (1998). Topal Ahmed Rifat Efendi, Devhatü’n-Nukaba: Osmanlı toplumunda Sâdât-ı Kirâm ve Nakîbüleşrâflar. Sivas.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DOÇ. DR. SADIK YAZAR
Yayın Tarihi: 16.02.2015
Güncelleme Tarihi: 12.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Menâkıbnâme:

“Hamd ü sipâs ü şükr-i bî-kıyâs ol hâlık-ı halk u râzık-ı nâs ve vâhib-i ‘akl ü havâs, fâ’iz-i fikr-i kıyâs hazretiñe olsun ki ‘âlemi râh-ı tevhîd ü ‘irfânına ‘alem ve âdemi ser-tâc-ı ibtihâc-ı “ولقد كرمنا بني اَدم ” birle ser-firâz u mu’azzam ve hil’at-ı dîbâc-ı mevvâc-ı “و علّم اَدم الاسماء كلّها” ile mükerrem kıldukdan soñra hâmil-i hayr ü şer olan nev’-i beşerden gürûh-ı bâ-şükûh-ı enbiyâ vü evliyâyı ıstıfa eyleyüp makâm-ı kurb-ı ‘irfânında enbiyâ vü mürselîni, mesned-nişîn-i a’lâ-yı ‘illiyyîn ve evliyâ-yı tâbi’îni rehber-i dîn ve pey-rev-i nebiyyîn kılup…” …

 “…anlar yediyle ‘aliyyetü’z-zât u safiyyetü’s-sıfât, dürret-i tâcü’l-muhadderât ü cevheret-i iklîlü’l-muhassanât, dürc-i dürr-i saltanat, burc-ı dürriyy-i hilâfet muhibbetü’l-fukara’ ve’s-sulahâ’, mükerrimetü’s-sâdât ve’ş-şürefâ, mürebbiyetü’l-’ulemâ ve’l-fuzalâ ‘Âyişetü’z-zamân u Fâtımetü’d-devrân el-mütekarribetü ilallâhi’r-rahmân bi-sunûfi’t-takarrubât min vechihi’l-birri ve’l-ihsân (4b) devletlü ve sa’âdetlü Vâlide Sultân hazretlerine ‘arz ü îsâl idem…”

...

Zîrâ ki ol Hüsrev ü Cem-cenâb Keykubâd-nihâd ve âfitâb-ı ‘âlem-tâb ‘âlem-i ‘adl ü dâduñ emekdâr-ı kadîm ü hidmetkâr-ı müstakîmlerinden bende-i mukbil-i sâdık u çâker-i makbûl-ı muvâfık olup câme-i dîbâ-yı kadr ü i’tibâr ve teşrîf-i zîbâ-yı mecd ü iftihârı eyyâm-ı ikâmet ü hazarda meclis-i hâslarına mahrem ü harem-i muhteremlerinden mânend-i Ayâz-ı hâss ahass-ı havâss olmagla mutarraz u mu’lem ve hengâm-ı cihâd u seferde mânend-i şîr-i dilîr ü gazanfer-i şemşîr-gîr ol bebr-i vegâ vü sâhib-kırân-ı kişver-küşâya kafâdâr u vefâdâr ve mülâzım-ı rikâb-ı sa’âdet-medâr bulunmagla mu’azzez ü mükerrem ve evkât-ı tedbîr-i hıfz u memleket ü cihângîrîde ârâ-yı dil-ârâsından kopan efkâr-ı bî-nazîri mukârin-i feyz ü ilhâm olup savâb-encâm u sa’âdet-fercâm olan kân-ı vefâ şîr-i vegâ kapuagası Gazanfer Aga hidmetleri vâsıtasıyla ki muhibb-i ‘ulemâ vü sâdât ve delîl-i ihsân u kâyid-i hayrât olup bu bende-i nâçîz-i nâtüvân hakkında hüsn-i tertîb ü mezîd-i mekrümetleri mebzûl u râygân olmagın ahyânen kûşe-i çeşm-i ihsân ve ‘ayn-ı ‘inâyet-i şâhenşâh-ı ‘âlî-şân ile melhûz u manzûr ve gâh u bîgâh zerre-i lutf-ı bî-pâyân olmaga feyz-i dest-i gevher-feşân sultân-ı heft-kişvere mazhar olup mer’î vü mesrûr olurdum…

 

Tercüme-i Tûtî vü Zâg:

“İşbu fakîr ü hakîr ü bende-i kesîrü’t-taksîr … Şerîf-i za’îf eydür ki mecma’-ı ‘ulemâ vü fuzalâ ve ma’den-i ashâb-ı sıdk u safâ olan Dâru’s-Saltanati’s-Seniyye Mahmiyye-i Kostantiniyyede … hicret-i nebeviyyenüñ biñ beşinci sâl-i ferruh-fâlinde hidmet-i tedrîs ile mukayyed olup münâzara vü mübâhaseye müdâvim … ve rûz u şeb mütâla’a-i ‘ulûm u fünûna meşgûl … idüm. Bir rûz-ı fîrûzda Sultânu’s-selâtîn … Sultân Mehmed Hân gâzî hazretlerinüñ … işâret-i ‘aliyyeleri ile münâzara-i tûtî ü zâgdan bâhis ve nazar-ı dikkat ü im’ân ile nazar olunsa tezkiye-i nefs ü tasfiye-i kalbe bâ’is olan bu risâle-i müşgîn-külâlenüñ tercümesine me’mûr oldum. Makbûl-ı hazret ü sefîr-i saltanat tâvûs-ı riyâz-ı devlet ve tûtî-i bâg-ı belâgat olup kadîmden hidmetkâr-ı emekdârları ve mânend-i Ayâz-ı hâs mahrem-i harîm-i hâssu’l-hâss-ı ‘izzetleri olan vâlâ-rütbet ü sâhib-devlet kapuagası bendelerinden bu risâle-i makbûleye dest-res buldum.

“… ol risâle-i şîrîn-makâleye nazar idüp gördüm ki ‘ârifân-ı A’câm belki sûfiyân-ı sâhib-hâl ve mürşidân-ı ‘âlî-makâmdan birinüñ nâme-i irşâdıdur … ki tâlib-i Hak olan ashâb-ı iz’âna temsîl ü tanzîr tarîki üzere tertîb itmişler. Rûh-ı rahmânîyi tûtî-i sühan-gûy ve tab’-ı hayvânîyi zâg-ı siyeh-rûya teşbîh kılup sa’y u gûşiş-i bisyâr u mücâdele vü münâzara-i bî-şümâr ile âhir kâr zâg-ı nefs-i zulmânînüñ tûtî-i rûh-ı nûrânîye tâbi’ u râm u bende-i fermânı olmasına mecâl ü imkân hâsıl ve insân-ı kâmil bu tarîk ile fâyiz-i gevher-i cûd ve nâyil-i Ka’be-i maksûd olmak kâbil idügin dîde-i basîret-i tâlibe müşâhid kılup ahsen-i üslûb ile tasvîr ü tahrîr eylemişler…”

“Çünki bu kitâb-ı müstetâbuñ ehl-i dâniş ü bîniş ve erbâb-ı mücâhede vü gûşişe fevâyidi vü ‘avâyidi bisyâr olup garaz-ı te’lîf ü gâyet-i tasnîfi sa’âdet-i dâreyn ü ‘izzet-i neş’eteyn olan hâlüñ husûlına mü’eddîdür. Nazar-ı hümâyûnlarında cilveger olmaga gâyetde lâyık u hoşter idügine cezm eyleyüp evvelinden âhirine varınca beyân-ı vâzıh ve kelâm-ı rûşen ve üslûb-ı mergûb ve edâ’-ı ahsen ile tercüme eyleyüp ‘Arabî vü Fârisî vâki’ olan ebyâtınuñ ve eşcâ’-ı fıkarâtınuñ ‘ale’l-icmâl ma’nâsın yazmagı mültezim oldum. Kitâbuñ bî-kusûr ‘ibârâtın ve fıkarâtın … tercüme eyleyüp ziyâde vü noksân kılmadum illâ meger şol mevâzi’-i yesîredeki ifâde-i merâmda nev’-i kusûr üzre kılan kelâma münâsib ü lâzım gördügüm mukaddemât-ı kalîle ve birkaç ebyât-ı latîfe-i celîle zamîme kılup vâsıta-i teblîg-i fermân olan zât-ı hümâyûndan kemâl-i isti’câl fehm itmegin üç dört günde tercümesin itmâm eyleyüp …”

 

Tercüme-i ed-Dürrü’l-Munazzam fî Sırri İsmi’l-A’zam (Tercüme-i Miftâh-ı Cifrü’l-Câmi’ ve Mısbâhu’n-Nûri’l-Lâmi’)

“… bu ‘abd-i fakîr-i nâtüvân … Şerîf b. Seyyid Mehmed b. Şeyh Seyyid Burhân … eydür ki hicret-i nebeviyyenüñ biñ altıncı sâl-i ferhunde-fâlinde sultânu’s-selâtîn … sa’âdetlü pâdişâhumuz Sultân Mehmed Hân b. Sultân Murâd Hân b. Sultân Selîm Hân … hazretlerinüñ ‘asr-ı şerîflerinde dâr-ı saltanat-ı zâhire ve makâm-ı hilâfet-i bâhireleri olan mahmiye-i İstanbulda envâ’-ı kusûr u ‘acz ile… hidmet-i tedrîse meşgûl ü mülâzım ve du’â-yı bekâ-yı devlete … müdâvim idüm. Hak sübhânehû … ol pâdişâh-ı kerîmü’ş-şânuñ … târîh-i cülûs-ı saltanatın “zıll-ı cemîl” kıldugı gibi ‘ömrin tavîl ve zikrin cemîl idüp sâl-i ikbâlin firâvân ve sâye-i himâyet ü zıll-ı sa’âdetin kâffe-i ehl-i îmân üzere memdûd u bî-pâyân eyleyüp … merhûm Sultân Süleymân Hân … ‘ömr ü saltanatı gibi ‘ömrler mukadder … eylesün diyü her dem du’âda [idüm] … zümre-i ‘ulemâ-yı dîn ve fırka-i fukarâ-yı müderrisîn içre mezîd-i ihtisâs ve kemâl-i ihlâs ile mevsûm olup … muhtass du’âcısı oldugum meşhûr u ma’lûm olmışdı. Zîrâ ki … kapuagası Gazanfer Aga hidmetleri vâsıtasıyla ki muhibb-i ‘ulemâ vü sâdât ve delîl-i ihsân u kâyid-i hayrât olup bu bende-i nâçîz-i nâtüvân hakkında hüsn-i tertîb ve mezîd-i mekrümetleri mebzûl u râygân olmagın ahyânen kûşe-i çeşm-i ihsân ve ‘ayn-ı ‘inâyet-i şâhenşâh-ı ‘âlî-şân ile melhûz u manzûr ve gâh u bîgâh zerre-i lutf-ı bî-pâyân olmaga feyz-i dest-i gevher-feşân-ı sultân-ı heft-kişvere mazhar olup mer’î vü mesrûr olurdum ve bu tâvûs-ı riyâz-ı devlet … huzûr-ı ‘âlîlerinden münfekk olmayup giceler sohbetinde şem’-sıfat kullugından kâ’im ve gündüzler sâye-veş pâyına yüzler sürüp hidmetine müdâvim ü mülâzım olmaga ba’zı ezmânda tercüme olunması lâzım olan kitâblaruñ lisân-ı Tâzî vü Pârsîden zebân-ı Türkîye nakliyçün bu ‘abd-ı za’îfe işâret olundukça mazhar-ı sâbâş u iltifât … olup kesb-i ma’âlî vü ma’ârifde neşât-ı tâze vü şevk-ı cedîd ile iktisâb-ı ‘ulûm ve idhâl-ı letâ’ife gûşiş kılurdum. Yine bir gün ber-vech-i mu’tâd meclis-i pâdişâhîde bir kitâb-ı müstetâb çıkarup tercümesine işâret buyruldugın i’lâm u ifhâm itdüklerinde ol kitâb-ı bî-misâlüñ dîbâce-i cemâlinden enâmil-i ikbâl ü ihtirâm ile keşf-i kınâ’ u ref’-i âsâm olıcak ‘ilm-i cifrde Şeyh Kerâmî kutbu’l-’ârifîn ‘Abdurrahmân Bistâmî hazretlerinüñ … Miftâhu’l-Cifrü’l-Câmi’ ve Misbâhu’n-Nûri’l-Lâmi’ evsâfıyla tavsîf olunup ed-Dürrü’l-Munazzam fî Sırri’l-İsmi’l-A’zam ismiyle müsemmâ te’lîf-i hikem-elîfleri oldugu bedîdâr u zâhir olmagın…” (Galata Mevlevihanesi 177, 1b-4a)

“… ol ‘ilm-i garîb-i nâdir ü fenn-i kemyâb-ı fâhirde bu ‘abd-ı za’îf câhil ü kâsır iken dahı semt-i istigfâ vü istikâleden râh-ı inkiyâd u nehc-i imtisâle gitmegi evlâ görüp … murâd-ı şerîfleri üzere ma’ânî-i zâhire vü mezâmîn-i fâhiresinüñ … câme-i ‘Arabî ve tarz-ı Tâzîsin kabâ-yı Rûmî vü dîbâ-yı Türkîye tebdîl itmekle minassa-i zuhûr u cilvegâh-ı bürûzda ‘arz u ibrâz itmege âgâz itdüm. Pes ol âyîne-i cemâl …. olan kitâb-ı mu’ciz-nisâbuñ elfâzına garaz ta’alluk itmeyen mevâzi’inüñ ma’nâların yazup elfâz-ı ‘Arabiyyesin tehâşiyen ‘ani’l-iksâr tarh itdüm. Ammâ rümûz u esrâr yâhûd ürcûz u eş’âl olan kelimât-ı dürer-bâr ve fıkarât-ı hikem-şi’ârın fıkra fıkra ve beyt beyt yazup kuvvet-i ‘Arabiyyet ile ma’ânî-i zâhiresin hall kıldum. Lâkin imlâl u ishâya mü’eddî olmagın tashîh-i lügâtına ta’arruz ile ıtnâbdan ictinâb idüp hemân her lügatuñ tahte’l-lafz ma’nâsın fehm itdügüm üzere yazup iltizâm itdügüm elfâz-ı ‘Arabiyyenüñ üstüne sürhile çizüp metni şerhden mümtâz eyledüm. (Galata Mevlevihanesi 177: 4a-5a)

 

Tercüme-i Ferruhnâme

ve bu esnâlarda ol sultân-ı felek-âşiyânın dergâh-ı semâ-sîmâsına vâsıta-i intisâb u ilticâ olup birkaç kitâb-ı müstetâb tercümesine işâret-i ‘aliyyelerine sâyik u delîl olmışlardur. Bundan esbak takdîr-i İlâhî ve lutf-ı Hak birle dâstân-ı aşk u muhabbet ve hikâyet-i hüsn ü şecâ’ate müte’allık bir niçe kürrâse vü esfâr rakam-zede-i kilk-i müşkbâr oldukda hüsn-i vesâtatlarıyla makrûn-ı nazar-ı hümâyûnları olıcak bu bende-i kemînenün riyâz-ı âmâline nesâyim-i ‘izz ü ikbâl vezân olup meyân-ı ahbâb u ahdânda mahsûd-ı akrân ve müşârun ileyh bi’l-benân olmış ve fâyiz-i in’âm u ihsân olup kemâl-i ihlâs ile rütbe-i ihtisâsa vusûl bulmışdum. Ol sultân-ı muvakkar ve şâhenşâh-ı muzafferün mahsûs du’âcısı olmak ‘izzetine zafer bulup du’â-ı devleti hidmetine iştigâl u ikbâb üzere iken târîh-i hicret-i nebeviyyenün bin tokuzuncı sâl-i ferruh-fâlinün Şa’bânu’l-mu’azzamınun evâsıtında ol âfitâb-ı saltanat ve hûrşîd-i cigân-efrûz-ı hilâfetden bu zerre-i kemtere bir yevm-i sa’îdde iltifât-ı cedîd olup kıssa-i aşk-ı Hümâ vü Ferruhı müş’ir ve niçe hikâyât-ı hikem-âyâtı mutazammın u muhbir bir kitâb-ı manzûmun mensûr olması emr olıcak vâsıta-i teblîğ-i fermân olan müşârun ileyh ağa-yı kerîmü’ş-şânun lisân-ı mekârim-nişânından fermân-ı kazâ-cereyânı telekkî bi’l-kulûb idüp in’âm u ihsânına müceddiden şükr-i firâvân kıldum. Yed-i te’yîd-iltiyâmından ol kitâb-ı müşgîn-erkâmı dest-i ebed ü ihtirâm birle alup el-me’mûru ma’zûrun fehvâsınca edâ’-ı vâzıh ve beyân-ı rûşen ile zamân-ı sehl ü evân-ı kalîlü’l-mehlde nazmın nesre tebdîl eyleyüp uhde-i fermândan hurûca sa’y eyledüm. İçinde câ-be-câ ba’zı ebyât-ı dil-keş nazm eyleyüp ve yer yer nüsha-i mü’ellefin hoş-âyende olan ebyâtın yazdum lâkin vahşiyyetü’l-isti’mâl olan ba’zı kelimât-ı garîbesin edâ’-ı rengîn ü ‘ibârât-ı şîrîne tahvîl eyleyüp tağyîr-i yesîr ihtiyârın ahrâ gördüm.


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1ŞAH ÂDİL, Şah Abbasd. 1557 - ö. 1628Doğum YılıGörüntüle
2SAMTÎd. ? - ö. 1631Ölüm YılıGörüntüle
3ZÂRÎ, Nokta-zâde/Noktacı-zâde Câfer Çelebid. ? - ö. 1631Ölüm YılıGörüntüle
4HÜSÂMEDDÎN BURSEVÎd. ? - ö. 1631Ölüm YılıGörüntüle
5ŞEHÎD, Ebulhasand. ? - ö. 19. yy.MeslekGörüntüle
6NECÎB, Necîb, Damad-zâde Mehmed N. Efendid. ? - ö. Şubat-Mart 1703MeslekGörüntüle
7HÂŞİMÎ, Ahur Emîrî-zâde Emîr Mehmed Hâşim Efendid. ? - ö. 1693-94MeslekGörüntüle
8HALÎLÎ, Halîlî-i Üskübîd. ? - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
9RÂZÎ, Mevali zümresindend. ? - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
10HAMDÎ, Ördek-zâde Osmân Hamdî Efendid. ? - ö. 1719-20Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
11FİKRÎ, Mâşî-zâde Dervîşd. ? - ö. 1575Madde AdıGörüntüle
12BAHRÎ, Edirnelid. ? - ö. 19. yy.Madde AdıGörüntüle
13GANÎ, Emîrşâh-zâde Abdülganî Efendid. ? - ö. 1587Madde AdıGörüntüle