Madde Detay
HÂLETÎ, Azmî-zâde
(d. 977/1570 - ö. 1040/1631)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Azmîzâde diye anılan şairin asıl adı Mustafa, mahlası ise “Hâletî”dir. Şair İstanbul’da, 15 Şaban 977/23 Ocak 1570 tarihinde İstanbul’da doğdu (Özcan 1989: 3/739; Riyâzî Üniversite Ktp. 761: 34b; Rızâ 1316: 26; Reşad 1311: 58; Gibb 1904: 221; Yöntem 1988: 125).
Hâletî’nin babası, aynı zamanda 16. yüzyıl âlim-şairlerinden olan Pîr Mehmed Azmî Efendi (ö. 990/1582), dedesi defterdâr Pîr Ahmed Çelebi, amcası ise Nişancı Mehmed Nâmî Paşa’dır (Sungurhan-Eyduran 2009: 228; Kafzâde Üniversite Ktp. 3289: 73a; Kılıç 2010: 1070; Özcan 1989: 2/267, 739; Riyâzî Üniversite Ktp. 761: 91a-92b; Tâhir 1333: 310; Gibb 1904: 221; Yöntem 1988: 124; Ceyhan 1999: 243-286). Gerek bazı kaynaklarda verilen bilgilerden, gerekse bazı şiirlerinden hareketle, Hâletî’nin Abdülkadir veya Ahmed Abdülkadir (ö. 1020/1611-1612 ya da 1021/1612-1613) isminde bir oğlunun olduğu anlaşılmaktadır.
Genç yaşta eğitime başlayan ve babasının yanı sıra devrinin pek çok bilgininden dersler alan Hâletî, medrese eğitimi gördü ve devrinin ünlü bilgini Hoca Sâdeddin Efendi (ö. 1599)’den mülâzemet ruûsu alarak 21 yaşında müderris oldu (Özcan 1989: 3/739; Riyâzî Üniversite Ktp. 761: 44b; Naîmâ 1280: 73; Yöntem 1988: 125; Buluç 1942-43: 3; Gibb 1904: 221; İz 1979: 91-92).
Meslek hayatına müderrislikle başlayan Hâletî, sırasıyla şu medreselerde görev yaptı: Hâce Hatun (997/1588-1589), Mehmed Ağa (998/1590); Eyüp (1003/1595); Sahn-ı Semâniye (1005/1596), Sultan Selîm-i Kadîm (1008/1599), Süleymaniye (1008/1600), Hâkâniye-i Vefâ (1010/1602) (Özcan 1989: 2/739-740). Müderrislik hayatının ardından kadılık mesleğine geçen Hâletî, sıkça yaşadığı aziller ve boşta kalmalarla birlikte sırasıyla Şam (1011/1602), Kahire (1013/1604), Bursa (1015/1606), Edirne (1020/1611), Şam (1020/1611), İstanbul (1023/1614), Kahire (1027/1618), mahalle kadılığı (1028/1619), Uzunca Ova (1030/1621) kadılıklarında bulundu. Hâletî 1032/1623’te Anadolu, 1037/1627’de ise Rumeli kazaskeri oldu. Bu görevinden bir yıl sonra azledilen şair, 1038/1629’da Silistre arpalığı ile tekâüd edildi ve ek olarak Süleymaniye Dârülhadîsi verildi (1040/1631). Görev hayatı büyük oranda azillerle geçen şair, bu son görevine başladıktan bir iki ay sonra, 26 Şaban 1040/30 Mart 1631 tarihinde vefat etti. Hâletî’nin nâşı Fatih Sofular’daki evinin karşısında bulunan ve onarımını yaptırttığı okul sahasına defnedildi. Ölümü üzerine pek çok târih düşürüldü ve Nâci mahlaslı Hüseyin Kürdî’nin düşürdüğü, “Rûh-ı pâkine dem-be-dem rahmet” mısraı, aynı zamanda Hâletî’nin mezar taşına yazıldı (Özcan 1989: 2/739-740; Riyâzî Üniversite Ktp., 761: 34b; Kâtip Çelebi 1287: 135; Reşad 1311: 58-59; Rızâ 1316: 26; Muhibbî 77170: 391; Bağdatlı Rûhî Süleymaniye Ktp., 1584: 15b-17a; Gökyay 1996: 160, 161; Naîmâ 1280: 73; Hacı Tevfîk Efendi 192: 34b; Gibb 1904: 221-222; Tâhir 1333: 312; İz 1979: 91; Süreyyâ 1311: 103-104; Buluç 1942-43: 4; Yöntem 1988: 126; Tansel 1970: 347; İpekten 1991: 348; Ak 2001: 254-256).
Hâletî'nin eserleri şu şekilde sıralanabilir:
1. Dîvân: Riyâzî’nin (Üniversite Ktp., 761: 44b) tezkiresinde bildirdiğine göre Hâletî, Dîvân'ını 1012/1603 yılında III. Mehmed adına tertip etmiştir. Yurt içi ve dışında onlarca nüshası bulunan dîvânın tarafımızdan hazırlanan tenkitli neşrine göre eserde 2 manzum Arzuhâl, 1 Tevhîd, 1 Münâcât, 1 Naʻt, 1 Miʻrâciye, 1 Çehâr-Yâr-ı Güzîn Medhiyesi, 1 Ebâ Eyyûb el-Ensârî Medhiyesi, 1 Sultan Mehmed-i Sâlis Medhiyesi, 41 Kasîde, biri terkîb-i bend nazım şekliyle olmak üzere 2 Mersiye, tamâmı mütekerrir olmak üzere 8 Müseddes, 1 Tahmîs, 4’ü Kıtʻa-i kebîre olmak üzere 141 Kıtʻa, 16 Târih, 895 Gazel, 601 Matlaʻ ve Müfred bulunmaktadır (Kaya 2003). Şairin dil ve üslûbu mersiye ve kasîdelerinde ağdalı ve bol tamlamalı, müseddes ve gazelleri başta olmak üzere diğer şiirlerinde ise sade ve akıcıdır. Dîvânında, bir kısmı günümüzde hâlâ kullanılan, bir kısmı ise unutulmuş Türkçe kelime, deyim ve atasözlerinin fazlalılığı dikkati çekecek miktardadır. “Bir içim su, yüz sürmek, ağzı suyu akmak” vb. rahat söyleyişler âdeta Nedim’i hatırlatmaktadır (Kaya 1999: 149-168).
2. Rubâiyyât: Rubâi, bizim edebiyatımızda diğer şiir tarzlarına oranla fazla rağbet görmemekle birlikte Hâletî, gerek bu tarza göstermiş olduğu özel ilgi ve rağbetle, gerekse yazmış olduğu rubâilerin sayı ve de sanat değeri itibarıyla, şairlerimiz arasında özel ve seçkin bir yer edinmiş, “Hayyâm-ı Rûm” olarak anılmıştır. Dolayısıyla Hâletî’nin adı anıldıkça hemen hatırlanan, onu gündemde tutan, öne çıkaran ve ona ününü asıl kazandıran rubâileri olmuştur. Şairin bu alandaki değerini hem çağdaşları, hem de sonraki devir şair ve edebiyatçıları açıkça kabul ve ifade etmişlerdir. Örneğin Nedim, III. Ahmed ve Damad İbrahim Paşa’yı övdüğü “gibi” redifli kasîdesinde kendisinden önce yaşamış olan şiir üstatlarını anarken “Hâletî evc-i rubâîde uçar Ankâ gibi” demek sûretiyle şairden rubâi üstâdı olarak söz etmiştir (Tolasa 1981: 42; İpekten 1991: 349; Yöntem 1988: 126; Nedîm 561: 36). Hâletî, Hayyâm’ın tesiri altında kalmasına rağmen pek azı müstesna, konuları hayli farklı olmuş o, ilhamlarını vahdet-i vücûd felsefesinden almış ve rubâilerinin esas unsurunu tasavvufî aşk, hüzün ve ferâgat oluşturmuştur. Şairin rubâilerinde kullandığı dil de hayli güzel ve akıcıdır (Buluç 1942-43: 10; Tüzün 1948-49: 18). Hâletî’nin rubâileri üzerinde bir doktora tezi hazırlamış olan Yerdelen’in belirlemesine göre bu şiirlerin toplam sayısı, bazı kaynaklarda bildirildiğinin aksine 1000 civarında değil, 615’tir (Yerdelen 1992: 19).
3. Sâkinâme: Atâyî, (1989: III/740) eserinde Hâletî’nin Sâkinâmesi hakkında, şairin devrin modasına kapılmak sûretiyle mesnevî sahasında bir eser meydana getirdiğini; aynı zamanda çok az çaba sarfetmesine rağmen Hâfız, Câmi, Kirmânî ve Sâmi gibi ünlü İran şairleri düzeyinde başarılı olduğunu kaydeder. Tasavvufî içerikli sâkinâmelerden biri olan eserin hangi tarihte yazıldığı ve kime sunulduğu tam olarak bilinmemekle birlikte, 1026/1617’den önce yazıldığı tahmin edilmektedir. Fe'ûlün Fe'ûlün Fe'ûlün Fe'ûl kalıbıyla yazılan, 1 Tevhid, 15 Makale ve 1 Hâtime’den oluştuğu görülen eserin toplam beyit sayısı, hazırlamış olduğumuz tenkitli neşre göre 521’dir (Kaya 2000: 59-106).
4. Münşeât: Nesirlerini, devrinin geleneklerine uygun biçimde düzenlemiş olan Hâletî’nin Münşeât’ı, genelde aynı çerçevede yazılmış mektuplardan oluşmaktadır. Şair mektubu kime hitâben yazmış ise ona evvelâ duâ eder, akabinde metheder, daha sonra da kendi hâlinden bahseder. Münşeât'ın dili, devrinde bu tip eserlerde âdet olduğu üzere, son derece sanatlı ve ağır olup Hâletî burada âdeta inşâdaki ustalığını sergilemiştir (Buluç 1942-43: 6; Yöntem 1988: 126; İpekten 1991: 349).
Hâletî’nin Münşeât’ı, bazı veziriâzamlara ve dostlara kutlama ve sağlık dilekleri için yazılmış mektuplardan ibaretmiş gibi görünse de, şairin karakterine, özel hayatına, tanıştığı ya da iyiliğini gördüğü kişilere ve bu kişilerle olan ilişkilerine, hatta devrinin bazı olaylarına dair verdiği bilgiler bakımından hayli önemlidir. Şairin, Üniversite Kütüphanesi’nde bulunan 1526 numara ile kayıtlı Münşeât mecmûasında 85 adet mektubu bulunmaktadır (Buluç 1942-43: 6; Yöntem 1988: 126).
5. Hadd-i Mestân: Bu eser bir hicviye olup, Nuruosmâniye Kütüphanesi’nde 4962 numara ile kayıtlı Mecmû‘a-i Müntehebât-ı Kasâid ve Eş‘âr başlıklı 324 sayfalık bir mecmuanın 141a-142b varakları arasında bulunmaktadır. Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün kalıbının kullanıldığı ve kasîde nazım şekliyle yazıldığı görülen hicviye, 80 beyitten oluşmaktadır. Hâletî, hicviyesinin sonunda ve tevriyeli bir şekilde hem eserinin ismini vurgulamış, hem de “o haddin bilmeyen bed-mest” şeklinde tanımladığı Derviş Paşa’ya haddini bildirdiğini belirtmiştir. Nusret Gedik’in kaydettiğine göre, Hâletî’nin bu eserinde kullandığı üslûp, dîvânında kullandığından hayli farklıdır. Şair, Nef‘îyâne bir tavırla ve saldırgan bir üslûpla paşaya her türlü hücumu yapmaktan geri kalmamıştır. Yine Gedik’in tespitine göre Nef‘î, Sihâm-ı Kazâsı’nda bu hicviyeye bir nazîre yazmıştır.
Hâletî’nin, büyük çoğunluğu edebî olmayan diğer eserleri arasında ise Mihr ü Müşterî Hâşiyesi, Dürer ve Gurer Hâşiyeleri, Menar Şerhi Hâşiyesi, Muğni’l-Lebîb Şerhi, Hidâye ve Miftah Şerhleri’ne Taʻlîkat’ı ile tefsire dâir Kelimât’ı bulunmaktadır (Özcan 1989: III/267-268; Kafzâde Üniversite Ktp. 3289: 36a; Gibb 1904: 226; Reşad 1311: 59; Yöntem 1988: 126; Tansel 1970: 346; İpekten 1991: 349).
Şiire çok genç yaşta başlamış olan Azmîzâde Hâletî, kısa sürede üne kavuşmuştur. Şaire tezkiresinde Hâletî Çelebi olarak yer veren Kınalızâde Hasan Çelebi (Sungurhan-Eyduran 2009: 228) ve ondan naklen Beyânî (Sungurhan-Eyduran 2008: 46), Hâletî’nin genç yaşına rağmen hayli olgun bir kişi olduğunu ve babası Pîr Mehmed Azmî Efendi gibi şiirleriyle tanındığını kaydetmektedirler. Atâyî (1989: III/740) eserinde hocası Hâletî hakkında uzun ve övgü dolu cümleler kullandığı gibi, şairin çağdaşı olan Kafzâde Fâizî de (Üniversite Ktp. 3289: 26a-36a) tezkiresinde, Bâkî’den sonra en fazla Hâletî’den şiir seçmiştir. Riyâzî (Üniversite Ktp. 761: 34b) eserinde, onu “melek sözlü ve kalemi inciler saçan” bir şair olarak nitelerken, ünlü tarihçi Naîmâ ise (1280: 74) eserinde onun için “...şiir ve düzyazı konusunda usta, aynı zamanda Anadolu şairlerinin üstâdı” ifadesine yer vermektedir.
Hâletî, başta hükümdarlar olmak üzere devrin ileri gelenlerine sunduğu ve genellikle onlardan iltifat, itibar, ihsan vs. görürse şiirinin daha da güzelleşeceğinden bahsettiği kasîdelerinde, içerik ve kullanılan dilin zenginliği bakımından gazellerine nazaran daha başarılı görünse de Nefʻî ile kıyaslandığında hayli sönük kalır ve genel hatlarıyla olağanüstülük göstermez. Bununla birlikte kasîdelerinin özellikle nesîb ve fahriye bölümlerinde başarılıdır. Hâletî’yi en hünerli ve erdemli şâirlere göre ikinci derecede bir şair sayan Muallim Nâci, onun her alanda güzel şiirler söylediği kanaatindedir (Nâci 1308: 110. ). Nâci’nin Hâletî’yi genel hatlarıyla ikinci derecede bir şair sayan bu kanaati, bizim de katıldığımız yaygın bir görüş durumundadır.
Hâletî, beğendiği Türk şairleri arasında Nesîmî, Nevâyî ve Bâkî’yi anmış, hatta Nesîmî ve Bâkî için şiirler de yazmıştır. Şairin aynı zamanda yakın dostu olan Ganizâde Nâdirî’nin Hâletî’nin, Hâletî’nin de Nâdirî’nin bazı şiirlerine nazîreler yazdığı bilinmektedir (Külekçi 1989: 12). Riyâzî de şairin bir gazeline (bk. G. 834) nazîre yazmıştır (Açıkgöz 1990: 21). Yine şairin dîvânında Übeydî’ye yazdığı bir tahmisi ile Nev’î’nin bir matlaını alarak oluşturduğu müseddesi bulunmaktadır. 16. Yüzyılın ünlü şairlerinden Bağdatlı Rûhî’nin yanı sıra 17. yüzyıl şairlerinden Râmî Abdurrahman Çelebi (ö. 1049/1639-1640) de Hâletî medhinde bir kasîde yazmış ve şairi zamanının “Hüsrev-i Kemâl”i olarak göstermiştir (Hamami 2001: 147-150).
Kaynakça
Açıkgöz, Namık (1999). Riyâzî Dîvânı’ndan Seçmeler. Ankara: KB Yay.
Ak, Coşkun (hzl.) (2001). Bağdatlı Rûhî Dîvânı (Karşılaştırmalı Metin). C. 1. Bursa: Uludağ Üniversitesi Basımevi.
Akşit, Ali (1992). Azmîzâde Mustafa Hâletî Dîvânı II: Metin. Yüksek Lisans Tezi. Kayseri: Erciyes Üniversitesi.
Alıcı, Lütfi (1992). Azmîzâde Mustafa Hâletî Dîvânı I: (İnceleme-Metin). Yüksek Lisans Tezi. Kayseri: Erciyes Üniversitesi.
Bağdatlı Rûhî. Dîvân. Süleymaniye Ktp. Bağdadlı Vehbî 1584.
Buluç, Abdülnaim (1942-43). Azmîzâde Hâletî Hayatı ve Dîvânının Tenkidli Neşri. Mezuniyet Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.
Bursalı Mehmed Tahir (1333). Osmanlı Müellifleri. C. 2. İstanbul: Matbaa-i Âmire.
Faik Reşad (1311). Eslâf. C. 1. İstanbul: Âlem Matbaası.
Gökyay, Orhan Şaik (hzl.) (1996). Evliyâ Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, Topkapı Sarayı Bağdat 304 Yazmasının Transkripsiyonu-Dizini. C. 1. İstanbul: Yapı Kredi Yay.
Ganizâde Nâdirî. Dîvân. Süleymaniye Ktp. Fatih 3878.
Gedik,
Nusret (2015). “Azmî-zâde Hâletî’nin Derviş Paşa Hicviyyesi: Hadd-i Mestân”. Divan
Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 15, 133-166.
Gibb, F.J.W. (1904). A History of Ottoman Poetry. C. 3. London: E. J. Brill.
Hacı Tevfîk Efendi. Mecmûatü’t-Terâcîm. Üniversite Ktp. TY 192.
Hamami, Erdal (2001). Râmî Dîvânı. Ankara: KB. Yay.
İpekten, Haluk vd. (1998). Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü. Ankara: KB Yay.
İpekten, Haluk (1991). “Azmîzâde Mustafa Hâletî”. İslâm Ansiklopedisi. C. 4. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 348-349.
İpekten, Haluk (1994). Eski Türk Edebiyatı Nazım Şekilleri ve Aruz. İstanbul: Dergâh Yay.
İz, Fahir (1979). “Hâletî”. Encyclopaedia of Islam. C. 3. Leiden: E. J. Brill. 91.
Kafzâde Fâizî. Zübdetü’l-Eşʻâr. Üniversite Ktp. TY 3289.
Kâtip Çelebi (1287). Fezleke. C. II. İstanbul: Cerîde-i Havâdis Matbaası.
Kâtip Çelebi (1941). Keşfü’z-Zünûn (Şerafettin Yaltkaya Tabʻı). C. 1. İstanbul: Maârif Matbaası.
Kaya, Bayram Ali (1996). “Azmî-zâde Hâletî Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Dîvânı’nın Tenkitli Metni”. Doktora Tezi. Edirne: Trakya Üniversitesi.
Kaya, Bayram Ali (1999). “Azmî-zâde Hâletî Dîvânı’da Atasözleri ve Deyimler”. Türk Dünyası Araştırmaları 118 (Şubat): 149-168.
Kaya, Bayram Ali (2000). “Azmî-zâde Hâletî’nin Sakî-nâmesi”. Journal of Turkish Studies, In Memoriam Agâh Sırrı Levend (24/II): 59-106.
Kaya, Bayram Ali (2003) (hzl.). Azmî-zâde Hâletî Dîvânı (Giriş-Tenkitli Metin-T1 Nüshası Tıpkıbasımı). C. 2. Cambridge: Harvard Üniversitesi Doğu Dilleri Bölümü Yay.
Kılıç, Filiz (hzl.) (2010). Âşık Çelebi Meşâirü’ş-Şuarâ (İnceleme-Metin). C. 2. İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yay.
Külekçi, Numan (1988). Ganizâde Nâdirî ve Dîvânı’ndan Seçmeler. Ankara: KB.Yay.
Levend, Âgah Sırrı (1984). Türk Edebiyatı Tarihi. C. 1. Ankara: TTKYay.
Mehmed Süreyyâ (1311). Sicill-i Osmânî. C. 2. İstanbul: Matbaa-i Âmire.
Muallim Nâci (1308). Esâmî. İstanbul: Mahmud Bey Matbaası.
Muhammed Muhibbî, Târih-i Hulâsatü’l-Eser (Arapça). C. 4. Üniversite Ktp. Nu. 77170.
Naîmâ (1280-81). Târih-i Naîmâ. C. 3. İstanbul: Matbaa-i Âmire.
Nedîm. Dîvân. Süleymaniye Ktp. Hüsrev Paşa 561.
Özcan, Abdülkadir (1989) (hzl.). Nev’îzâde Atâyî Şakâyıku'n-Nu‘mâniyye ve Zeyilleri (Hadâ’iku’l-Hakâyık Fî Tekmileti’ş-Şakâyık). C. 2, 3. İstanbul: Çağrı Yay.
Rızâ (1316). Tezkire-i Rızâ. İstanbul: Kitabhâne-i İkdam.
Riyâzî. Riyâzü’ş-Şuarâ. Üniversite Ktp. TY 761.
Sungurhan Eyduran, Aysun (hzl) (2008). Beyânî Tezkiretü’ş-Şuarâ- Metin. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/belge/1-83502/beyanitezkiretus-suara.html [erişim tarihi: 30.06.2013]. 46.
Sungurhan Eyduran, Aysun (hzl) (2009). Kınalızâde Hasan Çelebi Tezkiretü’ş-Şuarâ- Metin.http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/belge/1-83504/kinalizade-hasan-celebitezkiretus-suara.html [erişim tarihi: 30.06.2013]. 228-228.
Tansel, Fevziye Abdullah (1970). “Hâletî”. Türk Ansiklopedisi. C. 18. Ankara: MEB Yay. 346-347.
Tolasa, Harun (1981). “Hâletî”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi. C. 4. İstanbul: Dergah Yay. 41-42.
TÜYATOK (1979-). Türkiye Yazmaları Toplu Kataloğu. Ankara: KTB Yay.
Tüzün, Burhaneddin (1948-49). Azmîzâde Hâletî Efendi ve Rubâiyâtı. Mezuniyet Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (1988). Osmanlı Tarihi. C. 3/1-2. Ankara: TTK Yay.
Yerdelen, Cevat (1992). Azmîzâde Hâletî’nin Rubâileri. Doktora Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi.
Yerdelen, Cevat (hzl.) (1994). Azmîzâde Hâletî Dîvânı (Edisyon-Kritik). Erzurum.
Yöntem, Ali Cânib (1988). “Hâletî”. İslâm Ansiklopedisi. C. 5/1. İstanbul: MEBYay.124-126.
Ziyâ Paşa (1292). Harâbât. C. 2. İstanbul: Matbaa-i Âmire.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. BAYRAM ALİ KAYAYayın Tarihi: 31.08.2013Güncelleme Tarihi: 21.08.2021Eserlerinden Örnekler
Rubâi
Nûr-ı seher-i sıdk u safâdur gam-ı ‘aşk
Âyîne-i bî-rûy u riyâdur gam-ı ‘aşk
Saʻy itmek ile müyesser olmaz hergiz
Bahşâyiş-i Hazret-i Hudâ’dur gam-ı ‘aşk (Yerdelen 1992: 198)
Rubâi
Ahvâl-i cihânı her zamân söyleşelim
Ammâ gam-ı ‘aşkumuz nihân söyleşelim
Ey vâkıf-ı râz-ı ‘aşk olan ‘ârif-i cân
Ney gibi senüñle bî-zebân söyleşelim (Yerdelen 1992: 224)
Gazel
Kalbime virmez safâ âyîne-i ‘âlem-nümâ
Görmeden hazz eylemez dünyâyı erbâb-ı fenâ
‘Âşıkın kim zerre kendin neyyir-i a‘zam bilür
Anun içün eyler ol âfet ırakdan merhabâ
Bezm-i vasl-ı yârdan bir lahza dûr olsam olur
Tîğ-i hasret rû-be-rû kûpâl-i mihnet der-kafâ
Özge zindân-ı belâdur tengnâ-yı dehr-i dûn
Sağ çıkmaz mübtelâ olan belâkeşler ana
‘Aks-i maksûduncadur lâ-büd dil-i nâlânumun
Kûh-sâr-ı sebz-i gerdûndan işitsem bir sadâ
Karşular mevc-i belâ olur muhâlif rûzgâr
Garka-i deryâ-yı gam bin kerre ursa dest ü pâ
Bir debistân-ı hünerdür nazmumuz ey Hâletî
Eyledi bu tıfl-ı dil şimdi elifden ibtidâ (Kaya 2003: 120)
Gazel
Cihân-ı bî-bekâ fikriyle kalbim âşinâ itmem
Gam-engîz olmayan efkârdan çokluk safâ itmem
Şeh-i iklîm-i fakram tâbiş-i mihnetle cân virsem
Varup ben ilticâ-yı sâye-i perr-i Hümâ itmem
Vücûdın mahv iden dîvâne-i sahrâ-neverdem ben
Düşürmem kûha ‘aks-i nâlemi sıyt u sadâ itmem
Dimiş sultân-ı gam birdür yanumda cümle ‘aşk ehli
Felek gibi gedâyı şâh idüp şâhı gedâ itmem
Gözüm ey Hâletî bildürdi gönlüm akduğın yâra
Anunçün söylemem tafsîli ‘arz-ı mâcerâ itmem (Kaya 2003: 238)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 31.08.2013Güncelleme Tarihi: 21.08.2021Eserlerinden Örnekler
Rubâi
Nûr-ı seher-i sıdk u safâdur gam-ı ‘aşk
Âyîne-i bî-rûy u riyâdur gam-ı ‘aşk
Saʻy itmek ile müyesser olmaz hergiz
Bahşâyiş-i Hazret-i Hudâ’dur gam-ı ‘aşk (Yerdelen 1992: 198)
Rubâi
Ahvâl-i cihânı her zamân söyleşelim
Ammâ gam-ı ‘aşkumuz nihân söyleşelim
Ey vâkıf-ı râz-ı ‘aşk olan ‘ârif-i cân
Ney gibi senüñle bî-zebân söyleşelim (Yerdelen 1992: 224)
Gazel
Kalbime virmez safâ âyîne-i ‘âlem-nümâ
Görmeden hazz eylemez dünyâyı erbâb-ı fenâ
‘Âşıkın kim zerre kendin neyyir-i a‘zam bilür
Anun içün eyler ol âfet ırakdan merhabâ
Bezm-i vasl-ı yârdan bir lahza dûr olsam olur
Tîğ-i hasret rû-be-rû kûpâl-i mihnet der-kafâ
Özge zindân-ı belâdur tengnâ-yı dehr-i dûn
Sağ çıkmaz mübtelâ olan belâkeşler ana
‘Aks-i maksûduncadur lâ-büd dil-i nâlânumun
Kûh-sâr-ı sebz-i gerdûndan işitsem bir sadâ
Karşular mevc-i belâ olur muhâlif rûzgâr
Garka-i deryâ-yı gam bin kerre ursa dest ü pâ
Bir debistân-ı hünerdür nazmumuz ey Hâletî
Eyledi bu tıfl-ı dil şimdi elifden ibtidâ (Kaya 2003: 120)
Gazel
Cihân-ı bî-bekâ fikriyle kalbim âşinâ itmem
Gam-engîz olmayan efkârdan çokluk safâ itmem
Şeh-i iklîm-i fakram tâbiş-i mihnetle cân virsem
Varup ben ilticâ-yı sâye-i perr-i Hümâ itmem
Vücûdın mahv iden dîvâne-i sahrâ-neverdem ben
Düşürmem kûha ‘aks-i nâlemi sıyt u sadâ itmem
Dimiş sultân-ı gam birdür yanumda cümle ‘aşk ehli
Felek gibi gedâyı şâh idüp şâhı gedâ itmem
Gözüm ey Hâletî bildürdi gönlüm akduğın yâra
Anunçün söylemem tafsîli ‘arz-ı mâcerâ itmem (Kaya 2003: 238)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 21.08.2021Eserlerinden Örnekler
Rubâi
Nûr-ı seher-i sıdk u safâdur gam-ı ‘aşk
Âyîne-i bî-rûy u riyâdur gam-ı ‘aşk
Saʻy itmek ile müyesser olmaz hergiz
Bahşâyiş-i Hazret-i Hudâ’dur gam-ı ‘aşk (Yerdelen 1992: 198)
Rubâi
Ahvâl-i cihânı her zamân söyleşelim
Ammâ gam-ı ‘aşkumuz nihân söyleşelim
Ey vâkıf-ı râz-ı ‘aşk olan ‘ârif-i cân
Ney gibi senüñle bî-zebân söyleşelim (Yerdelen 1992: 224)
Gazel
Kalbime virmez safâ âyîne-i ‘âlem-nümâ
Görmeden hazz eylemez dünyâyı erbâb-ı fenâ
‘Âşıkın kim zerre kendin neyyir-i a‘zam bilür
Anun içün eyler ol âfet ırakdan merhabâ
Bezm-i vasl-ı yârdan bir lahza dûr olsam olur
Tîğ-i hasret rû-be-rû kûpâl-i mihnet der-kafâ
Özge zindân-ı belâdur tengnâ-yı dehr-i dûn
Sağ çıkmaz mübtelâ olan belâkeşler ana
‘Aks-i maksûduncadur lâ-büd dil-i nâlânumun
Kûh-sâr-ı sebz-i gerdûndan işitsem bir sadâ
Karşular mevc-i belâ olur muhâlif rûzgâr
Garka-i deryâ-yı gam bin kerre ursa dest ü pâ
Bir debistân-ı hünerdür nazmumuz ey Hâletî
Eyledi bu tıfl-ı dil şimdi elifden ibtidâ (Kaya 2003: 120)
Gazel
Cihân-ı bî-bekâ fikriyle kalbim âşinâ itmem
Gam-engîz olmayan efkârdan çokluk safâ itmem
Şeh-i iklîm-i fakram tâbiş-i mihnetle cân virsem
Varup ben ilticâ-yı sâye-i perr-i Hümâ itmem
Vücûdın mahv iden dîvâne-i sahrâ-neverdem ben
Düşürmem kûha ‘aks-i nâlemi sıyt u sadâ itmem
Dimiş sultân-ı gam birdür yanumda cümle ‘aşk ehli
Felek gibi gedâyı şâh idüp şâhı gedâ itmem
Gözüm ey Hâletî bildürdi gönlüm akduğın yâra
Anunçün söylemem tafsîli ‘arz-ı mâcerâ itmem (Kaya 2003: 238)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Rubâi
Nûr-ı seher-i sıdk u safâdur gam-ı ‘aşk
Âyîne-i bî-rûy u riyâdur gam-ı ‘aşk
Saʻy itmek ile müyesser olmaz hergiz
Bahşâyiş-i Hazret-i Hudâ’dur gam-ı ‘aşk (Yerdelen 1992: 198)
Rubâi
Ahvâl-i cihânı her zamân söyleşelim
Ammâ gam-ı ‘aşkumuz nihân söyleşelim
Ey vâkıf-ı râz-ı ‘aşk olan ‘ârif-i cân
Ney gibi senüñle bî-zebân söyleşelim (Yerdelen 1992: 224)
Gazel
Kalbime virmez safâ âyîne-i ‘âlem-nümâ
Görmeden hazz eylemez dünyâyı erbâb-ı fenâ
‘Âşıkın kim zerre kendin neyyir-i a‘zam bilür
Anun içün eyler ol âfet ırakdan merhabâ
Bezm-i vasl-ı yârdan bir lahza dûr olsam olur
Tîğ-i hasret rû-be-rû kûpâl-i mihnet der-kafâ
Özge zindân-ı belâdur tengnâ-yı dehr-i dûn
Sağ çıkmaz mübtelâ olan belâkeşler ana
‘Aks-i maksûduncadur lâ-büd dil-i nâlânumun
Kûh-sâr-ı sebz-i gerdûndan işitsem bir sadâ
Karşular mevc-i belâ olur muhâlif rûzgâr
Garka-i deryâ-yı gam bin kerre ursa dest ü pâ
Bir debistân-ı hünerdür nazmumuz ey Hâletî
Eyledi bu tıfl-ı dil şimdi elifden ibtidâ (Kaya 2003: 120)
Gazel
Cihân-ı bî-bekâ fikriyle kalbim âşinâ itmem
Gam-engîz olmayan efkârdan çokluk safâ itmem
Şeh-i iklîm-i fakram tâbiş-i mihnetle cân virsem
Varup ben ilticâ-yı sâye-i perr-i Hümâ itmem
Vücûdın mahv iden dîvâne-i sahrâ-neverdem ben
Düşürmem kûha ‘aks-i nâlemi sıyt u sadâ itmem
Dimiş sultân-ı gam birdür yanumda cümle ‘aşk ehli
Felek gibi gedâyı şâh idüp şâhı gedâ itmem
Gözüm ey Hâletî bildürdi gönlüm akduğın yâra
Anunçün söylemem tafsîli ‘arz-ı mâcerâ itmem (Kaya 2003: 238)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | Betül Dünder | d. 12 Ağustos 1975 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | Ali Canip Yöntem | d. 1887 - ö. 26 Ekim 1967 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | NESÎBÎ, Seyyid Ahmed Nesîbî Efendi | d. ? - ö. 1629 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | ES'AD, Hâce-zâde | d. 14 Haziran 1570 - ö. 1625 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | DERVÎŞ, Hacı Dervîş | d. ? - ö. 1630/1631\'de hayatta | Ölüm Yılı | Görüntüle |
6 | ZÂRÎ, Nokta-zâde/Noktacı-zâde Câfer Çelebi | d. ? - ö. 1631 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
7 | MEHMED ŞERÎF | d. 1557 - ö. 1631 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | AHMED, Veliyyüddîn-zâde Ahmed Paşa | d. 1426 ? - ö. 1496-97 | Meslek | Görüntüle |
9 | TÂLİB, Ömer Tâlib Efendi | d. ? - ö. 1664-65 | Meslek | Görüntüle |
10 | FEYZÎ, Ahmed | d. 1837 - ö. 1909 | Meslek | Görüntüle |
11 | ZÂRÎ, Mustafâ Efendi | d. ? - ö. 1686/1687 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
12 | FENNÎ, Mehmed Fennî | d. ? - ö. 1715 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
13 | HÜSÂM, Derviş Hüsâm | d. ? - ö. 1688 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | SA'DÎ (ACEM SA'DÎ), Abdülbâkî Sa'dî Efendi | d. ? - ö. 1748-49 | Madde Adı | Görüntüle |
15 | VAHÎD, Abdülvahîd Efendi | d. ? - ö. 1715-16 | Madde Adı | Görüntüle |
16 | SİNAN, Şeyh Sinâneddin Yusuf Efendi | d. ? - ö. 1582 | Madde Adı | Görüntüle |