Madde Detay
KÂSIM-I ENVÂR, Muîneddîn Alî b. Nâsir b. Hârûn b. Ebü’l-Kâsım Hüseynî
(d. 756/1355 - ö. 837/1433)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / Başlangıç-15. Yüzyıl / Azeri)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Adının önüne pek çok eserde “seyyid” sıfatı eklenen Muîneddîn Alî b. Nâsir b. Hârûn b. Ebü’l-Kâsım Hüseynî, 756/1355 yılında Tebriz yakınlarındaki Serab’da dünyaya geldi. Daha çocukken Tebriz’de devrin etkili sufilerinden Şâh Nimetullâh ile görüşen Ebü’l-Kâsım Hüseynî, yetiştiği çevrenin de etkisiyle genç yaşlarda tasavvufa meyletti ve Erdebil Tekkesi’nin şeyhi Sadreddîn-i Erdebilî’ye bağlandı. Kısa zamanda ismine “envâr” sıfatını ekleyecek kadar şeyhinin itimadını kazandı ve tasavvufi görüşlerini yaymak üzere Gilan’a gönderildi. Molla Câmî, ondan naklen Alî Şîr Nevâyî (1979: 418-19) ve Lâmi’î Çelebi (2008: 808-810), Seyyid Kâsım’ın Gilan’da Sadreddîn Alî Yemenî’ye bağlandığına dair bilgi verirler. Bu iddiaya Roger Savory haklı olarak itiraz etmektedir (1987: II-189-197). Şöyle ki Molla Câmî ve takipçileri, Sadreddîn-i Yemenî’yi Evhadeddîn-i Kirmânî’nin ashabından diye takdim etmektedirler. Oysa Kirmânî’nin ölüm tarihi 635/1238 olduğuna göre onun halifelerinden olan Sadreddîn-i Yemenî ile 756/1355 yılında dünyaya gelen Kâsım-ı Envâr’ın görüşmüş olma ihtimali kronolojik olarak mümkün değildir. Zaten Alî Şîr Nevâyî de Molla Câmî’den naklen Nesâyimü’l-Mahabbe’de verdiği bu bilgiyi Mecâlis’te tekrar etmez (Nevâyî 2001: 6-7).
Seyyid Kâsım’ın Gilan’daki ikameti sırasında yavaş yavaş etrafına müritler toplanmaya başladı. Müritlerinin şeriata aykırı tavırları ve kendisinin vahdet-i vücutla ilgili fikirleri sebebiyle Herat’a gitmek zorunda kaldı (Ocak 1992: 48-49). Kâsım-ı Envâr, Herat’a gittiğinde orada da kısa zamanda etrafında geniş bir mürit kitlesi toplandı. Siyasal bir tehdit oluşturmamak koşuluyla popüler şeyh ve dervişlerle iyi ilişkiler kuran Şâhruh’un Kâsım-ı Envâr’dan kuşkulandığına dair tarihî kaynaklardaki bilgileri Kefeli Hüseyin’in “Hazret-i Mir Kâsımü’l-Envâr” başlığı altında anlattıkları da teyid etmektedir (2004: 176-177). Şeyhe yönelik kuşkuyu Fazlullah’ın müritlerinden ve Kâsım-ı Envârın muhiplerinden Ahmed-i Lûr tarafından Şahruh’a yapılan bıçaklı saldırı daha da derinleştirdi ve şeyhin orada kalması imkânsız hale geldi. Dolayısıyla Herat’tan Semerkant’a göçmek zorunda kaldı. Fakat Kâsım-ı Envâr, Semerkant’ta Uluğ Bey tarafından iyi karşılandı. Hatta Uluğ Bey’in bu sürgün sufiye mürit olduğuna dair rivayetler dolaşmaya başladı (Aka 1994: 139). Daha sonra tekrar Herat’a dönen Kâsım-ı Envâr, bir süre kaldıktan sonra memleketi Tebriz’e doğru yola koyuldu. Ancak Kalenderî şeyhlerinden Ahmed-i Câmî’ye muhabbetinden dolayı Cam vilayetine yerleşti (Ocak 1992: 49) ve orada öldü. Şah Kâsım’ın mezarının Cam vilayetine bağlı Harcird kasabasında olduğunu Alî Şîr Nevâyî ifade etmektedir (1979: 418-19).
Kâsım-ı Envâr’ın ölüm tarihiyle ilgili iki ayrı rivayet vardır. Devletşâh Tezkiresi’nde Kâsım-ı Envâr’ın ölüm tarihi 835/1431 olarak verilmektedir (1977: III, 416). Alî Şîr Nevâyî ise Mecâlis’de (2001: 6-7) aynı tarihi tekrarladığı halde Nesâyimü’l-Mahabbe’de 837 tarihinde öldüğünü söylemektedir (Nevâyî 1979: 418-19). M. Fuat Köprülü (1996: 115) ve Roger Savory de 837/1433 yılında şeyhin öldüğünü zikrederler. Abdülbaki Gölpınarlı ise Şebüsterî’nin Gülşen-i Râz adlı eserinin tercümesine yazdığı ayrıntılı önsözde, Gülşen-i Râz şerhlerinden bahsederken Şeyh Şücâaddîn-i Kürbâlî’nin 867/1462 yılında tamamladığı ve Hadikatü’l-Ma’ârif ismini verdiği şerhine 856/1452 yılında Kâsım-ı Envâr-ı Tebrîzî’nin emriyle başladığını ve bu tarihte şeyhin hayatta olduğunu iddia etmektedir (Gölpınarlı 1993: X-XVIII.). Abdülbaki Gölpınarlı’nın Kürbâlî’nin eserini yazmaya başladığı 856/1452 yılında Kâsım-ı Tebrizî’nin hayatta olduğu ve eserini tamamladığı 867/1463 tarihinden evvel öldüğü şeklindeki iddiası dikkate alınırsa şairin Cam’daki ikameti en az yirmi yıl sürmüş olmalıdır. Dolayısıyla Gölpınarlı’nın iddiasını doğru kabul etmek zordur. Kürbâlî’nin Gülşen-i Râz şerhine Kâsım-ı Envâr’ın isteği üzerine başladığı doğru olabilir, fakat şeyhin bu isteğiyle müellifin esere başlama tarihinin aynı olması gerekmez.
Kâsım-ı Envâr’ın hayat hikâyesi kadar tasavvufî kimliği de belirsizlikler ve çelişkiler içermektedir. Erdebil Tekkesi’ne mensubiyeti, Şâh Nimetullâh ile ilişkisi, müritlerinin arasında Hurûfî ve Nurbahşiye’den insanların bulunması onun sufî kimliğini kesin bir biçimde tespit etmemizi zorlaştırmaktadır. Nitekim bu konuda araştırmacıların yaklaşımları da birbirinden oldukça farklıdır. Gölpınarlı, Şücâaddîn-i Kürbâlî’nin Nurbahşiye’den ve Kâsım-ı Envâr’ın halifelerinden olduğunu söyleyerek dolaylı yoldan onun da Nurbahşiye’den olduğunu ifade etmektedir (1993: X-XVIII). Osmanlı şairlerinden Bâkî’nin de bu doğrultuda bir iması vardır (Küçük 1994: 356):
Rûşen itdi gün gibi âsâr-ı hüsn-i tal’atun
Nûr-bahşîler çerâğın pertev-i envâr ile Bakî
Nurbahşiyye tarikatının kurucusu Seyyid Muhammed Nurbahş’ın 869/1463 yılında öldüğü dikkate alınırsa Seyyid Kâsım’ın bu tarikatın müntesibi olmasının kronolojik açıdan imkânsız olduğu anlaşılır.
Şâhruh’a yapılan saldırı olayındaki kişilerle ilişkisinden dolayı Kâsım-ı Envâr’ın Hurûfi olduğu iddiasına gelince Gölpınarlı, Hurûfîliğin tarihini araştırırken Kâsım-ı Tebrizi’nin de Hurûfî olup olmadığını tartışır ve onun şiirlerinde Fadl’ı takdire, Hurûfîliği telkine dair bir şey bulunmadığını söyler. Ardından Hurûfî metinlerinde Kâsım-ı Envar’ın adının geçmesini Batınî zümrelerin şöhretli, halk tarafından tanınmış kimseleri kendilerinden göstererek kendi yollarını meşrulaştırmak arzularından kaynaklandığını belirtir (1989: 16). Roger Savory de Kâsım-ı Envâr’ın gerçek bir Hurûfi olmadığını, Safevî propagandası yapan bir dai olduğunu söylemektedir (II-189-197). Ahmet Yaşar Ocak ise Devletşah ve Molla Câmî’nin Kâsım-ı Envâr hakkında takdirkâr ifadeler kullanmalarına karşın Şâh Nimetullâh’ın müritleri hakkında kullandıkları ifadelere bakarak Kâsım-ı Envâr’ı vahdet-i vücut öğretisini savunan bir sufi, Şâh Nimetullâh’ı ve onun mensup bulunduğu tarikatı ise Kalenderîliğin kollarından saymak eğilimindedir (1992: 46-50).
Eserleri:
Kâsım-ı Envâr’ın başta Dîvân’ı ve Enisü’l-Ârifîn adlı mesnevisi olmak üzere eserlerinin nüshalarına Türkiye’de ve yurt dışındaki yazma eser kütüphanelerinde sıkça rastlanmaktadır. Şairin bütün eserleri Sa’îd Nefisî tarafından Külliyât-ı Kâsım-ı Envâr adıyla yayımlanmıştır (Tahran 1337/1958). Külliyât içinde Dîvân’dan başka Enisü’l-Ârifîn, Enîsü’l-Âşıkîn (Sad-Makam der-Istılâh-ı Sûfîyye, Risâle-i Aded-i Makâmât), Beyân-ı Vakıâ-i Emîr Timur başlıklı mesnevileri, Risâle der-Beyân-ı İlm, Risâle-i Su’âl ü Cevâb adlı çalışmaları bulunmaktadır (Nefisî 1337/1958).
Edebî Kişiliği:
Kâsım-ı Envâr, Tebriz’de başladığı hayatını 15. yüzyılda Timurluların egemenliğindeki Gilan, Herat, Semerkant gibi önemli kültür ve sanat merkezlerinde sürdürmüş sufi şairlerdendir. Aynı muhitte yetişen pek çok mutasavvıf gibi Mevlana’nın şiirlerinden etkilenmiş, onun tarzında şiirler söylemiştir. Bu kalender-meşrep şeyhin çok güzel şiirler yazdığı ve Farsça şiirlerinin arasında nadir de olsa Türkçe örneklerin bulunduğu bilinmektedir (Devletşâh III, 414-418; Köprülü 1339/1923: 467-468; 1996). Kâsım-ı Envâr’ın tasavvuf tarihi içindeki yerini ilk defa tespit eden Köprülü, Darülfünun Edebiyat Fakültesi Mecmuası’nda yayımladığı “Anadolu’da İslamiyet” başlıklı önemli makalesinde onunla ilgili çalışmasını ve Türkçe şiirlerini yayımlayacağını belirtir (1339/1923: 467-468; 1996). Köprülü, sözünü ettiği bu monografiyi yayımlamamış olmasına rağmen Kâsım-ı Envâr’ın Türkçe şiirler yazdığına dair tespitini diğer makalelerinde de yineler (Köprülü 1989: 16, 122, 209, 357) ve daha sonra bu konuda söz söyleme gereği duyanlar da doğal olarak Köprülü’ye atıfta bulunurlar.
Sa’îd Nefîsî’nin hazırladığı Külliyât-ı Kâsım-ı Envâr’da “Mülemmaât-ı Türkî” başlığı altında şairin 1 mülemma gazel, 1 mülemma murabba ve 2 rubaisine yer verilmiştir (1337/1958: 307-308). Bu neşirde metinler doğru tespit edilmediği için Nefisî, anlam vermenin güçlüğüne işaret etmiştir. Daha sonra G.M. Meredith Owens, “The Turkish Verses of Qasım Al-Anvar” başlıklı yazısında Nefisî’nin metnini verdiği şiirleri yazma nüshalarla karşılaştırmak suretiyle tekrar yayımlamıştır (1962: 155-161). Bunun ardından Ekmel Eyyubî “Kâsım-ı Envâr be Türkî Eş‘âr”, başlıklı makalesinde aynı konuyu tekrar ele almıştır (1963: 168-178). Fakat Kâsım-ı Envâr’ın bu şiirleriyle ilgili Türkçe herhangi bir makale yayımlanmamıştır. Her ne kadar Adnan Karaismailoğlu TDV İslam Ansiklopedisi’ne yazdığı “Kâsım-ı Envâr” maddesinde “Kâsım-ı Envâr’ın Türkçe şiirleri Muharrem Ergin tarafından neşredilmiştir” (2001: XXIV, 542-43) dese de bu, doğru değildir. Çünkü Karaismailoğlu’nun kaynakları arasında gösterdiği Muharrem Ergin’in “Câmiü’l-Meâni’deki Türkçe Şiirler” başlıklı makalesinde (1948: 539-569) Kâsım-ı Envâr’ın adının geçtiği cümle 543. sayfadadır. Karaismailoğlu’nun kaynak gösterdiği sayfalarda (565-569) ise Kâsım mahlaslı, Yûnus tarzı şiirler söyleyen başka bir şairin Türkçe gazelleri yer almaktadır. Bu gazellerin Kâsım-ı Envâr’a aidiyetini gösteren hiçbir kanıt yoktur. Muharrem Ergin’in de bu anlamda bir tespiti veya iddiası söz konusu değildir. Câmiü’l-Meâni’de Kâsım-ı Envâr’ın Farsça şiirleri yer almaktadır (Nuruosmaniye 4904: vr. 277a-306a).
Kâsım-ı Envâr, az sayıda Türkçe manzumeler söylediği gibi zaman zaman Farsça şiirlerinde de Türkçe kelime, ibare ve mısralara yer verir (Nefisi 1337/1958). Gazellerinde kullandığı “hey sen kimsen (1337/1958: 229), sensen (1337/1958: 230, 235), eger yahşi ger yaman (1337/1958: 232), Evvel seni severem âhir seni severmen (1337/1958: 235), Çelebi bize nazar kıl hall olsun râz-ı müşkil/Çelebi bizi unutma dil-i haste-râ …(1337/1958: 235), Ol yâr-ı gâr eyitti vü yettim sarâyına (1337/1958: 285), hiç iltifât kılmadı ol şeh gedâyına (1337/1958: 285), sadâ yine (1337/1958: 285) severmen be-cân seni (1337/1958: 307)” gibi Türkçe sözlere aynı muhitte yetişen ve Farsça şiirleriyle tanınan başka şairlerin eserlerinde de rastlanır.
Kâsım-ı Envâr’ın Türkçe şiirlerinin dil ve anlatım özelliklerine bakarak iddialı yorumlara girişmek mümkün değildir. Farsça şiirlerinde Mevlânâ’nın açık etkisi görülen şairin mülemmalar söylemesinde de Mevlana muhabbetinin yönlendirici olduğu söylenebilir. Mevlânâ ile ilgili bazı kaynaklarda ve Feridun Nafiz Uzluk’un neşrettiği Dîvân-ı Sultân Veled (İstanbul 1941) adlı kitapta rastladığımız “Begimiz bizi unutma” ve “Çelebi bizi unutma” nakaratlı mülemmalardaki bu dokunaklı tembihi, Mevlânâ’nın Tebrizli takipçisi Kâsım-ı Envâr da yineler. Üstadı gibi Farsça şiirlerine Türkçe mısralar ve sözcükler serpiştiren ve iki tane Türkçe rubai söyleyen Kâsım-ı Envâr, sanatından çok inişli çıkışlı hayatıyla dikkat çeken sufi şairlerdendir. Herhangi bir şehirde uzun süre kalmasına, siyasal iktidarlar tarafından izin verilmeyen bu sürgün sufi, “Çelebi bizi unutma” diyerek kim bilir hangi dostuna seslenmek istemiştir? Bunu bilmemiz mümkün değil. Bilinen bir şey varsa o da Kâsım-ı Envâr’ın yaşadığı coğrafyada 14. yüzyıldan itibaren eser veren iki dilli şairlerin hem Fars hem de Türk şiir dilinin zenginleşmesine katkıda bulunmuş olmalarıdır. Batı Türkçesinin konuşulduğu geniş coğrafyada Doğuya gittikçe Farsçanın, Batıya yöneldikçe Türkçenin baskın olduğu görülür. Azeri sahasında Farsça baskın olmasına rağmen Türkçe şiirler söyleyen şair sayısı az değildir. Bunlardan biri de daha çok sufi kimliğiyle tanınan Kâsım-ı Envâr’dır.
Kaynakça
Aka, İsmail (1994). Mirza Şahruh ve Zamanı. Ankara: TTK Yay.
Aksoyak, İ. Hakkı (hzl.)(2004). Kefeli Hüseyin- Râznâme. ABD: Harvard University.
Devletşâh (1977). Devletşâh Tezkiresi. hzl. N. Lugal. İstanbul: Tercüman Yay.
Ergin, Muharrem (1948). “Câmiü’l-Meâni’deki Türkçe Şiirler”. Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi III (3-4): 539-569.
Eyyûbî, Ekmel (1963). “Kâsım-ı Envâr ke Türkî Eş‘âr”. Mecelle-i Ulûm-i İslâmiyye IV (1): 168-178.
Gölpınarlı, Abdülbaki (1989). Hurûfilik Metinleri Kataloğu. Ankara: TTK Yay.
Gölpınarlı, Abdülbaki (1993). Şebüsterî Gülşen-i Râz. İstanbul: MEB Yay.
Karaismailoğlu, Adnan (2001). “Kâsım-ı Envâr”. İslâm Ansiklopedisi. İstanbul: TDV Yay.
Kefeli Hüseyin- Râznâme. hzl. İ. H. Aksoyak. Harvard University.
Komisyon (hzl.) (1984). Azerbaycan Klassik Edebiyyatı Kitabhanası. C. 3. Bakı: Elm Neşriyyatı.
Köprülü, M. Fuad (1339/1923). “Anadolu’da İslâmiyet”. Dârülfünûn Edebiyat Fakültesi Mecmuası 2 (6): 467-468.
Köprülü, M. Fuad (1989). “Azeri”. Edebiyat Araştırmaları II. İstanbul: Ötüken Neşriyat.
Köprülü, M. Fuad (1996). Anadolu’da İslamiyet. hzl. M. Kanar. İstanbul.
Küçük, Sabahattin (hzl.) (1994). Bâkî Dîvânı. Ankara: TDK Yay.
Lâmi’î Çelebi (2008). Nefahâtü’l-Üns. hzl. S. Uludağ, M. Kara. İstanbul: Marifet Yay.
Nefîsî, Sa’îd (hzl.) (1337/1958). Külliyât-ı Kâsım-ı Envâr. Tahrân: Çâphâne-i Haydarî.
Nevâyî, Alî Şîr (1979). Nesâyimü’l-Mahabbe min Şemâyimi’l-Fütüvve. hzl. K. Eraslan. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yay.
Nevâyî, Alî Şîr (2001). Mecâlisü’n-Nefâyis. hzl. K. Eraslan. Ankara: TDK Yay.
Ocak, Ahmet Yaşar (1992). Osmanlı İmparatorluğunda Marjinal Sûfîlik: Kalenderîler. Ankara: TTK Yay.
Owens, G.M. Meredith (1962). “The Turkish Verses of Qâsim al-Anvâr”. Bulletin of the School of Oriental and African Studies XXV (1): 155-161.
Savory, Roger (1987). “A 15th Century Safavid Propagandist at Harât”. Studies on the Hıstory of Safawid İran. London. (II):189-197.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. MUHSİN MACİTYayın Tarihi: 31.12.2014Güncelleme Tarihi: 05.11.2020Eserlerinden Örnekler
Mülemma’ Gazel
Biyâ ey sâkî-i cânhâ biyâr ân bâde der-gülşen
Be-gâyet hoş-dilem k’ân yâr mî porsed ki sen kimsen
Be-cânân goftem ey dilber harâbem ez-gamet yekser
Velî mî hânem în ezber bu sözni sen işitmessen
Zihî eltâf-ı bî-pâyân ki mî yâbed dilem pinhân
Selâmem goft ü câmem dâd u zânû zed ki hey iç sen
Merâ mî gûyed ân cânân çi hayrânî vü ser-gerdân
Safâ kıl sen vefâ kıl sen eger sen âşıkî kıl sen
Miyân-ı gülşen-i hüsnet hezârân gül be-bâr âmed
Virân bolmasdur ol bostân eger bir çiçegi sevsen
Biyâ ey rûşenî-i cân ki hem cânî vü hem cânân
Yüzüng gülşen sözüng rûşen ruşen boldı ki sultânsen
Zi-feyzet hâtır-ı Kâsım hemîşe şâd mî bâşed
Ki în feyz ez-tü mî âyed eger dokuz eger doksan
Mülemma’ Murabba’
Sabâhun mübârek olsun
Çelebi selâm kıldun
Selâm ile cânı birdün
Çelebi bizi unutma
Çelebi tü şâh-ı cânî
Çelebi tü dil-sitânî
Çelebi habîb-i cânî
Çelebi bizi unutma
Çelebi tü şâh u mîrî
Çelebi tü dest-gîrî
Çelebi tü dil-pezîrî
Çelebi bizi unutma
Âşık oldugum bilürsen
Cânuma cefâ kılursan
Hâl-i râzumı sorarsan
Çelebi bizi unutma
Çelebi şeh-i cihânî
Çelebi tü cân-ı cânî
Çelebi [ne] în ne ânî
Çelebi bizi unutma
Oda yaksan cânumsan
Yere döksen kanumsan
Çelebi cânum dilümsen
Çelebi bizi unutma
Ser-i Kâsımî fidâyet
Dil ü cân tufeyl-i râhet
Be-Hudâ be-rûy-ı mâhet
Çelebi bizi unutma
Rubâ’î
Ol yâr-ı azîz ile ki cân yâdınadur
Mescid saru bardum ki bugün Âdinedür
Mindin cemâ’at sordı ki şeyh adı nedür
Didüm niçe sorarsuz ki Şeyh Âdinedür
Rubâ’î
Bir bağçağa yettüm ki bar irdi kızıl alma
Bağça ıssı eyitti ki “bu elmadın alma”
Bir gökçek igid oğlı bar erdi kara gözlüg
Bir tebşi kitürdi katıma eyitti “meh alma”
(Nefisî, Sa’îd (hzl.) (1337/1958). Külliyât-ı Kâsım-ı Envâr. Tahrân: Çâphâne-i Haydarî. 307-308.)
(Owens, G.M. Meredith (1962), “The Turkish Verses of Qâsim al-Anvâr”. Bulletin of the School of Oriental and African Studies XXV (1): 155-161.)
(Yukarıdaki şiirler iki kaynak karşılaştırılarak alıntılanmıştır).
Gazel
Mest idik neğmelerinle bele huşyâr oldug
Yatmış idik sesine, sevgili bîdâr oldug
Eşginin meykedesinden cana min şur düşüb
Atarag zünnarı, seccadeni pergâr oldug
Dediler ki o gedib demsaz olub rindler ile
El çalıb regs ederek neş’eli hummar oldug
Anlayan demde ki olmur bize veslin gismet
Gem, keder basdı bizi her şeye bîzâr oldug
Her zaman ki ser-i kûyinden esir bâd-ı seba
Tikân olsag da o dem etirli gülzâr oldug
Üzünün nuru düşen demde saralmış üzüme
Bu sefadan güzelim Kâsım-ı Envâr oldug
(Komisyon (hzl.) (1984). Azerbaycan Klassik Edebiyyatı Kitabhanası. C. 3. Bakı: Elm Neşriyyatı. 237-238.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 31.12.2014Güncelleme Tarihi: 05.11.2020Eserlerinden Örnekler
Mülemma’ Gazel
Biyâ ey sâkî-i cânhâ biyâr ân bâde der-gülşen
Be-gâyet hoş-dilem k’ân yâr mî porsed ki sen kimsen
Be-cânân goftem ey dilber harâbem ez-gamet yekser
Velî mî hânem în ezber bu sözni sen işitmessen
Zihî eltâf-ı bî-pâyân ki mî yâbed dilem pinhân
Selâmem goft ü câmem dâd u zânû zed ki hey iç sen
Merâ mî gûyed ân cânân çi hayrânî vü ser-gerdân
Safâ kıl sen vefâ kıl sen eger sen âşıkî kıl sen
Miyân-ı gülşen-i hüsnet hezârân gül be-bâr âmed
Virân bolmasdur ol bostân eger bir çiçegi sevsen
Biyâ ey rûşenî-i cân ki hem cânî vü hem cânân
Yüzüng gülşen sözüng rûşen ruşen boldı ki sultânsen
Zi-feyzet hâtır-ı Kâsım hemîşe şâd mî bâşed
Ki în feyz ez-tü mî âyed eger dokuz eger doksan
Mülemma’ Murabba’
Sabâhun mübârek olsun
Çelebi selâm kıldun
Selâm ile cânı birdün
Çelebi bizi unutma
Çelebi tü şâh-ı cânî
Çelebi tü dil-sitânî
Çelebi habîb-i cânî
Çelebi bizi unutma
Çelebi tü şâh u mîrî
Çelebi tü dest-gîrî
Çelebi tü dil-pezîrî
Çelebi bizi unutma
Âşık oldugum bilürsen
Cânuma cefâ kılursan
Hâl-i râzumı sorarsan
Çelebi bizi unutma
Çelebi şeh-i cihânî
Çelebi tü cân-ı cânî
Çelebi [ne] în ne ânî
Çelebi bizi unutma
Oda yaksan cânumsan
Yere döksen kanumsan
Çelebi cânum dilümsen
Çelebi bizi unutma
Ser-i Kâsımî fidâyet
Dil ü cân tufeyl-i râhet
Be-Hudâ be-rûy-ı mâhet
Çelebi bizi unutma
Rubâ’î
Ol yâr-ı azîz ile ki cân yâdınadur
Mescid saru bardum ki bugün Âdinedür
Mindin cemâ’at sordı ki şeyh adı nedür
Didüm niçe sorarsuz ki Şeyh Âdinedür
Rubâ’î
Bir bağçağa yettüm ki bar irdi kızıl alma
Bağça ıssı eyitti ki “bu elmadın alma”
Bir gökçek igid oğlı bar erdi kara gözlüg
Bir tebşi kitürdi katıma eyitti “meh alma”
(Nefisî, Sa’îd (hzl.) (1337/1958). Külliyât-ı Kâsım-ı Envâr. Tahrân: Çâphâne-i Haydarî. 307-308.)
(Owens, G.M. Meredith (1962), “The Turkish Verses of Qâsim al-Anvâr”. Bulletin of the School of Oriental and African Studies XXV (1): 155-161.)
(Yukarıdaki şiirler iki kaynak karşılaştırılarak alıntılanmıştır).
Gazel
Mest idik neğmelerinle bele huşyâr oldug
Yatmış idik sesine, sevgili bîdâr oldug
Eşginin meykedesinden cana min şur düşüb
Atarag zünnarı, seccadeni pergâr oldug
Dediler ki o gedib demsaz olub rindler ile
El çalıb regs ederek neş’eli hummar oldug
Anlayan demde ki olmur bize veslin gismet
Gem, keder basdı bizi her şeye bîzâr oldug
Her zaman ki ser-i kûyinden esir bâd-ı seba
Tikân olsag da o dem etirli gülzâr oldug
Üzünün nuru düşen demde saralmış üzüme
Bu sefadan güzelim Kâsım-ı Envâr oldug
(Komisyon (hzl.) (1984). Azerbaycan Klassik Edebiyyatı Kitabhanası. C. 3. Bakı: Elm Neşriyyatı. 237-238.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 05.11.2020Eserlerinden Örnekler
Mülemma’ Gazel
Biyâ ey sâkî-i cânhâ biyâr ân bâde der-gülşen
Be-gâyet hoş-dilem k’ân yâr mî porsed ki sen kimsen
Be-cânân goftem ey dilber harâbem ez-gamet yekser
Velî mî hânem în ezber bu sözni sen işitmessen
Zihî eltâf-ı bî-pâyân ki mî yâbed dilem pinhân
Selâmem goft ü câmem dâd u zânû zed ki hey iç sen
Merâ mî gûyed ân cânân çi hayrânî vü ser-gerdân
Safâ kıl sen vefâ kıl sen eger sen âşıkî kıl sen
Miyân-ı gülşen-i hüsnet hezârân gül be-bâr âmed
Virân bolmasdur ol bostân eger bir çiçegi sevsen
Biyâ ey rûşenî-i cân ki hem cânî vü hem cânân
Yüzüng gülşen sözüng rûşen ruşen boldı ki sultânsen
Zi-feyzet hâtır-ı Kâsım hemîşe şâd mî bâşed
Ki în feyz ez-tü mî âyed eger dokuz eger doksan
Mülemma’ Murabba’
Sabâhun mübârek olsun
Çelebi selâm kıldun
Selâm ile cânı birdün
Çelebi bizi unutma
Çelebi tü şâh-ı cânî
Çelebi tü dil-sitânî
Çelebi habîb-i cânî
Çelebi bizi unutma
Çelebi tü şâh u mîrî
Çelebi tü dest-gîrî
Çelebi tü dil-pezîrî
Çelebi bizi unutma
Âşık oldugum bilürsen
Cânuma cefâ kılursan
Hâl-i râzumı sorarsan
Çelebi bizi unutma
Çelebi şeh-i cihânî
Çelebi tü cân-ı cânî
Çelebi [ne] în ne ânî
Çelebi bizi unutma
Oda yaksan cânumsan
Yere döksen kanumsan
Çelebi cânum dilümsen
Çelebi bizi unutma
Ser-i Kâsımî fidâyet
Dil ü cân tufeyl-i râhet
Be-Hudâ be-rûy-ı mâhet
Çelebi bizi unutma
Rubâ’î
Ol yâr-ı azîz ile ki cân yâdınadur
Mescid saru bardum ki bugün Âdinedür
Mindin cemâ’at sordı ki şeyh adı nedür
Didüm niçe sorarsuz ki Şeyh Âdinedür
Rubâ’î
Bir bağçağa yettüm ki bar irdi kızıl alma
Bağça ıssı eyitti ki “bu elmadın alma”
Bir gökçek igid oğlı bar erdi kara gözlüg
Bir tebşi kitürdi katıma eyitti “meh alma”
(Nefisî, Sa’îd (hzl.) (1337/1958). Külliyât-ı Kâsım-ı Envâr. Tahrân: Çâphâne-i Haydarî. 307-308.)
(Owens, G.M. Meredith (1962), “The Turkish Verses of Qâsim al-Anvâr”. Bulletin of the School of Oriental and African Studies XXV (1): 155-161.)
(Yukarıdaki şiirler iki kaynak karşılaştırılarak alıntılanmıştır).
Gazel
Mest idik neğmelerinle bele huşyâr oldug
Yatmış idik sesine, sevgili bîdâr oldug
Eşginin meykedesinden cana min şur düşüb
Atarag zünnarı, seccadeni pergâr oldug
Dediler ki o gedib demsaz olub rindler ile
El çalıb regs ederek neş’eli hummar oldug
Anlayan demde ki olmur bize veslin gismet
Gem, keder basdı bizi her şeye bîzâr oldug
Her zaman ki ser-i kûyinden esir bâd-ı seba
Tikân olsag da o dem etirli gülzâr oldug
Üzünün nuru düşen demde saralmış üzüme
Bu sefadan güzelim Kâsım-ı Envâr oldug
(Komisyon (hzl.) (1984). Azerbaycan Klassik Edebiyyatı Kitabhanası. C. 3. Bakı: Elm Neşriyyatı. 237-238.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Mülemma’ Gazel
Biyâ ey sâkî-i cânhâ biyâr ân bâde der-gülşen
Be-gâyet hoş-dilem k’ân yâr mî porsed ki sen kimsen
Be-cânân goftem ey dilber harâbem ez-gamet yekser
Velî mî hânem în ezber bu sözni sen işitmessen
Zihî eltâf-ı bî-pâyân ki mî yâbed dilem pinhân
Selâmem goft ü câmem dâd u zânû zed ki hey iç sen
Merâ mî gûyed ân cânân çi hayrânî vü ser-gerdân
Safâ kıl sen vefâ kıl sen eger sen âşıkî kıl sen
Miyân-ı gülşen-i hüsnet hezârân gül be-bâr âmed
Virân bolmasdur ol bostân eger bir çiçegi sevsen
Biyâ ey rûşenî-i cân ki hem cânî vü hem cânân
Yüzüng gülşen sözüng rûşen ruşen boldı ki sultânsen
Zi-feyzet hâtır-ı Kâsım hemîşe şâd mî bâşed
Ki în feyz ez-tü mî âyed eger dokuz eger doksan
Mülemma’ Murabba’
Sabâhun mübârek olsun
Çelebi selâm kıldun
Selâm ile cânı birdün
Çelebi bizi unutma
Çelebi tü şâh-ı cânî
Çelebi tü dil-sitânî
Çelebi habîb-i cânî
Çelebi bizi unutma
Çelebi tü şâh u mîrî
Çelebi tü dest-gîrî
Çelebi tü dil-pezîrî
Çelebi bizi unutma
Âşık oldugum bilürsen
Cânuma cefâ kılursan
Hâl-i râzumı sorarsan
Çelebi bizi unutma
Çelebi şeh-i cihânî
Çelebi tü cân-ı cânî
Çelebi [ne] în ne ânî
Çelebi bizi unutma
Oda yaksan cânumsan
Yere döksen kanumsan
Çelebi cânum dilümsen
Çelebi bizi unutma
Ser-i Kâsımî fidâyet
Dil ü cân tufeyl-i râhet
Be-Hudâ be-rûy-ı mâhet
Çelebi bizi unutma
Rubâ’î
Ol yâr-ı azîz ile ki cân yâdınadur
Mescid saru bardum ki bugün Âdinedür
Mindin cemâ’at sordı ki şeyh adı nedür
Didüm niçe sorarsuz ki Şeyh Âdinedür
Rubâ’î
Bir bağçağa yettüm ki bar irdi kızıl alma
Bağça ıssı eyitti ki “bu elmadın alma”
Bir gökçek igid oğlı bar erdi kara gözlüg
Bir tebşi kitürdi katıma eyitti “meh alma”
(Nefisî, Sa’îd (hzl.) (1337/1958). Külliyât-ı Kâsım-ı Envâr. Tahrân: Çâphâne-i Haydarî. 307-308.)
(Owens, G.M. Meredith (1962), “The Turkish Verses of Qâsim al-Anvâr”. Bulletin of the School of Oriental and African Studies XXV (1): 155-161.)
(Yukarıdaki şiirler iki kaynak karşılaştırılarak alıntılanmıştır).
Gazel
Mest idik neğmelerinle bele huşyâr oldug
Yatmış idik sesine, sevgili bîdâr oldug
Eşginin meykedesinden cana min şur düşüb
Atarag zünnarı, seccadeni pergâr oldug
Dediler ki o gedib demsaz olub rindler ile
El çalıb regs ederek neş’eli hummar oldug
Anlayan demde ki olmur bize veslin gismet
Gem, keder basdı bizi her şeye bîzâr oldug
Her zaman ki ser-i kûyinden esir bâd-ı seba
Tikân olsag da o dem etirli gülzâr oldug
Üzünün nuru düşen demde saralmış üzüme
Bu sefadan güzelim Kâsım-ı Envâr oldug
(Komisyon (hzl.) (1984). Azerbaycan Klassik Edebiyyatı Kitabhanası. C. 3. Bakı: Elm Neşriyyatı. 237-238.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | ÂCİZ, Mehemmed Helife | d. ? - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | HAMMAL/MİRZE GÜLZAR, Bayrameli Abbaszâde | d. 1859 - ö. 03.06.1926 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | SÜLEYMÂN, Süleymân Çelebi, Süleymân Fakîh, Süleymân Dede | d. 1350 ile 1355 arası ? - ö. 1422 ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
4 | Şâh Velî Ayıntâbî, Askerî | d. 1532 - ö. 1604 | Meslek | Görüntüle |
5 | HASÎB, Derviş Seyyid Mehmed Hasîb Efendi b. İbrahim Efendi | d. ? - ö. 1709-10 | Meslek | Görüntüle |
6 | NAKŞÎ, Çıkrıkçı Şeyh Mustafa Efendi | d. ? - ö. 23 Mayıs 1757 | Meslek | Görüntüle |
7 | AHMED İBN VEYS, Gıyâseddîn Sultân Ahmed Bahâdır, Mugîseddîn Sultân Ahmed | d. ? - ö. 30 Ağustos 1410 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
8 | İLMÎ, Şeyh İlmî Efendi | d. ? - ö. 1517-18 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
9 | HATȂYÎ, Hatâyî-i Tebrîzî | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
10 | BEDRÎ, Şeyh Bedreddin Efendi | d. 1819/1820 - ö. 1878 | Madde Adı | Görüntüle |
11 | ŞEHRÎ, Mehmed Şehrî Efendi | d. ? - ö. 1764-65 | Madde Adı | Görüntüle |
12 | ŞİNASÎ, Ruznâmeci-zâde Şinasî Mehmed | d. ? - ö. 1702-1703 | Madde Adı | Görüntüle |