Madde Detay
AVNÎ, Fâtih Sultân Mehmed, Sultân Mehmed-i Sânî, Sultân II. Mehmed
(d. 27 Recep 835/30 Mart 1432 - ö. 4 Rebiyülevvel 886/3 Mayıs 1481)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / Başlangıç-15. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Fâtih, Fâtih Sultân Mehmed ve Ebü’l-Feth olarak da tanınan Sultân II. Mehmed 27 Recep 835/30 Mart 1432’te Edirne’de doğdu (Uzunçarşılı 1982: 452; İnalcık 2003: 395). Tuhfe-i Nâilî (Tuman 2001: 710)’ye göre Kâfile-i Şu’arâ (Kutlar Oğuz vd. 2012: 39)’nın doğum tarihini 833 olarak göstermesi doğru değildir. Babası, Sultân II. Murâd, annesi ise İsfendiyaroğlu’nun kızı Âlime Hadîce Sultân’dır. Çocukluğunda Molla Gürânî ve Molla Yegân, Manisa valiliği sırasında Molla Hüsrev, padişahlığında da Mevlânâ Hatîbzâde, Mevlânâ Hayreddîn, Mevlânâ Sirâceddîn Mehmed, Mevlânâ Abdülkâdir Hamîdî, Mevlânâ Sinâneddîn Yûsuf, Alî Kuşçu, Mevlânâ Hocazâde, Akşemseddîn ve Şeyh Akbıyık gibi hocaların yanında bulundu (Baltacı 1995: 237). 846/1443 baharında lalaları Kassâbzâde Mahmûd ve Nişâncı İbrâhîm b. Abdullâh Bey ile Edirne’den Manisa’ya vali olarak gönderildi. Amasya valisi olan ağabeyi Şehzade Alâeddîn Alî Çelebi’nin vefatıyla tahtın tek vârisi oldu. 847/1444 baharında babasının çağrısı üzerine Edirne’ye gitti. Burada, Safer 848/Haziran 1444’de Macarlar ve Sırplarla imzalanan antlaşmada hazır bulundu. Ardından babası II. Murâd tarafından tahta geçirildi. Tecrübesiz şehzadenin tahta geçmesi içeride ve dışarıda büyük sıkıntılara yol açtı. Paşalar arasında rekabet ve çekişme baş gösterdi. Edirne’de halk korku içinde Anadolu’ya kaçışmaya başladı. Kanlı Hurûfî ayaklanması (Cemâziyelâhir 848/Eylül 1444) baş gösterdi. Dışarıda ise Haçlı ordusu Tuna’yı aştı. Bunlara bir de yeniçerilerin isyanı eklendi. Bütün bu gelişmeler üzerine Çandarlı Halîl Paşa’nın gönderdiği gizli haberle II. Murâd, 8 Safer 850/5 Mayıs 1446 tarihinde yola çıktı. Bir süre Bursa’da bekledi, ardından Edirne’ye geldi (Cemaziyelevvel 850/Ağustos 1446) ve yeniçerilerin yardımıyla tekrar tahta çıktı. II. Mehmed ise Zağanos ve Şehâbeddîn Paşa ile birlikte Manisa’ya gönderildi. 854/1450-51 yılında babasıyla ikinci Arnavutluk seferine katıldı. Savaş sonrası Edirne’de Dulkadiroğlu Süleymân Bey’in kızı Sitti Hatun ile evlendi (Şevval 854/Kasım-Aralık 1450) ve Manisa’ya döndü. Manisa’ya döndükten kısa bir süre sonra Çandarlı tarafından gönderilen gizli bir mektupla babasının öldüğünü (8 Muharrem 855/10 Şubat 1451) öğrendi. 16 Muharrem 855/18 Şubat 1451’te on dokuz yaşında ikinci defa Osmanlı tahtına çıktı. Hemen fetih planlarını hazırladı. Kendisini kutlamaya gelen elçilere güler yüz gösterdi. Macaristan’la üç yıllık bir mütareke imzaladı (Şevval 855/Kasım 1451). Osmanlılara başkaldıran Karaman hükümdarı İbrâhîm Bey’in üzerine yürüdü. Babası zamanında Karamanlılara bırakılan Beyşehir, Seydişehir ve Akşehir’i geri aldı (Öztuna 1983: 433). İstanbul’un fethi için hazırlıklara başladı. Hazırlıklar kapsamında Rumelihisarı (Boğazkesen)’nın yapımına başlandı. Hisar, Şaban 856/Ağustos1452’da tamamlanarak Anadolu ve Rumeli arasında donanmaların geçişi güvence altına alındı. Bizans imparatoruna İstanbul’u teslim etmesi, aksi halde savaşa hazırlanması gerektiğini bildirerek savaş ilân etti. 1452-53 kışını Edirne’de savaş hazırlıklarıyla geçirdi. Bizans’ın Venedik’e elçi göndererek Batılı devletleri harekete geçirmeye çalışması sonuç vermedi. Hristiyan dünyası Osmanlı’nın böyle bir işe kalkışamayacağını düşünüyordu. Fâtih ise Edirne’de büyük bir istişare meclisi topladı ve savaş kararını kesinleştirdi. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra 12 Rebiyülevvel 857/23 Mart 1453’de Edirne’den hareket etti. 26 Rebiyülevvel 857/6 Nisan 1453’de İstanbul’u kuşattı. Elli dört gün süren savaşın ardından 20 Cemâziyelevvel 857/29 Mayıs 1453 Salı günü İstanbul’u fethetti. Bizans halkını inançlarında serbest bıraktı. İlk saltanatından itibaren garazı bulunduğu Çandarlı Halîl Paşa’yı, İstanbul’un fethi sırasında, Bizans yanlısı tutum içinde olduğu gerekçesiyle 12 Recep 857/19 Temmuz 1453’de idam ettirdi (Öztuna 1983: 432-445; Uzunçarşılı 1982: 452-493; İnalcık 2003: 395-396). Kısa bir süre sonra yeni fetihlere girişti. 858/1454 ve 859/1454-55’da düzenlediği iki seferle Güney Sırbistan'ı, Cemâziyelâhir 859/Haziran 1455’da Novoberda’yı ve aynı yıl içinde Yeni Foça’yı Osmanlı topraklarına kattı. 12 Muharrem 864/8 Kasım 1459’te Sırbistan Krallığı'nı ortadan kaldırdı. Bizans’ın son toprakları olan Mora’yı da 865/1460’te ele geçirdi. Aynı yıl Anadolu seferine çıkarak Cenevizlilerin önemli üslerinden Amasra’yı, Candaroğullarının elindeki Sinop’u aldı. 21 Muharrem 866/26 Ekim 1461’da Pontus Devleti'nin başkenti olan Trabzon'u zapt etti ve bu devletin varlığına son verdi. 866/1461-62'da yeniden Rumeli seferine çıktı. Eflâk’ı Osmanlı Devleti'ne bağladı ve 867/1462-63'de Bosna’yı tamamen ele geçirdi. Aynı yıl Ege Denizi'ndeki Midilli Adası'nı alınca Venediklilerle arası açıldı. Bu olay, 883/1478-79’e kadar sürecek olan savaşın da başlangıcı oldu. Ege denizindeki Enez, Taşoz, Eğriboz, Limni, Semadirek, İmroz ve Bozcaada’yı da Osmanlı topraklarına kattı. 869/1464-65’da Hersek’in büyük bölümünü, 870/1465-66’te de Arnavutluk'taki bazı kaleleri fethetti. Fâtih’in bu zaferleri karşısında Karamanoğulları, Memlûklar ve Akkoyunlularla işbirliğine gitti. Fâtih bunun üzerine 871/1466-67’de yeni bir Anadolu seferine çıktı. Karamanoğullarının başkenti Konya’yı ele geçirdi. Ama ordu İstanbul’a dönünce Karamanoğulları, Osmanlılara geçen yerleri geri aldı. Osmanlı veziri Gedik Ahmed Paşa 876/1471-72’da Karamanoğullarını bir kez daha yenilgiye uğrattı. Ne var ki Akkoyunlular, Karamanoğullarını desteklemeye devam ettiler. Bunun üzerine Fâtih, Akkoyunluların üzerine yürüdü. 16 Rebiyülevvel 878/11 Ağustos 1473’de Otlukbeli Savaşı’nda Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ı ağır bir yenilgiye uğrattı. Ertesi yıl da Karamanoğulları Beyliği’ni ortadan kaldırdı. 882/1477-78’de Kırım Hanlığı’nı Osmanlı Devleti’nin egemenliği altına aldı. 883/1478-79’te Arnavutluk seferinde yeni yerler fethetti. 2 Zilkade 883/25 Ocak 1479’te bir antlaşma yaparak Venedik’le on altı yıl süren savaşa son verdi. Bu antlaşma ile Rumeli sahillerinde İnebahtı, Koron ve Modon gibi kaleler alınamamış olsa da Arnavutluk, Mora ve Ege denizinin kuzeyinden Venedikliler uzaklaştırılarak vergi ödemeye mecbur bırakıldı. Fâtih, Venedik’le anlaşmaya varınca Rodos’u, İtalya’yı ve Papa’yı hedef aldı. 885/1480’te Vezir Mesîh Paşa idaresinde Rodos üzerine, diğer taraftan Gedik Ahmed Paşa kumandasında Güney İtalya’ya donanma sevk etti. Rodos Kalesi önünde Osmanlı ordusu doksan günlük çetin bir kuşatmadan sonra büyük kayıplarla çekilmek zorunda kaldı. Gedik Ahmed Paşa ise Tocco hanedanına ait Ayamavra, Kefalonya ve Zanta adalarını aldı; Napoli Krallığı’nın iç işlerine karışma imkânını buldu; ardından Otranto’yu ele geçirdi. Kaleyi bir üs haline getirip oradan etrafa akınlar yapmaya başladı (Uzunçarşılı 1983: 13-132; İnalcık 2003: 396-404).
Fâtih Sultân Mehmed, İskenderiye seferi için (Öztürk 2001: 186) Üsküdar’a geçtikten sonra Üsküdar ile Gebze arasında Hünkârçayırı (Maltepe civarında) denen yerde 4 Rebiyülevvel 886/3 Mayıs 1481’da vefat etti. Vefat sebebi nikris/gut hastalığına bağlanır. Halil İnalcık (2003: 405)’a göre zehirlenerek öldüğü yolundaki iddialar Âşıkpaşazâde’de yer alan bilginin yorumuna dayanır ve başka kaynaklarla doğrulanmaz. Türbesi, yaptırdığı ve kendi adıyla anılan cami haziresindedir. Vefatından sonra oğlu II. Bâyezîd tahta çıktı. Fâtih’in Bâyezîd, Mustafâ ve Cem adında üç oğlu; Ayşe ve Gevherhân adlı iki kızı vardı. Oğlu Mustafâ, Şaban 879/Aralık 1474’da vefat etti. Gevherhân Sultân, Uzun Hasan’ın oğlu Uğurlu Mehmed Bey ile evlendirildi. Akkoyunlu tahtına geçen Göde Ahmed, Fâtih’in kızından torunudur (Uzunçarşılı 1983: 143-147; İnalcık 2003: 405-407).
Fâtih Sultân Mehmed, babası II. Murâd gibi Mevlevî tarikatına intisap etmişti (Öztuna 1983: 473). Azimli ve iradeli, temkinli ve verdiği kararları uygulayan bir kimseydi. Devlet idaresinde sertti. Duygularını gizlemeyi bilir, yapacağı seferleri son ana kadar gizli tutardı. Cesurdu, gerektiğinde tehlike anında yenilgiyi önlemek için ileri atılır, askeri yüreklendirirdi. Yerine göre soğukkanlılığını ve itidalini korumasını da bilirdi (Uzunçarşılı 1983: 144-145). Aynı zamanda hassas ruhlu, âlim, musikiye ve şiire düşkün bir insandı (Coşkun 2001: 104). Türkçe, Rumca ve Slavca olmak üzere üç dil bilirdi (İnalcık 2003: 405). Tutucu değildi. Âlimleri davet ederek ilmî ve felsefî tartışmalar yaptırır, onlara risâleler yazdırır ve kendisi de bunları incelerdi. Âlimler arasında din ve mezhep ayrımı yapmazdı. Nerede büyük bir âlim duyarsa onu İstanbul’a getirmek için çok cömert davranırdı. Ali Kuşçu’yu İstanbul’a getirdi. Molla Câmî’yi de davet etti. Meşhur ressam Bellini’ye kendi resmini yaptırdı. İstanbul’da kendi adına yaptırdığı camiin yanına zamanının hukuk ve ilahiyat fakültelerinden oluşan meşhur Sahn-ı Semân medreselerini yaptırdı. Devletin kuruluşundan beri uygulanan kanunları Kânûn-nâme-i Âl-i Osmân adı altında yeniden düzenledi (Uzunçarşılı 1983: 145-146; Tekin 1995: 162). Fâtih Sultân Mehmed’in coğrafya, matematik ve astronomi ilimlerine özel bir ilgisi vardı. Batı kültürünü ve Hristiyan dinini de anlamaya çalıştı. Kütüphanesindeki batı kültürüne dair elli eser günümüze kadar gelebilmiştir. Bunlardan kırk ikisi Yunancadır. Eserlerden sekizi tarihe, altısı matematik ve astronomiye dairdir. Fâtih devrinde Osmanlı kültürünün Batı kültürü ile serbest bir şekilde temasa geçtiği ve sonraki devirde bunun sürdürülmediği de bir gerçektir (İnalcık 2003: 406-407). Latîfî (Canım 2001: 140) de “Ol ahd ü asrda olan cem’iyyet-i ulemâ kesret-i fukahâ ve fuzalâ bir pâdişâhun asrında dahi vâki’ olmış degüldür.” sözleriyle ilme verdiği önem hususunda Fâtih’in hakkını teslim etmektedir. Fâtih, büyük zaferlerle geçen saltanat yıllarında birçok zorluklar arasında yurdun imarında da büyük hamleler yaptı. Bugün yurt içinde ve dışında onun yaptırdığı veya o devirden kalma birçok eser bulunmaktadır. Nitekim onun gayretleriyle İstanbul, kısa zamanda yapılan cami, medrese, han, hamam, saray, bedesten ve benzeri binalarla mamur bir Türk şehri oldu (Öz 1953: 514).
Şiirlerinde Avnî mahlasını kullanan Fâtih’in tek eseri Dîvân’ıdır. “Millet Kütüphanesi Ali Emiri Manzum Eserler 395, 530, 531; Murad Molla Kütüphanesi 305 ile Upsala Üniversitesi Kütüphanesi”nde nüshaları bulunan Dîvân üzerinde ilk çalışma, Alman Georg Jacob (1904) tarafından Upsala Üniversitesi’ndeki nüshaya dayanılarak yapılmıştır (Cunbur 2006: 250; Tekin 1995: 200). Daha sonra farklı yayımları (Bilmen 1944; Ünsel 1948; Pala 2001; Aymutlu 2005; Doğan 2007) yapılan eser üzerine bir de doktora (Baltacıoğlu 2003) tezi hazırlanmıştır. Fâtih Dîvân’ı “yetmiş dört gazel, bir muhammes, iki kıt’a, bir murabba, on bir beyit ve bir mısra”dan oluşmaktadır (Baltacıoğlu 2003). Avnî’nin Câmi’ü’n-Nezâ’ir (Ertek-Morkoç 2003: 1774-1775)’de bir şiiri vardır ve bu şiir Ahmed Paşa tarafından tanzir edilmiştir. Mecma’u’n-Nezâ’ir (Köksal 2012: 57, 61)’de altı şiiri yer almaktadır. Bu şiirleri Ahmed Paşa, Âhî, Hâkî, Hasbî, Hayretî, Kemâl Paşa-zâde, Enverî ve Nazmî tarafından tanzir edilmiştir. Pervâne Bey Mecmû’ası (Gıynaş 2013: 12)’nda ise yedi şiiri bulunmaktadır. Bu mecmuadaki iki zemin şiirini ise Adnî (Mahmûd Paşa), Bezmî, Hafî, Lâmi’î, Sa’dî-i Cem, Tabîbî ve Zâtî tanzir etmiştir.
Avnî’nin şiirine ve sanatına dair kaynaklarda birtakım değerlendirmeler yapılmıştır. Sehî Bey (Kut 1978: 98)’e göre, “sözleri merdâne ve gazeliyyâtı âşıkâne ve vâdî-i a’lâda cevlân ider, bülend-pervâz ve üslûb-ı gazelde mümtâz, nazmı bî-bedel ve eş’ârı mesel-âmîzdür”. Beyânî (Sungurhan-Eyduran 2008: 4), “nazm-ı eş’âr-ı âbdâra kemâl-i iktidârı” vardır derken, Kınalızâde Hasan Çelebi (Sungurhan-Eyduran 2009: 65), şiirlerinin beliğ olduğunu işaret etmiştir. Vasfi Mahir Kocatürk (1970: 226), devrinin değerli şairleri arasında sayılabileceğini, dil ve ifadesinin kâfi derecede kuvvetli ve oldukça şahsî olduğunu, kendisine bir şahsiyet kazandıracak miktarda küçük bir divan teşkil eden taklit ve tesirden uzak şiirlerinin klasik mazmunlar içerdiğini belirtmektedir. Halil İnalcık (2003: 406)’a göre çağının şiir dilini ince hayallerle yoğurmayı başarmış, açık ifadeleri ve akıcı üslûbu, henüz sanatlara boğulmamış bir Türk şiirinin güzel örnekleri arasında sayılmıştır. Tasvirlerindeki başarı ve mazmunlarındaki zenginlik ilk anda anlaşılabilecek kadar açık ve yalındır. Arapça, Farsça tamlamalar yerine Türkçe ifadeler kullanmayı tercih etmiştir. Beyitlerine ustalıkla yerleştirdiği zekâ oyunları ve hayaller kadar belli kalıp ve fikirler de onun çağdaşları ile aynı klasik üslûp içinde eser verdiğini gösterir. Aşk, sosyal hayat, tasavvuf ve dinî temayüller, kıssalar, efsaneler ve tarihî hikâyeler şiirlerine yansıyan konulardır. Muhammed Nur Doğan (2007: 10-11) Avnî’nin şiirinin, içerdiği yüksek bilgi ve kültür unsurları ile birlikte bütün bir klasik edebiyatın son derece gelişmiş ve neredeyse mükemmeliyete ulaşmış muhteva birikimini güçlü bir şekilde yansıttığını; duygu ve düşünce bakımından gelişmiş bir sanatkâr şahsiyetin renkli, samimi ve orijinal akislerini taşıdığını; hayal ve bilgi açısından çok yönlülük özelliği taşıyan üslubu göz önünde bulundurulacak olursa şaire, emsallerinden geri kalmayan, birinci sınıf bir sanatkâr denebileceğini dile getirmektedir. Hacimce küçük, ama taşıdığı edebî ve estetik değer bakımından ihmal edilemeyecek önemdeki Dîvân’ı ile Avnî’nin edebiyat tarihimizde müstesna bir yere sahip, güçlü bir sanatkâr olduğunu vurgulamaktadır. Coşkun Ak (2001: 104) ise onu, devrine göre iyi bir şair olarak kabul edip dilinin diğer Osmanlı şairlerinden farklılık göstermediğini, zaman zaman devrine kıyasla sade ve duru bir üslup kullandığını, kimi beyitlerinde konuşma dilinin rahatlığının görüldüğünü söylemektedir. Reşad Ekrem Koçu (2005: 22-23), onun ortanın çok üstünde bir şair, şiirlerindeki en hâkim unsurun ise nezahet ve asalet olduğu görüşündedir. Gönül Tekin (1995: 199)’e göre de Fâtih, iyi bir divan şairidir. Söylemek istediklerini fazla muğlak hâle getirmeden, açık ve saydam ifadelerle dile getirmiştir. Kullandığı edebî sanatlar ve üslubu bakımından Ahmed Paşa ve Şeyhî gibi iki üstadı olduğu görülmektedir. Dîvân’ındaki asıl çarpıcı yön, Fâtih’in bir hükümdar olduğunu unutmadığı bu şiirlerinde, aynı zamanda duyguları, sevinçleri, üzüntüleri olan bir kişi kimliğiyle de kendi kendisinin bilincinde olmasıdır. Dolayısıyla Avnî; nazım tekniği, söyleyiş güzelliği, muhteva zenginliği ve hayal derinliği bakımından divan şiirinin önde gelen şairlerinden biridir.
Kaynakça
Ak, Coşkun (2001). Şair Padişahlar. Ankara: KB Yay.
Aktaş, Hasan (2005). Modern Şairlerin Perspektifinden Osmanlı Padişahları. Edirne: Yort Savul Yay.
Arslan, Mehmet (hzl.) (2010). Tayyâr-zâde Atâ, Osmanlı Tarihi - Târîh-i Enderûn. C. 4. İstanbul: Kitabevi Yay.
Artam, Mehmet Nurettin (1953). “Şair Avni”. Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi: Fatih Sultan Mehmet Sayısı II (20): 529-533. http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_sureli&view=sureli&kategori1=makaleg&kelime1=8330 [erişim tarihi: 28.06.2014].
Aymutlu, Ahmed (2005). Fâtih ve Şiirleri. İstanbul: MEB Yay.
Baltacı, Cahid (1995). “Fatih Sultan Mehmed Devri İlim Hayatı ve Sahn-ı Seman Medreseleri”. Fatih ve Fetih. İstanbul Armağanı. hzl. Mustafa Armağan. İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yay. 237-251.
Baltacıoğlu, Şahmaran (2003). Fâtih (Avnî) Divanı ve Tahlili. Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.
Berki, Ali Hikmet (1953). “Fatih Devrinde Adalet”. Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi: Fatih Sultan Mehmet Sayısı II (20): 523-527. http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_sureli&arama=kelime&guid=TDK.GTS.53ae67b9c92729.79507691 [erişim tarihi: 28.06.2014].
Berki, Ali Hikmet (1953). “Fatih Devrinde Ağaç”. Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi: Fatih Sultan Mehmet Sayısı II (20): 561-563. http://www.tdk.gov.tr/images/css/TDD/1953s20/1953s20_22_K_YUND.pdf[erişim tarihi: 28.06.2014].
Bilmen, Saffet Sıtkı (hzl.) (1944). Fatih Sultan Mehmed (Avnî), Fatih Divanı. İstanbul: Ahmet Halit Kitabevi Yay.
Bursalı Mehmed Tâhir (2000). Osmânlı Müellifleri. C. 2. Ankara: Bizim Büro Yay.
Büyük Türk Klasikleri (1988). “Avnî”. C. 2. İstanbul: Ötüken-Söğüt Yay. 164-167.
Canım, Rıdvan (hzl.) (2000). Latîfî, Tezkiretü'ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ (İnceleme-Metin). Ankara: AKM Yay.
Cunbur, Müjgân (2006). “Mehmed II”. Türk Dünyası Ortak Edebiyatı, Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi. C. 6. Ankara: AKM Yay. 250.
Doğan, Muhammed Nur (hzl.) (2007). Fatih Divanı ve Şerhi. İstanbul: Yelkenli Yay.
Ertek Morkoç, Yasemin (2003). Eğridirli Hacı Kemal’in Câmiü’n-Nezâir’i (Metin ve Mecmua Geleneği Üzerine Bir İnceleme). Doktora Tezi. İzmir: Ege Üniversitesi.
Gıynaş, Kamil Ali (2013). Pervâne Bey Mecmuası (İnceleme-Metin). Doktora Tezi. Yozgat: Bozok Üniversitesi.
Gibb, E. J. Wilkinson (1999). Osmanlı Şiir Tarihi (A History of Ottoman Poetry). C. 3-5. çev. A. Çavuşoğlu. Ankara: Akçağ Yay.
İnalcık, Halil (1957). “Mehmed (II)”. İslâm Ansiklopedisi. C. 7. Ankara: MEB Yay. 506-535.
İnalcık, Halil (2003). “Mehmed (II)”. İslâm Ansiklopedisi. C. 28. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 395-407.
İnan, Abdülkadir (1953). “Fatih Devrinde Türkçe”. Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi: Fatih Sultan Mehmet Sayısı II (20): 507-509. http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_sureli&view=sureli&kategori1=makaleg&kelime1=8330 [erişim tarihi: 28.06.2014].
İsen, Mustafa, A. F. Bilkan (1997). Sultan Şairler. Ankara: Akçağ Yay.
Jacob, George (1904). Der Divan Sultan Mehmeds Des Zweiten. Berlin.
Kayabaşı, Bekir (1997). Kâfzâde Fâ’izî’nin Zübdetü’l-Eş’âr’ı. Doktora Tezi. Malatya: İnönü Üniversitesi.
Kılıç, Filiz (hzl.) (2010). Âşık Çelebi, Meşâ’irü’ş-Şu’arâ (İnceleme-Metin). C. 1. İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yay.
Kocatürk, Vasfi Mahir (1970). Türk Edebiyatı Tarihi. Ankara: Edebiyat Yayınevi Yay.
Koçu, Reşad Ekrem (2005). Âşık Şair ve Padişahlar. İstanbul: Doğan Kitap Yay.
Köksal, M. Fatih (hzl.) (2012). Edirneli Nazmî, Mecma’u’n-Nezâ’ir (İnceleme - Tenkitli Metin). http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10721,edirneli-nazmi-mecmaun-nezairpdf.pdf?0 [erişim tarihi: 29.06.2013].
Kurnaz, Cemal ve Mustafa
Tatçı (Hzl.) (2001). Tuhfe-i Nâilî - Divân
Şâirlerinin Muhtasar Biyografileri. C. II. Ankara: Bizim Büro Yay.
Kut, Günay (hzl.) (1978). Heşt-Behişt, The Tezkire by Sehî Beg. ed. Ş. Tekin, G. Alpay Tekin. Harvard: Harvard Üniversitesi Yay.
Kutlar Oğuz, Fatma Sabiha, M. Çakır, H. Koncu (hzl.) (2012). Mehmed Tevfik, Kâfile-i Şu’arâ. İstanbul: Doğu Kütüphanesi Yay.
Levend, Agâh Sırrı (1953). “Fatih Devrinde Türk Dili ve Edebiyatı”. Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi: Fatih Sultan Mehmet Sayısı II (20): 495-505. http://www.tdk.gov.tr/images/css/TDD/1953s20/1953s20_05_A_S_LEVEND.pdf [erişim tarihi: 28.06.2014].
Müstakîmzâde Süleymân Sa’deddîn Efendi (2000). Mecelletü’n-Nisâb (Tıpkıbasım). Ankara: KB Yay. vr. 326b.
Öz, Tahsin (1953). “Fatih Devri Sanatları”. Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi: Fatih Sultan Mehmet Sayısı II (20): 513-517. http://www.tdk.gov.tr/images/css/TDD/1953s20/1953s20_08_T_OZ.pdf [erişim tarihi: 28.06.2014].
Öztuna, Yılmaz (1983). Büyük Türkiye Tarihi. C. 2. İstanbul: Ötüken Yayınevi Yay.
Öztürk, Necdet (hzl.) (2001). XV. Yüzyıl Tarihçilerinden Kemal, Selâtîn-Nâme (1299-1490). Ankara: TTK Yay.
Pala, İskender (2001). Fatih Sultan Mehmed. İstanbul: Şule Yay.
Riyâzî Mehmed Efendi. Riyâzü’ş-Şu’arâ. Nuruosmaniye Kütüphanesi. No. 3724. vr. 5b-6a.
Satoğlu, Abdullah (2001). “Fatih’te İlim ve Sanat Sevgisi”. Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi II (595): 51-53. http://www.tdk.gov.tr/images/css/TDD/2001s595/2001_595_11_A_SATOGLU.pdf [erişim tarihi: 28.06.2014].
Sungurhan-Eyduran, Aysun (2008). Beyânî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. Ankara: http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10733,metinpdf.pdf?0 [erişim tarihi 29.06.2014].
Sungurhan-Eyduran, Aysun (2009). Kınalı-zâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. Ankara: http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10738,tsmetinapdf.pdf?0 [erişim tarihi: 29.06.2014].
Şentürk, Ahmet Atilla (2004). Osmanlı Şiiri Antolojisi. İstanbul: Yapı Kredi Yay.
Tekin, Gönül (1995). “Fatih Devri Türk Edebiyatı”. Fatih ve Fetih - İstanbul Armağanı. hzl. Mustafa Armağan. İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yay. 161-235.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (1982). Osmanlı Tarihi. C. 1. Ankara: TTK Yay.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (1983). Osmanlı Tarihi. C. 2. Ankara: TTK Yay.
Ünsal, Kemal Edip (1946). Fatih’in Şiirleri. Ankara: TTK Yay.
Zavotçu, Gencay (hzl.) (2009). Rıza Tezkiresi (İnceleme-Metin). İstanbul: Sahaflar Kitapsarayı Yay.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. BEYHAN KESİKYayın Tarihi: 06.07.2014Güncelleme Tarihi: 14.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Ağlasa âşık belâ-yı hecr ile nâlân olup
Gözlerinden akan anun yaş yirine kan olup
Geh cefâ kûhı gubârından urınsa kisveti
Geh belâ vâdisini geşt eylese üryân olup
Her ne denlü cevrler görse vefâlar eylese
Her ne denlü gülseler hâline ol giryân olup
Gam beyâbânına her gün eylese seyr ü sefer
Her gice mihnet-serây-i fürkate mihmân olup
Râz-ı ışkı âşikâr itmege tâkat bulmasa
Sînesinde nâvek-i dil-dûzlar pinhân olup
Dilberinden rahm eger olmazsa ol dil-hasteye
Kimseler derdine dermân idemez imkân olup
Virseler mülk-i cihânun tâc u tahtı devletin
Avnî kûyun terkin itmez başına sultân olup
(Doğan, Muhammed Nur (hzl.) (2007). Fatih Divanı ve Şerhi. İstanbul: Yelkenli Yay. 25.)
Gazel
Gözlerüm hâk-i der-i dildâr ile pür-nûrmış
Hâtırum zahm-ı firâk-ı yâr ile mesrûrmış
Hâne-i dil kim harâb olmış sanurdum ben anı
Ol cefâ mi’mârınun tarhı-y-ile ma’mûrmış
N’ola ser-gerdân olursa zerre-veş üftâdeler
Gün gibi ol meh-likânun şöhreti meşhûrmış
Kesret-i meyden sudâ’ irüp nemâza çıkmadı
Zâhid-i hod-bîn bu özriyle meger ma’zûrmış
Her zemân ruhsârına hâil olur zülf-i siyâh
Avniye göstermeyen gün ol şeb-i deycûrmış
(Doğan, Muhammed Nur (hzl.) (2007). Fatih Divanı ve Şerhi. İstanbul: Yelkenli Yay. 112.)
Gazel
Tan mıdur itse gönül nâle vü efgân bu gice
Gelmedi meclise ol dilber-i fettân bu gice
Tâ seher kalsa gönül zulmet içinde ne aceb
Yanmadı karşuma ol şem’-i şeb-istân bu gice
Ne aceb ağlar ise bülbül-i cân çünki gelüp
Gülüp eglenmedi ol yüzi gülistân bu gice
Sâkîyâ def’-i melâl itmege peymâne getür
Çün sıdı dilberümüz ahd ile peymân bu gice
Gelüp ol serv-i revân olmadı yanumca revân
Gözlerüm itdi revân yaşlar ile kan bu gice
Vuslatı şem’ini çün yakmadı ol yâr gelüp
Fürkati nârına Avnî yüri sen yan bu gice
Bu kelâm ile Nizâmî işidürse sözüni
İlteler sana hased Sa’di vü Selmân bu gice
(Doğan, Muhammed Nur (hzl.) (2007). Fatih Divanı ve Şerhi. İstanbul: Yelkenli Yay. 223.)
Muhammes
Sevdün ol dilberi söz eslemedün vây gönül
Eyledün kendözini âleme rüsvây gönül
Sana cevr eylemede kılmaz o pervây gönül
Cevre sabr eyle[ye]mezsin nideyin hây gönül
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
Çâk olan dest-i cefâyile girîbânundur
İlişen hâr-ı gam u mihnete dâmânundur
Dökilen yire belâ tîgı ile kanundur
Her dem agıza gelen mihnet ile cânundur
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
Tâli’ün yüzi gülüp olmadı handân nideyin
Yüregün derdine bulunmadı dermân nideyin
Kasduna yâr çekerek hançer-i bürrân nideyin
Virisersin bu gam u mihnet ile cân nideyin
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
Aşk-ı dildâr ile niçe idesin nâle vü zâr
Eyledün sabr u karârı bu hevâlarda nisâr
Zülfi sevdâsı ider âlemi çün başuna dar
Fâide ne tutalım eyleyesin terk-i diyâr
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
Vasl-ı dilberle nasîb olmadı dil-şâd olmak
Dest-i cevr ile yıkılan dilün âbâd olmak
Dâm-ı gamdan dil ü cân bülbüli âzâd olmak
Niçeye dek işün efgân ile feryâd olmak
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
Çünki dildâr niyâzun görüben nâz eyler
Nâleni işidicek şîveye âgâz eyler
Bezm-i gamda kadüni çeng yüzün sâz eyler
Nâlişün perdesini Zühre’ye dem-sâz eyler
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
Bilmedüm derd-i dilün ölmek imiş dermânı
Öleyin derd ile tek görmeyeyin hicrânı
Mihnet ü derd ü gama olmagiçün erzânî
Avniyâ sencileyin mihnet ü gam-keş kanı
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
(Ak, Coşkun (2001). Şair Padişahlar. Ankara: KB Yay. 124-125.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 06.07.2014Güncelleme Tarihi: 14.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Ağlasa âşık belâ-yı hecr ile nâlân olup
Gözlerinden akan anun yaş yirine kan olup
Geh cefâ kûhı gubârından urınsa kisveti
Geh belâ vâdisini geşt eylese üryân olup
Her ne denlü cevrler görse vefâlar eylese
Her ne denlü gülseler hâline ol giryân olup
Gam beyâbânına her gün eylese seyr ü sefer
Her gice mihnet-serây-i fürkate mihmân olup
Râz-ı ışkı âşikâr itmege tâkat bulmasa
Sînesinde nâvek-i dil-dûzlar pinhân olup
Dilberinden rahm eger olmazsa ol dil-hasteye
Kimseler derdine dermân idemez imkân olup
Virseler mülk-i cihânun tâc u tahtı devletin
Avnî kûyun terkin itmez başına sultân olup
(Doğan, Muhammed Nur (hzl.) (2007). Fatih Divanı ve Şerhi. İstanbul: Yelkenli Yay. 25.)
Gazel
Gözlerüm hâk-i der-i dildâr ile pür-nûrmış
Hâtırum zahm-ı firâk-ı yâr ile mesrûrmış
Hâne-i dil kim harâb olmış sanurdum ben anı
Ol cefâ mi’mârınun tarhı-y-ile ma’mûrmış
N’ola ser-gerdân olursa zerre-veş üftâdeler
Gün gibi ol meh-likânun şöhreti meşhûrmış
Kesret-i meyden sudâ’ irüp nemâza çıkmadı
Zâhid-i hod-bîn bu özriyle meger ma’zûrmış
Her zemân ruhsârına hâil olur zülf-i siyâh
Avniye göstermeyen gün ol şeb-i deycûrmış
(Doğan, Muhammed Nur (hzl.) (2007). Fatih Divanı ve Şerhi. İstanbul: Yelkenli Yay. 112.)
Gazel
Tan mıdur itse gönül nâle vü efgân bu gice
Gelmedi meclise ol dilber-i fettân bu gice
Tâ seher kalsa gönül zulmet içinde ne aceb
Yanmadı karşuma ol şem’-i şeb-istân bu gice
Ne aceb ağlar ise bülbül-i cân çünki gelüp
Gülüp eglenmedi ol yüzi gülistân bu gice
Sâkîyâ def’-i melâl itmege peymâne getür
Çün sıdı dilberümüz ahd ile peymân bu gice
Gelüp ol serv-i revân olmadı yanumca revân
Gözlerüm itdi revân yaşlar ile kan bu gice
Vuslatı şem’ini çün yakmadı ol yâr gelüp
Fürkati nârına Avnî yüri sen yan bu gice
Bu kelâm ile Nizâmî işidürse sözüni
İlteler sana hased Sa’di vü Selmân bu gice
(Doğan, Muhammed Nur (hzl.) (2007). Fatih Divanı ve Şerhi. İstanbul: Yelkenli Yay. 223.)
Muhammes
Sevdün ol dilberi söz eslemedün vây gönül
Eyledün kendözini âleme rüsvây gönül
Sana cevr eylemede kılmaz o pervây gönül
Cevre sabr eyle[ye]mezsin nideyin hây gönül
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
Çâk olan dest-i cefâyile girîbânundur
İlişen hâr-ı gam u mihnete dâmânundur
Dökilen yire belâ tîgı ile kanundur
Her dem agıza gelen mihnet ile cânundur
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
Tâli’ün yüzi gülüp olmadı handân nideyin
Yüregün derdine bulunmadı dermân nideyin
Kasduna yâr çekerek hançer-i bürrân nideyin
Virisersin bu gam u mihnet ile cân nideyin
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
Aşk-ı dildâr ile niçe idesin nâle vü zâr
Eyledün sabr u karârı bu hevâlarda nisâr
Zülfi sevdâsı ider âlemi çün başuna dar
Fâide ne tutalım eyleyesin terk-i diyâr
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
Vasl-ı dilberle nasîb olmadı dil-şâd olmak
Dest-i cevr ile yıkılan dilün âbâd olmak
Dâm-ı gamdan dil ü cân bülbüli âzâd olmak
Niçeye dek işün efgân ile feryâd olmak
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
Çünki dildâr niyâzun görüben nâz eyler
Nâleni işidicek şîveye âgâz eyler
Bezm-i gamda kadüni çeng yüzün sâz eyler
Nâlişün perdesini Zühre’ye dem-sâz eyler
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
Bilmedüm derd-i dilün ölmek imiş dermânı
Öleyin derd ile tek görmeyeyin hicrânı
Mihnet ü derd ü gama olmagiçün erzânî
Avniyâ sencileyin mihnet ü gam-keş kanı
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
(Ak, Coşkun (2001). Şair Padişahlar. Ankara: KB Yay. 124-125.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 14.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Ağlasa âşık belâ-yı hecr ile nâlân olup
Gözlerinden akan anun yaş yirine kan olup
Geh cefâ kûhı gubârından urınsa kisveti
Geh belâ vâdisini geşt eylese üryân olup
Her ne denlü cevrler görse vefâlar eylese
Her ne denlü gülseler hâline ol giryân olup
Gam beyâbânına her gün eylese seyr ü sefer
Her gice mihnet-serây-i fürkate mihmân olup
Râz-ı ışkı âşikâr itmege tâkat bulmasa
Sînesinde nâvek-i dil-dûzlar pinhân olup
Dilberinden rahm eger olmazsa ol dil-hasteye
Kimseler derdine dermân idemez imkân olup
Virseler mülk-i cihânun tâc u tahtı devletin
Avnî kûyun terkin itmez başına sultân olup
(Doğan, Muhammed Nur (hzl.) (2007). Fatih Divanı ve Şerhi. İstanbul: Yelkenli Yay. 25.)
Gazel
Gözlerüm hâk-i der-i dildâr ile pür-nûrmış
Hâtırum zahm-ı firâk-ı yâr ile mesrûrmış
Hâne-i dil kim harâb olmış sanurdum ben anı
Ol cefâ mi’mârınun tarhı-y-ile ma’mûrmış
N’ola ser-gerdân olursa zerre-veş üftâdeler
Gün gibi ol meh-likânun şöhreti meşhûrmış
Kesret-i meyden sudâ’ irüp nemâza çıkmadı
Zâhid-i hod-bîn bu özriyle meger ma’zûrmış
Her zemân ruhsârına hâil olur zülf-i siyâh
Avniye göstermeyen gün ol şeb-i deycûrmış
(Doğan, Muhammed Nur (hzl.) (2007). Fatih Divanı ve Şerhi. İstanbul: Yelkenli Yay. 112.)
Gazel
Tan mıdur itse gönül nâle vü efgân bu gice
Gelmedi meclise ol dilber-i fettân bu gice
Tâ seher kalsa gönül zulmet içinde ne aceb
Yanmadı karşuma ol şem’-i şeb-istân bu gice
Ne aceb ağlar ise bülbül-i cân çünki gelüp
Gülüp eglenmedi ol yüzi gülistân bu gice
Sâkîyâ def’-i melâl itmege peymâne getür
Çün sıdı dilberümüz ahd ile peymân bu gice
Gelüp ol serv-i revân olmadı yanumca revân
Gözlerüm itdi revân yaşlar ile kan bu gice
Vuslatı şem’ini çün yakmadı ol yâr gelüp
Fürkati nârına Avnî yüri sen yan bu gice
Bu kelâm ile Nizâmî işidürse sözüni
İlteler sana hased Sa’di vü Selmân bu gice
(Doğan, Muhammed Nur (hzl.) (2007). Fatih Divanı ve Şerhi. İstanbul: Yelkenli Yay. 223.)
Muhammes
Sevdün ol dilberi söz eslemedün vây gönül
Eyledün kendözini âleme rüsvây gönül
Sana cevr eylemede kılmaz o pervây gönül
Cevre sabr eyle[ye]mezsin nideyin hây gönül
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
Çâk olan dest-i cefâyile girîbânundur
İlişen hâr-ı gam u mihnete dâmânundur
Dökilen yire belâ tîgı ile kanundur
Her dem agıza gelen mihnet ile cânundur
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
Tâli’ün yüzi gülüp olmadı handân nideyin
Yüregün derdine bulunmadı dermân nideyin
Kasduna yâr çekerek hançer-i bürrân nideyin
Virisersin bu gam u mihnet ile cân nideyin
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
Aşk-ı dildâr ile niçe idesin nâle vü zâr
Eyledün sabr u karârı bu hevâlarda nisâr
Zülfi sevdâsı ider âlemi çün başuna dar
Fâide ne tutalım eyleyesin terk-i diyâr
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
Vasl-ı dilberle nasîb olmadı dil-şâd olmak
Dest-i cevr ile yıkılan dilün âbâd olmak
Dâm-ı gamdan dil ü cân bülbüli âzâd olmak
Niçeye dek işün efgân ile feryâd olmak
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
Çünki dildâr niyâzun görüben nâz eyler
Nâleni işidicek şîveye âgâz eyler
Bezm-i gamda kadüni çeng yüzün sâz eyler
Nâlişün perdesini Zühre’ye dem-sâz eyler
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
Bilmedüm derd-i dilün ölmek imiş dermânı
Öleyin derd ile tek görmeyeyin hicrânı
Mihnet ü derd ü gama olmagiçün erzânî
Avniyâ sencileyin mihnet ü gam-keş kanı
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
(Ak, Coşkun (2001). Şair Padişahlar. Ankara: KB Yay. 124-125.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Gazel
Ağlasa âşık belâ-yı hecr ile nâlân olup
Gözlerinden akan anun yaş yirine kan olup
Geh cefâ kûhı gubârından urınsa kisveti
Geh belâ vâdisini geşt eylese üryân olup
Her ne denlü cevrler görse vefâlar eylese
Her ne denlü gülseler hâline ol giryân olup
Gam beyâbânına her gün eylese seyr ü sefer
Her gice mihnet-serây-i fürkate mihmân olup
Râz-ı ışkı âşikâr itmege tâkat bulmasa
Sînesinde nâvek-i dil-dûzlar pinhân olup
Dilberinden rahm eger olmazsa ol dil-hasteye
Kimseler derdine dermân idemez imkân olup
Virseler mülk-i cihânun tâc u tahtı devletin
Avnî kûyun terkin itmez başına sultân olup
(Doğan, Muhammed Nur (hzl.) (2007). Fatih Divanı ve Şerhi. İstanbul: Yelkenli Yay. 25.)
Gazel
Gözlerüm hâk-i der-i dildâr ile pür-nûrmış
Hâtırum zahm-ı firâk-ı yâr ile mesrûrmış
Hâne-i dil kim harâb olmış sanurdum ben anı
Ol cefâ mi’mârınun tarhı-y-ile ma’mûrmış
N’ola ser-gerdân olursa zerre-veş üftâdeler
Gün gibi ol meh-likânun şöhreti meşhûrmış
Kesret-i meyden sudâ’ irüp nemâza çıkmadı
Zâhid-i hod-bîn bu özriyle meger ma’zûrmış
Her zemân ruhsârına hâil olur zülf-i siyâh
Avniye göstermeyen gün ol şeb-i deycûrmış
(Doğan, Muhammed Nur (hzl.) (2007). Fatih Divanı ve Şerhi. İstanbul: Yelkenli Yay. 112.)
Gazel
Tan mıdur itse gönül nâle vü efgân bu gice
Gelmedi meclise ol dilber-i fettân bu gice
Tâ seher kalsa gönül zulmet içinde ne aceb
Yanmadı karşuma ol şem’-i şeb-istân bu gice
Ne aceb ağlar ise bülbül-i cân çünki gelüp
Gülüp eglenmedi ol yüzi gülistân bu gice
Sâkîyâ def’-i melâl itmege peymâne getür
Çün sıdı dilberümüz ahd ile peymân bu gice
Gelüp ol serv-i revân olmadı yanumca revân
Gözlerüm itdi revân yaşlar ile kan bu gice
Vuslatı şem’ini çün yakmadı ol yâr gelüp
Fürkati nârına Avnî yüri sen yan bu gice
Bu kelâm ile Nizâmî işidürse sözüni
İlteler sana hased Sa’di vü Selmân bu gice
(Doğan, Muhammed Nur (hzl.) (2007). Fatih Divanı ve Şerhi. İstanbul: Yelkenli Yay. 223.)
Muhammes
Sevdün ol dilberi söz eslemedün vây gönül
Eyledün kendözini âleme rüsvây gönül
Sana cevr eylemede kılmaz o pervây gönül
Cevre sabr eyle[ye]mezsin nideyin hây gönül
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
Çâk olan dest-i cefâyile girîbânundur
İlişen hâr-ı gam u mihnete dâmânundur
Dökilen yire belâ tîgı ile kanundur
Her dem agıza gelen mihnet ile cânundur
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
Tâli’ün yüzi gülüp olmadı handân nideyin
Yüregün derdine bulunmadı dermân nideyin
Kasduna yâr çekerek hançer-i bürrân nideyin
Virisersin bu gam u mihnet ile cân nideyin
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
Aşk-ı dildâr ile niçe idesin nâle vü zâr
Eyledün sabr u karârı bu hevâlarda nisâr
Zülfi sevdâsı ider âlemi çün başuna dar
Fâide ne tutalım eyleyesin terk-i diyâr
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
Vasl-ı dilberle nasîb olmadı dil-şâd olmak
Dest-i cevr ile yıkılan dilün âbâd olmak
Dâm-ı gamdan dil ü cân bülbüli âzâd olmak
Niçeye dek işün efgân ile feryâd olmak
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
Çünki dildâr niyâzun görüben nâz eyler
Nâleni işidicek şîveye âgâz eyler
Bezm-i gamda kadüni çeng yüzün sâz eyler
Nâlişün perdesini Zühre’ye dem-sâz eyler
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
Bilmedüm derd-i dilün ölmek imiş dermânı
Öleyin derd ile tek görmeyeyin hicrânı
Mihnet ü derd ü gama olmagiçün erzânî
Avniyâ sencileyin mihnet ü gam-keş kanı
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül
(Ak, Coşkun (2001). Şair Padişahlar. Ankara: KB Yay. 124-125.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | CEMÂLÎ, Şeyh Seyyid Mehmed Cemâleddin Efendi | d. ? - ö. 1750-51 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | MUHYÎ-İ GÜLŞENÎ, Ekmekçi-zâde Şeyh Muhyiddin Muhammed Gülşenî Efendi | d. 1528 - ö. 1605?/1608? | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | NÂTIK (NÂTIKÎ), Edirneli Celilî-zâde | d. ? - ö. 1716-17 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | NİŞÂNÎ, Karamanî Mehmed Paşa | d. ? - ö. 3 Mayıs 1481 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
5 | NECMÎ, Necmî Çelebi | d. ? - ö. 1481-1512 ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
6 | AHMED, Sultan II. Ahmed | d. 1642 - ö. 1695 | Meslek | Görüntüle |
7 | PERTEVNİYÂL SULTÂN | d. 1810 - ö. 1884 | Meslek | Görüntüle |
8 | NÂDİRE, Mahlar Ayim | d. 1792 - ö. 1842 | Meslek | Görüntüle |
9 | NİHÂLÎ, İlyâs Çelebi | d. ? - ö. 1324-25 ? veya 1519 ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
10 | HAYDAR, Haydar Çelebi, Haydar-ı Cem | d. ? - ö. 1495\'ten sonra? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
11 | HAYȂTÎ, Hamdî-i Kadîm | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
12 | İSMAİL | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
13 | ÂRÂMÎ, Ârâmî Dede | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
14 | NÂZİKÎ | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |