Madde Detay
SIRRÎ PAŞA, Selim Sırrî Paşa, Girit-Kandiyeli
(d. 1260/1844 - ö. 1313/1895)
divan şairi, devlet adamı
(Divan/Yazılı Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
1260/1844 senesinde Girit'e bağlı Kandiye'de doğdu. Asıl Adı Selim Sırrî'dir. Şiirlerinde Sırrî mahlasını kullandı. Kandiyeli Helvacı-zâde Sâlih Tosun Efendi'nin oğludur. Kandiye ulemasından Cevrî Efendi'den gerekli öğrenimi gördü. 1277/1860 senesinde yine Giritt'teki Hanya'ya gitti. Orada Evkâf kitabetinde bulundu. Sonra İstanbul'a geldi. Bir müddet sonra da Yenişehr-i Fenâr'a gitti. Burada Meclis kitabetinde görev yaptı. Tepedelenli-zâde İsmail Rahmî ve Hasan Tahsin Paşalar'ın divan efendiliğinde ve eski sadrazamlardan Edhem Paşa Yanya valisi iken onun hususi kitabetinde bulundu. 1284/1867 senesinde Yanya vilayeti mektupçuluğu muavinliğine atandı. Edhem Paşa Yanya'dan İstanbul'a dönerken, İzmir valisi Hekim İsmâil Paşa, liyakatli bir kâtibe ihtiyacı olduğundan bahsetmesi üzerine Edhem Paşa, Sırrı Efendi'yi tavsiye etti. İsmail Paşa'nın isteğiyle Sırrî Efendi 1285/1868 senesinde Aydın Vilâyeti mektupçuluğu muavinliği görevine getirildi. Bu arada İsmail Paşa'nın küçük kızı şair Leylâ Hanım'la (Leylâ Sâz) evlendi. 1286/1869 senesinde Prizren valiliğinin teşkilinden sonra oranın mektupçuluğuna tayin edildi. Orada birkaç sene kaldıktan sonra İstanbul'a geldi. 1289/1872 senesinde Tuna Vilâyeti mektupçuluğuna, 1293/1876 yılında Bihke mutasarrıflığına getirildi. Daha sonra Rumeli Beylerbeyiliği payesi verilerek önce İzvornik, bir müddet sonra da Vidin mutasarrıflıklarına atandı. İzinli olarak İstanbul'da bulunduğu sırada Rusya devletiyle yapılan antlaşma gereğince Şumnu ve Varna istihkamlarının silah ve mühimmatının tahliyesi için 1295/1878 senesinde komiser olarak görevlendirildi. Daha sonra Karesi mutasarrıfı, 1296/1879 senesinde de Trabzon valisi oldu. Bu görevinden ayrılarak İstanbul'a geldikten birkaç ay sonra sırasıyla 1297/1880 senesinde Kastamonu, aynı yıl ikinci defa Trabzon, 1298/1881 senesinde Ankara, 1300/1883 senesinde Sivas, 1302/1885 yılında Diyarbakır, 1305/1888 yılında Adana, 1306/1889 senesinde Bağdat valiliklerine atandı. Bir ara Arâzî-i Seniyye Komisyonu başkanlığı görevi de verildi. Vidin mutasarrıfı iken, Pilevne kumandanı Gâzi Osman Paşa, askere erzak yetiştirmedeki gayretini takdir ederek o zamandan beri Sırrî Efendi hakkında övücü sözler söyler, ona olan sevgisini her fırsatta dile getirirdi. Sırrî Efendi Bağdat valiliğine tayin olunduğu sırada öyle mühim bir vilayet valisinin vezir olması lazım geleceğini Gâzi Osman Paşa padişaha arzettiğinden kendisine vezirlik rütbesi verildi ve paşa unvanıyla anılmaya başlandı. Daha sonra ikinci defa 1307/1890 senesinde Diyarbakır valisi oldu. Birinci rütbe Osmânî ve Mecîdî nişanlarını aldı. Diyarbakır valisi iken 1312/1894 senesinde kalp rahatsızlığının tedavisi için izinli olarak İstanbul'a geldi. Hastalığının uzamasından dolayı aynı yıl istifa ederek valilikten ayrıldı. 1313/1895 senesinde İstanbul'da vefat etti. Sultan Mahmud Türbesi civarına defnedildi.
Eserleri alfabetik olarak şunlardır:
1. Ahsenü'l-Kasas: İstanbul'da 1309/1892 senesinde üç cüz olarak ve toplamda 1048 sayfa hâlinde basıldı.
2. Ârâ'ü'l-Milel: İstanbul'da 1303/1886 senesinde 228 sayfa hâlinde basıldı. Kelam ve Akâ'id konusunda muhtasar bir eserdir.
3. Âsâr-ı Hâme-i Sırrı Paşa: Trabzon'da 1301/1884 senesinde 136 sayfa hâlinde basıldı.
4. Galatât: İbni Kemâl'in meşhur Galatât Risâlesi'ne bazı maddelerin ilavesinden meydana gelen bir risaledir. 1301/1884 senesinde 63 sayfa hâlinde İstanbul'da basıldı.
4. Lek Dokakin: İbnü'l-Emin, bu eser için "Arnavudlar'ın ahlâk ve âdât-ı kadîmesi hakkındadır ve basılmıştır" (İnal 1988: 1735) demekteyse de Özege Kataloğu'nda böyle bir esere rastlanılamadı.
5. Mektûbât-ı Sırrî Paşa: Üç cilt olan eserin birinci cildi İstanbul'da 1303/1886 senesinde 206 sayfa hâlinde, ikinci cildi İstanbul'da 1310/1892 senesinde 99 sayfa hâlinde, üçüncü cildi Diyarbakır'da 1311/1893 senesinde 236 sayfa hâlinde basıldı. Sırrî Paşa'nın resmi, gayr-ı resmi mektuplarını ihtiva eder.
6. Nakdü'l-Kelâm Fî Akâ'idi'l-İslâm: İstanbul'da 1302/1885 senesinde 375 sayfa hâlinde basıldı. Akaid şerhi olan Allâme Taftazânî ile Hayâlî, Siyelkûtî ve başka eserlerden özetlenmiş bir kelam ve akaid kitabıdır.
7. Numûne-i Adâlet: Osmanlı Müellifleri'nde böyle bir eserden bahsediliyorsa da (Bursalı Mehmed Tahir 133: 247) Özege Kataloğu'nda tespit edilemedi. Belki de yazma hâlinde kalmış bir eserdir.
8. Nûru'l-Hüdâ Limeni'h-tedâ: Diyarbakır'da 1310/1892 senesinde 191 sayfa hâlinde basıldı. Ekânîm-i Selâse'nin (Hristiyanlığın baba, oğul ve rûhu'l-küdüsten ibaret teslis inanışı) batıl olduğuna ve bugünkü İncillerin tahrif edilmiş olduğuna dair bir eserdir.
9. Rûh: Rûh hakkında bazı büyük alimler ve filozofların sözlerinden derleme bir eserdir. İstanbul'da 1303/1886 senesinde 63 sayfa hâlinde basıldı.
10. Rü'yetullâh'a Dâ'ir Risale: Rusçuk'ta 1293/1876 senesinde 82 sayfa hâlinde basıldı. Allah'ı görmenin mümkün olup olmadığına dair bir eserdir.
11. Sırr-ı Furkân: Bağdat'ta 1307/1890 senesinde 570 sayfa hâlinde basıldı.
12. Sırr-ı İnsân: İstanbul'da 1312/1894 senesinde 240 sayfa hâlinde basıldı.
13. Sırr-ı İstivâ: Osmanlı Müellifleri'nde böyle bir eserden bahsediliyorsa da (Bursalı Mehmed Tahir 133: 247) Özege Kataloğu'nda tespit edilemedi. Belki de yazma hâlinde kalmış bir eserdir.
14. Sırr-ı Kur'ân: İstanbul'da üç cüz olarak 1302/1885-1303/1886 yılları arasında toplam 807 sayfa hâlinde basıldı.
15. Sırr-ı Meryem: 1311/1893 senesinde Diyarbakır'da 168 sayfa hâlinde basıldı.
16. Sırr-ı Tenzîl: Diyarbakır'da 1311/1893 senesinde 210 sayfa hâlinde basıldı.
17. Şerh-i Akâ'id ve Hâşiyelerinin Tercümesi: Rusçuk'ta 1292/1875 senesinde iki cilt olarak ve toplam 696 sayfa hâlinde basıldı. Akâ'id-i Nesefiyye şerhi olan Allâme Taftazânî'nin eseri ile bunların haşiyelerinden olan Isâm-ı Siyelkûtî ve buna benzer eserlerde söylenenlerin tercümeleridir.
18. Tabakât ve Âdâb-ı Müfessirîn: İstanbul'da 1312/1894 senesinde 30 sayfa hâlinde basıldı.
İbnü'l-Emin, Sırrı Paşa hakkında şunları söylüyor: Sırrı Paşa hangi vilayette bulunduysa çok faydalı eserler meydana getirmeye çalıştı, yollar yaptırdı. Bağdat valisi iken Hindiye seddinin inşasında ve Hille kanalının açılmasında büyük hizmeti görüldü. Sırrı Paşa'nın hiddet ve şiddeti meşhurdur. Nesri nazmından daha üstündür. Zaten şiirleri çok azdır. Rik'a yazısı güzel ve kendine mahsus bir tarzdadır. Bütün güzel hasletlerine rağmen şöyle bir huyu vardı: Söylediği bir gazeli yahut yazdığı bir yazıyı birisine gösterir, ona bunların hatasını ve kusurunu göstereceğine dair yemin ettirir, karşısındaki bu hataları gösterdiğinde de hemen gücenerek ve kızarak "Bir insanın yazdığı eserler evladı gibidir. O insana evladı için kördür, topaldır, çirkindir demek edep dışıdır." der ve ona yüksek perdeden haddini bildirmeye çalışırdı. Bu durum Sırrı Paşa'nın herkes tarafından takdir edilen irfanı ve iktidarıyla pek mütenasip değildi, demek ki noksansız insan olmuyor (İnal 1988: 1736, 1737). Sicill-i Osmânî'de Sırrı Paşa için şunlar söyleniyor: Çok gayretli, çalışkan, bulunduğu yerlerde güzel hizmetleri görülmüş, hiçbir görevinden azledilmemiş, ilim ve fazilet cihetinden akranlarından üstün, şiir ve inşası makbul, sert mizaçlı bir zattır (Mehmed Süreyya 1311: 16).
Kaynakça
Bursalı Mehmed Tahir (1333). Osmanlı Müellifleri. C. II. İstanbul.
İnal, İbnü'l-Emin Mahmud Kemal (1988). Son Asır Türk Şairleri. C. III. İstanbul: Dergâh Yay.
Mehmed Süreyya (1311). Sicill-i Osmânî. C. III. İstanbul.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. MEHMET ARSLANYayın Tarihi: 26.12.2014Güncelleme Tarihi: 29.11.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Görmek dilerse kimse birden şeb ü nehârı
Seyr eylesin ruhunda bu zülf-i müşk-bârı
Olsa eğer hırâmân ol serv-i sîm-endâm
Koymaz gönülde ârâm reftâr-ı dil-şikârı
Nergis mi görmemişler sahrâ-nişîn mi yoksa
Âhûya benzedenler çeşm-i siyâh-ı yâri
Gül dalına konarken lâle kadeh sunarken
Eyler yine ne hikmet bülbül hezâr-ı zârı
Pîr-i mugân ayakda tutsa o nev-cüvânı
Elden giderdi fi'l-hâl sûfînin ihtiyârı
Şimdi hamûş bülbül ekmâmda müstetir gül
Vakt-i bahâr gelsün dinle sen âh u zârı
Sırrî bu heft-beyti her kim ederse tanzîr
Mısr-ı kemâlin oldur sultân-ı kâm-kârı
Gazel
Giren bu kâlebe sanma müsâb olup gidiyor
Gelen bu dehr-i denîye musâb olup gidiyor
Yıkar esâsını seyl-i havâdis-i eyyâm
Binâ-yı muhkem-i âlem harâb olup gidiyor
Televvünât-ı şu'ûn-ı cihâna aldanma
Semer şecer beşer âhir türâb olup gidiyor
Görür müsün nice yükseldi dûdı âhımızın
Bahâr-ı hüsnüne yârin sehâb olup gidiyor
Değildir eşk-i dem-â-dem erir de cevher-i cân
Akar ayağına ol servin âb olup gidiyor
Edince âlem-i ma'nâya Sırrî fikrim urûc
Emîn-i vahy-i Hudâ hem-rikâb olup gidiyor
(İnal, İbnü'l-Emin Mahmud Kemal (1988). Son Asır Türk Şairleri. C. III. İstanbul: Dergâh Yay. 1737, 1738.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 26.12.2014Güncelleme Tarihi: 29.11.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Görmek dilerse kimse birden şeb ü nehârı
Seyr eylesin ruhunda bu zülf-i müşk-bârı
Olsa eğer hırâmân ol serv-i sîm-endâm
Koymaz gönülde ârâm reftâr-ı dil-şikârı
Nergis mi görmemişler sahrâ-nişîn mi yoksa
Âhûya benzedenler çeşm-i siyâh-ı yâri
Gül dalına konarken lâle kadeh sunarken
Eyler yine ne hikmet bülbül hezâr-ı zârı
Pîr-i mugân ayakda tutsa o nev-cüvânı
Elden giderdi fi'l-hâl sûfînin ihtiyârı
Şimdi hamûş bülbül ekmâmda müstetir gül
Vakt-i bahâr gelsün dinle sen âh u zârı
Sırrî bu heft-beyti her kim ederse tanzîr
Mısr-ı kemâlin oldur sultân-ı kâm-kârı
Gazel
Giren bu kâlebe sanma müsâb olup gidiyor
Gelen bu dehr-i denîye musâb olup gidiyor
Yıkar esâsını seyl-i havâdis-i eyyâm
Binâ-yı muhkem-i âlem harâb olup gidiyor
Televvünât-ı şu'ûn-ı cihâna aldanma
Semer şecer beşer âhir türâb olup gidiyor
Görür müsün nice yükseldi dûdı âhımızın
Bahâr-ı hüsnüne yârin sehâb olup gidiyor
Değildir eşk-i dem-â-dem erir de cevher-i cân
Akar ayağına ol servin âb olup gidiyor
Edince âlem-i ma'nâya Sırrî fikrim urûc
Emîn-i vahy-i Hudâ hem-rikâb olup gidiyor
(İnal, İbnü'l-Emin Mahmud Kemal (1988). Son Asır Türk Şairleri. C. III. İstanbul: Dergâh Yay. 1737, 1738.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 29.11.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Görmek dilerse kimse birden şeb ü nehârı
Seyr eylesin ruhunda bu zülf-i müşk-bârı
Olsa eğer hırâmân ol serv-i sîm-endâm
Koymaz gönülde ârâm reftâr-ı dil-şikârı
Nergis mi görmemişler sahrâ-nişîn mi yoksa
Âhûya benzedenler çeşm-i siyâh-ı yâri
Gül dalına konarken lâle kadeh sunarken
Eyler yine ne hikmet bülbül hezâr-ı zârı
Pîr-i mugân ayakda tutsa o nev-cüvânı
Elden giderdi fi'l-hâl sûfînin ihtiyârı
Şimdi hamûş bülbül ekmâmda müstetir gül
Vakt-i bahâr gelsün dinle sen âh u zârı
Sırrî bu heft-beyti her kim ederse tanzîr
Mısr-ı kemâlin oldur sultân-ı kâm-kârı
Gazel
Giren bu kâlebe sanma müsâb olup gidiyor
Gelen bu dehr-i denîye musâb olup gidiyor
Yıkar esâsını seyl-i havâdis-i eyyâm
Binâ-yı muhkem-i âlem harâb olup gidiyor
Televvünât-ı şu'ûn-ı cihâna aldanma
Semer şecer beşer âhir türâb olup gidiyor
Görür müsün nice yükseldi dûdı âhımızın
Bahâr-ı hüsnüne yârin sehâb olup gidiyor
Değildir eşk-i dem-â-dem erir de cevher-i cân
Akar ayağına ol servin âb olup gidiyor
Edince âlem-i ma'nâya Sırrî fikrim urûc
Emîn-i vahy-i Hudâ hem-rikâb olup gidiyor
(İnal, İbnü'l-Emin Mahmud Kemal (1988). Son Asır Türk Şairleri. C. III. İstanbul: Dergâh Yay. 1737, 1738.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Gazel
Görmek dilerse kimse birden şeb ü nehârı
Seyr eylesin ruhunda bu zülf-i müşk-bârı
Olsa eğer hırâmân ol serv-i sîm-endâm
Koymaz gönülde ârâm reftâr-ı dil-şikârı
Nergis mi görmemişler sahrâ-nişîn mi yoksa
Âhûya benzedenler çeşm-i siyâh-ı yâri
Gül dalına konarken lâle kadeh sunarken
Eyler yine ne hikmet bülbül hezâr-ı zârı
Pîr-i mugân ayakda tutsa o nev-cüvânı
Elden giderdi fi'l-hâl sûfînin ihtiyârı
Şimdi hamûş bülbül ekmâmda müstetir gül
Vakt-i bahâr gelsün dinle sen âh u zârı
Sırrî bu heft-beyti her kim ederse tanzîr
Mısr-ı kemâlin oldur sultân-ı kâm-kârı
Gazel
Giren bu kâlebe sanma müsâb olup gidiyor
Gelen bu dehr-i denîye musâb olup gidiyor
Yıkar esâsını seyl-i havâdis-i eyyâm
Binâ-yı muhkem-i âlem harâb olup gidiyor
Televvünât-ı şu'ûn-ı cihâna aldanma
Semer şecer beşer âhir türâb olup gidiyor
Görür müsün nice yükseldi dûdı âhımızın
Bahâr-ı hüsnüne yârin sehâb olup gidiyor
Değildir eşk-i dem-â-dem erir de cevher-i cân
Akar ayağına ol servin âb olup gidiyor
Edince âlem-i ma'nâya Sırrî fikrim urûc
Emîn-i vahy-i Hudâ hem-rikâb olup gidiyor
(İnal, İbnü'l-Emin Mahmud Kemal (1988). Son Asır Türk Şairleri. C. III. İstanbul: Dergâh Yay. 1737, 1738.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | RAHMÎ, İbrahîm Rahmî Efendi | d. 1839 - ö. 1894 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | CEZBÎ, Ahmed Efendi | d. ? - ö. 1781 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | NAKŞÎ, Çıkrıkçı Şeyh Mustafa Efendi | d. ? - ö. 23 Mayıs 1757 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | Ahmet Mithat Efendi | d. 1844 - ö. 28 Aralık 1912 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | ÂLÎ BEY, Direktör Mehmed Âlî Bey | d. 1844? - ö. 1899 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | HÜRMÜZ HANIM | d. 1844? - ö. 1913/1914? | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | NÂCİM, Abdurrahman Nâcim Efendi | d. 1833 - ö. 1895 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | CEVDET PAŞA, Ahmed Cevdet Paşa, Lofçalı | d. 1823 - ö. 1895 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | PİR MEHDİ | d. 1820 - ö. 1895 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | BAHÂEDDÎN MEHMED, İstanbullu | d. 1845 - ö. 1917 | Meslek | Görüntüle |
11 | HUSREV, Mehmed Ali Husrev Han, Senendüçlü | d. ? - ö. 1834 | Meslek | Görüntüle |
12 | MAHVÎ, Ahmed Çelebi | d. ? - ö. 1645-46 | Meslek | Görüntüle |
13 | TAHSÎN, Hoca Tahsîn Efendi | d. 1813 - ö. 1881 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | HASAN, Mehmed Hasan Han, Dağıstanlı | d. ? - ö. 1831 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | RÜŞDÎ PAŞA, Mehmed Rüşdî Paşa, Erzurumlu | d. 1750 - ö. 1821 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | EDÂ, Sultan Han | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
17 | BAHÂ, Es’ad bin Yahyâ el-Buhârî, Es’ad Bahâ Efendi | d. ? - ö. 1225-26 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | ÜFTÂDE, Mehmed Muhyiddin | d. 1490 - ö. 1581 | Madde Adı | Görüntüle |