Madde Detay
ZİYÂ’Î, Hasan Ziyâ’î Efendi
(d. 959/1551 - ö. 992/1584)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Mostar'da doğdu. Asıl adı Hasan’dır. Bu yörenin yerli ailelerinden olduğu anlaşılmaktadır. Divanının sonunda yer alan “Hasan Ziyâ’î bin ‘Alî bin Hüseyin bin Mahmûd bin Yûsuf el-Hersekî” künyesi, şairin babasının ve büyük dedelerinin isimlerini göstermektedir. Ziyâ’î, Kenzü’l-Esrâr adlı mesnevisinde; eserini yirmi yaşında kaleme aldığını ifade eder. Şair bu eseri 979/1571’de yazdığına göre, doğum tarihinin 959/1551 olduğu tahmin edilmektedir. Öğreniminin niteliği hakkında kaynaklardan bilgi edinilmese de daha sonra yaptığı görevlere bakılarak çağının geçerli dini bilgilerini edindiği anlaşılır. Hayatını yokluk ve sıkıntılarla geçiren Ziyâ’î, şiirlerinde -özellikle kasidelerinde- fakirliğinden ve hünerinin kıymetinin bilinmediğinden şikayet eder. Hayatının bir döneminde fakirlikten kurtulabilmek için gurbete çıkan şair, burada da ailesinin geçimini sağlayamayınca memleketi Mostar’a geri döner. Bir zaman sonra, kendisi de divan sahibi bir şair olan Vusûlî Mehmed Beg’in (ö.1006/1598) himayesine girerek maddî sıkıntılarından kurtulur. 991/1583 yılında vaizlik yapmaya başlayan Ziyâ’î, bir yıl sonra (992/1584) Mostar’da veba hastalığından vefat eder. Kimin yazdığı bilinmeyen “Rahmet-i Hakk’a vâsıl oldum pâk” mısraı ölümüne düşürülmüş tarihtir. Şiirlerinden evli ve birden fazla çocuğu olduğu anlaşılmaktadır.
Eserleri:
1.Divan: Ziyâ'î’nin 992/1584’te Mostar’da tamamladığı hacimli, mürettep bir divanı mevcuttur. Bugüne kadar tek nüshası bulunabilen eser, Edirne Selimiye Kütüphanesi el yazmaları bölümü 2127 numarada kayıtlıdır. Şair, divanının dibacesinde; gençlik günlerinde aşka meyl edip bu hevesle şiirler yazdığını, ihtiyarlığında da bunların müsveddede kalıp dağılmasını reva görmediğinden kaside, gazel ve diğer şiirlerden bir divan tertip ettiğini söyleyerek divanını yazma sebebini dile getirir. Divanda 12 kaside (1’i Farsça), 1 terkîb-bend, 1 tercî-bend, 1 muaşşer, 1 müseddes, 4 muhammes, 510 gazel (14’ü Farsça), 14 tarih (1’i Arapça), 12 muamma, 57 kıt’a (1’i Farsça), 29 müfred ve matla‘ bulunmaktadır.Divanda Rumeli şairlerine has rintlik, kalenderilik, Hristiyanlık kültürü, Rumeli’ye ait yer adlarının mevcudiyeti, atasözleri ve deyimlere sıkça yer verme, halkın gelenek ve yaşayışını şiirine aksettirme, Rumeli söyleyişleri, halk söyleyişine yakın samimi ifadeler, akıcılık ve sadelik gibi belirgin özellikler mevcuttur. Kasidelerinde alışılmış kaside anlayışının dışına çıkan şair, süslü ifade ve mübalağalı övgülerden uzak durmuştur. “Hane-i Vîrâne” ve “Sengistân” kasideleri ise hem muhteva hem de şekil özelliği bakımından klasik kasidelerden farklıdır. Bu kasideler övgü gayesiyle değil, sembolik ve mizahi anlayışla yazılmış şiirlerdir. O, bazen kendisiyle bazen de çevresiyle alay eder. Ziyâî, edebiyatımızda örneğine az rastlanan, şairlerin şahsi sıkıntılarını dile getirdikleri “hasb-ı hâl” tarzı bir kaside de yazmıştır.
2.Kıssa-i Şeyh Abdürrezzâk (Şeyh-i San’ân) Mesnevisi: Bu eser, İslam ve tasavvuf felsefesi ile ilgili pek çok eserde zikredilen meşhur Şeyh-i San’ân hikayesini anlatır. 1725 beyitlik mesnevinin; biri Londra’da, biri Zagreb’de, ikisi İstanbul’da olmak üzere dört nüshası vardır. Mesnevinin sonunda eserin tamamlanışına 991/1583 tarihi düşürülmüştür. Şeyh-i San’ân kıssası, yıllardır söylenegelen “Sarı Gelin” türküsünün hikâye kaynağını da teşkil etmektedir. Ziyâ’î, mesnevide konu olarak Attâr’ın Mantıku’t-Tayrı’ndaki Şeyh Sanân hikayesine sadık kalmakla beraber bazı ayrıntılarda ve hikayenin sonuç bölümünde değişiklikler yapma yoluna gitmiştir. Bu durum esere orijinal bir nitelik kazandırmıştır. Ziyâ’î’nin mesnevisini diğerlerinden ayıran en önemli özellik hikayenin sonuç bölümüdür. Attâr’ın hikayesinde Hristiyan güzeli, Şeyh’e kavuştuğu an Müslüman olur ve ölür. Ziyâ’î’nin eserinde ise Şeyh’in sevdiği kız hemen ölmez, Şeyh ile beraber Kabe’ye gelir, günlerini dua ve ibadetlerle geçirdikten sonra ölür. Bu farklılık; bir Rumeli şairi olan Ziyâ’î’nin eserinde, Balkanlarda yüzyıllar boyunca iç içe yaşayan Hristiyanlar ve Müslümanların dinlerinin karşılaştırılması olarak görülebilir. Şair bu eserinde Hristiyanlık ile Müslümanlığı mukayese etmiş, İslamiyet’in Hristiyanlığa olan üstünlüğünü vurgulamak istemiştir. Tasavvufî bir nitelik taşıyan hikâyenin anlatmak istediği ana düşünce, aşkın insanın gönlünde olduğu fikridir. Aşk uğruna çekilen eziyetlere ve ayıplamalara alçak gönüllülükle katlanmak ve sabır göstermek gerekir. Aşk yolu, zorluklarla doludur ve gerçek aşka ancak çekilen sıkıntılar neticesinde ulaşmak mümkündür.
3.Kenzü’l-Esrâr: Ziyâî, Nizâmî’nin Mahzenü’l-Esrârına nazire olarak yazdığı 1565 beyitlik bu eserinde; ilim, namaz, aşk, kanaat, dünyanın faniliği, takva, haya, edep, yiğitlik, adalet, cimrilik ve günah gibi yirmi farklı konuda hikayeler anlatmış ve bu hikayelerle ilgili çeşitli nasihatlarda bulunmuştur. Mesnevinin tek nüshası Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kütüphanesi yazmaları arasındadır.
4.Varka vü Gülşâh: Mostarlı Ziyâî, bugüne kadar bulunamamış olan bu eseri yazdığını, Kıssa-i Şeyh Abdürrezzâk Mesnevisi’nde dile getirmektedir.
Kaynakça
Cehajıc, Dzemal (1976). Prılozı Za Orıjentalnu Fılologıju. Sarejevo: Orıjentalnu Instutut u Sarejevo.
Gürgendereli, Müberra (hzl.) (2002). Hasan Ziyâ’î Hayatı Eserleri Sanatı ve Divanı. Ankara: KB Yay.
Gürgendereli, Müberra (hzl.) (2007). Mostarlı Ziyâ’î Şeyh-i San‘ân Mesnevisi. İstanbul: Kitabevi.
Fâizî. Zübdetü’l-eş‘âr. Süleymaniye Ktp.Şehit Ali Paşa-1877/1.
Zülfe, Ömer ve Fatih Başpınar (hzl.) (2011). Kenzü’l-Esrâr Mostarlı Ziyâ’î. İstanbul: Semerkand.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DOÇ. DR. MÜBERRA GÜRGENDERELİYayın Tarihi: 02.10.2013Güncelleme Tarihi: 22.06.2021Eserlerinden Örnekler
Kasîde-i Seng-istân
Nâ-gehân ‘âlem-i ‘işretde iken zevkde iken
Sîm-sîmâları gülşende kenâr eyler iken
Rûzgâr atdı beni sâhil-i bahra nâ-gâh
Gel dinüz böyle belâ çekdi mi bir ehl-i sühen
Bir ulu taşda yüce kal‘ada diz-dâr-ı felek
Beni habs itdi günâhum ne belâdur bilmen
Seng-dil bir sanemün derdini çekmek gibidür
Böyle bir seng-i siyâh üzere tutmak mesken
Bîsutûn üzre hemân Kûh-ken oldum gûyâ
Cân-ı Şîrînden usandurdı beni çerh-i kühen
Meskenet meskeninün sâkini oldum ammâ
Beni tahrîk iden âyâ ne hevâdur başdan
Şâhin-i tab‘-ı bülendüm yine pervâz itsün
Kendüm uçurmaz isem şimdi eger taşlardan
Geh taşı başa gehî başumı taşa ururın
Ya ‘ni dîvâne-misâl oldı gönül derdinden
Dostlar kaldı taş altında benüm iki elüm
Dest-gîr ola meger seng-i siyâhı yaradan
Beni acun ki cihân başuma zindân olmış
Kanı ol seyr-i sahârî kanı gül-geşt-i çemen
Böyle bir teng mekâna n’ite kim kalb-i hasîs
Beni dil-teng iden ey çerh-i felek sensin sen
Câmi‘-i çerhe hemân minber-i kudretdür bu
Şimdi üstine çıkup tut ki hatîb oldum ben
Cânuma âteş-i gam düşdi dutuşdum cânâ
Aceb olmaz eger âteş çıka katı taşdan
Taşda meskenden igen katı şikâyet kıluruz
N’idelüm başumuza pârelenür anca mihen
Bir ulu taşı mezârumda nişân eyleyesiz
Dostlar bunda ölürsem elem-i gurbetden
Bir Hudâyî kayalardur ki Hudâ ide halâs
Şâhin-i tab‘umı bu yirde yuva tutmakdan
Âdem olan hele cennetden ider mi nefret
Seng-i ta‘n ursa yiridür bana yârân-ı vatan
Ger cenâzem çıkarup defnüme kasd eyleyeler
Korkum oldur ki ilişe kala taşlarda kefen
Çâr erkânı hatar-nâk iki yanı uçurum
Şart u erkânı budur kim gide âdem erken
Lâle-veş rızkunı taşdan çıkar olma dil-teng
Dâg-ı gam var ise sînende Ziyâ’î katlan
Dag u taşı yaradan Tanrıdan oldur maksûd
Çıkam âhir buradan bâd-ı sabâ gibi esen
(Gürgendereli, Müberra (hzl.) (2002). Hasan Ziyâ’î Hayatı Eserleri Sanatı ve Divanı. Ankara: KB Yay. 95-97.)
Duhter-i bî-misâl Şeyh-i San‘âna ‘arz-ı cemâl idüp Şeyh-i pür-melâl devlet-i visâle irüp ‘arz-ı hâl itdügidür.
Seyrden döndi girü ol
meh-rû
Gördi kûyında saru bir
sayru
Kendinün bildi ki
dildâdesidür
Sâyesi gibi bir
üftâdesidür
İtdi ‘âriflik ile ana
nazar
Gösterüp rûy-ı tecâhül
duhter
Büt-i Rûmî ‘acemîlik
itdi
Bilmeze urdı egerçi
bildi
Nâzı vü şîvesi anun
çog idi
Hîç zerâfetde nazîri
yog idi
Didi ey pîr ki kandan
geldün
Kendüni bahr-ı belâya
saldun
Neden oldı ki karârun
yokdur
Akl u sabrun gibi
‘ârun yokdur
Pîr-i nâ-bâlig ü
ahmaksın sen
Hak bu kim câhil-i
mutlaksın sen
Mey-i ‘aşk ile kaçan
mest oldun
Mihnet-i ‘aşk ile
hem-dest oldun
Kûy-ı tersâda revâ mı
zâhid
Hareketler kıla zâ’id
zâ’id
Aşkumun şem‘ine
pervâne misin
Noldı ‘aklun kanı
dîvâne misin
Sende yok zerrece ‘akl
u tedbîr
Katı oglanlık idersin
hey pîr
Sakalun ag iken ey
pîr-i fenâ
Yüz karalıgını itmen
ne revâ
Duhterün sözlerini gûş
itdi
Şeyh-i San‘ân hemân
cûş itdi
Didi ey ‘ömr-i ‘azîzüm
cânum
Sen misin âh benüm
sultânum
Beni dîvâne kılan
sensin sen
Dili vîrâne kılan
sensin sen
Firkatün cânı zebûn
itmişdür
Bana bu derdi cünûn
itmişdür
Kerem eyle bana zulm
itme şehâ
Bende-i dergehünem kıyma
bana
Gözlerün düzd-i
meta‘-ı dildür
Hak bu kim gamzelerün
kâtildür
Gel güzel başun içün
kıyma bana
Vâcibü’l-katl isem de
farazâ
Ya girü gönlümi vir ey
duhter
Ya bana başun içün ol
hem-ser
(Gürgendereli, Müberra (hzl.) (2007). Mostarlı Ziyâ’î Şeyh-i San‘ân Mesnevisi. İstanbul: Kitabevi. 148-151.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 02.10.2013Güncelleme Tarihi: 22.06.2021Eserlerinden Örnekler
Kasîde-i Seng-istân
Nâ-gehân ‘âlem-i ‘işretde iken zevkde iken
Sîm-sîmâları gülşende kenâr eyler iken
Rûzgâr atdı beni sâhil-i bahra nâ-gâh
Gel dinüz böyle belâ çekdi mi bir ehl-i sühen
Bir ulu taşda yüce kal‘ada diz-dâr-ı felek
Beni habs itdi günâhum ne belâdur bilmen
Seng-dil bir sanemün derdini çekmek gibidür
Böyle bir seng-i siyâh üzere tutmak mesken
Bîsutûn üzre hemân Kûh-ken oldum gûyâ
Cân-ı Şîrînden usandurdı beni çerh-i kühen
Meskenet meskeninün sâkini oldum ammâ
Beni tahrîk iden âyâ ne hevâdur başdan
Şâhin-i tab‘-ı bülendüm yine pervâz itsün
Kendüm uçurmaz isem şimdi eger taşlardan
Geh taşı başa gehî başumı taşa ururın
Ya ‘ni dîvâne-misâl oldı gönül derdinden
Dostlar kaldı taş altında benüm iki elüm
Dest-gîr ola meger seng-i siyâhı yaradan
Beni acun ki cihân başuma zindân olmış
Kanı ol seyr-i sahârî kanı gül-geşt-i çemen
Böyle bir teng mekâna n’ite kim kalb-i hasîs
Beni dil-teng iden ey çerh-i felek sensin sen
Câmi‘-i çerhe hemân minber-i kudretdür bu
Şimdi üstine çıkup tut ki hatîb oldum ben
Cânuma âteş-i gam düşdi dutuşdum cânâ
Aceb olmaz eger âteş çıka katı taşdan
Taşda meskenden igen katı şikâyet kıluruz
N’idelüm başumuza pârelenür anca mihen
Bir ulu taşı mezârumda nişân eyleyesiz
Dostlar bunda ölürsem elem-i gurbetden
Bir Hudâyî kayalardur ki Hudâ ide halâs
Şâhin-i tab‘umı bu yirde yuva tutmakdan
Âdem olan hele cennetden ider mi nefret
Seng-i ta‘n ursa yiridür bana yârân-ı vatan
Ger cenâzem çıkarup defnüme kasd eyleyeler
Korkum oldur ki ilişe kala taşlarda kefen
Çâr erkânı hatar-nâk iki yanı uçurum
Şart u erkânı budur kim gide âdem erken
Lâle-veş rızkunı taşdan çıkar olma dil-teng
Dâg-ı gam var ise sînende Ziyâ’î katlan
Dag u taşı yaradan Tanrıdan oldur maksûd
Çıkam âhir buradan bâd-ı sabâ gibi esen
(Gürgendereli, Müberra (hzl.) (2002). Hasan Ziyâ’î Hayatı Eserleri Sanatı ve Divanı. Ankara: KB Yay. 95-97.)
Duhter-i bî-misâl Şeyh-i San‘âna ‘arz-ı cemâl idüp Şeyh-i pür-melâl devlet-i visâle irüp ‘arz-ı hâl itdügidür.
Seyrden döndi girü ol
meh-rû
Gördi kûyında saru bir
sayru
Kendinün bildi ki
dildâdesidür
Sâyesi gibi bir
üftâdesidür
İtdi ‘âriflik ile ana
nazar
Gösterüp rûy-ı tecâhül
duhter
Büt-i Rûmî ‘acemîlik
itdi
Bilmeze urdı egerçi
bildi
Nâzı vü şîvesi anun
çog idi
Hîç zerâfetde nazîri
yog idi
Didi ey pîr ki kandan
geldün
Kendüni bahr-ı belâya
saldun
Neden oldı ki karârun
yokdur
Akl u sabrun gibi
‘ârun yokdur
Pîr-i nâ-bâlig ü
ahmaksın sen
Hak bu kim câhil-i
mutlaksın sen
Mey-i ‘aşk ile kaçan
mest oldun
Mihnet-i ‘aşk ile
hem-dest oldun
Kûy-ı tersâda revâ mı
zâhid
Hareketler kıla zâ’id
zâ’id
Aşkumun şem‘ine
pervâne misin
Noldı ‘aklun kanı
dîvâne misin
Sende yok zerrece ‘akl
u tedbîr
Katı oglanlık idersin
hey pîr
Sakalun ag iken ey
pîr-i fenâ
Yüz karalıgını itmen
ne revâ
Duhterün sözlerini gûş
itdi
Şeyh-i San‘ân hemân
cûş itdi
Didi ey ‘ömr-i ‘azîzüm
cânum
Sen misin âh benüm
sultânum
Beni dîvâne kılan
sensin sen
Dili vîrâne kılan
sensin sen
Firkatün cânı zebûn
itmişdür
Bana bu derdi cünûn
itmişdür
Kerem eyle bana zulm
itme şehâ
Bende-i dergehünem kıyma
bana
Gözlerün düzd-i
meta‘-ı dildür
Hak bu kim gamzelerün
kâtildür
Gel güzel başun içün
kıyma bana
Vâcibü’l-katl isem de
farazâ
Ya girü gönlümi vir ey
duhter
Ya bana başun içün ol
hem-ser
(Gürgendereli, Müberra (hzl.) (2007). Mostarlı Ziyâ’î Şeyh-i San‘ân Mesnevisi. İstanbul: Kitabevi. 148-151.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 22.06.2021Eserlerinden Örnekler
Kasîde-i Seng-istân
Nâ-gehân ‘âlem-i ‘işretde iken zevkde iken
Sîm-sîmâları gülşende kenâr eyler iken
Rûzgâr atdı beni sâhil-i bahra nâ-gâh
Gel dinüz böyle belâ çekdi mi bir ehl-i sühen
Bir ulu taşda yüce kal‘ada diz-dâr-ı felek
Beni habs itdi günâhum ne belâdur bilmen
Seng-dil bir sanemün derdini çekmek gibidür
Böyle bir seng-i siyâh üzere tutmak mesken
Bîsutûn üzre hemân Kûh-ken oldum gûyâ
Cân-ı Şîrînden usandurdı beni çerh-i kühen
Meskenet meskeninün sâkini oldum ammâ
Beni tahrîk iden âyâ ne hevâdur başdan
Şâhin-i tab‘-ı bülendüm yine pervâz itsün
Kendüm uçurmaz isem şimdi eger taşlardan
Geh taşı başa gehî başumı taşa ururın
Ya ‘ni dîvâne-misâl oldı gönül derdinden
Dostlar kaldı taş altında benüm iki elüm
Dest-gîr ola meger seng-i siyâhı yaradan
Beni acun ki cihân başuma zindân olmış
Kanı ol seyr-i sahârî kanı gül-geşt-i çemen
Böyle bir teng mekâna n’ite kim kalb-i hasîs
Beni dil-teng iden ey çerh-i felek sensin sen
Câmi‘-i çerhe hemân minber-i kudretdür bu
Şimdi üstine çıkup tut ki hatîb oldum ben
Cânuma âteş-i gam düşdi dutuşdum cânâ
Aceb olmaz eger âteş çıka katı taşdan
Taşda meskenden igen katı şikâyet kıluruz
N’idelüm başumuza pârelenür anca mihen
Bir ulu taşı mezârumda nişân eyleyesiz
Dostlar bunda ölürsem elem-i gurbetden
Bir Hudâyî kayalardur ki Hudâ ide halâs
Şâhin-i tab‘umı bu yirde yuva tutmakdan
Âdem olan hele cennetden ider mi nefret
Seng-i ta‘n ursa yiridür bana yârân-ı vatan
Ger cenâzem çıkarup defnüme kasd eyleyeler
Korkum oldur ki ilişe kala taşlarda kefen
Çâr erkânı hatar-nâk iki yanı uçurum
Şart u erkânı budur kim gide âdem erken
Lâle-veş rızkunı taşdan çıkar olma dil-teng
Dâg-ı gam var ise sînende Ziyâ’î katlan
Dag u taşı yaradan Tanrıdan oldur maksûd
Çıkam âhir buradan bâd-ı sabâ gibi esen
(Gürgendereli, Müberra (hzl.) (2002). Hasan Ziyâ’î Hayatı Eserleri Sanatı ve Divanı. Ankara: KB Yay. 95-97.)
Duhter-i bî-misâl Şeyh-i San‘âna ‘arz-ı cemâl idüp Şeyh-i pür-melâl devlet-i visâle irüp ‘arz-ı hâl itdügidür.
Seyrden döndi girü ol
meh-rû
Gördi kûyında saru bir
sayru
Kendinün bildi ki
dildâdesidür
Sâyesi gibi bir
üftâdesidür
İtdi ‘âriflik ile ana
nazar
Gösterüp rûy-ı tecâhül
duhter
Büt-i Rûmî ‘acemîlik
itdi
Bilmeze urdı egerçi
bildi
Nâzı vü şîvesi anun
çog idi
Hîç zerâfetde nazîri
yog idi
Didi ey pîr ki kandan
geldün
Kendüni bahr-ı belâya
saldun
Neden oldı ki karârun
yokdur
Akl u sabrun gibi
‘ârun yokdur
Pîr-i nâ-bâlig ü
ahmaksın sen
Hak bu kim câhil-i
mutlaksın sen
Mey-i ‘aşk ile kaçan
mest oldun
Mihnet-i ‘aşk ile
hem-dest oldun
Kûy-ı tersâda revâ mı
zâhid
Hareketler kıla zâ’id
zâ’id
Aşkumun şem‘ine
pervâne misin
Noldı ‘aklun kanı
dîvâne misin
Sende yok zerrece ‘akl
u tedbîr
Katı oglanlık idersin
hey pîr
Sakalun ag iken ey
pîr-i fenâ
Yüz karalıgını itmen
ne revâ
Duhterün sözlerini gûş
itdi
Şeyh-i San‘ân hemân
cûş itdi
Didi ey ‘ömr-i ‘azîzüm
cânum
Sen misin âh benüm
sultânum
Beni dîvâne kılan
sensin sen
Dili vîrâne kılan
sensin sen
Firkatün cânı zebûn
itmişdür
Bana bu derdi cünûn
itmişdür
Kerem eyle bana zulm
itme şehâ
Bende-i dergehünem kıyma
bana
Gözlerün düzd-i
meta‘-ı dildür
Hak bu kim gamzelerün
kâtildür
Gel güzel başun içün
kıyma bana
Vâcibü’l-katl isem de
farazâ
Ya girü gönlümi vir ey
duhter
Ya bana başun içün ol
hem-ser
(Gürgendereli, Müberra (hzl.) (2007). Mostarlı Ziyâ’î Şeyh-i San‘ân Mesnevisi. İstanbul: Kitabevi. 148-151.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Kasîde-i Seng-istân
Nâ-gehân ‘âlem-i ‘işretde iken zevkde iken
Sîm-sîmâları gülşende kenâr eyler iken
Rûzgâr atdı beni sâhil-i bahra nâ-gâh
Gel dinüz böyle belâ çekdi mi bir ehl-i sühen
Bir ulu taşda yüce kal‘ada diz-dâr-ı felek
Beni habs itdi günâhum ne belâdur bilmen
Seng-dil bir sanemün derdini çekmek gibidür
Böyle bir seng-i siyâh üzere tutmak mesken
Bîsutûn üzre hemân Kûh-ken oldum gûyâ
Cân-ı Şîrînden usandurdı beni çerh-i kühen
Meskenet meskeninün sâkini oldum ammâ
Beni tahrîk iden âyâ ne hevâdur başdan
Şâhin-i tab‘-ı bülendüm yine pervâz itsün
Kendüm uçurmaz isem şimdi eger taşlardan
Geh taşı başa gehî başumı taşa ururın
Ya ‘ni dîvâne-misâl oldı gönül derdinden
Dostlar kaldı taş altında benüm iki elüm
Dest-gîr ola meger seng-i siyâhı yaradan
Beni acun ki cihân başuma zindân olmış
Kanı ol seyr-i sahârî kanı gül-geşt-i çemen
Böyle bir teng mekâna n’ite kim kalb-i hasîs
Beni dil-teng iden ey çerh-i felek sensin sen
Câmi‘-i çerhe hemân minber-i kudretdür bu
Şimdi üstine çıkup tut ki hatîb oldum ben
Cânuma âteş-i gam düşdi dutuşdum cânâ
Aceb olmaz eger âteş çıka katı taşdan
Taşda meskenden igen katı şikâyet kıluruz
N’idelüm başumuza pârelenür anca mihen
Bir ulu taşı mezârumda nişân eyleyesiz
Dostlar bunda ölürsem elem-i gurbetden
Bir Hudâyî kayalardur ki Hudâ ide halâs
Şâhin-i tab‘umı bu yirde yuva tutmakdan
Âdem olan hele cennetden ider mi nefret
Seng-i ta‘n ursa yiridür bana yârân-ı vatan
Ger cenâzem çıkarup defnüme kasd eyleyeler
Korkum oldur ki ilişe kala taşlarda kefen
Çâr erkânı hatar-nâk iki yanı uçurum
Şart u erkânı budur kim gide âdem erken
Lâle-veş rızkunı taşdan çıkar olma dil-teng
Dâg-ı gam var ise sînende Ziyâ’î katlan
Dag u taşı yaradan Tanrıdan oldur maksûd
Çıkam âhir buradan bâd-ı sabâ gibi esen
(Gürgendereli, Müberra (hzl.) (2002). Hasan Ziyâ’î Hayatı Eserleri Sanatı ve Divanı. Ankara: KB Yay. 95-97.)
Duhter-i bî-misâl Şeyh-i San‘âna ‘arz-ı cemâl idüp Şeyh-i pür-melâl devlet-i visâle irüp ‘arz-ı hâl itdügidür.
Seyrden döndi girü ol
meh-rû
Gördi kûyında saru bir
sayru
Kendinün bildi ki
dildâdesidür
Sâyesi gibi bir
üftâdesidür
İtdi ‘âriflik ile ana
nazar
Gösterüp rûy-ı tecâhül
duhter
Büt-i Rûmî ‘acemîlik
itdi
Bilmeze urdı egerçi
bildi
Nâzı vü şîvesi anun
çog idi
Hîç zerâfetde nazîri
yog idi
Didi ey pîr ki kandan
geldün
Kendüni bahr-ı belâya
saldun
Neden oldı ki karârun
yokdur
Akl u sabrun gibi
‘ârun yokdur
Pîr-i nâ-bâlig ü
ahmaksın sen
Hak bu kim câhil-i
mutlaksın sen
Mey-i ‘aşk ile kaçan
mest oldun
Mihnet-i ‘aşk ile
hem-dest oldun
Kûy-ı tersâda revâ mı
zâhid
Hareketler kıla zâ’id
zâ’id
Aşkumun şem‘ine
pervâne misin
Noldı ‘aklun kanı
dîvâne misin
Sende yok zerrece ‘akl
u tedbîr
Katı oglanlık idersin
hey pîr
Sakalun ag iken ey
pîr-i fenâ
Yüz karalıgını itmen
ne revâ
Duhterün sözlerini gûş
itdi
Şeyh-i San‘ân hemân
cûş itdi
Didi ey ‘ömr-i ‘azîzüm
cânum
Sen misin âh benüm
sultânum
Beni dîvâne kılan
sensin sen
Dili vîrâne kılan
sensin sen
Firkatün cânı zebûn
itmişdür
Bana bu derdi cünûn
itmişdür
Kerem eyle bana zulm
itme şehâ
Bende-i dergehünem kıyma
bana
Gözlerün düzd-i
meta‘-ı dildür
Hak bu kim gamzelerün
kâtildür
Gel güzel başun içün
kıyma bana
Vâcibü’l-katl isem de
farazâ
Ya girü gönlümi vir ey
duhter
Ya bana başun içün ol hem-ser
(Gürgendereli, Müberra (hzl.) (2007). Mostarlı Ziyâ’î Şeyh-i San‘ân Mesnevisi. İstanbul: Kitabevi. 148-151.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | DERVÎŞ, Hacı Dervîş | d. ? - ö. 1630/1631\'de hayatta | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | YETÎMÎ | d. ? - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | ADLÎ, Hüsam Çelebi | d. ? - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | ZİHNÎ, Abdü'ddelîl | d. 1551/1552 - ö. 1614/1615 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | CEVHERÎ, Mınık Alî Cevherî Efendi | d. 1527-28 - ö. 1584 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
6 | GARÂMÎ | d. 1500 - ö. 1584/1586 ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
7 | AHMED, Kaytas-zâde | d. ? - ö. 1584-85 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | YAHYÂ, Şeyh Yahya Efendi | d. 1644 - ö. 1698 | Meslek | Görüntüle |
9 | VÂ’İZ, Muhammed/Mehmed bin Hamza el-Arabî, Monlâ Arab Vâ’iz, Vâ’iz Arab, Kara Vâ’iz | d. 1464? - ö. 1531 | Meslek | Görüntüle |
10 | SÂATÎ | d. ? - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
11 | HIZRÎ | d. ? - ö. 1562/63 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
12 | VÂLÎ | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
13 | GAYÛRÎ, Hayreddin Çelebi | d. ? - ö. 1620-21 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | HASAN, Hasan Yalçın | d. 1943 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
15 | MEHMED AVNÎ, Bursalı | d. ? - ö. 1826 | Madde Adı | Görüntüle |
16 | EYÜP, Eyüp Dede | d. 1860\'lar - ö. 1934 | Madde Adı | Görüntüle |