KÂSIM-I ENVÂR, Muîneddîn Alî b. Nâsir b. Hârûn b. Ebü’l-Kâsım Hüseynî

(d. 756/1355 - ö. 837/1433)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / Başlangıç-15. Yüzyıl / Azeri)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Adının önüne pek çok eserde “seyyid” sıfatı eklenen Muîneddîn Alî b. Nâsir b. Hârûn b. Ebü’l-Kâsım Hüseynî, 756/1355 yılında Tebriz yakınlarındaki Serab’da dünyaya geldi. Daha çocukken Tebriz’de devrin etkili sufilerinden Şâh Nimetullâh ile görüşen Ebü’l-Kâsım Hüseynî, yetiştiği çevrenin de etkisiyle genç yaşlarda tasavvufa meyletti ve Erdebil Tekkesi’nin şeyhi Sadreddîn-i Erdebilî’ye bağlandı. Kısa zamanda ismine “envâr” sıfatını ekleyecek kadar şeyhinin itimadını kazandı ve tasavvufi görüşlerini yaymak üzere Gilan’a gönderildi. Molla Câmî, ondan naklen Alî Şîr Nevâyî (1979: 418-19) ve Lâmi’î Çelebi (2008: 808-810), Seyyid Kâsım’ın Gilan’da Sadreddîn Alî Yemenî’ye bağlandığına dair bilgi verirler. Bu iddiaya Roger Savory haklı olarak itiraz etmektedir (1987: II-189-197). Şöyle ki Molla Câmî ve takipçileri, Sadreddîn-i Yemenî’yi Evhadeddîn-i Kirmânî’nin ashabından diye takdim etmektedirler. Oysa Kirmânî’nin ölüm tarihi 635/1238 olduğuna göre onun halifelerinden olan Sadreddîn-i Yemenî ile 756/1355 yılında dünyaya gelen Kâsım-ı Envâr’ın görüşmüş olma ihtimali kronolojik olarak mümkün değildir. Zaten Alî Şîr Nevâyî de Molla Câmî’den naklen Nesâyimü’l-Mahabbe’de verdiği bu bilgiyi Mecâlis’te tekrar etmez (Nevâyî 2001: 6-7).

Seyyid Kâsım’ın Gilan’daki ikameti sırasında yavaş yavaş etrafına müritler toplanmaya başladı. Müritlerinin şeriata aykırı tavırları ve kendisinin vahdet-i vücutla ilgili fikirleri sebebiyle Herat’a gitmek zorunda kaldı (Ocak 1992: 48-49). Kâsım-ı Envâr, Herat’a gittiğinde orada da kısa zamanda etrafında geniş bir mürit kitlesi toplandı. Siyasal bir tehdit oluşturmamak koşuluyla popüler şeyh ve dervişlerle iyi ilişkiler kuran Şâhruh’un Kâsım-ı Envâr’dan kuşkulandığına dair tarihî kaynaklardaki bilgileri Kefeli Hüseyin’in “Hazret-i Mir Kâsımü’l-Envâr” başlığı altında anlattıkları da teyid etmektedir (2004: 176-177). Şeyhe yönelik kuşkuyu Fazlullah’ın müritlerinden ve Kâsım-ı Envârın muhiplerinden Ahmed-i Lûr tarafından Şahruh’a yapılan bıçaklı saldırı daha da derinleştirdi ve şeyhin orada kalması imkânsız hale geldi. Dolayısıyla Herat’tan Semerkant’a göçmek zorunda kaldı. Fakat Kâsım-ı Envâr, Semerkant’ta Uluğ Bey tarafından iyi karşılandı. Hatta Uluğ Bey’in bu sürgün sufiye mürit olduğuna dair rivayetler dolaşmaya başladı (Aka 1994: 139). Daha sonra tekrar Herat’a dönen Kâsım-ı Envâr, bir süre kaldıktan sonra memleketi Tebriz’e doğru yola koyuldu. Ancak Kalenderî şeyhlerinden Ahmed-i Câmî’ye muhabbetinden dolayı Cam vilayetine yerleşti (Ocak 1992: 49) ve orada öldü. Şah Kâsım’ın mezarının Cam vilayetine bağlı Harcird kasabasında olduğunu Alî Şîr Nevâyî ifade etmektedir (1979: 418-19).

Kâsım-ı Envâr’ın ölüm tarihiyle ilgili iki ayrı rivayet vardır. Devletşâh Tezkiresi’nde Kâsım-ı Envâr’ın ölüm tarihi 835/1431 olarak verilmektedir (1977: III, 416). Alî Şîr Nevâyî ise Mecâlis’de (2001: 6-7) aynı tarihi tekrarladığı halde Nesâyimü’l-Mahabbe’de 837 tarihinde öldüğünü söylemektedir (Nevâyî 1979: 418-19). M. Fuat Köprülü (1996: 115) ve Roger Savory de 837/1433 yılında şeyhin öldüğünü zikrederler. Abdülbaki Gölpınarlı ise Şebüsterî’nin Gülşen-i Râz adlı eserinin tercümesine yazdığı ayrıntılı önsözde, Gülşen-i Râz şerhlerinden bahsederken Şeyh Şücâaddîn-i Kürbâlî’nin 867/1462 yılında tamamladığı ve Hadikatü’l-Ma’ârif ismini verdiği şerhine 856/1452 yılında Kâsım-ı Envâr-ı Tebrîzî’nin emriyle başladığını ve bu tarihte şeyhin hayatta olduğunu iddia etmektedir (Gölpınarlı 1993: X-XVIII.). Abdülbaki Gölpınarlı’nın Kürbâlî’nin eserini yazmaya başladığı 856/1452 yılında Kâsım-ı Tebrizî’nin hayatta olduğu ve eserini tamamladığı 867/1463 tarihinden evvel öldüğü şeklindeki iddiası dikkate alınırsa şairin Cam’daki ikameti en az yirmi yıl sürmüş olmalıdır. Dolayısıyla Gölpınarlı’nın iddiasını doğru kabul etmek zordur. Kürbâlî’nin Gülşen-i Râz şerhine Kâsım-ı Envâr’ın isteği üzerine başladığı doğru olabilir, fakat şeyhin bu isteğiyle müellifin esere başlama tarihinin aynı olması gerekmez.

Kâsım-ı Envâr’ın hayat hikâyesi kadar tasavvufî kimliği de belirsizlikler ve çelişkiler içermektedir. Erdebil Tekkesi’ne mensubiyeti, Şâh Nimetullâh ile ilişkisi, müritlerinin arasında Hurûfî ve Nurbahşiye’den insanların bulunması onun sufî kimliğini kesin bir biçimde tespit etmemizi zorlaştırmaktadır. Nitekim bu konuda araştırmacıların yaklaşımları da birbirinden oldukça farklıdır. Gölpınarlı, Şücâaddîn-i Kürbâlî’nin Nurbahşiye’den ve Kâsım-ı Envâr’ın halifelerinden olduğunu söyleyerek dolaylı yoldan onun da Nurbahşiye’den olduğunu ifade etmektedir (1993: X-XVIII). Osmanlı şairlerinden Bâkî’nin de bu doğrultuda bir iması vardır (Küçük 1994: 356):

 Rûşen itdi gün gibi âsâr-ı hüsn-i talatun

 Nûr-bahşîler çerâğın pertev-i envâr ile Bakî

Nurbahşiyye tarikatının kurucusu Seyyid Muhammed Nurbahş’ın 869/1463 yılında öldüğü dikkate alınırsa Seyyid Kâsım’ın bu tarikatın müntesibi olmasının kronolojik açıdan imkânsız olduğu anlaşılır.

Şâhruh’a yapılan saldırı olayındaki kişilerle ilişkisinden dolayı Kâsım-ı Envâr’ın Hurûfi olduğu iddiasına gelince Gölpınarlı, Hurûfîliğin tarihini araştırırken Kâsım-ı Tebrizi’nin de Hurûfî olup olmadığını tartışır ve onun şiirlerinde Fadl’ı takdire, Hurûfîliği telkine dair bir şey bulunmadığını söyler. Ardından Hurûfî metinlerinde Kâsım-ı Envar’ın adının geçmesini Batınî zümrelerin şöhretli, halk tarafından tanınmış kimseleri kendilerinden göstererek kendi yollarını meşrulaştırmak arzularından kaynaklandığını belirtir (1989: 16). Roger Savory de Kâsım-ı Envâr’ın gerçek bir Hurûfi olmadığını, Safevî propagandası yapan bir dai olduğunu söylemektedir (II-189-197). Ahmet Yaşar Ocak ise Devletşah ve Molla Câmî’nin Kâsım-ı Envâr hakkında takdirkâr ifadeler kullanmalarına karşın Şâh Nimetullâh’ın müritleri hakkında kullandıkları ifadelere bakarak Kâsım-ı Envâr’ı vahdet-i vücut öğretisini savunan bir sufi, Şâh Nimetullâh’ı ve onun mensup bulunduğu tarikatı ise Kalenderîliğin kollarından saymak eğilimindedir (1992: 46-50).

Eserleri:

Kâsım-ı Envâr’ın başta Dîvân’ı ve Enisü’l-Ârifîn adlı mesnevisi olmak üzere eserlerinin nüshalarına Türkiye’de ve yurt dışındaki yazma eser kütüphanelerinde sıkça rastlanmaktadır. Şairin bütün eserleri Sa’îd Nefisî tarafından Külliyât-ı Kâsım-ı Envâr adıyla yayımlanmıştır (Tahran 1337/1958). Külliyât içinde Dîvân’dan başka Enisü’l-Ârifîn, Enîsü’l-Âşıkîn (Sad-Makam der-Istılâh-ı Sûfîyye, Risâle-i Aded-i Makâmât), Beyân-ı Vakıâ-i Emîr Timur başlıklı mesnevileri, Risâle der-Beyân-ı İlm, Risâle-i Su’âl ü Cevâb adlı çalışmaları bulunmaktadır (Nefisî 1337/1958).

Edebî Kişiliği:

Kâsım-ı Envâr, Tebriz’de başladığı hayatını 15. yüzyılda Timurluların egemenliğindeki Gilan, Herat, Semerkant gibi önemli kültür ve sanat merkezlerinde sürdürmüş sufi şairlerdendir. Aynı muhitte yetişen pek çok mutasavvıf gibi Mevlana’nın şiirlerinden etkilenmiş, onun tarzında şiirler söylemiştir. Bu kalender-meşrep şeyhin çok güzel şiirler yazdığı ve Farsça şiirlerinin arasında nadir de olsa Türkçe örneklerin bulunduğu bilinmektedir (Devletşâh III, 414-418; Köprülü 1339/1923: 467-468; 1996). Kâsım-ı Envâr’ın tasavvuf tarihi içindeki yerini ilk defa tespit eden Köprülü, Darülfünun Edebiyat Fakültesi Mecmuası’nda yayımladığı “Anadolu’da İslamiyet” başlıklı önemli makalesinde onunla ilgili çalışmasını ve Türkçe şiirlerini yayımlayacağını belirtir (1339/1923: 467-468; 1996). Köprülü, sözünü ettiği bu monografiyi yayımlamamış olmasına rağmen Kâsım-ı Envâr’ın Türkçe şiirler yazdığına dair tespitini diğer makalelerinde de yineler (Köprülü 1989: 16, 122, 209, 357) ve daha sonra bu konuda söz söyleme gereği duyanlar da doğal olarak Köprülü’ye atıfta bulunurlar. 

Sa’îd Nefîsî’nin hazırladığı Külliyât-ı Kâsım-ı Envâr’da “Mülemmaât-ı Türkî” başlığı altında şairin 1 mülemma gazel, 1 mülemma murabba ve 2 rubaisine yer verilmiştir (1337/1958: 307-308). Bu neşirde metinler doğru tespit edilmediği için Nefisî, anlam vermenin güçlüğüne işaret etmiştir. Daha sonra G.M. Meredith Owens, “The Turkish Verses of Qasım Al-Anvar” başlıklı yazısında Nefisî’nin metnini verdiği şiirleri yazma nüshalarla karşılaştırmak suretiyle tekrar yayımlamıştır (1962: 155-161). Bunun ardından Ekmel Eyyubî “Kâsım-ı Envâr be Türkî Eş‘âr”, başlıklı makalesinde aynı konuyu tekrar ele almıştır (1963: 168-178). Fakat Kâsım-ı Envâr’ın bu şiirleriyle ilgili Türkçe herhangi bir makale yayımlanmamıştır. Her ne kadar Adnan Karaismailoğlu TDV İslam Ansiklopedisi’ne yazdığı “Kâsım-ı Envâr” maddesinde “Kâsım-ı Envâr’ın Türkçe şiirleri Muharrem Ergin tarafından neşredilmiştir” (2001: XXIV, 542-43) dese de bu, doğru değildir. Çünkü Karaismailoğlu’nun kaynakları arasında gösterdiği Muharrem Ergin’in “Câmiü’l-Meâni’deki Türkçe Şiirler” başlıklı makalesinde (1948: 539-569) Kâsım-ı Envâr’ın adının geçtiği cümle 543. sayfadadır. Karaismailoğlu’nun kaynak gösterdiği sayfalarda (565-569) ise Kâsım mahlaslı, Yûnus tarzı şiirler söyleyen başka bir şairin Türkçe gazelleri yer almaktadır. Bu gazellerin Kâsım-ı Envâr’a aidiyetini gösteren hiçbir kanıt yoktur. Muharrem Ergin’in de bu anlamda bir tespiti veya iddiası söz konusu değildir. Câmiü’l-Meâni’de Kâsım-ı Envâr’ın Farsça şiirleri yer almaktadır (Nuruosmaniye 4904: vr. 277a-306a).

Kâsım-ı Envâr, az sayıda Türkçe manzumeler söylediği gibi zaman zaman Farsça şiirlerinde de Türkçe kelime, ibare ve mısralara yer verir (Nefisi 1337/1958). Gazellerinde kullandığı “hey sen kimsen (1337/1958: 229), sensen (1337/1958: 230, 235), eger yahşi ger yaman (1337/1958: 232), Evvel seni severem âhir seni severmen (1337/1958: 235), Çelebi bize nazar kıl hall olsun râz-ı müşkil/Çelebi bizi unutma dil-i haste-râ …(1337/1958: 235), Ol yâr-ı gâr eyitti vü yettim sarâyına (1337/1958: 285), hiç iltifât kılmadı ol şeh gedâyına (1337/1958: 285), sadâ yine (1337/1958: 285) severmen be-cân seni (1337/1958: 307)” gibi Türkçe sözlere aynı muhitte yetişen ve Farsça şiirleriyle tanınan başka şairlerin eserlerinde de rastlanır.

Kâsım-ı Envâr’ın Türkçe şiirlerinin dil ve anlatım özelliklerine bakarak iddialı yorumlara girişmek mümkün değildir. Farsça şiirlerinde Mevlânâ’nın açık etkisi görülen şairin mülemmalar söylemesinde de Mevlana muhabbetinin yönlendirici olduğu söylenebilir. Mevlânâ ile ilgili bazı kaynaklarda ve Feridun Nafiz Uzluk’un neşrettiği Dîvân-ı Sultân Veled (İstanbul 1941) adlı kitapta rastladığımız “Begimiz bizi unutma” ve “Çelebi bizi unutma” nakaratlı mülemmalardaki bu dokunaklı tembihi, Mevlânâ’nın Tebrizli takipçisi Kâsım-ı Envâr da yineler. Üstadı gibi Farsça şiirlerine Türkçe mısralar ve sözcükler serpiştiren ve iki tane Türkçe rubai söyleyen Kâsım-ı Envâr, sanatından çok inişli çıkışlı hayatıyla dikkat çeken sufi şairlerdendir. Herhangi bir şehirde uzun süre kalmasına, siyasal iktidarlar tarafından izin verilmeyen bu sürgün sufi, “Çelebi bizi unutma” diyerek kim bilir hangi dostuna seslenmek istemiştir? Bunu bilmemiz mümkün değil. Bilinen bir şey varsa o da Kâsım-ı Envâr’ın yaşadığı coğrafyada 14. yüzyıldan itibaren eser veren iki dilli şairlerin hem Fars hem de Türk şiir dilinin zenginleşmesine katkıda bulunmuş olmalarıdır. Batı Türkçesinin konuşulduğu geniş coğrafyada Doğuya gittikçe Farsçanın, Batıya yöneldikçe Türkçenin baskın olduğu görülür. Azeri sahasında Farsça baskın olmasına rağmen Türkçe şiirler söyleyen şair sayısı az değildir. Bunlardan biri de daha çok sufi kimliğiyle tanınan Kâsım-ı Envâr’dır.

Kaynakça

Aka, İsmail (1994). Mirza Şahruh ve Zamanı. Ankara: TTK Yay.

Aksoyak, İ. Hakkı (hzl.)(2004). Kefeli Hüseyin- Râznâme. ABD: Harvard University.

Devletşâh (1977). Devletşâh Tezkiresi. hzl. N. Lugal. İstanbul: Tercüman Yay.

Ergin, Muharrem (1948). “Câmiü’l-Meâni’deki Türkçe Şiirler”. Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi III (3-4): 539-569.

Eyyûbî, Ekmel (1963). “Kâsım-ı Envâr ke Türkî Eş‘âr”. Mecelle-i Ulûm-i İslâmiyye IV (1): 168-178.

Gölpınarlı, Abdülbaki (1989). Hurûfilik Metinleri Kataloğu. Ankara: TTK Yay.

Gölpınarlı, Abdülbaki (1993). Şebüsterî Gülşen-i Râz. İstanbul: MEB Yay.

Karaismailoğlu, Adnan (2001). “Kâsım-ı Envâr”. İslâm Ansiklopedisi. İstanbul: TDV Yay.

Kefeli Hüseyin- Râznâme. hzl. İ. H. Aksoyak. Harvard University.

Komisyon (hzl.) (1984). Azerbaycan Klassik Edebiyyatı Kitabhanası. C. 3. Bakı: Elm Neşriyyatı.

Köprülü, M. Fuad (1339/1923). “Anadolu’da İslâmiyet”. Dârülfünûn Edebiyat Fakültesi Mecmuası 2 (6): 467-468.

Köprülü, M. Fuad (1989). “Azeri”. Edebiyat Araştırmaları II. İstanbul: Ötüken Neşriyat.

Köprülü, M. Fuad (1996). Anadolu’da İslamiyet. hzl. M. Kanar. İstanbul.

Küçük, Sabahattin (hzl.) (1994). Bâkî Dîvânı. Ankara: TDK Yay.

Lâmi’î Çelebi (2008). Nefahâtü’l-Üns. hzl. S. Uludağ, M. Kara. İstanbul: Marifet Yay.

Nefîsî, Sa’îd (hzl.) (1337/1958). Külliyât-ı Kâsım-ı Envâr. Tahrân: Çâphâne-i Haydarî.

Nevâyî, Alî Şîr (1979). Nesâyimü’l-Mahabbe min Şemâyimi’l-Fütüvve. hzl. K. Eraslan. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yay.

Nevâyî, Alî Şîr (2001). Mecâlisü’n-Nefâyis. hzl. K. Eraslan. Ankara: TDK Yay. 

Ocak, Ahmet Yaşar (1992). Osmanlı İmparatorluğunda Marjinal Sûfîlik: Kalenderîler. Ankara: TTK Yay.

Owens, G.M. Meredith (1962). “The Turkish Verses of Qâsim al-Anvâr”. Bulletin of the School of Oriental and African Studies XXV (1): 155-161.

Savory, Roger (1987). “A 15th Century Safavid Propagandist at Harât”. Studies on the Hıstory of Safawid İran. London. (II):189-197.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. MUHSİN MACİT
Yayın Tarihi: 31.12.2014
Güncelleme Tarihi: 05.11.2020

Eserlerinden Örnekler

Mülemma’ Gazel

Biyâ ey sâkî-i cânhâ biyâr ân bâde der-gülşen

Be-gâyet hoş-dilem k’ân yâr mî porsed ki sen kimsen

  

Be-cânân goftem ey dilber harâbem ez-gamet yekser

Velî mî hânem în ezber bu sözni sen işitmessen

 

Zihî eltâf-ı bî-pâyân ki mî yâbed dilem pinhân

Selâmem goft ü câmem dâd u zânû zed ki hey iç sen

  

Merâ mî gûyed ân cânân çi hayrânî vü ser-gerdân

Safâ kıl sen vefâ kıl sen eger sen âşıkî kıl sen

 

Miyân-ı gülşen-i hüsnet hezârân gül be-bâr âmed

Virân bolmasdur ol bostân eger bir çiçegi sevsen

 

Biyâ ey rûşenî-i cân ki hem cânî vü hem cânân

Yüzüng gülşen sözüng rûşen ruşen boldı ki sultânsen

  

Zi-feyzet hâtır-ı Kâsım hemîşe şâd mî bâşed

Ki în feyz ez-tü mî âyed eger dokuz eger doksan

 

Mülemma’ Murabba’ 

Sabâhun mübârek olsun

Çelebi selâm kıldun

Selâm ile cânı birdün

Çelebi bizi unutma

 

Çelebi tü şâh-ı cânî

Çelebi tü dil-sitânî

Çelebi habîb-i cânî

Çelebi bizi unutma

 

Çelebi tü şâh u mîrî

Çelebi tü dest-gîrî

Çelebi tü dil-pezîrî

Çelebi bizi unutma

 

Âşık oldugum bilürsen

Cânuma cefâ kılursan

Hâl-i râzumı sorarsan

Çelebi bizi unutma

 

Çelebi şeh-i cihânî

Çelebi tü cân-ı cânî

Çelebi [ne] în ne ânî

Çelebi bizi unutma

 

Oda yaksan cânumsan

Yere döksen kanumsan

Çelebi cânum dilümsen

Çelebi bizi unutma

 

Ser-i Kâsımî fidâyet

Dil ü cân tufeyl-i râhet

Be-Hudâ be-rûy-ı mâhet

Çelebi bizi unutma

 

Rubâ’î

Ol yâr-ı azîz ile ki cân yâdınadur

Mescid saru bardum ki bugün Âdinedür

Mindin cemâ’at sordı ki şeyh adı nedür

Didüm niçe sorarsuz ki Şeyh Âdinedür

 

Rubâ’î

Bir bağçağa yettüm ki bar irdi kızıl alma

Bağça ıssı eyitti ki “bu elmadın alma”

Bir gökçek igid oğlı bar erdi kara gözlüg

Bir tebşi kitürdi katıma eyitti “meh alma”

(Nefisî, Sa’îd (hzl.) (1337/1958). Külliyât-ı Kâsım-ı Envâr. Tahrân: Çâphâne-i Haydarî. 307-308.)

(Owens, G.M. Meredith (1962), “The Turkish Verses of Qâsim al-Anvâr”. Bulletin of the School of Oriental and African Studies XXV (1): 155-161.)

(Yukarıdaki şiirler iki kaynak karşılaştırılarak alıntılanmıştır).

 

Gazel

Mest idik neğmelerinle bele huşyâr oldug

Yatmış idik sesine, sevgili bîdâr oldug

 

Eşginin meykedesinden cana min şur düşüb

Atarag zünnarı, seccadeni pergâr oldug

 

Dediler ki o gedib demsaz olub rindler ile

El çalıb regs ederek neş’eli hummar oldug

 

Anlayan demde ki olmur bize veslin gismet

Gem, keder basdı bizi her şeye bîzâr oldug

 

Her zaman ki ser-i kûyinden esir bâd-ı seba

Tikân olsag da o dem etirli gülzâr oldug

 

Üzünün nuru düşen demde saralmış üzüme

Bu sefadan güzelim Kâsım-ı Envâr oldug

(Komisyon (hzl.) (1984). Azerbaycan Klassik Edebiyyatı Kitabhanası. C. 3. Bakı: Elm Neşriyyatı. 237-238.)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1ÂCİZ, Mehemmed Helifed. ? - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
2HAMMAL/MİRZE GÜLZAR, Bayrameli Abbaszâded. 1859 - ö. 03.06.1926Doğum YeriGörüntüle
3SÜLEYMÂN, Süleymân Çelebi, Süleymân Fakîh, Süleymân Deded. 1350 ile 1355 arası ? - ö. 1422 ?Doğum YılıGörüntüle
4Şâh Velî Ayıntâbî, Askerîd. 1532 - ö. 1604MeslekGörüntüle
5HASÎB, Derviş Seyyid Mehmed Hasîb Efendi b. İbrahim Efendid. ? - ö. 1709-10MeslekGörüntüle
6NAKŞÎ, Çıkrıkçı Şeyh Mustafa Efendid. ? - ö. 23 Mayıs 1757MeslekGörüntüle
7AHMED İBN VEYS, Gıyâseddîn Sultân Ahmed Bahâdır, Mugîseddîn Sultân Ahmedd. ? - ö. 30 Ağustos 1410Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
8İLMÎ, Şeyh İlmî Efendid. ? - ö. 1517-18Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
9HATȂYÎ, Hatâyî-i Tebrîzîd. ? - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
10BEDRÎ, Şeyh Bedreddin Efendid. 1819/1820 - ö. 1878Madde AdıGörüntüle
11ŞEHRÎ, Mehmed Şehrî Efendid. ? - ö. 1764-65Madde AdıGörüntüle
12ŞİNASÎ, Ruznâmeci-zâde Şinasî Mehmedd. ? - ö. 1702-1703Madde AdıGörüntüle