HASÎB, Uşşâkî-zâde Seyyid İbrahim

(d. 1075/Ocak 1664 - ö. 1136/24 Haziran 1724)
biyografi yazarı, müverrih ve divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

1075’te (1664) ailesinin beşinci çoçuğu olarak İstanbul’da dünyaya geldi. Asıl ismi İbrahim’dir. Kaynaklarda şairin tam künyesi “Uşşâkî-zâde Seyyid İbrahim Hasîb Efendi” olarak kayıtlıdır. Osmanlı ilmiye sınıfı arasında mühim bir yere sahip olan Uşşâkî-zâdeler ailesinden Seyyid Abdülbâkî Efendi’nin oğludur. Annesi Nakîbüleşrâf Seyrek-zâde Seyyid Abdurrahman Efendi’nin kızı Şerîfe Sâliha Hanım’dır. Şairin seyyidliği anne tarafından gelmektedir. Babasının dedesi Halvetiyye tarikatının Uşşâkiye kolunun kurucusu Hüsâmeddîn-i Uşşâkî’dir. Seyyid İbrahim Efendi’nin nisbesi olan “Uşşâkî-zâde” hakkında kaynaklarda ihtilaf mevcuttur. Türkçe kaynaklar şairin nisbesini “Uşşâkî-zâde”, yabancı dildeki kaynaklar ise “Uşakî-zâde” şeklinde bildirmektedirler. Özellikle şairin Zeyl-i Şakâ’ik’inin tıpkıbasımını yapan H. J. Kissling ve eser üzerinde doktora tezi hazırlayan H.G. Majer, şairin Uşşâkî tarikatıyla alâkasının bulunmadığını ve ailenin aslen Uşaklı olduğunu bildirerek “Uşakî-zâde” adlandırmasının doğru olacağı kanaatindedirler. Hem Zeyl-i Şakâ’ik’ta hem de Evliya Çelebi’nin Seyâhatnâmesi’nde Türkçe “uşak” ismi, Arapça “âşık” kelimesinin çokluk hâli “uşşâk”la karıştırılarak sehven “ﻋﺸﺎﻖ” şeklinde yazıldığı bilgisi dikkate alındığında, Kissling ve Maier’in adlandırmasının uygun olacağı sonucu ortaya çıkmaktadır.

Seyyid İbrahim Efendi önce babasından, onun ölümü üzerine Muttalib-zâde Mehmed Sâlih Efendi, Kazasker Ak Mahmûd Efendi ve Kazasker Abdülbâkî Ârif Efendi’den dersler almıştır. İyi bir tahsil alan İbrahim Efendi, babasının 1090 Receb/1679 Ağustos’unda Mekke kadılığına tayin edilmesiyle mülâzemete kabul edildi. Belli bir süre alt derecedeki medreselerde görev yaptıktan sonra 11 Cumâdelûlâ 1098/25 Mart 1687’de Şeyhülislâm Ankaravî Mehmed Emîn Efendi’den imtihanı geçerek yirmi üç yaşında Muharrem Ağa Medresesi’ne müderris tayin edildi. 10 Rebîülevvel 1101/22 Aralık 1689’da Şehzadebaşı’ndaki Ebülfazl Mahmûd Efendi, 16 Safer 1105/17 Ekim 1693’te yine Şehzâdebaşı yakınlarındaki Hammâmiyye ve 6 Zilhicce 1106/18 Temmuz 1695’te Ûlâ-yı Hüsrev Kethüda Medresesi’ne tayin edildi. 11 Zilkade 1110/11 Mayıs 1699’da Sahn-ı Semân medreselerinden birine, 22 Safer 1112/8 Ağustos 1700’de Çarşamba’da Kovacıdede mahallesindeki Ûlâ-yı Zekeriyyâ, 14 Şevvâl 1113/14 Mart 1702’de Edirnekapı’daki Ayşe Sultan Medresesi’ne tayin edildi. Bu arada Zeyl-i Atâyî’ye zeyl yazdığı, dönemin şeyhülislamı Seyyid Feyzullâh Efendi tarafından duyulunca 1702’de Edirne’ye davet edildi. Şaire Evreşe kazası arpalık olarak verildi. Ayrıca İbrahim Hasîb Efendi, Seyyid Feyzullah Efendi’yle olan samimiyetini ilerleterek onun meclislerine dâhil oldu.

Şeyhülislâm Feyzullah Efendi’nin ilmî ve idârî kadroları çocukları ve yakınlarına tevcih ettirmesi, terfi bekleyen ulema arasında hoşnutsuzluğa yol açmaktaydı. Bunun sonucunda ortaya çıkan ve Osmanlı tarihlerinde “Edirne Vak’ası” olarak zikredilen isyanda Feyzullah Efendi’ye yakınlığı bilinen Seyyid İbrahim Efendi de zarar gördü. İsyan esnasında Uzuncaova’ya kaçtı. Burada da kendini güvende hissetmeyince isyanın da bitmesine yakınken Edirne’ye geri döndü. Şeyhülislam ve maiyetine yakınlığı aleyhinde kullanıldı ve rütbesi tenzil edilerek Beşiktaş’taki Barbaros Hayreddin Paşa Medresesi’nde görevlendirildi. 1704 yılından itibaren rütbesi tekrar yükselmeye başlayan İbrahim Efendi 20 Rebîülâhir 1116/22 Ağustos 1704’te mûsıla-i Süleymâniye rütbesiyle Sâniye-i Sarây-ı İbrahim Paşa Medresesi’ne tayin edildi. Şairin ilk kadılığı 1706 Ağustos’unda Medine’ye gönderilmesiyle başladı. Burada şeyhülharemlik rütbesine sahip oldu. Kendi arzusuyla Medine kadılığından ayrılınca Mandalyat ve Ayazmend kazaları arpalık olarak verildi. 15 Şevval 1125/4 Kasım 1713’te İzmir kadılığına getirildi ve bir yıl sonra azledildi. Kendisine Gediz ve Yenipazar kazaları arpalık olarak verildi. Bundan sonra herhangi bir görev almayan Seyyid İbrahim Efendi 2 Şevval 1136/24 Haziran 1724’te vefat etti ve Nişancı Paşa Camii karşısındaki Keskin Dede Mezarlığı’na defnedildi. (Ekinci 2017: 91-97; Ekinci 2018: 3071)

Şairin edebî şahsiyeti hakkında tezkire yazarları övgü dolu ifadeler sarf etmişlerdir. Bilhassa  Zeyl-i Şakâ’ik’i takdir ederek onun usta bir nâsir olduğu görüşünde birleşmişlerdir. Şairin şiirlerinin de güzel olduğunu beyan ederler. Divan tertip edip etmediği hususunda herhangi bir malumatın bulunmadığı Seyyid İbrahim Efendi, şiirlerinde Hasîb mahlasını kullanmıştır. Büyük Türk Klâsikleri’nde sehven şairin divanı olduğu bildirilmiş ve Çorumî-zâde Seyyid Mehmed Hasîb’in şiirleri Uşşâkî-zâde Hasîb’e mâl edilmiştir. Şairin mecmualarda kayıtlı olan şiirleri Hasîb mahlaslı diğer şairlerin (Mü’min-zâde Ahmed Hasîb, Hasîb-i Üsküdârî, Çorumî-zâde Seyyid Mehmed Hasîb) şiirleriyle karışmış vaziyettedir.

Bilinen üç eseri vardır:

1)Zeyl-i Şakâ’ik: Uşşâkî-zâde Hasîb’in eserlerinin en meşhururdur. Taşköprî-zâde Ahmed Efendi’nin kaleme aldığı eş-Şakâ’iku’n-Nu‘mâniyye Fî-Ulemâi’d-Devleti’l-Osmâniye adlı esere, Nev‘î-zâde Atâyî’nin Hadâ’iku’l-Hakâ’ik Fî-Tekmileti’ş-Şakâ’ik adıyla yazdığı zeyle yapılmış zeyldir. Müstakil bir ismi bulunmayan eser Zeyl-i Atâyî, Zeyl-i Şakâ’ik ya da müellifin kendi tabiriyle Zeyl-i Zeyl, Tekmiletü’z-Zeyl isimleriyle anılmıştır. Nev‘î-zâde Atâyî’nin 1634’te vefat etmesi sonucu Hadâ’iku’l-Hakâ’ik Fî-Tekmileti’ş-Şakâ’ik’in 17. tabakası olan Sultan IV. Murad devri ulemâ ve şeyhlerinin biyografileri yarım kalmıştır. Hasîb, öncelikle Atâyî’nin zeylinde eksik kalan 17. tabakayı ikmâl etmiş, Şakâ’iku’n-Nu‘mâniyye külliyatını 21. tabaka olan II. Ahmed dönemine kadar getirmiştir.

Eser 1044-1106/1634-1695 yılları arasında yaşamış 562 kişinin biyografisini ihtiva etmektedir.  Hasîb zeylini 1699 yılında yazmaya başlamış ve 1702 yılında bitirmiştir.

Hasîb, zeyli kaleme alırken seleflerinin metodunu takip ederek her padişah dönemini bir tabakaya ayırmıştır. Padişahın ölümünden sonra dönemin vefeyâtını kaydetmiş ve yine o dönemin kısaca tarihini yazmıştır. Ardından aynı dönemde görev yapan sadrazam, şeyhülislâm, kazasker ve İstanbul kadılarının listesini vermiştir. Ayrıca müellif biyografisini verdiği şahısla alâkalı herhangi bir latîfe, hikâye, kerâmet vb. anekdotlar varsa bunları da eserine dâhil ederek kitabını yeknesak bir anlatımdan kurtarmıştır. Şair olan ulema ve meşâyihin şiirlerinden örnekler sunmuş, varsa ilmî ve edebî eserlerinin isimlerini zikretmiştir. Kitabın dili, bahis konusu edilen şahsiyetin Osmanlı ilmiye sınıfındaki yerine göre sadeleşmekte ve ağırlaşmaktadır. Yazar özelikle şeyhülislâmlar ve kendi aile efradından bahsettiği bölümlerde sanat kaygısı güderek üçlü, dörtlü Farsça terkiplerle kurulmuş uzun, secili cümleler kullanmaya özen göstermiştir.

Zeyl-i Şakâ’ik Şeyhülislâm Feyzullah Efendi’ye ithaf edilmiştir. Zeylin tamamlanma tarihiyle Edirne Vak‘ası’nın zuhuru aynı döneme denk gelmiştir. Yazar zeylini beyaza çekemeden isyan başlamış, başına gelen olumsuzluklar neticesinde eseri yakmayı dahi düşünmüştür. Sonraki yıllarda esere çeşitli ilaveler yaptıktan sonra mevcut ithafı değiştirmeksizin Sadrazam Çorlulu Ali Paşa’ya yönelik ithafı da ekleyerek eserini tebyiz etmiştir. Eserin onu Türkiye’de, dördü yurtdışında olmak üzere on dört nüshası bulunmaktadır. Eserin Viyana nüshası Kissling tarafından tıpkıbasım hâlinde yayımlanmıştır. Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlı yazma (Hafid Efendi 242) muhtemel müellif hattı yahut müellif tarafından kontrol edilmiş nüshadır. Zeyl-i Şakâ’ik üzerinde doktora tezi hazırlayan Ramazan Ekinci’nin, Şakâ’ik külliyatı hakkında geniş bir değerlendirme ve eserin ayrıntılı incelemesi yaptıktan sonra bu nüshayı esas alarak hazırladığı çalışması, kapsamlı bir dizinle birlikte yayımlanmıştır. (Ekinci 2017)

Uşşâkî-zâde, haklarında malumat verdiği ulema ve şeyhlerin ancak bir kısmını tanımış olabileceğinden eser kaynak olma bakımından dikkatli kullanılmalıdır. Bu arada eserdeki rivayetlerin şifâhî ve resmî kaynakları tespit edilebilmektedir. Yazarın isimlerini zikrettiği kaynaklar arasında şu isimler yer alır: Abdî Halîfe, Abdî Paşa, Baldır-zâde Selîsî, İsa-zâde Abdullah, Kâtip Çelebi, Kara Çelebi-zâde Abdülaziz, Muhibbî Muhammedü’l-Emîn, Nazmî Efendi, Riyâzî Mehmed Efendi, Seyyid Mehmed Rıza ve Şârihü’l-Menâr-zâde Ahmed. Şifâhî bilgileri babasından, dedelerinden, meslektaşlarından ve hâl tercümesi yazılanların çağdaşlarından almıştır.

Uşşâkî-zâde’nin Zeyl-i Şakâ’ik’indeki ifadelerinin müphem, bilgilerinin eksik ve karışık olduğu Şeyhî Mehmed Efendi tarafından tenkit edilmiştir. Şeyhî, eserin eksik yönlerini tamamlamak suretiyle daha düzgün bir zeyl yazmak için Vekâyiu’l-Fuzalâ’yı kaleme almış, fakat Zeyl-i Şakâ’ik’teki bilgileri olduğu gibi kullanmaktan geri kalmamıştır.

2) Târîh-i Uşşâkî-zâde: Eserin varlığından şimdiye kadar pek bahsedilmemiştir. Nitekim Râmiz Efendi, Hasîb hakkında bilgi verirken “Atâyî Efendi merhûmun zeylini cildeynde tezyîl eylemiştir” demek sûretiyle Târîh-i Uşşâkî-zâde’yi Zeyl-i Şakâ’ik’in nüshalarından biri zannetmiştir. Şüphesiz bunda eserin, doğrudan doğruya Zeyl-i Şakâ’ik’in devamı niteliğinde olması önemli etkendir. Eser 1106/1695 yılından başlamak suretiyle, her ne kadar Zeyl-i Şakâ’ik’in devamı niteliğinde olsa da bizzat müellifin bildirdiği üzere Karaçelebi-zâde Abdülaziz Efendi’nin Ravzatü’l-Ebrâr’ı tarzında bir tarihtir. Tarihini yazma sebebini anlatan Uşşâkî-zâde, zeylin yazımı bittikten sonra henüz temize çekilmeden Edirne Vak‘ası meydana geldiğini, zor durumda kaldığını, bir ara elindeki müsveddeleri yakmayı düşündüğünü, Çorlulu Ali Paşa’nın sadrazam olması üzerine caize alabilmek ümidiyle eseri beyaza çekip ona takdim ettiğini, paşanın eseri beğenerek Karaçelebi-zâde Tarihi’ne benzer bir tarih yazmasını istediğini bunun üzerine de Târîh-i Uşşâkîzâde’yi kaleme aldığını bildirmektedir. Eser muhteva bakımından üç kısımda incelenebilir. Birinci kısımda yazar kendi adından, eseri yazma sebebinden ve daha önce kaleme aldığı Zeyl-i Şakâ’ik’ten bahseder. İkinci kısımda 1106/1695 yılında II. Mustafa’nın tahta çıkışından başlayarak 1124/1712’ye kadar kronolojik sırayla her yılın olaylarını anlatır ve o yıl vefat eden ulema ve meşâyihin biyografilerini verir. Üçüncü kısım, yazarın Medine kadılığında bulunduğu sırada Şeyhî Mehmed Efendi tarafından yazılmıştır. Kitap, 20 Safer 1124/29 Mart 1712 tarihinde Kâğıthâne’de Sadrazam Yûsuf Paşa’nın sultana verdiği ziyafet, Alibeyköy’deki at koşuları ve o gün doğan şehzâde ve sultanın doğumuyla sona ermektedir. Eserin tek nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Es‘ad Efendi 2438) kayıtlı olup Raşit Gündoğdu tarafından neşredilmiştir.

3) Siyer-i Nebî: Eserin varlığını bildiren yegâne kaynak, Bursalı Mehmed Tâhir’in Osmanlı Müellifleri adlı kitabıdır. Bu bilgiden hareketle Agâh Sırrı Levend de şairin siyerinin olduğu bilgisini vermektedir. Diğer biyografik kaynaklarda bu hususta hiçbir kayıt yoktur. Uşşâkî-zâde’ye ait olduğu bildirilen bir Siyer-i Nebî üzerinde bir yüksek lisans tezi hazırlanmıştır. Söz konusu eser 1308/1890-91 tarihinde İstanbul’da Matbaa-i Osmaniye’de basılmıştır. Manzum bir siyer olan eser, edebiyat tarihimizde kaleme alınmış en hacimli siyerlerdendir. 14617 beyti hâvî mesnevi nazım şekliyle yazılan kitap, 117 alt bölümden oluşmaktadır. Hz. Peygamber’in doğumundan evvel zuhur eden hadiselerin anlatılmasıyla başlayan siyer, Hz. Peygamber’in vefatının anlatıldığı kısımla sona ermektedir. Kitabın Uşşâkî-zâde Hasîb’e ait olduğu bilgisi şüphelidir. Hem eserin başında bulunan ön sözde hem de metnin içinde eseri kaleme alan kişiye dair hiçbir kayıt yoktur. Ayrıca eser üzerinde yapılan ayrıntılı incelemede Uşşâkî-zâde İbrahim Efendi’nin mahlası olan Hasîb’e rastlanmamıştır. 

Kaynakça

Abdulkadiroğlu, Abdülkerim (hzl.) (1999). İsmail Beliğ, Nuhbetü’l-Âsâr Li-Zeyli Zübdetü’l-Eş‘âr. Ankara: AKM Yay. 68.

Akbayar, Nuri (1996). Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmânî. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay. 649.

Babinger, Franz (1992). Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri. (çev. Coşkun Üçok). Ankara: KB Yay. 283-84.

Bursalı Mehmed Tâhir (1342). Osmanlı Müellifleri. C III. İstanbul. 17.

Dağlı, Yücel vd. (2005). Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi. C. 9. İstanbul: YKY Yay. 23.

Donuk, Suat (2017). Nev‘îzâde Atâyî Efendi, Hadâ’iku’l-Hakâ’ik Fî-Tekmileti’ş-Şakâ’ik, Nev‘îzâde’nin Şakâ’ik Zeyli. İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yay.

Ekinci, Ramazan (2014). Uşşâkîzâde Hasîb’in Zeyl-i Şakâ’ik’ı. Doktora Tezi. Manisa: Celal Bayar Üniversitesi.

Ekinci, Ramazan (hzl.) (2017). Uşşâkîzâde İbrahim Hasîb Efendi, Zeyl-i Şakâ’ik. İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yay.

Ekinci, Ramazan (hzl.) (2018). Şeyhî Mehmed Efendi, Vekâyi‘u’l-Fuzalâ, Şeyhî’nin Şakâ’ik Zeyli. İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yay.

Erdem, Mehmet (2000). Seyyid İbrahim Hasîb Uşşâkîzâde’nin Siyerü’n-Nebî’si. Yüksek Lisans Tezi. Elazığ:  Fırat Üniversitesi.

Erdem, Sadık (hzl) (1994). Râmiz ve Âdâb-ı Zurâfâ’sı. Ankara: AKM Yay. 74-75.

Gönül, Behcet (1945). “İstanbul Kütüphanelerinde Al- Şakᾱ’ik Al-Nu‘mâniya Tercüme ve Zeyilleri”. Türkiyat Mecmuası VIII: 136-168.

Gündoğdu, Raşit (hzl.) (2005). Uşşâkîzâde es-Seyyid İbrâhîm Hasîb Efendi-Uşşâkîzâde Târîhi. İstanbul: Çamlıca Basım Yay. 

Gündoğdu, Raşit (2012). “Uşşâkîzâde İbrahim Efendi”.  İslâm Ansiklopedisi. C. 42. İstanbul: TDV Yay. 233-34.

İnce, Adnan (hzl.) (2005). Sâlim Efendi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. Ankara: AKM Yay. 285-86.

İpekten, Haluk vd. (1987). “XVIII. yy. Divan Nazmı”. Büyük Türk Klâsikleri. İstanbul: Ötüken-Söğüt Yay. 212-13.

Kissling, Hans Joachim (hzl.) (1965). Zeyl-i Şakᾱ’ik. Wiesbaden: Otto Harrasowitz. III-XVII.

Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatcı (hzl.) (2001). Mehmed Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî. Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri. C. I. Ankara: Bizim Büro Yay. 816.

Levend, Agâh Sırrı (2008). Türk Edebiyatı Tarihi. Ankara: TTK Yay. 356-59.

Majer, Hans Georg (1978). Vorstudien Zur Geschichte Der İlmiye Im Osmanichen Reich. München: R. Trofenik. 61-100, 103, 121, 173-276.

Majer, Hans Georg (1997). “Uşşâkî-zâde”. İslâm Ansiklopedisi. C. XIII. Eskişehir: MEB Yay. 77-80.

Oğraş, Rıza (hzl.) (2001). Es’ad Efendi ve Bagçe-i Safâ-endûz’u.  http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219113/h/bahce.pdf [erişim tarihi: 05.12.2013].113-114.

Özcan, Abdülkadir (hzl.) (1989). Fındıklılı İsmet, Tekmileti’ş-Şekâyık Fî Hakk-ı Ehli’l-Hakâyık. İstanbul: Çağrı Yay. 334.

Özcan, Abdülkadir, (hzl.) (1989). Şeyhî Mehmed Efendi, Vekâyiü’l-Fuzalâ. C. 4. İstanbul: Çağrı Yay. 565-67.

Seyyid İbrahim Hasîb. Zeyl-i Şekâ'ik. Süleymaniye Kütüphanesi Hâfid Efendi 242.

Seyyid İbrahim Hasîb. Siyerü'n-Nebî. (1308). İstanbul: Matba'a-i Osmâniye.

Uğur, Ali (1986). The Ottoman Ulemâ in The Mid-17 th. Century, An Analysis of The Vakâ’i‘ü’l-Fuzalâ of The Mehmed Şeyhî Efendi. Berlin: Klaus Schwarz Verlag. XIII-XXI.

Yöntem, Ali Cânib (1928). “Vekᾱyiü’l-Fuzalâ”. Hayat Mecmuası  III (75): 2-3.

Zübeyiroğlu, Ruhsar (hzl.) (1989). Mecmû‘atü’t-Terâcim, Mehmed Tevfik Efendi. Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: ARAŞ. GÖR. RAMAZAN EKİNCİ
Yayın Tarihi: 09.12.2013
Güncelleme Tarihi: 20.10.2021

Eserlerinden Örnekler

el-Mevlâ el-Fâzıl Şeyhü’l-İslâm Bahâyî Efendi

                el-Fâzıl ve’l-hibrü’l-kâmil Mehemmed bin ‘Abdü’l-‘azîz bin Sa‘dü’d-dîn bin Hasan Cân.

‘Azîz-zâde Efendi ‘azîz-i Mısr-ı kerem

Her ân ehl-i recâ dergehinde nâsıye-mâl            

Çehre-i muhaddere-i beyân-ı hâli ‘arûz-ı gubâr-ı tahrîrden berî ve şemse-i eyvân-ı rif‘at ü şânı dîde-i remed-dîde-i vehm ü hayâlden mütevârî, dürr-i bî-bahâ-yı sadef-i bahr-i vücûd, câm-ı cihân-nümâ-yı fazl-ı nâ-mahdûd, mecmû‘a-i ‘ilm ü kemâline safha-i mevc-engîz-i deryâ bir cild-i Bulgârî ve cevher-i fazl ü ifzâline semâ-yı zâtü’n-nücûm ‘ulyâ bir sanduka-i sedefkârîdür:




Nazm

Semend-i hâmeye medhinde gelmez âsâyiş

İderse her ne kadar geşt deşt-i imkânı

 

Ser-defter-i ‘ulemâ ve ser-çeşme-i fuzalâ, hâ’iz-i fezâ’il-i haseb ü neseb, fâ’iz-i mehâsin-i mevrûs u mükteseb, mevlânâ el-fâzıl Mehemmed Bahâyî Efendi hıdmetleridür ki vâlid-i mâcidi sudûr-ı devlet-i Ahmed Hânî’den zîb-efzâ-yı sahâ’if-i Zeyl-i ‘Atâyî olan ‘Abdü’l-‘azîz Efendi’dür ki mu‘allim-i makâm-ı Murâd Hânî Sa‘dü’d-dîn-i Sânî cenâblarınun mahdûm-ı râbi‘i olmagla Hasan Cân ’a vâ-beste ve mâder-i ferhunde-ahterleri Ebu’s-su‘ûd-zâde Mustafâ Efendi kerîme-i mükerremeleri olmagın ‘allâme Ebu’s-su‘ûd hazretlerine peyvestedür. Bin on hudûdında tayy-ı merâhil-i vücûd iderek vâsıl-ı ser-menzil-i şuhûd olup dest-yârî-i tab‘-ı nakkâd ile i‘mâl-i re’sü’l-mâl-i isti‘dâd ve imdâd-ı sa‘y ü ictihâd ile iş‘âl-i nâ’ire-i zihn-i vakkâd itdükde âtî’t-terceme Şeyhü’l-İslâm ‘Abdü’r-rahîm Efendi himmetiyle teşyîd-i mebânî-i ‘ulûm ve tertîb-i mukaddimât-ı mantûk u mefhûm kılup mir’ât-ı cihân-nümâ-yı tab‘-ı sâfî güherleri mıskale-i hidâyet ile cilâ-dâde ve mertebe-i isti‘dâd u kabûli fevka’l-‘âde olmagın her safha-i varaka-i kitâb ki mukâbil-i nazar-ı iksîr-eserleri olurdı, levh-i cilâ-dâde-i Mânî gibi nigâr-hâne-i hayâllerinde müressem ve hızâne-i hâfızaları zülâl-i füyûzâta mukassem olup fusûl ü ebvâbı ve su’âl ü cevâbıyla hâzır bulurdı. Bu resm üzere mû-şikâf-ı tedkîk ve nihâyete tahkîk ile mümtâz olmışlar idi. ‘Amm-i mihter-i mükerremleri Şeyhü’l-İslâm Hâce-zâde Mehemmed Efendi ’den ihrâz-ı şeref-i mülâzemet ve yigirmi altı hudûdında vâlid-i mâcidleri ile ‘azm-i Beytu’llâhi’l-Harâm idüp edâ-yı hac u ziyâret itmişler idi. Yigirmi tokuz Zi’l-hiccesi’nde Yavuz-zâde Efendi yirine Dâvûd Paşa Medresesi ile makâm-ı kadr ü menziletleri bülend oldı. Otuz iki Muharremi’nde Velî-zâde Efendi yirine Mahmûd Paşa Medresesi ’ne revnak-bahşâ, otuz dört Saferi’nde Bıyıklı Mustafâ Efendi yirine Üsküdar Mihrumâhı ’na zînet-efzâ oldılar. Otuz beş Ramazânı’nda Atlu Dâvûd Efendi yirine Sahn-ı Semâniyye’de murabba‘-nişîn-i gûşe-i mihrâb ve müfîd-i ders-i ûlü’l-elbâb oldılar. Otuz sekiz Şa‘bânı’nda Celeb Mehemmed Efendi yirine sâniyen medrese-i Mihrümâh’a altmışla sâye saldılar. Otuz tokuz Şevvâli’nde hatt-ı hümâyûn ile Şeh-zâde dârü’l-ifâdesine pâ-nihâde oldılar. Kırk Cumâde’l-âhiresi’nde Kâsım Efendi yirine Selanik kazâsı makarr-ı hükm ü imzâları oldı. Sene-i kâmilede ‘azl ve yirlerine Kemâl Efendi-zâde İbrâhîm Efendi nasb olındı. Kırk üç Saferi’nde Hâce-zâde Mes‘ûd Efendi yirine kazâ-yı fezâ-yı Halebü’ş-şehbâ ya şehbâl-i himmet açdılar. Kırk dört Rebî‘ü’l-evveli’nde Haleb vâlîsi Ahmed Paşa ile mâ-beynlerinde vâki‘ mâ-cerâ sebebiyle şürb-i duhâna mübtelâ olmagın sefer-i hümâyûn tedâriki hakkında sâdır olan fermân-ı cihân-mutâ‘ icrâsına kâdir degül diyü ‘arz u inhâ itmegin ‘azlden başka Kıbrıs ’a iclâ olınup mansıb-ı mahlûl sâbıku’t-terceme Mantıkî Ahmed Efendi ’ye revâ görildi. Kırk altı Şevvâli’nde ‘afv-nâme irsâl olınup vatanlarına ‘avd ile hoş-hâl oldılar. Kırk sekiz Muharremi’nde Şa‘bân Efendi yirine Şâm-ı dârü’s-selâm kazâsıyla mazhar-ı ikrâm olındı. Evlâd-ı ‘Arab’dan Şâmî Ebû Bekr bin Mansûrü’l-‘Amrî târîh dimişdür:

Kırk tokuz Şevvâli’nde ma‘zûl ve yirlerine ‘İsmetî Efendi mevsûl oldı. Elli dört Saferi’nde Âvâre-zâde Efendi yirine dârü’n-nasr-ı Edrine kazâsıyla tebcîl olındı. Sene-i mezbûre Zi’l-ka‘de[sinde] munfasıl ve yirlerine Kadrî-zâde es-Seyyid Mehemmed Efendi vâsıl oldı. Elli beş Rebî‘ü’l-evveli’nde Hüsâm-zâde ‘Abdu’r-rahmân Efendi yirine Kostantıniyye kazâsıyla sâha-i ikbâlleri pür-tantana oldı.

Sene-i mezbûre Şevvâli’nde tekâ‘üd ve yirlerine sâbıku’t-terceme Başmakcı-zâde Mehemmed Efendi tesâ‘üd itdi. Elli altı Rebî‘ü’l-evveli’nde Cinci Hüseyn Efendi yirine Anatolı sadrında murabba‘-nişîn-i ‘izz ü temkîn oldılar. Sene-i mezbûre Recebi’nde ‘Abdü’r-rahîm Efendi yirine sadr-ı Rûm ve nâ’il-i gâyetü’l-gâyât-ı merûm oldukda yirleri def‘a-i sâniye Çivi-zâde Efendi ’ye erzânî görildi. Cem‘î Çelebi bu mısrâ‘ı târîh dimişdür:


Mısrâ‘

‘Adl ile sadrı itdi Bahâyî Efendi câ

...


Âsâr-ı hayriyyelerinden sa‘âdet-hâneleri civârında olan Kirmastı Mescidi ’ni câmi‘ eyleyüp vezâ’if-i mebrûra ta‘yîn eylemişlerdür. Hattâ altmış iki Safer’inün ikinci yevm-i Cum‘a’da salât-ı Cum‘a’ya ibtidâ olınmış idi. Şeyh İbrâhîm-i Aksarâyî Tekyesi’nde erbâb-ı ma‘ârif miyânında bu husûs yâd olındukda içlerinden Cevrî Çelebi:



Mısrâ‘

Salât-ı Cum‘a kılındı bu gün bu câmi‘de

bedîhası lisânına cârî oldukda hisâb olınup tamâm târîh vâki‘ olmış idi lâkin “kılındı” “yâ” ile degüldür, diyü mâ-beynlerinde kîl ü kâl olmagla sâhibü’t-terceme cenâblarına ‘arz olındukda asl-ı imlâ “yâ” iledür, diyü tahsîn itmişler idi (Ekinci 2017: 418-428).



İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1Sabahattin Teomand. 1 Nisan 1914 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
2Filiz Aygündüzd. 1971 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
3MUHLİSÎ, Hızır Çelebid. ? - ö. 1617Doğum YeriGörüntüle
4EMÎN/ÂRİF, Tokadî Şeyh Mehmed Emîn Efendid. 1664-65 - ö. 12 Eylül 1745Doğum YılıGörüntüle
5MEFTÛNÎ/İKBÂLÎ, Sultan II. Mustafad. 1664 - ö. 1703Doğum YılıGörüntüle
6KEBÛTERÎ/HEZÂRÎ, Kebûterî Mehmed Efendid. ? - ö. 1724-25Ölüm YılıGörüntüle
7VÂSIF, Mehmed Emînd. ? - ö. 1724-25Ölüm YılıGörüntüle
8VEFÂ, Müstakîm-zâde Şeyh Mustafa Vefâ Efendid. ? - ö. Mart-Nisan 1724Ölüm YılıGörüntüle
9Hüseyin Düzd. 01 Mayıs 1966 - ö. ?MeslekGörüntüle
10Barbaros Baykarad. 1933 - ö. 1976MeslekGörüntüle
11Abdullah Ataşçıd. 22 Kasım 1973 - ö. ?MeslekGörüntüle
12ŞÂNÎ, Şeyh Şânî Mustafa Efendid. 1679 - ö. 1766-67Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
13VÂKIF, Hoca Sa'adeddîn-zâde, Seyyid Yahyâ Vâkıf Efendid. ? - ö. 1737-38Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14HAMÎD, Neylî-zâde Mehmed Hamîd Efendid. ? - ö. 1767 sonlarıAlan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15FERÎDÛN, Şîr Ali Çelebid. ? - ö. 1658-59Madde AdıGörüntüle
16TÂLİB, Ömer Tâlib Efendid. ? - ö. 1664-65Madde AdıGörüntüle
17LÜTFÎ, Lütfullâh, Hoca-zâded. 3 Haziran 1643 - ö. Mart-Nisan 1702Madde AdıGörüntüle