Madde Detay
ATÂ, Üsküplü Atâ
(d. ?/? - ö. ?/1524, 1533 veya 1552\'den sonra)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Kendisini Yesevi dervişi olarak tanıtan Üsküplü Atâ’nın ne zaman ve nerede doğduğu belli değildir. Atâ’dan söz eden kaynakların hepsi şairin Üsküplü olduğunu ve ecdâdının Acem diyarından geldiğini kaydeder. Şairin, kendisinin Ahmed-i Yesevî neslinden geldiğini iddia etmesi de tezkireler tarafından özenle kaydedilir. Şair de Tuhfetü’l-uşşâk mesnevisinin sonunda Ahmed-i Yesevî neslinden geldiğini iddia eder. Kaynaklara göre Atâ, eğitimini yarım bıraktı. Tuhfetü’l-uşşâk mesnevisinde de bilim öğrenerek ömrünü boşa geçirdiğini; sarf, nahiv, mantık, felsefe, riyazî, bedi, beyan ve maanî okuyarak dünyevî bilimleri elde ettiğini belirtir. Bu bilgileri belki medrese dışında kendi çabasıyla da öğrenmiş olabilir. Atâ Yeseviliğin yanısıra Nakşibendîliğe bağlanır ve Üsküp’te inzivaya çekilir. Tuhfetü’l-Uşşâk mesnevisinde Nakşîliği övmesinden şairin bu ekole mensup olduğu anlaşılıyor. Aynı eserinde Emîr Buharî vasfındaki beyitlerde Nakşîliğin kurucusu Hoca Bahaeddin'i, Emir Buharî’nin şeyhi ve bu anlayışın Anadolu’daki ilk temsilcilerinden Abdullah İlahî ve Emir Buharî’yi saygıyla anar. Hatta Anadolu sahasında Emir Buharî ve Abdullah İlâhî’den manzum olarak ilk kez söz eden Üsküplü Atâ’dır.
Atâ'nın vefat tarihine dair kaynaklarda verilen bilgiler ise çeşitlilik arz etmektedir. Latifî, Atâ’nın II. Selim devrinin sonunda (1566-1574); Mehmet Süreyya ise 959/ 1552 yılından sonra vefat ettiğini bildirir. Mehmet Süreyya 959/1552 yılından sonra vefat ettiğini kaydeder. Mehmet Süreyya aslında 959/ 1552’de vefat eden iki Atâ’dan söz eder ki bu bilgi aynı mahlası kullanan şairlerin vefat tarihlerinin birbirine karıştırılmasından kaynaklanır. Şair, vefat yeri olan Üsküp’te medfundur.
Kaynaklarda Atâ'nın Divan, Tuhfetü’l-Uşşâk ve Mevlid (?) olmak üzere üç eseri olduğundan söz edilir.
Divan: Şairin Divan’ının tam bir nüshası henüz ele geçmemiştir. Ali Tanyeri'nin mecmualardan derlediği 12 kaside, 2 murabba, 1 tercibent ve 116 gazelin matlaları ve kütüphane numaraları İ. Hakkı Aksoyak tarafından Tuhfetü’l-Uşşâk neşrinin başında tablo olarak yansıtıldı. Daha sonra Arife Çağlar tarafından John Ryland Kütüphanesi'ndeki nüsha ile birlikte belli başlı mecmualarda Ata'ya ait manzumeler toplanmak suretiyle yüksek lisans tezi yapıldı. Bu çalışmaya göre Atâ'nın şu ana kadar elde edilen manzumelerinin sayısı 16 kaside, 102 gazel, 1 murabba, 1 müseddees, 1 rübai, 1 kıta şeklindedir.
Tuhfetü’l-Uşşâk: Eser ünlü İran şairi Kâtibî'nin Dehbâb diğer adıyla Tecnîsât adlı mesnevisine naziredir. Timurlular zamanında yaşayan ve hamse sahibi bir şair olan Şemsüddin Muhammed Kâtibî'nin hamsesinde Gülşen-i Ebrâr, Mecmau’l-Bahreyn, Sînâme, Dil-rübây ve Dehbâb adlarında mesneviler bulununur. Kâtibî Üsküplü Atâ tarafından da örnek alınan ve ahlâkî öğüt ve hikâyeler içeren Dehbâb mesnevisini oğlu İnayet için yazdı. On babdan meydana geldiği için Dehbâb'da her bâbın ardından 5 hikâye anlatılır. Her beytinde cinas ve tecnis denilen edebî sanata yer verildiğinden, eser Tecnîsat olarak da bilinir.
Aşık Çelebi ve Riyâzî, Atâ’nın Tecnîsât ve Tuhfetü’l-Uşşâk'ını iki ayrı eser sayarak diğer kaynaklarla çelişkiye düşerler. Doğrusu Atâ'nın sadece Tuhfetü’l-Uşşâk adlı bir mesnevisi olduğudur. Tecnîsât ise Kâtibî'nin eseri olup Atâ'nın mesnevisini yazarken örnek aldığı eserin adıdır. Tezkirelerden sonra Köprülü, hususî kütüphanesinde bulunan nüshaya dayanarak Tuhfetü’l-Uşşâk'tan örnek beyitler verir ve 911/1505'te kaleme alınan Tuhfetü’l-Uşşâk’ın 16. yüzyıl başındaki mesneviciler arasında Atâ’ya bir mevki verebileceğini söyler. Köprülü'nün verdiği bilgiler, Ankara Milli Kütüphanesi nüshasının 1a yaprağında “tarih-i telif sene 911/1505” biçiminde kaydedilir. Eserin sonlarında yer alan “mir'ât-ı siyer” tamlaması 911/1505 yılını verir ki bu da eserin yazılış tarihidir ki Köprülü de aynı tarihi vermektedir. Şair, Tuhfetü’l-Uşşâk’ta Emîr Buharî ve şeyhi Abdullah İlahî'yi anar. Dolayısıyla eser yazılırken Emir Buharî İstanbul’da ikamet etmektedir. Şair, Emir Buharî’yi görüp onun ayağına yüz sürmek istediğine göre İstanbul’dan uzak bir yerde olmalıdır. Dolayısıyla eserini de İstanbul’un dışında belki de Üsküp’te kaleme aldı. Mesnevi nazım biçimiyle kaleme alınan eserde aruzun sadece fâilâtün fâilâtün fâilün kalıbı ile yazıldı.Tuhfetü’l-Uşşâk'ın mesnevisinin iki nüshasından biri Ankara Millî kütüphane, Yz. A. 2188'da olup 1399 beyittir. Diğer nüsha Gazi Hüsrev Begova Kütüphanesi (Saraybosna) R. 2421 numaradadır. Eser kataloga yanlışlıkla Uşşakname adıyla kaydedilmiştir. Eserin üçüncü nüshası Prof. Dr. Fuat Köprülü, hususî Kütüphanesi’ndedir. Köprülü’nün kitapları, Yapı Kredi Bankası’na bağışlanmasına karşılık bu nüsha kütüphane kayıtlarında yoktur. Tuhfetü’l-Uşşâk’ın iki nüshadan hazırlanan metni 1413 beyittir. Girişte, tevhit, münacât, na't, mucizat, mi'rac, medh-i çehâr-yâr, va'z ve nasihat, satranca tenbih, felekten şikâyet, gecenin vasfı, kışın vasfı, sebeb-i telif konulu bölümler bulunur. Şair, sebeb-i telif bölümünde inşa ve şiirle uğraştığını; Arapça ve Farsça şiirler yazmaya muktedir olduğunu ifade eder. Eserini yazış sebebini ise şöyle anlatır. Atâ, eserini çeşitli süslerle süslediğini, Acem elbisesini yırttığını, Anadolu Türkçesi ile söylenirse, görenlerin Farsça'dan bıkacağını; Farsça söylemenin kolay, Türkçe tecnisin zor olduğunu ileri sürerek ne kadar önemli bir iş başardığını anlatmaya çalışır. Giriş bölümünden konunun işlendiği bölüme geçilir. Başlığın arkasından 10 konu şöyle sıralanır: I. Bâb: Aşk., II. Bâb: Bezm ve Sohbet, III. Bâb: Kendini Beğenmişliği Terk Etmek, IV. Bâb: İzzet, V. Bâb: Herkese İyilik Yapmak, VI.Bâb: Kötülükten Vazgeçmek, VII. Bâb: Kanaat, VIII. Bâb: Yaşayış Tarzı, IX. Bâb: Herkesle İlişkiyi Kesmek, X. Bâb: Hakk’a Yakın Olmak. Mesnevinin sonlarında şair, nefsine nasihat başlığı altında Attâr, Mevlanâ, Senayî, Sadî, Nizâmî, Husrev-i Dihlevî ve Câmî'nin o kadar ünlü olmalarına rağmen bu dünyadan göçtüklerini vurgular. Der-hâtimet ve Zikr-i Şuarâ-i Mâzî başlığı ile Fars ve Osmanlı şairlerini anar. Der-zikr-i Şuarâ-yı Acem başlığı altında İran şairlerinden Unsurî, Hakanî, Enverî, Dakîkî, Ezrakî, Esîr-i Ahsiketi, Ascedî, Sirac-ı Kumrî, İmam-ı Herevî, Nizarî, Kemal-i Isfahanî, İmâd, Hasan, Hâcû-yı Kirmanî, Atîkî, Firdevsî, Selmân-ı Savecî, Katrân, Zahîr-i Faryabî, Emâmî, Nazîrî, İsmet, Gıyâs, Hâfız-ı Şirazî ve Nâsır'ın; Çağatay şairlerinden Nevayî ve Lutfî'nin isimleri sayılır. Der-zikr-i Şuarâ-yı Rûm başlığından sonra da Anadolu şairlerinden Cem, Ahmet Paşa, Adnî, İzârî, Ahmedî, Şeyhî, Nizâmî, Atâyî, Vâhidî, Mehdî, Ulvî, Kâsımî, Çâkerî, Şâmî, Sâfî, Vasfî, Hafî, Hamdî, Şems, Hilâlî, Necmî, Kutbî, Şâhidî, Şemî, Muhibbî, Kemâl, Nihânî ve Necâtî'nin isimlerini sayar.Şair mesnevisini okuyucudan hataları için özür dileyerek ve hayır dua isteyerek bitirir.
Tuhfetü’l-Uşşâk'taki hikâyelerin konuları hakikî ve mecazî aşk, sabır, âşık ve maşuk arasındaki haller, dünya malına meyletmeme, adalet, cahillik, affedicilik, fakirlik, tövbe, cömertlik, cimrilik, erdem, nefsin istekleri ve kanaattir. Hikâyelerde genellikle bir olay, bazen de iki olay nazmedilir. Benzeri mesnevilerde olduğu gibi hikâyeler belli bir kompozisyon çerçevesinde oluşur.
Mevlid: Bazı kaynaklar, Atâ’nın Mevlid isimli bir eserinin daha bulunduğunu iddia eder. Köprülü, Aksoyak ve Köksal Ata'nın bir Mevlid kaleme almış olabileceğini ileri sürer. Daha sonra Köksal, bu durumun Âşık Çelebi'de geçen ifadenin yanlış yorumlandığına işaret ederek Ata'yı mevlid müellifleri arasından çıkarmış olur (Köksal 2010: 253-284).
Kaynakça
Aksoyak, İ. Hakkı (1996). "Mahzenü'l-Esrâr Geleneğine Bağlı Mesnevilerdeki Ortak Hikâyeler". Bilig. (3): 182-189.
Aksoyak, İsmail Hakkı (2001). “Ahmed-i Yesevî'nin Rumelili Bir Takipçisi: Üsküplü Atâ ve Tuhfetü'l-Uşşâk Mesnevisi”. Türk Kültürü İncelemeleri. (5): 71-98.
Aksoyak, İ. Hakkı (2006). Ahmed-i Yesevî'nin Rumelili Bir Takipçisi: Üsküplü Atâ ve Tuhfetü'l-Uşşâk. Ankara: Bizim Büro Yay.
Algar, Hamid (1991). “Bahaeddin Nakşbend”. İslâm Ansiklopedisi. C.4. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay.
Atâ. Tuhfetü'l-Uşşâk. Ankara Millî kütüphane. Yz. A. 2188
Atâ. Tuhfetü'l-Uşşâk. Gazi Hüsrev Begova Kütüphanesi (Saraybosna). R. 2421.
"Atâ" (1977). Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi. C. 1. İstanbul: Dergâh Yay.
Atalay, Mehmet (2000). Kâtibî-yi Nîşâbûrî. Sînâme ve Dilrubây Mesnevileri. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay.
Ayan, Hüseyin (1992). “Bir Nazire Mecmuası”. Türklük Araştırmaları Dergisi. (7): 111-118.
Bilgen. Abdüsselam (1993). Kâtibi-i Nişaburî’nin “Dah Bab” Adlı Mesnevisinin Tenkitli Metni ve Şairin Hayatı. Eserleri Hakkında Bir İnceleme. Doçentlik Çalışması. Ankara.
Canım, Rıdvan (2000). Latifî, Latifî Tezkiretü'ş-Şuarâ ve Tabsıratü'n-Nuzemâ. Ankara: AKM Yay.
Çağlar, Arife (2013). Üsküplü Atâ Divançesi: Metin-İnceleme: Yüksek Lisans Tezi: Trabzon: Karadeniz Teknik Üniversitesi.
Erarslan, Kemal (1989). "Ahmed Yesevî". İslâm Ansiklopedisi. C. I. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay.
Erdemir, Avni (1999). Şeyh Vefa:Hayatı. Eserleri. Tesirleri ve Kültürümüzdeki Yeri. Doktora Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi.
Ergin, Muharrem. “Câmiü’l-meânî (mecmua)”. İstanbul TDED. (3): 3-4.
Ergun, Saadettin Nüzhet (yty). ”Atâ”. Türk Şairleri. C.II. İstanbul.
Erünsal, İsmail E. (1993). “Türk Edebiyatı Tarihinin Arşiv Kaynakları III: Telhisî Mustafa Efendi Ceridesi”. Ege Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi. (II): 37-42.
İsen, Mustafa (hzl.) (1990). Latifî Tezkiresi. Ankara: KB Yay.
İsen, Mustafa (1997). “Kültür Tarihimizde Üsküp ve Üsküplü Divan Şairleri”. Ötelerden Bir Ses. Ankara: Akçağ Yay.
İsen, Mustafa (hzl.) (1998). Sehî Bey Tezkire "Heşt Behişt". Ankara: Akçağ Yay.
İsen, Mustafa, Cemal Kurnaz ve Mustafa Tatçı (1988). Yesevîlik Bilgisi. Ankara: Ahmed Yesevi Vakfı.
Kafzade Fâizî. Fâizî Tezkiresi. AE Millet Kütüphanesi. Nu: 1325.
Kara, Mustafa (1995). “Emir Buharî”. İslâm Ansiklopedisi. C. XI. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay.
Kılıç, Filiz (1994). Âşık Çelebi, Meşâirü'ş-şuarâ. Doktora Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi.
Koka, Şecaettin (1995). Yesevî şeyhlerine Türklerce Atâ Denirdi”. Bay. 6-7.
Köksal, M. Fatih (2010). "Yeni Mevlit Metinleri ve Mevlidlerle ilgili Mevcut Malumata Dair Tashihler". Walter G. Andrews Armağanı: JTS Festschrift in Honor of Walter G. Andrews II. Harvard University. 253-284.
Köprülü, M. Fuad (1951). “Ahmet Paşa”. İslâm Ansiklopedisi. C.I. İstanbul: MEB Yay.
Köprülü, M. Fuad (1989). Edebiyat Araştırmaları. C. I/II. İstanbul.
Köprülü, M. Fuad (2003). Türk Edebiyatı Tarihi. Ankara: Akçağ Yay.
Köprülü, M. Fuad (2013). Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Ankara: Akçağ Yay
Kurnaz, Cemal (1997). Anadolu’daki Orta Asyalı Şairler. Ankara: KTB Yay.
Kurnaz, Cemâl (1999). Türkiye-Orta Asya Edebî İlişkileri. Ankara: Akçağ Yay.
Kurnaz, Cemâl ve Mustafa Tatcı (2000). “Ahmed-i Yesevi'nin Takipçileri”. Yesevilik Bilgisi. Ankara.
Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatcı (1999). İstanbul'da Buharalı Bir Mutasavvıf: Emir Buharî. Ankara: Akçağ Yay.
Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatcı (hzl.) (2001). Mehmet Nâil Tuman,
Tuhfe-i Nâilî- Dîvân
Şâirlerinin Muhtasar Biyografileri. C.II. Ankara: Bizim Büro Yay.
Kutluk, İbrahim (1989). Hasan Çelebi. Tezkiretü'ş-Şuara. C.II. Ankara: TTK Yay.
Levend. Agâh Sırrı (1988). Türk Edebiyatı Tarihi. C. I. Ankara: TDK Yay.
Mecmua, Millet Kütüphanesi AE. Nr. 674.
Mecmua, DTCF. Kütüphanesi. MC. Nr: 647.
Mecmua, DTCF. Kütüphanesi. MÖ. I. Nr: 869.
Mecmua, DTCF. Kütüphanesi. MÖ. I. Nr:518.
Mecmua, Eyüp Hüsrev Paşa Kütüphanesi. Nr: 1301.
Mecmua, Süleymaniye Kütüphanesi Fatih. Nr: 4078.
Mecmua, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi. Nr: 4025. 191b.
Mecmua, İzmir Millî Kütüphanesi. Nr: 2013.
Mecmua,. Manchester. John Rylands Kütüphanesi. Nr: 68.
Mehdi-yi Senayî (1999). "Ahmed Yesevî ve Yesevîlik". çev. Mürsel Öztürk. Gazi Üniversitesi Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi. (99):12.
Mehmed Süreyya (1311). Sicill-i Osmanî. C.III. İstanbul: Matbaaa-i Amire.
Mengi, Mine (1997). “Bir Şiir Mecmuası Hakkında”. Ankara Üniversitesi Türkoloji Dergisi. VII.
Riyâzî. Riyâzü'ş-Şuara. Nuruosmaniye Ktp. Nr. 3724.105b.
Sungurhan, Aysun (1994). Beyanî Tezkiresi. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi.
Tarlan, Ali Nihat (1949). Şiir Mecmualarında XVI. ve XVII. Asır Divan Şiiri. İstanbul.
Tolasa. Harun (1982). “15. Yüzyıl Türk Edebiyatı Anadolu Sahası Mesnevileri”. Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi. 1.
Tolasa, Harun (1983). Sehî. Latifî. Âşık Çelebi Tezkirelerine Göre 16. Yüzyılda Edebiyat Araştırma ve Eleştirisi I. İzmir: Ege Üniversitesi Yay.
Treći, Svezak (1991). Gazı Husrev Begova Biblioteka Sarajeva Katalog. C.3. Saraybosna.
Türkmen, Seyfullah (2000). Tuhfetü'l-Uşşâk. Yüksek Lisans Tezi. Kırıkkale: Kırıkkale Üniversitesi.
Ünver, İsmail (1986). “Mesnevi”. Türk Dili-Türk Şiiri Özel Sayısı II Divan Şiiri. Ankara: TDK Yay.
Vanlıoğlu, Mehmet (1994). “Dehnâme”. İslâm Ansiklopedisi. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay.
Vanlıoğlu, Mehmet (1987). İran Edebiyatı'nda Dahnâmeler ve Kâtibî'nin Dehbâb'ı. Yüksek Lisans Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi.
Yaltkaya, M. Şerefettin ve Kilisli Rifat Bilge (1941). Keşf-el-zünûn. C. I. İstanbul.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. İSMAİL HAKKI AKSOYAKYayın Tarihi: 26.06.2014Güncelleme Tarihi: 14.01.2023Eserlerinden Örnekler
Divan'dan
Tahmis
I
Ey gönül âlemi sen sanma sakın cây-ı makar
Bir güzergâh durur bu gelen elbette gider
Gerilüp turma kemân gibi hele togrı haber
Çekilür kavs-i kazâ vü atılur tîr-i kader
Sâlik-i râh-ı fenâ olan ider azm-i sefer
Kûs-ı rıhlet çalınur kâfile-i ömr göçer
II
Taht-ı şâhîyi virür yile Süleymân-ı ecel
Tolaşur sâhib-i gencîneyi subân-ı ecel
Gâfil olmaz gelicek devlet ile hân-ı ecel
Alem ü tabl ile gelmez sana sultân-ı ecel
Hey sakın ansuzın irer hele mihmân-ı ecel
Kûs-ı rıhlet çalınur kâfile-i ömr göçer
III
Bir gice olmış idün sâkin-i künc-i vahdet
Aldı gâyetde beni âlem-i hâb-ı gaflet
İrdi cân gûşına bir özge sadâ ol sâat
Didi ey muntazır-ı vakt-i sabâh-ı rıhlet
Didi ey muntazır-ı vakt-i sabâh-ı rıhlet
Kûs-ı rıhlet çalınur kâfile-i ömr göçer
IV
Gırre olma ecel irişür eyâ ferzâne
Bindürür esb-i fenâya kişiyi şâhâne
Gösterür râh-ı diyâr-ı ademi sultâna
Sen ceres gibi dilâ başla gerek efgâna
Pây-mâl itdürür âhir şütür-i devrâna
Kûs-ı rıhlet çalınur kâfile-i ömr göçer
V
Tekye-i tende çok eglenmez iken bu dil ü cân
Kondugı yirde iki üç gün durur ancak mihmân
Döndürür geldügi yola kişiyi devr-i zemân
Ey Atâ menzil-i maksûd degüldür bu cihân
Mahmilin baglayugör dikkat ile yüri hemân
Kûs-ı rıhlet çalınur kâfile-i ömr göçer
(Aksoyak, İsmail Hakkı (2003). Gelibolulu Mustafa Âlî, Tuhfetü’l-Uşşak. Ankara: Bizim Büro Yay. 23.)
Tuhfetü'l-Uşşâk'tan
Der-Vasf-ı Hazret-i Emîr Buhârî Sellemehullahu
Kim alup çengâline bir dem seni
Gezdüre âfâkı ey merd-i senî
Sırrıdur Hâce Bahâ'ü'd-dînün ol
Dürridür bahr-ı bahâ vü dînün ol
Nakdidür Hâce İlâhî gencinün
Nakdini artur İlâhî gencinün
Yiridür ol serverün İslâmbol
Marifet çog anda vü İslâm bol
Kutb-ı Hak Mîr Buhârî andadur
Sanki dünyânun bihârı anda dur
Devlet anun kim bunun gibi ere
Ölmedin pâyına yüz süre ere
Ana irürsen iresin özüne
Koyasın kışrı iresin özüne
Yoksa ne eb fâide eyler ne üm
Bir bahâne oldı mürşid Hak'dan um
(Aksoyak, İ. Hakkı (2003). Gelibolulu Mustafa Âlî Tuhfetü’l-Uşşak. Ankara: Bizim Büro Yay. 231.)
Der-Zikr-i Şuarâ-yı Rûm
Kanı ol mülk-i belâ Sultân Cem
Pençesinde mûr idi şîr-i ecem
Kanı Paşa kim emîr-i nazm idi
Olsa lâyıkdur Emîr-i Nazm adı
Âsaf-ı devrân kanı kim Adnî'dür
Lutfına lâyık Bihişt-i Adn'dür
Kanı Mevlânâ İzârî oldı hâk
Tâze gül gibi izârı oldı hâk
Kanı hikmet kânı Hâce Ahmedî
Hayr ile yâd it seversen Ahmed'i
Yâ fesâhat madeni kim Şeyhî’dür
Rûm'da erbâb-ı nazmun şeyhidür
Yâ Nizâmî kim ferîd-i asr idi
Pîşesi hamr-ı maârif-i asr idi
Yâ Atâyî kim vahîd-i Rûm idi
Fenn-i şir ile Vahîdî Rûm idi
Kanı Mehdî n’oldı Ulvî kandadur
Ol felekden kadri ulvî kandadur
Kanı ol mîr-i yegâne Kâsımî
Oldı san lutf u halkun kâsımı
Çâkerî Beg kanı Şâmî kandadur
Hîç belürmez subh u şâmı kandadur
Kanı Sâfî vü Safî kanı Hafî
Oldılar cümle yir altında hafî
Ol ziyâ-yı şems-i Hak Hamdî kanı
Hakk'a dâ’im eyleyen hamdı kanı
Kanı Şemsî ya Hilâlî kandadur
Gün yüzi kaşı hilâli kandadur
Kanı Necmî n’oldı yâ Kutbî kanı
Ol fazîlet çerhinün kutbı kanı
Kanda gitmişdür ya kanı Şâhidî
Mülk-i manîde o da bir şâh idi
Şeyh-i erbâb-i safâ Şemî kanı
Bezm-i ihvân-ı vefâ şemi kanı
Yâ şehîd-i Hak Muhibbî kandadur
Cümle şâhidler muhibbi kandadur
Yâ Kemâl ile Nihânî kandadur
Kim kemâl ile dizerler kandadur
Yâ Necâtî Husrev-i şîrîn-kelâm
N’oldı hatm itdi maânî vü kelâm
Yâ kanı fazl ehl-i pür-cûd u atâ
Rûhına Hak ide bin rahmet Atâ
Câmii ilm ü kemâlât idi ol
Sen de dil ana duâ-gûyende ol
Kanı bunca ehl-i diller n’oldılar
Cümle dâr-ı hulda rıhlet buldılar
Sanasın bir bülbül idi her biri
Dar olup bu bâg-ı fânîde yiri
Kat idüp kayd u taalluk bagını
Gitdiler ögmege cennet bâgını
Gerçi bu gülşende çok nesne biter
Bâkî kalmaz hîç biri âhir yiter
Bu çemende niçe güller açılur
Cümlesi bergini direr açılur
Bir niçe gün güler oynar salınur
Ansuzın bir yire dahı salınur
Son ucı her hâr hâk olur gül âb
Hâk olan yiter kalur gülden gül-âb
Sûretâ gerçi ne ol ne bu kalur
Ol yiter manîde bundan bû kalur
Bir eserdür sana ol bû didügüm
Nîk fehm eyle benüm bu didügüm
Ger zemânı zûd ola ger dîrdür
Bir eser koyan cihânda dirdür
Ol eser durdukça durur dünyede
Gerçi kim âhirle kalmaz dünyede
Anun içündür sovuk bu câme-kân
Yir ısıdınca olur ancak mekân
Birisi dahı irişür yirine
Hayfâ kim bâkî degül hîç birine
Hîç bâkî yokdur illâ-vech-i hû
Külli şey'un hâlikun illâ vechehû
(Aksoyak, İ. Hakkı (2006). Ahmed-i Yesevî'nin Rumelili Bir Takipçisi: Üsküplü Atâ ve Tuhfetü'l-Uşşâk. Ankara: Bizim Büro Yay. 259-263.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 26.06.2014Güncelleme Tarihi: 14.01.2023Eserlerinden Örnekler
Divan'dan
Tahmis
I
Ey gönül âlemi sen sanma sakın cây-ı makar
Bir güzergâh durur bu gelen elbette gider
Gerilüp turma kemân gibi hele togrı haber
Çekilür kavs-i kazâ vü atılur tîr-i kader
Sâlik-i râh-ı fenâ olan ider azm-i sefer
Kûs-ı rıhlet çalınur kâfile-i ömr göçer
II
Taht-ı şâhîyi virür yile Süleymân-ı ecel
Tolaşur sâhib-i gencîneyi subân-ı ecel
Gâfil olmaz gelicek devlet ile hân-ı ecel
Alem ü tabl ile gelmez sana sultân-ı ecel
Hey sakın ansuzın irer hele mihmân-ı ecel
Kûs-ı rıhlet çalınur kâfile-i ömr göçer
III
Bir gice olmış idün sâkin-i künc-i vahdet
Aldı gâyetde beni âlem-i hâb-ı gaflet
İrdi cân gûşına bir özge sadâ ol sâat
Didi ey muntazır-ı vakt-i sabâh-ı rıhlet
Didi ey muntazır-ı vakt-i sabâh-ı rıhlet
Kûs-ı rıhlet çalınur kâfile-i ömr göçer
IV
Gırre olma ecel irişür eyâ ferzâne
Bindürür esb-i fenâya kişiyi şâhâne
Gösterür râh-ı diyâr-ı ademi sultâna
Sen ceres gibi dilâ başla gerek efgâna
Pây-mâl itdürür âhir şütür-i devrâna
Kûs-ı rıhlet çalınur kâfile-i ömr göçer
V
Tekye-i tende çok eglenmez iken bu dil ü cân
Kondugı yirde iki üç gün durur ancak mihmân
Döndürür geldügi yola kişiyi devr-i zemân
Ey Atâ menzil-i maksûd degüldür bu cihân
Mahmilin baglayugör dikkat ile yüri hemân
Kûs-ı rıhlet çalınur kâfile-i ömr göçer
(Aksoyak, İsmail Hakkı (2003). Gelibolulu Mustafa Âlî, Tuhfetü’l-Uşşak. Ankara: Bizim Büro Yay. 23.)
Tuhfetü'l-Uşşâk'tan
Der-Vasf-ı Hazret-i Emîr Buhârî Sellemehullahu
Kim alup çengâline bir dem seni
Gezdüre âfâkı ey merd-i senî
Sırrıdur Hâce Bahâ'ü'd-dînün ol
Dürridür bahr-ı bahâ vü dînün ol
Nakdidür Hâce İlâhî gencinün
Nakdini artur İlâhî gencinün
Yiridür ol serverün İslâmbol
Marifet çog anda vü İslâm bol
Kutb-ı Hak Mîr Buhârî andadur
Sanki dünyânun bihârı anda dur
Devlet anun kim bunun gibi ere
Ölmedin pâyına yüz süre ere
Ana irürsen iresin özüne
Koyasın kışrı iresin özüne
Yoksa ne eb fâide eyler ne üm
Bir bahâne oldı mürşid Hak'dan um
(Aksoyak, İ. Hakkı (2003). Gelibolulu Mustafa Âlî Tuhfetü’l-Uşşak. Ankara: Bizim Büro Yay. 231.)
Der-Zikr-i Şuarâ-yı Rûm
Kanı ol mülk-i belâ Sultân Cem
Pençesinde mûr idi şîr-i ecem
Kanı Paşa kim emîr-i nazm idi
Olsa lâyıkdur Emîr-i Nazm adı
Âsaf-ı devrân kanı kim Adnî'dür
Lutfına lâyık Bihişt-i Adn'dür
Kanı Mevlânâ İzârî oldı hâk
Tâze gül gibi izârı oldı hâk
Kanı hikmet kânı Hâce Ahmedî
Hayr ile yâd it seversen Ahmed'i
Yâ fesâhat madeni kim Şeyhî’dür
Rûm'da erbâb-ı nazmun şeyhidür
Yâ Nizâmî kim ferîd-i asr idi
Pîşesi hamr-ı maârif-i asr idi
Yâ Atâyî kim vahîd-i Rûm idi
Fenn-i şir ile Vahîdî Rûm idi
Kanı Mehdî n’oldı Ulvî kandadur
Ol felekden kadri ulvî kandadur
Kanı ol mîr-i yegâne Kâsımî
Oldı san lutf u halkun kâsımı
Çâkerî Beg kanı Şâmî kandadur
Hîç belürmez subh u şâmı kandadur
Kanı Sâfî vü Safî kanı Hafî
Oldılar cümle yir altında hafî
Ol ziyâ-yı şems-i Hak Hamdî kanı
Hakk'a dâ’im eyleyen hamdı kanı
Kanı Şemsî ya Hilâlî kandadur
Gün yüzi kaşı hilâli kandadur
Kanı Necmî n’oldı yâ Kutbî kanı
Ol fazîlet çerhinün kutbı kanı
Kanda gitmişdür ya kanı Şâhidî
Mülk-i manîde o da bir şâh idi
Şeyh-i erbâb-i safâ Şemî kanı
Bezm-i ihvân-ı vefâ şemi kanı
Yâ şehîd-i Hak Muhibbî kandadur
Cümle şâhidler muhibbi kandadur
Yâ Kemâl ile Nihânî kandadur
Kim kemâl ile dizerler kandadur
Yâ Necâtî Husrev-i şîrîn-kelâm
N’oldı hatm itdi maânî vü kelâm
Yâ kanı fazl ehl-i pür-cûd u atâ
Rûhına Hak ide bin rahmet Atâ
Câmii ilm ü kemâlât idi ol
Sen de dil ana duâ-gûyende ol
Kanı bunca ehl-i diller n’oldılar
Cümle dâr-ı hulda rıhlet buldılar
Sanasın bir bülbül idi her biri
Dar olup bu bâg-ı fânîde yiri
Kat idüp kayd u taalluk bagını
Gitdiler ögmege cennet bâgını
Gerçi bu gülşende çok nesne biter
Bâkî kalmaz hîç biri âhir yiter
Bu çemende niçe güller açılur
Cümlesi bergini direr açılur
Bir niçe gün güler oynar salınur
Ansuzın bir yire dahı salınur
Son ucı her hâr hâk olur gül âb
Hâk olan yiter kalur gülden gül-âb
Sûretâ gerçi ne ol ne bu kalur
Ol yiter manîde bundan bû kalur
Bir eserdür sana ol bû didügüm
Nîk fehm eyle benüm bu didügüm
Ger zemânı zûd ola ger dîrdür
Bir eser koyan cihânda dirdür
Ol eser durdukça durur dünyede
Gerçi kim âhirle kalmaz dünyede
Anun içündür sovuk bu câme-kân
Yir ısıdınca olur ancak mekân
Birisi dahı irişür yirine
Hayfâ kim bâkî degül hîç birine
Hîç bâkî yokdur illâ-vech-i hû
Külli şey'un hâlikun illâ vechehû
(Aksoyak, İ. Hakkı (2006). Ahmed-i Yesevî'nin Rumelili Bir Takipçisi: Üsküplü Atâ ve Tuhfetü'l-Uşşâk. Ankara: Bizim Büro Yay. 259-263.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 14.01.2023Eserlerinden Örnekler
Divan'dan
Tahmis
I
Ey gönül âlemi sen sanma sakın cây-ı makar
Bir güzergâh durur bu gelen elbette gider
Gerilüp turma kemân gibi hele togrı haber
Çekilür kavs-i kazâ vü atılur tîr-i kader
Sâlik-i râh-ı fenâ olan ider azm-i sefer
Kûs-ı rıhlet çalınur kâfile-i ömr göçer
II
Taht-ı şâhîyi virür yile Süleymân-ı ecel
Tolaşur sâhib-i gencîneyi subân-ı ecel
Gâfil olmaz gelicek devlet ile hân-ı ecel
Alem ü tabl ile gelmez sana sultân-ı ecel
Hey sakın ansuzın irer hele mihmân-ı ecel
Kûs-ı rıhlet çalınur kâfile-i ömr göçer
III
Bir gice olmış idün sâkin-i künc-i vahdet
Aldı gâyetde beni âlem-i hâb-ı gaflet
İrdi cân gûşına bir özge sadâ ol sâat
Didi ey muntazır-ı vakt-i sabâh-ı rıhlet
Didi ey muntazır-ı vakt-i sabâh-ı rıhlet
Kûs-ı rıhlet çalınur kâfile-i ömr göçer
IV
Gırre olma ecel irişür eyâ ferzâne
Bindürür esb-i fenâya kişiyi şâhâne
Gösterür râh-ı diyâr-ı ademi sultâna
Sen ceres gibi dilâ başla gerek efgâna
Pây-mâl itdürür âhir şütür-i devrâna
Kûs-ı rıhlet çalınur kâfile-i ömr göçer
V
Tekye-i tende çok eglenmez iken bu dil ü cân
Kondugı yirde iki üç gün durur ancak mihmân
Döndürür geldügi yola kişiyi devr-i zemân
Ey Atâ menzil-i maksûd degüldür bu cihân
Mahmilin baglayugör dikkat ile yüri hemân
Kûs-ı rıhlet çalınur kâfile-i ömr göçer
(Aksoyak, İsmail Hakkı (2003). Gelibolulu Mustafa Âlî, Tuhfetü’l-Uşşak. Ankara: Bizim Büro Yay. 23.)
Tuhfetü'l-Uşşâk'tan
Der-Vasf-ı Hazret-i Emîr Buhârî Sellemehullahu
Kim alup çengâline bir dem seni
Gezdüre âfâkı ey merd-i senî
Sırrıdur Hâce Bahâ'ü'd-dînün ol
Dürridür bahr-ı bahâ vü dînün ol
Nakdidür Hâce İlâhî gencinün
Nakdini artur İlâhî gencinün
Yiridür ol serverün İslâmbol
Marifet çog anda vü İslâm bol
Kutb-ı Hak Mîr Buhârî andadur
Sanki dünyânun bihârı anda dur
Devlet anun kim bunun gibi ere
Ölmedin pâyına yüz süre ere
Ana irürsen iresin özüne
Koyasın kışrı iresin özüne
Yoksa ne eb fâide eyler ne üm
Bir bahâne oldı mürşid Hak'dan um
(Aksoyak, İ. Hakkı (2003). Gelibolulu Mustafa Âlî Tuhfetü’l-Uşşak. Ankara: Bizim Büro Yay. 231.)
Der-Zikr-i Şuarâ-yı Rûm
Kanı ol mülk-i belâ Sultân Cem
Pençesinde mûr idi şîr-i ecem
Kanı Paşa kim emîr-i nazm idi
Olsa lâyıkdur Emîr-i Nazm adı
Âsaf-ı devrân kanı kim Adnî'dür
Lutfına lâyık Bihişt-i Adn'dür
Kanı Mevlânâ İzârî oldı hâk
Tâze gül gibi izârı oldı hâk
Kanı hikmet kânı Hâce Ahmedî
Hayr ile yâd it seversen Ahmed'i
Yâ fesâhat madeni kim Şeyhî’dür
Rûm'da erbâb-ı nazmun şeyhidür
Yâ Nizâmî kim ferîd-i asr idi
Pîşesi hamr-ı maârif-i asr idi
Yâ Atâyî kim vahîd-i Rûm idi
Fenn-i şir ile Vahîdî Rûm idi
Kanı Mehdî n’oldı Ulvî kandadur
Ol felekden kadri ulvî kandadur
Kanı ol mîr-i yegâne Kâsımî
Oldı san lutf u halkun kâsımı
Çâkerî Beg kanı Şâmî kandadur
Hîç belürmez subh u şâmı kandadur
Kanı Sâfî vü Safî kanı Hafî
Oldılar cümle yir altında hafî
Ol ziyâ-yı şems-i Hak Hamdî kanı
Hakk'a dâ’im eyleyen hamdı kanı
Kanı Şemsî ya Hilâlî kandadur
Gün yüzi kaşı hilâli kandadur
Kanı Necmî n’oldı yâ Kutbî kanı
Ol fazîlet çerhinün kutbı kanı
Kanda gitmişdür ya kanı Şâhidî
Mülk-i manîde o da bir şâh idi
Şeyh-i erbâb-i safâ Şemî kanı
Bezm-i ihvân-ı vefâ şemi kanı
Yâ şehîd-i Hak Muhibbî kandadur
Cümle şâhidler muhibbi kandadur
Yâ Kemâl ile Nihânî kandadur
Kim kemâl ile dizerler kandadur
Yâ Necâtî Husrev-i şîrîn-kelâm
N’oldı hatm itdi maânî vü kelâm
Yâ kanı fazl ehl-i pür-cûd u atâ
Rûhına Hak ide bin rahmet Atâ
Câmii ilm ü kemâlât idi ol
Sen de dil ana duâ-gûyende ol
Kanı bunca ehl-i diller n’oldılar
Cümle dâr-ı hulda rıhlet buldılar
Sanasın bir bülbül idi her biri
Dar olup bu bâg-ı fânîde yiri
Kat idüp kayd u taalluk bagını
Gitdiler ögmege cennet bâgını
Gerçi bu gülşende çok nesne biter
Bâkî kalmaz hîç biri âhir yiter
Bu çemende niçe güller açılur
Cümlesi bergini direr açılur
Bir niçe gün güler oynar salınur
Ansuzın bir yire dahı salınur
Son ucı her hâr hâk olur gül âb
Hâk olan yiter kalur gülden gül-âb
Sûretâ gerçi ne ol ne bu kalur
Ol yiter manîde bundan bû kalur
Bir eserdür sana ol bû didügüm
Nîk fehm eyle benüm bu didügüm
Ger zemânı zûd ola ger dîrdür
Bir eser koyan cihânda dirdür
Ol eser durdukça durur dünyede
Gerçi kim âhirle kalmaz dünyede
Anun içündür sovuk bu câme-kân
Yir ısıdınca olur ancak mekân
Birisi dahı irişür yirine
Hayfâ kim bâkî degül hîç birine
Hîç bâkî yokdur illâ-vech-i hû
Külli şey'un hâlikun illâ vechehû
(Aksoyak, İ. Hakkı (2006). Ahmed-i Yesevî'nin Rumelili Bir Takipçisi: Üsküplü Atâ ve Tuhfetü'l-Uşşâk. Ankara: Bizim Büro Yay. 259-263.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Divan'dan
Tahmis
I
Ey gönül âlemi sen sanma sakın cây-ı makar
Bir güzergâh durur bu gelen elbette gider
Gerilüp turma kemân gibi hele togrı haber
Çekilür kavs-i kazâ vü atılur tîr-i kader
Sâlik-i râh-ı fenâ olan ider azm-i sefer
Kûs-ı rıhlet çalınur kâfile-i ömr göçer
II
Taht-ı şâhîyi virür yile Süleymân-ı ecel
Tolaşur sâhib-i gencîneyi subân-ı ecel
Gâfil olmaz gelicek devlet ile hân-ı ecel
Alem ü tabl ile gelmez sana sultân-ı ecel
Hey sakın ansuzın irer hele mihmân-ı ecel
Kûs-ı rıhlet çalınur kâfile-i ömr göçer
III
Bir gice olmış idün sâkin-i künc-i vahdet
Aldı gâyetde beni âlem-i hâb-ı gaflet
İrdi cân gûşına bir özge sadâ ol sâat
Didi ey muntazır-ı vakt-i sabâh-ı rıhlet
Didi ey muntazır-ı vakt-i sabâh-ı rıhlet
Kûs-ı rıhlet çalınur kâfile-i ömr göçer
IV
Gırre olma ecel irişür eyâ ferzâne
Bindürür esb-i fenâya kişiyi şâhâne
Gösterür râh-ı diyâr-ı ademi sultâna
Sen ceres gibi dilâ başla gerek efgâna
Pây-mâl itdürür âhir şütür-i devrâna
Kûs-ı rıhlet çalınur kâfile-i ömr göçer
V
Tekye-i tende çok eglenmez iken bu dil ü cân
Kondugı yirde iki üç gün durur ancak mihmân
Döndürür geldügi yola kişiyi devr-i zemân
Ey Atâ menzil-i maksûd degüldür bu cihân
Mahmilin baglayugör dikkat ile yüri hemân
Kûs-ı rıhlet çalınur kâfile-i ömr göçer
(Aksoyak, İsmail Hakkı (2003). Gelibolulu Mustafa Âlî, Tuhfetü’l-Uşşak. Ankara: Bizim Büro Yay. 23.)
Tuhfetü'l-Uşşâk'tan
Der-Vasf-ı Hazret-i Emîr Buhârî Sellemehullahu
Kim alup çengâline bir dem seni
Gezdüre âfâkı ey merd-i senî
Sırrıdur Hâce Bahâ'ü'd-dînün ol
Dürridür bahr-ı bahâ vü dînün ol
Nakdidür Hâce İlâhî gencinün
Nakdini artur İlâhî gencinün
Yiridür ol serverün İslâmbol
Marifet çog anda vü İslâm bol
Kutb-ı Hak Mîr Buhârî andadur
Sanki dünyânun bihârı anda dur
Devlet anun kim bunun gibi ere
Ölmedin pâyına yüz süre ere
Ana irürsen iresin özüne
Koyasın kışrı iresin özüne
Yoksa ne eb fâide eyler ne üm
Bir bahâne oldı mürşid Hak'dan um
(Aksoyak, İ. Hakkı (2003). Gelibolulu Mustafa Âlî Tuhfetü’l-Uşşak. Ankara: Bizim Büro Yay. 231.)
Der-Zikr-i Şuarâ-yı Rûm
Kanı ol mülk-i belâ Sultân Cem
Pençesinde mûr idi şîr-i ecem
Kanı Paşa kim emîr-i nazm idi
Olsa lâyıkdur Emîr-i Nazm adı
Âsaf-ı devrân kanı kim Adnî'dür
Lutfına lâyık Bihişt-i Adn'dür
Kanı Mevlânâ İzârî oldı hâk
Tâze gül gibi izârı oldı hâk
Kanı hikmet kânı Hâce Ahmedî
Hayr ile yâd it seversen Ahmed'i
Yâ fesâhat madeni kim Şeyhî’dür
Rûm'da erbâb-ı nazmun şeyhidür
Yâ Nizâmî kim ferîd-i asr idi
Pîşesi hamr-ı maârif-i asr idi
Yâ Atâyî kim vahîd-i Rûm idi
Fenn-i şir ile Vahîdî Rûm idi
Kanı Mehdî n’oldı Ulvî kandadur
Ol felekden kadri ulvî kandadur
Kanı ol mîr-i yegâne Kâsımî
Oldı san lutf u halkun kâsımı
Çâkerî Beg kanı Şâmî kandadur
Hîç belürmez subh u şâmı kandadur
Kanı Sâfî vü Safî kanı Hafî
Oldılar cümle yir altında hafî
Ol ziyâ-yı şems-i Hak Hamdî kanı
Hakk'a dâ’im eyleyen hamdı kanı
Kanı Şemsî ya Hilâlî kandadur
Gün yüzi kaşı hilâli kandadur
Kanı Necmî n’oldı yâ Kutbî kanı
Ol fazîlet çerhinün kutbı kanı
Kanda gitmişdür ya kanı Şâhidî
Mülk-i manîde o da bir şâh idi
Şeyh-i erbâb-i safâ Şemî kanı
Bezm-i ihvân-ı vefâ şemi kanı
Yâ şehîd-i Hak Muhibbî kandadur
Cümle şâhidler muhibbi kandadur
Yâ Kemâl ile Nihânî kandadur
Kim kemâl ile dizerler kandadur
Yâ Necâtî Husrev-i şîrîn-kelâm
N’oldı hatm itdi maânî vü kelâm
Yâ kanı fazl ehl-i pür-cûd u atâ
Rûhına Hak ide bin rahmet Atâ
Câmii ilm ü kemâlât idi ol
Sen de dil ana duâ-gûyende ol
Kanı bunca ehl-i diller n’oldılar
Cümle dâr-ı hulda rıhlet buldılar
Sanasın bir bülbül idi her biri
Dar olup bu bâg-ı fânîde yiri
Kat idüp kayd u taalluk bagını
Gitdiler ögmege cennet bâgını
Gerçi bu gülşende çok nesne biter
Bâkî kalmaz hîç biri âhir yiter
Bu çemende niçe güller açılur
Cümlesi bergini direr açılur
Bir niçe gün güler oynar salınur
Ansuzın bir yire dahı salınur
Son ucı her hâr hâk olur gül âb
Hâk olan yiter kalur gülden gül-âb
Sûretâ gerçi ne ol ne bu kalur
Ol yiter manîde bundan bû kalur
Bir eserdür sana ol bû didügüm
Nîk fehm eyle benüm bu didügüm
Ger zemânı zûd ola ger dîrdür
Bir eser koyan cihânda dirdür
Ol eser durdukça durur dünyede
Gerçi kim âhirle kalmaz dünyede
Anun içündür sovuk bu câme-kân
Yir ısıdınca olur ancak mekân
Birisi dahı irişür yirine
Hayfâ kim bâkî degül hîç birine
Hîç bâkî yokdur illâ-vech-i hû
Külli şey'un hâlikun illâ vechehû
(Aksoyak, İ. Hakkı (2006). Ahmed-i Yesevî'nin Rumelili Bir Takipçisi: Üsküplü Atâ ve Tuhfetü'l-Uşşâk. Ankara: Bizim Büro Yay. 259-263.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | HÂFIZ, Hâfız Efendi | d. ? - ö. 1533-34 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
2 | NİKÂBÎ | d. ? - ö. 1533/34 ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
3 | BARKÎ | d. ? - ö. 1533 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
4 | GUBÂRÎ | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
5 | KANDÎ, Müverrih Kandî | d. ? - ö. 1555 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
6 | SARRÂFÎ | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
7 | RÂCÎ, Seyyid | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
8 | RE'FET, Karavâiz-zâde Hasan Efendi | d. 1837 - ö. 1912 | Madde Adı | Görüntüle |
9 | RIFKÎ EFENDİ | d. ? - ö. 1782-83 | Madde Adı | Görüntüle |