Madde Detay
NİDÂÎ, Şa'bân Nidâî Ankaravî
(d. 915 (?)/1509 (?) - ö. 975 (?)/1567 (?))
divan şairi, hekim, remmal
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Kaynaklarda, Nidâî hakkındaki bilgiler sınırlı ve tashihe muhtaçtır. Babası, Kudüs’ten Ankara’ya gelmiş, orada evlenip yerleşmiştir. Ankara’da doğmuştur. Eserlerindeki bilgilere göre, asıl adı Şa’bân ve mahlası Nidâî'dir. Hakkındaki ilk araştırmalarda şairin doğum tarihi bilinmezken (Kurdoğlu 1967: 104) Genc-i Esrâr-ı Ma’ni'deki, Şu vaktın ki oldı kitâbım tamam /Otuz beş yaşındaydum ey nîk nâm (167b/3829) beytiyle bu kitabı 35 yaşında yazdığını belirtmiştir. Bu vakte Resûl hicretinden beri / Dinildi bunun târihi müşteri (165b/3768) beytindeki kitabın yazılışına düştüğü tarihle de müşteri kelimesinin ebced karşılığı olan 950 rakamı bulunmaktadır ki böylece Nidâî, Genc-i Esrâr-ı Ma’nî’yi/1543’de yazdığını söylemiş olmaktadır. Buradan yapılan bir hesapla da şairin 915/1509’da doğduğu ortaya çıkmaktadır (Öztürk 2011: 38; Ay 2000: 14). Nidâî, seyahati şiar edinmiştir (Genc-i Esrâr-ı Ma’ni, 167b/3826). İstanbul’da bulunduğu esnada Sâhip Girây’ı Sultan Süleyman'la “seyrâna çıktığında” uzaktan görmüştür (Gökbilgin 1973: 19). Kırım’a kadar gitmiş, Sâhip Girây’ın hocası olmuştur (Menâfi’ü’n-Nâs). Târih-i Sâhib Girây Han adlı eserinde Nidâî, Kırım sarayında itibar edilen bir şahsiyet olduğunu, "Remmâl Hoca" lakabıyla bilindiğini yazmıştır (Özalp vd. 1973: 107). Dolayısıyla, Onun Kırım Hanı Sâhip Girây (1471-1551)’a “Han hocalığı” yapacak ölçüde eğitimli olduğu tahmin edilebilir. Sâhip Girây'la birlikte seferlere katılan şair ganimetten de fazlasıyla yararlanmaktadır (Gökbilgin 1973: 31, 32). Han’a bu yakınlık çevresindekilerce kıskanılmış ve şair, Osmanlı'ya casusluk edip Sâhip Girây’a ihanetle suçlanmış, Han buna inandırılmıştır. “Belki yüz kere” idam edilmek üzere siyaset meydanına götürülen şair, yedi yıl zindanda kalmıştır. Burada manzum yirmi iki kıt’a/pare kitap(çık) yazmıştır (Menâfi’ü’n-Nâs). Zindandayken Hz. Peygamber Nidâî’nin, tıp ilmini, öğrenmesini manen işaret buyurmuştur. Zindandan kurtulan şaire, Peygamberin soyundan, yüz yaşını geçmiş mübarek biri tıp öğretip icazet vermiştir. Yıllarca bu sahada yazılmış muteber kitapları bir araya getiren şair, ulaştığı tıp bilgilerini bahsi geçen üstadının tecrübeleriyle birleştirerek en hacimlisi Menafiü’n-Nâs olmak üzere çeşitli tıp kitaplarında yazmıştır (Menâfi’ü’n-Nâs). II. Selim (1524-1574) için Konya’da şehzadeliği esnasında manzum bir tıp kitabı tertip eden şairin, Şehzadenin tahta geçişiyle (1566) Hekimbaşılığa yükseltildiği yazılmışsa da (Bursalı Mehmed Tahir 1333: 239; (Uludağ) 1341/1925: 169; Kurdoğlu 1967: 105), Osmanlı Hekimbaşıları arasında Nidâî'nin adına rastlanmaz (Sarı 1998: 167).
Menâfi’ü’n-Nâs’ın bazı nüshalarında ve kimi biyografik kaynaklarda (Bursalı Mehmed Tâhir 1333: 239; (Uludağ) 1341/1925: 169; Kurdoğlu 1967: 105) Mevlevidir, denilmiştir. Mesela, Melik Suud Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki Menâfi’ü’n-Nâs ( 3385/83a)’ta Mevlevi olduğu ibaresi yer alsa da incelenen eserlerinde Mevleviliğini doğrulayacak bir bilgiye henüz ulaşılamamıştır. Müstakimzâde, şairin nisbesi hakkında Menâfi’ü’n-Nâs sâhibi, Nidâî el-Ankaravî, sümme el Kırımî, sümme İstanbulî (Mecelletü’n-Nisâb, 421a), yazmıştır. Mevleviliğine dair bir bilgi vermemiştir. Şairin öldüğü yer ve ölüm tarihi de kat’i surette bilinmemektedir. Ancak 1567’de II. Selim’e sunduğu kitabından hareketle, o tarihte hayatta olduğu ve vefatının bu tarihten sonra olabileceği tahmin edilmiştir (Diriöz 1990: 46). Müstakimzâde’de en son yaşadığı yerin İstanbul olarak zikredilişine bakılınca şairin vefat yeri, İstanbul’dur, denilebilir. Nitekim Bursalı M. Tahir, Menâfi’ü’n-Nâs nüshalarından birini işaret ederek “irtihali İstanbul’dadır” ve Sütlüce’de yaptırdığı bir mescidin haziresinde medfundur.” der (1333: 239).
Nidâî ilk eserlerini tasavvuf konusunda yazmıştır. Târih-i Sâhib Giray adlı eseri ise Kırım tarihi için önemli bir kaynaktır. Bunların ardından tıp alanında Kolera ve veba konusunu kaleme aldığı bir risale ile yazmaya devam eden şair, Osmanlı deniz zaferlerinden Cerbe Kalesinin fethini anlatan manzum eseriyle Türk denizcilik Tarihine katkı sağlamıştır. Nidâî’nin, özellikle Genc-i Esrâr-ı Ma’nî, Menâfiü’n-Nâs ve Târih-i Sâhip Girây Han adlı eserleri hayatı hakkında yer alan bilgiler açısından son derece önemlidir.
Genc-i Esrâr-ı Ma’nî/Esrâr-ı Genc-i Ma’nî: Allah’ın kendisine hikmeti lütfettiğini ve Genc-i Esrâr-ı Ma’ni'yi yazdığını söylemiştir (Genc-i Esrâr-ı Ma’ni, 167b/3829). Varlığı tasavvufi bakışla anlatan bir mesnevidir. Eserde sembolik hikâyelerle “Küntü kenzen…” hadisini ve Nûr-ı Muhammedî’yi açıklamıştır (Öztürk 2011: 138). Sayı ve harflere özel önem atfeden Nidâî eserini 4000 beyit, 10 bâb, her bâbda 3 hikâye ve son bâbda iki hikâye olmak üzere 29 harfe karşılık gelen hendesi bir biçimle yazmıştır. İki nüshası vardır. Yakın zamana kadar Nuruosmaniye Kütüphanesi koleksiyonundaki 2270 demirbaş numaralı 170 varaklık tek nüsha bilinirken, İstanbul Büyükşehir Atatürk Kitaplığı'nda 0.125 numaralı 112 varaklık bir nüsha daha tarafımızdan bulunmuştur.
Tenbihnâme: Tenbihnâme, şairin tasavvuf ahlakına ilişkin yazdığı manzum-mensur bir nasihatnamedir. 952/1545 yılının Receb ayında yazılmıştır. Nefs-i emmârenin vasıfları ve iyi hasletler çeşitli hikâyelerle anlatılmaktadır. Eser 61 fasıl üzere tertip edilmiştir.
Târih-i Sâhib Girây Han: Nüshalarından ilki Paris Bibliotheque Nationael Supplement Turc. No. 164 ve ikincisi, S. Petersburg (Leningrad) Üniversitesi Oriential Manuscripts. No. 488’dedir. Özalp Gökbilgin 1973’de eseri Fransızca çevirisiyle tenkitli metin olarak yayımlamıştır. Kitap, Kırım Hanı Sahip Giray’ın hanlığı dönemini (1532 ile 1551) kapsamaktadır. Halil İnalcık, Târih-i Sâhip Girây için “tarihin bu kritik döneminde Kırım Hanlığı’nın içyapısını ve iktidar mücadelelerini anlayabilmek için olağanüstü değeri olan bir eserdir.” (Başer 2011: 731) demiştir.
Rebî’u’s-Selâme/Rebî’u’s-Selâm: Tıp konusunda yazdığı kitaplardandır. Bir mukaddime yedi bâb ve bir hâtimeden oluşur (Bursalı Mehmet Tahir 1333: 239). Tâûn ve vebanın önlenmesi, tedavisi ve ilaçları üzerine bir risale yazmak gerektiğini düşünerek kaleme almıştır (Diriöz 1990: 53).
Fetihnâme-i Kal’a-i Cerbe Eser: Nidâî, Fetihnâme-i Kal’a-i Cerbe adlı manzumesinde 1560 yılının Mayıs’ında Cerbe’nin Kapdân-ı Deryâ Piyâle Paşa tarafından zabtını ve Afrika kıyısında Hristiyan filosunun mağlubiyetini tasvir eder (Babinger 1992: 74).
Başı: İlâhi Kâdir u Hayy u tüvânâ /Alîm ü Âlim u Allâm u Dânâ
Tarih kısmı: Tokuzyüz yetmişin üçini ketm it /Bu fethün târihin anunla hatm it (Levend 1956: 78). Genc-i Esrâr-ı Ma’nî’nin iç kapağında bulunan notta, eserin Cambridge ve Milano’da iki nüshası olduğu haber verilse de (Öztürk 2011: 67), hâlihazırda “Or. 23984” demirbaş numarasıyla İngiltere Milli Kütüphanesi’nde bir nüshası görünmektedir. Nidâî’nin Fetihnâmesi’ni Ferah’ınki ile karşılaştıran Orhan Şaik Gökyay, Nidâî’yi başarılı bulmamıştır (Gökyay 1975: 4).
Menâfi’ü’n-Nâs: Şairin II. Selim’e sunduğu ve çeşitli kaynaklarda adı geçen en tanınmış eseridir. İçinde yer yer manzum kısımlar olmakla birlikte mensur bir tıp kitabıdır. Kimi kayıtlarda Kaysûnîzadelere nispet edilen ve 974/1566’da tamamlanan bu eser, Türkçe yazılmış ilk tıp kitapları arasındadır. Menâfi’ü’n-Nâs’ın müellifi meselesine ilk defa dikkati çeken kişi Adnan Adıvar olmuştur (Adıvar 1970: 100-101). Tıp Tarihçisi Bedii Şehsüvaroğlu da Nidâî’nin ihtiyar birinden edindiği tıp bilgisini yeterli görmeyip kitabın Kaysûnîzâlerce yazıldığını ileri sürmüşse de Nev’izâde Atâi, Şakâyık zeylinde Kaysûnîzâdelerin manzum bir eser yazacak derecede Türkçe bilemediği için eseri Anadolu’dan bir şairin yazmış olması gerektiğini belirtir (Özcan 1989: 197). Pek çok nüshası olan eserin telif olmayıp tercüme oluşuna ilişkin Özçelik, “Kaysûnîzâde Bedreddin’in tıbba dair Arapça bir kitabının tercümesi olduğu belirtiliyorsa da müellif tercümesini Farsça bir çalışmadan yaptığını söylemektedir (vr. 103a)” demektedir (2007: 78). Kitap 60 bâbtan oluşan eserde hastalık ve ilaçlar hakkında bilgiler verilir. Son bâbda, Nidâî’nin hayatı ve maceraları hakkında, Genc-i Esrâr-ı Ma’nî’dekilere ilave bazı bilgiler bulunmaktadır. Vasiyyetnâme veya Nasihatnâme adıyla kimi kütüphanelerde müstakil olarak kaydedilen 34 beyitlik şiiri de bu kitabın içindedir. Vasiyyetnâme, değişik kereler kısmen ya da tamamen Latin harflerine çevrilmiştir.
Ed-Dürrü’l-Manzum, (Manzûme/Ed-Dürrü’l-Manzum Manzûm fi’t-tıb/Manzume-i Tıb Cevher-i Tıb/Risâle-i Hikmet) ed-Dürrü’l-Manzum: 1567’de mesnevi biçiminde yazılmış olup, yaklaşık 700 beyittir. Nidâî’nin, Menâfiü’n-nâs adlı eserinin özetlenmiş halidir. Böylece, manzum muhtasar bir tıp kitabı ilk kez yazılmıştır. Kitabın farklı isimlerle Türkiye ve yurtdışı kütüphanelerinde pek çok nüshası vardır (Ay 2000: 19). Şair, eseri manzum biçimde kaleme almasını padişahın manzum eserlere meyilli oluşuyla açıklar: Çünkü nazm ehlidür şeh-i âdil /Dürr-i manzûme pes olur mâil (Diriöz 1990: 50).
Bunlardan başka Tercüme-i Nazm-ı Lokman Hekim adlı bir eserden daha söz edilir ki, Lokman Hekim’in Hz. Süleyman’a bazı hastalıklar için ağrı kesici ve kuvvet verici olarak tavsiye ettiği mâcûn-ı câvidânî ile ilgili nasihatlar içeren bir eserdir. 30 beyitlik, Farsça’dan tercüme edilmiş küçük bir manzumedir. Menâfiü’n-Nâs’ta bir bölüm olarak mevcuttur. Veli Behçet Kurdoğlu, yeni harflere çevirerek Şâir Tabibler adlı kitabında yayınlamıştır (1967, 109-111): Didi Lokmân-ı hâkim-i pür hıred /Yedi illet var benî Âdemde bed /Fârisî nazm olunmuş idi bu kelâm/Türkiye tercüme kıldım vesselâm.
Bu bahsedilen eserler kütüphanelerde dağınık nüshalar halinde bulunabilmektedir. Nitekim Manzume-i Tasavvuf yahut Haza Risâle-i Tarikat-ı Nidâi başlığı ile yer alan bazı metinlere ulaşılmıştır. Bunların devamının bulunması ihtimal dâhilindedir. Ayrıca şaire nispet edilen Tabâbet-i Beşeriyye ve Baytariyye, Edviye-i Müfrede gibi bazı kitaplar da vardır. Nidâî’nin Kütüphanelerde Divân'ına rastlanmamakla birlikte çeşitli mecmualarda münferit şiirlerine ulaşılmıştır.
Şairin Fuzûlî ile irtibatına ilişkin Fasih Ahmed Dede tarafından düşülen bir kayıttan bahsedildiyse de (Diriöz 1990: 45; Ay 2000: 14) bu kayıt henüz kritik edilememiştir. Nidâî, 22 adet manzum eseri olduğundan da söz etmiştir. Genc-i Esrâr-ı Ma’nî’nin “kitabı anlattığı bölümünde de şu beyitle Genc-i Ma’nî’yi yazmadan evvel (1543’den önce) 15 adet tasavvufa ilişkin eser yazdığını söylemiştir: “Bunun dahî on biş ķarındaşı var /Kamusı bu vechile pür ma’nîdâr /Olar bundan evvel togupdur ayân /Velî cümle cân oglıdur bî-gümân” (Öztürk 2011: 57).
Târih-i Sâhib Girây adlı eserinde Nidâî, rüyasında Hz. Peygamberi görmesini ve edebî faaliyetlerinin hareket noktasını şöyle anlatmıştır: “Ey şefi’ü’l-müznibîn! Bu âşık ve sâdık meddâhun dahi mahrum olmaya dedikde elfâz-ı dürerbârından buyurdı ki, “Sana şerbetçibaşılık verildi” dediklerinde ol ne demek ola deyü hatırıma geldügi gibi buyurdılar ki, “Ma’rifet şarâbınun sâkisi oldun. Kitâblarundan fâidelenüp lezzet alurlar” (Gökbilgin 1973: 108-109). Aynı eserinde Nidâî, henüz bulamadığımız, tercüme eserlerinin, belagata dair kitaplarının ve Divan(lar)ının olduğunu şöylece anlatmıştır: “…halk için istihâr bulup anlardan başka Han hazretleri dahi on kitâb kimi mugan dilinden, kimi Fârisî’den tercüme etdürmişdi. Ve bunlardan başka on iki pâre hüsniyâtdan kitaplar idüb iki Divan bağladım. Hurûf-ı tehecci üzerine ki ikisinda bin dane gazel ve yüzden ziyade kaside ve yetmiş seksen letâ’if dinilmişdi. Bu cümle ma’if ve ma’arif sözleri zuhûra getürmemize sebep Hân hazretleri olmuşdur” (Gökbilgin 1973: 109).
Kaynakça
Adıvar, Adnan (1982). Osmanlı Türklerinde İlim. İstanbul: Remzi Kitabevi.
Ay, Ümran (2000). Dürr-i Manzûm (İnceleme-Karşılaştırmalı Metin). Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi.
Babinger, Franz (1992). Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri. Çev. Coşkun Üçok. Ankara: KB Yay.
Başer, Alper (2011). “Kırım Hanlığı Tarihini Konu Alan Müstakil Eserler ve Yeni Bir Kaynak, Tarih-i Mevkûfâti". Turkish Studies-International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic 6/1: 747-762.
Bursalı Mehmed Tahir (1333). Osmanlı Müellifleri. C.3. İstanbul: Matbaa-i Âmire.
Büyükkarcı Yılmaz, Fatma (2013). “Nidâyî el-Ankaravî’nin Bilinmeyen Bir Eseri Mübâhasât-ı Mükeyyifât ve Aynı Konudaki Diğer Eserler”. Turkish Studies-International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic 8/3: 681-704.
Diriöz, Meserret (1990). “Şaban Nidâî”. Hekimbaşı Kaysûnîzâde Mehmet Efendi (1512-1569), Ankaralı Şair Hekim Nidâî (1502-1570), Türk Hat Sanatı. Kayseri: Erciyes Üniversitesi, Gevher Nesibe Tıp Tarihi Enstitüsü Yay. 41-65.
Doğanay, Mehmed ve Y. Alay (1990). “Rebiü’s-Selâme (Taun-Veba)”. Hekimbaşı Kaysûnîzâde Mehmet Efendi (1512-1569), Ankaralı Şair Hekim Nidâî (1502-1570), Türk Hat Sanatı. Kayseri: Erciyes Üniversitesi, Gevher Nesibe Tıp Tarihi Enstitüsü Yay. 28-34.
Gökbilgin, Özalp (hzl.) (1973). Târih-i Sâhib Girây Hân. Ankara: Baylan Matbaası.
Gökyay, Orhan Şaik (hzl.) (1975). Ferah Cerbe Savaşı Zekeriyyazâde. İstanbul: Hilal Matbaacılık.
Karabulut, Ali Rıza (1990). “Hekim Şaban Nidâî’nin Eserleri". Hekimbaşı Kaysûnîzâde Mehmet Efendi (1512-1569), Ankaralı Şair Hekim Nidâî (1502-1570), Türk Hat Sanatı. Kayseri: Erciyes Üniversitesi, Gevher Nesibe Tıp Tarihi Enstitüsü Yay. 66-94.
Kâtip Çelebi (1941). Keşfü’z-Zünûn. C.2. İstanbul: MEB Yay.
Köker, A. Hulusi ve T. Sakallı (1990). “ed-Dürrü’l-Manzum”. Hekimbaşı Kaysûnîzâde Mehmet Efendi (1512-1569), Ankaralı Şair Hekim Nidâî (1502-1570), Türk Hat Sanatı. Kayseri: Erciyes Üniversitesi, Gevher Nesibe Tıp Tarihi Enstitüsü Yay. 25-27.
Köker, A. Hulusi vd. (1990). “ed-Dürrü’l-Meknûn”. Hekimbaşı Kaysûnîzâde Mehmet Efendi (1512-1569), Ankaralı Şair Hekim Nidâî (1502-1570), Türk Hat Sanatı. Kayseri: Erciyes Üniversitesi, Gevher Nesibe Tıp Tarihi Enstitüsü Yay. 38-40.
Köker, A. Hulusi (1990). “Menâfi’ü’n-Nâs ve Morfin-Berşe Alışkanlıklarının Tedâvisi”. Hekimbaşı Kaysûnîzâde Mehmet Efendi (1512-1569), Ankaralı Şair Hekim Nidâî (1502-1570), Türk Hat Sanatı. Kayseri: Erciyes Üniversitesi, Gevher Nesibe Tıp Tarihi Enstitüsü Yay. 11-14.
Kurdoğlu, Veli Behçet (1967). Şâir Tabibler. İstanbul: Baha Matbaası.
Levend, Agâh Sırrı (1956). Gazavatnameler ve Mihaloğlu Ali Bey’in Gazavatnamesi. Ankara: TTK Yay.
Menâfi’ü’n-Nâs. Melik Suud Üniversitesi Kütüphanesi, 3385/77b.
Müstakimzâde Süleyman. Mecelletü’n-Nisâb. Süleymâniye Kütüphanesi Hâlet Efendi. no. 628. vr. 421a.
Ölker, Perihan ve B. Direkçi (2009). “Hekim Mehmed Nidâî’nin Manzum Tıp Risâlesi Keyf-i Kitâb-ı Nidâî”. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 22: 295-305.
Özcan, Abdulkadir (1989). Nev’izâde Atâî, Şakâyık-ı Numaniyye ve Zeyilleri Hadâyıku’l-Hakâyık fi Tekmileti’ş-Şakâyık. C.2. İstanbul: Çağrı Yay.
Özcan, Hatice (2007). Kaysûnîzâde Nidâî Muhammed Çelebi el-Ankaravî’nin Menâfi’ü’n-Nâs adlı eseri (57a-99b Metin-Dil Özellikleri-Dizin). Yüksek Lisans Tezi. Konya: Selçuk Üniversitesi.
Özçelik, Sadettin (2007). “Nidâî”. İslam Ansiklopedisi. C. 33. İstanbul: TDV Yay. 77-78.
Özel, Ahmet (2002). “Kaysûnîzâde”. İslam Ansiklopedisi. C. 25. İstanbul: TDV Yay. 105-107.
Öztürk, Nuran (hzl.) (2011). Ankaralı Nidâî Genc-i Esrâr-ı Ma’nî. Adana: Karahan Kitabevi.
Paçacıoğlu, Burhan (hzl.) (2010). Nidâî Manzum Tıp Kitabı. Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi Yay.
Sarı, Nil (1998). “Hekimbaşı”. İslam Ansiklopedisi. C. 17. İstanbul: TDV Yay. 160-164.
Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi (TDEA) (1990). C. 7. “Nidâî Şaban Efendi”. İstanbul: Dergâh Yay. 54-55.
Uludağ, Bursalı Doktor Osman Şevki (1925/1341). Beş Buçuk Asırlık Türk Tabâbeti. İstanbul: Matbaa-i Amire. 168-169.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DOÇ. DR. NURAN ÖZTÜRKYayın Tarihi: 16.01.2015Güncelleme Tarihi: 20.11.2020Eserlerinden Örnekler
Mesnevi
Der beyân-ı ecdâd u biraderân
Atam Kuds ilinden sefer eyledi
Gelüp Ergürîde makarr eyledi
Bu şehr içre ilm ile meşhûr olur
Kimün müşkili varsa bundan bulur
Şehir halkı gördü ki bu bir melek
Kalun bunda deyu ederler dilek
Bulurlar bir a’lâ-nesil duhteri
İbadetle geçmiş günü ekseri
Ana çüft iderler anı ol zamân
Oğul kız olur bu ikiden hemân
Benüm küçiği beş karındâş idük
Biribirimüz ile sırdâş idük
Demişler bana anda Şa’bân isim
Biline bu ism ile ya’ni cisim
Bu ismin olur çünkü ma’nisi tok
Anunçün bana etdi Hak lutfu çok
Peder mâderin cânı idi yerüm
Severdi beni hem birâderlerüm
Bunun her birisi yığar mülk ü mâl
Bana ışk-ı Hakk oldı âhır menâl
Elüme ne girse ederdüm telef
Bilürdüm ki hep böyle geçdi selef
Olur ehl-i dünya kimün mâlı var
Velî ol ki Hakk’a yarar hâli var
Bu fikri edüp çün sefer eyledün
Açup çeşm-i ibret nazar eyledün
Neye baksam olurdu ibret bana
Atâ etdi Hak bunca hikmet bana
Şükür minnet ol pâdişâh-ı kadîm
Bana bunca lutf etdi oldum kelîm
Şu vaktın ki oldu kitâbum tamâm
Otuz beş yaşındaydum ey nîk-nâm
(Genc-i Esrâr-ı Ma’ni. Nuruosmaniye 2270, varak 167a-b/3814-3829.)
Mesnevi
Sebeb bu oldı te’lif-i kitâba
Meger bir gice çeşmim vardı hâba
Göründi vâkı’am içinde bir pîr
Yüzi nûrânî özi ehl-i tedbîr
Didi nefsiñ elinden zâr u giryân
Şerâb-ı nâb ile mahmûr u hayrân
Niçe bir geçe ömrüñ bu hevâda
Mukîm ola mı dirsin bu yuvada
Niçün nefsiñe itmezsin nasîhat
Niçün sûretde kaldıñ kanı sîret
(Tenbihnâme Veliyyüddin Efendi. 1657/1, 70a-b.)
Gazel
Nâleler ey dil benüm feryâd-ı zârumdan çıkar
Benzer ol bülbüllere kim gül izârımdan çıkar
Kâmil olan kadrini fehm eyleyüp iz’ân ider
Bu sühenler hâme-i eşheb-süvârımdan çıkar
Ey melek simâ senün yolında hâk olmış iken
Kim didi sana beni dâr-ı diyârumdan çıkar
Şeb-çerâg-ı ma’rifet ka’rında olur hâsılı
Öyle deryâyım ki incüler kenârımdan çıkar
Ey Nidâî hazret-i bâr-ı Hudâ birdür diye
Kaldurup barmakların otlar mezârımdan çıkar
Aşk-ı rûy-ı yârile ekşim ki sevdadan çıkar
Benzer ol gülâba kim bir verd-i ra’nadan çıkar
Âteş-i aşka düşenler akıbet olmaz halâs
Cânını teslîm-i Hak idüp dünyadan çıkar
Vasf-ı la’l-i leblerün gûş eyledim âğyârdan
La’l-i bî-kıymet meseldür seng-i hârâdan çıkar
Dâne-i hâlüne bakma eyleme ey dil tama’
Sonra Âdem gibi âşık bâğ-ı me’vâdan çıkar
Serfüru’ idüp ana daldukda gavvâs-ı hayâl
Ey Nidâî şi’rün incü gibi deryâdan çıkar
06 Mil Yz 4641/48a.
Mesnevi
Sıfat-ı nefs-i Emmâre
Birine nefs-i emmâre dinür nâm
Bunun ehli değil puhte, olur hâm
Hemîşe zulm ider mazlûma bunlar
Bulardan nefret eyler her görenler
Bular cehl ile olur âlemde fâş
Nifak ehli özi küfr ehli yoldaş
Dahi gâyet olur bunlar tama’kâr
Hudadan korkup itmez halkdan ar
Bahil olur bular gâyetde halka
Rızâ virmez cihanda emr-i Hakka
Hased ü kibrile kindür eyü kârı
Hayr sanmaz cihân halkına arı
Gazabdur âdeti halkı azarlar
Yüzinden buların iller bezerler
Fesad ehlidurur çün zâlimûndur
Bu mahfilde olan hep câhilûndur
Var ise bu sıfatlar sende terk it
Tarikat ehli birle ahdi berk it
(Manzûme-i Tasavvuf. 18Hk 254/2, 34a.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 16.01.2015Güncelleme Tarihi: 20.11.2020Eserlerinden Örnekler
Mesnevi
Der beyân-ı ecdâd u biraderân
Atam Kuds ilinden sefer eyledi
Gelüp Ergürîde makarr eyledi
Bu şehr içre ilm ile meşhûr olur
Kimün müşkili varsa bundan bulur
Şehir halkı gördü ki bu bir melek
Kalun bunda deyu ederler dilek
Bulurlar bir a’lâ-nesil duhteri
İbadetle geçmiş günü ekseri
Ana çüft iderler anı ol zamân
Oğul kız olur bu ikiden hemân
Benüm küçiği beş karındâş idük
Biribirimüz ile sırdâş idük
Demişler bana anda Şa’bân isim
Biline bu ism ile ya’ni cisim
Bu ismin olur çünkü ma’nisi tok
Anunçün bana etdi Hak lutfu çok
Peder mâderin cânı idi yerüm
Severdi beni hem birâderlerüm
Bunun her birisi yığar mülk ü mâl
Bana ışk-ı Hakk oldı âhır menâl
Elüme ne girse ederdüm telef
Bilürdüm ki hep böyle geçdi selef
Olur ehl-i dünya kimün mâlı var
Velî ol ki Hakk’a yarar hâli var
Bu fikri edüp çün sefer eyledün
Açup çeşm-i ibret nazar eyledün
Neye baksam olurdu ibret bana
Atâ etdi Hak bunca hikmet bana
Şükür minnet ol pâdişâh-ı kadîm
Bana bunca lutf etdi oldum kelîm
Şu vaktın ki oldu kitâbum tamâm
Otuz beş yaşındaydum ey nîk-nâm
(Genc-i Esrâr-ı Ma’ni. Nuruosmaniye 2270, varak 167a-b/3814-3829.)
Mesnevi
Sebeb bu oldı te’lif-i kitâba
Meger bir gice çeşmim vardı hâba
Göründi vâkı’am içinde bir pîr
Yüzi nûrânî özi ehl-i tedbîr
Didi nefsiñ elinden zâr u giryân
Şerâb-ı nâb ile mahmûr u hayrân
Niçe bir geçe ömrüñ bu hevâda
Mukîm ola mı dirsin bu yuvada
Niçün nefsiñe itmezsin nasîhat
Niçün sûretde kaldıñ kanı sîret
(Tenbihnâme Veliyyüddin Efendi. 1657/1, 70a-b.)
Gazel
Nâleler ey dil benüm feryâd-ı zârumdan çıkar
Benzer ol bülbüllere kim gül izârımdan çıkar
Kâmil olan kadrini fehm eyleyüp iz’ân ider
Bu sühenler hâme-i eşheb-süvârımdan çıkar
Ey melek simâ senün yolında hâk olmış iken
Kim didi sana beni dâr-ı diyârumdan çıkar
Şeb-çerâg-ı ma’rifet ka’rında olur hâsılı
Öyle deryâyım ki incüler kenârımdan çıkar
Ey Nidâî hazret-i bâr-ı Hudâ birdür diye
Kaldurup barmakların otlar mezârımdan çıkar
Aşk-ı rûy-ı yârile ekşim ki sevdadan çıkar
Benzer ol gülâba kim bir verd-i ra’nadan çıkar
Âteş-i aşka düşenler akıbet olmaz halâs
Cânını teslîm-i Hak idüp dünyadan çıkar
Vasf-ı la’l-i leblerün gûş eyledim âğyârdan
La’l-i bî-kıymet meseldür seng-i hârâdan çıkar
Dâne-i hâlüne bakma eyleme ey dil tama’
Sonra Âdem gibi âşık bâğ-ı me’vâdan çıkar
Serfüru’ idüp ana daldukda gavvâs-ı hayâl
Ey Nidâî şi’rün incü gibi deryâdan çıkar
06 Mil Yz 4641/48a.
Mesnevi
Sıfat-ı nefs-i Emmâre
Birine nefs-i emmâre dinür nâm
Bunun ehli değil puhte, olur hâm
Hemîşe zulm ider mazlûma bunlar
Bulardan nefret eyler her görenler
Bular cehl ile olur âlemde fâş
Nifak ehli özi küfr ehli yoldaş
Dahi gâyet olur bunlar tama’kâr
Hudadan korkup itmez halkdan ar
Bahil olur bular gâyetde halka
Rızâ virmez cihanda emr-i Hakka
Hased ü kibrile kindür eyü kârı
Hayr sanmaz cihân halkına arı
Gazabdur âdeti halkı azarlar
Yüzinden buların iller bezerler
Fesad ehlidurur çün zâlimûndur
Bu mahfilde olan hep câhilûndur
Var ise bu sıfatlar sende terk it
Tarikat ehli birle ahdi berk it
(Manzûme-i Tasavvuf. 18Hk 254/2, 34a.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 20.11.2020Eserlerinden Örnekler
Mesnevi
Der beyân-ı ecdâd u biraderân
Atam Kuds ilinden sefer eyledi
Gelüp Ergürîde makarr eyledi
Bu şehr içre ilm ile meşhûr olur
Kimün müşkili varsa bundan bulur
Şehir halkı gördü ki bu bir melek
Kalun bunda deyu ederler dilek
Bulurlar bir a’lâ-nesil duhteri
İbadetle geçmiş günü ekseri
Ana çüft iderler anı ol zamân
Oğul kız olur bu ikiden hemân
Benüm küçiği beş karındâş idük
Biribirimüz ile sırdâş idük
Demişler bana anda Şa’bân isim
Biline bu ism ile ya’ni cisim
Bu ismin olur çünkü ma’nisi tok
Anunçün bana etdi Hak lutfu çok
Peder mâderin cânı idi yerüm
Severdi beni hem birâderlerüm
Bunun her birisi yığar mülk ü mâl
Bana ışk-ı Hakk oldı âhır menâl
Elüme ne girse ederdüm telef
Bilürdüm ki hep böyle geçdi selef
Olur ehl-i dünya kimün mâlı var
Velî ol ki Hakk’a yarar hâli var
Bu fikri edüp çün sefer eyledün
Açup çeşm-i ibret nazar eyledün
Neye baksam olurdu ibret bana
Atâ etdi Hak bunca hikmet bana
Şükür minnet ol pâdişâh-ı kadîm
Bana bunca lutf etdi oldum kelîm
Şu vaktın ki oldu kitâbum tamâm
Otuz beş yaşındaydum ey nîk-nâm
(Genc-i Esrâr-ı Ma’ni. Nuruosmaniye 2270, varak 167a-b/3814-3829.)
Mesnevi
Sebeb bu oldı te’lif-i kitâba
Meger bir gice çeşmim vardı hâba
Göründi vâkı’am içinde bir pîr
Yüzi nûrânî özi ehl-i tedbîr
Didi nefsiñ elinden zâr u giryân
Şerâb-ı nâb ile mahmûr u hayrân
Niçe bir geçe ömrüñ bu hevâda
Mukîm ola mı dirsin bu yuvada
Niçün nefsiñe itmezsin nasîhat
Niçün sûretde kaldıñ kanı sîret
(Tenbihnâme Veliyyüddin Efendi. 1657/1, 70a-b.)
Gazel
Nâleler ey dil benüm feryâd-ı zârumdan çıkar
Benzer ol bülbüllere kim gül izârımdan çıkar
Kâmil olan kadrini fehm eyleyüp iz’ân ider
Bu sühenler hâme-i eşheb-süvârımdan çıkar
Ey melek simâ senün yolında hâk olmış iken
Kim didi sana beni dâr-ı diyârumdan çıkar
Şeb-çerâg-ı ma’rifet ka’rında olur hâsılı
Öyle deryâyım ki incüler kenârımdan çıkar
Ey Nidâî hazret-i bâr-ı Hudâ birdür diye
Kaldurup barmakların otlar mezârımdan çıkar
Aşk-ı rûy-ı yârile ekşim ki sevdadan çıkar
Benzer ol gülâba kim bir verd-i ra’nadan çıkar
Âteş-i aşka düşenler akıbet olmaz halâs
Cânını teslîm-i Hak idüp dünyadan çıkar
Vasf-ı la’l-i leblerün gûş eyledim âğyârdan
La’l-i bî-kıymet meseldür seng-i hârâdan çıkar
Dâne-i hâlüne bakma eyleme ey dil tama’
Sonra Âdem gibi âşık bâğ-ı me’vâdan çıkar
Serfüru’ idüp ana daldukda gavvâs-ı hayâl
Ey Nidâî şi’rün incü gibi deryâdan çıkar
06 Mil Yz 4641/48a.
Mesnevi
Sıfat-ı nefs-i Emmâre
Birine nefs-i emmâre dinür nâm
Bunun ehli değil puhte, olur hâm
Hemîşe zulm ider mazlûma bunlar
Bulardan nefret eyler her görenler
Bular cehl ile olur âlemde fâş
Nifak ehli özi küfr ehli yoldaş
Dahi gâyet olur bunlar tama’kâr
Hudadan korkup itmez halkdan ar
Bahil olur bular gâyetde halka
Rızâ virmez cihanda emr-i Hakka
Hased ü kibrile kindür eyü kârı
Hayr sanmaz cihân halkına arı
Gazabdur âdeti halkı azarlar
Yüzinden buların iller bezerler
Fesad ehlidurur çün zâlimûndur
Bu mahfilde olan hep câhilûndur
Var ise bu sıfatlar sende terk it
Tarikat ehli birle ahdi berk it
(Manzûme-i Tasavvuf. 18Hk 254/2, 34a.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Mesnevi
Der beyân-ı ecdâd u biraderân
Atam Kuds ilinden sefer eyledi
Gelüp Ergürîde makarr eyledi
Bu şehr içre ilm ile meşhûr olur
Kimün müşkili varsa bundan bulur
Şehir halkı gördü ki bu bir melek
Kalun bunda deyu ederler dilek
Bulurlar bir a’lâ-nesil duhteri
İbadetle geçmiş günü ekseri
Ana çüft iderler anı ol zamân
Oğul kız olur bu ikiden hemân
Benüm küçiği beş karındâş idük
Biribirimüz ile sırdâş idük
Demişler bana anda Şa’bân isim
Biline bu ism ile ya’ni cisim
Bu ismin olur çünkü ma’nisi tok
Anunçün bana etdi Hak lutfu çok
Peder mâderin cânı idi yerüm
Severdi beni hem birâderlerüm
Bunun her birisi yığar mülk ü mâl
Bana ışk-ı Hakk oldı âhır menâl
Elüme ne girse ederdüm telef
Bilürdüm ki hep böyle geçdi selef
Olur ehl-i dünya kimün mâlı var
Velî ol ki Hakk’a yarar hâli var
Bu fikri edüp çün sefer eyledün
Açup çeşm-i ibret nazar eyledün
Neye baksam olurdu ibret bana
Atâ etdi Hak bunca hikmet bana
Şükür minnet ol pâdişâh-ı kadîm
Bana bunca lutf etdi oldum kelîm
Şu vaktın ki oldu kitâbum tamâm
Otuz beş yaşındaydum ey nîk-nâm
(Genc-i Esrâr-ı Ma’ni. Nuruosmaniye 2270, varak 167a-b/3814-3829.)
Mesnevi
Sebeb bu oldı te’lif-i kitâba
Meger bir gice çeşmim vardı hâba
Göründi vâkı’am içinde bir pîr
Yüzi nûrânî özi ehl-i tedbîr
Didi nefsiñ elinden zâr u giryân
Şerâb-ı nâb ile mahmûr u hayrân
Niçe bir geçe ömrüñ bu hevâda
Mukîm ola mı dirsin bu yuvada
Niçün nefsiñe itmezsin nasîhat
Niçün sûretde kaldıñ kanı sîret
(Tenbihnâme Veliyyüddin Efendi. 1657/1, 70a-b.)
Gazel
Nâleler ey dil benüm feryâd-ı zârumdan çıkar
Benzer ol bülbüllere kim gül izârımdan çıkar
Kâmil olan kadrini fehm eyleyüp iz’ân ider
Bu sühenler hâme-i eşheb-süvârımdan çıkar
Ey melek simâ senün yolında hâk olmış iken
Kim didi sana beni dâr-ı diyârumdan çıkar
Şeb-çerâg-ı ma’rifet ka’rında olur hâsılı
Öyle deryâyım ki incüler kenârımdan çıkar
Ey Nidâî hazret-i bâr-ı Hudâ birdür diye
Kaldurup barmakların otlar mezârımdan çıkar
Aşk-ı rûy-ı yârile ekşim ki sevdadan çıkar
Benzer ol gülâba kim bir verd-i ra’nadan çıkar
Âteş-i aşka düşenler akıbet olmaz halâs
Cânını teslîm-i Hak idüp dünyadan çıkar
Vasf-ı la’l-i leblerün gûş eyledim âğyârdan
La’l-i bî-kıymet meseldür seng-i hârâdan çıkar
Dâne-i hâlüne bakma eyleme ey dil tama’
Sonra Âdem gibi âşık bâğ-ı me’vâdan çıkar
Serfüru’ idüp ana daldukda gavvâs-ı hayâl
Ey Nidâî şi’rün incü gibi deryâdan çıkar
06 Mil Yz 4641/48a.
Mesnevi
Sıfat-ı nefs-i Emmâre
Birine nefs-i emmâre dinür nâm
Bunun ehli değil puhte, olur hâm
Hemîşe zulm ider mazlûma bunlar
Bulardan nefret eyler her görenler
Bular cehl ile olur âlemde fâş
Nifak ehli özi küfr ehli yoldaş
Dahi gâyet olur bunlar tama’kâr
Hudadan korkup itmez halkdan ar
Bahil olur bular gâyetde halka
Rızâ virmez cihanda emr-i Hakka
Hased ü kibrile kindür eyü kârı
Hayr sanmaz cihân halkına arı
Gazabdur âdeti halkı azarlar
Yüzinden buların iller bezerler
Fesad ehlidurur çün zâlimûndur
Bu mahfilde olan hep câhilûndur
Var ise bu sıfatlar sende terk it
Tarikat ehli birle ahdi berk it
(Manzûme-i Tasavvuf. 18Hk 254/2, 34a.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | Zuhâl Peksoy | d. 22 Ocak 1955 - ö. 13 Haziran 2000 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | Berna Güzey | d. 17 Haziran 1973 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | Ayşegül Devecioğlu, | d. 1956 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | NİŞÂNÎ, Koca Nişancı/Celâl-zâde/ Nişancı Mustafa Bey b. Tosyalı Kadı Celâl Efendi/Mustafa Çelebi | d. 1490/1491? - ö. 1567 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
5 | AHDÎ, Ali Çelebi | d. ? - ö. 1567/68 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
6 | AHMED, Seyrek-zâde Şemseddin Ahmed Efendi | d. 1534/1535 - ö. 1566/1567 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
7 | MÎREK (Emîrek, Mîrekî) | d. ? - ö. 1552 ? | Meslek | Görüntüle |
8 | ATÂ, Hekim Sinânoğlu | d. ? - ö. 1552 | Meslek | Görüntüle |
9 | HÂKÎ, YAHUDÎ, Hâkî Mehmed Çelebi | d. ? - ö. 1667-68 | Meslek | Görüntüle |
10 | FİRÂKÎ | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
11 | HASIRÎ, Hasırî Efendi | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
12 | SUBHÎ, Ta'lîkî-zâde Mehmed Subhî | d. ? - ö. Nisan 1606 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
13 | HURİ, Bektaş (Onbaşı) | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
14 | Mehmed, Hezîmî-zâde | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
15 | ÜFTÂDE-ZÂDE, Kutb İbrahim Sadık Efendi | d. 1581-82 - ö. 29 Ekim 1678 | Madde Adı | Görüntüle |