ŞÎBÂNÎ, Şîbân, Şeybânî Han, Şîbânî Han, Şeybek Han, Şâh-baht Han, Şâhî Beg Han, Muhammed, Yeşil Başlı

(d. 855/1451 - ö. 916/1510)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / Başlangıç-15. Yüzyıl / Çağatay)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Kaynaklarda kendisinden “Şîbân, Şeybânî Han, Şeybek Han, Şâh-baht Han, Şâhî Beg Han” gibi farklı ifadelerle söz edilen Özbek Türklerinin hanı ve Çağatay sahası şairi Şeybânî Han’ın lakabı Ebu’l-feth,  asıl adı Muhammed’dir (Eraslan 1986: 344). O, Şîbânîler hanedanının kurucusu ve ilk hükümdarıdır. Şîbân adının kökeni konusunda Barthold “kelimenin aslı Cuci’nin küçük oğlu Şîbân’dan gelmektedir ve Müslüman rivayeti sonradan bu kelimeyi Şeybân’a çevirmiştir. Bunun neticesinde Şeybân’ın halefi Türkistan’daki Özbek ülkesinin kurucusu Şeybânî şeklinde şairlik lakabı almıştır. Arap kabilelerinden birinin adı olan bu lakap özellikle Hanefi mezhebinin fakihlerinden birinin nisbesi olarak meşhurdur. Pek muhtemeldir ki İslam âleminde pek meşhur olan bu ad Şîbân’ın Şeybân’a çevrilmesine ve bu suretle Şeybânî adının çıkmasına sebep olmuştur” yorumunu yapmaktadır (Barthold 1975: 225). Togan ise kelimenin Şâh-baht’ın Şaybak şeklinde telaffuzu ve yazımından kaldığını, anılan hükümdarın şiirlerinde “Şîbânî” ve “Şîbân” mahlaslarını kullandığını, Arapçada İmâm Şeybânî’nin maruf ismiyle birleştirilerek “Şeybânî Han” diye yazıldığına değinmekte, ancak bunun yanlış olduğuna ve bu yanlışlığın Avrupalılara da geçtiğine işaret etmektedir (Togan 1927: 22). 

Soyu Cengiz Han’a dayanan Şeybânî Han, Özbek Hanı Ebulhayr’ın torunu Şâh Budak Han’ın oğludur. Dedesi Ebulhayr Sibirya’da Tobolsk’un batısındaki Tura şehrinde 1428 de han ilan edilerek Özbeklerin başına geçmiştir. Ebulhayr, hanlığın merkezini fethettiği Sığnak’a taşımış ve bu şehir 1469 yılına kadar Özbeklerin merkezi olarak kalmıştır. Ebulhayr’ın 1468’de Kazaklarla yaptığı savaşta öldürülmesi üzerine oğlu Şâh Budak Han başa geçer. Şeybânî Han, Şâh Budak’ın iki oğlundan biri olup 855/1451 yılında muhtemelen Sığnak’ta dünyaya gelmiştir. Annesi ise bir Kalmuk prensesi olan Ak Kuzı Begüm’dür (Togan 1981:157). Şeybânî Han, babasının öldürülmesi üzerine kardeşi Mahmûd’la Astarahan’a gelip Kâsım Han’ın yanına sığınmıştır. Daha sonra geçtiği Buhara’da eğitimini tamamlamış, burada Arapça ve Farsçayı öğrenmiş, Nakşibendî ve Yesevî şeyhleriyle tanışıp onlardan etkilenmiştir. Ardından memleketi Deşt-i Kıpçak’a dönerek Çağatay Hanı Mahmûd’un hizmetine girmiş ve kendisine burada bir bölge verilmiştir. 907/1501’de Bâbür ile Semerkant için savaşıp onu yenmiş, Taşkent’in arkasından Belh’i ele geçirmiş ve Hüseyin Baykara’nın vefatından sonra bölgede daha da güçlenerek Herat’ı da topraklarına katmıştır. Dedelerinden Cengiz’in torunu Cuci’nin oğlu Şeybân’a nisbetle Şeybân (Şîbân) Hanlığını kurmuştur. Babürle mücadele eden Şeybânî Han döneminde Semerkant iki kez bu iki hükümdar arasında el değiştirmiş ve Babür son kez yenilince Afganistan taraflarına göç etmek zorunda kalmıştır. Yakaladığı Timurlu hanedanı mensuplarını öldürerek bu hanedana son veren, kendisini Cengiz Han ve Timur Han’ın varisi olarak gören Şeybânî Han, Herat’ta “imamü’z-zamân ve halifetü’r-rahmân” ilan edilerek Sünnî dünyasının kahramanı konumuna yükseltilmiştir. Bu sebeple Şiîliğin dinî ve siyasî lideri Şâh İsmâîl ile karşı karşıya gelmiştir. Şeybânî Han’ın Kazak sultanları üzerine yaptığı sefer başarısızlıkla sonuçlanınca bundan yararlanan Şâh İsmâîl Meşhed’i almıştır. Şeybânî Han ise Merv Kalesine sığınmıştır. Kaleyi kuşatan, ancak alamayan Şâh İsmâîl, Şeybânî Han’a mektup göndererek onu meydan savaşına çağırmış ve Merv yakınlarında yaptıkları savaşta Şeybânî Han’ın sayıca çok az olan ordusunu yenmiştir. Şeybânî Han, yaralı hâlde sığındığı bir çiftlikte 916/1510 yılında vefat etmiştir. Şâh İsmâîl, Şeybânî Han’ın başını kestirip Memluk Sultanı Kansu Gavrî’ye, başının yüzülen derisine de saman doldurarak Osmanlı sultanı II. Bâyezîd’e göndermiştir. Şeybânî Han, Semerkant’ta yaptırdığı medresenin bahçesine gömülmüştür. Şâh İsmâil’e muhalefet amacıyla yeşil sarık taktığı için “Yeşil Başlı” lakabıyla anılmıştır. Çağataylar’dan Yûnus Han’ın kızı Mihri Nigâr, Bâbür’ün kız kardeşi Hanzâde Begüm ve kendisine Semerkant’ı teslim eden Zehrâ Begüm ile evli olan Şeybânî Han’ın Muhammed Timur, Bahâdır Hürrem Şâh, Ebulhayr ve Süyünç Muhammed isimli dört oğlu vardır (Türkoğlu 2012: 44). Timurlular hâkimiyetine son vererek Orta Asya’nın en güçlü hükümdarı konumuna yükselen, adıyla anılan devletin kurucusu Şeybânî Han Savran, Yesi, Semerkant’taki türbeleri, medrese ve vakıfları ihya etmiş, halkının zenginleşmesini sağlamıştır. Kaynaklar onun âlim ve sanatçıları koruduğunu, sefere giderken kütüphanesini yanında götürdüğünü, koyu bir Sünnî olup âlimlerle tartışacak kadar dinî bilgiye vakıf olduğunu yazmaktadırlar. Babür’ün Türkistan’ı terk etmesine ve Afganistan taraflarına gitmesine sebep olduğu için Bâbür’ün hatıratında Şeybânî Han’dan sıkça bahsedilmekte ve kendisi için “Birkaç günde bir zevksiz bir beyit söyler ve onu minberlerde okutup, pazarlarda astırarak şehir halkından takdirler alırdı. Vakıa erken kalkar, beş vakit namazını terk etmez ve kıraat ilmini iyi bilirdi. Fakat böyle delice, budalaca, küstahça ve kafirce söz ve işler ondan pek çok sadır olurdu.” yorumlarıyla söz edilen Şeybânî Han, Bâbür’ün gözünde iyi bir şair değildir (Arat 1946: 229). Fransız şarkiyatçısı Grousset ise, Şeybânî Han’ı Cengiz zihniyetinin diriliş merhalesi olarak görmektedir. Ona göre Şeybânî Han “oldukça dikkate değer bir düşünce sahibi, soyunun büyüklüğüne inanmış kendi şahsında zafere ulaşan Cengiz zihniyetinin dirilişinin önemini kavramış bir hükümdardır” (Grousset 1980: 445). Nitekim Şeybânî Han’ın hayatını ve savaşlarını anlatan eserler yazılmış, bu eserlere tür olarak Şeybân-nâme denmiştir. Bunlardan ilki kendi vakanüvisi Molla Benâî’nin, diğeri ise Muhammed Sâlih’in yazdığı Şîbânî-nâme’lerdir. M. Salih tarafından yazılan manzum Şîbânî-nâme mesnevi tarzında yazılmıştır. Bu eser 1908'de P. M. Melioranski tarafından Petersburg'da (asıl metin); Yıldız Kocasavaş tarafından 2003 yılında İstanbul'da (giriş-tıpkıbasım-metin-tercüme) yayımlanmıştır. Mensur Şîbânî-nâme ise anonimdir. Eser, 1849'da I. Nikoloyeviç Berezin; 2005 yılında da Berezin'in yaptığı hatalar düzeltilerek Yakup Karasoy ve Mustafa Toker tarafından yayımlanmıştır. Fazlullâh bin Rûzbihân-i Huncî, Şeybânî Han’ın isteğiyle yazdığı, Şeybânîler dönemi ve özellikle Şeybânî Han hakkındaki tek kaynak değerinde olan Mihmân-nâme-i Buhâra’sında onun on dört aylık hükümdarlık dönemindeki olayları anlatmıştır (Alışık 2004b:118).

Şeybânî Han, İslâmî ilimleri ve tasavvuf nazariyelerini bilen, İran edebiyatına vâkıf olan, güzel sanatlardan anlayan sanatkâr ruhlu bir insandır. Etrafına her türlü fikir ve sanat adamlarını toplamış, onlarla ilim ve sanat meseleleri hakkında tartışmalar yapmıştır. Askerî ve siyâsî işlerinin arasında sanatın her çeşidine karşı ilgisiz kalmamıştır. Hattâ Ahmedî’nin İskender-nâme’sini seferlerinde yanında bulundurur. Zekî Velidi’ye göre Dîvânındaki Batı Türkçesi özellikleri ve tesiri Şeybânî Han’ın sürekli İskender-nâme’yi yanında bulundurmasındandır (Togan 1981: 487). Farsça şiir yazacak kadar İran edebiyatına, fıkıh konularını araştıracak kadar Arapçaya vâkıf olduğu gibi, musikiden anlıyor ve güzel yazı (hatt)’dan hoşlanıyordu (Aka 1981: 267). Yesevî ve Nakşibendî şeyhleriyle yakın ilişkiler kuran Şiban Han, Ahmed Yesevî’ye olan bağlılığını muhtelif vesilelerle belirtmiştir. Ayrıca, kendisini sünni İslâm dünyasının lideri olarak görmektedir. Babasının Moğol Hanı Yûnus tarafından idam edilmesi üzerine yetim kalmış, Özbek emirlerinden biri tarafından büyütülmüştür.

Hükümdarlığının yanı sıra aynı zamanda iyi bir edebî bilgiye ve kültüre sahip olan Şeybânî Han’ın eserleri şunlardır: 

1. Dîvân: Şairin Çağatay Türkçesiyle yazdığı eserin tek yazma Nüshası İstanbul Topkapı Müzesi 3. Ahmet Kütüphanesi Nu: 2436'da kayıtlıdır. 192 varaktır istinsah tarihi yazılı değildir. Nevâyî ile aynı dönemde yaşayan Şiban Han'ın aşk ve tabiat güzelliklerini anlatan şiirleri, içtimâî, ahlâkî ve tasavvufî şiirleri yanında divan edebiyatı kalıplarının dışına çıkarak yazdığı tarihî olayları, yaptığı savaşları anlatan şiirleri de vardır. Günlük hayatını ve duygularını sanat kaygısından uzak bir şekilde şiire geçirmiştir. Şiirlerinde ses taklitleri ve mahallî deyişlerden sıkça faydalanmıştır. Hoca Ahmed-i Yesevî'ye büyük saygı duyan şiirlerinde ondan bahseden Şiban Han için Semerkant, Buhara ve Türkistan ayrı bir yer tutar. Yarım kafiyeye sıkça baş vuran Şiban Han aruzun kolay kalıplarını kullanmıştır. Klâsik divan tarzında düzenlenmiş olan Şiban Han Dîvânı'nda 7 tevhid, 10 na't, 306 gazel, 8 mensur parça, 1 murassa-nâme, 27 rubâî, 12 tuyuğ, 5 tarih, 1 murassa beyit ve 48 muammâ vardır. Divan yayınlandı (Karasoy 1998).

2. Bahrü’l-Hüdâ: Şeybânî Han, iki yüz otuz dört beyitlik bu küçük mesnevîsinde günlük siyasî olay ve mücadeler ile dinî-ahlakî konulardan bahsetmiştir. Bahrü’l-Hüdâ’nın tek nüshası British Museum’dadır (Add.7914: vr.1b-22b). Eser üzerine Eraslan bir tanıtma yazmıştır (1991:103-177).  

3. Risâle-i Ma’ârif: Şeybânî Han’ın oğlu için kaleme aldığı eser nasîhat-nâme özelliği göstermektedir. Şeybânî Han, metinde Ahmed Yesevî’nin ve Hakîm Ata’nın şiirlerini nasihatler eşliğinde oğluna aktarmıştır. Risâle-i Ma’ârif’in tek yazma nüshası British Museum’dadır (Or. no. 12956). Eser üzerinde Alışık bir bildiri yayımlamıştır (2004a:131-155).

Yukarıdakilerin dışında Şeybânî Han’ın döneminin bir şiir antolojisi mahiyetindeki Mihmân-nâme-i Buhârâ adlı eserde üç manzumesi tespit edilmiş, bunlar Karasoy (2003: 1005-114) ve Alışık (2004b:118-140) tarafından tanıtılmıştır. Köprülü, İslâm Ansiklopedisi'ndeki "Çağatay Edebiyatı" adlı makalesinde Şiban Han'ın fıkha ait mensur bir risâlesi olduğunu ve eserin kendi hususî kütüphanesinde bulunduğunu yazmaktadır. Bu eserin şu anda nerede olduğu bilinmemektedir.

Şeybânî Han, fırtınalı ve savaşlarla dolu geçen hayatını şiirlerine aynen yansıtmış bir şairdir. Onun şiirlerinde Türkistan coğrafyasındaki Horasan, Semerkant, Tebriz, Herat gibi şehirler; Ahmed Yesevî, Hüsâmeddîn Sığnakî, Kılıç Burhâneddîn gibi evliya ve şeyhler; Hâfız ve Buhârî gibi şairler; Bâbür ve Timur gibi tarihi şahsiyetler yer almıştır. Karasoy; şairi “O, İslamî ilimleri ve tasavvuf nazariyelerini bilen, İran edebiyatına vakıf olan, güzel sanatlardan anlayan sanatkâr ruhlu bir insandır. Etrafına her türlü fikir ve sanat adamlarını toplamış, onlarla ilim ve sanat meseleleri hakkında tartışmalar yapmıştır. Askerî ve siyasî işlerinin arasında sanatın her çeşidine karşı ilgisiz kalmamıştır. Hatta Ahmedî’nin İskender-nâme’sini seferlerinde yanında bulundurur. Zeki Velidi’ye göre Dîvân’ındaki Batı Türkçesi özellikleri ve tesiri Şîbân Hanın sürekli İskender-nâme’yi yanında bulundurmasındandır. Nevâyî’ye yazdığı nazireler, edebî cesaretinin en büyük delillerindendir. Şîbân, eski geleneklere bağlı kalarak şaraptan bilhassa bal şarabından, musikî âlemlerinden büyük bir zevkle bahseder. Buna itiraz eden mollalara sufilere şiddetle karşı çıkar” diyerek değerlendirmiştir (Karasoy 1998: 28). Şeybânî Han hakkında “taraftarlarının iddiaları derecesinde bir şair olmadığı muhakkak olan Şeybânî, orijinal ve samimi manzumeleri, bilhassa, Nevâyî klasisizminin yanına Yeseviliğin edebi ananelerine bir yer vermek hususundaki gayretiyle Çağatay edebiyatının tekâmülünde ihmal edilmeyecek bir simadır”yorumunu yapan Köprülü’ye (1945: 312) göre, Şeybânî’nin şairlik yönünü kusurlu olsa da Yesevî geleneğinin devamını sağlamasıyla Çağatay edebiyatı içerisindeki yeri önemlidir.

Kaynakça

Aka, İsmail (1981). “Şeybani (Şibani) Han”. Türk Ansiklopedisi. C.30. 267.

Alışık, Gülşen Seyhan (2004a). “Şeybânî Han’ın Risâle-i Ma’ârif Adlı Eseri ve Türkçeciliği”, V. Uluslararası Türk Dil Kurultayı Bildiriler. C.1. Ankara.131- 155.

Alışık, Gülşen Seyhan (2004b). “Şeybânîler Dönemi İçin Kaynak Araştırmaları: Mihmân-Nâme-i Buhara I”. Modern Türklük Araştırmaları Dergisi I (1): 118-140.

Alpargu, Mehmet (1992). “Şibanî Muhammed Han ve Özbek Hanlığının Yükselişi”. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi VIII (4): 115-142.

Alparslan, Ali (1979). “Şeybânî Han’ın Türk Kültür Tarihindeki Yeri”. I. Milletlerarası Türkoloji Kongresi (İstanbul, 15-20 Ekim 1973): Tebliğler-I. İstanbul. 1-6.

Arat, Reşid Rahmeti (hzl.) (1946). Gazi Zahuriddin Muhammed Babür, Vekayi Babur’un Hatıratı. C. I. Ankara: TTK Yay.

Barthold, Wilhelm (1945). “Çağatay”. İslam Ansiklopedisi. C. 3. İstanbul: MEB Yay. 266-270.

Barthold, Wilhelm (1975). Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler. Ankara: KB Yay.

Berezin, N.İ. (1849). Anonim Şibânî-nâme. Kazan.

Canpolat, Mustafa (2002). “Çağatay Dili ve Edebiyatı”. Türkler Ansiklopedisi. C. 8Ankara: Yeni Türkiye Yay. 769-776.

Eraslan, Kemal (1986). “XV. Yüzyıl Çağatay Edebiyatı”. Büyük Türk Klasikleri. C. 3. İstanbul: Ötüken-Söğüt Yay. 59-133.

Eraslan, Kemal (1992). “Şibânî Han’ın ‘Bahru’l-Hüdâ’ Adlı Eseri”. Türk Kültürü Araştırmaları Dergisi XXVIII (1-2): 103-177. 

Eraslan, Kemal (1993). “Çağatay Edebiyatı”. İslam Ansiklopedisi. C. 8. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 168-176.

Ercilasun, Ahmet Bican (2008). Türk Dili Tarihi. Ankara: Akçağ Yay.

Grousset, Rene (1980). Bozkır İmparatorluğu. çev. M. R. Uzmen. İstanbul: Ötüken Yay.

Karasoy, Yakup (1989). Şiban Han Divanı (İnceleme-Metin). II C. Doktora Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi. 

Karasoy, Yakup (1998). Şiban Han Dîvânı (İnceleme-Metin-Dizin-Tıpkıbasım). Ankara: TDK Yay.

Karasoy, Yakup (hzl.) (1998). Şiban Han Divanı (İnceleme, Metin, Dizin, Tıpkıbasım). Ankara: TDK Yay.

Karasoy, Yakup (2003). “Mihmân-nâme-i Buhârâ ve Şiban Han’ın Bilinmeyen Üç Şiiri”. Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi (13): 105-114.

Karasoy, Yakup ve M. Toker (2005). Türklerde Şecere Geleneği ve Anonim Şibani-nâme. Konya: Tablet Kitabevi.

Köprülü, Mehmed Fuad (1945). “Çağatay Edebiyatı”. İslâm Ansiklopedisi. C. 3. İstanbul: MEB Yay. 270-323.

Togan, Zeki Velidi (1927). “Şaybak Han’ın Şiirleri”. Yeni Türkistan (1): 21-25.

Togan, A.Z. Velidi (1981). Bugünkü Türkili Türkistan ve Yakın Tarihi. İstanbul: Enderun Kitabevi.

Türkoğlu, İsmail (2012).“Şeybani Han”. İslâm Ansiklopedisi. C. 38. İstanbul: TDV Yay. 43-54.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. FUNDA TOPRAK - PROF. DR. YAKUP KARASOY
Yayın Tarihi: 06.01.2015
Güncelleme Tarihi: 28.01.2021

Eserlerinden Örnekler

Gazel

Uşol dilber firâkındın uzun tünle yatalmas min

Yakıp cânımga ışk otı tang atkunça yanalmas min

 

Özüm tizginsem özümdin özümde uş bolur peydâ

Bu hırs u bu hevâ birle anıng sarı tayalmas min

 

Bilip nefsimni sivmes min anıng sözün işitmes min

Hakikatdın ayak birse içip andın kanalmas min

 

Tarîkat hâfızın körsem şerî’atdın su’âl itsem

Şerî’atdın kanat saplap takı munda kadalmas min

 

Şibânî derdidin sözler özindin hîç haber yoktur

Bu derdni dost bilür bolsa irenlerdin uyalmas min

(Karasoy, Yakup (hzl.) (1998). Şiban Han Divanı (İnceleme, Metin, Dizin, Tıpkıbasım). Ankara: TDK Yay. 219.)

 

Gazel 

körüng barı sultânlar ıyd-ı kıyâmetni

min niçege tartayın ay şeyh riyâzetni

 

ay Hâce-i Mevlânâ tingle bu ne gavgâdur

bu ravza-i devlettür çal ıyd-ı sa’âdetni

 

bu ıyd-ı sa’âdetde kildi barı sultânlar

câm-ı mey-i işret tut ur tabl-ı beşâretni

 

 kördüng tîr ü ıyd ayını tab-ı tîr ü lâgar

zâhid bile sûfîga kıldı bu işâretni

 

ayb-ı mey ü men’-i ney sûfî sanga âdettür

mey içgil ü insân bol koy sûfî bu âdetni

 

tesbîh ü ridâ sinde ay şeyh alâmettür

tut câm-ı mey-i sâfî koygıl bu alâmetni

 

kad kâmeting ey mukrî Şîbânîni hiç yakmas

ay sâkî-i gül-çehre körset kadd ü kâmetni

 

Hak birdi ser-efrâzî Şîbânîga kim tün kün

baş üzre koyuptur ol bu tâc-ı ibâdetni 

(Karasoy, Yakup (2003). “Mihmân-nâme-i Buhârâ ve Şiban Han’ın Bilinmeyen Üç Şiiri”. Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi (13): 111-112.)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1CEMÂLÎ, Bâyezîdd. 1410-12? - ö. 1510-12?Ölüm YılıGörüntüle
2AVNÎ, Fâtih Sultân Mehmed, Sultân Mehmed-i Sânî, Sultân II. Mehmedd. 30 Mart 1432 - ö. 3 Mayıs 1481MeslekGörüntüle
3MEFTÛNÎ/İKBÂLÎ, Sultan II. Mustafad. 1664 - ö. 1703MeslekGörüntüle
4VEFÂÎ, IV. Mehmedd. 1642 - ö. 1693MeslekGörüntüle
5MEVLÂNÂ KEMÂLÎd. ? - ö. 1491’den önceAlan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
6MEVLÂNÂ NA’ÎMÎd. ? - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
7ŞÎRİMd. ? - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
8FÂ'İK, Mehmed Fâ'ikd. 1824 - ö. 1846Madde AdıGörüntüle
9DEBÎR, Mirza Muhammedd. ? - ö. 1814Madde AdıGörüntüle
10VAHYÎ-ZÂDE, Abdullah Hilmî Efendid. 1534 - ö. 1609Madde AdıGörüntüle