Mehmet Rauf

-
(d. 12 Ağustos 1875 / ö. 23 Aarılık 1931)
yazar, gazeteci
(Yeni Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Aslen Kütahyalı olan bir ailenin çocuğu olarak İstanbul’da doğdu. Mehmet Rauf'un dışında, Rauf Vicdani, Besim Rauf, Cemil Jüpon, Ali Necdet, Mehmet Nafiz imzalarını da kullandı (Çakıroğlu, Ekrem – Yalçın, Murat vd. 2001: 552).

Eğitimine Balat’daki Defterdar Mahalle Mektebinde başladı. Daha sonra Soğukçeşme’deki Askerî Rüştiyeye kaydoldu. Bu okuldan 1888’de mezun olarak Bahriye Mektebine yazıldı. Buradan 1894'te teğmen rütbesi ile mezun oldu. 1896'ya kadar Girit ve Almanya’da çeşitli görevlerde bulundu. Daha sonra İstanbul’a döndü ve sefaret gemilerinin irtibat subaylığına getirildi. 1895’de yüzbaşı oldu. 1904 yılında Protokol Memurluğuna getirildi. 1896’da Bahriye Mektebi Kitabet Muallimliği görevine atandı. 1901'de Tevfik Fikret'in halasının kızı Ayşe Sermet Hanım'la evlendi. İçgüveyi olarak geldiği Rumelihisarı’ndaki yalıda Tevfik Fikret’le bir müddet aynı evi paylaştı. Bu evlilikten Fatma Nihal ve Süheyla adında iki kızı oldu. Süheyla küçük yaşta bir salgın hastalıktan öldü. Büyük kızı ise babası gibi yazar olan Selami İzzet Sedes ile evlendi (Tarım 1998:3-4). İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra diğer Edebiyat-ı Cedide yazarlarının aksine görevinde bir ilerleme sağlayamadı. Sadece rütbesi bir basamak yükseltildi, kıdemli yüzbaşı oldu. Bir Zambak’ın Hikâyesi adlı anlatısı Dâhiliye Nezareti’nce pornografik bulunup toplatıldı. Bunun üzerine askeri mahkemece yargılandı ve altı ay hapis cezası aldı. Askerlikle ilişiği kesilince kendini tamamen yazmaya verdi. Geçimini kalemiyle sağlamaya çalıştı. Yaşadığı bohem hayat ve yasak aşklar, buna bağlı olarak intihara teşebbüs etmesi arkadaşlarının kendinden uzaklaşmasına sebep oldu (Tarım 1998:4-7). İlk eşi nikâhındayken 1910 yılında zengin bir ailenin kızı olan Besime Hanım’la İzmir’de evlendi. Ondan da bir oğlu dünyaya geldi. 1920’de Şule Neşriyat adında bir yayınevi kurdu. Aynı yıl, Darülbedayi'den ayrılan sanatçıların kurduğu “Yeni Sahne” topluluğunun yöneticiliğine seçildi (Tarım 1998: 44). Kısa bir süre İtalya’da Vakit gazetesi yazarı sıfatıyla bulundu. 1926’da ikinci evliliğindeki gibi romanlarını okuyarak kendisine âşık olan, kendinden yirmi sekiz yaş küçük Muazzez Hanım’la evlendi. Bu evlilikten kısa bir süre sonra felç geçirdi. Bu süre içinde aynı zamanda öğretmen olan Muazzez Hanım, romanlarının yazıya geçirilmesinde yardımcı oldu. Bu sayede hayata tutunmaya çalıştı (Karaosmanoğlu 1969: 24). 1928’de geçirdiği ikinci felce bağlı olarak yatağa düştü. Bilinci kapandı ve konuşamadı. Ekonomik olarak da çok zor duruma düşen yazara, zamanın hükümeti maaş bağladı. Tedavi görmekte olduğu İstanbul Cerrahpaşa Hastanesinde öldü. 25 Aralık günü cenazesi sade bir törenle Teşvikiye Camii’nden kaldırılarak Maçka’daki aile mezarlığına defnedildi (Tarım 1998: 14).

Edebiyata çocuk yaşlarda ilgi duyan Mehmet Rauf, babasıyla gittiği tiyatrolar ve küçük yaşta okuduğu Ahmet Mithat Efendi’nin eserlerinin etkisinde kaldı. Fransızca öğrenmeye başladıktan sonra okuduğu Fransız macera romanları, ondaki yazma arzusunu ortaya çıkardı. Bahriye Mektebinde okuduğu yıllarda eserlerini okuduğu Georges Ohnet, Octave Feuillet, Alphonse Daudet, Emile Zola, Flaubert gibi Fransız edebiyatının realist ve natüralist sanatçılarından etkilendi. “Canfeza” isimli hikâyesi, söz konusu yazarların etkisiyle kaleme alındı. Bütün bunlarla birlikte Mehmet Rauf’un hikâye ve romana yönelmesinin arka planındaki asıl isim, eserlerini okuyup, hayranlığını ve edebiyata olan ilgisini anlatan mektuplar gönderdiği Halit Ziya’dır. İzmir’de yayımlanan Hizmet gazetesinde neşrettiği “Düşmüş” hikâyesi ile İkdam’da yayımlanan Garam-ı Şebab isimli romanı Halit Ziya’nın yardımlarıyla tefrika edildi (Menzel 1997:611).

Eserlerini, Servet-i Fünûn, Resimli Kitab, Musavver Hâle, Şehbâl, Şiir ve Tefekkür, Şebâb, Resimli Ay, Sevimli Ay, Güneş, Tanin, Yeni Ses, Cumhuriyet, Peyâm, Pâyitaht, Vakit gibi mecmua ve gazetelerde yayımlayan Mehmet Rauf, Mahasin, Süs, Gelincik ve Sinema Yıldızı ismiyle dört magazin mecmuası çıkardı. (Tarım 2003:516). Buralarda kaleme aldığı kurmaca dışı yazılarında, Türk edebiyatı başta olmak üzere Fransız ve İngiliz edebiyatı, “Tekâmül-i Tenkid” adını verdiği edebî eleştiri gibi konuları ele aldı. Bunlardan başka az da olsa tiyatro ve diğer konularda yazılar neşretti (Tarım 1998: 28-29).

Tefrika halinde kalan Garam-ı Şebab, Harâbeler, Kâbus gibi romanlarının dışında, Eylül (1901), Bir Zambak’ın Hikâyesi (1910), Ferdâ-yı Garâm, (1913), Genç Kız Kalbi (1914), Menekşe (1915), Bir Aşkın Tarihi (1915), Karanfil ve Yasemin (1924), Böğürtlen (1926), Defîne (1927), Son Yıldız (1927), Kan Damlası (1928), Halâs (1929) isimlerinde on iki romanı neşredildi. Yara (1935) isimli romanını ise 1923 yılında tiyatro olarak tefrika ettiği Cerîha isimli eserinden romana uyarladı.

1909’dan önce kaleme aldığı hikâyelerini, bu tarihten sonra yenileriyle birlikte on iki kitapta topladı. İhtizâr (1909), Âşıkane (1909), Son Emel (1913), Hanımlar Arasında (1914), Üç Hikâye (1919), Kadın İsterse (1919), Pervane Gibi, (1920), Safo ile Karmen (1920), İlk Temas İlk Zevk (1922), Aşk Kadını (1923), Gözlerin Aşkı (1923) ve Eski Aşk Geceleri (1927) bu çerçevede yayımlanan kitaplarıdır. Servet-i Fünûn döneminde gelişme gösteren mensur şiir türünün önemli örneklerinden biri kabul edilen Siyah İnciler’i ise 1901 yılında neşretti.

İkinci Meşrutiyetten sonra tiyatro türüne yönelen Mehmet Rauf, Pençe (1909), Cidal (1911), Diken (1917), Sansar (1920), Cerîha (1923) ismiyle beş tiyatro eseri yazdı. Halit Ziya’nın aynı adlı romanından uyarladığı Ferdi ve Şürekâsı (1909) isimli oyunun dışında, Yağmurdan Doluya, Kamçı, Amcabey, Leyla; Evlat Acısı, Komşu Kocası, Erkek isimleriyle tercüme ve uyarlamalar da yaptı.

Mehmet Rauf’un çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanan hatıra tarzı yazılarının toplanmasıyla iki de hatıra kitabı neşredildi, Bunlardan ilkini Mehmet Törenek, Edebî Hatıralar (1977), ikincisini de Rahim Tarım, Mehmet Rauf’un Anıları (2001) ismiyle neşretti.

Onun bütün eserleri içinde esas şöhretini borçlu olduğu eseri, 1899-1900 yıllarında Servet-i Fünûn’da tefrika ettiği ve bir yıl sonra da topluluğun kendi eserlerini yayımlamak üzere kurduğu Edebiyat-ı Cedîde Kütüphanesi serisinden kitap haline getirdiği Eylül isimli romanı oldu. Üçlü bir aşk hikâyesini anlatan bu eser, bizde psikolojik romanın başarılı ilk örneklerinden biri oldu. Aynı yıl “Mensur Şiir” olarak isimlendirilen edebî türün en güzel örneklerinden biri olan Siyah İnciler’deki başarısı, sonraki yıllarda aralarında çağdaşları Şahabettin Süleyman ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun da bulunduğu yazarlar tarafından bu türün öncüsü olan Fransız şair Baudelaire ile mukayese edildi (Argunşah 2002: XXXIX-XLI). Bu iki eserle kısa sürede ismini duyurmayı başardı. Sonraki yıllarda mensur şiirden uzaklaşması, üslubundaki özensizlik, hayatındaki düzensizlik gibi sebepler bu çizgiyi devam ettirmesine engel oldu. Nitekim Mehmet Rauf’un edebî kişiliğini inceleyenler, Servet-i Fünûn dönemini onun sanatının olgunluk dönemi kabul ederler. İkinci Meşrutiyet'ten sonraki dönem ise yazarın edebî düşüş ve unutuluş dönemi olarak kabul edilir (Tarım 1998: 16). Bu dönemde kaleme aldığı eserlerin büyük bir kısmının yazılış amacı geçimini kazanmak içindir. Bu yüzden her ne kadar Edebiyat-ı Cedîde içinde bulunduğu dönemde bu edebî hareketin estetik kıymetlerine bağlı olmuşsa da sonraki dönemde bunu devam ettiremedi.

Mehmet Rauf’un hikâye ve romanlarında işlediği ana tema, aşırı hassasiyet (santimantalizm), alınganlık, marazi ruh hali, sonu intihara varan karşılıksız aşklar, kadın, evlilik, ihanet, kıskançlık, hastalık, ölüm fikri ve bunların sebep olduğu kötümserliktir. Kahramanları birbirine çok benzer. Bunlar genelde yanlış Batılılaşmış, aşırı hassas bir ruh haline sahip, çoğu müziğe düşkün, aşk için yaşayan bohem tiplerdir. Özellikle romanlarında yaptığı ruh tahlillerinde aşırılık söz konusudur (Tarım 2003:516-517). Mehmet Rauf, romanlarında sosyal eleştiriye pek yönelmedi. Sadece Halas’da İstiklâl Savaşını öncesi ve sonrasıyla ele aldı. Ayrıca Harabeler’de de ekonomik kalkınma hamlesinin yapılmasının en az İstiklâl Savaşı kadar önemli olduğunu vurgulayarak, Cumhuriyet öncesi köhne anlayışları eleştirdi (Tarım 1998:83).

Dili ve üslup açısından bakıldığında, Edebiyat-ı Cedîde’nin üslupçuluğundan uzak olduğu görülür. Mesela Eylül’deki üslubu daha sonra devam ettiremedi. Bohem bir hayat yaşaması, buna bağlı olarak etrafındaki insanların çekilmesi, kalemiyle geçinmek zorunda kalması, beraberinde gelişigüzel bir üslubu da getirdi. Mustafa Özbalcı, Mehmet Rauf’un üslubunu değerlendirirken, geçimini kalemine borçlu olan her yazar gibi, Mehmet Rauf'un da çok yazdığını ve bunları bir defa daha gözden geçirme fırsatı bulamadan yayımladığını belirterek eserlerindeki dil, üslup ve yapısal problemlerin sebebini buna bağlar. Ayrıca onun hikâye olarak takdim edilen çalışmalarının önemli bir kısmının hikâye mi, yoksa mensûre mi olduğuna karar vermenin zor olduğunu; bazı romanlarının da büyük bir hikâye hacmini geçemediğini belirtir. (Özbalcı 1997: 8)

Mehmet Rauf, İkinci Meşrutiyetten sonra, bir kısmını geçimini sağlamak adına çıkardığı magazin dergilerinde kadınların problemlerine oldukça geniş yer verdi. Buralarda kaleme aldığı yazılarında özellikle Tevfik Fikret ve dönemin diğer sanatçılarında gördüğümüz kadın hassasiyetini magazin üslubuyla ele aldı. Bu yazılarında öne sürdüğü görüşleriyle kadın konusunda yenilikçi düşüncelere sahip olduğunu gösterdi.

Mehmet Rauf, bütün bu özellikleriyle birlikte Servet-i Fünûn romanının önemli isimlerinden biri oldu. Onun eserleri üzerinde çalışanlar, anlattıklarıyla yaşadıkları arasındaki benzerliğe dikkat çekerler. Hikâyeleri ve tiyatrolarının yanında çeşitli dergi ve gazetelerde neşrettiği yazılarıyla edebiyatımızın kendine has yaşam tarzı ve üslup özellikleriyle önemli imzalarından biri olmayı başardı. Yaşadığı bir takım maceralar, onu kültürel çevresinden uzaklaştırdı. Eserlerindeki edebî yönü zayıflattı. Bu durum Mehmet Rauf’un kendini daha fazla geliştirmesini engellediği gibi, okuyucusunun da azalmasına sebep oldu. Buna rağmen kaleme aldığı eserlerde işlediği konular ve kurguladığı şahıslar, Servet-i Fünûn döneminin aşırı hassas ve marazi ruh halini göstermesi bakımından dikkate değerdir. Servet-i Fünûn döneminin roman ve mensur şiir denince hatırlanacak önemli isimlerinden biridir.

Kaynakça

Argunşah, Hülya (2002). “Mensur Şiir ve Siyah İnciler”, Siyah İnciler. İstanbul: Çağrı Yayınları, ss. XI-LII.

Çakıroğlu, Ekrem – Yalçın, Murat vd. (2001). “Mehmet Rauf”, Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi. (2. Cilt ), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. ss.553-555.

Karaosmanoğlu, Yakup Kadri (1969). Gençlik ve Edebiyat Hatıraları. Ankara: Bilgi Yayınları.

Menzel Th. (1997). “Mehmed Rauf”, İslâm Ansiklopedisi. (7. Cilt), Eskişehir: Milli Eğitim Bakanlığı Yayını, ss.610-612.

Özbalcı, Mustafa (1997). Mehmet Rauf’un Romanlarında Şahıslar Kadrosu. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.

Tarım, Rahim (1998). Mehmed Rauf –Hayatı, Sanatı, Eserleri-, Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Tarım, Rahim (2003). “Mehmed Rauf”, İslâm Ansiklopedisi. (28. Cilt), Ankara: Türk Diyanet Vakfı Yayınları, ss. 5154-517.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. ABDULLAH ŞENGÜL
Yayın Tarihi: 14.09.2018
Güncelleme Tarihi: 08.11.2020

Eser AdıYayın eviBasım yılıEser türü
EylülÂlem Matbaası / İstanbul1317/1901Roman
Siyah İncilerÂlem Matbaası / İstanbul1317/1901Mensur Şiir
İhtizârHilâl Matbaası / İstanbul1325/1909Hikâye
ÂşıkaneHilâl Matbaası / İstanbul1325/1909Hikâye
PençeMatbaacılık ve Osmanlı Anonim Şirketi / İstanbul1325/1909Tiyatro
Bir Zambak’ın Hikâyesi İstanbul- / İstanbul1326/1910Roman
CidalHilal Kütüphanesi Asya Matbaası / İstanbul1327/1911Tiyatro
Ferdâ-yı GarâmSelanik Matbaası / İstanbul1329/1913Roman
Son EmelKanaat Matbaası / İstanbul1329/1913Hikâye
Genç Kız KalbiMuhtar Hâlid Kütüphanesi / İstanbul1330/1914Roman
Hanımlar ArasındaKanaat Matbaası / İstanbul1330/1914Hikâye
MenekşeTehsil-i Tıbbaat Matbaası / İstanbul1331/1915Roman
Bir Aşkın TarihiKanaat Matbaası / İstanbul1331/1915Roman
DikenKütüphane-i Sudi / İstanbul1333/1917Tiyatro
Üç HikâyeOrhaniye Matbaası / İstanbul1335/1919Hikâye
Kadın İsterseHilâl Matbaası / İstanbul1335/1919Hikâye
Pervaneler GibiOrhaniye Matbaası / İstanbul1336/1920Hikâye
Safo ile KarmenŞule Neşriyat Evi / İstanbul1336/1920Hikâye
SansarŞule Neşriyat Evi Orhaniye Matbaası / İstanbul1336/1920Tiyatro
İlk Temas İlk ZevkKitaphane-i Sûdi / İstanbul1338/1922Hikâye
Aşk KadınıMatbaa-i Cihan / İstanbul1339/1923Hikâye
Karanfil ve YaseminMatbaa-i Âmedî / İstanbul1340/1924Roman
Gözlerin AşkıAmedî Matbaası / İstanbul1340/1924Hikâye
BöğürtlenAkşam Matbaası / İstanbul1342/1926Roman
DefîneKanaat Kitaphânesi / İstanbul1343/1927Roman
Son YıldızSuhûlet Kütüphânesi Gündoğdu Matbaası / İstanbul1343/1927Roman
Eski Aşk GeceleriYeni Kitap Matbaası / İstanbul1343/1927Hikâye
Kan DamlasıKanaat Kitaphânesi / İstanbul1344/1928Roman
HalâsMuallim Ahmed Hâlid Kitaphânesi / İstanbul1345/1929Roman
Yara- / İstanbul1935Roman

İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1Nilay Özerd. 6 Mart 1976 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
2ABDÜLKERİM CELVETÎd. ? - ö. 1688Doğum YeriGörüntüle
3HÂFIZ, Postd. 1620? - ö. 1694Doğum YeriGörüntüle
4Safveti Ziyad. 1875 - ö. 25 Temmuz 1929Doğum YılıGörüntüle
5ÂTIF, Hasan Âtıf Karaderelid. 1874-1875 - ö. 04.04.1945Doğum YılıGörüntüle
6Celal Esat Arsevend. 1875 - ö. 13 Kasım 1971Doğum YılıGörüntüle
7Meşhur Yusuf (Jusıp) Köpeyoğlud. 1858 - ö. 1931Ölüm YılıGörüntüle
8ESAD, Esad Erbillid. 1847 - ö. 04.03.1931Ölüm YılıGörüntüle
9Mehmet Niyazid. 30 Kasım 1878 - ö. 28 Kasım 1931Ölüm YılıGörüntüle
10Cenap Ozankand. 1924 - ö. 13 Ekim 2005MeslekGörüntüle
11Adnan Tahir Tand. 1920 - ö. 9 Haziran 1978MeslekGörüntüle
12Arif Hikmet Pard. 1920 - ö. ?MeslekGörüntüle
13Mehmet Halit Bayrıd. 8 Şubat 1896 - ö. 27 Ekim 1958Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14Hüseyin Danişd. 1870 - ö. 1943Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15Halit Ziya Uşaklıgild. 1865 - ö. 27 Mart 1945Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16Mehmet Bakırd. 1932 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
17MEHMED, Mehmet Hüseynî Çelebid. ? - ö. 1639-40Madde AdıGörüntüle
18HACI MEHMET, Hacı Mehmet Ünald. 05.01.1964 - ö. ?Madde AdıGörüntüle