Edip Cansever

Ömer Edip Cansever
(d. 8 Ağustos 1928 / ö. 28 Mayıs 1986)
Şair, antikacı
(Yeni Edebiyat / 20. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

20. yüzyıl Türk şiirinin önemli şairlerinden Edip Cansever, 8 Ağustos 1928’de Beyazıt’ta, Soğanağa Mahallesi’nde doğdu (Cansever 1998a: 25). Aslen Çankırı’nın Atkaracalar Köyü’nden olan annesi Pembe Hanım ev hanımı, babası Fazlı Bey ise Kapalıçarşı’da antika dükkânı olan bir tüccardı. Dört çocuklu bir ailenin üçüncü ve tek erkek çocuğu olarak dünyaya gelen Cansever’in (Cansever 2012a: 63) ilk çocukluk anıları, sonradan taşındıkları ve Ahmet Hamdi Tanpınar’la komşu oldukları Saraçhanebaşı’ndaki bir evde geçti. Kira ile bisiklete bindiği, erik hırsızlığı yaptığı ve yağmurlu havalarda sinemanın güzelliğini keşfettiği bu yıllarda henüz okula gitmiyordu (Cansever 1998a: 25-26). Tam adı Ömer Edip Cansever olsa da Ömer adını ilk şiirleri ve ilk şiir kitabı dışında hiç kullanmadı. Bu tercihte yakın arkadaşı Mustafa Şerif Onaran’ın rolü büyüktü (Onaran 2002: 55).

İlköğrenimine 56. İlkokul’da başladı. İkinci Dünya Savaşı’nın ilk yıllarında ailesinin Fa­tih’te bir apartman dairesine taşınmasıyla, geniş bostan ve tarlalardan oluşan doğal bir yaşam alanında otların, ağaçların kokusunu duyumsayarak büyüdü. En büyük tutkusu ise, mahalle arkadaşlarıyla Yenikapı sahilinden denize girmekti. Eğitim hayatına Gelenbevi Ortaokulu’nda devam eden; bir yıl sonra Kumkapı Ortaokulu’na geçen Cansever, boş zamanlarını Fatih’teki Millet Kütüphanesi’nde geçirdi. Bu yıllarda başlayan şiir yazma merakı, İstanbul Er­kek Lisesi’nde okuduğu yıllarda artarak devam etti (Cansever 1998a: 26-27). 1946’da İstanbul Erkek Lisesi’nden mezun oldu. Yüksek Ticaret Mektebi’ne kaydolsa da okulu bitirmenin kendisine bir fayda sağlamayacağını düşünerek babasının Kapalıçarşı’daki dükkânında çalışmaya başladı. 12 Nisan 1947’de, henüz on dokuz yaşındayken, aile dostları tarafından tanıştırıldığı Mefharet Hanım’la evlendi. Çiftin bu evlilikten, Nuran ve Ömer adını verdikleri iki çocukları oldu (Öcal 2013: 52).

1950’de yedek subay olarak gittiği Ankara’da “renksiz ve kupkuru günler” şeklinde tanımladığı altı aylık askerlik serüveni başladı. Cahit Sıtkı, Orhan Veli ve daha birçok sanatçıyı yakından tanımak amacıyla Buket Lokantası ve Üç Nal Meyhanesi gibi dönemin önemli edebiyat mahfillerine sıklıkla uğrasa da bu karşılaşma hiç gerçekleşmedi (Cansever 1998a: 29). 1954’te yaşanan Kapalıçarşı yangınında, dükkânının yan­ması üzerine Jak Salhoşvili ile ortak olup, asma katlı bir başka dükkâna geçti. Ortağı alım satım işlerini yönetirken, kendisi tüm zamanını asma katta okuyup şiir yazmaya ayırdı (Canberk 2003: 35). Antikacı dükkânının asma katı, Cansever’in Kapalıçarşı’yla diyalektik bir ilişki kurmasını sağladı. Hem çarşının içinde bir tüccar, hem de dışında bir şair olarak mekâna dâhil olduğu bu yerde otuz yılını geçirdi ve toplam dokuz şiir kitabı yazdı (Öcal 2013: 56-57).

Cansever, “koskoca labirent” olarak tanımladığı Kapalıçarşı’yı sesini, rengini, kokusunu tanımlayamayacağı bir “boşluk” olarak nitelendirse de, burası sanatsal üretim anlamında özellikle de uzun şiirlerine sayısız senaryo malzemeleri sundu (Cansever 1998b: 33-34). Garip şiiri etkisinde yazdığı İkindi Üstü (1947) ve Dirlik-Düzenlik (1954)’in ardından, 1957’de üçüncü şiir kitabı Yerçekimli Karanfil’i yayımladı. Böylelikle 1955’ten itibaren Türk şiirinde filizlenmeye başlayan genel değişimin çekim alanına girerek; Oktay Rıfat, İlhan Berk, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Sezai Karakoç ve Ece Ayhan’ın da aralarında bulunduğu İkinci Yeni şiiri çizgisinde imgeye dayalı, duygu ve çağrışımdan beslenen çok sayıda şiir örnekleri verdi (Cansever 1998a: 29-30). Şiirini durmadan geliştiren Cansever, 1964’te üyesi olduğu Türkiye İşçi Partisi’nden güncel politikadan anlamadığı gerekçesiyle ayrıldı (Cansever 2012c: 170). TİP’ten ayrıldıktan sonra kendisi için artık bir “tabut”a dönüşen Kapalıçarşı’daki antikacı dükkânını 1975’te satıp bir tür emeklilik sürecine girdi (Öcal 2013: 60-61). Bundan sonraki yıllarını kışları İstanbul’da şiir yazarak, yazları eşiyle Akdeniz gezilerine çıkarak geçirdi. Akdeniz’in doğasının hem ruhuna hem de sanatına yansıttığı olumlu etkiler sebebiyle Bodrum’a yerleşti; ancak yaklaşık yirmi gün sonra geçirdiği beyin kanaması sebebiyle İstanbul’a getirildi. Acilen alındığı ameliyattan sağ çıkamayarak, 28 Mayıs 1986’da İstanbul’da vefat etti (Canberk 2003: 11). 30 Mayıs 1986’da Aşiyan’a defnedildi.

Henüz ortaokul yıllarında Fatih’teki Millet Kütüphanesi’nde eski sanat dergilerini okuyup notlar alarak başlayan şiir yazma isteği, İstanbul Er­kek Lisesi’nde okuduğu yıllarda artarak devam etti. Okulun Babıâli’ye oldukça yakın oluşu sebebiyle akşamüstleri Mar­mara, ABC ve Yokuş kitabevlerine uğrayarak yeni şiir anlayışını tutkuyla izledi. Millî Eğitim Bakanlığı yayınlarından çıkan kitaplar aracılığıyla Yunan ve Lâtin klâsiklerini tanıma imkânı buldu. Çehov ve Dostoyevski başta olmak üzere 19. yüzyıl Rus edebiyatına ait yazarları da zevkle okudu. Özgürlükten yoksun yılların baskısını hissederek girdiği arayış neticesinde Marksizm'in düşünsel kitaplarıyla tanıştı (Cansever 1998a: 27).

Diyalektik materyalist tavrını, okuduğu edebiyat dışı kitaplarla temellendiren Cansever’in, 1945’te İstanbul dergisinden çağrılmasıyla şiir yaşamı başlamış oldu. Burada genç şairlerle tanışan Cansever (Cebeci 2012: 264), Fikirler, Edebiyat Dünyası, Kaynak gibi dergilerde acemilik ürünü şiirlerini yayımladı (Cansever 1998a: 28). Ahmet Hamdi, Ahmet Muhip, Faruk Nafiz ve Orhan Veli gibi şairlerin etkisiyle yazdığı bu şiirlerinden (Doğan 2001, 16) sadece "İnsan Hâli"ni, “İkindi Üstü I” adıyla, 1947’de yayımladığı ilk şiir kitabı İkindi Üstü’ne aldı (Öcal 2013: 71). Sonraları yayımlamaktan büyük pişmanlık duyacağı, “Ne yazık ki bugün bile yakamı bırakmayan bir kitap” sözleriyle ifade edeceği İkindi Üstü (Önel 1996: 1), bohem hayata özenen; akşamları yalnızlıktan, sabahları işsizlikten sıkılan; zamanının çoğunu kahvede, parkta, meyhanede öldüren “varlıklı-aylak” bir gencin evrenini yansıtmaktaydı. Günlük yaşamın küçük sıkıntılarını alışılmış ifadelerle ele alan derinlikten yoksun bu şiirler, Bezirci’ye göre dönemin yaygın şiir anlayışını tekrarlamaktan öteye geçemediği gibi biçim yönünden de nesre kaçarak şiirsel açıdan bir tutarsızlık sergiledi (Cöntürk-Bezirci 1961: 59-60).

Cansever, Edebiyat Dünyası adlı dergiyi çıkarmak için iki arkadaşıyla gittiği Elit kahvesinde Salâh Birsel’le tanışıp dost oldu ve ondan şiir tekniğine dair önemli bilgiler öğrendi (Cansever 1998a: 28). Şiire bilinçli olarak girişi de bu yıllara rastladı (Cebeci 2012: 264). 1951’de birkaç arkadaşıyla birlikte, sekiz sayı yayımlayabildikleri Nokta dergisini çıkardı (Aktaş 1990: 273). Bu süreçte yazdığı şiirler Yeditepe dergisinde yayımlandı. Toplumcu eleştirilerin dikkati çektiği ikinci şiir kitabı Dirlik Düzenlik, 1954’te basıldı. Bu kitabında İkindi Üstü’nün bohem öznesini yok ederek bir anlamda kendini baştan yaratan Cansever (Öcal 2013: 36), çoğunluğu kuru ve soğuk olarak nitelendirilebilecek lirizmden yoksun şiir örnekleri verse de yalın ve doğal bir anlatım tarzı yakalayarak biçim yönünden kendini geliştirdi (Cöntürk-Bezirci 1961: 61-63). Ancak “‘Masa da Masaymış Ha’ şiirinden başkası yazılmasa da olurmuş.” yorumunu yaptığı (Cansever 1998a: 29) bu kitabını da, dönemin şiir zevkini aşamadığı ve mizacını belirtmekten uzak olduğu gerekçesiyle (Albayrak 1998: 96) beğenmedi.

Garip şiiri etkisinde yazdığı; yalın, mimetik bir anlam anlayışına dayalı, yer yer toplumsal yaşamdan kesitler içeren İkindi Üstü (1947) ve Dirlik Düzenlik (1954)’in (Karaca 2005: 107) ardından 1957’de Yerçekimli Karanfil’i yayımladı. İmgeye dayalı, duygu ve çağrışımdan beslenen şiirleri barındıran bu kitabı 1954-1957 yılları arasında, Demokrat Parti’nin siyasi baskısının arttığı boğucu bir ortamda yazdı. Düzensizliğin, güvensizliğin ve korkunun kök saldığı bu süreçte ey­lem yolu bulamayan tüm sanatçılar gibi o da toplumla ve gerçekle bağlarını koparıp yalnızlık ve umutsuzluk gibi temlere yöneldi (Cöntürk-Bezirci 1961: 63-64). Ancak onu yeni bir şiir yazmaya yönlendiren asıl neden siyasi baskılar değil, 1950’li yıllarda başlayan kentleşme ve sanayileşmenin yarattığı bunalım ve umutsuzluk havası içinde Garip şiirinin yetersiz kalışıydı. Bu yetersizliği gören çoğu İkinci Yeni şairi gibi yeni bir tarzın gerekliliğine inanan Cansever, o yıllarda Türk edebiyatında giderek etkilerini artıran varoluşçu­luk felsefesinin temelindeki yalnızlık, umutsuzluk, iletişimsizlik duygularından da beslenerek (Karaca 2005: 164-165) Yerçekimli Karanfil’i yazdı. Böylelikle -kendisi, bu yönelime dâhil olmadığını ısrarla vurgulasa da- İkinci Yeni adı verilen eğilimin bir parçası oldu (Cöntürk-Bezirci 1961: 68).

Yerçekimli Karanfil’den hemen sonra yayımladığı Umutsuzlar Parkı (1958) ile dramatik şiire yöneldi (Öcal 2013: 623). Uzun bir şiirin bölümlerinden oluşan bu kitabında geçmişle bağlarını koparan, geleceğe de bel bağlamayan bir aydının yalnızlığını, bağsızlığını, mutsuzluk ve karamsarlığını konu aldı. İntiharı bile dü­şünen bu yenik aydının durumunu, varoluş felsefesinin sözlüğünden yararlanarak aktardı (Cöntürk-Bezirci 1961: 68-70).

Şiirlerini giderek bir “sorunsalla” kaynaştıran Cansever, asıl önemli ürünlerini Umutsuzlar Parkı’ndan sonra vermeye başladı (Cansever 1998a: 31-32). 1959’da yayımladığı Petrol’de şehirli bireyin yanında yoksul, esmer ve çelimsiz Anadolu insanın mutsuzluğunu da bu kez çevresi içinde ele alarak işledi. Böylelikle ferdin yanında çevre de şiirine girmiş oldu (Cöntürk-Bezirci 1961: 76/81). 1961’de yayımladığı Nerde Antigone adlı şiir kitabında ise İkinci Yeni şiirinden uzaklaşıp, bilinçaltını dışa aktarmayı denediği şiir örnekleri verdi (Aktaş 1990: 274). Bu kitabında hiç olmadığı kadar kendine, aile ve arkadaş çevresine dönerek, alışkanlıklarla sürdürülen tek düze yaşantının sıkıcı yanlarını sergiledi (Öneş 1998: 197). 1964’te yayımladığı Tragedyalar’da mutsuzluktan alkol ve esrar dünyasına sığınan insanları konu edindi. Ferdî bunalımın en yüksek seviyeye çıktığı bu eserde varlıklı ve aydın kesimin dramlarını aktardı. Aynı içeriği Çağrılmayan Yakup (1969)’ta daha ayrıntılı işlemenin yanında (Aktaş 1990: 274) üstü kapalı siyasi eleştiriye de yer verdi.

Cansever 1968’de ilk kez gittiği Bodrum’da doğanın görkemli havası karşısında âdeta büyülendi. Bu deneyim neticesinde bir bölümünü orada yazdığı Kirli Ağustos’u 1970’te yayımladı (Cansever, 2012d: 360). Türk şiirinin en kentli şairi böylelikle ilk kez içine doğduğu büyük kozmosun/İstanbul’un dışına çıktı (Turan 1998: 225). Doğaya duyduğu yakınlığın ürünü olan bu şiirler oldukça aydınlık ve yalındı (Sezer 2012: 270). “Deniz” imgesinin yanı sıra 1970 öncesi devrimci eylemlerini ve Tip’ten ayrılış sürecinin üzerindeki etkilerini yansıttığı Kirli Ağustos, Cansever’in bilinçaltı birikimini akıttığı bir mecra oldu ve şair böylelikle kendi içinde bir dengeye ulaştı (Öneş 1998: 198; Öcal 2013: 618).

Kirli Ağustos’un ardından, 1974’te eşi Mefharet Cansever’e adadığı Sonrası Kalır’ı yayımladı (Canberk 2003, 3). 12 Mart 1971 darbesinin acı yüzünü şiirinden ödün vermeden, ağıt yüklü dizelerle eleştiren Cansever, bu eserinde toplumsallığını biraz daha öne çıkardı (Öneş 1998: 198). Öncekilere göre dilini biraz daha gündelik dile indirgediği; “susmak” ve “susturulmak” sözcüklerini sıklıkla kullandığı bu şiirler, “Mendilimde Kan Sesleri” başta olmak üzere döneminin en bilinen politik şiirleri olarak öne çıktı (Turan 1998: 226-227). 1976’da yayımladığı Ben Ruhi Bey Nasılım?’da Kapalıçarşı’da görüp esinlendiği bir figür olan Ruhi Bey (Cansever 1998c: 36-37) üzerinden bireyin yalnızlığını işledi ve âdeta bir karabasandan kurtulma çabası içinde bilinçaltı birikimleri bu kitaba akıtarak arınmaya çalıştı. Hemen ardından yayımladığı şiir kitabı Sevda ile Sevgi’deki (1977) arınmışlığı bundandı. “Sevda” ve “sevgi” sözcüklerinden hareketle, insanın yalnızlığını bireyden topluma yayarak işleyen Cansever, ölümden ilk kez bahsettiği bu kitabında kendini bu düşünceye alıştırma çabası içindeydi. Bunu yaparken de doğadan güç aldı. Ölüm doğaya karışmak, onunla bütünleşmek olduğundan bundan korkmak da yersizdi (Öneş 1998: 198). 1980’de yayımladığı Şairin Seyir Defteri’nde mutsuzluk, acı, hüzün ve yalnızlık gibi temlere yer veren Cansever, hayata ve insana bu kez kaygı ve sıkıntıdan uzak bir bakışla yaklaştı (Aktaş 1990: 275). Atasözlerini, halk türkülerini, halk arasında yaygın olan argo sözleri, kökenlerini sezdirmeksizin kullanarak bir yeniliğe daha imza attı (Akatlı 1998: 91-92).

1981’de şiirlerinden geniş bir seçme yaptığı Yeniden’i yayımladı. Bu kitabına İkindi Üstü’nden tek bir dize bile almadı. Dirlik Düzenlik’ten ise sadece dört şiir alarak, şair kimliğini yansıtmadığını düşündüğü şiirlerini eledi. Ayrıca 1980-1981 yılları arasında yazdığı yirmi üç şiiri “Eylülün Sesiyle” adı altında kitabının sonuna ekledi (Turan 1998: 228). Cansever bu kitabıyla, yirmi yedi yıllık birikimi göz önüne alınarak, 1981 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü’ne layık bulundu (Cebeci 2012: 263). 1982’de Bezik Oynayan Ka­dınlar’ı yayımladı. Damadı Öner Birol’un yakın arkadaşı Ce­mal Çullu’ya adadığı bu kitapta (Canberk 2003, 3) varoluşsal sorunlar üzerinde durmanın yanında, biçimsel açıdan da bir yenilik denedi. Uyaktan ve benzerliklerden kaçınarak bir akustik yakalamaya çalışan Cansever, sesi şiirin içinde gezdirerek, şiirin içeriğinden gelen çok değişik bir ses üretmek istedi. İlk kez Bezik Oynayan Kadınlar’da denediği bu teknikle, şiirin içeriğindeki temponun hızını sese yansıtarak bir bütünlük kurmayı hedefledi (Benk, Kutlu, Yücel 1998: 101-102) ve dramatik şiirde ne denli usta olduğunu bir kez daha ortaya koydu (Turan 1998: 229). 1984’te İlkyaz Şikâyetçileri adlı, çoğunluğu kısa şiirlerden oluşan ve yaşamın küçük anlarını konu aldığı şiir kitabını yayımladı. 1985’te her türlü imgeyi en olgunlaşmış hâliyle kullandığı Oteller Kenti’ni yayımlayarak yeniden dramatik şiire yöneldi. İnsana yaklaşım açısından derin ruhsal çözümler içeren Oteller Kenti, gerçekli­ğe yaptığı çağrıyla da bir adım öne geçti (Timuroğlu 1998: 212/215).

1986’da beklenmedik şekilde hayata veda eden Cansever’in sağlığında yayımladığı son kitap Oteller Kenti oldu. 1985-1986 yılları arasında yazıp yayımlayamadığı şiirleri; kendi eliyle seçtiği kimi yazılar, hakkında yazılanlar ve bazı konuşmalar eşliğinde, ölümünden sonra Gül Dönüyor Avucumda (1988) adıyla basıldı (Öcal 2013: 75). Bunlardan başka 1990’da şiir kitaplarının tümü iki cilt hâlinde Yerçekimli Karanfil/Toplu Şiirleri I ve Şairin Seyir Defteri/Top­lu Şiirleri II başlığıyla yeniden yayımlandı. 2005’te Yapı Kredi bütün şiirlerini Sonrası Kalır I-II başlığıyla yayımladı. Cansever’in çeşitli dergilerde yayımladığı ve şiir kitaplarına almaktan kaçındığı dağınık şiirlerini ise Mehmet Can Doğan bir araya getirerek 2009’da Öncesi de Kalır başlığıyla yayımladı.

İkinci Yeni’nin öncü şairlerinden biri olarak tanınan Edip Cansever, şiirlerinin insan ve toplumla sıkı ilişkisi sebebiyle “soyut, imgeli ve anlamsız” olarak nitelendirilen bu oluşuma dâhil olmadığını her fırsatta yineledi. Şairin toplumsal bir sorumluluk üstlendiğini, şiirinse yığınların iç dünyasını yansıtması gerektiğini savundu. Toplumla ilgiler kurmak şeklinde tanımladığı şiir, ona göre salt “bilinçaltı saçmalıklardan” ibaret olmayacağı gibi toplumsal gerçekleri sanattan yoksun dizelerle ifade etmek de değildi (Öz 1998: 71). Cansever, modern toplumun makineleşen dünyası içinde benlik duygusunu yitiren bireyi işlese de, onu her zaman ait olduğu toplumun bir parçası olarak gördü. Gerçekte korkunç bir dramı sürdüren toplumun yaşadığı durum, ona göre dramatik şiire yönelmedikçe ifade edilemezdi. Bu nedenle, olumluyla olumsuzun birbiriyle çelişe çelişe yaşadığı bireyin nasıl ki bir yanda acıları, diğer yanda umut ve direnci varsa, bireyi şiire aktarırken izlediği yol da tıpkı yaşamda olduğu gibi şiiri bölmek ve her bölümü farklı bir anlatıcıyla temsil etmek oldu (Cansever 2012b: 127-128). Kimliğini günden güne yitiren parçalanmış “ben”lerin trajedisini, birden fazla karakterin anlatısına dayanarak aktarmaya çalışan Cansever, böylelikle dramatik monolog türünün özgün şiir örneklerini de vermiş oldu (Dirlikyapan 2016: 35-36). Onun Türk şiirine getirdiği en büyük yenilik buydu.

Hayatının büyük bölümünü şiirle dolduran ve şiirden başka bir ede­biyat türü ile de uğraşmayan Cansever (Cebeci 2012: 264), bütün sanatsal türlerin şiirin potasında eriyebileceğine inandı; bu anlamda en çok hikâye ve tiyatro türlerinden yararlandı (Nezir 1998: 65). Ancak gerektiğinde Divan şiirinden, halk ağzı ve halk deyimlerinden de yararlanılabileceğini belirtti. Dize, aruz, hece gibi bazı ögelerin şiirden dışlanması gerektiği noktasında ise gelenekten ayrıldı. Buradaki amacı, dizenin sonunda bitmeyen cümleler aracılığıyla şiirin içinde akıcılık sağlamaktı (Akkanat 2002: 146-147).

Toplumsal sorumluluk gereği şairin politikadan uzak kalmaması gerektiğini düşünen Cansever, üzeri örtülü de olsa, şiirinde siyasi eleştirilere yer verdi. Ancak 12 Mart darbesinin acı yüzünü yansıttığı Sonrası Kalır’da bile sanatından ödün vermedi. En sık işlediği tema; sinen ya da başkaldıran, tutsaklığı ya da yok olmayı seçen kısaca varlığının bilincine varmış bireyin yalnızlığı ve bunalımıydı. Umutsuz bir bunalımı kabullenmeyen Cansever, bunalımın bilinçli birey tarafından yaşanıyor oluşunun bile kendi içinde bir umut barındırdığını keşfetti (Öcal 2013: 105). Daha iyi bir dünyanın özlemini Marksizm'den; yalnızlık, umutsuzluk ve iletişimsizlik duygusunu ise varoluşçuluktan beslenerek ifade etti (Oktay 1998: 238). Bir

Şiiri her şeyden önce bir “dil meselesi” olarak gören Cansever, şiir dilinin ortak dilden kopuk ve toplumdan bağımsız olmaması gerektiğini savundu. Şair, halkın dilini işleyip yontarak ona seçkin ve duru bir özellik kazandırmalıydı (Karaca 2005: 309). Cansever, alışılmamış bağdaştırmalara başvurarak rastgele seçilmiş izlenimi veren sözcüklerden, birbiriyle ilgisiz dizelerden oluşan şiir örnekleri verse de (Karaca, 2005: 231) anlamsız şiir yazdığını hiçbir zaman kabullenmedi; anlamsız şiir nitelemesine ise tamamen karşı çıktı. Ona göre şiirin, dış gerçekliğin dışında kendine özgü bir düzeni vardı ve ancak bu düzenin içine girebilen okuyucu şiirden bir şeyler anlayabilirdi. Şiirde anlaşılmaz bir dilin kullanılıyor oluşu ise değişen koşullara, düşüncelere ve beğenilere bağlıydı (Karaca 2005: 339-340).

İkinci Yeni’nin öncü şairlerinden biri olarak tanınan Cansever, kırklı yılların sonunda Ahmet Hamdi, Ahmet Muhip, Faruk Nafiz gibi şairlerin etkisinde başladığı şiir yazma serüvenini, Garip hareketinin belirgin etkisinde sürdürdü. 1950’den sonra, gramer kurallarını bozarak dilde deformasyonlara başvurduğu, duyuların ve algıların birbirine karıştığı bir anlatımı benimsediği İkinci Yeni dönemi şiirlerini yazdı. Ancak zamanla benimsediği bu özelliklerden uzaklaşarak, 1960’tan sonra toplumsal ve kültürel hayatımızda meydana gelen oluşumların da etkisiyle (Bezirci 1974: 10) çevresiyle uyuşamayan bireyin yalnızlığını işledi. Her yayımladığı kitabında şiirini yenileyen şair, bu anlamda Türk şiirinin geçirdiği değişmelerin de tarihini yansıttı (Cöntürk-Bezirci 1961: 84-85). Yenilikçi yönü sebebiyle sürekli eleştirilse de hiçbir anlayış onun şiirlerini yok saymadı (Önel 1996: 1). Şiirlerini kalıcı yapan ve günümüze taşıyan en önemli yön de bu devinim oldu. Çeşitli yazı ve yapıtlarında şiire ilişkin görüşleri ise çağdaş Türk şiirinin poetikasında da önemli bir yer edinmesini sağladı (Karaca 2005: 56).

Kaynakça

Akatlı, Füsun (1998). “Edip Cansever’le Konuşma”. Gül Dönüyor Avucumda. İstanbul: Adam Yay. s. 87-92.

Akkanat, Cevat (2002). Gelenek ve İkinci Yeni Şiiri. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.

Aktaş, Şerif (1990). “Edip Cansever”. Türk Dili. S. 462. s. 272-275.

Albayrak, Erdoğan (1998). “Edip Cansever’le Söyleşi”. Gül Dönüyor Avucumda. İstanbul: Adam Yay. s. 96-98.

Benk, Adnan; N. Kutlu; T. Yücel (1998). “Edip Cansever’le Yaşamı Besleyen Ölüm Üstüne”. Gül Dönüyor Avucumda. İstanbul: Adam Yay. s. 99-123.

Bezirci, Asım (1974). İkinci Yeni Olayı. İstanbul: Tel Yay.

Canberk, Eray (2003). A’dan Z’ye Edip Cansever. İstanbul: Yapı Kredi Yay.

Cansever, Edip (1998a). “Yaşam Öyküsü”. Gül Dönüyor Avucumda. İstanbul: Adam Yay. s. 25-32.

Cansever, Edip (1998b). “Kapalıçarşı”. Gül Dönüyor Avucumda. İstanbul: Adam Yay. s. 33-35.

Cansever, Edip (1998c). “Yaşamımda ‘İlk’ler”. Gül Dönüyor Avucumda. İstanbul: Adam Yay. s. 36-38.

Cansever, Edip (2012a). “Zaman İçinde”. Şiiri Şiirle Ölçmek (hzl. Devrim Dirlikyapan). İstanbul: Yapı Kredi Yay. s. 63-69.

Cansever, Edip (2012b). “Şiiri Bölmek”. Şiiri Şiirle Ölçmek (hzl. Devrim Dirlikyapan). İstanbul: Yapı Kredi Yay. s. 126-128.

Cansever, Edip (2012c). “Timsah”. Şiiri Şiirle Ölçmek (hzl. Devrim Dirlikyapan). İstanbul: Yapı Kredi Yay. s. 169-171.

Cansever, Edip (2012d). “Niçin Bodrum ya da Niçin Bodrum Değil?”. Şiiri Şiirle Ölçmek (hzl. Devrim Dirlikyapan). İstanbul: Yapı Kredi Yay. s.360-361.

Cebeci, Uğur (2012). “Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü: Edip Cansever 27 Yıldır ‘Şiir Dünyası’ İçinde…”. Şiiri Şiirle Ölçmek (hzl. Devrim Dirlikyapan). İstanbul: Yapı Kredi Yay. s. 263-265.

Cöntürk, Hüseyin, A. Bezirci (1961). Turgut Uyar-Edip Cansever. İstanbul: de Yay.

Doğan, Mehmet Can (2001). “Edip Cansever’in 16-18 Yaş Şiirleri”. E Aylık Kültür ve Edebiyat Dergisi. S. 31. s. 10-18.

Dirlikyapan, Murat Devrim (2016). Ölümü Gömdüm, Geliyorum: Edip Cansever Şiirinde Varolma Biçimleri. İstanbul: Metis Yay.

Karaca, Alâattin (2005). İkinci Yeni Poetikası. Ankara: Hece Yay.

Nezir, Seyyit (1998). “Şiir Üstüne Söyleşi Notları”. Gül Dönüyor Avucumda. İstanbul: Adam Yay. s. 64-66.

Oktay, Ahmet (1998). “Şairin Kanı”. Gül Dönüyor Avucumda. İstanbul: Adam Yay. s. 236-240.

Onaran, Mustafa Şerif (2002). “Ömer Edip’ten Edip Cansever’e Şiirli Yol”. Varlık. S. 1135. s. 55-57.

Öcal, Oğuz (2013). Bir Şair, Bir Antigonist Tavır Edip Cansever. Ankara: Akçağ Yay.

Önel, Arife Kalender (1996). “Ölümünün 10. Yılı Edip Cansever”. Cumhuriyet Kitap. S. 327. s. 1/4-6.

Öneş, Mustafa (1998). “Edip Cansever’in Şiirleri Kendisini Konu Alan Bir Yaşam Tragedyasının Çeşitli Bölümleri Gibidir”. Gül Dönüyor Avucumda. İstanbul: Adam Yay. s. 195-199.

Öz, Erdal (1998). “Edip Cansever’le Konuştum”. Gül Dönüyor Avucumda. İstanbul: Adam Yay. s. 69-72.

Sezer, Sennur (2012). “Edip Cansever’le Yeniden Üstüne Konuşma”. Şiiri Şiirle Ölçmek (hzl. Devrim Dirlikyapan). İstanbul: Yapı Kredi Yay. s. 266-270.

Timuroğlu, Vecihi (1998). “Şiiri Sevenler İçin”. Gül Dönüyor Avucumda. İstanbul: Adam Yay. s. 208-215.

Turan, Güven (1998). “Yüzler ve Maskeler: Edip Cansever’in Şiirine Genel Bir Bakış”. Gül Dönüyor Avucumda. İstanbul: Adam Yay. s. 216-229.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DR. ESRA SAZYEK
Yayın Tarihi: 27.07.2018
Güncelleme Tarihi: 19.12.2020

Eser AdıYayın eviBasım yılıEser türü
İkindi ÜstüIşıl Kitap ve Basımevi / İstanbul1947Şiir
Dirlik DüzenlikYeditepe Yayınları / İstanbul1954Şiir
Yerçekimli KaranfilYeditepe Yayınları / İstanbul1957Şiir
Umutsuzlar ParkıYeditepe Yayınları / İstanbul1958Şiir
PetrolYeditepe Yayınları / İstanbul1959Şiir
Nerde AntigoneYeditepe Yayınları / İstanbul1961Şiir
Tragedyalarde Yayınevi / İstanbul1964Şiir
Çağrılmayan Yakupde Yayınevi / İstanbul1966Şiir
Kirli Ağustosde Yayınevi / İstanbul1970Şiir
Sonrası KalırCem Yayınevi / İstanbul1974Şiir
Ben Ruhi Bey NasılımKoza Yayınevi / İstanbul1976Şiir
Sevda ile SevgiKoza Yayınevi / İstanbul1977Şiir
Şairin Seyir DefteriAda Yayınevi / İstanbul1980Şiir
Yeniden (Bütün Şiirleri)Cem Yayınevi / İstanbul1981Şiir
Bezik Oynayan KadınlarAda Yayınları / İstanbul1982Şiir
İlkyaz ŞikâyetçileriAdam Yayıncılık / İstanbul1984Şiir
Oteller KentiAdam Yayıncılık / İstanbul1985Şiir
Gül Dönüyor AvucumdaAdam Yayıncılık / İstanbul1988Diğer
Yerçekimli Karanfil (Toplu Şiirleri I)Adam Yayıncılık / İstanbul1990Şiir
Şairin Seyir Defteri (Toplu Şiirleri II)Adam Yayıncılık / İstanbul1990Şiir
Sonrası Kalır I-IIYapı Kredi Yayınları / İstanbul2005Şiir
Öncesi De Kalır (Kitaplarına Giremeyen Şiirler)Yapı Kredi Yayınları / İstanbul2009Şiir

İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1İSMET, İbrâhîm İsmet Efendid. 1750 - ö. 1807Doğum YeriGörüntüle
2Elman Güvençd. 1950 - ö. 23 Nisan 2003Doğum YeriGörüntüle
3ŞEYDÂ, Nûrî Şeydâ Beyd. ? - ö. 1901Doğum YeriGörüntüle
4YAZICIOĞLU, Muharrem Yazıcıoğlud. 1928 - ö. 11.08.2007Doğum YılıGörüntüle
5AYDIN ALİ, Ali Söyleyend. 1928 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
6BÜRYANÎ, Veli Varlıkd. 1928 - ö. 1978Doğum YılıGörüntüle
7HALİL/SOYLU HALİL, Halil Soylud. 1902 - ö. 01.02.1986Ölüm YılıGörüntüle
8OLİYA GULİ YEGÂNEHd. 1916 - ö. 1986Ölüm YılıGörüntüle
9Mehmet Seydad. 15 Ağustos 1919 - ö. 13 Temmuz 1986Ölüm YılıGörüntüle
10Abdülbaki Koşard. 28 Mayıs 1969 - ö. 24 Şubat 2006MeslekGörüntüle
11Erol Martald. 1943 - ö. ?MeslekGörüntüle
12Mücap Ofluoğlud. 4 Kasım 1923 - ö. 11 Aralık 2012MeslekGörüntüle
13Ahmet Necdet Sözerd. 01 Mart 1933 - ö. 05 Mayıs 2010Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14Atila Çakıroğlud. 1943 - ö. 2014Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15Haldun Aydıngünd. 19 Ağustos 1958 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16Ömer İzgeçd. 1980 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
17ÖMER ÇUKURYURTd. ? - ö. ?Madde AdıGörüntüle
18VAHÎD, Dilaver Ağa-zâde Ömer Vahid Efendid. ? - ö. 1758-59Madde AdıGörüntüle