Madde Detay
MUSA EROĞLU
(d. 1944 / ö. -)
bağlama icracısı, türkü yorumcusu, besteci, söz yazarı, derlemeci
(Âşık / 20. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Musa Eroğlu, Mersin’in Mut ilçesine bağlı Kumaçukuru köyünde doğar. Doğum yılı, resmî kayıtlara göre 1946 ancak gerçekte 1944’tür. Babası Musa, annesi -kimlik kayıtlarında “Fatma” geçmekle birlikte- Mut’un Kravga köyünden Sultan Hanım’dır. Ailesinin ilk çocuğu olan Musa Eroğlu’nun Eşe ve Ali adlarında iki kardeşi olur. Ancak 1953 yılında, Musa Eroğlu dokuz yaşındayken, annesi Sultan Hanım vefat eder. Bir süre sonra babası, ikinci eş olarak, Fatma Eroğlu ile evlenir. Musa Eroğlu’nun, üvey annesi Fatma Hanım’dan da Sultan, Döndü, Makbule, Havva ve Salman adlarında beş kardeşi daha olur. Babası 1986 yılında; üveylik bir yana öz anne-evlat ilişkisi kurdukları annesi Fatma Hanım ise 2016 yılında vefat eder. Musa Eroğlu, 1966 yılında askere gitmeden hemen önce köylerinden komşuları olan Fatma Eroğlu ile evlenir. Askerlik dönüşü, köyünden ayrılıp Ankara’ya yerleşir (1969).
Musa Eroğlu’nun doğup büyüdüğü köy, çevreden büyük oranda yalıtılmış bir Tahtacı köyüdür. En yalın hâliyle, “geçimlerini ağaç işçiliğiyle sağlayan ve bu nedenle Anadolu’da genellikle ormanlık alanlarda, orman işçiliğinin yapılabildiği bölgelerde yaşamlarını sürdürmüş Alevî-Türkmen zümrelerinden biri” (Çıblak 2005: IX) şeklinde tanımlanan Tahtacılar için müzik, diğer tüm Alevi zümreleri gibi, yaşamın en önemli bileşenlerinden birini meydana getirir (Erseven 2006: 161-169). Bu durum Musa Eroğlu’nun köyü Kumaçukuru’nda da böyledir. Kumaçukuru’nda müzik, bir eğlenme ya da zaman geçirme aracı olmaktan çok daha fazla anlamlar içerir. Burada geleneğe, kültüre ve inanç dünyasına dair kodların yer aldığı ve kuşaktan kuşağa aktarıldığı bir ifade biçimi şeklinde algılanan müzik, yaşamın doğal bir parçasıdır. Bu nedenle köyde herkes müzikle iç içe yaşar ve köydeki erkek nüfusun hemen hepsi, başta bağlama ve keman olmak üzere çeşitli enstrümanları çalıp türkü söyler. Musa Eroğlu da böyle bir ortamda, çok küçük yaşlardan itibaren sağlam bir müzik geleneğinin içinde yetişir. Aile büyükleri dışında sistematik bir saz-söz ustası olmaz. Geleneğin canlı bir şekilde yaşanıp yaşatıldığı bir kültür ortamında kendi kendisini geliştirir. İlk olarak -kabak kemane gibi diz üstünde- keman çalmaya başlar. Bir süre sonra ise babası, oğluna bir bağlama yapar ve çalıp kendisini geliştirmesi için verir. O günden itibaren de Musa Eroğlu adı bağlamayla özdeşleşir. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarında köyde çobanlık, ağaç işçiliği ve ırgatlık yapan Musa Eroğlu, köylerinde okul bulunmaması nedeniyle, ilkokul için üç yıl Bağcağız, iki yıl da Palantepe köyüne gider. Aktif öğrencilik yaşamını burada tamamlar. Köydeki iş sahası darlığı ve geçim sıkıntısı nedeniyle gençlik yıllarından itibaren Mut ve Karaman çevresinde, özellikle düğün müzisyenliği yaparak müzikten para kazanmaya başlar. 1966 yılında Manisa Kırkağaç’ta başladığı askerlik görevini, İstanbul Tuzla’da tamamlar. İlk birkaç günü dışında tüm askerliği boyunca müzisyenlik yapar. Tuzla’da askerken bandoda görevlendirilir. Burada hem nota öğrenip teorik müzik eğitimi alır hem de hafta sonu izinlerinde İstanbul müzik “piyasa”sını yakından tanır. Askerlik görevini tamamlayınca köyüne dönse de burada kalmak istemez. 1890’lı yıllarda kurulup (Başaran 2008: 34, 97, 107) bugün neredeyse tamamen boşalmış durumda olan Kumaçukuru köyü, su sıkıntısı nedeniyle eskiden beri göç vermektedir. Musa Eroğlu da askerlik dönüşü çok kısa süre Gaziantep ve İskenderun’da çalıştıktan sonra köyünden tamamen ayrılır ve Ankara’ya yerleşir. Burada bağlama çalıp türkü söyleyerek yaşamını kazanırken başta Âşık Veysel olmak üzere türkü kültürünün önemli isimleriyle tanışıp dostluklar kurar.
Musa Eroğlu; besteci, derlemeci, türkü yazarı, yorumcu ve derlemeci kimliklerinin yanı sıra köklü bir ekol hâline gelmiş bağlamasıyla da yıllardır Türk kültür hayatına emek ve hizmet vermektedir. 1965 yılında Ankara Radyosunda sınava giren Musa Eroğlu, nota ve teorik müzik bilgisinden yoksun olduğu için bu sınavda başarılı bulunmaz. Kendisini geliştirip altı yıl sonra 1971’de şansını tekrar denemek ister. Bu sınav sonucunda ise “mahalli sanatçı” olarak radyoda program yapması teklifini alır ve kabul eder. İlerleyen yıllarda Yurttan Sesler korosunun çalışmalarına da katılır. İlk plak çalışmalarına askerlik yıllarında İstanbul’da başlar ve birkaç tane 45’lik plak yapar. 1979 yılında ise A Kuzum isimli uzunçalar plağını çıkarır. 1970’li yıllardan bugüne solo ve çeşitli isimlerle birlikte 40’a yakın türkü albümüne imza atar. Yavuz Top, Arif Sağ ve Muhlis Akarsu’yla birlikte hazırladığı 7 kasetlik “Muhabbet” serisi türkü kültürü açısından önemli bir dönüm noktası kabul edilir (Çevik 2013: 276). Ayrıca UNESCO için hazırladığı, semahlardan oluşan Bin Yıllık Yürüyüş adlı albümler ve Fransa’da etnik müzikler üzerine çalışan bir kurum için hazırladığı Anadolu Müzikleri adını taşıyan albüm gibi uluslararası çalışmaları da bulunmaktadır. 1970’lerden beri radyo ve televizyonlarda sanatını icra eden Musa Eroğlu, Kültür Bakanlığında da araştırmacı-uzman olarak görev yapar ve buradan emekli olur. 1998 yılında devlet sanatçısı unvanına layık görülen Musa Eroğlu, hâlen Ankara’da yaşamakta ve müzik çalışmalarına devam etmektedir.
Musa Eroğlu’nun sanatsal kimliği, çocukluk yıllarında bağlama çalmaya yönelmesiyle şekillenmeye başlar. Bağlama çalma konusunda, özel bir bilinç ve sistematik dâhilinde olmasa da, yetişmesine katkıda bulunan ilk isim babasıdır. Bununla birlikte, doğup büyüdüğü köyün kültürel ve müzikal ortamı, onun için önemli bir okul konumundadır. 12-13 yaşlarındayken köyündeki müzik geleneğinin sınırlarına geldiğinde radyo ve plaklar aracılığıyla dışa açılır. Buralardan dinlediği ustaların her birinden ayrı ayrı şeyler katar kendine. Türkünün metin yani edebiyat boyutu konusunda da çeşitli kaynaklardan beslenir. Ancak bu konuda ilk kaynağı anneannesi, kendi ifadesiyle Eşmin Ebe’sidir. Eşmin Ebe, okuma yazma bilmemesine rağmen çok birikimlidir ve belleğinde yüzlerce şiir vardır. Bunları 6-7 yaşlarından itibaren torunu Musa’ya ezberletmeye başlar. Eşmin Ebe daha çok Kul Himmet, Pir Sultan Abdal ve Hatayî gibi Alevi-Bektaşi şairlerin şiirlerini ezberletir. Sonraki yıllarda, başta Karacaoğlan olmak üzere âşıklık geleneği çizgisindeki şairlerin şiirlerini ise daha çok annesi Fatma Hanım ezberletir ve öğretir. İlk gençlik yıllarından itibaren Toroslar, ilerleyen dönemlerde de Çorum ve çevresi olmak üzere Türkiye’nin birçok yerini köy köy gezer ve türküler derler. Derlediği türküleri hem TRT repertuvarına kazandırır hem de albüm çalışmalarına alır. Musa Eroğlu, türküyü yorumlama konusunda ise bir tek Muzaffer Sarısözen ve Yurttan Sesler’den etkilenir. Bu etkilenme de türkülerin dil ve üslup özelliğiyle ilgilidir. Bu çerçevede, türkülerin sözlerini ve yorumunu yöresel dil özellikleriyle boğmaktan özenle kaçınır. Türkünün doğasını bozmadan, mümkün olduğunca standart Türkçeye yakınlaştırılmış bir dil tercih eder. Ona göre, türkü için doğru olan, yöresel özelliklerinden tamamen koparılmamış ama şehrin yapmacıklığı içinde de kaybolmamış doğal bir dildir.
Musa Eroğlu’nun sanatında Karacaoğlan geleneğinin önemli bir yeri vardır. Karacaoğlan’a ilgisi çocukluk yıllarında köyünde başlayan Musa Eroğlu, bu ilgiyi yaşamı boyunca devam ettirir ve Karacaoğlan’ın birçok türküsünü derleyip seslendirir. Bu ilgi dolayısıyla Eroğlu, “Çağın Karacaoğlan’ı” şeklinde de adlandırılmaktadır. Ayrıca, 1970’li yıllardan beri müzik ve özellikle de türkü piyasasında “Dede” lakabıyla da anılmaktadır. Bu lakap, 2007 yılında çıkardığı Dedem Korkut albümüyle kendisi için daha belirgin hâle gelir. Eroğlu, bu albüme adını da veren, sözü ve bestesi kendisine ait Dedem Korkut türküsüyle birlikte türkünün tarihsel ve kültürel boyutunu daha görünür bir şekilde öne çıkarmaya başlar (Çevik 2015; Özdamar 2014).
Musa Eroğlu’nun kültürel ve müzikal kimliği, merkezden dışa doğru genişleyen dört önemli halkadan oluşur ki bu halkalar aslında, onun bağlı bulunduğu mensubiyetlerdir. Bu çerçevede Musa Eroğlu’nun kimliğini oluşturan halkalar, merkezden dışa doğru sırasıyla şöyledir: köylülük, Alevilik, Taşelilik ve Türkiyelilik. Musa Eroğlu, köyde doğup büyümüş ve yaklaşık 20 yaşına kadar köyde yaşamıştır. Bu durum, başlangıç itibariyle ona bir köylü kimliği kazandırır. Bu, onun kimliğindeki birinci halkadır. İkinci halka olan Alevilik ise doğup büyüdüğü köyün özellikleriyle ilgilidir. Bir Tahtacı köyü olan Kumaçukuru’nun inançla şekillenen kültürel ortamı, Musa Eroğlu’na böyle bir kimlik kazandırır. Üçüncü halka durumundaki Taşelilik de yine köyünü merkeze alıp Mut’la genişleyen yöresel bir kimlik niteliğindedir. Son halkayı oluşturan Türkiyelilik ise kendisini en kapsamlı şekilde ifade ettiği ulusal bir kimliktir. Bu kimliğin temsilindeki yetenek ve başarısı ise ona, evrenselliğin kapılarını aralamaktadır.
Musa Eroğlu’nun, köyünden çıkıp ünlü bir türkü sanatçısı olma süreci ise üç önemli aşamadan oluşur. Bunlar, sırasıyla şöyledir:
- 1979’da çıkan A Kuzum plağı,
- 1983’te başlayıp 1989’daki 7. kasetle tamamlanan Muhabbet serisi,
- 1996’da çıkan Halil İbrahim/Kerbela Destanı albümü.
A Kuzum, Musa Eroğlu’nun ilk ve tek uzunçalar plağıdır. Bundan önce de müzik sektörünün içinde bulunan Musa Eroğlu’na; 1965-1979 arasında yaptığı 45’lik plakları, düzenli olarak radyoya ve ara sıra da televizyona çıkmaları kayda değer bir popülerlik kazandırmaz. Bu dönemde tüm bu çalışmaları ve bağlamaya hâkimiyeti sayesinde müzik sektörünün tanınan ve aranan bir ismi durumunda olsa da geniş kitlelerce bilinen biri değildir. Ancak 1979’daki A Kuzum plağı, onun geniş kitlelerce yavaş yavaş tanınmasını sağlar. 1983’teki Muhabbet serisi onu daha geniş bir kitleye ulaştırırken, 1996’daki Halil İbrahim/Kerbela Destanı adlı albümü ise tüm Türkiye tarafından tanınmasını sağlar. Bu süreçte, Abdurrahim Karakoç’un Mihriban adlı şiirini besteleyerek oluşturduğu türkü de, Eroğlu’nun popülerleşme sürecinde önemli kırılma noktalarından biridir. Eroğlu, Mihriban’ı ilk kez 1990’da çıkan Bir Yanardağ Fışkırması/Mihriban adlı albümünde okumuş; 2000’de çıkan Bir Nefes Anadolu albümünde de yeniden yorumlamıştır. Popülerliği bugün de devam eden Mihriban; pop, rock, arabesk gibi farklı müzik türlerinin temsilcisi birçok sanatçı tarafından seslendirilip albüm çalışmalarına alınmıştır.
Musa Eroğlu’nun popülerleşme süreci, genel olarak kültürel ve müzikal kimliğinde olduğu gibi, merkezden dışa doğru genişleyen halkalar hâlinde gelişir. Birinci aşamada Musa Eroğlu, yöresinin türkülerini taşıyan bir “mahalli sanatçı” kimliğine sahip olur. Nitekim A Kuzum plağında çalıp söylediklerinin çoğu, Taşeli yöresine ait türkülerdir. İkinci aşama olan Muhabbet’lerle de inanç merkezli müzik yapan bir “Alevi sanatçı” kimliği öne çıkar. 1996 yılında çıkardığı Halil İbrahim/Kerbela Destanı albümüyle birlikte Musa Eroğlu, tüm Türkiye’nin bildiği ve türkülerini dinlediği popüler bir sanatçı hâline gelerek “türkü sanatçısı” kimliğini belirginleştirir.
Sanat yaşamı boyunca türkünün kültürel boyutunu merkeze alan Musa Eroğlu, özellikle 1980’li yıllardan itibaren türküye yönelik “köylü müziği” algısını kırabilmek için bilinçli bir çaba gösteren sanatçılar (Turan 2001: 30) arasında yer alır. Bu çerçevede, albüm repertuvarına alacağı türküleri, hem sözel hem de müzikal anlamda ince bir elemeden geçirerek elit zevklere de hitap eden rafine metin ve müzikler kullanır. Edebî açıdan güçlü metinleri tercih etmesinin yanında müzikal açıdan da türkünün sınırlarını genişletme düşüncesi, özellikle 1990’larla birlikte albümlerinde daha geniş bir enstrüman yelpazesi ve armoniye yer vermesiyle somutlaşır. 1990 öncesindeki albümlerinde enstrüman olarak neredeyse sadece bağlama vardır. Bu, bazen tek bağlamadır; ama genellikle cura, divan ve çöğür gibi bağlama ailesinin enstrümanlarından oluşan ve çok sesliliğe uzanan bir orkestradır. Ancak 1990’lardan itibaren türkülerinde Batı enstrümanlarını da kullanır. Çeşitli yaylılar ve nefesliler de olmakla birlikte, bu konuda, özellikle gitar ve basgitar ön plandadır. Onun bu yaklaşımının ilk denemelerini, 1994 yılında çıkan Musa Eroğlu ’94 albümünde görmek mümkündür. Ancak Batı enstrümanlarını belirgin şekilde kullandığı ilk çalışması, 1996’daki Halil İbrahim/Kerbela Destanı albümüdür. Bu albümde, bağlamayı merkeze alarak ve geleneksel türkü kültürü dairesinde kalarak öne çıkardığı armonik türkü anlayışı, sonraki çalışmalarının tamamında vardır. Musa Eroğlu’nun öncülüğünü yaptığı bu anlayış, o dönemden bu yana birçok türkü sanatçısı tarafından kullanılarak yaygınlaşmıştır.
Kaynakça
Başaran, Seyhan (2008). 1896-1906 Yılları Arasında Mut Kazası’nın Nüfus Yapısı ve Nüfus Hareketleri. Yüksek Lisans Tezi. Mersin: Mersin Üniversitesi.
Çevik, Mehmet (2013). Anonim Bir Türkü: Musa Eroğlu. Ankara: Ürün Yay.
Çevik, Mehmet (2015). “Dede Korkut’un 21. Yüzyılda Müzikal Yorumu: Musa Eroğlu ve ‘Dedem Korkut’ Albümü”. III. Uluslararası Türk Dünyası Kültür Kongresi: Dede Korkut ve Türk Dünyası, 19-23 Ekim 2015, Çeşme-İzmir-Türkiye Bildiriler Kitabı/C.2. Ed. Metin Ekici vd.. 396-404.
Çıblak, Nilgün (2005). Mersin Tahtacıları-Halkbilimi Araştırmaları-. Ankara: Ürün Yay.
Erseven, İlhan Cem (2006). Aleviler’de Semah. Ankara: Ürün Yay.
Özdamar, Fazıl (2014). “Dede Korkut Kitabı’nın Çağdaş Müzik Sanatçıları Üzerindeki Tesirleri”. Millî Folklor. 101: 125-137.
Turan, Metin (2001). “Yeni Kimlik Mekânları ve Türkülerin Değişen İklimi”. Toplumbilim. (Müzik ve Kültürel Kimlik Özel Sayısı). İstanbul. 12: 29-32.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DOÇ. DR. MEHMET ÇEVİKYayın Tarihi: 03.01.2019Güncelleme Tarihi: 09.12.2020
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 03.01.2019Güncelleme Tarihi: 09.12.2020
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 09.12.2020
İlişkili Maddeler
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | HÜSEYN SARAÇLI/SARAÇLI, Hüseyn Kurbanoğlu Hesenov | d. 1916 - ö. 19.04.1987 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | BALI, Ali Altın | d. 1907 - ö. 1980 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | FATMA/FATMA MAHREMİ/SEÇİMAY, Fatma Taşkaya | d. 1957 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | İncila Çalışkan | d. 1944 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | KADİR GEDİKHANLIOĞLU, Kadir İzci | d. 1944 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | BEDİR, Bedir Karakuş | d. 1944 - ö. 1993 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | Refik Erduran | d. 13 Şubat 1928 - ö. 7 Ocak 2017 | Meslek | Görüntüle |
8 | Aliasgar Kemal | d. 25 Aralık 1878 - ö. 16 Haziran 1933 | Meslek | Görüntüle |
9 | Zeynep Ankara | d. 1 Temmuz 1957 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
10 | ALAADDİN, Ali Yıldız | d. 1937 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
11 | HİZANİ, İbrahim Akkuş | d. 1954 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
12 | HAYRİYE ALTUNOĞLU | d. 1932 - ö. 06.06.1994 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
13 | BABA SÜLEYMAN | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
14 | ÜMRAN TOKMAK | d. 1957 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
15 | HORASÂNÎ | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |