Madde Detay
RİYÂZÎ, Mehmed Riyâzî Efendi
(d. 980/1572 - ö. 1054/1644)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Asıl adı Mehmed’dir. 980/1572’de dedesi Samsunîzâde Mahmûd Efendi’nin Mekke kadılığı sırasında Mekke’de doğdu. Babası 3. Murad (saltanatı: 1574-1595) devri âlim ve kadılarından Birgilili Mustafa Efendi’dir. Anne tarafından bilginleri ile ünlü köklü bir aileye mensuptur. İsmail Beliğ, Güldeste-i Riyâz-ı İrfân ve Vefâyât-ı Dânişverân-ı Nâdiredân’da Riyâzî’nin anne tarafından soyunun, Sultan Yıldırım Bâyezîd (saltanatı: 1389-1402)’in annesi Gülçiçek Hatun’a dayandığını kaydeder. Riyâzî, ilmiye sınıfına mensup bir ailede yetişmenin de etkisiyle iyi bir eğitim görerek, Müeyyedzâde Abdülkâdir Efendi’den mülazım olmuş müderrislik ve kadılık yapmıştır. Osmanlı Müellifleri’nde Ebussuud Efendi’den mülazım olduğu kayıtlıysa da, Ebussuud Efendi’nin ölüm tarihi olan 1574’te Riyazî iki yaşında olduğundan bu bilginin doğru olması mümkün değildir. 1033/1623’de tayin edildiği Kahire kadılığı sırasında işitme probleminin artması sebebiyle 1034/1624’te emekliye ayrılmıştır. İlerleyen yaşlarında kulağı ağır işittiği için “el- esamm” ya da “el-utrûş” lakabıyla anılan Riyâzî’nin ölüm tarihi 1054/1644’tür. İstanbul’da ölen Riyâzî’nin mezarının yeri bilinmemektedir.
Riyâzî’nin Mahmûd, Abdüllatîf ve Nasûhî isimli 3 oğlu vardır. Abdüllatîf Efendi, Lutfî mahlasıyla şiirler yazmış bir şairdir. 16.yy. şairlerinden Hayâlî Abdülvehhâb Çelebi’nin Riyâzî’nin anne tarafından akrabası olduğu Riyâzü’ş-Şu’arâ’da Riyâzî tarafından ifade edilmiştir.
Riyâzî’nin kadılık yaptığı dönemlerde iyi bir maddi birikime sahip, hırslı bir kişi olduğu kaynaklarda kayıtlıdır. Ancak Dîvân’ındaki kimi şiirlerden hareketle, emekli olduğu tarihten (1034/1624) ölümüne kadar (1054/1644) geçen 20 yıllık sürede herhangi bir resmi görev almaması sebebiyle ekonomik sıkıntılar yaşamış olabileceği tahmin edilmektedir. Bir dönem, evinin sorumluluğunu eşine yükleyip oyun ve eğlenceye düşkün olduğu Uşşâkîzâde Zeyli’nde kayıtlıdır (Kissling 1965: 96).
Riyâzî, nüfuzlu bir aileden gelmesi dolayısıyla çocukluk yıllarından itibaren babasının görev yaptığı yerlerde ilim ve şiir meclislerinde bulunarak devrinin entelektüellerini doğrudan tanıma fırsatı bulmuştur. Riyâzî’nin Kafzâde Fâizî, Azmîzâde Hâletî, Şeyhülislâm Yahyâ ve Nev’îzâde Atâyî ile yakın dostluklar kurduğu ve birbirlerine nazireler yazdığı; Nef’î ve Tıflî ile aralarında husumet olduğu ve Sihâm-ı Kazâ’da Nef’î’nin hiciv kıt’alarından birine konu edildiği bilinmektedir. Gerek mensup olduğu aile, gerek ilmiye sınıfından olması, gerekse tezkireciliği ve şairliği dolayısıyla Riyâzî, hem çağdaşları hem de kendisinden sonra gelen tezkireci ve şairler tarafından hürmetle anılmıştır. Şeyhî ve Uşşâkîzâde Şakayık Zeyillerinde Riyâzî’nin Arapça bilgisi ve ilmini övmüş, Şeyhî ondan melikü’ş-şu’arâ diye bahsetmiştir. Safâyî de Riyâzî’nin şairlik yeteneğini överek Şeyhî’nin isnat ettiği melikü’ş-şuarâ unvanını kullanmıştır. Nedîm ve Ziya Paşa Riyâzî’nin şairliğinden övgü ve hürmetle bahsetmişlerdir. Türk şiirinde Fuzûlî ve Bâkî, Fars şiirinde Selmân-ı Sâvecî (ö. 778/1376) Riyâzî’nin şiir anlayışı olarak etkisinde kaldığı şairlerdendir.
En önemli eseri Riyâzü’ş-Şu’arâ isimli şairler tezkiresidir. Tezkiresi’nin yanı sıra Dîvân, Sâkînâme ve Düstûru’l-Amel isimli eserleri bulunmaktadır.
Riyâzü’ş-Şu’arâ, 1018/1609’da tamamlanarak Sultan 1. Ahmed (saltanatı: 1603-1617)’e sunulmuştur. 424 biyografi içeren tezkire, kime ait olduğu ihtilaflı şiirlerin gerçek sahiplerini tespit etmesi ve özellikle dibace kısmındaki poetik görüş sebebiyle dikkati çeker. Ayrıca tezkirenin bir başka önemli özelliği, şairlerin ihtilaflı ölüm tarihlerini, bu ölümlere düşülen tarihlerle teyit etmesidir. 17. yy. tezkirecileri kendi çağdaşları olan şairlerin biyografilerini yazarken, Riyâzî, 15.yy.dan kendi devrine gelinceye kadar yetişen şairler içinden şairlik kabiliyetine göre bir seçme yaparak tezkiresini oluşturmuştur. Riyâzü’ş-Şu’arâ üzerine Namık Açıkgöz tarafından yüksek lisans tez çalışması yapılmıştır.
Riyâzî’nin Dîvân’ı, 25 kaside, 1 terkib-bend, 669 gazel, 9 kıt’a, 171 rubai, 89 matla ve 11 beyitten oluşmaktadır.
Sâkînâme, mef’ûlü mefâ’ilün fe’ûlün kalıbıyla kaleme alınmış, 1054 beyitlik bir mesnevidir. Sakinamelerde görüldüğü üzere musiki ve eğlence meclislerinden, içki terimleri ve içkinin insan üzerindeki etkilerinden bahsedilir. Ayrıca, Riyâzî Sâkînâme’de mevcut içki yasağından da şikayet etmektedir.
Düsturu’l-Amel, 1607 yılında yazıldığı tahmin edilen, 1050 kadar Farsça kelime ve deyimlerin beyit tanıklıklarıyla açıklandığı bir eserdir. Riyâzî’nin Dîvân’ı, Sâkînâme’si ve Düstûru’l-Amel’i üzerine Namık Açıkgöz tarafından doktora tez çalışması yapılmıştır.
Franz Babinger, Tezkire-i Safâyî ve Şeyhî’nin Vekâyiü’l-Fudâlâ’sına dayanarak Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri’nde Riyâzî’nin İbn Halikan’ın Vefeyât el-Ayân adlı eserinin Türkçeye tercümesi ile Risale fi-İlm-i Beyân, Keşfü’l-Hicâb an-Vechi’s-Savâb, Sahâyifü’l-Letâyif fi Envâ’il-Ulûm ve’l-Ma’ârif, Siyer isimli eserlerinin varlığını bildirmektedir. Ancak Riyâzî’ye isnat edilen bu eserler bugün için kayıp eser kategorisindedir.
Riyâzî, eserlerinin dibacelerinde Türkçe hakkındaki görüşlerini de ifade eder. Riyâzü’ş-Şu'arâ dibacesinde, Türkçe’nin şiire elverişli bir dil olmadığını belirterek Türkçeyi akıcılıktan uzak bulur. Düstûru’l-Amel dibacesinde ise Farsçanın akıcı, şiir ve inşaya uygun işlenmiş zarif bir dil olduğundan bahseder, Türkçenin ise bu özellikleri taşımadığını iddia eder. Âşık Paşa’dan itibaren görmeye alışkın olduğumuz Türkçeyle şiir yazmanın zorluklarını anlatan, Türkçenin aruza uydurulmasının sıkıntılarından bahseden bu tarz ifadeler, Anadolu sahası Türk edebiyatının oluşum dönemlerinde normal karşılanırken, 17.yy.da böylesi ifadeler yadırganmaktadır. Çünkü Türk şiir dili bu yüzyıla kadar çok iyi şairlerin elinde işlenerek başarılı ve klasik örneklerini vermiştir. Türkçenin şiire uygunluğu, ahenk ve işlenmişliği açısından çok olumlu kanaatlere sahip olmayan Riyâzî yine de Türkçe Dîvân tertip etmiş ve Dîvân’ında kullandığı dil de kendi devrinin şiir dili olmuştur. Riyâzî’nin şiirlerinde genelde beşerî aşkın işlendiği rindâne bir eda vardır.
Kaynakça
Abdulkadiroğlu, Abdulkerim (hzl.) (1998). İsmail Beliğ Güldeste-i Riyaz-ı İrfan. Ankara: Anıl Matbaa ve Ciltevi. 401
Açıkgöz, Namık (1990). Riyâzî Divanı’ndan Seçmeler. Ankara: KB Yay.
Açıkgöz, Namık (2008). “Riyazi”. İslam Ansiklopedisi. C. 35. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 144-145.
Açıkgöz, Namık (hzl.)(1982). Riyâzî Riyâzü’ş-Şu’arâ. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi.
Açıkgöz, Namık (1986). Riyâzî: Hayatı, Eserleri ve Edebî Kişiliği, Dîvan, Sâki-nâme ve Düstûru’l-Amel’in Tenkildi Metni. Doktora Tezi. Elazığ: Fırat Üniversitesi.
Akbayır, Nuri (hzl.) (1996). Mehmed Süreyya Sicill-i Osmânî- Osmanlı Ünlüleri. (yeni yazıya akt. Seyit Ali Kahraman). C.1. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay. C.5. 1398.
Altun, Kudret (hzl.) (1997). Tezkire-i Mucîb İnceleme-Tenkidli Metin-Dizin-Sözlük. Ankara: AKM Yay. 33.
Babinger, Franz (1992). Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri. Çev. Coşkun Üçok. Ankara: KB Yay. 195-196.
Balcı, Rüştü (hzl.) (2007) Katip Çelebi Keşfü’z-Zünun An Esâmil Kütübi ve’l-Fünûn. C.1. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay.
Bursalı Mehmed Tâhir (2000). Osmanlı Müellifleri ve Ahmed Remzi Akyürek Miftâhu’l-Kütüb Ve Esâmî-i Müellifîn Fihristi. C. 2. Ankara: Bizim Büro Basımevi. C. 2. 183-184.
Coşkun, Ali Osman (1985). Seyrekzâde Mehmet Âsım. Zeyl-i Zübdetül-Eş'âr. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi.
Çapan, Pervin (hzl.) (2005). Mustafa Safâyî Efendi Tezkire-i Safâyî: Nuhbetü’l-Âsâr Min Fevâ’idi’l-Eş’âr İnceleme-Metin-İndeks. Ankara: AKM Yay. 201-202.
Alpay, Gönül (1964). “Riyazi”. İslam Ansiklopedisi. C. IX. İstanbul: MEB Yay. 751-753.
Kayabaşı, Bekir (hzl.) (1997). Kâf-zâde Fâizî’nin Zübdetü’l-Eş’âr’ı. Doktora Tezi. Malatya: İnönü Üniversitesi. 326-333.
Kissling, Hans Joachim (hzl.) (1965). Usâqizâde’s Lebensbeschreibungen berühmter gelehrter und Gottesmänner Des Osmanischen Reiches İm 17. Jahrundert (Zeyl-i Saqâyıq). Wiesbaden: Otto Harrassowitz. 95-96.
Kurnaz, Cemal ve M. Tatçı (hzl.)(2001). Mehmed Nâil Tuman Tuhfe-i Nâilî-Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri. Ankara: Bizim Büro Yay. 386-387.
Müstakimzade Süleyman Sa’deddin Efendi (2000). Mecelletü’n-Nisâb (Tıpkıbasım). Ankara: KB Yay. 237.
Özcan, Abdulkadir (hzl.) (1989). Şeyhî Mehmed Efendi Şakâ’ik-i Nu’mâniyye ve Zeyilleri “Vakâyiü’l-Fuzalâ”. C. 3. İstanbul: Çağrı Yay. 115-118.
Riyâzî. Tezkire-i Riyâzî. Millet Ktp. Nu: 765. 149b.
Zavotçu, Gencay (hzl.) (2009). Rıza Tezkiresi (İnceleme-Metin). İstanbul: Sahhaflar Kitap Sarayı. 237-238.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DOÇ. DR. AYŞE YILDIZYayın Tarihi: 17.11.2014Güncelleme Tarihi: 26.11.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Dilde senden gizlü bir derd ü gamı mihnet mi var
Bir senün gibi cihânda çok bilür âfet mi var
Cânumı al câna minnetdür didüm cânâneye
Didi bin nâz ile ol dem ana da minnet mi var
Bir gönül bağlu perîşân zülfünün her târına
Bu perîşânlıkda hâtırlarda cem’iyyet mi var
Hâce-i dehrün değişmem bâliş-i hârâsına
İşigün taşı gibi bir mesned-i İzzet mi var
Ana yârân-ı safâdan rağbet eyler kimse yok
Şimdi künc-i gam gibi bir gûşe-i ‘uzlet mi var
Subha karşu arturursın ıztırâbı her gice
Yoksa ey pervâne bîm-i mihnet-i fürkat mi var
Ey Riyâzî n’ola nâzük düşse anda sözlerün
Kaşları vasfı gibi bir gûşe-i dikkat mi var
(Açıkgöz, Namık (1990). Riyâzî Divanı’ndan Seçmeler. Ankara: KB Yay. 146-148)
Gazel
Senden ey dîde ne hûn-âbe ne hûn isterler
Aşka germ-âbe gibi sûz-ı derûn isterler
Hem alurlar dili bî-sabr u karâr eylerler
Yine uşşâkdan ârâm u sükûn isterler
Zûr-bâzûsı ne kâr eyledi gör Kûhken’e
Bunda bîmârî-i dil baht-ı zebûn isterler
Aşkda bûlâlemûnî-i hıred el virmez
Sâde-dil ‘âşık-ı yek-reng-i cünûn isterler
Ey Riyâzî mey-i şevk içmek ile aşk olmaz
Bunda ser-mestî-i hûn-âb-ı derûn isterler
(Açıkgöz, Namık (1990). Riyâzî Divanı’ndan Seçmeler. Ankara: KB Yay. 152-154)
Riyâzü’ş-Şu’arâ’dan
Yahyâ Efendi: Dest-ârâ-yı sadr-ı fetvâ Zekeriyyâ Efendi’nin ferzend-i fazîlet-mendidür. Ma’lûl-zâde Mehemmed Efendi’den mülâzemetle kâm-revâ olup dest-be-dest kat’-ı merâtib-i ‘izz ü ‘alâ ile pâdşâhumuz ‘asrınun iki def’a Rûm ili sadrına pîrâye-bahş olmışlardur. Tab’-ı güher-efşânı lücce-i fazl u ‘irfân ile âşnâ ve dîde-i dil ü cânı kuhlu’l-cevâhir-i belâgat u beyân ile rûşenâ olup lutf-ı meşreb-i pâkî âb u tâbda reşk-i çeşme-i hurşîd-i tâb-dâr ve reng ü bûda hüsn-i hulk-ı müşg-bârından gül-i rengîn-‘ızâr şermendedür.
Âb-ı lutf-ı meşrebeş der-zîr nüh dûlâb nist
Reng-i bûy-ı hüsn-i hulkeş der-gül-i sîr-âb nist
Nesr: Bu rakam-güzâr-ı sahîfe-i ‘acz u ıztırâr ol cenâb-ı fezâ’il-şi’âra takdîm itdigi şem’iyyedendür ki sebt olındı […]
(Riyâzî. Tezkire-i Riyâzî. Millet Ktp. Nu: 765. 149b)
Sâkî-nâme’den
Hamd ol ehad-i kadîm-i pâke
Feyz-i keremi su virdi tâke
Halk eyledi nüh hum-ı sipihri
Ol humlara bâde itdi mihri
Kıl vasfın o bâde-i devânun
Kim oldı bir adı ‘ışk anun
Bu deyre o bâdedür viren nâm
O bâde ile döner bu nüh câm
Mutrib okur âteş müdâmı
Ol puhte ider bu ‘akl-ı hâmı
Sûz-ı demün urdı ‘ûda âteş
Bezm-i dili tutdı bûy-ı dil-keş
Hem ur el’ele hem ol nevâ-sâz
Çün çıkmaz imiş bir elden âvâz
Mey kim sala meclise ziyâsın
Kimse göremez şebün karasın
Ey duhter-i gül-‘izâr-ı engûr
Gördi seni gözin açdı mahmûr
‘Işk oldı ‘aceb bülend eyvân
İrişmez ana kemend-i ‘irfân
Ol zîr-i hümâ-yı himmet-i ‘ışk
Dirsen kona başa devlet-i ‘ışk
Mûm eylesün âheng-i gam-ı ‘ışk
Ol kâbil-i nakş hâtem-i ‘ışk
Bu lüccede ol şinâver ey dil
Esbâb-ı vücûdı ber-taraf kıl
Sahn-ı çemen oldı reşk-i gerdûn
Çıksun göge şimdi câm-ı gülgûn
Al destüne câm-ı hoş-güvârı
Tîz tut ki geçer dem-i bahârı
(Özcan, Abdulkadir (hzl.) (1989). Şeyhî Mehmed Efendi Şakâ’ik-i Nu’mâniyye ve Zeyilleri “Vakâyiü’l-Fuzalâ”. C. 3. İstanbul: Çağrı Yay. 116)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 17.11.2014Güncelleme Tarihi: 26.11.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Dilde senden gizlü bir derd ü gamı mihnet mi var
Bir senün gibi cihânda çok bilür âfet mi var
Cânumı al câna minnetdür didüm cânâneye
Didi bin nâz ile ol dem ana da minnet mi var
Bir gönül bağlu perîşân zülfünün her târına
Bu perîşânlıkda hâtırlarda cem’iyyet mi var
Hâce-i dehrün değişmem bâliş-i hârâsına
İşigün taşı gibi bir mesned-i İzzet mi var
Ana yârân-ı safâdan rağbet eyler kimse yok
Şimdi künc-i gam gibi bir gûşe-i ‘uzlet mi var
Subha karşu arturursın ıztırâbı her gice
Yoksa ey pervâne bîm-i mihnet-i fürkat mi var
Ey Riyâzî n’ola nâzük düşse anda sözlerün
Kaşları vasfı gibi bir gûşe-i dikkat mi var
(Açıkgöz, Namık (1990). Riyâzî Divanı’ndan Seçmeler. Ankara: KB Yay. 146-148)
Gazel
Senden ey dîde ne hûn-âbe ne hûn isterler
Aşka germ-âbe gibi sûz-ı derûn isterler
Hem alurlar dili bî-sabr u karâr eylerler
Yine uşşâkdan ârâm u sükûn isterler
Zûr-bâzûsı ne kâr eyledi gör Kûhken’e
Bunda bîmârî-i dil baht-ı zebûn isterler
Aşkda bûlâlemûnî-i hıred el virmez
Sâde-dil ‘âşık-ı yek-reng-i cünûn isterler
Ey Riyâzî mey-i şevk içmek ile aşk olmaz
Bunda ser-mestî-i hûn-âb-ı derûn isterler
(Açıkgöz, Namık (1990). Riyâzî Divanı’ndan Seçmeler. Ankara: KB Yay. 152-154)
Riyâzü’ş-Şu’arâ’dan
Yahyâ Efendi: Dest-ârâ-yı sadr-ı fetvâ Zekeriyyâ Efendi’nin ferzend-i fazîlet-mendidür. Ma’lûl-zâde Mehemmed Efendi’den mülâzemetle kâm-revâ olup dest-be-dest kat’-ı merâtib-i ‘izz ü ‘alâ ile pâdşâhumuz ‘asrınun iki def’a Rûm ili sadrına pîrâye-bahş olmışlardur. Tab’-ı güher-efşânı lücce-i fazl u ‘irfân ile âşnâ ve dîde-i dil ü cânı kuhlu’l-cevâhir-i belâgat u beyân ile rûşenâ olup lutf-ı meşreb-i pâkî âb u tâbda reşk-i çeşme-i hurşîd-i tâb-dâr ve reng ü bûda hüsn-i hulk-ı müşg-bârından gül-i rengîn-‘ızâr şermendedür.
Âb-ı lutf-ı meşrebeş der-zîr nüh dûlâb nist
Reng-i bûy-ı hüsn-i hulkeş der-gül-i sîr-âb nist
Nesr: Bu rakam-güzâr-ı sahîfe-i ‘acz u ıztırâr ol cenâb-ı fezâ’il-şi’âra takdîm itdigi şem’iyyedendür ki sebt olındı […]
(Riyâzî. Tezkire-i Riyâzî. Millet Ktp. Nu: 765. 149b)
Sâkî-nâme’den
Hamd ol ehad-i kadîm-i pâke
Feyz-i keremi su virdi tâke
Halk eyledi nüh hum-ı sipihri
Ol humlara bâde itdi mihri
Kıl vasfın o bâde-i devânun
Kim oldı bir adı ‘ışk anun
Bu deyre o bâdedür viren nâm
O bâde ile döner bu nüh câm
Mutrib okur âteş müdâmı
Ol puhte ider bu ‘akl-ı hâmı
Sûz-ı demün urdı ‘ûda âteş
Bezm-i dili tutdı bûy-ı dil-keş
Hem ur el’ele hem ol nevâ-sâz
Çün çıkmaz imiş bir elden âvâz
Mey kim sala meclise ziyâsın
Kimse göremez şebün karasın
Ey duhter-i gül-‘izâr-ı engûr
Gördi seni gözin açdı mahmûr
‘Işk oldı ‘aceb bülend eyvân
İrişmez ana kemend-i ‘irfân
Ol zîr-i hümâ-yı himmet-i ‘ışk
Dirsen kona başa devlet-i ‘ışk
Mûm eylesün âheng-i gam-ı ‘ışk
Ol kâbil-i nakş hâtem-i ‘ışk
Bu lüccede ol şinâver ey dil
Esbâb-ı vücûdı ber-taraf kıl
Sahn-ı çemen oldı reşk-i gerdûn
Çıksun göge şimdi câm-ı gülgûn
Al destüne câm-ı hoş-güvârı
Tîz tut ki geçer dem-i bahârı
(Özcan, Abdulkadir (hzl.) (1989). Şeyhî Mehmed Efendi Şakâ’ik-i Nu’mâniyye ve Zeyilleri “Vakâyiü’l-Fuzalâ”. C. 3. İstanbul: Çağrı Yay. 116)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 26.11.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Dilde senden gizlü bir derd ü gamı mihnet mi var
Bir senün gibi cihânda çok bilür âfet mi var
Cânumı al câna minnetdür didüm cânâneye
Didi bin nâz ile ol dem ana da minnet mi var
Bir gönül bağlu perîşân zülfünün her târına
Bu perîşânlıkda hâtırlarda cem’iyyet mi var
Hâce-i dehrün değişmem bâliş-i hârâsına
İşigün taşı gibi bir mesned-i İzzet mi var
Ana yârân-ı safâdan rağbet eyler kimse yok
Şimdi künc-i gam gibi bir gûşe-i ‘uzlet mi var
Subha karşu arturursın ıztırâbı her gice
Yoksa ey pervâne bîm-i mihnet-i fürkat mi var
Ey Riyâzî n’ola nâzük düşse anda sözlerün
Kaşları vasfı gibi bir gûşe-i dikkat mi var
(Açıkgöz, Namık (1990). Riyâzî Divanı’ndan Seçmeler. Ankara: KB Yay. 146-148)
Gazel
Senden ey dîde ne hûn-âbe ne hûn isterler
Aşka germ-âbe gibi sûz-ı derûn isterler
Hem alurlar dili bî-sabr u karâr eylerler
Yine uşşâkdan ârâm u sükûn isterler
Zûr-bâzûsı ne kâr eyledi gör Kûhken’e
Bunda bîmârî-i dil baht-ı zebûn isterler
Aşkda bûlâlemûnî-i hıred el virmez
Sâde-dil ‘âşık-ı yek-reng-i cünûn isterler
Ey Riyâzî mey-i şevk içmek ile aşk olmaz
Bunda ser-mestî-i hûn-âb-ı derûn isterler
(Açıkgöz, Namık (1990). Riyâzî Divanı’ndan Seçmeler. Ankara: KB Yay. 152-154)
Riyâzü’ş-Şu’arâ’dan
Yahyâ Efendi: Dest-ârâ-yı sadr-ı fetvâ Zekeriyyâ Efendi’nin ferzend-i fazîlet-mendidür. Ma’lûl-zâde Mehemmed Efendi’den mülâzemetle kâm-revâ olup dest-be-dest kat’-ı merâtib-i ‘izz ü ‘alâ ile pâdşâhumuz ‘asrınun iki def’a Rûm ili sadrına pîrâye-bahş olmışlardur. Tab’-ı güher-efşânı lücce-i fazl u ‘irfân ile âşnâ ve dîde-i dil ü cânı kuhlu’l-cevâhir-i belâgat u beyân ile rûşenâ olup lutf-ı meşreb-i pâkî âb u tâbda reşk-i çeşme-i hurşîd-i tâb-dâr ve reng ü bûda hüsn-i hulk-ı müşg-bârından gül-i rengîn-‘ızâr şermendedür.
Âb-ı lutf-ı meşrebeş der-zîr nüh dûlâb nist
Reng-i bûy-ı hüsn-i hulkeş der-gül-i sîr-âb nist
Nesr: Bu rakam-güzâr-ı sahîfe-i ‘acz u ıztırâr ol cenâb-ı fezâ’il-şi’âra takdîm itdigi şem’iyyedendür ki sebt olındı […]
(Riyâzî. Tezkire-i Riyâzî. Millet Ktp. Nu: 765. 149b)
Sâkî-nâme’den
Hamd ol ehad-i kadîm-i pâke
Feyz-i keremi su virdi tâke
Halk eyledi nüh hum-ı sipihri
Ol humlara bâde itdi mihri
Kıl vasfın o bâde-i devânun
Kim oldı bir adı ‘ışk anun
Bu deyre o bâdedür viren nâm
O bâde ile döner bu nüh câm
Mutrib okur âteş müdâmı
Ol puhte ider bu ‘akl-ı hâmı
Sûz-ı demün urdı ‘ûda âteş
Bezm-i dili tutdı bûy-ı dil-keş
Hem ur el’ele hem ol nevâ-sâz
Çün çıkmaz imiş bir elden âvâz
Mey kim sala meclise ziyâsın
Kimse göremez şebün karasın
Ey duhter-i gül-‘izâr-ı engûr
Gördi seni gözin açdı mahmûr
‘Işk oldı ‘aceb bülend eyvân
İrişmez ana kemend-i ‘irfân
Ol zîr-i hümâ-yı himmet-i ‘ışk
Dirsen kona başa devlet-i ‘ışk
Mûm eylesün âheng-i gam-ı ‘ışk
Ol kâbil-i nakş hâtem-i ‘ışk
Bu lüccede ol şinâver ey dil
Esbâb-ı vücûdı ber-taraf kıl
Sahn-ı çemen oldı reşk-i gerdûn
Çıksun göge şimdi câm-ı gülgûn
Al destüne câm-ı hoş-güvârı
Tîz tut ki geçer dem-i bahârı
(Özcan, Abdulkadir (hzl.) (1989). Şeyhî Mehmed Efendi Şakâ’ik-i Nu’mâniyye ve Zeyilleri “Vakâyiü’l-Fuzalâ”. C. 3. İstanbul: Çağrı Yay. 116)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Gazel
Dilde senden gizlü bir derd ü gamı mihnet mi var
Bir senün gibi cihânda çok bilür âfet mi var
Cânumı al câna minnetdür didüm cânâneye
Didi bin nâz ile ol dem ana da minnet mi var
Bir gönül bağlu perîşân zülfünün her târına
Bu perîşânlıkda hâtırlarda cem’iyyet mi var
Hâce-i dehrün değişmem bâliş-i hârâsına
İşigün taşı gibi bir mesned-i İzzet mi var
Ana yârân-ı safâdan rağbet eyler kimse yok
Şimdi künc-i gam gibi bir gûşe-i ‘uzlet mi var
Subha karşu arturursın ıztırâbı her gice
Yoksa ey pervâne bîm-i mihnet-i fürkat mi var
Ey Riyâzî n’ola nâzük düşse anda sözlerün
Kaşları vasfı gibi bir gûşe-i dikkat mi var
(Açıkgöz, Namık (1990). Riyâzî Divanı’ndan Seçmeler. Ankara: KB Yay. 146-148)
Gazel
Senden ey dîde ne hûn-âbe ne hûn isterler
Aşka germ-âbe gibi sûz-ı derûn isterler
Hem alurlar dili bî-sabr u karâr eylerler
Yine uşşâkdan ârâm u sükûn isterler
Zûr-bâzûsı ne kâr eyledi gör Kûhken’e
Bunda bîmârî-i dil baht-ı zebûn isterler
Aşkda bûlâlemûnî-i hıred el virmez
Sâde-dil ‘âşık-ı yek-reng-i cünûn isterler
Ey Riyâzî mey-i şevk içmek ile aşk olmaz
Bunda ser-mestî-i hûn-âb-ı derûn isterler
(Açıkgöz, Namık (1990). Riyâzî Divanı’ndan Seçmeler. Ankara: KB Yay. 152-154)
Riyâzü’ş-Şu’arâ’dan
Yahyâ Efendi: Dest-ârâ-yı sadr-ı fetvâ Zekeriyyâ Efendi’nin ferzend-i fazîlet-mendidür. Ma’lûl-zâde Mehemmed Efendi’den mülâzemetle kâm-revâ olup dest-be-dest kat’-ı merâtib-i ‘izz ü ‘alâ ile pâdşâhumuz ‘asrınun iki def’a Rûm ili sadrına pîrâye-bahş olmışlardur. Tab’-ı güher-efşânı lücce-i fazl u ‘irfân ile âşnâ ve dîde-i dil ü cânı kuhlu’l-cevâhir-i belâgat u beyân ile rûşenâ olup lutf-ı meşreb-i pâkî âb u tâbda reşk-i çeşme-i hurşîd-i tâb-dâr ve reng ü bûda hüsn-i hulk-ı müşg-bârından gül-i rengîn-‘ızâr şermendedür.
Âb-ı lutf-ı meşrebeş der-zîr nüh dûlâb nist
Reng-i bûy-ı hüsn-i hulkeş der-gül-i sîr-âb nist
Nesr: Bu rakam-güzâr-ı sahîfe-i ‘acz u ıztırâr ol cenâb-ı fezâ’il-şi’âra takdîm itdigi şem’iyyedendür ki sebt olındı […]
(Riyâzî. Tezkire-i Riyâzî. Millet Ktp. Nu: 765. 149b)
Sâkî-nâme’den
Hamd ol ehad-i kadîm-i pâke
Feyz-i keremi su virdi tâke
Halk eyledi nüh hum-ı sipihri
Ol humlara bâde itdi mihri
Kıl vasfın o bâde-i devânun
Kim oldı bir adı ‘ışk anun
Bu deyre o bâdedür viren nâm
O bâde ile döner bu nüh câm
Mutrib okur âteş müdâmı
Ol puhte ider bu ‘akl-ı hâmı
Sûz-ı demün urdı ‘ûda âteş
Bezm-i dili tutdı bûy-ı dil-keş
Hem ur el’ele hem ol nevâ-sâz
Çün çıkmaz imiş bir elden âvâz
Mey kim sala meclise ziyâsın
Kimse göremez şebün karasın
Ey duhter-i gül-‘izâr-ı engûr
Gördi seni gözin açdı mahmûr
‘Işk oldı ‘aceb bülend eyvân
İrişmez ana kemend-i ‘irfân
Ol zîr-i hümâ-yı himmet-i ‘ışk
Dirsen kona başa devlet-i ‘ışk
Mûm eylesün âheng-i gam-ı ‘ışk
Ol kâbil-i nakş hâtem-i ‘ışk
Bu lüccede ol şinâver ey dil
Esbâb-ı vücûdı ber-taraf kıl
Sahn-ı çemen oldı reşk-i gerdûn
Çıksun göge şimdi câm-ı gülgûn
Al destüne câm-ı hoş-güvârı
Tîz tut ki geçer dem-i bahârı
(Özcan, Abdulkadir (hzl.) (1989). Şeyhî Mehmed Efendi Şakâ’ik-i Nu’mâniyye ve Zeyilleri “Vakâyiü’l-Fuzalâ”. C. 3. İstanbul: Çağrı Yay. 116)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | MEKKÎ, Mehmed Efendi | d. 1714 - ö. 1797 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | Muhittin Mekki | d. 1874 - ö. 1936 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | Ali Kâmi Akyüz | d. 1873 - ö. 11 Mart 1945 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | AYŞÎ/ÎŞÎ Îsâ Efendi/Hacı Himmet-zâde | d. 1572-73 - ö. Nisan-Mayıs 1651 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | HÜDÂYÎ, Ahî-zâde Hüseyin Efendi | d. 1572 - ö. 1634 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | NÂDİRÎ, Abdülganî-zâde Mehmed Nâdir Efendi | d. 1572 - ö. 17. 02. 1626 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | BOSNEVÎ, Abdullah (Rumî) | d. 1584 - ö. 1644 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | BÂKÎ, Kepenekçi-zâde Mehmed Abdülbâkî Efendi | d. ? - ö. 1644 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | SELİSÎ, Avâre Cafer Efendi-zâde Mustafa Selîsî Efendi | d. ? - ö. 1644-46 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | ALİ CEMÂLEDDÎN | d. ? - ö. 1874-5\'ten sonra | Meslek | Görüntüle |
11 | FÂ'İZÎ, Bâkî-zâde Es'ad Fâizî Efendi b. Abdurrahman Efendi | d. 1616/1617 - ö. Aralık 1665/Ocak 1666 | Meslek | Görüntüle |
12 | Ahmed, Ahmed bin Mahmûd, Molla Arab-zâde A. Efendi b. İmam Mahmûd Efendi | d. ? - ö. 1569 | Meslek | Görüntüle |
13 | MUHARREM, Muharrem Çelebi | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | SIDKÎ | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | SÜHRÂB | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | NA’TÎ | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
17 | ÜMMÎ, Şeyh Ahmed Ümmî Efendi | d. ? - ö. 1725-1726 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | CÂVİD, İstanbullu | d. ? - ö. 1834 | Madde Adı | Görüntüle |