Madde Detay
Leyla Erbil
(d. 12 Ocak 1931 / ö. 19 Temmuz 2013)
yazar, çevirmen, sekreter
(Yeni Edebiyat / 20. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
İstanbul Fatih’te doğdu. İlkokulu Esma Sultan’da okudu, daha sonra okulu taşındı ve Beşiktaş İkinci Kız Ortaokulunda öğrenim gördü. Eğitim hayatına isteksiz başlayan Leylâ Erbil, Beşiktaş İkinci Kız Ortaokulu’nda kendisine edebiyatı sevdiren hocasıyla tanıştı. Bu sırada aynı zamanda sporla da yakından ilgilendi. Lise eğitimine Beyoğlu Kız Lisesi’nde başladı ve daha sonra Kadıköy Kız Lisesi’ne nakledildi. 1950 yılında liseden mezun oldu. Erbil, yazı masasına lise yıllarında oturdu, kısa öyküler ve şiirler yazmaya başladı. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Filolojisi Bölümü’nde öğrenime başladı. Bir yıl sonra Aytek Şay ile evlendi ve öğrenimine ara verdi ancak evliliği kısa sürdü. 1953 yılında İskandinav Hava Yolları’nda sekreter ve çevirmen olarak çalışmaya başladı ve ikinci eşi Mehmet Erbil ile tanıştı. Üniversiteye insana olan merakından başladığını söyleyen yazar, öğrenimini son sınıfta bıraktı ve Mehmet Erbil ile 1955 yılında evlendi, Ankara’ya yerleşti. Leylâ Erbil için Ankara’ya taşınmak canlı bir edebiyat ortamının içinde olmak anlamındaydı. Vüs’at O. Bener ve İlhan Berk’in de aralarında olduğu birçok yazarla tanıştı ve bir kısmıyla dostluk kurdu. Yazmış olduğu bir öyküyü yakın arkadaşı Metin Eloğlu’na okuttu. Eloğlu’nun yorumlarından sonra öyküyü “Uğraşsız” adıyla Salim Şengil’e gönderdi ve 1956 yılında Seçilmiş Hikâyeler dergisinde yayımlandı. Sonraki yıllarda hikâye ve yazıları Ataç, Dost, Dönem, Kitap-lık, Papirüs, Türk Dili, Türkiye Defteri, Yeditepe, Yelken, Yeni a, Yeni Dergi, Yeni Ufuklar gibi dergilerde çıktı. 1956-1957 yılları arasında Ankara Devlet Su İşleri’nde çevirmen ve sekreter olarak çalıştı. İki yıl Ankara’da yaşadıktan sonra, Mehmet Erbil ile birlikte 1957’de İzmir’e yerleşti. 1960 yılında ilk öykü kitabı Hallaç yayımlandı. Aynı yıl, yazarın kızı Fatoş dünyaya geldi. Anneliğinin ilk dönemlerinde zor günler yaşayan Leylâ Erbil, eşi de iflas edince ailesi ile birlikte İstanbul’a taşındı ve Teşvikiye’de yaşamaya başladı. 1961’de kurulan Türkiye İşçi Partisi’ne üye oldu ve partinin Sanat ve Kültür Bürosu’nda görev aldı. 1967’de Zürih’e gitti ve kısa bir süre konsoloslukta kâtip olarak çalıştı. Mehmet Erbil’in Fransa’ya geçmesi gerekince Leylâ Erbil, kızının yanına İstanbul’a döndü ve Edebiyatçılar Birliği’nin yönetim kurulunda yer aldı. 1968 yılında ikinci öykü kitabı Gecede yayımlandı ve Sait Faik Hikâye Armağanı için ödüle gönderdi. Ödül o yıl Orhan Kemal ve Faik Baysal arasında paylaştırıldı. 1969’da arkadaşları Hayati Asılyazıcı, Naci Çelik, Selim İleri, Demir Özlü ve Fikret Ürgüp ile birlikte Sait Faik Abasıyanık’ın mezarı başında bir araya geldi ve ödüllere katılmama kararı aldı. Bundan sonra Leyla Erbil bir daha hiçbir ödüle katılmadı.1969 yılında babasını kaybeden Leylâ Erbil, aynı yıl işinden ayrıldı ve hayatına yazar olarak devam etti.
1970-1972 yılları arasında Türkiye Sanatçılar Birliği kurucu üyeleri arasında yer aldı. 1971’de ilk romanı Tuhaf Bir Kadın yayımlandı. 1974’te Türkiye Yazarlar Sendikası kurucu üyeleri arasında yer aldı.1977’de üçüncü öykü kitabı Eski Sevgili yayımlandı. 1979 yılında Amerikan Kültür Merkezi’nin projesi kapsamında Iowa Üniversitesi’nden davet aldı ve ABD Uluslararası Yazarlar Atölyesi çalışmalarına katıldı. 1980-1981 yıllarında annesi Alzheimer hastalığına yakalandı. Bu durum Leylâ Erbil’in hayatını derinden etkiledi. 1984 yılında annesi vefat etti. Erbil’in 1985’te yayımlanan Karanlığın Günü adlı romanı annesinin hastanede geçirdiği yıllarda yaşadıklarıyla ilgili otobiyografik öğeler taşır.
1988’de yazarın aşk ahlakının çeşitli boyutlarını irdelediği üçüncü romanı Mektup Aşkları yayımlanacakken kayboldu ve son sayfalarını yeniden yazdıktan sonra yayımlandı. Aynı yıl Moskova, Leningrad ve Litvanya’ya gitti. 1995 yılında dostu Tezer Özlü’nün kendisine yazdığı mektupları Özlü’nün vasiyeti üzerine Tezer Özlü’den Leylâ Erbil’e Mektuplar adlı bir kitapta topladı. Aynı yıl 11 Ocak’ta yakın dostu Onat Kutlar’ın bombalı saldırıda öldürülmesi Leylâ Erbil’i oldukça sarstı. Yazar, aydın tavrını hiçbir zaman bozmadan yaşadı ve yıllardır süregelen F-tipi cezaevi ve ölüm oruçları karşısında elini taşın altına koydu. 1996 yılında ölüm oruçlarının durdurulması için 69. günde (27 Temmuz) Erbil’in kaleme aldığı bildiri, yüz kadar yazar ve şair tarafından da imzalandı ve kamuoyuna duyuruldu. 1998’de Zihin Kuşları adlı deneme kitabı yayımlandı. 1999’da Leylâ Erbil 18 Nisan seçimleri için ÖDP’den milletvekilliğine aday oldu. Ancak Erbil, seçimi kazanamayacağını bildiği için aday olduğunu, olur da kazanırsa hemen istifa edeceğini belirtti. Seçimlerden kısa bir süre sonra ÖDP üyeliğinden ayrıldı. 2000 yılında yazarın ablası vefat etti. 2001’de Mustafa Horasan’ın desenlerini çizdiği yazarın son romanı Cüce yayımlandı ve büyük ilgi çekti. Erbil, 2002 yılında üyesi olduğu Türkiye PEN Yazarlar Derneği tarafından, Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterildi. Böylelikle Erbil, ülkemizin ilk kadın Nobel adayı oldu. 2005’te Üç Başlı Ejderha adlı metni yayımlandı. Kalan romanı 2011’de, son romanı Tuhaf Bir Erkek ise 2013’te yayımlandı. 2005’ten sonra ağır bir hastalıkla (Langerhans Cell Histiocytosis) mücadele etti. Kendi deyimiyle "1800'lerde bulunmuş çok nadir bir hastalık. Kadınlarda milyonda bir rastlanıyormuş; nedeni pek bilinmeyen bir hücre hastalığı." Ancak Leylâ Erbil konuşmasına şöyle devam etmiştir: "Ama ben nedenini biliyorum: Dünyaya gelmemle birlikte karşılaştığım ve ömrümce seyretmek zorunda bırakıldığım vahşet, haksızlıklar, insanlığın ödediği bedel, işte bu. Nasıl Baudelaire'i çıldırtan kapitalizmdir dedilerse, beni hasta eden de acı ve mutsuzluk" (Erbil, 2007: 270). Leylâ Erbil, 19 Temmuz 2013’te İstanbul’da vefat etti. Vefatının ardından Ahmet Arif’in kendisine yazdığı mektuplar Leylim Leylim: Ahmet Arif’ten Leylâ Erbil’e Mektuplar adıyla yayımlandı.
Lisede okuduğu dönemde kısa öyküler ve şiirler yazmaya başlayan Leylâ Erbil, henüz üniversiteye başlamadan aralarında Metin Eloğlu, Selahattin Hilav, Nevzat Özmeriç gibi entelektüellerin de bulunduğu sanatçı bir çevreyle arkadaşlık kurdu (Dündar, 2007: 13). Bu yıllarda Sait Faik Abasıyanık ile tanıştı ve dostlukları Sait Faik’in 1954’teki ani ölümüne dek sürdü. 1955’te Ankara’ya taşınan Leylâ Erbil kendisini Vüs’at O. Bener, İlhan Berk, Mithat Fenmen, Fethi Kopuz, Kaya-İlhan Kopuz gibi sanatçı ve entelektüellerden oluşan bir grubun arasında buldu. İlk kısa öyküsü “Uğraşsız” da bu sıralarda yakın arkadaşı Metin Eloğlu’nun desteğiyle Seçilmiş Hikâyeler’de yayımlandı.
İlhan Berk, Leylâ Erbil’in öykülerinde büyük konular ve kahramanları göremeyeceğimizi belirtmiştir. Onda “ağırlıklı olarak çarpan tek bir şey vardır. Başkaldırıdır bu!” demiştir (Berk, 2007: 257). Esasında yalnızca öykülerinde değil romanlarında da başkaldırı meselesi görülür. İlhan Berk yazısının devamında “Bütün bunlardan sonra Leylâ Erbil’in romanlarının, öykülerinin konusu nedir diye sorulabilir” dedikten sonra “Hemen söyleyeyim: DİL. ‘Dil’dir derim, başka ne olabilir!” diye ekler (Berk, 2007: 258). Füsun Akatlı da “Daha ilk kitabı Hallaç’ın (1960) haber verdiği tutkulu ve takıntılı bir dil işçisidir Leylâ Erbil” demiştir (Akatlı, 2007: 253). Bu dil işçiliğinin yarattığı yoğunluk ise Demir Özlü tarafından şöyle ifade edilmiştir: “Leylâ Erbil’in ilk öykülerinden başlayarak ortaya koyduğu yapıt, yazınla ilgili pek çok niteliğin bir araya gelmiş olmasından ötürü kapalı, güç anlamlandırılabilir bir yapıttır.” (Özlü, 2007: 263) Demir Özlü’ye göre metinlerinin bütünsel bir yapı sağlamasının temel etmenlerinden biri de “yazarın kendisini çevreleyen toplum karşısında bilinçli bir şekilde dogmalara, sahte ahlaka karşı yazıyla savaş açmışlığı[dır]… Öyle ki, bu düşünsel ve felsefi tavır, sanırım, yazışı doğrudan doğruya etkiler. Sadece bulunmuş uç sözcükler, dilin deformasyonu, noktalama işaretlerinin yerlerinden uğratılmasını yaratmakla kalmaz, yazarın ele aldığı temanın yüzünü ve arka yüzünü de gösteren –başka bir deyişle toplumsal ya da insansal olgunun içindeki kötülüğü de ortaya sermekten korkmayan- bir yazış becerisi kazanır” (s. 263).
Hallaç’tan sonra “Gecede (1968) ve Tuhaf Bir Kadın (1971) adlı kitapları, onun Türk edebiyatında özgün ve kalıcı damgasını pekiştiren yapıtlardır. Erbil, Türkiye’de edebiyata, sanata, düşünceye, kültüre verilen önem ve değerin belirgin bir biçimde kan kaybına uğradığı 1980 sonrası dönemde de Karanlığın Günü (1985) ve Mektup Aşkları (1988) adlı romanlarıyla bu erozyona direndi. Edebiyatımızın hep doruklarında dolaştı; dille olan ilişkisinin gizli dikişlerine ve kurmaca dünyasının bireyin ve toplumun gerçekleriyle yoğrulduğu Erbil anlatısına okur bu yapıtlarla ulaştı. Cüce (2001) ve Üç Başlı Ejderha (2005) ise, deneyimli bir Erbil okuruna bile yer yer şaşırtmaca veren, uç bir dil deneyinin ürünleri. Sentaksı köşelere sıkıştıran, gramer kurallarını kendilerini yeniden oluşturmaları baskısıyla tehdit eden, semantiğe şantaj yapan gözüpek ve pervasız bir dil işçiliğiyle karşı karşıyadır artık okur.” (Akatlı, 2007: 253) Leylâ Erbil yazın haritasını Kalan (2011) romanıyla sürdürmüştür ve Füsun Akatlı’nın bahsettiği uç dil deneyimi burada da görülür. Leylâ Erbil hikâyelerinden sonra Tuhaf Bir Kadın ile açtığı roman parantezini Tuhaf Bir Erkek (2013) ile kapatmıştır.
İlk hikâyeleri yayımlandığında ‘farklı ve anlaşılması zor bir iş yaptığının’ farkında olan Leylâ Erbil, 1950’li yıllardan 2013 yılına kadar mânâyı kompleks bir yapının içine yerleştirmiş ve bu biçimi terk etmemiştir. Kapalı metinler oluşturmuş, okuru bir girdabın içinde bırakmıştır. Bu anlamda dil, metni gizleyen ve bu oranda da okura kendini açan bir varlık hâlini almıştır. Metnin kendini açtığı noktalarda görülen ise Türkiye tarihidir. Leylâ Erbil, toplumsal meselelerden asla uzak durmamış, aydın tavrını daima korumuştur. Ancak bu onun yazınını basitleştirmemiş, tam tersine kaosu da dilin içine yerleştirerek daha sert bir şekilde yeniden yazmasına imkân sağlamıştır. Kaosu yerleştirme biçimlerinden biri de kendine özgü imla işaretleri kullanmasıdır. Bu işaretler metninin sınırını genişletmiştir. Söz dizimi kurallarını alt üst ederek bilincin savruluşunu göstermiştir. Yaralanmış bir bilincin dili nasıl olursa öyle yazmıştır. Bilinçakışı yahut iç monolog tekniklerinin de sınırlarıyla oynamıştır. Leylâ Erbil’in yazını hiçbir akıma hiçbir edebi türe bağlı değildir ancak bireyin toplumla olan ilişkisi çeşitli okumalara açıktır. Kendisi de metinlerinin Freud ve Marx ile okunabileceğini belirterek bir kapı aralamıştır.
Yukarıda belirtildiği üzere İlhan Berk, okudukları üzerinden yalnızca başkaldırı ve dil üzerinde yoğunlaşmalı demiştir ancak başkaldırının olması için de kendilik bilincinin gelişmesi gerekir. Leylâ Erbil’de de asıl mesele kendi olarak kalabilmek ve tavizsiz mücadele etmektir. Metinler insan oluş, kendilik bilinci, kendi için varlık, kendi olma vb. farklı meseleler merkeze alınarak incelenebilir. Romanları ekseninde bakıldığında tuhaflık parantezindeki yedi romanın döngüsel yapısına uygun olarak tematik açıdan da sarmal bir yapının olduğu görülmektedir. Romanların birbirinden doğduğu, birbiriyle konuştuğu, baştan sonra neredeyse tek bir romanın bölümleri olduğu ileri sürülebilir. Leylâ Erbil’in farklı konularda yazdığı yedi romanı esasen bir merkezde toplanır: birey olmaya, kimlik oluşturmaya çalışan, bunun mücadelesini toplumla ve her türden kurumla çatışarak veren kişilerin nihayetinde hiçbir yere tam mânâsıyla ait olamamaları, Zenîme Hanım’ın ifadesiyle birer “aitsiz kimlik” oluşları. Aslında bu hâliyle de kendilik kaygısının aşılması söz konusudur. Denilebilir ki aitsiz kimlik’ler, kendi için varlık’ın tamamlanmış hâlidir. İtaat etme ve boyun eğme kültürünün hâkim olduğu bu topraklarda hakikati arayan birey, özne olmak için muktedire karşı gelmek zorundadır, yani kurban olmamalı, iktidara karşı çıkarak kendilik’ini oluşturmalıdır. Bir direniş biçimi olarak kendi’ni var etme ve kendi’ni sürdürme, dayatılan iktidar biçimine karşı kendi’ni dayatma, Leylâ Erbil’in bireyleri için aitsiz kimlik’ler oluşlarının farkındalığı ve bunun sürdürülmesi üzerine kuruludur. Bu da kadın yazar karakterler için hakikatin ta kendisi anlamına gelir. Verili düzeni yok sayıp kendi içine kapanan karakterler yoktur. Tam tersine bu düzeni alt üst etmek için kendini sürekli sorgulayan, her adımını kendisi için ve kendi olmak için gözetleyen bir tavırdadırlar. Aslında kişisel tarihlerini yazmak için mücadele ederler. Türkiye tarihinin el verdiği ölçüde ve onu olumsuzlayarak kendi tarihini oluşturmaya ve bu şekilde nefes alanı yaratmaya çalışırlar. Kendi için varlık, artık aitsiz birer kimlik hâlinde bir tarihin/coğrafyanın içine yerleşmeden kendi tarihlerini yazarlar. Bu bir soya ait olmama, tarihini reddetmekten ziyade o tarihin ne derece kanlı olduğunun bilincinde biri olarak kansız bir kişisel tarih yazma ve özgürlük alanı açma mücadelesidir. Dış dünya ve onun kurallarına ait olamayan kadın-yazarlar aitsiz oluşlarıyla kendi varlıklarını kurarlar. Bu öznelik çalışmaları hakikate ulaşmak için gerçekleştirilen iç konuşmalarla, yazar olmakla, delilikle ve nihayetinde aitsiz oluşla mümkündür.
Leylâ Erbil’in metinlerinde kendilik kaygısı, kendi üzerine çalışma, hayatın kendisidir ancak toplum ve coğrafya kimlik edinmeyi, kendi olmayı mümkün kılmamıştır. Bu durumda da hakiki olan aitsiz kimlik yaratmaktır. Eleştirilen yapıya dâhil olmadan bir hakikat kurma çabası, daima eleştirel ve mesafeli olmak zorunluluğunu doğurur. Leylâ Erbil metinlerinde, mesafe tam anlamıyla dil üzerinden kelimelerle kurulur. Metinlerdeki yazar-şair olan kadınlar, yaşamı kendilerinin kılma mücadelesinde kelimelere sığınırlar ancak bu kelimeler her zaman bir yuva olmayacaktır, mesafenin soğukluğuyla kendine bakan bir dilin acımasız eleştirileri de yer bulacaktır. Dolayısıyla metinlerdeki yazar-şair kadınların kendilik kaygılarını sanat eserine dönüştürdükleri ân, aitsiz olduklarını dile getirdikleri ândır. Mesafe aitsiz olmakta konumlanmıştır. Mesafenin dili okura Leylâ Erbil’in sesini de duyurur. Leylâ Erbil’in eleştirel tavrı yalnızca metinlerinin değil yaşamının da tam merkezinde durmuştur.
Kaynakça
Dündar, Hülya (2007). "Leylâ Erbil'in Yaşam Öyküsü". Leylâ Erbil'de Etik ve Estetik. Yay. Haz.: Süha Oğuzertem. İstanbul: Kanat Yayınları. s. 11-20.
"Leylâ Erbil". Tanzimat'tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi. 2 cilt. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2001. 1: 311-13.
Bir Tuhaf Kuştur Gölgesi Zihin (2013). Der.: Kaya Tokmakçıoğlu. İstanbul: Aylak Adam Kültür Sanat Yayıncılık.
Şahin, Elmas (2015). Leylâ Erbil Kitabı. İstanbul: Yitik Ülke Yayınları.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: BURCU ŞAHİNYayın Tarihi: 18.10.2019Güncelleme Tarihi: 19.12.2020
Yayın Tarihi: 18.10.2019Güncelleme Tarihi: 19.12.2020
Güncelleme Tarihi: 19.12.2020
Eser Adı | Yayın evi | Basım yılı | Eser türü |
---|---|---|---|
Hallaç | Dost Yayınları / Ankara | 1960 | Hikâye |
Gecede | Adam Yayınları / İstanbul | 1983 | Hikâye |
Tuhaf Bir Kadın | Habora Yayınevi / İstanbul | 1971 | Roman |
Eski Sevgili | Cem Yayınevi / İstanbul | 1977 | Hikâye |
Karanlığın Günü | Adam Yayınları / İstanbul | 1985 | Roman |
Mektup Aşkları | Can Yayınları / İstanbul | 1988 | Roman |
Zihin Kuşları | Yapı Kredi Yayınları / İstanbul | 1998 | Deneme |
Cüce | Yapı Kredi Yayınları / İstanbul | 2001 | Roman |
Üç Başlı Ejderha | Okuyan Us Yayınları / İstanbul | 2005 | Roman |
Kalan | Türkiye İş Bankası Yayınları / İstanbul | 2011 | Roman |
Tuhaf Bir Erkek | Türkiye İş Bankası Yayınları / İstanbul | 2013 | Roman |
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | Nİ'MET, Ni'metullâh Efendi | d. 1700 - ö. 1773 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | RİF'AT, Süleyman Bey | d. ? - ö. 1735-36 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | HULUSî, Cerrah Kasım Paşa-zâde Zâhid Ahmed Hulûsî Bey | d. ? - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | İSMAİL, İsmail Karslıoğlu | d. 1931 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | Ülker Köksal | d. 12 Ağustos 1931 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | Vedad Fuad Belli | d. 1931 - ö. 30 Ağustos 1998 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | PERİŞAN (PERİŞAN ALİ), Ali İspir | d. 1944 - ö. 11.02.2013 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | Sait Maden | d. 3 Mayıs 1931 - ö. 19 Haziran 2013 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | Salih Ecer | d. 20 Temmuz 1954 - ö. 23 Şubat 2013 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | Selahattin Hilav | d. 1928 - ö. 12 Mayıs 2005 | Meslek | Görüntüle |
11 | Nihal Güres | d. 18 Ekim 1962 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
12 | Gülşah Elikbank | d. 09 Mart 1980 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
13 | Mehmet Sadık Kırımlı | d. 11 Kasım 1934 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | Ercüment Alacakaptan | d. 1923 - ö. 02 Mart 2001 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | Yeşim Doran | d. 27 Haziran 1971 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | Leyla Şerif Emin | d. 13 Mayıs 1981 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
17 | Leyla Saz | d. 1850 - ö. 6 Aralık 1936 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | MELULİ/LATİFE, Karaca Erbil | d. 1892 - ö. 14.11.1989 | Madde Adı | Görüntüle |