Madde Detay
AHİ EVREN, Nasıreddin Şeyh Nasıreddin
(d. 566/1171 - ö. 653/1261)
tekke şairi
(Tekke / Başlangıç-15. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Anadolu Ahilik teşkilatının kurucusu ve piri, âlim ve büyük veli olan Ahi Evren’in asıl adı Şeyh Nasreddin Mahmud el-Hoyî'dir. Herkesin korktuğu bir yılanın onu görünce uysallaşması sonucunda kendisine Evran lakabı verilmiştir. Ahilik teşkilatının kurucularından olması sebebiyle halk tarafından Ahi Evran diye şöhret bulmuştur. İran'ın Batı Azerbaycan Eyaleti olan Hoy şehrinde doğmuştur. Kaynaklarda doğum tarihi ile ilgili farklılık görüşler mevcuttur. Fakat genel kanı 566/1171 tarihinde doğduğu yönündedir (Bayram 1991: 80). 11. yüzyılda Hoy şehrine gelip yerleşen Türkmen bir ailenin çocuğudur. Annesi ve babası hakkında bilgi yoktur. Şeyhi olan Evhadu’d-din Kirmani’nin kızı Fatma ile evlenmiştir. Ahi Evren çocukluğunu ve ilk eğitim dönemini memleketi olan Hoy’da tamamladıktan sonra, Horasan'a giderek Fahrettin Razî'nin eğitimi altna girer ve ondan feyz alır. Hocasından şer'i ilimleri öğrenmiştir. İlk tasavvufi terbiyesini Horasan ve Maveraunnehir'de Yesevi dervişlerinden almıştır (Eraslan 1983: 27). Ahi Evren, Fahrettin Razî gibi İbn-i Sina ve Farabî’nin etkisinde kalmışlardır. Daha sonra 601/1204 yılında Bağdat’a gitmiş, Bağdat’ta büyük İslam âlimi Sihabüddin Sühreverdi gibi Fütüvvet Teşkilatı’nın ileri gelen âlimleriyle de ilişkilerde bulunmuştur. Ahi Evren’in çok yönlü ilim ve fikir adamı olmasında, bu tarihlerde Bağdat’ın İslam dünyasının en büyük ilim, sanat ve irfan merkezi olmasının etkisi büyüktür (Evliyalar Ansiklopedisi 88). Daha sonra hac görevini yerine getirmek için gittiği Mekke’de Şeyh Evhadu’d-din Kirmânî ile tanışır ve mürit olur. Bir süre sonra Ahi Evren kayınpederi ve şeyhi olan Kirmânî ile beraber Abbasi Halifesi Nasır Lidinillah’ın kurduğu Fütüvvet Teşkilatına girer. 604/1204 yılında Anadolu Selçukluları sultanı II. Gıyase’d-din Keyhüsrev ikinci defa tahta geçince, Cülusunu kutlamak için Bağdat’ta bulunan bilginleri Anadolu’ya davet eder. Bunun üzerine Abbasi Halifesi Nasır Lidinillah, Ahi Evreni ve Şeyh Evhad’ud-Din Kirmanı diğer alimlerle birlikte Anadolu’ya göndermiştir (Erken 2002: 34).
Ahi, 602/1205 yılında Anadolu’ya gelmiş ve şeyhi ile birlikte Kayseri’ye yerleşmiştir. Anadolu'ya gelen Ahi Evren ilk önce Kayseri'ye yerleşmiş ve burada bir debbağlık (deri işleme) atölyesi kurmuş, sanat sahibi kimseler arasında çok sevilen bir şahsiyet olmuştur (Şahin 1988: 1/529). Moğollara karşı Kayseri’yi savunan Ahileri, Ahi Evran teşkilatlandırmıştır. Ahi Evren, özellikle yeni kurulan Ahilik sistemi ile Anadolu’ya göç eden Türkmenlere hem aş hem iş vermiştir. 32 çeşit esnafı teşkilatlandırmıştır. 1228′de Konya’ya giderek oraya yerleşen Ahi Evren, orada da irşad faaliyetlerini devam ettirmiş, bir siyasi olay sonrasında hapse atılıp, beş yıl hapiste kaldıktan sonra Denizli’ye gidip tekrar Konya’ya dönen Ahi Evren, Şems-i Tebrizi’nin şehit edilmesinden sonra, Konya’dan ayrılarak Kırşehir’e yerleşti. Orada da Allah rızası için çalışmaya ve halkı aydınlatmaya devam etmiştir. Ahlakın, sanatın, aklın ve bilimin esas alındığı Ahilik teşkilatının kurucusu âlim ve mutasavvıf Ahi Evren, Moğollara karşı mücadele ederken 653/1261 doksan üç yaşında şehit edilmiştir. Kabri Kırşehir’de Ahi Evren camisinin avlusunda bulunmaktadır. Talebeleri, onun yolunu devam ettirmiş, Osmanlı’nın kuruluş aşaması döneminde, birlik ve beraberliğin sağlanmasında ve İslam dininin yayılmasında önemli rol oynamışlardır (Demir: 2004: 9).
Ahi Evrenle ilgili Muhsin Demir tarafından “Ahilik, Ahi Evren’i Veli ve Kırşehir’de Ahilik Kutlamaları” adlı bir yüksek lisans tezi hazırlanmıştır (2004).
Ahi Evren’in tespit edilebilmiş eserleri şunlardır:
1. Metâli’ül- İmân: Ahi Evren bu eseri, Ahi Teşkilâtı’nın yapısı içerisindeki esnaf ve sanatkârlar zümresinin manevi dünyalarını tarif, inanç dünyalarını inşa etmek ve onlara belli bir inanç formasyonu kazandırmak için kaleme almıştır.
2. Tabsiratü’l-Mübtedi ve Tezkiretü-i-Müntehi: Kısa adı Tabsira olan bu eser Ahi Evren’in en tanınmış ve en yaygın olan eseridir. Tasavvuf felsefesine ilişkin bir eserdir.
3. Menahic-i Seyfi: Kırşehir Emiri Seyfü’d-din Tuğrul adına kaleme alınmıştır. Şafiî mezhebi ilmihalidir.
4. Letâif-i Giyâsiyye: Dört cilt olan bu eserin birinci cildi felsefe, ikinci cildi ahlak ve siyaset, üçüncü cildi fıkıh, dördüncü cildi dua ve ibadet konuları hakkındadır.
5. Letâif-i Hikmet: Bu eser Sultan II. İzze’d-din Keykavus’a sunulmuştur. Siyaset-nâme türünde bir eserdir.
6. Âğâz u Encam ( Vasiyet): Bir vasiyet-nâme olup, Ahi Evren’in en son olarak kaleme aldığı eserdir.
7. Mürşidü’l Kifâye: Ruhun bekası hakkında olup I. Aladdin Keykubad’a sunulmuştur.
8. Tuhfetü’ş-Şekur: Sadreddin Konevî’ye yazdığı bir mektupta bu eserinden bahsetmekte ve Taceddin Kâşî için yazdığı bildirilmektedir. Ahi Evren’in kayıp eserlerindendir.
9. Ulum-i Hakiki: Letâif-i Hikmet’de bu eserinden bahsetmiştir. Henüz nüshasına rastlanılmamıştır.
10. İlmü’t-Teşrih: Tıbba dair bir eseridir. Bu eserin de nüshası bulunamamıştır.
11. Yezdan şinaht: Felsefeyle ilgili konular bulunmaktadır. Basılan tek eseridir. Sultan I. Alaeddin Keykubat’a sunulmuştur. Süleymaniye Kütüphanesinde iki yazma nüshası mevcuttur.
12. Müsariü’l-Müsari: Ünlü kelamcı Şehristanî’nin İbn-i Sina’ya reddiye olarak kaleme aldığı “Musari” veya “Musaraa” diye bilinen eserine, Ahi Evren bir reddiye yazarak bu adı vermiştir. Arapça olan bu eser tek nüshası Ahi Everen’in Konevî’ye yazdığı mektupları ihtiva eden Süleymaniye Ktp. 2358 numaradaki mecmuanın 1b-118a varaklarındadır.
13. Medh-i Fakr u Zemmi-i Dünya: Sühreverdî el- Maktul’un Vasiyesinin tercümesi olup Celaleddin Karatay’a sunulmuştur. Eserin iki yazma nüshası vardır. Biri Bursa eski eserler kütüphanesi H. Çelebi Kısmı 1184 numarada, diğeri Süleymaniye Ktp. 5426 numarada kayıtlıdır.
14. Tercüme-i el-Elvâhu’l-imâdiyye: Suhreverdi Maktul’den tercüme olup, bilinen tek nüshası Konya Yusufağa Ktp. 4866 numarada kayıtlıdır.
15. Tercüme-i en-Nefsü’n-nâtıka: Ahi Evren’in İbn-i Sinâ’dan yaptığı tercüme bir eserdir. Süleymaniye Kütüphanesinde bir nüshası vardır.
16. Tercüme-i Kitâbu’l-hamsin fi Usuli’d-din: Ahi Evren’in Fahreddin Râzî’den yaptığı tercüme eserlerinden biridir. Süleymaniye Kütüphanesinden yazma nüshası mevcuttur.
17. Tercüme-i Miftâhu’l-gayb: Sadreddi,n Konevî’den tercüme edilmiştir. Sultan Fatih’in mührünü ihtiva eden bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesinde Pertev Kısmı 278 numarada kayıtlıdır.
18. Tercüme-i et-Teveccühü’l-etemm Nahva’l-hakk: Sadreddin Konevî’nin küçük bir risalesinin tercümesidir. Tek nüshası Konya Yusufağa Kütüphanesindedir (Bayram 1991: 66-71).
Ahi Evren doğrudan doğruya İbni Sina ve Farabi’nin eserlerini okuyarak Fahrettin Razi’den de ders almak suretiyle edindiği eğitim anlayışını bir bütün olarak hayata geçiren bir filozoftur. Ahi Evren’in temel gayesi, ilim ve tecrübe ile kazandığı bilgileri Ahilik sistemine dönüştürerek günlük hayata geçirmek olmuştur. Ahi Evren eserlerinde ilim, iş ve sanat alanında kullanmak gerektiğini söyler. İlmin amelden önce geldiğini, ilimsiz amelin fayda sağlamayacağım, kişinin ilmini uyguladığı ölçüde makbul olacağını savunmaktadır. Ahi Evren toplumun mutluluk ve refahı için bütün sanat kollarının yaşatılmasını savunmuştur. Ahi Evren’e göre Ahiliğe girenlerin bir sanata sahip olmaları gerekir. Bu doğrultuda kişinin bir iş ve sanatta tecrübe kazanarak zirveye ulaşması ahlaki bir görev olarak kabul edilmiştir Ahi Evren’in felsefi ve tasavvufi kişiliğinin sanatkâr kişiliği ile birleşmesi Ahi teşkilatının kurulmasında önemli bir etken olmuş Bağdat’ın İslam dünyasının en büyük ilim, sanat ve irfan merkezi oluşu Ahi Evren’in çok yönlü bir ilim ve fikir adamı olmasını sağlamış ve aldığı tasavvufi eğitim neticesinde Ahi Evren’in hayat felsefisi tasavvufi bir seyir izlemiştir. Ahi, fütüvvetnamelerinde ve şecerenamelerinde de her sanat kolunun bir Pirin ve Peygamberin mesleği olduğu vurgulanarak sanatın kutsallığı topluma ve sanat erbabına benimsetilmek istenmiştir.
Kaynakça
Bayram, Mikâil (2001). Tarihin Işığında Nasreddin Hoca ve Ahi Evren. İstanbul: Yeni Zamanlar Yay.
Bayram, Mikâil (1991). Ahi Evren ve Ahi Teşkilatının Kuruluşu. Konya: Damla Matbaası.
Bayram, Mikâil (çev.) (1995). Ahi Evren Tabsıratü’l-Mübtedi ve Tezkiretü’l-Müntehi. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay.
Çalışkan, Yaşar, İkiz, M. Lütfi (1993). Kültür, Sanat ve Medeniyetimizde Ahilik. Ankara: Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Müdürlüğü Yay.
Demir, Muhsin (2004). Ahilik, Ahi Evren’i Veli ve Kırşehir’de Ahilik Kutlamaları. Yüksek Lisans Tezi. Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi.
Eraslan, Kemal (hzl.) (1983). Ahmet Yesevî Divan-ı Hikmet'ten Seçmeler. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.
Erken, Veysi (2002). Bir Sivil Örgütlenme Modeli Ahilik. Ankara: Seba Yay.
Gökalp, Haluk (2005). “Ahi Evran-ı Velî’nin Menkıbevî Kişiliği”, Ahilik Araştırmaları Dergisi. Ankara: Gazi Üniversitesi. 1 (2): 23-37.
Kemal, Turan (1996). Ahilikten Günümüze Mesleki Eğitimin ve Tarihi Eğitimin Gelişimi. İstanbul: Marmara Üniversitesi Yay.
Komisyon. “Ahi Evran”. Evliyalar Ansiklopedisi. İstanbul: Tercüman Yay.
Soykut, Refik (1971). Ortayol Ahilik. Ankara: Güneş Matbaası.
Soykut, Refik (1976). Ahi Evran. Ankara: San Matbaası.
Şeker, Mehmet (1993). İbn-i Batuta’ya Göre Anadolu’nun Sosyal-Kültürel ve İktisadi Hayatı İle Ahilik. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.
Tarım, Cevdet Hakkı (1947). Kırşehir Tarihi. 2. Baskı. Kırşehir: İl Basımevi.
Tarım, Cevdet Hakkı (1948). Tarihte Kırşehri-Gülşehri ve Babailer-Ahiler-Bektaşiler. İstanbul: Yeni Çağ Matbaası.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DR. MEHMET ÜNALYayın Tarihi: 08.11.2014Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Tabsıra’dan
Birinci Kandil
Şanı yüce Allah’ı bilmek hakkındadır. Bu kandil (Misbah) üç ışık (Lâmi’) olup, birincisi Allah’ın zâtı, ikincisi Allah’ın sıfatı, üçüncüsü Allah’ın fiilleri hakkında olacaktır. Doğruyu ilham eden, kullardan dilediğini vahye mahzar kılan Allah’tır.
Birinci Işık (Allah’ın Zâtı Hakkındadır)
Allah seni en şerefli makamlara ulaştırsın. Bilmiş ol ki Kayyûm (kalıcı) olan Hz. Allah’ı dileyen ve uluhiyetinin cemâline müştak olanların şiddetine istek ve arzuları, onları taklit kuyusunun derinliklerinden, arzu merdiveni ve istek kemendi ile görünen ve bilinen âlemin fezâsına ulaştırır. Bu kimseler iki kısımdır. Bir kısmı akılcı ve araştırıcıdır. Diğeri ise keşifçi ve sezgicilerdir. Bu iki grubun gayeye varmada kendilerine has belli metodları vardır.
Araştırıcı ve inceleyiciler ortaya koydukları delilleri akıl kuralları içinde mütalaa etmek suretiyle sınırlı olan hedeflerine ulaşmayı amaç edinmişlerdir. Tuttukları yolu açıklayan mezhep ve meşrepleri herkes tarafından bilinmektedir. Kısacası; varlıktan hareket ederek akıl yürütme yolu ile yüceler yücesi, mukaddes varlık olan Allah’ın varlığı sonucuna varmaya çalışırlar. Yani yaratıktan bir yaradanın olduğuna, san’attan bir san’atkârın var olduğuna ulaşırlar. Bu yol makbul olmakla beraber, ilâhî feyzden (Hidayet nuru) mahrum kalındığı takdirde hoş olmayan bir “Hayret”in içine düşülür. Hayret de iki çeşittir. Biri araştırıcıların hayreti, (Hayret-i Nüzzar) diğeri ibret sahibi olanların hayreti (Hayret-i ulu’l-ebsar)dir. Hoş olmayan hayret araraştırıcılarının hayreti olup, delillerin birbiriyle çelişmesi ve şüphelerin çatışmasından doğar. Allah sırrını kutsallaştırsın. Hüseyin Mansur el-Halac (Ölm 309/921) bu konuda şöyle demiştir.
Şiir (Arapça)
“Akıl ile irşada yönelen mürşidi şaşkınlık içinde kalır. Gönlüne doğan sırlar şeytanî vesveselere bulaşır ve şaşkınlıktan (hayretten) doğruyu bulamaz”
“Tevhid yolunu akıl ile arama. Can gözünü dikenle kaşıma. İllallah’a kahr ettiği için aklı Lâ’nın iki ucuyla ortadan kaldır.”
İbret sahibi olanların hayreti makbuldür. Çünkü O Allah’ın birliğinin azâmetini harika san’at ve eserlerini ilahî kanunlarını müşahade sonunda kalbin sürekli tecellilere ve feyzlere mazhar olmasından doğar. “Allah’ım kendin hakkındaki hayretimi artırır,” duası ile bu bir tür hayrete işaret edilmiştir.
Nazım (Arapça)
“Ey kendisi hakkında hayrete düşenlere yol gösteren! Elimden tut, çünkü ben de senin hakkında hayrete düşmüş durumdayım.”
Şiir
“Ey zülüf, niçin sevgilimin yüzünde her an başka bir görünümdesin. Bazen amberden bir tuzak, bazen miskten bir kemendsin. Niye bu kadar zırh dokuyorsun? Sen zırh dokuyan Davud değilsin ki. Niçin bu kadar büyü okuyorsun? Sen büyücü Harut değilsin ki.”
Bayram, Mikâil (çev.) (1995). Ahi Evren Tabsıratü’l-Mübtedi ve Tezkiretü’l-Müntehi. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay., s. 140-141.
KERÂMET-İ AHİ EVRÂN'dan
Çün bize rahmet kılan Allah ola
Rehberümüz yolda “Bismillâh” ola
İrmeye hergiz bize cevr-i cefâ
Kim şefaat kıla yarın Mustafâ
Enbiyâ zikrin çün eyledük temâm
Evliyâ vasfın diyelüm ve’s-selâm
Tûtî gibi şehdü sükker yiyelüm
Tanrı erenleri vasfın diyelüm
Mustafâdur âdemlerün begi
Ser-i sultâni ve İslâm’un begi
İlkin ögesim gelür Peygamberi
Andan ol Peygambere lâyık eri
Mustafâ’nun zikrini benzedelüm
Ahı Evran cânını şâd idelüm
Ahi âlemde Ahi Evran idi
Kim kamu ahilere sultân idi
Pâdişâhun hâsekisi ol idi
Kim kamu begler katında kul idi
Gümbed-i pirûzdur astânesi
Zâyirâ ahiyi eyle sanası
Alemün içinde ol idi alem
Gelmedi anun gibi sâhib kadem
Değme şarda çün ulular çoğ olur
İllâ alem ulusı ayruk olur
Tanrıya irermiş anun himmeti
Mustafânun dünyada has ümmeti
Ol kim adı dünyayı tutmuş idi
Ahilerden öyüni dutmış idi
Ahi Evrân kim Hakka irmiş idi
Tanrınun dîdârına görmüş idi
Toksan üç yıl dünyada oldı temam
Ne halâl öninde geçti ne haram
Gönlüni avret odına yakmadı
Kimsenün ağzın yüzine bakmadı
Akla yâr ü nefse dü men ol idi
Pâk din (ü) pâk dâmen ol idi
Terbiyelerün tende cân idi
Ahiler begler(e) ol sultân idi
Dünyanın terkini ol kılmış idi
Ahiret berkini ol urmış idi
Olurdı urıcak bahşişde rây
Hâtem-i Tâyi katında bir gedây
Mustafânun ol alem-dârı idi
Murtazânun sevgüli yâri idi
Kutb idi ol üçlere ermiş idi
Yidilere çok sebak virmiş idi
Kırklar ile hem dem ü hem-râ idi
Yetmiş ere munis ü dem-sâz idi
Üç yüz er rehber anı kılmış idi
Kamusınun sırrını bilmiş idi
Anda kim erlik tonını koyalar
Ana kutbu’l-ârifin okuyalar
Çalışkan, Yaşar, İkiz, M. Lütfi (1993). Kültür, San’at ve Medeniyetimizde Ahilik. Ankara: Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Müdürlüğü Yay. 104-106.
Tabsıra’dan
İkinci Işık
Peygamberlik hassasının, kural ve sırlarının bilinmesi hakkındadır.
Allah kendisini görmeyi sana nasip ve kendisini temaşa nimetiyle seni nimetlendirsin! Bilmiş ol ki, velilik hassasın son bulduğu yerde, peygamberlik hassası başlar. Çeşitli ilim ve keşiflerden velinin kalbine yansıyan şeyler, peygambere doğrudan doğruya mâlum olur. Veli olanların, peygamberlik hassasın zevklerinden alacakları pay gaybe iman etmektir. Akılcının da velilik hassasındaki zevkerlerinden alacağı pay “Her ilim sahibinden daha alim birinin varlığına” (Yusuf suresi, 12/76) inanmaktadır. Her hassa, o hassanın idrak ve anlayış seviyesinin ve yetkisinin üstünde olsun diğer hassalara ait kavramları anlamada yetersiz olduğunu bilmek, gaybe iman etmek olup, “Allah’ın hükmü gerçekleşmesi anına kadar” saadetin anahtarı, her hayır ve ilahi lutfun kaynağıdır. “Hızır, Musa’ya dedi ki; O halde bana uyacaksın. Hakkında bir şey söylemedikçei bana o şey hakkında bir soru sorma !” (Kehf Suresi, 18/70) ayeti tasavvuf yolcusunun kalp gözü açılıncaya kadar sabretmesi için bir uyarıdır.
Şiir
“ Senin üstadın aşkdır. Oraya ulaşırsan o kendi hal diliyle sana ne yapman gerektiğini söyler.”
“Allah, kardeşim Musa’ya rahmet eylesin. Eğer Hızır’a sabretseydi, pek çok sırları görecekti”
Şiir (Arapça)
“Bir padişahın huzuruna girecek olursan en güzel elbiselerle kendini koru! Huzuruna girerken kör çıkarken dilsiz olmalısın.”
Allah’ın zâtını ve sıfatlarını, dosdoğru yola yönelmeyi, ahretteki durumu bütün tafsilatıyla bilmek, peygamber ve velilerin durumunu ve yüce Alah’ın büyük gazab ve azâbına düçar olacaklarını bilmek sapıklara karşı mücadelede deliller getirmek ve onların hile ve hesaplarını açığa çıkarmak onların, yüce Allah’ın şanına ve yüceliğine uygun düşmeyen “Meleklerin Allah’ın kızları olduğuna , Allah’ın oğlu ve ortağı bulunduğuna, Allah’ın üç ilahtan üçüncüsü olduğu şeklindeki inançlarını, gene bu kâfir ve sapıkların peygamberlere (A.S) sihir, kehanet ve cin çarpmışlık nisbet etmelerini, peygamberliği ve ahiret gününü, ruhların ölmezliğini, kıyamet günü yeniden dirilmeyi, sevap ve günahların ortaya çıkmasını inkar etmeleri gibi sapık inanışlarını apaçık delillerle yıkmak, peygamberlik hassasının belli başlı özelliklerindendir ve kurallarındandır.
Bayram, Mikâil (Çev.) (1995). Ahi Evren Tabsıratü’l-Mübtedi ve Tezkiretü’l-Müntehi. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 176-177.
KERÂMET-İ AHİ EVRÂN’dan
Gah maşrıkda kılur idi niyâz
Gah magribde idi ol ser-firâz
Subh ol Beytü ‘l-Mukaddes’te kılur
Gelür idi şehrine vaktin bilür
Zuhûr vaktin key dahi bilinen ol
Hem Dımışkun cami’inde kılan ol
Çün Medine şehrin bilür idi
Asr vaktin anda hoş kılur idi
Çün Halil’e veriridi selâm
Ahşâmı anda kılur idi tamâm
Yatsu vaktin Kabe’de kılup girü
Gelür idi şehrine andan berü
Degme vakti çün tamâm eyler idi
Mustafâ’ya çok selâm eyler idi
Gökalp, Haluk (2005). “Ahi Evran-ı Velî’nin Menkıbevî Kişiliği”, Ahilik Araştırmaları Dergisi. Ankara: Gazi Üniversitesi Yay. 1 (2): 29.
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 08.11.2014Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Tabsıra’dan
Birinci Kandil
Şanı yüce Allah’ı bilmek hakkındadır. Bu kandil (Misbah) üç ışık (Lâmi’) olup, birincisi Allah’ın zâtı, ikincisi Allah’ın sıfatı, üçüncüsü Allah’ın fiilleri hakkında olacaktır. Doğruyu ilham eden, kullardan dilediğini vahye mahzar kılan Allah’tır.
Birinci Işık (Allah’ın Zâtı Hakkındadır)
Allah seni en şerefli makamlara ulaştırsın. Bilmiş ol ki Kayyûm (kalıcı) olan Hz. Allah’ı dileyen ve uluhiyetinin cemâline müştak olanların şiddetine istek ve arzuları, onları taklit kuyusunun derinliklerinden, arzu merdiveni ve istek kemendi ile görünen ve bilinen âlemin fezâsına ulaştırır. Bu kimseler iki kısımdır. Bir kısmı akılcı ve araştırıcıdır. Diğeri ise keşifçi ve sezgicilerdir. Bu iki grubun gayeye varmada kendilerine has belli metodları vardır.
Araştırıcı ve inceleyiciler ortaya koydukları delilleri akıl kuralları içinde mütalaa etmek suretiyle sınırlı olan hedeflerine ulaşmayı amaç edinmişlerdir. Tuttukları yolu açıklayan mezhep ve meşrepleri herkes tarafından bilinmektedir. Kısacası; varlıktan hareket ederek akıl yürütme yolu ile yüceler yücesi, mukaddes varlık olan Allah’ın varlığı sonucuna varmaya çalışırlar. Yani yaratıktan bir yaradanın olduğuna, san’attan bir san’atkârın var olduğuna ulaşırlar. Bu yol makbul olmakla beraber, ilâhî feyzden (Hidayet nuru) mahrum kalındığı takdirde hoş olmayan bir “Hayret”in içine düşülür. Hayret de iki çeşittir. Biri araştırıcıların hayreti, (Hayret-i Nüzzar) diğeri ibret sahibi olanların hayreti (Hayret-i ulu’l-ebsar)dir. Hoş olmayan hayret araraştırıcılarının hayreti olup, delillerin birbiriyle çelişmesi ve şüphelerin çatışmasından doğar. Allah sırrını kutsallaştırsın. Hüseyin Mansur el-Halac (Ölm 309/921) bu konuda şöyle demiştir.
Şiir (Arapça)
“Akıl ile irşada yönelen mürşidi şaşkınlık içinde kalır. Gönlüne doğan sırlar şeytanî vesveselere bulaşır ve şaşkınlıktan (hayretten) doğruyu bulamaz”
“Tevhid yolunu akıl ile arama. Can gözünü dikenle kaşıma. İllallah’a kahr ettiği için aklı Lâ’nın iki ucuyla ortadan kaldır.”
İbret sahibi olanların hayreti makbuldür. Çünkü O Allah’ın birliğinin azâmetini harika san’at ve eserlerini ilahî kanunlarını müşahade sonunda kalbin sürekli tecellilere ve feyzlere mazhar olmasından doğar. “Allah’ım kendin hakkındaki hayretimi artırır,” duası ile bu bir tür hayrete işaret edilmiştir.
Nazım (Arapça)
“Ey kendisi hakkında hayrete düşenlere yol gösteren! Elimden tut, çünkü ben de senin hakkında hayrete düşmüş durumdayım.”
Şiir
“Ey zülüf, niçin sevgilimin yüzünde her an başka bir görünümdesin. Bazen amberden bir tuzak, bazen miskten bir kemendsin. Niye bu kadar zırh dokuyorsun? Sen zırh dokuyan Davud değilsin ki. Niçin bu kadar büyü okuyorsun? Sen büyücü Harut değilsin ki.”
Bayram, Mikâil (çev.) (1995). Ahi Evren Tabsıratü’l-Mübtedi ve Tezkiretü’l-Müntehi. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay., s. 140-141.
KERÂMET-İ AHİ EVRÂN'dan
Çün bize rahmet kılan Allah ola
Rehberümüz yolda “Bismillâh” ola
İrmeye hergiz bize cevr-i cefâ
Kim şefaat kıla yarın Mustafâ
Enbiyâ zikrin çün eyledük temâm
Evliyâ vasfın diyelüm ve’s-selâm
Tûtî gibi şehdü sükker yiyelüm
Tanrı erenleri vasfın diyelüm
Mustafâdur âdemlerün begi
Ser-i sultâni ve İslâm’un begi
İlkin ögesim gelür Peygamberi
Andan ol Peygambere lâyık eri
Mustafâ’nun zikrini benzedelüm
Ahı Evran cânını şâd idelüm
Ahi âlemde Ahi Evran idi
Kim kamu ahilere sultân idi
Pâdişâhun hâsekisi ol idi
Kim kamu begler katında kul idi
Gümbed-i pirûzdur astânesi
Zâyirâ ahiyi eyle sanası
Alemün içinde ol idi alem
Gelmedi anun gibi sâhib kadem
Değme şarda çün ulular çoğ olur
İllâ alem ulusı ayruk olur
Tanrıya irermiş anun himmeti
Mustafânun dünyada has ümmeti
Ol kim adı dünyayı tutmuş idi
Ahilerden öyüni dutmış idi
Ahi Evrân kim Hakka irmiş idi
Tanrınun dîdârına görmüş idi
Toksan üç yıl dünyada oldı temam
Ne halâl öninde geçti ne haram
Gönlüni avret odına yakmadı
Kimsenün ağzın yüzine bakmadı
Akla yâr ü nefse dü men ol idi
Pâk din (ü) pâk dâmen ol idi
Terbiyelerün tende cân idi
Ahiler begler(e) ol sultân idi
Dünyanın terkini ol kılmış idi
Ahiret berkini ol urmış idi
Olurdı urıcak bahşişde rây
Hâtem-i Tâyi katında bir gedây
Mustafânun ol alem-dârı idi
Murtazânun sevgüli yâri idi
Kutb idi ol üçlere ermiş idi
Yidilere çok sebak virmiş idi
Kırklar ile hem dem ü hem-râ idi
Yetmiş ere munis ü dem-sâz idi
Üç yüz er rehber anı kılmış idi
Kamusınun sırrını bilmiş idi
Anda kim erlik tonını koyalar
Ana kutbu’l-ârifin okuyalar
Çalışkan, Yaşar, İkiz, M. Lütfi (1993). Kültür, San’at ve Medeniyetimizde Ahilik. Ankara: Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Müdürlüğü Yay. 104-106.
Tabsıra’dan
İkinci Işık
Peygamberlik hassasının, kural ve sırlarının bilinmesi hakkındadır.
Allah kendisini görmeyi sana nasip ve kendisini temaşa nimetiyle seni nimetlendirsin! Bilmiş ol ki, velilik hassasın son bulduğu yerde, peygamberlik hassası başlar. Çeşitli ilim ve keşiflerden velinin kalbine yansıyan şeyler, peygambere doğrudan doğruya mâlum olur. Veli olanların, peygamberlik hassasın zevklerinden alacakları pay gaybe iman etmektir. Akılcının da velilik hassasındaki zevkerlerinden alacağı pay “Her ilim sahibinden daha alim birinin varlığına” (Yusuf suresi, 12/76) inanmaktadır. Her hassa, o hassanın idrak ve anlayış seviyesinin ve yetkisinin üstünde olsun diğer hassalara ait kavramları anlamada yetersiz olduğunu bilmek, gaybe iman etmek olup, “Allah’ın hükmü gerçekleşmesi anına kadar” saadetin anahtarı, her hayır ve ilahi lutfun kaynağıdır. “Hızır, Musa’ya dedi ki; O halde bana uyacaksın. Hakkında bir şey söylemedikçei bana o şey hakkında bir soru sorma !” (Kehf Suresi, 18/70) ayeti tasavvuf yolcusunun kalp gözü açılıncaya kadar sabretmesi için bir uyarıdır.
Şiir
“ Senin üstadın aşkdır. Oraya ulaşırsan o kendi hal diliyle sana ne yapman gerektiğini söyler.”
“Allah, kardeşim Musa’ya rahmet eylesin. Eğer Hızır’a sabretseydi, pek çok sırları görecekti”
Şiir (Arapça)
“Bir padişahın huzuruna girecek olursan en güzel elbiselerle kendini koru! Huzuruna girerken kör çıkarken dilsiz olmalısın.”
Allah’ın zâtını ve sıfatlarını, dosdoğru yola yönelmeyi, ahretteki durumu bütün tafsilatıyla bilmek, peygamber ve velilerin durumunu ve yüce Alah’ın büyük gazab ve azâbına düçar olacaklarını bilmek sapıklara karşı mücadelede deliller getirmek ve onların hile ve hesaplarını açığa çıkarmak onların, yüce Allah’ın şanına ve yüceliğine uygun düşmeyen “Meleklerin Allah’ın kızları olduğuna , Allah’ın oğlu ve ortağı bulunduğuna, Allah’ın üç ilahtan üçüncüsü olduğu şeklindeki inançlarını, gene bu kâfir ve sapıkların peygamberlere (A.S) sihir, kehanet ve cin çarpmışlık nisbet etmelerini, peygamberliği ve ahiret gününü, ruhların ölmezliğini, kıyamet günü yeniden dirilmeyi, sevap ve günahların ortaya çıkmasını inkar etmeleri gibi sapık inanışlarını apaçık delillerle yıkmak, peygamberlik hassasının belli başlı özelliklerindendir ve kurallarındandır.
Bayram, Mikâil (Çev.) (1995). Ahi Evren Tabsıratü’l-Mübtedi ve Tezkiretü’l-Müntehi. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 176-177.
KERÂMET-İ AHİ EVRÂN’dan
Gah maşrıkda kılur idi niyâz
Gah magribde idi ol ser-firâz
Subh ol Beytü ‘l-Mukaddes’te kılur
Gelür idi şehrine vaktin bilür
Zuhûr vaktin key dahi bilinen ol
Hem Dımışkun cami’inde kılan ol
Çün Medine şehrin bilür idi
Asr vaktin anda hoş kılur idi
Çün Halil’e veriridi selâm
Ahşâmı anda kılur idi tamâm
Yatsu vaktin Kabe’de kılup girü
Gelür idi şehrine andan berü
Degme vakti çün tamâm eyler idi
Mustafâ’ya çok selâm eyler idi
Gökalp, Haluk (2005). “Ahi Evran-ı Velî’nin Menkıbevî Kişiliği”, Ahilik Araştırmaları Dergisi. Ankara: Gazi Üniversitesi Yay. 1 (2): 29.
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Tabsıra’dan
Birinci Kandil
Şanı yüce Allah’ı bilmek hakkındadır. Bu kandil (Misbah) üç ışık (Lâmi’) olup, birincisi Allah’ın zâtı, ikincisi Allah’ın sıfatı, üçüncüsü Allah’ın fiilleri hakkında olacaktır. Doğruyu ilham eden, kullardan dilediğini vahye mahzar kılan Allah’tır.
Birinci Işık (Allah’ın Zâtı Hakkındadır)
Allah seni en şerefli makamlara ulaştırsın. Bilmiş ol ki Kayyûm (kalıcı) olan Hz. Allah’ı dileyen ve uluhiyetinin cemâline müştak olanların şiddetine istek ve arzuları, onları taklit kuyusunun derinliklerinden, arzu merdiveni ve istek kemendi ile görünen ve bilinen âlemin fezâsına ulaştırır. Bu kimseler iki kısımdır. Bir kısmı akılcı ve araştırıcıdır. Diğeri ise keşifçi ve sezgicilerdir. Bu iki grubun gayeye varmada kendilerine has belli metodları vardır.
Araştırıcı ve inceleyiciler ortaya koydukları delilleri akıl kuralları içinde mütalaa etmek suretiyle sınırlı olan hedeflerine ulaşmayı amaç edinmişlerdir. Tuttukları yolu açıklayan mezhep ve meşrepleri herkes tarafından bilinmektedir. Kısacası; varlıktan hareket ederek akıl yürütme yolu ile yüceler yücesi, mukaddes varlık olan Allah’ın varlığı sonucuna varmaya çalışırlar. Yani yaratıktan bir yaradanın olduğuna, san’attan bir san’atkârın var olduğuna ulaşırlar. Bu yol makbul olmakla beraber, ilâhî feyzden (Hidayet nuru) mahrum kalındığı takdirde hoş olmayan bir “Hayret”in içine düşülür. Hayret de iki çeşittir. Biri araştırıcıların hayreti, (Hayret-i Nüzzar) diğeri ibret sahibi olanların hayreti (Hayret-i ulu’l-ebsar)dir. Hoş olmayan hayret araraştırıcılarının hayreti olup, delillerin birbiriyle çelişmesi ve şüphelerin çatışmasından doğar. Allah sırrını kutsallaştırsın. Hüseyin Mansur el-Halac (Ölm 309/921) bu konuda şöyle demiştir.
Şiir (Arapça)
“Akıl ile irşada yönelen mürşidi şaşkınlık içinde kalır. Gönlüne doğan sırlar şeytanî vesveselere bulaşır ve şaşkınlıktan (hayretten) doğruyu bulamaz”
“Tevhid yolunu akıl ile arama. Can gözünü dikenle kaşıma. İllallah’a kahr ettiği için aklı Lâ’nın iki ucuyla ortadan kaldır.”
İbret sahibi olanların hayreti makbuldür. Çünkü O Allah’ın birliğinin azâmetini harika san’at ve eserlerini ilahî kanunlarını müşahade sonunda kalbin sürekli tecellilere ve feyzlere mazhar olmasından doğar. “Allah’ım kendin hakkındaki hayretimi artırır,” duası ile bu bir tür hayrete işaret edilmiştir.
Nazım (Arapça)
“Ey kendisi hakkında hayrete düşenlere yol gösteren! Elimden tut, çünkü ben de senin hakkında hayrete düşmüş durumdayım.”
Şiir
“Ey zülüf, niçin sevgilimin yüzünde her an başka bir görünümdesin. Bazen amberden bir tuzak, bazen miskten bir kemendsin. Niye bu kadar zırh dokuyorsun? Sen zırh dokuyan Davud değilsin ki. Niçin bu kadar büyü okuyorsun? Sen büyücü Harut değilsin ki.”
Bayram, Mikâil (çev.) (1995). Ahi Evren Tabsıratü’l-Mübtedi ve Tezkiretü’l-Müntehi. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay., s. 140-141.
KERÂMET-İ AHİ EVRÂN'dan
Çün bize rahmet kılan Allah ola
Rehberümüz yolda “Bismillâh” ola
İrmeye hergiz bize cevr-i cefâ
Kim şefaat kıla yarın Mustafâ
Enbiyâ zikrin çün eyledük temâm
Evliyâ vasfın diyelüm ve’s-selâm
Tûtî gibi şehdü sükker yiyelüm
Tanrı erenleri vasfın diyelüm
Mustafâdur âdemlerün begi
Ser-i sultâni ve İslâm’un begi
İlkin ögesim gelür Peygamberi
Andan ol Peygambere lâyık eri
Mustafâ’nun zikrini benzedelüm
Ahı Evran cânını şâd idelüm
Ahi âlemde Ahi Evran idi
Kim kamu ahilere sultân idi
Pâdişâhun hâsekisi ol idi
Kim kamu begler katında kul idi
Gümbed-i pirûzdur astânesi
Zâyirâ ahiyi eyle sanası
Alemün içinde ol idi alem
Gelmedi anun gibi sâhib kadem
Değme şarda çün ulular çoğ olur
İllâ alem ulusı ayruk olur
Tanrıya irermiş anun himmeti
Mustafânun dünyada has ümmeti
Ol kim adı dünyayı tutmuş idi
Ahilerden öyüni dutmış idi
Ahi Evrân kim Hakka irmiş idi
Tanrınun dîdârına görmüş idi
Toksan üç yıl dünyada oldı temam
Ne halâl öninde geçti ne haram
Gönlüni avret odına yakmadı
Kimsenün ağzın yüzine bakmadı
Akla yâr ü nefse dü men ol idi
Pâk din (ü) pâk dâmen ol idi
Terbiyelerün tende cân idi
Ahiler begler(e) ol sultân idi
Dünyanın terkini ol kılmış idi
Ahiret berkini ol urmış idi
Olurdı urıcak bahşişde rây
Hâtem-i Tâyi katında bir gedây
Mustafânun ol alem-dârı idi
Murtazânun sevgüli yâri idi
Kutb idi ol üçlere ermiş idi
Yidilere çok sebak virmiş idi
Kırklar ile hem dem ü hem-râ idi
Yetmiş ere munis ü dem-sâz idi
Üç yüz er rehber anı kılmış idi
Kamusınun sırrını bilmiş idi
Anda kim erlik tonını koyalar
Ana kutbu’l-ârifin okuyalar
Çalışkan, Yaşar, İkiz, M. Lütfi (1993). Kültür, San’at ve Medeniyetimizde Ahilik. Ankara: Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Müdürlüğü Yay. 104-106.
Tabsıra’dan
İkinci Işık
Peygamberlik hassasının, kural ve sırlarının bilinmesi hakkındadır.
Allah kendisini görmeyi sana nasip ve kendisini temaşa nimetiyle seni nimetlendirsin! Bilmiş ol ki, velilik hassasın son bulduğu yerde, peygamberlik hassası başlar. Çeşitli ilim ve keşiflerden velinin kalbine yansıyan şeyler, peygambere doğrudan doğruya mâlum olur. Veli olanların, peygamberlik hassasın zevklerinden alacakları pay gaybe iman etmektir. Akılcının da velilik hassasındaki zevkerlerinden alacağı pay “Her ilim sahibinden daha alim birinin varlığına” (Yusuf suresi, 12/76) inanmaktadır. Her hassa, o hassanın idrak ve anlayış seviyesinin ve yetkisinin üstünde olsun diğer hassalara ait kavramları anlamada yetersiz olduğunu bilmek, gaybe iman etmek olup, “Allah’ın hükmü gerçekleşmesi anına kadar” saadetin anahtarı, her hayır ve ilahi lutfun kaynağıdır. “Hızır, Musa’ya dedi ki; O halde bana uyacaksın. Hakkında bir şey söylemedikçei bana o şey hakkında bir soru sorma !” (Kehf Suresi, 18/70) ayeti tasavvuf yolcusunun kalp gözü açılıncaya kadar sabretmesi için bir uyarıdır.
Şiir
“ Senin üstadın aşkdır. Oraya ulaşırsan o kendi hal diliyle sana ne yapman gerektiğini söyler.”
“Allah, kardeşim Musa’ya rahmet eylesin. Eğer Hızır’a sabretseydi, pek çok sırları görecekti”
Şiir (Arapça)
“Bir padişahın huzuruna girecek olursan en güzel elbiselerle kendini koru! Huzuruna girerken kör çıkarken dilsiz olmalısın.”
Allah’ın zâtını ve sıfatlarını, dosdoğru yola yönelmeyi, ahretteki durumu bütün tafsilatıyla bilmek, peygamber ve velilerin durumunu ve yüce Alah’ın büyük gazab ve azâbına düçar olacaklarını bilmek sapıklara karşı mücadelede deliller getirmek ve onların hile ve hesaplarını açığa çıkarmak onların, yüce Allah’ın şanına ve yüceliğine uygun düşmeyen “Meleklerin Allah’ın kızları olduğuna , Allah’ın oğlu ve ortağı bulunduğuna, Allah’ın üç ilahtan üçüncüsü olduğu şeklindeki inançlarını, gene bu kâfir ve sapıkların peygamberlere (A.S) sihir, kehanet ve cin çarpmışlık nisbet etmelerini, peygamberliği ve ahiret gününü, ruhların ölmezliğini, kıyamet günü yeniden dirilmeyi, sevap ve günahların ortaya çıkmasını inkar etmeleri gibi sapık inanışlarını apaçık delillerle yıkmak, peygamberlik hassasının belli başlı özelliklerindendir ve kurallarındandır.
Bayram, Mikâil (Çev.) (1995). Ahi Evren Tabsıratü’l-Mübtedi ve Tezkiretü’l-Müntehi. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 176-177.
KERÂMET-İ AHİ EVRÂN’dan
Gah maşrıkda kılur idi niyâz
Gah magribde idi ol ser-firâz
Subh ol Beytü ‘l-Mukaddes’te kılur
Gelür idi şehrine vaktin bilür
Zuhûr vaktin key dahi bilinen ol
Hem Dımışkun cami’inde kılan ol
Çün Medine şehrin bilür idi
Asr vaktin anda hoş kılur idi
Çün Halil’e veriridi selâm
Ahşâmı anda kılur idi tamâm
Yatsu vaktin Kabe’de kılup girü
Gelür idi şehrine andan berü
Degme vakti çün tamâm eyler idi
Mustafâ’ya çok selâm eyler idi
Gökalp, Haluk (2005). “Ahi Evran-ı Velî’nin Menkıbevî Kişiliği”, Ahilik Araştırmaları Dergisi. Ankara: Gazi Üniversitesi Yay. 1 (2): 29.
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Tabsıra’dan
Birinci Kandil
Şanı yüce Allah’ı bilmek hakkındadır. Bu kandil (Misbah) üç ışık (Lâmi’) olup, birincisi Allah’ın zâtı, ikincisi Allah’ın sıfatı, üçüncüsü Allah’ın fiilleri hakkında olacaktır. Doğruyu ilham eden, kullardan dilediğini vahye mahzar kılan Allah’tır.
Birinci Işık (Allah’ın Zâtı Hakkındadır)
Allah seni en şerefli makamlara ulaştırsın. Bilmiş ol ki Kayyûm (kalıcı) olan Hz. Allah’ı dileyen ve uluhiyetinin cemâline müştak olanların şiddetine istek ve arzuları, onları taklit kuyusunun derinliklerinden, arzu merdiveni ve istek kemendi ile görünen ve bilinen âlemin fezâsına ulaştırır. Bu kimseler iki kısımdır. Bir kısmı akılcı ve araştırıcıdır. Diğeri ise keşifçi ve sezgicilerdir. Bu iki grubun gayeye varmada kendilerine has belli metodları vardır.
Araştırıcı ve inceleyiciler ortaya koydukları delilleri akıl kuralları içinde mütalaa etmek suretiyle sınırlı olan hedeflerine ulaşmayı amaç edinmişlerdir. Tuttukları yolu açıklayan mezhep ve meşrepleri herkes tarafından bilinmektedir. Kısacası; varlıktan hareket ederek akıl yürütme yolu ile yüceler yücesi, mukaddes varlık olan Allah’ın varlığı sonucuna varmaya çalışırlar. Yani yaratıktan bir yaradanın olduğuna, san’attan bir san’atkârın var olduğuna ulaşırlar. Bu yol makbul olmakla beraber, ilâhî feyzden (Hidayet nuru) mahrum kalındığı takdirde hoş olmayan bir “Hayret”in içine düşülür. Hayret de iki çeşittir. Biri araştırıcıların hayreti, (Hayret-i Nüzzar) diğeri ibret sahibi olanların hayreti (Hayret-i ulu’l-ebsar)dir. Hoş olmayan hayret araraştırıcılarının hayreti olup, delillerin birbiriyle çelişmesi ve şüphelerin çatışmasından doğar. Allah sırrını kutsallaştırsın. Hüseyin Mansur el-Halac (Ölm 309/921) bu konuda şöyle demiştir.
Şiir (Arapça)
“Akıl ile irşada yönelen mürşidi şaşkınlık içinde kalır. Gönlüne doğan sırlar şeytanî vesveselere bulaşır ve şaşkınlıktan (hayretten) doğruyu bulamaz”
“Tevhid yolunu akıl ile arama. Can gözünü dikenle kaşıma. İllallah’a kahr ettiği için aklı Lâ’nın iki ucuyla ortadan kaldır.”
İbret sahibi olanların hayreti makbuldür. Çünkü O Allah’ın birliğinin azâmetini harika san’at ve eserlerini ilahî kanunlarını müşahade sonunda kalbin sürekli tecellilere ve feyzlere mazhar olmasından doğar. “Allah’ım kendin hakkındaki hayretimi artırır,” duası ile bu bir tür hayrete işaret edilmiştir.
Nazım (Arapça)
“Ey kendisi hakkında hayrete düşenlere yol gösteren! Elimden tut, çünkü ben de senin hakkında hayrete düşmüş durumdayım.”
Şiir
“Ey zülüf, niçin sevgilimin yüzünde her an başka bir görünümdesin. Bazen amberden bir tuzak, bazen miskten bir kemendsin. Niye bu kadar zırh dokuyorsun? Sen zırh dokuyan Davud değilsin ki. Niçin bu kadar büyü okuyorsun? Sen büyücü Harut değilsin ki.”
Bayram, Mikâil (çev.) (1995). Ahi Evren Tabsıratü’l-Mübtedi ve Tezkiretü’l-Müntehi. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay., s. 140-141.
KERÂMET-İ AHİ EVRÂN'dan
Çün bize rahmet kılan Allah ola
Rehberümüz yolda “Bismillâh” ola
İrmeye hergiz bize cevr-i cefâ
Kim şefaat kıla yarın Mustafâ
Enbiyâ zikrin çün eyledük temâm
Evliyâ vasfın diyelüm ve’s-selâm
Tûtî gibi şehdü sükker yiyelüm
Tanrı erenleri vasfın diyelüm
Mustafâdur âdemlerün begi
Ser-i sultâni ve İslâm’un begi
İlkin ögesim gelür Peygamberi
Andan ol Peygambere lâyık eri
Mustafâ’nun zikrini benzedelüm
Ahı Evran cânını şâd idelüm
Ahi âlemde Ahi Evran idi
Kim kamu ahilere sultân idi
Pâdişâhun hâsekisi ol idi
Kim kamu begler katında kul idi
Gümbed-i pirûzdur astânesi
Zâyirâ ahiyi eyle sanası
Alemün içinde ol idi alem
Gelmedi anun gibi sâhib kadem
Değme şarda çün ulular çoğ olur
İllâ alem ulusı ayruk olur
Tanrıya irermiş anun himmeti
Mustafânun dünyada has ümmeti
Ol kim adı dünyayı tutmuş idi
Ahilerden öyüni dutmış idi
Ahi Evrân kim Hakka irmiş idi
Tanrınun dîdârına görmüş idi
Toksan üç yıl dünyada oldı temam
Ne halâl öninde geçti ne haram
Gönlüni avret odına yakmadı
Kimsenün ağzın yüzine bakmadı
Akla yâr ü nefse dü men ol idi
Pâk din (ü) pâk dâmen ol idi
Terbiyelerün tende cân idi
Ahiler begler(e) ol sultân idi
Dünyanın terkini ol kılmış idi
Ahiret berkini ol urmış idi
Olurdı urıcak bahşişde rây
Hâtem-i Tâyi katında bir gedây
Mustafânun ol alem-dârı idi
Murtazânun sevgüli yâri idi
Kutb idi ol üçlere ermiş idi
Yidilere çok sebak virmiş idi
Kırklar ile hem dem ü hem-râ idi
Yetmiş ere munis ü dem-sâz idi
Üç yüz er rehber anı kılmış idi
Kamusınun sırrını bilmiş idi
Anda kim erlik tonını koyalar
Ana kutbu’l-ârifin okuyalar
Çalışkan, Yaşar, İkiz, M. Lütfi (1993). Kültür, San’at ve Medeniyetimizde Ahilik. Ankara: Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Müdürlüğü Yay. 104-106.
Tabsıra’dan
İkinci Işık
Peygamberlik hassasının, kural ve sırlarının bilinmesi hakkındadır.
Allah kendisini görmeyi sana nasip ve kendisini temaşa nimetiyle seni nimetlendirsin! Bilmiş ol ki, velilik hassasın son bulduğu yerde, peygamberlik hassası başlar. Çeşitli ilim ve keşiflerden velinin kalbine yansıyan şeyler, peygambere doğrudan doğruya mâlum olur. Veli olanların, peygamberlik hassasın zevklerinden alacakları pay gaybe iman etmektir. Akılcının da velilik hassasındaki zevkerlerinden alacağı pay “Her ilim sahibinden daha alim birinin varlığına” (Yusuf suresi, 12/76) inanmaktadır. Her hassa, o hassanın idrak ve anlayış seviyesinin ve yetkisinin üstünde olsun diğer hassalara ait kavramları anlamada yetersiz olduğunu bilmek, gaybe iman etmek olup, “Allah’ın hükmü gerçekleşmesi anına kadar” saadetin anahtarı, her hayır ve ilahi lutfun kaynağıdır. “Hızır, Musa’ya dedi ki; O halde bana uyacaksın. Hakkında bir şey söylemedikçei bana o şey hakkında bir soru sorma !” (Kehf Suresi, 18/70) ayeti tasavvuf yolcusunun kalp gözü açılıncaya kadar sabretmesi için bir uyarıdır.
Şiir
“ Senin üstadın aşkdır. Oraya ulaşırsan o kendi hal diliyle sana ne yapman gerektiğini söyler.”
“Allah, kardeşim Musa’ya rahmet eylesin. Eğer Hızır’a sabretseydi, pek çok sırları görecekti”
Şiir (Arapça)
“Bir padişahın huzuruna girecek olursan en güzel elbiselerle kendini koru! Huzuruna girerken kör çıkarken dilsiz olmalısın.”
Allah’ın zâtını ve sıfatlarını, dosdoğru yola yönelmeyi, ahretteki durumu bütün tafsilatıyla bilmek, peygamber ve velilerin durumunu ve yüce Alah’ın büyük gazab ve azâbına düçar olacaklarını bilmek sapıklara karşı mücadelede deliller getirmek ve onların hile ve hesaplarını açığa çıkarmak onların, yüce Allah’ın şanına ve yüceliğine uygun düşmeyen “Meleklerin Allah’ın kızları olduğuna , Allah’ın oğlu ve ortağı bulunduğuna, Allah’ın üç ilahtan üçüncüsü olduğu şeklindeki inançlarını, gene bu kâfir ve sapıkların peygamberlere (A.S) sihir, kehanet ve cin çarpmışlık nisbet etmelerini, peygamberliği ve ahiret gününü, ruhların ölmezliğini, kıyamet günü yeniden dirilmeyi, sevap ve günahların ortaya çıkmasını inkar etmeleri gibi sapık inanışlarını apaçık delillerle yıkmak, peygamberlik hassasının belli başlı özelliklerindendir ve kurallarındandır.
Bayram, Mikâil (Çev.) (1995). Ahi Evren Tabsıratü’l-Mübtedi ve Tezkiretü’l-Müntehi. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 176-177.
KERÂMET-İ AHİ EVRÂN’dan
Gah maşrıkda kılur idi niyâz
Gah magribde idi ol ser-firâz
Subh ol Beytü ‘l-Mukaddes’te kılur
Gelür idi şehrine vaktin bilür
Zuhûr vaktin key dahi bilinen ol
Hem Dımışkun cami’inde kılan ol
Çün Medine şehrin bilür idi
Asr vaktin anda hoş kılur idi
Çün Halil’e veriridi selâm
Ahşâmı anda kılur idi tamâm
Yatsu vaktin Kabe’de kılup girü
Gelür idi şehrine andan berü
Degme vakti çün tamâm eyler idi
Mustafâ’ya çok selâm eyler idi
Gökalp, Haluk (2005). “Ahi Evran-ı Velî’nin Menkıbevî Kişiliği”, Ahilik Araştırmaları Dergisi. Ankara: Gazi Üniversitesi Yay. 1 (2): 29.
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | ABBAS BEHLÜL-ZÂDE | d. 1941 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | İSMAİL/AZERİ, İsmail Cengiz | d. 1928 - ö. 2017 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | MEFTUN, Abdürrezzâk Dünbülî | d. 1762/63 - ö. 1827/28 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | AKŞEMSEDDİN, Şemseddin Mehmed | d. 1390 - ö. 1459 | Meslek | Görüntüle |
5 | YOKSUL DERVİŞ, Şemsettin Kubat | d. 1943 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
6 | ZEKÂ'Î, Şeyh Abdullâh Zekâ'î Efendi | d. ? - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
7 | KONEVÎ, Sadreddin | d. 1210 - ö. 1274 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
8 | EBU HAMİD | d. ? - ö. 1412 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
9 | ÂMİDÎ, Rükneddin Muhammed | d. ? - ö. 1218 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
10 | İBRET, Seyyid Muhammed Efendi | d. ? - ö. 19. yy. | Madde Adı | Görüntüle |
11 | BAHRÎ, Mehmed Bahrî Paşa | d. ? - ö. 17 Ağustos 1700 | Madde Adı | Görüntüle |
12 | MUHLİS, Ali Muhlis Bey | d. 1812 - ö. 1851-52 | Madde Adı | Görüntüle |