Madde Detay
Azîzî, Karaçelebi-zâde Abdülaziz Efendi
(d. 1000/1592 - ö. 1068/1658)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Abdülaziz
Efendi, köklü bir Osmanlı ulema ailesi olan Karaçelebi-zâdelere mensuptur. Mevlânâ’nın
soyundan gelen büyük dedesi Hüsameddin Efendi, Sadrazam Karamânî Mehmed
Paşa’nın kardeşidir. Şair Nedim’in annesi Saliha Hatun da bu aileye mensuptur
(Mazıoğlu, 1988: 2). Dedesi Muhyiddin Efendi Şehzade Mustafa’nın hocalığını
(Celaleddin 1314: 29), babası Hüsameddin Efendi ise bir dönem Rumeli
kazaskerliği yapmıştır.
Abdülaziz
Efendi, 1000/1592 yılında Bursa’da dünyaya gelmiştir. Henüz yedi yaşındayken
babasını kaybetmiş, bu nedenle ağabeyi Mehmed Efendi’nin yanında yetişmiştir.
Anadolu ve Rumeli kazaskerliği görevlerinde bulunmuş ağabeyinden ilk eğitimini
almış, medrese eğitiminden sonra ise Şeyhülislam Sun‘ullah Efendi’den mülâzım
olarak ilmiyeye intisap etmiştir (Kaya 2001: 381).
İstanbul,
Bursa ve Edirne’de farklı medreselerde müderrislik yapmış, I. Mustafa zamanında,
1032/1623 yılında cereyan eden Fatih Camii olayına katıldığı gerekçesiyle
İstanbul’dan uzaklaştırılmış ve Bursa Molla Hüsrev Medresesi’ne tayin
edilmiştir. IV. Murad tahta çıkınca affedilmiş ve Süleymaniye Medresesi’nde kendisine
görev verilmiştir. 1033/1624 yılında kadılık mesleğine geçiş yapmış, sırasıyla
Yenişehir, Mekke, Edirne ve İstanbul kadısı olmuştur (Ekinci 2018: 769).
IV.
Murad Lehistan seferine çıktıktan sonra İstanbul’da ortaya çıkan yağ
sıkıntısının müsebbibi İstanbul kadısı Abdülaziz Efendi olduğuna kanaat
getirilince padişah kendi eliyle yazdığı fermanla Abdülaziz Efendi’nin Adalar
civarında boğaza atılmasını emretmiştir. İnfaz gerçekleşmek üzereyken Sadrazam
Bayram Paşa’nın araya girmesiyle Abdülaziz Efendi ölmekten son anda kurtulmuş
ve cezası Kıbrıs sürgünü olarak değiştirilmiştir. Yaklaşık bir buçuk yıl süren
Kıbrıs sürgünü yine bazı devlet erkânının araya girmesiyle sona ermiştir.
1045/1636’da İstanbul’a dönmüş, fakat IV. Murad’ın vefat ettiği 1049/1640
yılına kadar resmî bir görev alamamıştır. 1050/1641’de Dimetoka kendisine
arpalık olarak verilmiş ve o da burada eser telif ederek vaktini geçirmiştir (Yılmaz 2013: 152)
Sultan
İbrahim’in tahttan indirilmesinde mühim bir rolü olan, ona karşı sert sözler
söylemekten çekinmeyen ve Şehzâde IV. Mehmed’in tahta çıkmasına yardım eden
Abdülaziz Efendi ile Vâlide Kösem Sultan’ın arası bu olaylar nedeniyle açılmıştı.
Şeyhülislam Hoca Abdürrahim Efendi’den boşalan meşihat makamına, o sırada
Rumeli kazaskeri olduğu hâlde, Kösem Sultan’ın etkisiyle gelemedi. Bu duruma
hayli üzülen Abdülaziz Efendi 1059/1649 yılında el-Kâfî adlı eserini
padişaha bizzat sunarak, şeyhülislam olmadığı hâlde kendisine şeyhülislamlık
payesi verilmesini sağlamıştır ki bu durum Osmanlı tarihi boyunca sadece iki
kez gerçekleşmiştir (Uzunçarşılı 1954: 210-211; Kaya 2003: XX). Ancak daha
sonra Kösem Sultan ve bazı vezirlerle yaşadığı anlaşmazlık nedeniyle, Rumeli
kazaskerliğinden azledilerek kendisine arpalıklar verildi. Şeyhülislam Bahâî
Efendi azledilince, Bektaş Ağa’nın yardımıyla 11 Cemâziyelevvel 1061/2 Mayıs
1651’de şeyhülislam olabildi. Ancak Kösem Sultan’ın öldürülmesinden sonra
yaşanan siyasî çekişmeler neticesinde 17 Ramazan 1061/3 Eylül 1651’de
azledildi. Sadece dört ay süren şeyhülislamlığı, Sakız sürgünüyle son buldu.
Sakız’dayken saraya defalarca mektuplar ve şiirler yazdığı hâlde kendini
affettiremedi. Fakat 1062/1652 yılında Bursa’ya gelmesine izin verildi. 6
Rebîülâhir 1068/11 Ocak 1658 yılında Bursa’da vefat etti ve vasiyeti gereğince
Timurtaş Muallimhanesi yakınlarındaki Deveciler Kabristanı’na defnedildi.
Naîmâ’ya
göre, lafını esirgemez kişiliği nedeniyle birçok düşmanı bulunan Abdülaziz
Efendi, ailesinden yeter miktarda kalan miras nedeniyle servet biriktirme
derdinde olmamış, rüşvete tenezzül etmemiş ve kötü bir iş yapmamıştır. Hayatı
boyunca istediği tek şey şeyhülislam olmaktı. Bu nedenle Şeyhülislam Bahâî
Efendi ile rekabet içinde olmuş ve onu karalamaktan çekinmemiştir. Bunun
yanında ilmî yetkinliği ve inşâdaki kudreti herkes tarafından takdir edilirdi (İpşirli 2007: 1798-1799). İlmiye Salnâmesi’nde ise Abdülaziz Efendi seçkin bir
alim, latif şiirler yazan, üslûbu zengin bir edip olarak tanıtılmakla birlikte
siyasete fazlaca bulaştığına dikkat çekilir (1998: 378).
Azîzî
mahlasıyla şiirler yazan ve bir divançesi bulunan Abdülaziz Efendi, eserlerini
daha ziyade mensur olarak kaleme almıştır. Zaten Bursalı Mehmed Tahir de onun
nesrinin nazmına göre daha iyi olduğunu söyler (1975: 81). Veysî, Nergisî,
Okçu-zâde Mehmed Şâhî gibi inşâ sanatının zirve şahsiyetlerinin yaşadığı bir
çağda yaşayan müellif, üslûp olarak aynı şekilde inşâyı benimsemiş ve adı geçen
kişiler arasında seçkin bir yer edinmiştir. Nâbî, Fetihnâme-yi Kamaniçe
adlı eserini, Osman-zâde Ahmed Tâib ise Hadîkatü’s-Selâtin ve’l-Vüzerâ
adlı eserini yazarken Abdülaziz Efendi’den etkilemişlerdir (Benli 2015: 72).
Abdülaziz Efendi, yaşadığı dönemde başka şairlerle de yakın ilişki içinde
olmuş, şair Güftî’yi himaye etmiştir (Yılmaz 1996: 218). Güftî kendisine
pek çok kaside, Cevrî ve Haylî Hâfızı Mustafa Çelebi de tarihler yazmıştır
(Çapan, 2005: 372; Ekinci, 2018: 769). Baldır-zâde Mehmed Efendi’nin yazdığı Ravza-i
Evliya adlı eserinin adını Abdülaziz Efendi koymuştur (Abdülkadiroğlu 1992: 9; Benli, 2015: 14). Daha ziyade tarihçiliğiyle tanınan Abdülaziz Efendi’nin
tarih yazıcılığı konusunda da Naîmâ, Kâtip Çelebi, Silahdar Fındıklılı Mehmed
Ağa ve Abdurrahman Abdi Paşa’yı etkilediği söylenir (Kaya 2003: XXXVIII-LXI;
Aycibin 2007: 133-145).
Abdülaziz
Efendi, arkasında kitabî eserlerden başka, mimarî eserler de bırakmıştır. Doğduğu
ve vefat ettiği yer olan Bursa’da, Ulu Camii’nin iki yanına sofa ve batı
tarafına bir muallimhane, Setbaşı mevkiine bir cami yaptırmış (Kaya 2001: 382),
Uludağ’da Ayıalanı olarak bilinen yerden şehir merkezine su getirtmiş ve elli
çeşme inşa ettirmiştir (Karataş 2008: 403). Sürgünde bulunduğu Sakız’da da bir
cami yaptırmıştır (Örenç 2009: 9).
Edebî Eserleri:
1.Dîvânçe: 47
gazel, üç kıta ve iki müfredden oluşan eser üzerinde Sacide Erdoğan tarafından
bir yüksek lisans tezi hazırlanmıştır (2020).
2.Gülşen-i
Niyâz: Kıbrıs sürgünündeyken yaşadığı sıkıntıları 1855 beyitten
oluşan bu mesnevide anlatmıştır. Eser üzerinde Fatma Bindal Arslan (1996) ve
Abdullah Begeç (2001) birer yüksek lisans tezi hazırlamıştır.
3.Münâcât: 80
beyitten oluşan bu şiir, Zeyl-i Ravzatü’l-Ebrâr adlı eserinin içinde
bulunmaktadır.
Tarihe
Dair Eserleri:
4.Mir’âtü’s-Safâ:
Kısas-ı enbiya türündeki bu eser, Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e 33 peygamberin
hayat hikâyesine yer vermektedir. 1048/1638-9 yılında IV. Murad’ın Bağdat
Seferi’nden zaferle dönüşünün ardından yazılmış ve padişaha takdim edilmiştir.
Eser, Şeyma Benli tarafından yüksek lisans tezi olarak hazırlanmıştır (2015).
5.Ravzatü’l-Ebrâri’l-Mübîn
bi-Vekâyi‘-i Selefî-i Mâziyye ve’l-Ahbâr: Bu eser konu itibariyle Hz.
Adem’in yaratılışından başlayıp 1058/1648 yılına değin getirilen kapsamlı bir
tarih kitabıdır. Peygamberlerin hayatları kısmı Mir’âtü’s-Safâ’dan aynen
alınmış, onun üzerine diğer konular ilave edilmiştir. Abdülaziz Efendi, Mir’âtü’s-Safâ’yı
telif ettikten 10 yıl sonra, 7 Ramazan 1059/14 Eylül 1649’da tamamlayıp IV.
Mehmed’e sunmuştur. Eserin tamamı Nurdan Çimen tarafından yüksek lisans tezi
olarak (2011), sadece Osmanlı padişahları ile ilgili olan kısmı ise İbrahim
Özgül tarafından doktora tezi olarak hazırlanmıştır (2010).
6.Zeyl-i
Ravzatü’l-Ebrâr: IV. Mehmed’in tahta çıkışından müellifin
kendi ölümüne değin geçen on yıllık süreci anlatan bu eser, aynı zamanda bir
hatırat niteliğindedir. Nevzat Kaya tarafından doktora tezi olarak
hazırlanmıştır (1990).
7.Süleymân-nâme:
Kanûnî Sultan Süleyman dönemini siyasî açıdan ele alan eser, o dönemde yetişmiş
alimler ve vezirlerin biyografilerini de ihtiva etmesiyle dikkat çekmektedir.
Hoca Sadeddin’in Tâcü’t-Tevârîh’ine zeyl olarak yazılmış ve Sultan
İbrahim’e sunulmuştur (Ekinci, 2018: 772). XVII. yüzyılda kaleme alınmış tek
Süleymân-nâme’dir (Alper 2014: 159).
8.Zafer-nâme: Sadrazam
Kemankeş Kara Mustafa Paşa’nın isteği üzerine, IV. Murad’ın Revan ve Bağdat
seferlerini anlattığı bu eserini kaleme almıştır. Eser, Nermin Yıldırım
tarafından yüksek lisans tezi olarak hazırlanmıştır (2005).
9.El-Fevâyihu’n-Nebeviyye
fi’s-Siyeri’l-Mustafaviyye: Hz. Muhammed’in peygamber olduğu
zamandan Hayber Savaşı’na kadar olan dönemi anlatmaktadır (Uzun 2009: 325).
10.Tercüme-i
Siyer-i Kâzerûnî: Adından da anlaşılacağı üzere, Kâzerûnî’nin
yazdığı siyerin tercümesidir. IV. Murad’a sunulmuştur (Uzun 2009: 325).
İslâmî
İlimlere Dair Eserleri:
11.Nefehâtü’l-Üns fî Şerhi Ravzati’l-Kuds: Klasik usûlde yazılmış, taharet bahsiyle başlayıp vesâyâ bahsiyle biten, Arapça bir fıkıh kitabıdır. IV. Mehmed’e sunmuştur. (Benli 2015: 15)
12.Hallü’l-İştibâh
‘an ‘Ukûdi’l-Eşbâh: Zeynüddin İbn Nüceym’in el-Eşbâh ve’n-Nezâ’ir
adlı eserini yeniden düzenlemiş ve yer yer açıklamalar ilave etmiştir. Bir isim
zikredilmemekle birlikte veziriazama sunduğunu belirtmiştir (Benli 2015: 15).
13.Fetevâ:
Verdiği fetvaları, soru-cevap şeklinde bu kitabında bir araya getirmiştir (Benli 2015: 15).
14.Risâle
fî Kavli’l-Beyzâvî İnne li’l-Mu‘tebere Tahsîsu Hâze’l-Hükm:
Hükümlerin genelleştirilmesi veya kayıtlandırılmasını konu edinen Arapça bir
risaledir (Benli 2015: 15).
Bu eserlerden başka, kaynaklarda zikredilen el-Kâfî, Kitâbü’l-Elgâz
fi’l-Fıkhi’l-Hanefî, Şerh-i Şifâ-i Şerîf, Risâle-i Kalemiyye, Selîm-nâme ve
Hilyetü’l-Enbiya adlı eserlerinin nüshaları şimdiye kadar tespit
edilememiştir (Benli, 2015: 18). Bursalı Mehmed Tahir tarafından Karaçelebizâde
Abdülaziz Efendi’ye atfedilen Terceme-i Ahlâk-ı Muhsinî adlı eserin ise
aslında Hocazâde Abdülaziz Efendi’ye ait olup isim benzerliğinden dolayı bir
karışıklık yaşanmış olabileceğini Adem Ceyhan ortaya koymuştur (2008: 62).
Kaynakça
Abdülkadiroğlu, Abdülkerim (1992). “Baldırzade Mehmed Efendi”. İslâm Ansiklopedisi. C. 5. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı. 8-9.
Alper,
Kadir (2014). “Türk Edebiyatında Süleyman-nameler”. Turkish Studies
International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish
or Turkic (9/7):147-163.
Aycibin,
Zeynep (2007). Kâtip Çelebi Fezleke (Tahlil-Metin). Doktora Tezi. İstanbul:
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi.
Benli,
Şeyma (hzl.)(2015). Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi’nin Mir’âtu’s-Safâ’sı
(Tenkitli Metin-İnceleme). Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul
Üniversitesi.
Bindal
Arslan, Fatma (hzl.)(1996). Kara Çelebi-zâde Abdülaziz Gülşen-i Niyâz (Tenkidli
Metin/İnceleme). Yüksek Lisans Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi.
Bursalı
Mehmed Tahir (1975). Osmanlı Müellifleri. C. III. İstanbul: Meral.
Celaleddin
(1314). Osmanlı Tarih ve Müverrihleri. İstanbul: İkdam.
Ceyhan, Adem (hzl.) (2008). Reşidüddin Vatvat, Hazret-i Ali’nin Yüz Sözü – Gül-i Sad Berg. (çev. Hocazâde Abdülaziz Efendi). İstanbul: Buhara Yay.
Çapan,
Pervin (hzl.)(2005). Tezkire-i Safâyî. Ankara: AKM Yay.
Çimen,
Nurdan (hzl.)(2011). Abdülaziz Karaçelebi-zâde’nin Tarih-i Ravzatü’l-Ebrar’ı
Metin-Tahlili. Yüksek Lisans Tezi. Elazığ: Fırat Üniversitesi.
Ekinci,
Ramazan (hzl.) (2018). Şeyhî, Vekâyi‘u’l-Fuzalâ. İstanbul:
Türkiye Yazma Eserler Kurumu.
Erdoğan,
Sacide (hzl.)(2020). Kara Çelebi-zâde Abdülazîz Dîvânçesi (İnceleme-Metin-Çeviri).
Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi.
İlmiye
Salnâmesi (1998). hzl. Seyit Ali Kahraman, vd. İstanbul: İşaret.
İpşirli,
Mehmet (hzl.) (2007). Naîmâ, Naîmâ Tarihi. C. IV. Ankara: TTK.
Karataş,
Ali İhsan (2008). “Bursa Suları ve Su Vakıfları”. Uludağ Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi (17/2): 379-417.
Kaya,
Nevzat (2001). “Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi”. İslâm Ansiklopedisi. C. 24. İstanbul:
Türkiye Diyanet Vakfı. 381-383.
Kaya,
Nevzat (2003). Ravzatü’l-Ebrâr Zeyli Tahlil ve Metin. Ankara: TTK.
Mazıoğlu,
Hasibe (1988). Nedim. Ankara: KTB Yay.
Örenç,
Ali Fuat (2009). “Sakız Adası”. İslâm Ansiklopedisi. C. 36. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı. 6-10.
Özgül,
İbrahim (hzl.)(2010). Kara Çelebi-zâde Abdülaziz Efendi’nin Ravzatü’l- Ebrâr Adlı
Eseri (1299-1648) Tahlil ve Metin. Doktora Tezi. Erzurum: Atatürk
Üniversitesi.
Uzun,
Mustafa (2009). “Siyer ve Megâzî - Türkçe Siyer Kitapları”. İslâm Ansiklopedisi. C. 37.
İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı. 324-326.
Uzunçarşılı,
İsmail Hakkı (1954). Osmanlı Tarihi. C. III/2. Ankara: TTK.
Yıldırım,
Nermin (hzl.)(2005). Kara Çelebi-zâde Abdülaziz Efendi’nin Zafername Adlı Eseri
(Tarihçe-i Feth-i Revan ve Bağdad) Tahlil ve Metin. Yüksek Lisans Tezi.
İstanbul: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi.
Yılmaz,
Kaşif (1996). “Güftî”. İslâm Ansiklopedisi. C. 14. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı. 218-219.
Yılmaz, M. Necip (hzl.) (2013). Ahmed Refik,
Âlimler ve Sanatkârlar. İstanbul: Büyüyen Ay.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: ŞEYMA BENLİYayın Tarihi: 05.01.2021Güncelleme Tarihi: 05.01.2021Eserlerinden Örnekler
Mir’âtü’s-Safâ’dan
“Hazret-i
Âdem sallallâhu te‘âlâ ‘aleyhi ve sellem ol dem ki irâdet-i bî-‘illet-i
Hazret-i Âferînende-i hest u bûd ber-muktezâ-yı hükm-i nâ-mahdûd halîfetullâhi
fi’l-‘âlem ebu’l-beşer Âdem sallallâhu ‘aleyhi ve sellem hırâmân-ı sahn-ı serây-ı
vücûd ve serv-i çemen-tırâz-ı kadd-i dil-sitânı revnak-efzâ-yı bâğ-ı şühûd
olmağa ta‘alluk yâfte oldı. Fermân-ı Sübhânî üzre nigeh-dârân-ı bârgâh-ı
Samedânî Hazret-i Cebrâîl ü Mikâîl ü İsrâfîl vâhiden ba‘de vâhidin
nişîmen-gâh-ı bâlâ-hâne-i lâhûtden cilve-ger-i hıtta-i nâsût olup hamîr-mâye-i
fıtrat-ı nev‘-i insânî olmak içün safha-i zemînden bir kabza hâk-i pâk almağa
tahrîk-i bâl-i ‘azîmet itdiler. Bu vaz‘-ı hikmet-şi‘ârdan müntehe’l-merâm ne
idügin zemîn istiş‘âr idicek ber-hemzede-i ıztırâb olup “Ey kerrûbiyyân-ı
‘illiyyîn-mekân! Bu zerre-i hâksârda tâb-ı tahammül-i âteş-i dûzâh yokdur.
Dest-i ta‘arruzunuzdan tahlîs-i girîbân-ı selâmet recâsına nâm-ı
lâzımu’l-ihtirâm-ı Hazret-i Hudâvend-i enâma tevessül iderüm,” deyu dilbeste-i
fitrâk-ı niyâz olmağın ta‘zîmen li’l-ismi’l-celîl hissemend-i feyz-i ‘âtıfet
olup câygîr-i hazîre-i emân oldı. Nevbet-i hidmet-i kabz-ı kabza-i hâk-i
‘ıtırnâk Hazret-i ‘Azrâîle değicek eğerçi zemîn-i resm-i dîrîn üzre istînâf-ı
merâsim recâ eyleyüp bünyâd-ı tazarru‘ u zârî eyledi. Lâkin ol ferişte-i
nûr-sirişte “İmtisâl-i fermân-ı Îzid-i müte‘âl yanında merhamet ü şefkatin ne
vak‘ u i‘tibârı ola?” deyüp ‘urûk u a‘sâb-ı zemîne bî-bâk pençe-i iktidâr saldı
ve sehl ü hüzn-i edîm-i arzdan kırk arş mikdârı hâk alup hasebe’l-emr beyne
Mekke ve’t-Tâyif müsta‘idd-i fünûn-ı avâtıf u letâyif eyledi. Ol dem münşiyân-ı
dîvân-hâne-i hikmet-menşûr hidmet-i kabz-ı ervâha kalem-zen-i terkîm olup
dest-i istihkâkı Hazret-i ‘Azrâîle teslîm itdiler.”
(Benli,
Şeyma (2015). Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi’nin Mir’âtu’s-Safâ’sı
(Tenkitli Metin-İnceleme). Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul
Üniversitesi. 79-80.)
Gülşen-i
Niyâz’dan
“Gezerüm
şimdi vâlih ü hayrân
İsterüm
derdüme bulam dermân
Döğünüp
taşlar ile cûy-âsâ
İnlerim
kûh gibi subh u mesâ
Zahmuma
hiç nemek saçmaz
Derd-i
dilden bana haber açmaz
Hâb-ı
rahmetden el yudı çeşmüm
Giceler
subha dek sayar encüm
Bu
ümîd ile kim nesîm-i seher
Getüre
gûş-ı câna hayr-haber
Cân
meşâmına çünki bâd-ı sabâ
İtmeye
feyz bûy-ı rûy efzâ
Matla‘u’ş-şems
döndürüp yüzümi
Dikerem
semt-i maşrıka gözümi
Lutf-ı
Bârîden eyleyüp ümmîd
Müjde-i
‘afv ile gele hurşîd
Çünki
anda dahi olam me’yûs
Eyleyüp
âh iderüm efsûs
Yere
çalup ‘imâme-i sabrı
Eylerüm
çâk câme-i sabrı
Kendümi
hâke eyleyüp galtân
Gider
‘aklum gören sanur bî-cân
Yüz
urup pâ-yı eşk-i hûnpâşa
Urarum
başı taşdan taşa
Olur
ol dem bu âh-ı âteş-nâk
Şerer-efşân-ı
safha-i eflâk
…
İtsem
ızhâr bahra derd ü elem
Olur
dahi mevc-rîz-i sitem
Söylesem
âfitâba derd-i derûn
Pençesiyle
ider yüzüm pür-hûn
Ebre
ger ‘arz itsem icmâlâ
Yağdurur
başıma tükürük belâ
Bâda
karşu eger çekersem âh
Yüzüm
eyler tabanca ile siyâh
…
Kimden
ümmîd itdüm ise vefâ
Başuma
andan irdi seng-i cefâ”
(Bindal
Arslan, Fatma (1996) Kara Çelebi-zâde Abdülazîz Gülşen-i Niyâz (Tenkidli
Metin/İnceleme). Yüksek Lisans Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi.
274-276.)
Gazel
Hevâ-yı
‘ışka düşen dil mekân nedür bilmez
Hümâ-yı
evc-i belâ âşiyân nedür bilmez
Hatundan
almak olurdı hat-ı emân câna
O hûnî
gamzeler ammâ zamân nedür bilmez
Bilür
o gonçe-i fem mantıku’t-tayrı [ammâ]
Zamân
olur ki yine ol zebân nedür bilmez
Şüküftedür
gül-i rûyı hemîşe dildârun
‘Azîzî
ravza-i cennet hazân nedür bilmez
(Ekinci,
Ramazan (hzl.) (2018). Şeyhî, Vekâyi‘u’l-Fuzalâ. İstanbul: Türkiye Yazma
Eserler Kurumu. 774.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 05.01.2021Güncelleme Tarihi: 05.01.2021Eserlerinden Örnekler
Mir’âtü’s-Safâ’dan
“Hazret-i
Âdem sallallâhu te‘âlâ ‘aleyhi ve sellem ol dem ki irâdet-i bî-‘illet-i
Hazret-i Âferînende-i hest u bûd ber-muktezâ-yı hükm-i nâ-mahdûd halîfetullâhi
fi’l-‘âlem ebu’l-beşer Âdem sallallâhu ‘aleyhi ve sellem hırâmân-ı sahn-ı serây-ı
vücûd ve serv-i çemen-tırâz-ı kadd-i dil-sitânı revnak-efzâ-yı bâğ-ı şühûd
olmağa ta‘alluk yâfte oldı. Fermân-ı Sübhânî üzre nigeh-dârân-ı bârgâh-ı
Samedânî Hazret-i Cebrâîl ü Mikâîl ü İsrâfîl vâhiden ba‘de vâhidin
nişîmen-gâh-ı bâlâ-hâne-i lâhûtden cilve-ger-i hıtta-i nâsût olup hamîr-mâye-i
fıtrat-ı nev‘-i insânî olmak içün safha-i zemînden bir kabza hâk-i pâk almağa
tahrîk-i bâl-i ‘azîmet itdiler. Bu vaz‘-ı hikmet-şi‘ârdan müntehe’l-merâm ne
idügin zemîn istiş‘âr idicek ber-hemzede-i ıztırâb olup “Ey kerrûbiyyân-ı
‘illiyyîn-mekân! Bu zerre-i hâksârda tâb-ı tahammül-i âteş-i dûzâh yokdur.
Dest-i ta‘arruzunuzdan tahlîs-i girîbân-ı selâmet recâsına nâm-ı
lâzımu’l-ihtirâm-ı Hazret-i Hudâvend-i enâma tevessül iderüm,” deyu dilbeste-i
fitrâk-ı niyâz olmağın ta‘zîmen li’l-ismi’l-celîl hissemend-i feyz-i ‘âtıfet
olup câygîr-i hazîre-i emân oldı. Nevbet-i hidmet-i kabz-ı kabza-i hâk-i
‘ıtırnâk Hazret-i ‘Azrâîle değicek eğerçi zemîn-i resm-i dîrîn üzre istînâf-ı
merâsim recâ eyleyüp bünyâd-ı tazarru‘ u zârî eyledi. Lâkin ol ferişte-i
nûr-sirişte “İmtisâl-i fermân-ı Îzid-i müte‘âl yanında merhamet ü şefkatin ne
vak‘ u i‘tibârı ola?” deyüp ‘urûk u a‘sâb-ı zemîne bî-bâk pençe-i iktidâr saldı
ve sehl ü hüzn-i edîm-i arzdan kırk arş mikdârı hâk alup hasebe’l-emr beyne
Mekke ve’t-Tâyif müsta‘idd-i fünûn-ı avâtıf u letâyif eyledi. Ol dem münşiyân-ı
dîvân-hâne-i hikmet-menşûr hidmet-i kabz-ı ervâha kalem-zen-i terkîm olup
dest-i istihkâkı Hazret-i ‘Azrâîle teslîm itdiler.”
(Benli,
Şeyma (2015). Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi’nin Mir’âtu’s-Safâ’sı
(Tenkitli Metin-İnceleme). Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul
Üniversitesi. 79-80.)
Gülşen-i
Niyâz’dan
“Gezerüm
şimdi vâlih ü hayrân
İsterüm
derdüme bulam dermân
Döğünüp
taşlar ile cûy-âsâ
İnlerim
kûh gibi subh u mesâ
Zahmuma
hiç nemek saçmaz
Derd-i
dilden bana haber açmaz
Hâb-ı
rahmetden el yudı çeşmüm
Giceler
subha dek sayar encüm
Bu
ümîd ile kim nesîm-i seher
Getüre
gûş-ı câna hayr-haber
Cân
meşâmına çünki bâd-ı sabâ
İtmeye
feyz bûy-ı rûy efzâ
Matla‘u’ş-şems
döndürüp yüzümi
Dikerem
semt-i maşrıka gözümi
Lutf-ı
Bârîden eyleyüp ümmîd
Müjde-i
‘afv ile gele hurşîd
Çünki
anda dahi olam me’yûs
Eyleyüp
âh iderüm efsûs
Yere
çalup ‘imâme-i sabrı
Eylerüm
çâk câme-i sabrı
Kendümi
hâke eyleyüp galtân
Gider
‘aklum gören sanur bî-cân
Yüz
urup pâ-yı eşk-i hûnpâşa
Urarum
başı taşdan taşa
Olur
ol dem bu âh-ı âteş-nâk
Şerer-efşân-ı
safha-i eflâk
…
İtsem
ızhâr bahra derd ü elem
Olur
dahi mevc-rîz-i sitem
Söylesem
âfitâba derd-i derûn
Pençesiyle
ider yüzüm pür-hûn
Ebre
ger ‘arz itsem icmâlâ
Yağdurur
başıma tükürük belâ
Bâda
karşu eger çekersem âh
Yüzüm
eyler tabanca ile siyâh
…
Kimden
ümmîd itdüm ise vefâ
Başuma
andan irdi seng-i cefâ”
(Bindal
Arslan, Fatma (1996) Kara Çelebi-zâde Abdülazîz Gülşen-i Niyâz (Tenkidli
Metin/İnceleme). Yüksek Lisans Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi.
274-276.)
Gazel
Hevâ-yı
‘ışka düşen dil mekân nedür bilmez
Hümâ-yı
evc-i belâ âşiyân nedür bilmez
Hatundan
almak olurdı hat-ı emân câna
O hûnî
gamzeler ammâ zamân nedür bilmez
Bilür
o gonçe-i fem mantıku’t-tayrı [ammâ]
Zamân
olur ki yine ol zebân nedür bilmez
Şüküftedür
gül-i rûyı hemîşe dildârun
‘Azîzî
ravza-i cennet hazân nedür bilmez
(Ekinci,
Ramazan (hzl.) (2018). Şeyhî, Vekâyi‘u’l-Fuzalâ. İstanbul: Türkiye Yazma
Eserler Kurumu. 774.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 05.01.2021Eserlerinden Örnekler
Mir’âtü’s-Safâ’dan
“Hazret-i
Âdem sallallâhu te‘âlâ ‘aleyhi ve sellem ol dem ki irâdet-i bî-‘illet-i
Hazret-i Âferînende-i hest u bûd ber-muktezâ-yı hükm-i nâ-mahdûd halîfetullâhi
fi’l-‘âlem ebu’l-beşer Âdem sallallâhu ‘aleyhi ve sellem hırâmân-ı sahn-ı serây-ı
vücûd ve serv-i çemen-tırâz-ı kadd-i dil-sitânı revnak-efzâ-yı bâğ-ı şühûd
olmağa ta‘alluk yâfte oldı. Fermân-ı Sübhânî üzre nigeh-dârân-ı bârgâh-ı
Samedânî Hazret-i Cebrâîl ü Mikâîl ü İsrâfîl vâhiden ba‘de vâhidin
nişîmen-gâh-ı bâlâ-hâne-i lâhûtden cilve-ger-i hıtta-i nâsût olup hamîr-mâye-i
fıtrat-ı nev‘-i insânî olmak içün safha-i zemînden bir kabza hâk-i pâk almağa
tahrîk-i bâl-i ‘azîmet itdiler. Bu vaz‘-ı hikmet-şi‘ârdan müntehe’l-merâm ne
idügin zemîn istiş‘âr idicek ber-hemzede-i ıztırâb olup “Ey kerrûbiyyân-ı
‘illiyyîn-mekân! Bu zerre-i hâksârda tâb-ı tahammül-i âteş-i dûzâh yokdur.
Dest-i ta‘arruzunuzdan tahlîs-i girîbân-ı selâmet recâsına nâm-ı
lâzımu’l-ihtirâm-ı Hazret-i Hudâvend-i enâma tevessül iderüm,” deyu dilbeste-i
fitrâk-ı niyâz olmağın ta‘zîmen li’l-ismi’l-celîl hissemend-i feyz-i ‘âtıfet
olup câygîr-i hazîre-i emân oldı. Nevbet-i hidmet-i kabz-ı kabza-i hâk-i
‘ıtırnâk Hazret-i ‘Azrâîle değicek eğerçi zemîn-i resm-i dîrîn üzre istînâf-ı
merâsim recâ eyleyüp bünyâd-ı tazarru‘ u zârî eyledi. Lâkin ol ferişte-i
nûr-sirişte “İmtisâl-i fermân-ı Îzid-i müte‘âl yanında merhamet ü şefkatin ne
vak‘ u i‘tibârı ola?” deyüp ‘urûk u a‘sâb-ı zemîne bî-bâk pençe-i iktidâr saldı
ve sehl ü hüzn-i edîm-i arzdan kırk arş mikdârı hâk alup hasebe’l-emr beyne
Mekke ve’t-Tâyif müsta‘idd-i fünûn-ı avâtıf u letâyif eyledi. Ol dem münşiyân-ı
dîvân-hâne-i hikmet-menşûr hidmet-i kabz-ı ervâha kalem-zen-i terkîm olup
dest-i istihkâkı Hazret-i ‘Azrâîle teslîm itdiler.”
(Benli,
Şeyma (2015). Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi’nin Mir’âtu’s-Safâ’sı
(Tenkitli Metin-İnceleme). Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul
Üniversitesi. 79-80.)
Gülşen-i
Niyâz’dan
“Gezerüm
şimdi vâlih ü hayrân
İsterüm
derdüme bulam dermân
Döğünüp
taşlar ile cûy-âsâ
İnlerim
kûh gibi subh u mesâ
Zahmuma
hiç nemek saçmaz
Derd-i
dilden bana haber açmaz
Hâb-ı
rahmetden el yudı çeşmüm
Giceler
subha dek sayar encüm
Bu
ümîd ile kim nesîm-i seher
Getüre
gûş-ı câna hayr-haber
Cân
meşâmına çünki bâd-ı sabâ
İtmeye
feyz bûy-ı rûy efzâ
Matla‘u’ş-şems
döndürüp yüzümi
Dikerem
semt-i maşrıka gözümi
Lutf-ı
Bârîden eyleyüp ümmîd
Müjde-i
‘afv ile gele hurşîd
Çünki
anda dahi olam me’yûs
Eyleyüp
âh iderüm efsûs
Yere
çalup ‘imâme-i sabrı
Eylerüm
çâk câme-i sabrı
Kendümi
hâke eyleyüp galtân
Gider
‘aklum gören sanur bî-cân
Yüz
urup pâ-yı eşk-i hûnpâşa
Urarum
başı taşdan taşa
Olur
ol dem bu âh-ı âteş-nâk
Şerer-efşân-ı
safha-i eflâk
…
İtsem
ızhâr bahra derd ü elem
Olur
dahi mevc-rîz-i sitem
Söylesem
âfitâba derd-i derûn
Pençesiyle
ider yüzüm pür-hûn
Ebre
ger ‘arz itsem icmâlâ
Yağdurur
başıma tükürük belâ
Bâda
karşu eger çekersem âh
Yüzüm
eyler tabanca ile siyâh
…
Kimden
ümmîd itdüm ise vefâ
Başuma
andan irdi seng-i cefâ”
(Bindal
Arslan, Fatma (1996) Kara Çelebi-zâde Abdülazîz Gülşen-i Niyâz (Tenkidli
Metin/İnceleme). Yüksek Lisans Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi.
274-276.)
Gazel
Hevâ-yı
‘ışka düşen dil mekân nedür bilmez
Hümâ-yı
evc-i belâ âşiyân nedür bilmez
Hatundan
almak olurdı hat-ı emân câna
O hûnî
gamzeler ammâ zamân nedür bilmez
Bilür
o gonçe-i fem mantıku’t-tayrı [ammâ]
Zamân
olur ki yine ol zebân nedür bilmez
Şüküftedür
gül-i rûyı hemîşe dildârun
‘Azîzî
ravza-i cennet hazân nedür bilmez
(Ekinci,
Ramazan (hzl.) (2018). Şeyhî, Vekâyi‘u’l-Fuzalâ. İstanbul: Türkiye Yazma
Eserler Kurumu. 774.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Mir’âtü’s-Safâ’dan
“Hazret-i
Âdem sallallâhu te‘âlâ ‘aleyhi ve sellem ol dem ki irâdet-i bî-‘illet-i
Hazret-i Âferînende-i hest u bûd ber-muktezâ-yı hükm-i nâ-mahdûd halîfetullâhi
fi’l-‘âlem ebu’l-beşer Âdem sallallâhu ‘aleyhi ve sellem hırâmân-ı sahn-ı serây-ı
vücûd ve serv-i çemen-tırâz-ı kadd-i dil-sitânı revnak-efzâ-yı bâğ-ı şühûd
olmağa ta‘alluk yâfte oldı. Fermân-ı Sübhânî üzre nigeh-dârân-ı bârgâh-ı
Samedânî Hazret-i Cebrâîl ü Mikâîl ü İsrâfîl vâhiden ba‘de vâhidin
nişîmen-gâh-ı bâlâ-hâne-i lâhûtden cilve-ger-i hıtta-i nâsût olup hamîr-mâye-i
fıtrat-ı nev‘-i insânî olmak içün safha-i zemînden bir kabza hâk-i pâk almağa
tahrîk-i bâl-i ‘azîmet itdiler. Bu vaz‘-ı hikmet-şi‘ârdan müntehe’l-merâm ne
idügin zemîn istiş‘âr idicek ber-hemzede-i ıztırâb olup “Ey kerrûbiyyân-ı
‘illiyyîn-mekân! Bu zerre-i hâksârda tâb-ı tahammül-i âteş-i dûzâh yokdur.
Dest-i ta‘arruzunuzdan tahlîs-i girîbân-ı selâmet recâsına nâm-ı
lâzımu’l-ihtirâm-ı Hazret-i Hudâvend-i enâma tevessül iderüm,” deyu dilbeste-i
fitrâk-ı niyâz olmağın ta‘zîmen li’l-ismi’l-celîl hissemend-i feyz-i ‘âtıfet
olup câygîr-i hazîre-i emân oldı. Nevbet-i hidmet-i kabz-ı kabza-i hâk-i
‘ıtırnâk Hazret-i ‘Azrâîle değicek eğerçi zemîn-i resm-i dîrîn üzre istînâf-ı
merâsim recâ eyleyüp bünyâd-ı tazarru‘ u zârî eyledi. Lâkin ol ferişte-i
nûr-sirişte “İmtisâl-i fermân-ı Îzid-i müte‘âl yanında merhamet ü şefkatin ne
vak‘ u i‘tibârı ola?” deyüp ‘urûk u a‘sâb-ı zemîne bî-bâk pençe-i iktidâr saldı
ve sehl ü hüzn-i edîm-i arzdan kırk arş mikdârı hâk alup hasebe’l-emr beyne
Mekke ve’t-Tâyif müsta‘idd-i fünûn-ı avâtıf u letâyif eyledi. Ol dem münşiyân-ı
dîvân-hâne-i hikmet-menşûr hidmet-i kabz-ı ervâha kalem-zen-i terkîm olup
dest-i istihkâkı Hazret-i ‘Azrâîle teslîm itdiler.”
(Benli, Şeyma (2015). Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi’nin Mir’âtu’s-Safâ’sı (Tenkitli Metin-İnceleme). Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi. 79-80.)
Gülşen-i
Niyâz’dan
“Gezerüm
şimdi vâlih ü hayrân
İsterüm
derdüme bulam dermân
Döğünüp
taşlar ile cûy-âsâ
İnlerim
kûh gibi subh u mesâ
Zahmuma
hiç nemek saçmaz
Derd-i
dilden bana haber açmaz
Hâb-ı
rahmetden el yudı çeşmüm
Giceler
subha dek sayar encüm
Bu
ümîd ile kim nesîm-i seher
Getüre
gûş-ı câna hayr-haber
Cân
meşâmına çünki bâd-ı sabâ
İtmeye
feyz bûy-ı rûy efzâ
Matla‘u’ş-şems
döndürüp yüzümi
Dikerem
semt-i maşrıka gözümi
Lutf-ı
Bârîden eyleyüp ümmîd
Müjde-i
‘afv ile gele hurşîd
Çünki
anda dahi olam me’yûs
Eyleyüp
âh iderüm efsûs
Yere
çalup ‘imâme-i sabrı
Eylerüm
çâk câme-i sabrı
Kendümi
hâke eyleyüp galtân
Gider
‘aklum gören sanur bî-cân
Yüz
urup pâ-yı eşk-i hûnpâşa
Urarum
başı taşdan taşa
Olur
ol dem bu âh-ı âteş-nâk
Şerer-efşân-ı
safha-i eflâk
…
İtsem
ızhâr bahra derd ü elem
Olur
dahi mevc-rîz-i sitem
Söylesem
âfitâba derd-i derûn
Pençesiyle
ider yüzüm pür-hûn
Ebre
ger ‘arz itsem icmâlâ
Yağdurur
başıma tükürük belâ
Bâda
karşu eger çekersem âh
Yüzüm
eyler tabanca ile siyâh
…
Kimden
ümmîd itdüm ise vefâ
Başuma
andan irdi seng-i cefâ”
Gazel
Hevâ-yı
‘ışka düşen dil mekân nedür bilmez
Hümâ-yı
evc-i belâ âşiyân nedür bilmez
Hatundan
almak olurdı hat-ı emân câna
O hûnî
gamzeler ammâ zamân nedür bilmez
Bilür
o gonçe-i fem mantıku’t-tayrı [ammâ]
Zamân
olur ki yine ol zebân nedür bilmez
Şüküftedür
gül-i rûyı hemîşe dildârun
‘Azîzî
ravza-i cennet hazân nedür bilmez
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | HÂTİF, Eğerci-zâde/Semerci-zâde/Sarrâc-zâde Hasan Hâtif Efendi | d. 1666-67 - ö. 1744-45 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | RESÎM/RÂSİM, Hacı Mustafa | d. ? - ö. 1717-18 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | MÜFÎD | d. ? - ö. 1726-27 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | RIZÂYÎ, Mehmed Ali Çelebi | d. 1592 - ö. 1629 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | ÇÂRESİZ, Şeyh İlyas, Sakızlı İlyas Efendi | d. 1592-93 - ö. 1706-07 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | ÂDEM DEDE | d. 1591-1592 - ö. 1653 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | KÂMİL, Hacı Ahmed | d. ? - ö. 11 Mayıs 1657-1658 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | VÜCÛDÎ, Ahmed Vücûdî Efendi | d. ? - ö. 1658-59 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | RÂZÎ, Acem Mehmed Çelebi | d. ? - ö. Nisan 1658 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | EŞREF, Muîneddin Eşref Efendi | d. ? - ö. 1587 | Meslek | Görüntüle |
11 | MEKKÎ, Mehmed Efendi | d. 1714 - ö. 1797 | Meslek | Görüntüle |
12 | EBUSSUUD EFENDİ, Hâce Çelebi | d. 1490 - ö. 1574 | Meslek | Görüntüle |
13 | ÂLÎ | d. ? - ö. 1646-48 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | UBÛDÎ, Abdurrahman, Dervîş Ubûdî (?), Ubûdî el-Gülşenî (?) | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | MEVCÎ, Defterdar Mehmed Paşa | d. ? - ö. 1643 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | RÂŞİD, Mehmed Ali Râşid Efendi, Antepli | d. 1819 - ö. 1893 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | RECÂ'Î, Mehmed Şâkir | d. 1804 - ö. 1874 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | ŞEM’Î, Şem’î Efendi | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |