Madde Detay
MUHLİSÎ, Şehzâde Mustafâ b. Kânûnî Sultân Süleymân
(d. 921/1515 - ö. 960/1553)
divan şairi, şehzade
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Babası Kanûnî Sultan Süleyman'ın Saruhan sancak beyliği sırasında 921/1515 tarihinde Manisa’da doğdu. Tuhfe-i Nâilî ve Güldeste-i Riyâz-ı İrfân’da şehzâdenin doğum tarihi 941/ 1534 olarak verilmektedir (Kurnaz-Tatcı 2001: 940, Abdulkadiroğlu 1988: 60) fakat bu tarih doğru değildir. Annesi Mâhidevran Sultân’dır. İlk çocukluk yılları Manisa’da geçti. Kânûnî Sultân Süleymân’ın 1520’de tahta çıkışının ardından İstanbul’a gitti. Kendisinden önce doğan kardeşleri Mahmûd ve Murâd’ın ölümü üzerine büyük şehzâde olarak sarayda itina ile yetiştirildi ve iyi bir eğitim aldı (Turan 2006: 290).
940/1534’te Saruhan sancak beyi sıfatıyla Manisa’ya gönderildi. Bu durum ilk zamanlarda babasının yerine en kuvvetli aday olarak görüldüğünü ortaya koyar. Fakat Vezîriâzâm İbrahim Paşa’nın katli ve Hürrem Sultan’dan olma kardeşlerinin öne çıkması gözden düşmesine sebep oldu (Turan 2006: 290).
Şehzâde Mustafa, Manisa’da sekiz yıl süren idareciliği sırasında halk arasında iyi bir intiba bıraktı. Babasının seferleri esnasında bulunduğu bölgenin muhafazasıyla da görevlendirilen Şehzade Mustafa, Hürrem Sultan’ın müdahalesiyle başkente yakın olan bu sancaktan uzaklaştırılıp 948/1541’de Amasya’ya gönderildi. Şehzâde, bu durumdan dolayı büyük bir üzüntü duydu. Ancak onun yerine Manisa’ya gelen Şehzade Mehmed’in burada âni ölümü (950/1543) saltanat adaylığı için kendisini yeniden ümitlendirdiyse de Hürrem Sultan’ın diğer oğlu Selim’in Manisa’ya gönderilmesi (951/1544) taht için düşünülmediğinin açık bir göstergesi oldu. Şehzade Mustafa, Irakeyn Seferi’nden dönen babasına bir mektup yazarak kendisiyle görüşmek ve özür dilemek için İstanbul’a gelmesine izin verilmesini istediyse de bu arzusu kabul edilmedi. Amasya’ya gittikten sonra da bu yoldaki başvurularına devam etti ve en son 958/1551 tarihli feryatnâmesine de olumlu cevap verilmedi. Babasıyla giderek bozulan ilişkileri ve giriştiği birtakım teşebbüsler idamına kadar gidecek olayların başlangıcını oluşturdu (Turan 2006: 290).
Hürrem Sultan’la işbirliği yapan Rüstem Paşa, Mustafa’yı İran Şahı I. Tahmasb ile gizlice irtibat kuran bir hain durumuna düşürmek için Şehzade’nin mührünü kazdırıp görünüşte onun ağzından yazılan bir mektubu Şah Tahmasb’a gönderip, Şah’ın mektuba verdiği cevabı da yolda ele geçirerek Kânûnî’ye sundu (Gökbilgin 1956: 25).
Şehzade Mustafa’nın kişiliği ve yetenekleri halk ve ordu arasında kendisine büyük bir ilgi duyulmasına sebep oldu. Yetenekli bir şehzâde oluşunun yanında şair olması sebebiyle de birçok şair ve bilgini etrafına topladı. Alçakgönüllülüğü, cömertliği ve ihsanlarda bulunması taraftarlarını çoğalttı. Şehzâde Mustafa, etrafındaki bu kitleler tarafından en büyük kurtarıcı olarak görülüyordu (Turan 2006: 291).
Şehzade Mustafa, babasının kendisine olan tutumu ve kardeşlerinin öne çıkması üzerine harekete geçti. Erzurum Beylerbeyi Ayas Paşa’ya başvurup babasından sonra tahta çıkmak için kendisine yardım edilmesini istedi. İran seferi hazırlıkları için Anadolu’ya gönderilen Rüstem Paşa padişaha Mustafa’nın tahtı ele geçirmek için hazırlandığını haber verince Kânûnî, çözümü Şehzade Mustafa’yı öldürtmede bularak bunun için gerekli fetvayı Ebussuûd Efendi’den aldı. 18 Ramazan 960’ta (28 Ağustos 1553) Üsküdar’dan hareket eden padişah Konya Ereğlisi yakınındaki Aktepe mevkiinde ordugâhını kurdu. Şehzade Mustafa da çok iyi donatılmış 5000 kişilik kuvvetiyle aynı gün oraya gitti ve otağ-ı hümâyunda babasını ziyaret etti. Kılıcını ve hançerini çavuşlardan birine teslim edip içeriye girdiği sırada yedi dilsiz cellat üzerine saldırdı. Kendisini savunmaya çalışan Şehzâde Mustafa, sonunda kapıcılardan Mahmud Ağa’nın kemendi altında 27 Şevval 960/ 6 Ekim 1553 tarihinde can verdi (Uzunçarşılı 1954: 381). “Mekr-i Rüstem” (960/1553) şairler tarafından vefatına düşülen tarihtir. Ereğli’de cenaze namazı kılındı ve Bursa’ya gönderilerek II. Murâd Türbesi yanında toprağa verildi. Selîm’in tahta çıkışından sonra da üzerine bir türbe yaptırıldı (Turan 2006: 291).
Şehzade Mustafa’nın ölümünün ardından ordugâhta bulunan parasına ve mallarına el konuldu. Şehzâdenin küçük oğlu Mehmed boğduruldu ve annesi Mâhidevran Sultan da Bursa’ya gönderildi (Turan 2006: 291).
Şehzâde Mustafa, diğer meziyetlerinin yanında şiirle de uğraşırdı. Bazı gazellerinde adını, bazılarında ise Muhlisî mahlasını kullandı. Etrafına marifet sahiplerini toplamaktan ve onlarla sohbet etmekten çok hoşlanırdı. Özellikle ikinci sancağı olan Amasya’da oldukça geniş bir edebî çevresi vardı. Şikârî, Senâyî, Sürûrî Efendi, Kara Fazlî, Zârî ve Zamânî, Şehzâde Mustafa’nın yanında bulunan şairlerden bazılarıdır. Ancak kaynaklar şehzâdenin şiirlerinin çok iyi olmadığını belirtmektedir (İpekten 1996: 191, 192).
Şehzade Mustafa’nın katli gerek yakınındaki gerek uzağındaki şairlerden bazılarının feryadına sebep oldu. Fünûnî, Rahmî, Edirneli Nazmî, Müdâmî, Sâmî, Kara Fazlî, Nisâyî, Şeyh Ahmed Efendi, Selîmî ve Kadîrî, Şehzade Mustafa’nın katli üzerine mersiyeler yazan şairlerdir. Şehzâde hakkında yazılan en ünlü mersiye de Taşlıcalı Yahya Bey’e aittir.
Kaynakça
Abdulkadiroğlu, Abdülkerim (1988). Güldeste-i Riyâz-ı İrfân ve Vefeyât-ı Dânişverân-ı Nâdiredân (Tıpkıbasım). Beliğ İsmail. Ankara: Anıl Matbaacılık.
Arslan, Mehmet (2010). Tayyarzâde Ata, Osmanlı Saray Tarihi Tarih-i Enderun. C. 4. İstanbul: Kitabevi Yay.
Gökbilgin, Tayyib (1956). “Rüstem Paşa ve Hakkındaki İthamlar” Tarih Dergisi. (11-12): 11-50.
İpekten, Halûk, Mustafa
İsen, Recep Toparlı, Naci Okçu ve Turgut Karabey (1988). Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı
İsimler Sözlüğü. Ankara: KTB Yay.
İpekten, Haluk vd. (1996). Divan Edebiyatında Edebî Muhitler. İstanbul: MEB Yay.
İsen, Mustafa (1994). Künhü’l-Ahbar’ın Tezkire Kısmı. Ankara: AKM Yay.
Kayabaşı, Bekir (1997). Kaf-zâde Fâ’izî’nin Zübdetü’l Eşâr’ı. Doktora Tezi. Malatya: İnönü Üniversitesi.
Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatcı (hzl.) (2000). Bursalı Mehmed Tahir. Osmanlı Müellifleri ve Ahmet Remzi Akyürek Miftahu’l-Kütüb ve Esami-i Müellifin.Ankara: Bizim Büro Yay.
Kurnaz,
Cemal ve Mustafa Tatcı (hzl.) (2001). Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî- Dîvân Şâirlerinin Muhtasar
Biyografileri. Ankara: Bizim Büro Yay.
Kutlar, Fatma Sabiha-Müjgân Çakır ve Hanife Koncu (2012). Mehmet Tevfik Kâfile-i Şuara. İstanbul.
Solmaz, Süleyman (2005). Ahdî ve Gülşen-i Şuarâsı. Ankara: AKM Yay.
Sungurhan Aysun (hzl.) (2008). Beyânî, Tezkiretü'ş-Şuarâ. Ankara: Kültür Bak. Yay. E-kitap:http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-215416/h/giris.pdf [erişim tarihi: 29.05.2014]
Sungurhan Eyduran, Aysun (hzl.) (2009). Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. Ankara:Kültür Bakanlığıe-kitap:http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219121/h/girishc.pdf [erişim tarihi 29.05.2014]
Turan, Şerafettin (2006). “Mustafa Çelebi”. İslam Ansiklopedisi. C. 31. İstanbul: TDV Yay. S. 290-292.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (1954). Osmanlı Tarihi (XVI. Yüzyıl Ortalarından XVII. Yüzyıl Sonuna Kadar). C. 1. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay. 380,381.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: ARAŞ. GÖR. ŞERİFE ÖRDEKYayın Tarihi: 19.06.2014Güncelleme Tarihi: 10.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Rif’at istersen eger mihr-i cihân-ârâ gibi
Sür yüzün her gün yire eyle tenezzül mâ gibi
Hoş kabâ’ildür degül bâkî bu nakş-ı rûzgâr
Fi’l-mesel dünyâ misâl-i âlem-i ru’yâ gibi
Sûzen-i müjgânlarından geçmedi dil riştesi
Yolda kaldum ey Mesîhâ Hazret-i Îsâ gibi
Pehlevân-ı âlem olmış kalb-i istignâ ile
Top-ı çarhı dehr elinde oynadur elma gibi
Katreden kemdür vücûdun Mustafâ ammâ aceb
Nazm idüp dürler döker tab’un senün deryâ gibi
(Kutlar, Fatma Sabiha-Müjgân Çakır-Hanife Koncu (2012). Mehmet Tevfik Kâfile-i Şuara. İstanbul. 62, 63)
***
Mû-be-mû gîsûlarun kılmış ihâtâ gerdenün
Mâhtâbı sanasun kim kaplamışdur hâleler
Bağrumı pergâle pergâle kılupdur tîg-ı gam
Muhlisî çeşmümden akan kandur ol pergâleler
(Solmaz, Süleyman (2005). Ahdî ve Gülşen-i Şuarâsı. Ankara: AKM Yay. 33)
***
Şehzâde Mustafâ’nın Ayas Paşa’ya Gönderdiği Mektup
İnhâ-yı muhibbâne budur ki devletlü pâdişâh-ı sa’âdet-dest-gâh hazretlerinün ömr-i sa’âdetlerine izdiyâd-ı fer ve şevketlerine imtidât müyesser idüp a’dâ-yı devleti mahzûl ü mahkûr eyleye fe-emmâ bu kâşâne-i fânîde bir ferde baka ve dünyâ-yı denîde ömr-i girân-mâye tezâyid ü irtikâ olmayup fe-izâ câ’e ecelühüm [Vâdeleri gelince… (A’raf 34; Nahl 61; Fâtır 45)] mûcibince va’de tamâm olup her nefer câm-ı mevti nûş idüp muhakkak u mukarrerdür. Egerçi müntehâ-yı murâdımuz ve maksûd-ı fu’âdımuz sâhib-kırân-ı rub’-ı meskûn hazretlerinün temâdî-i eyyâmla ömr-i devletleri muzâ’af olup sâye-i inayetlerinde âsûde-hâl ve kenef-i devletlerinde fârigü'l-bâl olmakdur, lâkin takdîr-i İlâhîde sarây-ı bekâya vâkı’ oldukdan sonra bize birkaç gün mühlet müyesser olmış ise emr-i saltanata taleb-i Hakk-ı şer’îden âtıl ve mühimm-i hilâfetde tedârik-i re’y-i mer’îden gâfil olmamak mühimmât-ı dirâyet ve vâcibât-ı celâdetden idügi ma’lûm-ı ilm-i ulemâ ve mefhûm-ı ukalâdur ve şâvirhüm fi’l-emri [ve işleri onlarla istişare et (Âl-i İmrân 159)] emrine imtisâlen bu emr-i mu'azzam-ı hâlisü’l-fu’âd olan ehabb-ı ehibbâ ile müşâvere ehemm-i müfteridât olup vücûd-ı devlet-i esâsınuz bu tarafa gâyet-i ihlâs ve nihâyet-i ihtisâs üzre oldugına i’timâd-ı tâm ve i’tikâd-ı tamâm olup anun gibi mahalde her vech ile mu’âvenet-i mühim-sâz ve müzâheret-i muhlis-nüvâzınuz ümîd ü recâ olunmagın ahvâl-i zamîrinüz intikâdı ve bu hususda tedbîr-i bî-nazîr üzre nasîhat-i dil-pezîrinüz istimdâdı içün kitâb-ı muhabbet-hitâb irsâl olundı. Li’llâhi’l-hamd sâyir-i da’vâ-yı verâset idenlerle bu muhibbinüzde olan kâbiliyyet ü isti’dâd ilm-i şerîfinüze rûşendür ve bu muhibbinüz garazı eger Hakk sübhâne ve te’âlâ mukadder idüp mu’âvenet ü ikdâm ve müzâheret ü ihtimâmınuzla devlet müyesser olursa bu tarafa muhibb-i muhlis olup ol sebebden hakk-ı hizmetleri zâyi’ olanları aksâ-yı merâmlarına ulaşdurup ve a’lâ vü ednânun mekâdiri bilinüp vüzerâ vü ümerâ ve zu’emâ vü sipâh ve bi’l-cümle asâkir-i zafer-penâh ceddüm Sultân Selîm Hân haslet-i mahmûdesi üzre enva-ı ri’âyet ü ihsânla hoşnûd u râzı ve re’âyâ vü berâyâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl [ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmedin (Nisâ 58)] muktezâsınca kemâl-i adl ü dâdla cümle-i âlâmdan emîn ü sâlim esnâf-ı himâyetlerine mer’î vü mahmî kılınmakdur. Bu tarafa sâbit ü muhakkak olup kemâl-i i’timâdımuz olan eltâf u ihlâsınuzdan me’mûl ü melhûzdur ki ol bâbda bu muhibbinize lâyık ve tahsîl-i devlet mutabık olan tedbîr-i dil-pezîr ve nasâyih-i sa'âdet-müşîr ile muhibbinüz menfa'âtüm kılınup zât-ı devlet-i âyat-ı sa'âdet-i gayâtınızda olan kemâl-i ihlâs ve fart-ı ihtisâs iktizâsından ümîd ü recâ olunan mu’âvenet ü murâfakat ve mütâva’ât ü müzâheret rütbesinün tahsîsini müş’îr ahd-nâme-i şerîfinüzi bu cânibe müşerref kılmaga lutf-ı tâm erzânî buyrula ki vürûdı enva-ı sürûr u behcet olup ana göre amel olına (Gökbilgin, Tayyib (1956). “Rüstem Paşa ve Hakkındaki İthamlar” Tarih Dergisi. (11-12): 23).
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 19.06.2014Güncelleme Tarihi: 10.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Rif’at istersen eger mihr-i cihân-ârâ gibi
Sür yüzün her gün yire eyle tenezzül mâ gibi
Hoş kabâ’ildür degül bâkî bu nakş-ı rûzgâr
Fi’l-mesel dünyâ misâl-i âlem-i ru’yâ gibi
Sûzen-i müjgânlarından geçmedi dil riştesi
Yolda kaldum ey Mesîhâ Hazret-i Îsâ gibi
Pehlevân-ı âlem olmış kalb-i istignâ ile
Top-ı çarhı dehr elinde oynadur elma gibi
Katreden kemdür vücûdun Mustafâ ammâ aceb
Nazm idüp dürler döker tab’un senün deryâ gibi
(Kutlar, Fatma Sabiha-Müjgân Çakır-Hanife Koncu (2012). Mehmet Tevfik Kâfile-i Şuara. İstanbul. 62, 63)
***
Mû-be-mû gîsûlarun kılmış ihâtâ gerdenün
Mâhtâbı sanasun kim kaplamışdur hâleler
Bağrumı pergâle pergâle kılupdur tîg-ı gam
Muhlisî çeşmümden akan kandur ol pergâleler
(Solmaz, Süleyman (2005). Ahdî ve Gülşen-i Şuarâsı. Ankara: AKM Yay. 33)
***
Şehzâde Mustafâ’nın Ayas Paşa’ya Gönderdiği Mektup
İnhâ-yı muhibbâne budur ki devletlü pâdişâh-ı sa’âdet-dest-gâh hazretlerinün ömr-i sa’âdetlerine izdiyâd-ı fer ve şevketlerine imtidât müyesser idüp a’dâ-yı devleti mahzûl ü mahkûr eyleye fe-emmâ bu kâşâne-i fânîde bir ferde baka ve dünyâ-yı denîde ömr-i girân-mâye tezâyid ü irtikâ olmayup fe-izâ câ’e ecelühüm [Vâdeleri gelince… (A’raf 34; Nahl 61; Fâtır 45)] mûcibince va’de tamâm olup her nefer câm-ı mevti nûş idüp muhakkak u mukarrerdür. Egerçi müntehâ-yı murâdımuz ve maksûd-ı fu’âdımuz sâhib-kırân-ı rub’-ı meskûn hazretlerinün temâdî-i eyyâmla ömr-i devletleri muzâ’af olup sâye-i inayetlerinde âsûde-hâl ve kenef-i devletlerinde fârigü'l-bâl olmakdur, lâkin takdîr-i İlâhîde sarây-ı bekâya vâkı’ oldukdan sonra bize birkaç gün mühlet müyesser olmış ise emr-i saltanata taleb-i Hakk-ı şer’îden âtıl ve mühimm-i hilâfetde tedârik-i re’y-i mer’îden gâfil olmamak mühimmât-ı dirâyet ve vâcibât-ı celâdetden idügi ma’lûm-ı ilm-i ulemâ ve mefhûm-ı ukalâdur ve şâvirhüm fi’l-emri [ve işleri onlarla istişare et (Âl-i İmrân 159)] emrine imtisâlen bu emr-i mu'azzam-ı hâlisü’l-fu’âd olan ehabb-ı ehibbâ ile müşâvere ehemm-i müfteridât olup vücûd-ı devlet-i esâsınuz bu tarafa gâyet-i ihlâs ve nihâyet-i ihtisâs üzre oldugına i’timâd-ı tâm ve i’tikâd-ı tamâm olup anun gibi mahalde her vech ile mu’âvenet-i mühim-sâz ve müzâheret-i muhlis-nüvâzınuz ümîd ü recâ olunmagın ahvâl-i zamîrinüz intikâdı ve bu hususda tedbîr-i bî-nazîr üzre nasîhat-i dil-pezîrinüz istimdâdı içün kitâb-ı muhabbet-hitâb irsâl olundı. Li’llâhi’l-hamd sâyir-i da’vâ-yı verâset idenlerle bu muhibbinüzde olan kâbiliyyet ü isti’dâd ilm-i şerîfinüze rûşendür ve bu muhibbinüz garazı eger Hakk sübhâne ve te’âlâ mukadder idüp mu’âvenet ü ikdâm ve müzâheret ü ihtimâmınuzla devlet müyesser olursa bu tarafa muhibb-i muhlis olup ol sebebden hakk-ı hizmetleri zâyi’ olanları aksâ-yı merâmlarına ulaşdurup ve a’lâ vü ednânun mekâdiri bilinüp vüzerâ vü ümerâ ve zu’emâ vü sipâh ve bi’l-cümle asâkir-i zafer-penâh ceddüm Sultân Selîm Hân haslet-i mahmûdesi üzre enva-ı ri’âyet ü ihsânla hoşnûd u râzı ve re’âyâ vü berâyâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl [ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmedin (Nisâ 58)] muktezâsınca kemâl-i adl ü dâdla cümle-i âlâmdan emîn ü sâlim esnâf-ı himâyetlerine mer’î vü mahmî kılınmakdur. Bu tarafa sâbit ü muhakkak olup kemâl-i i’timâdımuz olan eltâf u ihlâsınuzdan me’mûl ü melhûzdur ki ol bâbda bu muhibbinize lâyık ve tahsîl-i devlet mutabık olan tedbîr-i dil-pezîr ve nasâyih-i sa'âdet-müşîr ile muhibbinüz menfa'âtüm kılınup zât-ı devlet-i âyat-ı sa'âdet-i gayâtınızda olan kemâl-i ihlâs ve fart-ı ihtisâs iktizâsından ümîd ü recâ olunan mu’âvenet ü murâfakat ve mütâva’ât ü müzâheret rütbesinün tahsîsini müş’îr ahd-nâme-i şerîfinüzi bu cânibe müşerref kılmaga lutf-ı tâm erzânî buyrula ki vürûdı enva-ı sürûr u behcet olup ana göre amel olına (Gökbilgin, Tayyib (1956). “Rüstem Paşa ve Hakkındaki İthamlar” Tarih Dergisi. (11-12): 23).
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 10.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Rif’at istersen eger mihr-i cihân-ârâ gibi
Sür yüzün her gün yire eyle tenezzül mâ gibi
Hoş kabâ’ildür degül bâkî bu nakş-ı rûzgâr
Fi’l-mesel dünyâ misâl-i âlem-i ru’yâ gibi
Sûzen-i müjgânlarından geçmedi dil riştesi
Yolda kaldum ey Mesîhâ Hazret-i Îsâ gibi
Pehlevân-ı âlem olmış kalb-i istignâ ile
Top-ı çarhı dehr elinde oynadur elma gibi
Katreden kemdür vücûdun Mustafâ ammâ aceb
Nazm idüp dürler döker tab’un senün deryâ gibi
(Kutlar, Fatma Sabiha-Müjgân Çakır-Hanife Koncu (2012). Mehmet Tevfik Kâfile-i Şuara. İstanbul. 62, 63)
***
Mû-be-mû gîsûlarun kılmış ihâtâ gerdenün
Mâhtâbı sanasun kim kaplamışdur hâleler
Bağrumı pergâle pergâle kılupdur tîg-ı gam
Muhlisî çeşmümden akan kandur ol pergâleler
(Solmaz, Süleyman (2005). Ahdî ve Gülşen-i Şuarâsı. Ankara: AKM Yay. 33)
***
Şehzâde Mustafâ’nın Ayas Paşa’ya Gönderdiği Mektup
İnhâ-yı muhibbâne budur ki devletlü pâdişâh-ı sa’âdet-dest-gâh hazretlerinün ömr-i sa’âdetlerine izdiyâd-ı fer ve şevketlerine imtidât müyesser idüp a’dâ-yı devleti mahzûl ü mahkûr eyleye fe-emmâ bu kâşâne-i fânîde bir ferde baka ve dünyâ-yı denîde ömr-i girân-mâye tezâyid ü irtikâ olmayup fe-izâ câ’e ecelühüm [Vâdeleri gelince… (A’raf 34; Nahl 61; Fâtır 45)] mûcibince va’de tamâm olup her nefer câm-ı mevti nûş idüp muhakkak u mukarrerdür. Egerçi müntehâ-yı murâdımuz ve maksûd-ı fu’âdımuz sâhib-kırân-ı rub’-ı meskûn hazretlerinün temâdî-i eyyâmla ömr-i devletleri muzâ’af olup sâye-i inayetlerinde âsûde-hâl ve kenef-i devletlerinde fârigü'l-bâl olmakdur, lâkin takdîr-i İlâhîde sarây-ı bekâya vâkı’ oldukdan sonra bize birkaç gün mühlet müyesser olmış ise emr-i saltanata taleb-i Hakk-ı şer’îden âtıl ve mühimm-i hilâfetde tedârik-i re’y-i mer’îden gâfil olmamak mühimmât-ı dirâyet ve vâcibât-ı celâdetden idügi ma’lûm-ı ilm-i ulemâ ve mefhûm-ı ukalâdur ve şâvirhüm fi’l-emri [ve işleri onlarla istişare et (Âl-i İmrân 159)] emrine imtisâlen bu emr-i mu'azzam-ı hâlisü’l-fu’âd olan ehabb-ı ehibbâ ile müşâvere ehemm-i müfteridât olup vücûd-ı devlet-i esâsınuz bu tarafa gâyet-i ihlâs ve nihâyet-i ihtisâs üzre oldugına i’timâd-ı tâm ve i’tikâd-ı tamâm olup anun gibi mahalde her vech ile mu’âvenet-i mühim-sâz ve müzâheret-i muhlis-nüvâzınuz ümîd ü recâ olunmagın ahvâl-i zamîrinüz intikâdı ve bu hususda tedbîr-i bî-nazîr üzre nasîhat-i dil-pezîrinüz istimdâdı içün kitâb-ı muhabbet-hitâb irsâl olundı. Li’llâhi’l-hamd sâyir-i da’vâ-yı verâset idenlerle bu muhibbinüzde olan kâbiliyyet ü isti’dâd ilm-i şerîfinüze rûşendür ve bu muhibbinüz garazı eger Hakk sübhâne ve te’âlâ mukadder idüp mu’âvenet ü ikdâm ve müzâheret ü ihtimâmınuzla devlet müyesser olursa bu tarafa muhibb-i muhlis olup ol sebebden hakk-ı hizmetleri zâyi’ olanları aksâ-yı merâmlarına ulaşdurup ve a’lâ vü ednânun mekâdiri bilinüp vüzerâ vü ümerâ ve zu’emâ vü sipâh ve bi’l-cümle asâkir-i zafer-penâh ceddüm Sultân Selîm Hân haslet-i mahmûdesi üzre enva-ı ri’âyet ü ihsânla hoşnûd u râzı ve re’âyâ vü berâyâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl [ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmedin (Nisâ 58)] muktezâsınca kemâl-i adl ü dâdla cümle-i âlâmdan emîn ü sâlim esnâf-ı himâyetlerine mer’î vü mahmî kılınmakdur. Bu tarafa sâbit ü muhakkak olup kemâl-i i’timâdımuz olan eltâf u ihlâsınuzdan me’mûl ü melhûzdur ki ol bâbda bu muhibbinize lâyık ve tahsîl-i devlet mutabık olan tedbîr-i dil-pezîr ve nasâyih-i sa'âdet-müşîr ile muhibbinüz menfa'âtüm kılınup zât-ı devlet-i âyat-ı sa'âdet-i gayâtınızda olan kemâl-i ihlâs ve fart-ı ihtisâs iktizâsından ümîd ü recâ olunan mu’âvenet ü murâfakat ve mütâva’ât ü müzâheret rütbesinün tahsîsini müş’îr ahd-nâme-i şerîfinüzi bu cânibe müşerref kılmaga lutf-ı tâm erzânî buyrula ki vürûdı enva-ı sürûr u behcet olup ana göre amel olına (Gökbilgin, Tayyib (1956). “Rüstem Paşa ve Hakkındaki İthamlar” Tarih Dergisi. (11-12): 23).
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Gazel
Rif’at istersen eger mihr-i cihân-ârâ gibi
Sür yüzün her gün yire eyle tenezzül mâ gibi
Hoş kabâ’ildür degül bâkî bu nakş-ı rûzgâr
Fi’l-mesel dünyâ misâl-i âlem-i ru’yâ gibi
Sûzen-i müjgânlarından geçmedi dil riştesi
Yolda kaldum ey Mesîhâ Hazret-i Îsâ gibi
Pehlevân-ı âlem olmış kalb-i istignâ ile
Top-ı çarhı dehr elinde oynadur elma gibi
Katreden kemdür vücûdun Mustafâ ammâ aceb
Nazm idüp dürler döker tab’un senün deryâ gibi
(Kutlar, Fatma Sabiha-Müjgân Çakır-Hanife Koncu (2012). Mehmet Tevfik Kâfile-i Şuara. İstanbul. 62, 63)
***
Mû-be-mû gîsûlarun kılmış ihâtâ gerdenün
Mâhtâbı sanasun kim kaplamışdur hâleler
Bağrumı pergâle pergâle kılupdur tîg-ı gam
Muhlisî çeşmümden akan kandur ol pergâleler
(Solmaz, Süleyman (2005). Ahdî ve Gülşen-i Şuarâsı. Ankara: AKM Yay. 33)
***
Şehzâde Mustafâ’nın Ayas Paşa’ya Gönderdiği Mektup
İnhâ-yı muhibbâne budur ki devletlü pâdişâh-ı sa’âdet-dest-gâh hazretlerinün ömr-i sa’âdetlerine izdiyâd-ı fer ve şevketlerine imtidât müyesser idüp a’dâ-yı devleti mahzûl ü mahkûr eyleye fe-emmâ bu kâşâne-i fânîde bir ferde baka ve dünyâ-yı denîde ömr-i girân-mâye tezâyid ü irtikâ olmayup fe-izâ câ’e ecelühüm [Vâdeleri gelince… (A’raf 34; Nahl 61; Fâtır 45)] mûcibince va’de tamâm olup her nefer câm-ı mevti nûş idüp muhakkak u mukarrerdür. Egerçi müntehâ-yı murâdımuz ve maksûd-ı fu’âdımuz sâhib-kırân-ı rub’-ı meskûn hazretlerinün temâdî-i eyyâmla ömr-i devletleri muzâ’af olup sâye-i inayetlerinde âsûde-hâl ve kenef-i devletlerinde fârigü'l-bâl olmakdur, lâkin takdîr-i İlâhîde sarây-ı bekâya vâkı’ oldukdan sonra bize birkaç gün mühlet müyesser olmış ise emr-i saltanata taleb-i Hakk-ı şer’îden âtıl ve mühimm-i hilâfetde tedârik-i re’y-i mer’îden gâfil olmamak mühimmât-ı dirâyet ve vâcibât-ı celâdetden idügi ma’lûm-ı ilm-i ulemâ ve mefhûm-ı ukalâdur ve şâvirhüm fi’l-emri [ve işleri onlarla istişare et (Âl-i İmrân 159)] emrine imtisâlen bu emr-i mu'azzam-ı hâlisü’l-fu’âd olan ehabb-ı ehibbâ ile müşâvere ehemm-i müfteridât olup vücûd-ı devlet-i esâsınuz bu tarafa gâyet-i ihlâs ve nihâyet-i ihtisâs üzre oldugına i’timâd-ı tâm ve i’tikâd-ı tamâm olup anun gibi mahalde her vech ile mu’âvenet-i mühim-sâz ve müzâheret-i muhlis-nüvâzınuz ümîd ü recâ olunmagın ahvâl-i zamîrinüz intikâdı ve bu hususda tedbîr-i bî-nazîr üzre nasîhat-i dil-pezîrinüz istimdâdı içün kitâb-ı muhabbet-hitâb irsâl olundı. Li’llâhi’l-hamd sâyir-i da’vâ-yı verâset idenlerle bu muhibbinüzde olan kâbiliyyet ü isti’dâd ilm-i şerîfinüze rûşendür ve bu muhibbinüz garazı eger Hakk sübhâne ve te’âlâ mukadder idüp mu’âvenet ü ikdâm ve müzâheret ü ihtimâmınuzla devlet müyesser olursa bu tarafa muhibb-i muhlis olup ol sebebden hakk-ı hizmetleri zâyi’ olanları aksâ-yı merâmlarına ulaşdurup ve a’lâ vü ednânun mekâdiri bilinüp vüzerâ vü ümerâ ve zu’emâ vü sipâh ve bi’l-cümle asâkir-i zafer-penâh ceddüm Sultân Selîm Hân haslet-i mahmûdesi üzre enva-ı ri’âyet ü ihsânla hoşnûd u râzı ve re’âyâ vü berâyâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl [ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmedin (Nisâ 58)] muktezâsınca kemâl-i adl ü dâdla cümle-i âlâmdan emîn ü sâlim esnâf-ı himâyetlerine mer’î vü mahmî kılınmakdur. Bu tarafa sâbit ü muhakkak olup kemâl-i i’timâdımuz olan eltâf u ihlâsınuzdan me’mûl ü melhûzdur ki ol bâbda bu muhibbinize lâyık ve tahsîl-i devlet mutabık olan tedbîr-i dil-pezîr ve nasâyih-i sa'âdet-müşîr ile muhibbinüz menfa'âtüm kılınup zât-ı devlet-i âyat-ı sa'âdet-i gayâtınızda olan kemâl-i ihlâs ve fart-ı ihtisâs iktizâsından ümîd ü recâ olunan mu’âvenet ü murâfakat ve mütâva’ât ü müzâheret rütbesinün tahsîsini müş’îr ahd-nâme-i şerîfinüzi bu cânibe müşerref kılmaga lutf-ı tâm erzânî buyrula ki vürûdı enva-ı sürûr u behcet olup ana göre amel olına (Gökbilgin, Tayyib (1956). “Rüstem Paşa ve Hakkındaki İthamlar” Tarih Dergisi. (11-12): 23).
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | Hüseyin Öncü | d. 02 Mart 1962 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | YETİK OZAN/FİRKATÎ, Turgut Günay | d. 17.07.1942 - ö. 13.12.1978 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | Alim Kahraman | d. 1956 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | BÂLÎ EFENDİ, Sofyalı | d. ? - ö. 1553 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
5 | HASBÎ/HABSÎ | d. ? - ö. 1553\\\'ten sonra | Ölüm Yılı | Görüntüle |
6 | ŞÂVUR/ŞÂVER | d. ? - ö. 1553 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
7 | CEM SULTÂN | d. 3 Aralık 1459 - ö. 1495 | Meslek | Görüntüle |
8 | AZMÎ, Pîr Mehmed | d. ? - ö. 1582 | Meslek | Görüntüle |
9 | FUTÛHÎ, Hoca Sıdık | d. 1717-18 - ö. 1755-56 | Meslek | Görüntüle |
10 | EDHEMÎ | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
11 | RİNDÎ, Mehmed Rindî Efendi | d. ? - ö. 1565 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
12 | SEYFÎ, Ahmed Seyfî Bey | d. ? - ö. 1620-21 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
13 | PÎRÎ, Şeyh-zâde Hacı Pîrî Efendi | d. ? - ö. 3 Kasım 1771 | Madde Adı | Görüntüle |
14 | ÂLÎ BEY, Direktör Mehmed Âlî Bey | d. 1844? - ö. 1899 | Madde Adı | Görüntüle |
15 | VEFÂYÎ, Tiranlı Hacı Edhem Bey | d. ? - ö. 1859 öncesi | Madde Adı | Görüntüle |