Madde Detay
Füruzan
Feruze Selçuk, Füruzan Selçuk, Füruzan Yerdelen
(d. 29 Ekim 1935 / ö. -)
Yazar
(Yeni Edebiyat / 20. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
İstanbul’da doğmuştur. Baba tarafı, Balkanlardan göç etmeye zorlanmış bir ailedir. Babasını çocuk yaşta kaybeden Füruzan’ın annesiyle olan ilişkisi onun bütün eserlerine yansımıştır. Hemen her hikâyesinde çizilen anne-kız ilişkileri Füruzan’ın aileden bildiği tek kişinin anne figürü olmasından kaynaklanmaktadır. Füruzan da “Biz çoğunluk anne-kız yaşadık. Çünkü ben babamı hiç tanımıyorum. Ben doğduktan bir kaç yıl sonra ölmüş.” diyerek bunu onaylayacaktır.
“Annemin, yeni serpilmekte olan bir çocuk, bir genç kızken uygun aileler arasında gerçekleştirilmiş bir evliliği ayrılıkla bitmiş, uzaklıklarla... Sonra ikinci evlilik: Balkanlardan sürülmüş göçmen bir ailenin oğluymuş babam. ‘Nasıldı, nasıl biriydi?’ sorularıma annemin kısa, kesin yanıtları vardı. ‘Uzun boylu, iri yapılıydı. Balkanlardan gelenler hep böyle olurlar...” Babasının Balkanlardan olması onun bu coğrafyaya olan ilgisini her zaman diri tutacaktır. Eserlerinde bunu gözlemlemek mümkündür. Fakat, babasına ait hatıralara ulaşmak arzusu ne zaman Füruzan’da belirse karşısına annesi çıkacaktır. Anne Füruzan, baba lafzını sürekli geçiştirecektir: “Ne zaman babamın anılarına ulaşmaya çabalasam başat olan varlığın annem olduğu bilincine tosluyordum. (...) Baba yanım Makedonya’da, güzelim Ohri’de, Sarajevo’da.” Babasının Kasımpaşa’da annesinin evinde öldüğünü bile yıllar sonra öğrenecektir. “Mezarı Eyüp’te olmalıydı.” diyerek aradaki mesafenin ne kadar açık olduğunu göstermektedir.
Füruzan’ın “Füruzan” imzasının dışında başka isimlerle de yazdığı bilinmektedir. Asıl adı Feruze Selçuk’tur. (Çerçi) 1956-1958 yılları arasında Füruzan Selçuk ve Füruzan Yerdelen imzalarını kullanmıştır ancak Türk edebiyatında yer edinen imzası Füruzan’dır. “Dergilerde öykülerim yayımlanırken ilk adımla çıktığı için, benim ismim her iki cinste de kullanıldığından uzun süre beni erkek zannettiler. Sonra kadın olduğum anlaşılınca değerlendirmeleri kadın duyarlığı sözcüğü aldı. (...) Benim bu soyadı kullanmama nedenimin temelinde şu gerçek vardır: Ben, o yıllar çok ünlü bir soyadı taşıyordum. Çok ünlü, çok saygıdeğer iki adamın kendi akıllarıyla, emekleriyle ve yetenekleriyle ünlendirdiği saygıdeğer bir soyadıydı. Ben, o ünlenmiş soyadının bana sağlama ihtimali olan kolaylıklara hiç yanaşmak istemedim. Yoksa o soyadı benim hâlâ onurla andığım bir soyadıdır.” demektedir. Burada ima ettiği soyadı “Selçuk”tur.
Füruzan, Türk hikâyeciliğinde bireyselliği ve modern kent hayatını anlatmanın ötesinde bunları önce hayatında tecrübe etmiş bir sanatçıdır. Kendi iradesiyle akrabalarıyla kopuk bir ilişki süren Füruzan’ın babam dediği Macit Gökberk gibi kan bağı olmayan akrabaları vardır. “Ben akrabalı biri değilim.” diyen Füruzan şöyle devam etmektedir: “Neredeyse hiç akrabam yok. Anne tarafımla yıllar önce bitirdim ilişkilerimi. Benim daha sonra seçilmiş akrabalarım oldu. Onların tümü çok yakınım oldular.” Aileyle olan bağı Macit Gökberk’in eşi Zahide Gökberk’le de sürmektedir. Füruzan bu dostluğu “Sevgili Zahide Gökberk’e ‘Teyze’ diyordum, ama Macit Bey’se Macit Bey’di. Macit Bey benzersiz bir adamdı. Felsefeci olması sebebiyle olaylara serinkanlı bir aydın bakışı vardı. Şaşırtıcı denli mizah yüklü bir akılla çözümlüyordu sorunları.” sözleriyle anlatmaktadır. Aile de kendisini kızları gibi görecektir.
Füruzan için hayatındaki en büyük acılardan biri annesini kaybettiğinde yaşanacaktır: Anılarında annesinin ölümünün ardından “Böyle güzel bir havadan sonra anında bir sağanak iner ya insanlar şaşırır kalır. Tıpkı öyleydi.” diyecektir.
Karikatürist Turhan Selçuk’la evlenmiştir. “Aşksız bir hayatın kesinlikle yavan olduğu kanısındayım. Herkesin söylediği gibi söylersem aşksız geçmiş bir hayat, boşa yaşanmış bir hayattır. (...) Ben, işte 1950’ler biterken bu vuran aşka çarpıvermiştim. iyi de oldu. İstanbul bambaşka oldu birdenbire. Kökten değişti sanki. Birbirimizden coşkuyla besleniyorduk.”
İlkokulu beş farklı okulda okuyarak 1946’da Yalova Demir Köyü İlkokulu’nda tamamlayan Füruzan’ın eğitim hayatı babasının vefatı dolayısıyla daha sonra devam etmemiştir. Yalova için “Bir ara da Yalova’da İskele Caddesi’ndeki bir okula gittim. Aileyle ilgili bir nedenden dolayı oraya geçildi. Bir sene mi, altı ay mı kalındı çıkaramıyorum.” diyecektir. İfade edildiği üzere Füruzan, ilkokulu beş farklı okulda tamamlamıştır. Bu kadar çok okul değiştirmesini Füruzan şu cümlelerle yorumlamaktadır: “Çok mu hoştu ilköğretimde bu kadar okul değiştirmem? Sorgulanacak bir durum olsa da ben sonraları, bunu bir serüven olarak anımsamayı yeğledim. Bu eğitim yine iki yaka arasında oldu. Bunların biri Kasımpaşa’daki Cezayirli Hasan Paşa İlkokulu, diğeri Ahmet Emin Yalman İlkokulu. Orada olduğumda çok çok ufaktım herhalde.”
İlk gençlik yıllarında konservatuar, tiyatro ve radyo eğitimi almıştır. Ancak üçünde de devam sağlayamamıştır. Sahne sanatlarına olan bu ilgisini ilerleyen yıllarda sinema filmi yönetmeni olarak ortaya koyacaktır.
İlkokuldan sonra eğitim hayatını sürdürmeyen Füruzan, entelektüel birikimini şahsi çabalarıyla sağlamıştır. Erken yaşlarda dünya klasiklerini okumaya başlamış, Emile Zola’nın Germinal romanındaki maden kömürü işçileri daha o yaşlarda dikkatini çekmiştir. Romanda, insanların yoksullukları, acıları küçük Füruzan’ın dünyasında izler bırakmıştır. Nitekim, onun yıllar sonra Almanya’daki işçilerle yapacağı söyleşilerin temeli bugünlerde aranmalıdır.
Füruzan meslekî hayatını telif eserler üreterek, sinema sektöründeki çalışmaları ve birtakım gazeteler için yurtdışında hazırladığı haber ve söyleşi dizileri ile sürdürmüştür.
Sanat ve Füruzan bahsinde de bir bütünlükten bahsetmemiz mümkündür. Füruzan için sanat etkinliklerinin tutkunu desek yanlış olmayacaktır. Vaktinin hemen tamamını sanatsal faaliyetlerde geçiren Füruzan, en çok film festivallerine gitmekte, hâlen saatlerce film izlemektedir. Sinemadan önce kısa bir süre tiyatro oyunculuğu yapmış, ilk gençlik yıllarında resimle uğraşmıştır. Birtakım tabloları bulunmaktadır. Maalesef bu faaliyetini sürdürmemiştir. Hayatının bir döneminde ünlü ressam Nuri İyem’le yakın dostluk kurduğu bilinmektedir.
Sanatlar arasında sinemanın Füruzan’ın hayatındaki yeri çok farklıdır. Bir ilgiden öte profesyonel biçimde sinemayla meşgul olmuş, senaryo yazmış, rejisörlük yapmıştır. Ondaki sinema anlayışı da bireysellik etrafındadır. Belki de bu yüzden Rus sinemasının olduğu kadar dünya sinemasının da büyük yönetmenlerinden Tarkovski’nin bütün filmlerini görmüş fakat, Tarkovski sinemasını sevdiği hâlde Aleksander Sokurov’u daha önemli bulmuştur. Çünkü, “Sokurov daha bireyci”dir.
Eserlerinin birçoğu sinema filmine aktarılmıştır. Yönetmen Ömer Kavur, Ah Güzel İstanbul’u sinema filmi olarak çekmiştir. Füruzan’ın ilk “ciddi” senaryo çalışmasıdır bu. Ardından, Gecenin Öteki Yüzü, 1980’lerin sonuna doğru sinema filmi yapılmıştır. Füruzan, kendisini arayan yönetmenlere, sette bulunmak şartıyla eserlerini filme alma izni vermektedir.
Füruzan, bugün kendisine hediye edilen bir evde yaşamaktadır. “Şuan düşünüyorum ki Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda kitabında söz ettiği özgürlük noktasından daha ağır bir durum yaşayabilirdim: Kendine ait bir evi olmamak...”
Füruzan, 2006 yılında Ankara Edebiyatçılar Derneği Öykü Onur Ödülü ve 2007'de Antalya Edebiyatçılar Derneği Öykü Onur Ödülü'ne layık görülmüştür.
2008 yılında 27. İstanbul Kitap Fuarı’nın Onur Konuğu olarak karşımıza çıkmıştır.
Füruzan, Türk edebiyatına farklı türlerde eserler kazandırmış olsa da ona asıl şöhretini ve bu edebiyat içerisindeki kimliğini kaleme aldığı hikâye kitapları sağlamıştır. Parasız Yatılı (1971), Kuşatma (1972), Benim Sinemalarım (1973), Gül Mevsimidir (1973), Gecenin Öteki Yüzü (1982) ve Sevda Dolu Bir Yaz (1999) olmak üzere altı hikâye kitabı yayımlamıştır. Bu kitaplarında yer alan bazı hikâyelerini oyun hâlinde okura sunmuştur. Kırk Yedi’liler (1974) ve Berlin’in Nar Çiçeği (1988) yayımlanmış iki romanıdır. Lodoslar Kenti (1991) ise Füruzan’ın şiir türündeki tek eseridir.
Füruzan’ın hikâyeciliğine kaynaklık eden sistemlerin başında sosyalizm gelmektedir. “Sosyalizm insana en yakışır ütopyadır.” diyen Füruzan’ı bu düşünceye taşıyan ilk “deneyim” Kapital’dir. “İlk deneyimim Karl Marks’ın Kapital’ini okumakla başladı. Okudum, fakat hiçbir şey doğru dürüst anlamadım. Dedim ki herhalde ben aptalım. Daha sonraki yıllarda öğrendim ki o okuduğum örnek çok kötü bir çeviriymiş. Başarılı bir çevirisini okuduğumda olağanüstü etkilendim. Karl Marks’la Friedrich Engels’in tartışmaya açtığı boyutlar, derinlikler, üretimin, emeğin geçirdiği evreler felsefi olarak öylesine anlaşılırlık taşıyordu ki tüm zamanlar için geçerliliğini koruyacaktı.” (Şüyün 2009: 36) Komünizmin ve sosyalizmin insanoğlu için, toplumlar için olabilir en ahlaki, en etik öneri olduğunu düşünmektedir. “Bu adamlar” ona göre, insanlığın ve dünyanın vicdandırlar. “Marksizm için şu anda tartışılanlar, Kapitalizm’i onaylama, doğrulama adına yapılıyor çoğunluk. Benim için abes bir saptamalar zinciri. Sovyetler’deki deneyimin başarısız olarak gitmesi ayrı bir tartışma konusudur. Yine de bütün insanlık tarihinde yaşanmış bu çok ilginç Sosyalizm yıllarının derin kayıtlara geçmiş olması engellenemez. Sovyetler deneyiminden insanlara çok başka kayıtlar kaldı. Bu kayıtlar çok değerlidir.” demektedir.
Füruzan’ın sanatına kaynaklık eden bir diğer mesele feminizmdir ancak onun doğrudan feminist bir sanatçı olduğunu söylememiz mümkün değildir. Türk edebiyatında bazı eleştirmenlerin Füruzan’a feminist olduğu yönündeki yakıştırmaları vardır. Yine de Füruzan, sosyalizm bahsinde kadın-erkek eşitliğine vurguda bulunmaktadır. “Marksizm’in cinsler arasındaki eşitleme yaklaşımı insana yakışır değerdedir. Kadın ve erkeği bir arada ve birlikte düşünmek. Cinsiyetçi tutum gerilikçi, korkutucudur. Güç denen şey salt beden gücüne dayanıyor ise söylenecek söz yok. Bir erkekle ben bilek güreşi yapamam. Bu onun da insan olarak üstünlüğünü göstermez. O, cinsler arasındaki doğanın kazandırdığı dengeyi gösteriyor. İşte benim Sosyalizm üzerine okumalarla dolu geçirdiğim o dönemim, bence hayat için ileriye doğru eşiklerden atladığım bir zamandır.”
Feminizm tartışmaları bağlamında Füruzan’ın genellikle "Füruzan" imzasını kullanması dikkati çekmiştir. Feyza Hepçilingirler, onun soyadını kullanmasını feminist bir tavır olarak yorumlamaktadır: “Neredeyse kırk yıl önce, henüz Türkiye’de feminizmin f’si bile konuşulmazken ve yazmaya başladıktan kısa bir süre sonra soyadı kullanmaktan vazgeçmesi son derece anlamlı. (...) Babaya da kocaya da ‘Soyadınızı istemiyorum; kendim olarak var olacağım.’ demek, üstelik ortada yalnızca adıyla yazan, çizen, söyleyen; yani örnek alınacak kimse yokken bunu yapmak, ciddiye alınmamayı, hatta alay konusu edilmeyi göze almak, en radikal feminist hareket değil de nedir?’ Oysa, bunun feminist bir tavır olmadığını Füruzan, net bir biçimde ortaya koymaktadır.
Kendisini her zaman Cumhuriyet ilkelerine bağlı, laik, Kemalist biri olarak görmüştür. Mustafa Kemal vurgusu onun hem söyleşilerinde hem de hikâyelerinde karşımıza çıkmaktadır. Çocukluğu, farklı din ve ırklardan insanların olduğu mahallelerde geçmiştir. Bundan da her zaman beslenmeyi bilmiştir.
“Laik bir Cumhuriyetin çocuğu” olarak kendisini tarif eden Füruzan, Benim Sinemalarım sinema filmi için İran’a gittiği sırada orada beş yaşındaki kızların bile başlarının örtülü olduğunu görmüştür. Çocuklar üzerinde bir cinsiyetçilik yapmak olarak değerlendirmektedir bunu. Mustafa Kemal’in ve arkadaşlarının Cumhuriyet’ini daha çok önemsemektedir. Bu ülkenin bir bireyi olarak, üstelik kadın olarak hayatı boyunca özgürce yaşayabildiğini ifade etmektedir.
Yazarlık eşiğine yaklaşan Füruzan’ın zihninde yazar olmak fikri yoktur. Kendisini hiç bir zaman yazar olarak hayal etmemiştir. Okudukları, izledikleri, dinledikleri kendisinin de yapabileceği bir iş olarak görünmemiştir ona. “Sanat ciddi bir uzaklıktaydı.” diyecektir. Bu yıllar yine okumaların yıllarıdır. Orhan Kemal, Yaşar Kemal, diğerleri... Sıklıkla İngiliz edebiyatından, çağdaş Amerikan edebiyatından okumalar yapmaktadır. Daha sonra Türk edebiyatı yazarlarına yönelecektir.
Ve “birden” yazmaya karar vermiştir. “Birden yazmaya karar verdim. Yazmaya karar verdiğimde, evdeki benim için her zaman taşıdığı değerlerle çok kıymetli olmuş yakınıma şöyle, neredeyse komik bir açıklamada bulundum: ‘Türk edebiyatı önemli bir yazar kazanıyor’ dedim.”
Mehmet H. Doğan, “Füruzan Olayı” başlıklı yazısında şu satırlara yer vermiştir: “Ocak 1968’de Papirüs dergisinde yayımlanan Taşralı adlı hikâyesinden sonra dikkatle izlenen bir kalem oldu Füruzan. İlk denemeleri 1956-57 yılları arasında yazıldı. Füruzan bu ilk metinler için “bakış açısı olmayan edebiyat denemeleri” diyecektir. Bu ilk denemelerden sonra 1967’ye kadar yazmamış ya da yayımlatmamıştır. 1968’den sonra tekrar imzasını dergi sayfalarına çıkarınca, edebiyatta “Füruzan olayı” da başlamış olmaktadır. Taşralı, Ocak 1968; Münib Bey’in Günlüğü, Mayıs 1968; Piyano Çalabilmek, Ekim 1969 tarihlerini taşımaktadır. Mehmet H. Doğan’ın ifadesiyle “Sonra birden ‘Nehir’ (Mart 70, Papirüs) hikâyesiyle bugünkü Füruzan belirmeye başlamıştır. Parasız Yatılı’nın bir baskısının arka kapağında “Füruzan İstanbul’da doğdu. İlkokula başladığı yıl babası öldü. Hiçbir ekonomik güvenliği olmayan aile (bir anne, bir kız) uzun süre sıkıntılı, dayanaksız yaşadı.” denmektedir. Bu bilgiden hareketle, Füruzan’ın anlatabilecek bir dünyasının olmadığı, kısa sürede tükeneceği yorumları yapılmıştır. Ancak Mehmet H. Doğan’ın ifadesiyle “Füruzan bu tehlikeyi çoktan atlatmıştı”r.
Papirüs’ün kapanması üzerine Cemal Süreya’nın tavsiyesiyle Füruzan öykülerini Yeni Dergi’ye vermeye başlamıştır. Memet Fuat’la tanışması da böyle olmuştur. Bundan sonraki öyküleri Yeni Dergi’de çıkacaktır. Hatta, Memet Fuat, Füruzan’a o kadar güveniyordur ki, Yeni Dergi’nin bir sayısına Füruzan’ın hikâyesini uzunluğundan dolayı geri çevirmemek için dergiye bir forma ilave edip, o sayıyı öyle basmıştır.
Füruzan’ın ilk kitabı Parasız Yatılı 1971’de yayımlanır. Ece Ayhan bu ilk kitap için “Hikayeye saygınlık kazandırdı. Nicedir Türk edebiyatında haslık, sahicilik beklenir bir özellikti.” diye yazmıştır.
Eserlerinde insana olan sevgisini vurgulayan yorumlar karşısında Füruzan, çocukluğuna yolculuğa çıkar ve “Benim için, yazdıklarımın tümündeki insanlara hep sevgiyle baktığımı, neredeyse olumsuzlayarak söyleyenler vardır. Belki bu benzersiz çocukluğumun bana getirdiği ilk etkilerdir.” demektedir.
Bir gazetenin röportaj dizisi için Almanya’daki Türk işçilerle konuşmalar gerçekleştirir. Berlin’e 1975’ten 1980’e kadar sürekli gidip gelmiştir. Bu söyleşilerin geçmişi şöyledir: Sabah Gazetesi’nden Zafer Mutlu, 1990’ların başında Füruzan’a Balkanlarla ilgili gezi yazıları, söyleşiler hazırlamasını teklif eder. Savaşın gölgesinde yapılacak bu çalışma vasıtasıyla Füruzan’ın Balkanlar macerası başlamıştır. Bugün Balkan Yolcusu adıyla yayımladığı notlarında bu gezinin notlarını ve söyleşileri bir araya getirmiştir.
Eski Yugoslavya’yı ve Bosna-Hersek’i savaşın en şiddetli olduğu dönemlerde görmüştür. Bosna’dan ayrıldıktan bir gün sonra anıt eser Mostar Köprüsü’nün bombalandığı haberini almıştır. Batı Avrupa’daki göçmen Türklerle ilgili yazılarını, araştırmalarını da Yeni Konuklar kitabında anlatmıştır.
Füruzan adı Türk edebiyatında bir kimlik kazanmaya 1970’lerde başlamış olsa da bu yıllar hem büyük sevinçlerin hem de büyük kederlerin yılları olmuştur. Macit Gökberk ve Zahide Gökberk çiftini, çok yakın arkadaşı Tulga’yı bu yıllarda kaybetmiştir. 1972’de Parasız Yatılı’yla Sait Faik Ödülü’nü kazandığında Türkiye’de çok farklı olaylar cereyan etmektedir. Füruzan’ın evinde yapılan aramalar sonucunda kitapları toplatılmıştır. Aldığı ödül, bu olayların gölgesinde gelmiştir. Sokağa çıkma yasakları, gazetelere yayın sansürü, “1961 Anayasası’nın özgürlükçü ortamı’nın önü kesilmektedir Füruzan’a göre. Mayıs ayında Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamlarına karar verilmiştir. “Sait Faik Ödülü haberiyle bu olay örtüşmüştü, ne acı!” diye o günleri anmaktadır.
Füruzan’ın bu ödül dışında 1974’te, ilk romanı Kırkyedi'liler, Türk Dil Kurumu tarafından ödüle layık görülmüştür. Sinema alanında da çeşitli ödüller almıştır. 1981 yılında Ömer Kavur tarafından senaryolaştırılan Ah Güzel İstanbul hikâyesi, aynı yıl Antalya Film Festivali’nde birincilik ödülünü kazanmıştır. 1991 yılında Tahran Film Festivali’nde Kristal Kuş ödülüne layık görülmüştür. Aralarında Japonya, Yunanistan, Finlandiya, Hindistan gibi ülkelerin bulunduğu on altı ülkeden Onur Diploması almıştır. 1991’de İran Fecr Film Festivali’nde uluslararası jüriden “En İyi İlk Film” ödülünü, yine aynı yıl Tokyo Film Festivali’nde “En İyi 10 Asya Filmi” arasına seçilmiştir. 2006 yılında Ankara Öykü Günleri Onur Ödülü'nü almıştır.
Kaynakça
Akatlı, Füsun (1972). Bir Pencereden: Füruzan, İstanbul. Adam Yayınları.
Andaç, Feridun (2000). “Füruzan’ın Öykü Dünyasına Bakış”, Edebiyatımızın Yol Haritası, İstanbul. Can Yayınları.
Ayhan, Ece (1971). “Parasız Yatılı’nın Yazarı Füruzan’la Bir Konuşma", Füruzan Diye Bir Öykü,Haz. Faruk Şüyûn, İstanbul YKY.
Aytaç, Gürsel (1991). “Gül Mevsimidir”, Edebiyat Yazıları II, Ankara. Gündoğan Yayınları.
Doğan, Mehmet H. (1972). “Füruzan Olayı”. Yeni Dergi. S. 92. s. 223, İstanbul.
Naci, Fethi (1973). “Füruzan’ın Dünyası”, Yeni Dergi, S. 104, Y. 9, s. 39, İstanbul.
Öztürk, Yakup (2012). Füruzan’ın Hikâyelerinde Modern Kent-Birey İlişkisi, Y. Lisans Tezi. İstanbul. Fatih Üniversitesi.
Şafak, Burcu (2007). Füruzan’ın Öykülerinde Anne-Kız İlişkisi, Y. Lisans Tezi. Ankara. Bilkent Üniversitesi.
Şüyün, Faruk (2009). Füruzan Diye Bir Öykü, İstanbul. Yapı Kredi Yayınları.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ YAKUP ÖZTÜRKYayın Tarihi: 11.09.2019Güncelleme Tarihi: 01.11.2020
Yayın Tarihi: 11.09.2019Güncelleme Tarihi: 01.11.2020
Güncelleme Tarihi: 01.11.2020
Eser Adı | Yayın evi | Basım yılı | Eser türü |
---|---|---|---|
Parasız Yatılı | Bilgi Yayınevi / Ankara | 1971 | Hikâye |
Kuşatma | Bilgi Yayınevi / Ankara | 1972 | Hikâye |
Kırkyedi'liler | Bilgi Yayınevi / Ankara | 1974 | Roman |
Yeni Konuklar | Bilgi Yayınevi / Ankara | 1977 | Deneme |
Redife'ye Güzelleme | Bilgi Yayınevi / Ankara | 1981 | Tiyatro |
Gecenin Öteki Yüzü | Adam Yayınları / İstanbul | 1982 | Hikâye |
Gül Mevsimidir | Can Yayınları / İstanbul | 1985 | Hikâye |
Berlin'in Nar Çiçeği | Can Yayınları / İstanbul | 1988 | Roman |
Lodoslar Kenti | Can Yayınları / İstanbul | 1991 | Şiir |
Benim Sinemalarım | Yapı Kredi Yayınları / İstanbul | 1996 | Hikâye |
Balkan Yolcusu | Yapı Kredi Yayınları / İstanbul | 1996 | Gezi Yazısı |
Kış Gelmeden | Ankara Devlet Tiyatrosu / Ankara Devlet Tiyatrosu Repertuarı | 1997 | Tiyatro |
Evsahipleri | Yapı Kredi Yayınları / İstanbul | 1998 | Sohbet |
Sevda Dolu Bir Yaz | Yapı Kredi Yayınları / İstanbul | 1999 | Hikâye |
Sevda Dolu Bir Yaz | Ankara Devlet Tiyatrosu / Ankara Devlet Tiyatrosu Repertuarı | 1999 | Tiyatro |
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | Polat Onat | d. 21 Ekim 1979 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | AFVÎ, Mehmed | d. ? - ö. 1732 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | Ethem İzzet Benice | d. 1903 - ö. 28 Mart 1967 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | Yusuf Samedoğlu | d. 25 Aralık 1935 - ö. 17 Ağustos 1998 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | ŞAŞKIN VELİ, Veli Namlı | d. 1935 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | Altan Deliorman | d. 25 Haziran 1935 - ö. 22 Ağustos 2012 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | Halide Edip Adıvar | d. 1882 - ö. 9 Ocak 1964 | Meslek | Görüntüle |
8 | Özer Revanoğlu | d. 1938 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
9 | Ali Hikmet Eren | d. 10 Mart 1972 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
10 | Mehmet Öztek | d. 1 Eylül 1977 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
11 | Hasan Efe | d. 02 Temmuz 1957 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
12 | Mehmet Niyazi Özdemir | d. 8 Nisan 1942 - ö. 11 Mayıs 2018 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
13 | Selçuk Küpçük | d. 05 Kasım 1971 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
14 | Selçuk Demirel | d. 18 Mayıs 1954 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
15 | Selçuk Altun | d. 19 Ağustos 1950 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |