Madde Detay
Safiye Erol
Safiye Sâmî, Dilârâ
(d. 2 Ocak 1902 / ö. 1 Ekim 1964)
Yazar
(Yeni Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Edirne Uzunköprü’de doğdu. Annesi ev hanımı Keşanlı Emine İkbal Hanım, babası Uzunköprü Belediyesi’nde kâtip Sâmî Bey’dir. Trakya’ya Makedonya’dan gelmiş olan ailesi, 1906’da, İstanbul, Üsküdar’a taşındı. On yaşına kadar İstanbul’da bir ilkokulda öğrenim gördükten sonra, Fransız Mürebbiyeler Okulu’na verildi (Sâmî 1926: 46). 1914’de Haydarpaşa’daki Alman Lisesi’ne oradan da Beyoğlu’ndaki Alman Lisesi’ne geçti. Melek ve Refiye isminde iki kız kardeşi olan yazar, Alman lisesine gittiği yıllarda henüz dokuz yaşında olan Melek’i yitirdi. 1917’de Türk-Alman Derneği’nin aracılığıyla gittiği Almanya, Lübeck’teki özel Falkenplatz Lisesi’ni 1919’da bitirdi. Savaş atmosferinin yarattığı bazı siyasi huzursuzluklar üzerine aynı yıl İstanbul’a döndü. Ortalık yatıştıktan sonra tekrar Almanya’ya giderek 1921’de Marburg an der Lahn Üniversitesi’nde felsefe eğitimine başladı. 1921/22 yılı kış dönemindeyse Freiburg’daki Realgymnasium’a devam etti (Açıkgöz 2001: 82-83). Üniversitenin birinci sınıfındayken ilk yazılarını bir Alman dergisinde yayımladı. Bunlar Leylâ ile Mecnun ve Büyücü Masalı adlı hikâyeleridir (Kandemir 1949:4).
1923’te Münih Üniversitesi’ne geçen Erol, 1926’da şarkiyat dalında “Die Pflanzennamen in der Altarabischen Poesie” adlı teziyle doktorasını tamamladı. Yazar, tezinin başında amacını, klasik Arap şiirinde geçen bitki isimlerine toplu bir bakış yapmak ve bu isimlerin Arap şiirinde nasıl kullanıldığını örneklerle açıklamak olarak belirtir (Sâmî 1926: 1-7). Erol, Almanca ve Fransızca’yla birlikte, aldığı şarkiyat eğitimi sayesinde Arapça ve Farsça’yı da iyi derecede bilir.
Bektaşi Tekkesi’ne mensup annesinden gelen aşk ve irfan anlayışı, babasından özel olarak aldığı Türk tarih ve edebiyatı dersleriyle gelişen millet ve tarih şuuru, tahsil yılları boyunca çektiği sıla hasretiyle birleşince, bu manevi ve tarihî miras onu “delinmez bir zırh” (Ayverdi 1987: 93) içine aldı. Sadece Avrupa kültürünü değil Uzak Şark, Yunan, Hint gibi farklı kültür ve medeniyetlerin özünü anlamaya ve kültürün iskeletini oluşturan metotları tanımaya çalışan (Esin 1964: 6) yazar, içinde bulunduğu bu ilim ve irfan dairesi sayesinde “garptan kazanmış olduğu âdetleri kendine mal eden, dış dünyadan iç dünyaya geçerken, kendini Avrupa’da değil Avrupa’yı kendinde gören bir anlayış içinde” (Ayverdi 1987: 93) yurda döndü. Üniversite yıllarında tanıştığı ve Ciğerdelen romanına esin kaynağı olan hürriyet mücahidi Hintli bir gence büyük bir aşkla bağlanmasına rağmen, peşinden gitmeyerek “vatanına hizmeti, aşka tercih etmesi” (Yeşim 1964: 11) de aynı anlayışın sonucuydu. Bu idealle döndüğü İstanbul’da, 1927-1931 yılları arasında Millî Mecmua’da ilk Türkçe yazılarını yayımladı. Bunlar Safiye Sâmî imzalı tercümeler, fikir yazıları ve Dilârâ imzasıyla kaleme aldığı küçük hikâyelerdir (Açıkgöz 2001: 83).
1931’de evlenen yazar, aynı yıllarda kaybettiği kız kardeşi Refiye Hanım’ın hatırası olan yeğeni Aydın’ı nüfusuna aldı. 1947’de, Sâmiha Ayverdi’yle yolları kesişen Erol, bir yıl sonra onun vasıtasıyla tanıştığı, devrin önemli mütefekkir ve mutasavvıflarından Ken’an Rifâî’de, aradığı manevi iklimi buldu. 1943’de yaptığı Belediye meclisi üyeliği dışında, belli dönemlerde İstanbul Fetih Cemiyeti, Üsküdar İmar ve Kültür Derneği, Türkiye Kadınlar Dayanışma Birliği gibi dernek ve kuruluşların üyesi olarak bazı sosyal ve kültürel faaliyetlere katıldı. 1 Ekim 1964’te vefat etti ve Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi. Ölümünden sonra adı, memleketi olan Keşan’da bir sokağa verildi (12.06.2003).
Doktora tezini ve Almanya’da yazdığı iki hikâyesini de hesaba katarsak, kırk üç yıllık bir yazı hayatı olan Safiye Erol’un etkilendiği yazarlar arasında, Jakob Wassermann, Knut Hamsun ve Selma Lagerlöf başta gelir. Üniversite yıllarındayken bir profesörü, Erol’u İsveç’in Nobel edebiyat ödüllü yazarı Selma Lagerlöf’e benzeterek, ona “Sen Türklerin Selma Lagerlöf’ü olacaksın.” demiştir (Kandemir 1949: 4-5). Lagerlöf’ün eserlerini karakterize eden güçlü hayal gücü, masalsı kavrayışı ve idealizm duygusu, Erol’un romanlarında da izlerini bulur. Yazar, Selma Lagerlöf’ten Portugaliya İmparatoriçesi (1941) ve La Motte-Fouqué’den Su Kızı (1945) romanlarını tercüme etmiştir.
Safiye Erol, sanatının gayesinin, en büyük insanlık macerası olarak nitelendirdiği aşkı anlatmak olduğunu söyler (Araz 1964: 2). Onun romanlarının olduğu gibi hikâyelerinin de ana konusu aşktır. Millî Mecmua’da ve Politika gazetesinde tefrika edilmiş olan toplam yedi hikâyesinde de aşk, nefisleriyle kendileri arasında çatışma halinde olan kahramanların olgunlaşmasına yardım eder.
Yazarın, 1935’de Kadıköyü’nün Romanı’nın (1938) tefrika edilmesiyle başlayan romancılığı, sırasıyla Ülker Fırtınası (1944), Ciğerdelen (1946) ve Dineyri Papazı’nın (1955) yayımlanmasına kadar sürer. Gazetelerde tefrika edildikten sonra yayımlanan romanlar, 1930’lu ve 40’lı yıllarda geçen zamanı anlatır. Bu yılların Türkiyesi’nde mekânlar İstanbul, Edirne, Keşan, Uzunköprü, Bursa ve genel olarak Rumeli coğrafyasıdır. Özellikle Kadıköyü’nün Romanı’nda mekân, Kadıköylü yedi genç üzerinden Cumhuriyetin ilk yıllarındaki atmosferi, sosyal ve kültürel hayatı yansıtan, gençlerin aşklarına sahne, ayrılıklarına şahit olan asli bir kahraman gibi rol oynar.
Romanlarında temel olay örgüsü üçlü ya da ikili aşk kalıpları üzerine kurulmuştur. Kahramanların aşkı yaşayışları, fikirleri, hayata bakışları, Erol’un kendi macerasından izler taşır. Aşkın rehberliğinde “içlerindeki ilahi varlığı” keşfederek kemale ulaşan kahramanlar, varlıklarından arınıp yeniden dirime kavuştuktan sonra kendilerini Hakk’a ve halka hizmete adarlar. Bu şekilde, aşk duygusu, insandan Allah’a ve topluma doğru bir yöneliş gösterir.
Yazar, “sanatta da yeni diriliş için gelenekten ve tarihten yola çıkmanın gerekli olduğu inancını” (Gürsoy 2002: 56) bizzat kendi eserleriyle vurgulamıştır. Cumhuriyet dönemi romanlarının temel problematiği olan batılılaşma, doğu-batı karşıtlığı konularında sentezci bir tavır sergiler. Eserlerinde, Doğu’nun irfan ve aşk motifiyle Batı’nın ilmî anlayışını, Türk’ün millî varlığıyla birleştirerek bir senteze varmayı hedefler. Musiki ve tasavvufun ön planda olduğu Ülker Fırtınası’nda Batı müziği eğitimi almış, idealist bir genç kadın olan Nuran ile Türk müziği icracısı, evli ve hercai gönüllü Sermet üzerinden temsil edilen doğu-batı diyalektiği, kahramanların yaşayış tarzlarında, aşka bakışlarında ve musiki tarzlarında kendini hissettirir. Tasavvuf ise, bu iki zıt karakteri birleştiren kader karşısında ızdıraptan kurtulup ruhu arındırmanın yolu olarak gösterilir. Yazar, çözüm ve sentez arayışını genellikle kadın kahramanlar üzerinden verir.
Yoğun olarak kadın problemini, kadının çevre ile ilişkisini işlediği romanlarında (Uğurcan 2001: 43), ahlaki yargılamalardan uzak, kadın duyarlılığının hâkim olduğu üslubuyla; modern, kültürlü, genellikle toplumsal kabule uymayan aşklarının çıkmazlarından iradeleri sayesinde kurtulup sanata ve vatana hizmete yönelen, güçlü kadınlar yaratır. Ülker Fırtınası’nda bir Bektaşi şeyhi olan babasının yardımıyla gönül aydınlığına kavuşan Nuran, Batı'dan aldığı eğitimle Türk müziğini yeniden değerlendirerek Türk operasının kurulmasında rol oynar. Kadıköyü’nün Romanı’nda ise Bedriye, âşık olduğu Burhan’dan ayrıldıktan sonra Viyana’ya müzik tahsiline gider Bu anlamda Batı, dejenerasyonu değil yeniliği, disiplini, çalışmayı temsil eder. Çoğu yurt dışında eğitim gören kahramanlar, bir süre sonra geri dönerek edindikleri birikimi ülkelerine hizmet için kullanırlar.
Yazarın en sevdiğim romanım dediği, yaşadığı aşkın yarattığı manevi yükü, yazma sürecinde atarak ruhsal bir arınmaya kavuştuğunu söylediği ve onu geniş kitlelere tanıtan eseri Ciğerdelen, geçmişle şimdiyi, millî kültürle dinî-tasavvufi duyguları, bir aşk hikâyesi etrafında özgün bir şekilde harmanladığı destansı romanıdır. Romanda çerçeve hikâyeyi Cangüzel ile Turhan arasında gelişen aşk oluşturur. Aşkta ihtiraslarına yenilen Turhan, kendisini yeniden dirime kavuşturacak olan gücü Cangüzel’in yazdığı ortak geçmişlerini anlatan tarihi hikâyelerden alır. Eserde geçmiş, hâl ve gelecek iç içe verilir. Hâl, 1940’lı yıllarda yaşayan Turhan ve Cangüzel’in şahsında; geçmiş, ortak atalarının 17. yüzyılda Osmanlının Rumeli’deki en uç karakolu olan Ciğerdelen kalesinin yakınlarında geçen macera, aşk ve kahramanlık dolu hikâyelerinde, gelecek ise Turhan ve Cangüzel’in doğacak çocukları etrafında şekillenir. Bütün bu zamanlar Ciğerdelen metaforu etrafında birleştirilmiştir. Ciğerdelen, ferdi planda derin sevgiyi, sosyal planda ise Türklerin cihangirlik idealini simgeler. Cangüzel ve Turhan için ise Ciğerdelen, “dün ile bugünü birleştirmek, millî kültürün kendilerine kattığı değerli mayayı keşfetmek ve onu vatana hizmet için kullanmaktır.” (Uğurcan 2001: 38) Yazarın, önceki romanlarında hakim olan sade üslubu, asıl şahsiyetini Ciğerdelen’de bulur. Romandaki güçlü tarih duygusuyla şekillenen coşkun üslup, zaman zaman mensur şiir, masal, destan şeklinde kendini gösterir (Yetiş 2002: 70).
Yazarın son romanı olan Dineyri Papazı, fakir, toy bir genç kız olan Gülbün’ün Ayhan isimli yaşlı ve evli bir iş adamına saf bir aşkla bağlanmasını anlatır. Erol’un Ken’an Rifâî’yle tanışmış olmasının izleri aşkın safhalarının verildiği derin ruh tahlillerinde ve kullanılan tasavvufi unsurlarda açıkça hissedilir. Duyguların anlatımında tabiat unsurlarından da geniş olarak faydalanan yazarın fertle tabiatı bir bütün olarak düşünen anlayışı, tevhitçi bakışından gelir. İkinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde, kendi iç dünyasındaki çatışmalarla meşgul olan Gülbün, aradığı huzuru, yazarın “millî vicdanı gösteren bir ayna” olarak tanımladığı Selimiye Camii’ne bakarken bulur. Yazar, eserin sonunda Selimiye’nin karşısında Hızırtepe’nin Türk’ün yeni abidesini beklediğini söyleyerek geçmişten gelen bu mirasın yeni hamlelerle geleceğe taşınacağını ifade eder. Böylelikle Gülbün’ün geçmişle geleceği bir arada düşünerek topluma hizmete yöneleceğinin müjdesini de vermiş olur.
Romanlarında modern Türkiye’nin kurulmasında aydınlara düşen sorumluluğu vurgulamak için ortaya koyduğu temel tez olan ‘tarihî ve kültürel değerlerden gelen bilinçle bugünü değerlendirmek ve geleceğe bakmak’ fikri, onu felsefeci yönüyle “Bergson’un zaman anlayışına” (Ergiydiren 2001: 44) yaklaştırır. Bu eserlerde aşk, tarih, müzik, tabiatın yanı sıra, Divan edebiyatının az sözle çok şey ifade eden mısraları, Hint felsefesi ve Hint mitolojisi, Yunan mitolojisi, tasavvufî bahisler, ders verici didaktik açıklamalar da önemli yer tutar (Gürsoy 2002: 55).
Safiye Erol iki tane dinî-felsefi etüt yayımlamıştır. Sâmiha Ayverdi-Nezihe Araz ve Sofi Huri ile birlikte kaleme aldıkları Kenan Rifâî ve Yirminci Asrın Işığında Müslümanlık (1951)’ta Kenan Rifâî’yi “mistik adam”, “hakîm adam” ve “mürşid-i âgâh” başlıkları altında tanıtır. Batı ve Doğu medeniyetlerinin mistisizme yaklaşımları, İslamiyet’in etik kaynakları, estetik görüşü gibi konulara da yer verdiği incelemesinde, tasavvufun çağdaş üsluplardan geçerek Türk fikir ve sanat hayatını feyizlendireceğini ifade eder.
1962 yılı Ramazan ayı boyunca Yeni İstanbul Gazetesi’nde tefrika edilen Çölde Biten Rahmet Ağacı’nda Hz.Muhammed’in hayatından safhaları anlatırken, aynı zamanda İslam’ın doğuş yıllarını medeniyet tarihi ve bugünün insanını dikkate alarak felsefî bir bakışla yorumlamıştır. Bilinen siyer kitaplarından farklı bir anlayışla yazılan eser, taşıdığı duygu yoğunluğu nedeniyle “mensur şiir üslubunun da tesiri altındadır.” (Yetiş 2002: 71)
Tahlilci metotuyla birleştirdiği edebî ve felsefi kültürünün izleri en yoğun şekilde makalelerinde görülür. Havâdis, Son Havâdis Yeni İstanbul gazeteleriyle, Her Ay, Millî Mecmua ve Türk Yurdu gibi dergilerde yayımlanan toplam 147 makalesi, Doğu’dan ve Batı’dan dinî büyükleri, sanatkârları, filozofları, devlet adamlarını çeşitli yönleriyle tanıttığı insan portreleri; İstanbul, Edirne, Bursa, İznik gibi şehirleri, cami, sebil, külliye, kışla gibi abideleri, ev ve sokakları, mimari, estetik ve manevi boyutlarıyla değerlendirdiği şehir yazıları; tabiat, sanat, aşk, tarih, kültürel ve toplumsal meseleler gibi çeşitli konularda görüşlerini belirttiği yazılarıyla geniş bir yelpazaye sahiptir. Akıcı bir dille ve sohbet üslubuyla yazdığı makalelerinde zaman zaman “hitâbet tonuna yönelir ve heyecan üslûba hâkim olur.” (Uğurcan 2002: 74) Geç keşfedilmiş bir yazar olan Safiye Erol, 2000’li yıllardan sonra eserlerinin tekrar yayımlanmasıyla Cumhuriyet döneminin başarılı ilk romancıları arasında hak ettiği yeri alır.
Kaynakça
Açıkgöz, Halil (2001). “Safiye Erol’un Yazı Dünyası”. Kubbealtı Akademi Mecmuası. Yıl:30. Sayı:.4 (Ekim): 80-88.
Açıkgöz, Halil (2002). “Safiye Erol’un Kendi Kaleminden Hayatı”. Kubbealtı Akademi Mecmuası. Yıl:31. Sayı:4 (Ekim): 13-22.
Araz, Nezihe (1964). “Safiye Erol’un Ardından”. Düşünen Adam Gazetesi. Sayı:5 (9 Ekim): 2,10.
Ayverdi, Sâmiha (1987). “Bu Zırh Delinmez”. Bağbozumu. Ankara: Hülbe Yay. 91-93.
Ayverdi, Sâmiha (1995) “Pîrdaşım Safiye Erol”, Âbide Şahsiyetler, İstanbul: Kubbealtı Neşriyatı.193-199.
Ayverdi, Sâmiha (1995) “Safiye Erol”, Âbide Şahsiyetler, İstanbul: Kubbealtı Neşriyatı.200-210.
Enginün, İnci (2001). Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı. İstanbul: Dergâh yay. 291-292.
Erbay, Erdoğan (2005): Safiye Erol’un Romanları Üzerine bir İnceleme. Gümüşhane: Suna yay.
Ergiydiren, Sevinç (2001). “Ciğerdelen Romanında Destani Unsurlar”. Edebiyat Araştırmaları. İstanbul: Boğaziçi Ün. Yay. 29-46.
Esin, Emel (1964). “Sâfî’nin Ölümü (Safiye Erol Hakkında Birkaç Hâtıra)”. Yeni İstanbul Gazetesi (7 Ekim): 2,6.
Gürsoy, Belkıs Altuniş (2002). “Safiye Erol’un Romanlarına Kısaca Bir Bakış”. Kubbealtı Akademi Mecmuası. Yıl:31. Sayı:2 (Nisan): 54-59.
Kandemir, Feridun (1949). “Ciğerdelen Müellifi Safiye Erol Diyor ki:”. Edebiyat Âlemi, Haftalık İçtimâî, Ahlâkî, Târihi, Edebî Gazete. Yıl:1. Nr:13 (28 Temmuz): 4-5.
Sâmî, Safiye (1926). Die Pflanzennamen in der Altarabischen Poesie. Münih.
Tırlı, Neslihan (2018). Safiye Erol’un Kurmaca Metinleri Üzerine Tematik Bir İnceleme. Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.
Uğurcan, Sema (2001). “Safiye Erol’un Romanları”. Kubbealtı Akademi Mecmuası. Yıl:30. Sayı:3 (Temmuz): 34-43.
Uğurcan, Sema (2002). “Safiye Erol’un Makaleleri”. Kubbealtı Akademi Mecmuası. Yıl:31. Sayı:2 ( Nisan): 73-81.
Yardım, Mehmet Nuri (2003). Safiye Erol Kitabı. İstanbul: Benseno Yayınları.
Yeşim, Nazan (1964). “Vatanını Aşka Tercih Etmişti”. Kadın Kadına. Milliyet Pazar İlâvesi. (18 Ekim): 11.
Yetiş, Kâzım (2002). “Safiye Erol’un Üslûbu”. Kubbealtı Akademi Mecmuası. Yıl:31. Sayı:2 (Nisan): 68-72.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ SEÇİL DUMANTEPEYayın Tarihi: 16.09.2019Güncelleme Tarihi: 19.12.2020
Yayın Tarihi: 16.09.2019Güncelleme Tarihi: 19.12.2020
Güncelleme Tarihi: 19.12.2020
Eser Adı | Yayın evi | Basım yılı | Eser türü |
---|---|---|---|
Die Pflanzennamen in der Altarabischen Poesie (Klasik Arap Şiirinde Bitki Adları) | Münih Üniversitesi / Münih | 1926 | Araştırma |
Kadıköyü’nün Romanı | Semih Lütfi Erciyas, Sühulet Kitabevi / İstanbul | 1938 | Roman |
Portugaliya İmparatoriçesi (Selma Lagerlöf’ten çeviri) | Semih Lütfi Kitabevi, Dünya Şaheserlerinden Tercüme Serisi:17 / İstanbul | 1941 | Çeviri |
Ülker Fırtınası | Remzi Kitabevi / İstanbul | 1944 | Roman |
Su Kızı (La Motte-Fouqué’den çeviri) | Alâaddin Kıral Matbaası, Millî Eğitim Bakanlığı Yay., Dünya EdebiyatındanTercümeler, Alman Klâsikleri:18 / Ankara | 1945 | Çeviri |
Ciğerdelen | Becid Basımevi / İstanbul | 1946 | Roman |
Kenan Rifâî ve Yirminci Asrın Işığında Müslümanlık (Sâmiha Ayverdi, Nezihe Araz, Sofi Huri ile birlikte) | İnkılâp Kitabevi / İstanbul | 1951 | İnceleme |
Dineyri Papazı | Kubbealtı Neşriyatı / İstanbul | 2001 | Roman |
Çölde Biten Rahmet Ağacı | Kubbealtı Neşriyatı / İstanbul | 2001 | İnceleme |
Makaleler | Kubbealtı Neşriyatı / İstanbul | 2002 | Deneme |
Leylâk Mevsimi | Kubbealtı Neşriyatı / İstanbul | 2010 | Hikâye |
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | GÜFTÎ, Mustafa Çelebi | d. ? - ö. 1651-52 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | Şevket Süreyya Aydemir | d. 1897 - ö. 25 Mart 1976 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | ABDÜLKERÎM, Şeyh Abdülkerim Efendi | d. ? - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | Esat Mahmut Karakurt | d. 1902 - ö. 15 Temmuz 1977 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | Hasan Fehmi Ege | d. 1902 - ö. 1978 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | HAMZA, Hamza Çiftçi | d. 1902 - ö. 16.07.1995 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | Umran Nazif Yiğiter | d. 21 Mart 1915 - ö. 28 Aralık 1964 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | NABURLU BADAM | d. ? - ö. 1950/1964? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | Orhan Midhat Barbaros | d. 1894 - ö. 27 Temmuz 1964 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | Sabri Esat Siyavuşgil | d. 1906 - ö. 6 Ekim 1968 | Meslek | Görüntüle |
11 | Dimitri Karaçoban | d. 1933 - ö. 1986 | Meslek | Görüntüle |
12 | Ahmet Büke | d. 19 Haziran 1970 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
13 | Emine Semiye | d. 28 Mart 1864 - ö. 1944 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | Faik Reşat Unat | d. 3 Nisan 1899 - ö. 8 Nisan 1964 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | Halikarnas Balıkçısı (Musa Cevat Şakir Kabaağaçlı) | d. 17 Nisan 1890 - ö. 13 Ekim 1973 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | Mustafa İslamoğlu | d. 28 Ekim 1960 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
17 | Erol Büyükmeriç | d. 20 Ocak 1942 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
18 | Sâmi'î, Zorba (?) Hasan Ağa-zâde Abdülkerîm Efendi | d. ? - ö. 1684-85 | Madde Adı | Görüntüle |