Madde Detay
Muallim Naci
Ömer Hulusi, Mesut Harabatî
(d. 1850 / ö. 13 Nisan 1893)
Şair, yazar
(Yeni Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
İstanbul’un Fatih semtindeki Saraçhanebaşı’nda doğdu. Çevresinde dürüst, dindar, mert ve duyarlı bir kişi olarak tanınan babasının Muallim Naci üzerinde büyük tesiri vardır. Annesi Zehra Hanım ise, 1829 yılında yapılan Türk-Rus savaşında Varna’dan İstanbul’a göç etmiş bir ailenin kızıdır. Bu evlilikten ailenin Ömer adını verdiği Naci, üçüncü ve son çocuk olarak dünyaya geldi. Daha sonra verildiği Fevziye Mektebi’nde Kur’an-ı Kerim’i hıfz etti, ama Türkçe okuma yazmayı öğrenemedi. İlk Türkçe kitapları ağabeyi sayesinde okudu. Bunlar İlmihal ve Birgivî Risalesi’dir. İbrahim Ethem ile Oğlunun Hikâyesi ve Muhammed bin Hanefi hazretlerinin bir hikâyesini içine alan Türkçe basma bir kitap da okuduğu ilk kitaplar arasındadır. Küçük yaşlarda başladığı sülüs karalamaları ileride onun hattatlığa merak sarmasına yol açtı.
Varna’da açılan bir rüştiye mektebine muallim olarak atandı. Bu okulda yaşadığı bir tartışma yüzünden hattatlığa veda etti. 1867 yılında bu okulun muallim-i sanîliğine getirildi. Öğretmenliğinin yanısıra Arapça ve Farsça dersleri de aldı. Okuduğu kitaplar arasında bulunan Aziz Efendi’nin Muhayyelat’ı içinde bulunan “Kıssa-i Naci Billah ve Şahide” adlı hikâye kahramanını çok beğendiği için “Naci” adını kendine mahlas olarak aldı. Öğretmenliği esnasında Bağdatlı Ruhi ve Ziya Paşa’ya nazire olarak yazdığı Terkib-i Bend-i Muallim Naci adlı eserini neşretti. Ayrıca yazdığı bazı şiirleri de Rusçuk’ta çıkan Tuna gazetesine gönderdi. Bunlardan “Kalem” redifli kasidesi, gazetenin ilavesi olarak okuyucuya dağıtıldı.
O sırada rüştiyeyi teftişe gelen Varna Mutasarrıfı Sait Paşa, öğrencilerdeki disiplin ve olgunluğu fark etti. Böylece Sait Paşa ile Naci arasında uzun yıllar süren bir dostluk başladı. Paşa, tayininin çıkması üzerine takdir ettiği bu muallimi yanında götürerek onu hususî kâtibi yaptı. Ancak 1877 yılında başlayan 93 Harbi üzerine Tulçi şehri boşaltıldı. Bunun üzerine Sait Paşa ve Naci, önce Tırnova’ya, ardından da İstanbul’a geçti. Bu sırada Varna yoluyla ağabeyi ve annesi de Varna’dan ayrılarak İstanbul’a yerleşti.
Sait Paşa’nın Yenişehir-Fener’e tayini çıkınca iki dost yine birlikte yola çıktı. Burayı çok seven Naci rindane bir hayat yaşamaya başladı. Bu arada Yenişehirli Avni ile de tanıştı. [Bu tanışma daha sonra Yadigâr-ı Avni adlı eserin ilk bölümünde anlatılacaktır.] Paşa, Naci’yi -yaşadığı bu hayat tarzından uzaklaştırmak için- onu Cinayet Mahkemesi Kâtipliğine getirdi. Ne hayat tarzına ne de yaradılışına uygun olmayan bu iş, Naci’nin hiç hoşuna gitmedi. Ancak kendisini oraya getiren “velinimet”ini utandırmamak için işe bir süre daha katlandı. Ancak mahkeme reisiyle arasında çıkan bir anlaşmazlık yüzünden görevinden istifa ederek İstanbul’a döndü.
Anadolu müfettişliği görevine atanan (1880) Sait Paşa’yla birlikte Erzurum, Halep, Diyarbakır, Elazığ, Sivas ve Trabzon’da dokuz ay dolaştı. “Dicle”, “Nusaybin Civarında Bir Vadi” gibi şiirlerinin ilhamlarını, bu dönemdeki Anadolu izlenimlerinden aldı. Teftiş dönüşü, tekrar rindane bir hayat yaşamaya başlayan Naci, Sait Paşa’nın 1881’de Cezair-i Bahr-ı Sefid valiliğine atanması üzerine, onunla Sakız adasına gitti. Naci'nin, Sakız’da bulunduğu sırada Namık Kemal, Abdülhak Hamid, Recaizade Mahmut Ekrem ve Ahmet Mithat Efendi ile olan mektuplaşmaları bir hayli dostanedir. Ayrıca Sakız’da yazdığı şiirlerinin bazılarını da Ahmet Mithat’ın çıkardığı Tercüman-ı Hakikat gazetesine gönderdi. Bu ilk şiirler Namık Kemal, Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamid tarafından takdir edildi.
1882’de Sait Paşa İstanbul’a Hariciye Nazırı olarak döndü ve Naci’yi de yanına aldı. Burada Paşa tarafından Hariciye Mektubî Kalemi halifeliğine atanmışsa da bir süre sonra istifa etti. Velinimetiyle yolları ayrılan Naci, Sakız’dan beri mektuplaştığı Ahmet Mithat Efendi ile o sıralarda tanıştı ve onun Tercüman-ı Hakikat’in edebiyat sayfası için yaptığı teklifi kabul etti (1883). Muallim Naci’nin Tercüman-ı Hakikat’in edebî kısmını yönetmeye başlamasıyla birlikte gazeteye duyulan ilgi bir anda arttı. Mesut Harabatî, Naci imzalarıyla Victor Hugo, Proudhome, Parny, Gilbert ve Bertaut’dan tercüme ettiği şiir ve nesir yazılarının yanısıra kendi yazdığı gazelleri ve diğer şiirleri de bu gazetede yayımladı. Ayrıca gençlerin gönderdiği şiirlerin kritiğini yaparak onlara bir anlamda “muallimlik” de yaptı. Onun çalışmalarını takdirle karşılayan Ahmet Mithat Efendi, Naci'yi kızıyla evlendirdi.
Gazeteye gelen şiirlerin birçoğu Naci’nin şiirlerine naziredir. Ancak Naci’nin, Mesut Harabati imzasıyla yayımladığı eski tarz şiirleri ve onun etrafını alan eski şiir yanlıları, bazı çevrelerin telaşlanmasına yol açtı. Gerçekte de Naci'nin bu gazetede etrafına toplanan grup gazetenin bu sayfasını âdeta bir divan şiiri meclisine çevirmişti. Bu durum karşısında Ahmet Mithat Efendi, 1884 yılında Naci, Vasfi ve Muallim Feyzi’yi hedef alan bir açıklama yayımladı. Ardından Recaizade, önsözünde Naci’ye hücumların bulunduğu III. Zemzeme’yi yayımladı. Bu önsözde Muallim Naci’nin eserlerinin adlarını hatırlatan kinayeli kelimeler kullanıldı: “Ulviyet-i hakikiyeden bî-nasip olduğu halde, yalnız lafzen ulviyeti müş’ir sözler balon gibidir; heva-yı iştiharda bir aralık itila-nüma olsa bile, bilahere bir zemin-i meçhuliyet ve mensiyete düşer kalır. Hakikat-i hissiyeden mahrum iken, ateşten, kıvılcımdan bahseden manzumeler şebtaba benzer; zalâm-ı evham içinde füruzan görünse bile, hiçbir kalp üzerinde bir eser-i ihtirak husule getirmeksizin kendi kendine söner, mahvolur.” Bu ifadede yer alan “ateş” kelimesi Ateşpare’yi, “kıvılcım” kelimesi Şerare’yi, “füruzan” kelimesi de henüz basılmamış, fakat basılacağına dair ilan verilen Füruzan’ı kastetmektedir. III. Zemzeme’nin neşrinden sonra Tercüman-ı Hakikat'te eser hakkında övgülü sözlerle birlikte, kitabın önsözü de olduğu gibi yayımlandı. Hemen ardından 27 Ağustos 1885 tarihli Tercüman-ı Hakikat’te Ahmet Mithat Efendi’nin “Bir Mülâhaza-yı Gayr-ı Edibane” başlıklı ağır ve alaycı bir yazısı neşredildi. Bunun üzerine Naci, kayınpederinin bu saldırısına hiç cevap vermeyerek gazeteden ayrıldı. Buradan ayrıldıktan sonra Saadet, Mecmua-i Muallim, Tarik, İmdadü’l-Midad, Mürüvvet gazetelerinde çalışmaya, Mekteb-i Sultanî ve Mekteb-i Hukuk’ta ders vermeye başladı.
Naci, Recaizade’nin III. Zemzeme’deki hücumlarına karşılık vermedi. Fakat Ekrem onun yakasını bırakmadı. Menemenlizade Tahir’in Elhan adlı kitabını öven Takdir-i Elhan adlı kitabında Muallim Naci’ye yeniden saldırdı. Ayrıca Menemenlizade Tahir’i de bir zamanlar Muallim Naci’nin “gark-ı nur” redifli gazeline yazdığı nazireyi kitabına almadığı için tebrik etti. Bunun üzerine Naci, Saadet gazetesinde Zemzeme ile aynı vezinde olan Demdeme ana başlığıyla Ekrem’e cevap veren bir yazı serisine başladı (1886). Bir süre sonra bu yazılarda Naci, artık normal tenkidin dışına çıkarak Ekrem’e ağır ifadelerle yüklendi. Ekrem, yazılar bitmeden -bunlara cevap vermek yerine- hükümete başvurarak yazıların devamını engelledi. Bunun üzerine Naci, neşredilen yazılarını Demdeme başlığıyla bir araya getirerek kitap halinde yayımladı (1886).
1891 yılında Osmanlı devletinin kurucusu Ertuğrul Gazi’nin hayatını manzum destan şeklinde kaleme alarak II. Abdülhamid’e sundu. Bu hizmetinden ötürü kendisine Tarihnüvis-i Âl-i Osman ünvanı verildi ve saraydan maaş bağlandı.
İki yıl sonra bir Ramazan akşamı geçirdiği kalp krizi sonucu henüz 44 yaşındayken vefat etti. Mezarı Divanyolu’nda Sultan Mahmut Türbesi'ndedir.
Muallim Naci Yenileşme Dönemi Türk Edebiyatı’nın çalkantılarını en fazla hisseden ve hissettiren Tanzimat dönemi yazar ve şairlerindendir. Döneminde yazdıkları ve polemikleri yüzünden çeşitli araştırmacılar tarafından değişik şekillerde değerlendirilmiştir. Onun hakkında “eskinin temsilcisi”, “edebiyat telakkisi bakımından tamamen şarklı” (Mustafa Nihat Özon) gibi değerlendirmelerin yanında “eskiyle yeni arasında kalmış, bir çeşit ikiliği yaşayan” (Agâh Sırrı Levend, İsmail Habip Sevük) şeklinde vasıflandırmalar da olmuştur. Onunla ilgili en doğru tespitlerin “…Naci okunursa onun mutlak eski taraftarlığının bir masal olduğu görülür. Hakikatte, o, iyi ve güzel manalarında Şark ile Garb’ın arasında bir fark olabileceğine inanmıyor ve milliyetperverliği bir nevi gelenek olarak tefsir ediyordu” diyen Ahmet Hamdi Tanpınar ile “bir nevi neo-klasisizm yapmak” istediğini söyleyen Mehmet Kaplan tarafından yapıldığı görülmektedir.
Muallim Naci başka türlerde de eserler vermekle birlikte edebiyat tarihlerimizde şairliği ile öne çıkmıştır. Naci eski edebiyat yanlısı olarak nitelendirilse de Divan Edebiyatı’nı eleştirmekten geri durmamıştır. Sözgelimi birçok Divan şairinin İran Edebiyatı’nı aynen taklit etmesini eleştirmiş ve bunun Türkçe’nin gelişmesini engellediğini (İntikad)) iddia etmiştir. Mektuplarım adlı eserinde yine bu taklitçilik nedeniyle sevgilinin saçını yılana benzetmenin yanlışlığını dile getirir. Divan Edebiyatı’nın klişeleşmiş mazmunlarından gül ve bülbülün illa birlikte anılmasına karşı çıkarak içinde bülbülün olmadığı iki gül şiiri yazar (“Gül”, “Bir Güllü Gülbün”), yine “İstifa” şiirinde olduğu gibi Divan şiirinde yer alan “sevgilinin verdiği dertten zevk alma” tavrının tamamen karşısında yer alır:
Dün işittim ki ol vefa-düşmen
Yine bir âşık eylemiş peydâ
Pek usanmış idim şu gaileden
Ben de aşkından eyledim istifa
Namık Kemal gibi, Muallim Naci de Divan Edebiyatı’nı gerçekçi olmaması bakımından tenkit etmiştir. Kendisi de birçok şiirinde realist tabiat tasvirlerine yer vermeye çalışmıştır. Ancak Naci’nin tabiat tasvirleri Abdülhak Hamid’deki tabiati derinliğine tasvir eden anlayıştan farklı olarak sığ ve sathîdir. Eşyanın derinliğine inemez ve onun sadece dış yüzünü gösterir. Çoğu zaman da kendini tabiat ile özdeşleştirir. ("Dicle" vb.)
Naci birçok şiirinde resim ve şiiri birleştirmiştir. Daha sonraları “resim altına şiir yazma” şeklinde kendini gösterecek bu anlayışa uygun şiirler yazan ilk şairlerden biri de Naci’dir. Özellikle Ateşpare’de bu anlayışla yazılmış şiirlere sıkça rastlanır (“Levha”, “Ninni”, “Levha”, vb.).
Muallim Naci’nin şiirlerinin bazılarında gördüğümüz başka bir yenilik ise, diyalog şeklinde yazılmış şiirleridir. (“Bikr ü Bive”, “Hatif-Şair”, “Küçük Bir Müdhike”) Bunların içinde özellikle sonuncusu önemlidir. Bu şiir, küçük bir tiyatro eseri özelliği taşır ve çok sade bir dille ve aruz vezniyle yazılmıştır.
Muallim Naci’nin en önemli özelliklerinden biri, şiirlerinde görülen rind tavrına rağmen, inanmış bir Müslüman olmasıdır. Naci, inancını şiirlerine de yansıtmış ve “Hak-perestim arz-ı ihlas ettiğim dergâh bir / Bir nefes tevhidden ayrılmadım Allah bir” gibi söyleyişlere eserlerinde sık sık yer vermiştir. Ancak Muallim Naci’nin İslam’ı yanlış anlayanlara yönelik olarak yazdığı “Görün” redifli gazel de (Füruzan) bazı yenilikleri ihtiva etmesi bakımından önemlidir. Bu şiirinde Naci, işini gücünü bırakıp gece gündüz ibadet edenlere, buralardan çıkıp dünyayı ve dünyada neler olup bittiğini görmelerini tavsiye ederek çalışan milletlerin zamanlarını pek güzel değerlendirdiklerine dikkat çeker. Tembel milletler ile çalışkan milletleri karşılaştırır ve tembellerin kervanlara mahkum olduklarını, diğerlerinin ise işlerini daha hızlı görmelerini sağlayan treni kullandıklarını ifade eder. Bu yüzden gazel, gerek yeni görüşleri işlemesi, gerekse bütün beyitlerinin aynı konuyu işlemesi bakımlarından Muallim Naci’yi eskinin temsilcisi olarak suçlayanları haksız çıkaran örneklerden biridir. Tercüman-ı Hakikat’ten ayrıldıktan sonra yayımladığı Füruzan adlı şiir kitabında da bu tür söyleyişlere rastlanır.
Muallim Naci, ilk şiirlerini Rusçuk'da çıkan Tuna gazetesinde yayımlar. İlk kitabı Bağdatlı Ruhi'ye nazire olarak yazdığı sekiz bendlik Terkib-i Bend-i Muallim Naci'dir. İkinci şiiir kitabı Ateşpare, içinde yer alan elli üç şiirle onun en hacimli kitabıdır. Özellikle bulunduğu çeşitli yerlerdeki izlenimlerinden oluşan şiirleri dikkat çekicidir. Batı Edebiyatı'ndan yaptığı tercümelerin büyük çoğunluğu bu kitaptadır. Bunu takip eden dönemlerde Muallim Naci'nin Divan Edebiyatı nazım şekilleriyle yazdığı şiirlerin arttığı görülmektedir. Bunun en önemli sebeplerinden biri Tercüman-ı Hakikat'te eski edebiyat yanlılarınıın etrafında toplanması, diğeri de Recaizade Mahmut Ekrem'in ona karşı takındığı tavırdır.
Muallim Naci'nin manzum destanları da dikkat çekicidir. Bunlardan Musa bin Ebu'l-Gazan yahut Hamiyet ve Zatü'n-Nitakayn yahut İbnü'z-Zübeyr konusunu İslam tarihinden almıştır. Son eserlerinden olan "Gazi Ertuğrul Bey"de adından anlaşılacağı üzere Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi'nin babasını anlatır.
Muallim Naci’nin önemli yönlerinden biri de dilidir. Gerek dil anlayışı ve gerekse dili kullanımı açısından edebiyatımızda önemli bir rol oynamıştır. Tanzimat döneminde dilde sadeleşme fikrini uygulamaya koyan en başarılı yazar ve şairlerden ikisi Şinasi ve Muallim Naci’dir. Naci, gerek verdiği eserlerin diliyle, gerekse bazı mektup ve makalelerindeki fikirleriyle bu anlayışın hem savunucusu hem de uygulayıcısı durumundadır: “...Türkçe’yi doğru yazmak için mükemmel Arabî, Farisî bilmek lazım mıdır? Hayır! Türkçe’yi doğru yazmak için Türkçe bilmek lazımdır...” (İntikad)
Muallim Naci bir dilci olmamasına rağmen, Türkçe’nin bir sözlüğe ihtiyacı olduğunu ve bu işin uzmanlarına yaptırılması gerektiğini savunur. Bu olmadığı takdirde eline her kalem alanın dilde tasarruf etmeye kalkışacağını, dolayısıyla işlerin karmakarışık bir hal alacağını söyler. Ona göre bu duruma düşmemenin tek çaresi bir sözlük hazırlamaktır. Bu sözlükte Osmanlı lisanından sayılacak bütün kelimeler bir araya getirilmelidir. Naci bu görüşlerini uygulamak için Lugat-i Naci adlı sözlük çalışmasına girişir. Sözlüğü (F) harfine kadar yazıp yayımlar. Naci’nin ölümünden sonra sözlüğün kalan kısmı Müstecabizade İsmet tarafından tamamlanır.
Muallim Naci’nin edebiyat teorisi alanında vermiş olduğu eserleri de vardır. Bunların en dikkate değer olanı edebiyat terimlerini açıklayan Istılahat-ı Edebiye’dir. En çok ses getireni ise Recaizade Mahmut Ekrem’in eleştirilerine cevap olarak yazdığı Demdeme’dir. Bunların dışında Tercüman-ı Hakikat’te yazdığı yazılardan oluşan Muallim adlı bir eseri de vardır.
Tanzimat sonrası Türk şiirinde Tevfik Fikret, Mehmet Akif, Yahya Kemal ve Faruk Nafiz'le birlikte aruzu kusursuz kullanan şairdir.
Naci’nin dikkati çeken bir başka yönü de tercümeciliğidir. Naci bu sahada da tek yönlü kalmamış, hem Doğu hem de Batı edebiyatlarından tercümeler yapmıştır. Hurde-furûş, Sanihatü’l-Acem, Nümûne-i Sühan gibi eserlerinde İran edebiyatından; Sanihâtü’l-Arab adlı eseriyle de Arap edebiyatından tercümeler yapan Naci’nin, Fransız edebiyatından yaptığı tercümelerin sayısı da hayli kabarıktır. Naci, Fransızca’yı sonradan öğrenmiş ve bu dilden çeşitli tercümeler yapmıştır. Sözgelimi Ateşpare’sinde Victor Hugo, Maynard, Parny, Musset, Beranget gibi Fransız şairlerinden tercümeler yapmıştır. Bu tercümelerin hayli başarılı tercümeler olduğu edebiyat araştırmacıları tarafından da teslim edilmektedir. Yine Sünbüle’nin ikinci kısmında Hugo, Schiller, Gilberte, Lamartine ve Racine’den tercüme edilmiş on yedi parça bulunmaktadır. Bunların dışında Emile Zola'nın Thérése Raquen adlı romanının yarısını tercüme etmiştir. Bu çalışmalarda bire bir kelime tercümesi değil, anlam tercümesi tercih edilmiştir.
Kaynakça
Ali Kemal (1985). Ömrüm, (haz. Zeki Kuneralp), İSİS Yayınları, İstanbul.
Ahmet Midhat-Muallim Naci (1894). Muhaberat ve Muhaverat, Tercüman-ı Hakikat Mecmuası, İstanbul.
Ahmet Rasim (1886). Edebiyat-ı Garbiyeden Bir Nebze, Dikyan Karabetyan Matbaası, İstanbul.
Kaplan, Mehmet (1988), Şiir Tahlilleri I, 10. b., Dergâh Yayınları, İstanbul.
Levend, Agah Sırrı (1934), Edebiyat Tarihi Dersleri - Tanzimat Edebiyatı, Kanaat Kitabevi, İstanbul.
Okay, M. Orhan (2008). İlk Türk Pozitivist ve Natüralisti Beşir Fuad, Dergâh Yayınları, İstanbul.
Özön, Mustafa Nihat (1941). Son Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Maarif Vekâleti, İstanbul.
Muallim Naci (1969). Ömer’in Çocukluğu (Haz. Ertuğrul Düzdağ), Cağaloğlu Yayınevi, İstanbul.
Recaizade Mahmut Ekrem (1301), Takdir-i Elhan, Mahmut Bey Matbaası, İstanbul.
Sevük, İsmail Habib (1924). Turk Teceddüd Edebiyatı Tarihi, İstanbul.
Tanpınar, Ahmet Hamdi (1976). 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, 4. b., Çağlayan Yayınevi, İstanbul.
Tansel, Fevziye Abdullah (1953), “Muallim Naci ile Recaizade Ekrem Arasındaki Münakaşalar ve Bu Münakaşaların Sebep Olduğu Hadiseler", Türkiyat Mecmuası, C. 10, İstanbul.
Tarakçı, Celâl (1994). Muallim Nâcî Efendi: Hayatı ve Eserlerinin Tedkiki, Sönmez Ofset Matbaası, Samsun.
Uçman, Abdullah (1998). Muallim Naci, Timaş Yayınları, İstanbul.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ SABAHATTİN ÇAĞINYayın Tarihi: 28.09.2019Güncelleme Tarihi: 08.11.2020
Yayın Tarihi: 28.09.2019Güncelleme Tarihi: 08.11.2020
Güncelleme Tarihi: 08.11.2020
Eser Adı | Yayın evi | Basım yılı | Eser türü |
---|---|---|---|
Terkib-i Bend-i Muallim Naci | Tuna Vilayeti Matbaası / Varna | tarih yok | Şiir |
Musa bin Ebu’l-Gazan yahut Hamiyyet | Mihran Matbaası / İstanbul | 1882 | Şiir |
Ateşpare | Mihran Matbaası / İstanbul | 1883 | Şiir |
Şerare | Matbaa-yı Ebuzziya / İstanbul | 1884 | Şiir |
Yazmış Bulundum | - / İstanbul | 1884 | Mektup |
Şöyle Böyle | Matbaa-i A. K. / İstanbul | 1885 | Mektup |
Talim-i Kıraat I | Matbaa-i Ebüzziya / İstanbul | 1885 | Diğer |
Talim-i Kıraat: Tezhib-i Ahlak ve Islah-ı Nefs | Matbaa-i A. K. Tozluyan / İstanbul | 1885 | Diğer |
Mekteb-i Edeb I-II | 1885 / S. Şirket-i Mürettebiye Matbaası | 1885 | Diğer |
Hurde-furûş I | Mihran Matbaası / İstanbul | 1885 | Çeviri |
Hurde-furûş II | Bahriye Matbaası / İstanbul | 1885 | Çeviri |
İcaz-ı Kurân | Matbaa-i Nişan Berberyan / İstanbul | 1885 | Çeviri |
Muamma-yı İlahî yahut Bazı Süver-i Kurâniyenin Evailindeki Huruf-ı Tehecci | Matbaa-i Ebüzziya / İstanbul | 1885 | Çeviri |
Füruzan | Karabet ve Kasar Matbaası / İstanbul | 1886 | Şiir |
Muallim | Matbaa-i A. K / İstanbul | 1886 | Eleştiri |
Necm-i Saadet | Saadet Matbaası / İstanbul | tarih yok | Eleştiri |
Demdeme | Mihran Matbaası / İstanbul | 1886 | Eleştiri |
Yadigâr-ı Avni | - / İstanbul | 1886 | Hatıra |
Mektuplarım | Matbaa-i Ebüzziya / İstanbul | 1886 | Mektup |
Mizan Gazetesi ile Aleyhinde Neşrolunan Bazı Fıkarata Karşı Muallim Naci Efendi Tarafından Yazılan Müdaafanamedir | Mihran Matbaası / İstanbul | 1886 | Eleştiri |
Medrese Hatıraları | A. Asadoryan Şirket-i Mürettebiye Matbaası / İstanbul | 1886 | Hatıra |
Talim-i Kıraat III: Tenvir-i Efkâr ve Tefhim-i İnsaniyet | Matbaa-i Ebüzziya / İstanbul | 1886 | Diğer |
Saib’de Söz | - / İstqnbul | 1886 | Çeviri |
Sanihâtü’l-Arab | Mihran Matbaası / İstanbul | 1886 | Çeviri |
İntikad | Mahmut Bey Matbaası / İstanbul | 1887 | Mektup |
Vezaif-i Ebeveyn yahut Lahika-i Talim-i Kıraat ve Mekteb-i Edeb | A. M. Şirket-i Mürettebiye Matbaası / İstanbul | 1887 | Diğer |
Emsal-i Ali | Matbaa-i Ebüzziya / İstanbul | 1887 | Çeviri |
Nevadirü’l-Ekâbir | S. Şirket-i Mürettebiyesi Matbaası / İstanbul | 1887 | Çeviri |
Sanihatü’l-Acem (2 cüz) | Matbaa-i Ebüzziya / İstanbul | 1887 | Çeviri |
Hikemü’r-Rifai | Matbaa-i Amire / İstanbul | 1887 | Çeviri |
Hülasatü’l-İhlas | Matbaa-i Ebüzziya / İstanbui | 1887 | Çeviri |
Mütercem | Matbaa-i Ebüzziya / İstanbul | 1887 | Çeviri |
Ubeydiyye | Mihran Matbaası / İstanbul | 1888 | Çeviri |
Mehmet Muzaffer Mecmuası | A. Asadoryan Şirket-i Mürettebiye Matbaası / İstanbul | 1889 | Hikâye |
Zatü’n-nitakayn yahut İbnü’z-Zübeyr | A. Asadoryan Matbaası / İstanbul | 1889 | Şiir |
Sünbüle | A. Asadoryan Matbaası / İstanbul | 1890 | Şiir |
Osmanlı Şairleri | A. Asadoryan Matbaası / İstanbul | 1890 | Biyografi |
Istılahat-ı Edebiye | A. Asadoryan Matbaası / İstanbul | 1891 | Eleştiri |
Lugat-ı Naci | Asır Matbaası / İstanbul | 1891 | Diğer |
Küçük Lugat-ı Naci | Asır Matbaası / İstanbul | tarih yok | Diğer |
Esamî | Mahmut Bey Matbaası / İstanbul | 1891 | Biyografi |
Nümûne-i Sühan | Âlem Matbaası / İstanbul | 1891 | Çeviri |
Thérese Raquin | Âlem Matbaası / İstanbul | 1891 | Çeviri |
İnşa ve İnşad | Artin Asadoryan Şirket-i Mürettebiye Matbaası / İstanbul | 1891 | Çeviri |
Muhaberat ve Muhaverat | Tercüman-ı Hakikat Matbaası / İstanbul | 1894 | Mektup |
Mirat-ı Bedayi/Mesnevi-I Muallim Naci | Kasbar Matbaası / İstanbul | 1896 | Şiir |
Yadigâr-ı Naci | A. Asadoryan Matbaası / İstanbul | 1897 | Şiir |
Aruz Numunesi | Kasbar Matbaası / İstanbul | 1898 | Eleştiri |
Heder | İkdam Matbaası / İstanbul | 1910 | Tiyatro |
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | Cemil Cahit Cem | d. 1909 - ö. 1958 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | Osman Cemal Kaygılı | d. 4 Ekim 1890 - ö. 9 Ocak 1945 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | MAHMÛD EFENDİ b. Celâl-zâde Mustafa | d. ? - ö. 1596\\\\\\\'dan sonra | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | FATMA, Fatma Hanım, Tekirdağlı | d. 1850 - ö. 1911 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | LELEOĞLU/MİSKİNOĞLU, Allahverdi Miskin Oğlu | d. 1850\\\'ler - ö. 1960 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | MUKİMÎ | d. 1850 - ö. 1903 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | TAKÎ, Takiyeddîn Mehmed Paşa | d. ? - ö. 1893 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | RİF’AT, Halîl Rif'at Efendi | d. 1829 - ö. 1893 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | HULKÎ, Hasan | d. 1849 - ö. 1893 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | Yılmaz Gruda | d. 1930 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
11 | Celal Perk | d. 16 Nisan 1967 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
12 | Oğuz Atay | d. 12 Ekim 1934 - ö. 13 Aralık 1977 | Meslek | Görüntüle |
13 | Hüseyin Cahit Yalçın | d. 1875 - ö. 18 Ekim 1957 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | Tevfik Nevzat | d. 1864 - ö. Mayıs 1905 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | Hamdi Nüzhet Çançar | d. 1890 - ö. 15 Haziran 1957 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | ÖMER | d. 1840 - ö. 1910 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | Mesut Akça | d. 1936 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
18 | Mesut Uçakan | d. 10 Mart 1953 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |