Madde Detay
ÂBİDİN PAŞA
(d. 1259/1843 - ö. 1324/1906)
divan-tekke şairi
(Divan-Tekke / 19. Yüzyıl / Türkiye Dışı)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Asıl adı Âbidin olan şair, 5 Rebiyülevvel 1259/5 Nisan 1843’te Preveze’de doğdu. Âbidin Paşa olarak tanındı. Arnavutluk’un tanınmış kişilerinden Ahmet Dino Bey’in oğludur. Yedi yaşında Türkçe ve Rumca öğrenmeye başladı. Dokuz yaşında Preveze’de Kaleiçi Mektebi’ne devam etti. Medrese öğrenimi görerek sarf, nahiv ve mantığa dair dersler aldı. Gülistan ve Hafız-ı Şirazi’nin Divan'ını okudu. Hesap, coğrafya ve kozmografya ilimleri ile ilgilendi. Yunanca yazılmış eserleri takip etti, Fransızca dersler aldı. Gül Hanım'la evlenen Âbidin Paşa’nın iki oğlu ve iki kızı oldu. Memleketinde görmüş olduğu iyi bir tahsilin ardından İstanbul’a gitti. Arnavut soyundan olanların saray muhafızlığı hizmetlerine tercihli olarak alınmaları sebebiyle silahşörlük hizmeti ile saraya girdi (1866). Bu görevi iki yıl sürdürdükten sonra sırasıyla Preveze mutasarrıf muavinliği, merkez kaymakamlığı ve mutasarrıf vekilliği görevlerinde bulundu. İstanbul’a döndü ve Aydın ili maiyetine verildi. 1872 yılında İzmir Hukuk Temyiz Meclisi ikinci reisliğine ve yeni kurulmuş olan Hukuk Komisyonu başkanlığına atandı. Bu komisyonun kısa bir müddet sonra ilga edilmesi üzerine Sofya mutasarrıflığına tayin edildiyse de oraya gidemeden Erbaa, Tekfurdağı ve Varna mutasarrıflıklarıyla görevlendirildi. Bir süre İstanbul borsa komiserliği yaptı; Babıali’de kurulan birçok komisyonda görev aldı. 1873 yılında ilk resmi borsa komiseri olarak İstanbul Borsa komiserliği görevine getirildi. II. Abdülhamid’in emriyle iki dereceli mebus seçimleriyle ilgili nizamname taslağını hazırladı. Osmanlı-Rus harbi sırasında Yanya’da kurulan Sevkiyyat-ı Askeriyye Komisyonu başkanlığına getirildi ve Yenişehir mutasarrıflığı da kendisine verildi. Doğu ıslahat hareketleri için 1296/1878’de Diyarbakır’a gönderildi. Daha sonra Rumeli beylerbeyi unvanıyla Sivas komiserliği ve valiliğine, altı ay sonra da Selanik valiliğine atandı. 1 Recep 1297/9 Haziran 1880’da atandığı Hariciye nazırlığı üç ay sürdü. Daha sonra Mecîdî nişanı ile Adana valiliği verildi. Bu görevde dört yıl kaldıktan sonra yeniden Sivas valisi (1884) oldu. 1886-1891 yılları arasında Ankara valiliği yaptı. Son olarak Cezâyir-i Bahr-i Sefîd (Akdeniz adaları) valiliği yaptıktan sonra emekli olarak İstanbul’a döndü. Ardından Yemen ıslahatı için kurulan komisyona tayin edildi. Âbidin Paşa bu görevde iken 15 Rebiyülevvel 1324/9 Mayıs 1906’da Yıldız Sarayı’nda vefat etti. İstanbul Merkezefendi Dergâhı postnişini Nureddin Efendi’ye intisap eden Âbidin Paşa’nın mezarı Fatih Türbesi avlusundadır.
Seçkin bir devlet adamı olduğu kadar bilge ve edip bir şahsiyetti. Arapça, Farsça, Arnavutça, Fransızca ve Yunanca bilen Âbidin Paşa, bu dillerin edebiyatlarını da gayet iyi kavramıştı.
Eserleri şunlardır:
1. Tercüme ve Şerh-i Mesnevî-i Şerîf. Âbidin Paşa’nın en tanınmış eseridir. Mevlânâ’nın Mesnevî’sinin birinci cildinin beş cilt hâlinde tercüme ve şerhini içermektedir. Eserin Sivas Vilâyet Matbaası (1301), Ankara Vilâyet Matbaası (1302, 1303, 1303), İstanbul Mahmûd Bey Matbaası olmak üzere çeşitli baskıları yapılmıştır (Özege 1980: 318; Demirel 2009: 35). Mesnevi şerhleri içinde izlediği yöntem itibarıyla en dikkat çekici şerhi kaleme alan Âbidin Paşa, Aristo ve Eflatun gibi batılı düşünürlerin görüşlerine de yer vermiştir. Diğer şerhlerde olduğu gibi Kur’ân-ı Kerim ve hadis-i şerif başta olmak üzere birçok kaynaktan iktibaslarda bulunmuştur (Demirel 2009: 35). Eser üzerine bir doktora (Çelik 2001) çalışması yapıldı.
2. Tercüme ve Şerh-i Kasîde-i Bürde. İmam Bûsîrî’nin meşhur kasidesinin tercüme ve şerhidir. Eser, 1307/1890’da Mahmûd Bey Matbaası'nda basılmıştır. Daha sonra 1324/1907’de Kütüphane-i İrfan tarafından da basılmıştır. Eserin tıpkıbasımı ve sadeleştirilmiş metni Ömer Faruk Harman (1977) tarafından yayımlanmıştır (Pala 1988: 310; Çelik 2001: 57).
3. Âlem-i İslâmiye. Müdâfaa adıyla neşredilen kırk sayfalık bu küçük eser, Mısır’da bir papaz tarafından neşredilen bir risâleye reddiyedir. Hacı Selim Ağa Kütüphanesi 2684 numarada kayıtlıdır. (Pala 1988: 310; Çelik 2001: 58).
4. Meâlî-i İslâmiye. İslâmiyet’in üstünlüklerini anlatan bu kitap, “hikmet” başlıklı küçük pasajlardan meydana gelmiştir. 1316/1894’te Tahir Bey Matbaası'nda basıldı (Pala 1988: 310; Mehmed Tâhir 2000: 341; Çelik 2001: 59).
5. Sa‘âdet-i Dünyâ: Ahlâka dair bir eserdir. 1312/1894’te Rodos’ta yazıldı ve Rodos Vilâyet Matbaası'nda basıldı (Mehmed Tâhir 2000: 341; Çelik 2001: 60).
6. Türkçe Nahv-i Arabî: Arapça bir nahiv kitabı olup 1312/1894’te Rodos’ta yazıldı ve Rodos Vilâyet Matbaası'nda basıldı (Çelik 2001: 61).
7. Konsolid Hava Oyunları İstikrâzât: İstanbul borsa işlemlerine dair bir kitap olup 1291/1874’te Maarif Nezareti’nin izniyle basılmıştır (Çelik 2001: 61).
8. Merd-i Arabî Risâlesi: Mesnevî’deki Arabî kıssasının Farsça metni ile birlikte ayrı basımı olup 1305/1888’de İstanbul Mahmûd Bey Matbaası'nda basılmıştır (Çelik 2001: 62).
9. Hikem-i Kur’ân: Eser, “Hikem-i Kur’ân nâmıyla tahrîr olunan Türkçe kitâb” olarak nitelendirilebilir. Âbidin Paşa Hikemi Kur’ân’ın basımı konusunda aldığı ret cevabından sonra mücadeleden vazgeçmemiştir. Malumat gazetesinde Meâlî-i İslâmiyye adıyla aynı konuda yayınladığı yazı dizisi ve ret sürecinden yaklaşık beş yıl sonrasına tekabül eden 1318/1900 yılında yine Meâlî-i İslâmiyye adıyla bastığı eserin, daha önce reddedilen Hikem-i Kur’ân adlı eserin içeriğiyle örtüşmesi muhtemeldir. Nitekim Meâlî-i İslâmiyye, 53 farklı sureden 171 ayetin Türkçe meal ve tefsirini içermektedir. Bu yönüyle eserin bir meal/tefsir olduğunu söylemek mümkündür (Durmuş 2024: 227).
Yunanca yazı ve şiirleri İstanbul’da Neogolos adlı gazetede uzun süre yayımlanmıştır (Çelik 2001: 61).
Türk tasavvuf ve tefekkür tarihinin önemli temsilcilerinden olan Âbidin Paşa; sâlik, velî, ârif, mürşid-i kâmil, sahte şeyh, nefis, dünya, kalp, ahlâk-ı hamîde, ahlâk-ı zamîme, aşk, sabır, vahdet-i vücûd gibi tasavvufi kavramların izahında klasik tasavvufi eserlerde çizilen çerçeveye uygun hareket etmiştir. Bu kavramlara kendisinden önceki mutasavvıflara göre bir yenilik getirmemiştir. Tasavvufi terimlerin izahında özellikle Mevlânâ ve İbn Arabî’nin tesirleri hissedilmekle birlikte diğer mutasavvıfların görüşlerinden de yararlandığı görülmektedir. Ona göre evliya, Hz. Peygamber’in manevi terbiyesinden geçerek kemâle ermiş, kendisinden sonra hidayet önderleri olarak insanlığa doğru yolu gösteren yüze zattır. Şeyh, nefse karşı verilen mücadelenin manevi lideridir. Nefis; süfli âlemin âşığı, şerrin kaynağı, ruhu Rabbine ulaşmaktan alıkoyan, arzunun etkisiyle hareket eden olumsuz bir unsurdur. Sâlik; akıl, mevki ve makama itimat etmeyen, aşırı beşeri heva ve heveslerden uzak duran, kötü arkadaşlardan kaçınan, münacat ve niyazı elden bırakmayan, günahların affı için gözyaşı döküp istiğfar eden kişidir. Âbidin Paşa bu tasavvufi düşüncelerini ayet ve hadisler ışığında ve önceki mutasavvıfların görüşlerinden de yararlanarak kendisine özgü yorumlarla temellendirmeye çalışmıştır. Tasavvufi konuları sistematik bir şekilde işleyememiştir. Fakat bunlardan felsefi özellikler arz etmeyenleri, daha çok pratik hayattaki uygulamalarıyla izah etmeye çalışmıştır. Eserlerinde ehl-i sünnet itikadına bağlı, şeriat ahkâmına riayet hususunda azami hassasiyet gösteren ve vahdet-i vücut anlayışına sahip bir mutasavvıf kimliği ortaya koymaktadır. Eserlerine bakıldığında tasavvuf kültürüne hâkim ve vahdet-i vücut felsefesinin inceliklerine vâkıf olduğu kolaylıkla anlaşılabilir (Çelik 2001: 239-240).
Kaynakça
Bursalı Mehmed Tâhir (2000). Osmânlı Müellifleri. C. II. Ankara: Bizim Büro Yay.
Cunbur, Müjgân (2002). “Âbidin Paşa”. Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi. C. 1. Ankara: AKM Yay. 90.
Çelik, İsa (2001). Âbidin Paşa (1259/1843-1324/1906)’nın Mesnevi Şerhi ve Tasavvufî Düşünceleri. Doktora Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi.
Demirel, Şener (2009). Dinle Neyden-Mesnevî’nin İlk 18 Beytinin Türkçe Şerhleri. Elazığ: Manas Yay.
Durmuş, Ersin (2024). “Âbidin Paşa’nın Sansürle Mücadelesi ve Bilinmeyen Eseri”. RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 40 (222-227).
Harman, Ömer Faruk (hzl.) (1977). Âbidin Paşa Tercüme ve Şerh-i Kaside-i Bürde. İstanbul: Gençlik Basımevi.
http://akademik.semazen.net/author_article_print.php?id=1200 [erişim tarihi: 30.04.2014].
http://www.journals.istanbul.edu.tr/iutded/article/view/1023018034/1023017269 [erişim tarihi: 30.04.2014].
Meydan-Larousse Büyük Lûgat ve Ansiklopedi (1969). “Âbidin Paşa”. İstanbul: Meydan Yayınevi Yay. 42.
Pala, İskender (1988). “Âbidin Paşa”. İslam Ansiklopedisi. C. 1. İstanbul: TDV Yay. 310.
Özege, Seyfettin (1980). Bağış Kitapları Kataloğu. C. 3-4. Yay. hzl. Ali Bayram, M. Sadi Çöğenli. Erzrurum. Atatürk Üniversitesi Yay.
Özkırımlı, Atillâ (1987). “Âbidin Paşa”. Türk Edebiyatı Ansiklopedisi. İstanbul: Cem Yay. 28.
Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi (1977). “Âbidin Paşa”. C. 1. İstanbul: Dergâh Yay. 24.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. BEYHAN KESİKYayın Tarihi: 17.08.2014Güncelleme Tarihi: 16.09.2024Eserlerinden Örnekler
Tercüme ve Şerh-i Mesnevî-i Şerîf’ten
Bişnev in ney çün hikâyet mîkuned
Ez cüdâyîhâ şikâyet mîkuned
Tercüme: İşit neyden nasıl hikâyet eyler, firâklardan şikâyet eyler.
Şerh: Neyden maksad ârif ü âkil olan insandır, ki ağzında dâ’ima âşıkâne ve lezîz ve ma‘nidâr sözler zuhûr eder. Beyt-i şerîfin ikinci mısrâ‘ında firâklardan şikâyet eyler, buyurulması ârifin cihân-ı rûhânîden ayrılıp dünyâda bulunmasından ve tahvîlat eylemeye giriftâr olmasından şikâyet etmesidir. Mesnevî-i Şerîfin ilk beyti olan işbu beyt-i şerîfde Celâleddîn-i Rûmî kuddise sırrıhu’s-sâmî hazretleri sem‘e müte‘allik olan “işit” emriyle “be” de buyurmaları hem beyân buyurdukları neyin sedâsı bi’t-tab‘ sem‘e muhtâc ve hem sem‘i sâ’ir a‘zâdan daha efdâl olmasındandır. Sem‘den sonra a‘zânın en mu‘teberi olan göz bile yalnız ba‘zı maddîyât-ı mahdûle görebilir; sem‘ ise, ma‘neviyât ve ma‘kûlât ve birçok hükm-i mâ-lâ-nihâyeyi işidir. Enbiyâ-yı zî-şân ba‘s-i selâmet-i dü-cihân olan irâdât-ı Rabbâniyeyi teblîg için bi‘t-tab‘ müstemi‘înin sem‘ine mürâca‘ât ederler idi. Göz, nûr-ı âfitâb u şem‘-i pür-tâb olmayınca göremeyip mu‘attal u bî-tâb kalır. Sem‘ ise hurşîd ü şem‘ ve mâhtâb gibi suver-i münevverlere muhtâc olmayıp dâ’imen istimâ‘ ve mesmu‘ât-ı mütenevvi‘a ile aklın nûr u kuvvet ü ma‘lûmâtını her şeyden ziyâde tezyîd ve insânın kadrini a‘lâ ve mezîd eyler. Ale’l-husûs Kur’ân-ı Azîmü’ş-şânın hâvî olduğu irâdât ve âyât-ı beyyinâtda sem‘ ve basara tezkâr olunduğu zaman dâ’imen sem‘in basara takdîm olunduğu der-kârdır. Enbiyâ-yı zî-şândan hiç birisini Allah Te‘âlâ hazretleri esamm olarak ba‘s buyurmadı, fakat illet-i ammeye mübtelâ olanlar vardır. Beyt-i şerîf-i mezkûrda ârifin nâya teşbih olunmasında münâsebât-ı kesîre bulunur. Birkaçını ta‘dâd edelim:
İbtidâ, ney kamışlıkda olup kesilmemiş iken dâ’imen neşv ü nemâ tâze hayât bulur idi, kesildikten sonra kurudu. Ârifin rûhu dahi âlem-i ervâhda lezâ’iz-i mâ-lâ-nihâye-i ma‘neviyeye mazhar iken gaddâr ve huşk olan dünyâya gelince ayn-ı âb-ı zülâl olan âlem-i ervâhdan mahrûm kaldı ve susuz kalmış kamış gibi kurudu.
Sanîyen, neyden âşıkâne sedâlar çıkar; ârif olan insândan dahi âşıkâne vü ârifâne sözler zuhûr eder.
Sâlisen, neyin sadâsı müstem‘inin âşıkını mizdâd ve kalblerini âlâm-ı kevniyeden âzâd eyler.
Râbi‘an neyin âvâz u sadâsından ekser bir hikâye, bir mâcerâ-yı aşk hissolunur. Ârifin sözünden dahi ekser evkâtda âşık-ı hakîkîlerin ahvâl-i âliyyeleri ve âlem-i Lâhûtun esrâr-ı ûlviyyesi işidilir.
Hâmisen neyin hüneri zâhir-i cisminde değil derûnîdir; ârifin dahi kemâlâtı batınîdir.
Sâdisen neyin kâmeti doğru ve müstakimdir; ârifin dahi hâlî doğru ve hulku kerîmdir.
Sâbi‘an, ney çünkü kamışlıkdan kesilip ayrıldı, garîbdir. Âlem-i ervâhdan ayrılan ârif dahi dünyâda garîbdir.
Sâmînen, neyin içi her şeyden hâlî ve yalnız nefh-i aşkla mâlîdir; ârif dahi her nev‘i gıll u gışdan vâreste ve kalbi hubb-ı âşk-ı Rabbâniyle ârastedir.
Tâsi‘an, ney kendiliğinden âşıkâne ses çıkaramaz. Üstâd bir nâfihin demine muhtâcdır; ârif dahi müteselsilen vâris olageldiği bir nefh-i feyyâzane ile dem-sâzdır. Çünkü Mesnevî-i Şerîfde hikmet ve rûhâniyetden bahs olunacaktır.
Demirel, Şener (2009). Dinle Neyden-Mesnevî’nin İlk 18 Beytinin Türkçe Şerhleri. Elazığ: Manas Yay. 417.
Sîne hâhem şerha şerha ez firâk
Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk
Tercüme: Firâkdan pâre pâre olmuş bir sîne isterim; tâ ki o sîne sâhibine derd-i iştiyâkın şerhini söyleyeyim.
Şerh: Âşık-ı ma‘nevî der: Dost-ı hakîkînin likâsını dünyâda müşâhede edememesinden veyâ âlem-i rûhâniyyenin firâkından sînesi pâre pâre olmuş bir merd isterim. Tâ ki derd-i iştiyâkdan hiss eylediğim âlâm ü ahvâli kendisine birer birer ta‘dâd ve onunla feryâd edeyim. Ma‘kûlâtı bile yalnız âkil olan insân derk ü iz’ân edebilir. Nerede kalmış aşk gibi sarf-ı hissiyât-ı azîme-yi ma‘nevîyyeyi âşıkdan başka bir insân fehm ü ikân edebilsin. Binâ’en‘âleyh ârif olan zât sînesi pâre pâre olmuş âşık-ı hakîkî ârzû ve taharrî eyler. Bu beyt-i şerîfde bir tenbîh daha hiss olunur ki insân bir ma‘nâyı beyân etmek isterse o ma‘nâya vukûf ve behresi olan bir zât-ı âkil buldukdan sonra beyân etsin. Yoksa âdî bir âdeme amîk bir keyfiyet beyân ve hikâye eyler ise gayr-ı muktedirin zihnine ağırlık ve söyleyenin işinde fenâlık hâsıl olur.
Demirel, Şener (2009). Dinle Neyden-Mesnevî’nin İlk 18 Beytinin Türkçe Şerhleri. Elazığ: Manas Yay. 430-431.
Ney hadîs-i râh-i pür-hûn mîkuned
Kıssahây-i aşk-ı mecnûn mîkuned
Tercüme: Ney, kan ile dolu olan yolun sözünü, mecnûnun aşk hikâyelerini beyân eyler.
Şerh: Kâmil ve ârif olan zât ciğer kanıyla dolmuş aşk ve mahabbet yolunu ve tarîk-i aşkda müstağrık olan enbiyâ-yı zî-şân u evliyâ-yı kirâmın menâkıbını hikâye eyler. Aşka dâ’ir olan ahvâli nazmen veyâ nesren mü’essîrâne, büyük âdemlerin terceme-i hâllerini belîgâne yazmakda veyâ söylemekde insânlar için azîm te’sîrât ve fevâ’id ve tehîcâd vardır. Yunanlılardan Plutarhos-nâm müellif “Büyük Adamların Terâcîm ve Mukâyese-i Ahvâli” ve İngilizlerin en büyük müverrihi Markolinik Ese İstorik ve Fransızlardan Villemen-nâm müellifin “Terâcîm-i Ahvâl-i İlmiye”nâm te’lîfâtları bütün Avrupa’nın dikkat ve tahsisini celb etmiştir.
Demirel, Şener (2009). Dinle Neyden-Mesnevî’nin İlk 18 Beytinin Türkçe Şerhleri. Elazığ: Manas Yay. 433.
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 17.08.2014Güncelleme Tarihi: 16.09.2024Eserlerinden Örnekler
Tercüme ve Şerh-i Mesnevî-i Şerîf’ten
Bişnev in ney çün hikâyet mîkuned
Ez cüdâyîhâ şikâyet mîkuned
Tercüme: İşit neyden nasıl hikâyet eyler, firâklardan şikâyet eyler.
Şerh: Neyden maksad ârif ü âkil olan insandır, ki ağzında dâ’ima âşıkâne ve lezîz ve ma‘nidâr sözler zuhûr eder. Beyt-i şerîfin ikinci mısrâ‘ında firâklardan şikâyet eyler, buyurulması ârifin cihân-ı rûhânîden ayrılıp dünyâda bulunmasından ve tahvîlat eylemeye giriftâr olmasından şikâyet etmesidir. Mesnevî-i Şerîfin ilk beyti olan işbu beyt-i şerîfde Celâleddîn-i Rûmî kuddise sırrıhu’s-sâmî hazretleri sem‘e müte‘allik olan “işit” emriyle “be” de buyurmaları hem beyân buyurdukları neyin sedâsı bi’t-tab‘ sem‘e muhtâc ve hem sem‘i sâ’ir a‘zâdan daha efdâl olmasındandır. Sem‘den sonra a‘zânın en mu‘teberi olan göz bile yalnız ba‘zı maddîyât-ı mahdûle görebilir; sem‘ ise, ma‘neviyât ve ma‘kûlât ve birçok hükm-i mâ-lâ-nihâyeyi işidir. Enbiyâ-yı zî-şân ba‘s-i selâmet-i dü-cihân olan irâdât-ı Rabbâniyeyi teblîg için bi‘t-tab‘ müstemi‘înin sem‘ine mürâca‘ât ederler idi. Göz, nûr-ı âfitâb u şem‘-i pür-tâb olmayınca göremeyip mu‘attal u bî-tâb kalır. Sem‘ ise hurşîd ü şem‘ ve mâhtâb gibi suver-i münevverlere muhtâc olmayıp dâ’imen istimâ‘ ve mesmu‘ât-ı mütenevvi‘a ile aklın nûr u kuvvet ü ma‘lûmâtını her şeyden ziyâde tezyîd ve insânın kadrini a‘lâ ve mezîd eyler. Ale’l-husûs Kur’ân-ı Azîmü’ş-şânın hâvî olduğu irâdât ve âyât-ı beyyinâtda sem‘ ve basara tezkâr olunduğu zaman dâ’imen sem‘in basara takdîm olunduğu der-kârdır. Enbiyâ-yı zî-şândan hiç birisini Allah Te‘âlâ hazretleri esamm olarak ba‘s buyurmadı, fakat illet-i ammeye mübtelâ olanlar vardır. Beyt-i şerîf-i mezkûrda ârifin nâya teşbih olunmasında münâsebât-ı kesîre bulunur. Birkaçını ta‘dâd edelim:
İbtidâ, ney kamışlıkda olup kesilmemiş iken dâ’imen neşv ü nemâ tâze hayât bulur idi, kesildikten sonra kurudu. Ârifin rûhu dahi âlem-i ervâhda lezâ’iz-i mâ-lâ-nihâye-i ma‘neviyeye mazhar iken gaddâr ve huşk olan dünyâya gelince ayn-ı âb-ı zülâl olan âlem-i ervâhdan mahrûm kaldı ve susuz kalmış kamış gibi kurudu.
Sanîyen, neyden âşıkâne sedâlar çıkar; ârif olan insândan dahi âşıkâne vü ârifâne sözler zuhûr eder.
Sâlisen, neyin sadâsı müstem‘inin âşıkını mizdâd ve kalblerini âlâm-ı kevniyeden âzâd eyler.
Râbi‘an neyin âvâz u sadâsından ekser bir hikâye, bir mâcerâ-yı aşk hissolunur. Ârifin sözünden dahi ekser evkâtda âşık-ı hakîkîlerin ahvâl-i âliyyeleri ve âlem-i Lâhûtun esrâr-ı ûlviyyesi işidilir.
Hâmisen neyin hüneri zâhir-i cisminde değil derûnîdir; ârifin dahi kemâlâtı batınîdir.
Sâdisen neyin kâmeti doğru ve müstakimdir; ârifin dahi hâlî doğru ve hulku kerîmdir.
Sâbi‘an, ney çünkü kamışlıkdan kesilip ayrıldı, garîbdir. Âlem-i ervâhdan ayrılan ârif dahi dünyâda garîbdir.
Sâmînen, neyin içi her şeyden hâlî ve yalnız nefh-i aşkla mâlîdir; ârif dahi her nev‘i gıll u gışdan vâreste ve kalbi hubb-ı âşk-ı Rabbâniyle ârastedir.
Tâsi‘an, ney kendiliğinden âşıkâne ses çıkaramaz. Üstâd bir nâfihin demine muhtâcdır; ârif dahi müteselsilen vâris olageldiği bir nefh-i feyyâzane ile dem-sâzdır. Çünkü Mesnevî-i Şerîfde hikmet ve rûhâniyetden bahs olunacaktır.
Demirel, Şener (2009). Dinle Neyden-Mesnevî’nin İlk 18 Beytinin Türkçe Şerhleri. Elazığ: Manas Yay. 417.
Sîne hâhem şerha şerha ez firâk
Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk
Tercüme: Firâkdan pâre pâre olmuş bir sîne isterim; tâ ki o sîne sâhibine derd-i iştiyâkın şerhini söyleyeyim.
Şerh: Âşık-ı ma‘nevî der: Dost-ı hakîkînin likâsını dünyâda müşâhede edememesinden veyâ âlem-i rûhâniyyenin firâkından sînesi pâre pâre olmuş bir merd isterim. Tâ ki derd-i iştiyâkdan hiss eylediğim âlâm ü ahvâli kendisine birer birer ta‘dâd ve onunla feryâd edeyim. Ma‘kûlâtı bile yalnız âkil olan insân derk ü iz’ân edebilir. Nerede kalmış aşk gibi sarf-ı hissiyât-ı azîme-yi ma‘nevîyyeyi âşıkdan başka bir insân fehm ü ikân edebilsin. Binâ’en‘âleyh ârif olan zât sînesi pâre pâre olmuş âşık-ı hakîkî ârzû ve taharrî eyler. Bu beyt-i şerîfde bir tenbîh daha hiss olunur ki insân bir ma‘nâyı beyân etmek isterse o ma‘nâya vukûf ve behresi olan bir zât-ı âkil buldukdan sonra beyân etsin. Yoksa âdî bir âdeme amîk bir keyfiyet beyân ve hikâye eyler ise gayr-ı muktedirin zihnine ağırlık ve söyleyenin işinde fenâlık hâsıl olur.
Demirel, Şener (2009). Dinle Neyden-Mesnevî’nin İlk 18 Beytinin Türkçe Şerhleri. Elazığ: Manas Yay. 430-431.
Ney hadîs-i râh-i pür-hûn mîkuned
Kıssahây-i aşk-ı mecnûn mîkuned
Tercüme: Ney, kan ile dolu olan yolun sözünü, mecnûnun aşk hikâyelerini beyân eyler.
Şerh: Kâmil ve ârif olan zât ciğer kanıyla dolmuş aşk ve mahabbet yolunu ve tarîk-i aşkda müstağrık olan enbiyâ-yı zî-şân u evliyâ-yı kirâmın menâkıbını hikâye eyler. Aşka dâ’ir olan ahvâli nazmen veyâ nesren mü’essîrâne, büyük âdemlerin terceme-i hâllerini belîgâne yazmakda veyâ söylemekde insânlar için azîm te’sîrât ve fevâ’id ve tehîcâd vardır. Yunanlılardan Plutarhos-nâm müellif “Büyük Adamların Terâcîm ve Mukâyese-i Ahvâli” ve İngilizlerin en büyük müverrihi Markolinik Ese İstorik ve Fransızlardan Villemen-nâm müellifin “Terâcîm-i Ahvâl-i İlmiye”nâm te’lîfâtları bütün Avrupa’nın dikkat ve tahsisini celb etmiştir.
Demirel, Şener (2009). Dinle Neyden-Mesnevî’nin İlk 18 Beytinin Türkçe Şerhleri. Elazığ: Manas Yay. 433.
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 16.09.2024Eserlerinden Örnekler
Tercüme ve Şerh-i Mesnevî-i Şerîf’ten
Bişnev in ney çün hikâyet mîkuned
Ez cüdâyîhâ şikâyet mîkuned
Tercüme: İşit neyden nasıl hikâyet eyler, firâklardan şikâyet eyler.
Şerh: Neyden maksad ârif ü âkil olan insandır, ki ağzında dâ’ima âşıkâne ve lezîz ve ma‘nidâr sözler zuhûr eder. Beyt-i şerîfin ikinci mısrâ‘ında firâklardan şikâyet eyler, buyurulması ârifin cihân-ı rûhânîden ayrılıp dünyâda bulunmasından ve tahvîlat eylemeye giriftâr olmasından şikâyet etmesidir. Mesnevî-i Şerîfin ilk beyti olan işbu beyt-i şerîfde Celâleddîn-i Rûmî kuddise sırrıhu’s-sâmî hazretleri sem‘e müte‘allik olan “işit” emriyle “be” de buyurmaları hem beyân buyurdukları neyin sedâsı bi’t-tab‘ sem‘e muhtâc ve hem sem‘i sâ’ir a‘zâdan daha efdâl olmasındandır. Sem‘den sonra a‘zânın en mu‘teberi olan göz bile yalnız ba‘zı maddîyât-ı mahdûle görebilir; sem‘ ise, ma‘neviyât ve ma‘kûlât ve birçok hükm-i mâ-lâ-nihâyeyi işidir. Enbiyâ-yı zî-şân ba‘s-i selâmet-i dü-cihân olan irâdât-ı Rabbâniyeyi teblîg için bi‘t-tab‘ müstemi‘înin sem‘ine mürâca‘ât ederler idi. Göz, nûr-ı âfitâb u şem‘-i pür-tâb olmayınca göremeyip mu‘attal u bî-tâb kalır. Sem‘ ise hurşîd ü şem‘ ve mâhtâb gibi suver-i münevverlere muhtâc olmayıp dâ’imen istimâ‘ ve mesmu‘ât-ı mütenevvi‘a ile aklın nûr u kuvvet ü ma‘lûmâtını her şeyden ziyâde tezyîd ve insânın kadrini a‘lâ ve mezîd eyler. Ale’l-husûs Kur’ân-ı Azîmü’ş-şânın hâvî olduğu irâdât ve âyât-ı beyyinâtda sem‘ ve basara tezkâr olunduğu zaman dâ’imen sem‘in basara takdîm olunduğu der-kârdır. Enbiyâ-yı zî-şândan hiç birisini Allah Te‘âlâ hazretleri esamm olarak ba‘s buyurmadı, fakat illet-i ammeye mübtelâ olanlar vardır. Beyt-i şerîf-i mezkûrda ârifin nâya teşbih olunmasında münâsebât-ı kesîre bulunur. Birkaçını ta‘dâd edelim:
İbtidâ, ney kamışlıkda olup kesilmemiş iken dâ’imen neşv ü nemâ tâze hayât bulur idi, kesildikten sonra kurudu. Ârifin rûhu dahi âlem-i ervâhda lezâ’iz-i mâ-lâ-nihâye-i ma‘neviyeye mazhar iken gaddâr ve huşk olan dünyâya gelince ayn-ı âb-ı zülâl olan âlem-i ervâhdan mahrûm kaldı ve susuz kalmış kamış gibi kurudu.
Sanîyen, neyden âşıkâne sedâlar çıkar; ârif olan insândan dahi âşıkâne vü ârifâne sözler zuhûr eder.
Sâlisen, neyin sadâsı müstem‘inin âşıkını mizdâd ve kalblerini âlâm-ı kevniyeden âzâd eyler.
Râbi‘an neyin âvâz u sadâsından ekser bir hikâye, bir mâcerâ-yı aşk hissolunur. Ârifin sözünden dahi ekser evkâtda âşık-ı hakîkîlerin ahvâl-i âliyyeleri ve âlem-i Lâhûtun esrâr-ı ûlviyyesi işidilir.
Hâmisen neyin hüneri zâhir-i cisminde değil derûnîdir; ârifin dahi kemâlâtı batınîdir.
Sâdisen neyin kâmeti doğru ve müstakimdir; ârifin dahi hâlî doğru ve hulku kerîmdir.
Sâbi‘an, ney çünkü kamışlıkdan kesilip ayrıldı, garîbdir. Âlem-i ervâhdan ayrılan ârif dahi dünyâda garîbdir.
Sâmînen, neyin içi her şeyden hâlî ve yalnız nefh-i aşkla mâlîdir; ârif dahi her nev‘i gıll u gışdan vâreste ve kalbi hubb-ı âşk-ı Rabbâniyle ârastedir.
Tâsi‘an, ney kendiliğinden âşıkâne ses çıkaramaz. Üstâd bir nâfihin demine muhtâcdır; ârif dahi müteselsilen vâris olageldiği bir nefh-i feyyâzane ile dem-sâzdır. Çünkü Mesnevî-i Şerîfde hikmet ve rûhâniyetden bahs olunacaktır.
Demirel, Şener (2009). Dinle Neyden-Mesnevî’nin İlk 18 Beytinin Türkçe Şerhleri. Elazığ: Manas Yay. 417.
Sîne hâhem şerha şerha ez firâk
Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk
Tercüme: Firâkdan pâre pâre olmuş bir sîne isterim; tâ ki o sîne sâhibine derd-i iştiyâkın şerhini söyleyeyim.
Şerh: Âşık-ı ma‘nevî der: Dost-ı hakîkînin likâsını dünyâda müşâhede edememesinden veyâ âlem-i rûhâniyyenin firâkından sînesi pâre pâre olmuş bir merd isterim. Tâ ki derd-i iştiyâkdan hiss eylediğim âlâm ü ahvâli kendisine birer birer ta‘dâd ve onunla feryâd edeyim. Ma‘kûlâtı bile yalnız âkil olan insân derk ü iz’ân edebilir. Nerede kalmış aşk gibi sarf-ı hissiyât-ı azîme-yi ma‘nevîyyeyi âşıkdan başka bir insân fehm ü ikân edebilsin. Binâ’en‘âleyh ârif olan zât sînesi pâre pâre olmuş âşık-ı hakîkî ârzû ve taharrî eyler. Bu beyt-i şerîfde bir tenbîh daha hiss olunur ki insân bir ma‘nâyı beyân etmek isterse o ma‘nâya vukûf ve behresi olan bir zât-ı âkil buldukdan sonra beyân etsin. Yoksa âdî bir âdeme amîk bir keyfiyet beyân ve hikâye eyler ise gayr-ı muktedirin zihnine ağırlık ve söyleyenin işinde fenâlık hâsıl olur.
Demirel, Şener (2009). Dinle Neyden-Mesnevî’nin İlk 18 Beytinin Türkçe Şerhleri. Elazığ: Manas Yay. 430-431.
Ney hadîs-i râh-i pür-hûn mîkuned
Kıssahây-i aşk-ı mecnûn mîkuned
Tercüme: Ney, kan ile dolu olan yolun sözünü, mecnûnun aşk hikâyelerini beyân eyler.
Şerh: Kâmil ve ârif olan zât ciğer kanıyla dolmuş aşk ve mahabbet yolunu ve tarîk-i aşkda müstağrık olan enbiyâ-yı zî-şân u evliyâ-yı kirâmın menâkıbını hikâye eyler. Aşka dâ’ir olan ahvâli nazmen veyâ nesren mü’essîrâne, büyük âdemlerin terceme-i hâllerini belîgâne yazmakda veyâ söylemekde insânlar için azîm te’sîrât ve fevâ’id ve tehîcâd vardır. Yunanlılardan Plutarhos-nâm müellif “Büyük Adamların Terâcîm ve Mukâyese-i Ahvâli” ve İngilizlerin en büyük müverrihi Markolinik Ese İstorik ve Fransızlardan Villemen-nâm müellifin “Terâcîm-i Ahvâl-i İlmiye”nâm te’lîfâtları bütün Avrupa’nın dikkat ve tahsisini celb etmiştir.
Demirel, Şener (2009). Dinle Neyden-Mesnevî’nin İlk 18 Beytinin Türkçe Şerhleri. Elazığ: Manas Yay. 433.
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Tercüme ve Şerh-i Mesnevî-i Şerîf’ten
Bişnev in ney çün hikâyet mîkuned
Ez cüdâyîhâ şikâyet mîkuned
Tercüme: İşit neyden nasıl hikâyet eyler, firâklardan şikâyet eyler.
Şerh: Neyden maksad ârif ü âkil olan insandır, ki ağzında dâ’ima âşıkâne ve lezîz ve ma‘nidâr sözler zuhûr eder. Beyt-i şerîfin ikinci mısrâ‘ında firâklardan şikâyet eyler, buyurulması ârifin cihân-ı rûhânîden ayrılıp dünyâda bulunmasından ve tahvîlat eylemeye giriftâr olmasından şikâyet etmesidir. Mesnevî-i Şerîfin ilk beyti olan işbu beyt-i şerîfde Celâleddîn-i Rûmî kuddise sırrıhu’s-sâmî hazretleri sem‘e müte‘allik olan “işit” emriyle “be” de buyurmaları hem beyân buyurdukları neyin sedâsı bi’t-tab‘ sem‘e muhtâc ve hem sem‘i sâ’ir a‘zâdan daha efdâl olmasındandır. Sem‘den sonra a‘zânın en mu‘teberi olan göz bile yalnız ba‘zı maddîyât-ı mahdûle görebilir; sem‘ ise, ma‘neviyât ve ma‘kûlât ve birçok hükm-i mâ-lâ-nihâyeyi işidir. Enbiyâ-yı zî-şân ba‘s-i selâmet-i dü-cihân olan irâdât-ı Rabbâniyeyi teblîg için bi‘t-tab‘ müstemi‘înin sem‘ine mürâca‘ât ederler idi. Göz, nûr-ı âfitâb u şem‘-i pür-tâb olmayınca göremeyip mu‘attal u bî-tâb kalır. Sem‘ ise hurşîd ü şem‘ ve mâhtâb gibi suver-i münevverlere muhtâc olmayıp dâ’imen istimâ‘ ve mesmu‘ât-ı mütenevvi‘a ile aklın nûr u kuvvet ü ma‘lûmâtını her şeyden ziyâde tezyîd ve insânın kadrini a‘lâ ve mezîd eyler. Ale’l-husûs Kur’ân-ı Azîmü’ş-şânın hâvî olduğu irâdât ve âyât-ı beyyinâtda sem‘ ve basara tezkâr olunduğu zaman dâ’imen sem‘in basara takdîm olunduğu der-kârdır. Enbiyâ-yı zî-şândan hiç birisini Allah Te‘âlâ hazretleri esamm olarak ba‘s buyurmadı, fakat illet-i ammeye mübtelâ olanlar vardır. Beyt-i şerîf-i mezkûrda ârifin nâya teşbih olunmasında münâsebât-ı kesîre bulunur. Birkaçını ta‘dâd edelim:
İbtidâ, ney kamışlıkda olup kesilmemiş iken dâ’imen neşv ü nemâ tâze hayât bulur idi, kesildikten sonra kurudu. Ârifin rûhu dahi âlem-i ervâhda lezâ’iz-i mâ-lâ-nihâye-i ma‘neviyeye mazhar iken gaddâr ve huşk olan dünyâya gelince ayn-ı âb-ı zülâl olan âlem-i ervâhdan mahrûm kaldı ve susuz kalmış kamış gibi kurudu.
Sanîyen, neyden âşıkâne sedâlar çıkar; ârif olan insândan dahi âşıkâne vü ârifâne sözler zuhûr eder.
Sâlisen, neyin sadâsı müstem‘inin âşıkını mizdâd ve kalblerini âlâm-ı kevniyeden âzâd eyler.
Râbi‘an neyin âvâz u sadâsından ekser bir hikâye, bir mâcerâ-yı aşk hissolunur. Ârifin sözünden dahi ekser evkâtda âşık-ı hakîkîlerin ahvâl-i âliyyeleri ve âlem-i Lâhûtun esrâr-ı ûlviyyesi işidilir.
Hâmisen neyin hüneri zâhir-i cisminde değil derûnîdir; ârifin dahi kemâlâtı batınîdir.
Sâdisen neyin kâmeti doğru ve müstakimdir; ârifin dahi hâlî doğru ve hulku kerîmdir.
Sâbi‘an, ney çünkü kamışlıkdan kesilip ayrıldı, garîbdir. Âlem-i ervâhdan ayrılan ârif dahi dünyâda garîbdir.
Sâmînen, neyin içi her şeyden hâlî ve yalnız nefh-i aşkla mâlîdir; ârif dahi her nev‘i gıll u gışdan vâreste ve kalbi hubb-ı âşk-ı Rabbâniyle ârastedir.
Tâsi‘an, ney kendiliğinden âşıkâne ses çıkaramaz. Üstâd bir nâfihin demine muhtâcdır; ârif dahi müteselsilen vâris olageldiği bir nefh-i feyyâzane ile dem-sâzdır. Çünkü Mesnevî-i Şerîfde hikmet ve rûhâniyetden bahs olunacaktır.
Demirel, Şener (2009). Dinle Neyden-Mesnevî’nin İlk 18 Beytinin Türkçe Şerhleri. Elazığ: Manas Yay. 417.
Sîne hâhem şerha şerha ez firâk
Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk
Tercüme: Firâkdan pâre pâre olmuş bir sîne isterim; tâ ki o sîne sâhibine derd-i iştiyâkın şerhini söyleyeyim.
Şerh: Âşık-ı ma‘nevî der: Dost-ı hakîkînin likâsını dünyâda müşâhede edememesinden veyâ âlem-i rûhâniyyenin firâkından sînesi pâre pâre olmuş bir merd isterim. Tâ ki derd-i iştiyâkdan hiss eylediğim âlâm ü ahvâli kendisine birer birer ta‘dâd ve onunla feryâd edeyim. Ma‘kûlâtı bile yalnız âkil olan insân derk ü iz’ân edebilir. Nerede kalmış aşk gibi sarf-ı hissiyât-ı azîme-yi ma‘nevîyyeyi âşıkdan başka bir insân fehm ü ikân edebilsin. Binâ’en‘âleyh ârif olan zât sînesi pâre pâre olmuş âşık-ı hakîkî ârzû ve taharrî eyler. Bu beyt-i şerîfde bir tenbîh daha hiss olunur ki insân bir ma‘nâyı beyân etmek isterse o ma‘nâya vukûf ve behresi olan bir zât-ı âkil buldukdan sonra beyân etsin. Yoksa âdî bir âdeme amîk bir keyfiyet beyân ve hikâye eyler ise gayr-ı muktedirin zihnine ağırlık ve söyleyenin işinde fenâlık hâsıl olur.
Demirel, Şener (2009). Dinle Neyden-Mesnevî’nin İlk 18 Beytinin Türkçe Şerhleri. Elazığ: Manas Yay. 430-431.
Ney hadîs-i râh-i pür-hûn mîkuned
Kıssahây-i aşk-ı mecnûn mîkuned
Tercüme: Ney, kan ile dolu olan yolun sözünü, mecnûnun aşk hikâyelerini beyân eyler.
Şerh: Kâmil ve ârif olan zât ciğer kanıyla dolmuş aşk ve mahabbet yolunu ve tarîk-i aşkda müstağrık olan enbiyâ-yı zî-şân u evliyâ-yı kirâmın menâkıbını hikâye eyler. Aşka dâ’ir olan ahvâli nazmen veyâ nesren mü’essîrâne, büyük âdemlerin terceme-i hâllerini belîgâne yazmakda veyâ söylemekde insânlar için azîm te’sîrât ve fevâ’id ve tehîcâd vardır. Yunanlılardan Plutarhos-nâm müellif “Büyük Adamların Terâcîm ve Mukâyese-i Ahvâli” ve İngilizlerin en büyük müverrihi Markolinik Ese İstorik ve Fransızlardan Villemen-nâm müellifin “Terâcîm-i Ahvâl-i İlmiye”nâm te’lîfâtları bütün Avrupa’nın dikkat ve tahsisini celb etmiştir.
Demirel, Şener (2009). Dinle Neyden-Mesnevî’nin İlk 18 Beytinin Türkçe Şerhleri. Elazığ: Manas Yay. 433.
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | Enver Tuncalp | d. 1914 - ö. 9 Haziran 1992 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | İFFET, Mehmed Efendi | d. 1843 - ö. 1896 | Doğum Yılı | Görüntüle |
3 | KEŞFȊ, Mustafa | d. 1843 - ö. 1910 | Doğum Yılı | Görüntüle |
4 | CEYHUNÎ, Karslı | d. 1843 - ö. 1912-1913? | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | NİHÂNÎ, Yozgatlı Alî | d. 1835? - ö. 1906 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
6 | İLMÎ EFENDİ, Abdurrezzâk | d. 1842 - ö. 1906 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
7 | HÂLİD, Hasan Hâlid Efendi | d. 1845 - ö. 1906 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | GAMÎ, Yazıcı Yahyaoğlu Mahmud Gamî Çelebi | d. ? - ö. 1576-77 | Meslek | Görüntüle |
9 | Nail Memik | d. 30 Ağustos 1916 - ö. 1989 | Meslek | Görüntüle |
10 | ALÎ ŞÎR NEVÂYÎ/NEVÂÎ, FÂNÎ | d. 9 Şubat 1441 - ö. 3 Ocak 1501 | Meslek | Görüntüle |
11 | ÂGÂHÎ, Yaşar | d. ? - ö. 1869? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
12 | SA'ÎD-İ GÜLŞENÎ, Hüseyin | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
13 | HALÎMÎ, Halîm Geray Sultan | d. 1772 - ö. 1823/1824? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | KUTBÎ, Mahmûd Efendi-zâde Mehmed Kutbeddin Efendi | d. ? - ö. 1762-63 | Madde Adı | Görüntüle |
15 | ZEVKÎ/CELÂL, Recâ‘î-zâde Mehmed Celâl Bey | d. 1838 - ö. 1882 | Madde Adı | Görüntüle |
16 | HAYÂLÎ-İ GÜLŞENÎ | d. 1485 - ö. 1569 | Madde Adı | Görüntüle |