ATÂ, Şânî-zâde Mehmed Atâ'ullâh Efendi

(d. ?/? - ö. 1242/1826)
divan şairi, tarih yazarı, âlim
(Divan/Yazılı Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

İstanbul'da Ortaköy'de doğdu. Asıl adı Mehmed Atâ'ullâh Efendi'dir. Şiirlerinde Atâ mahlasını kullandı. Şânî-zâde sanıyla tanındı. Babası özellikle fıkıh alanındaki bilgisiyle tanınan müderris ve kadı, Medine mevleviyetinde bulunduğu sırada vefat eden Şânî-zâde Hacı Mehmed Sâdık Efendi'dir. Dedesi bir müddet Mahmûd Paşa Şer'iyye Mahkemesi kâtipliğini yapmış olan Hacı Mustafa Efendi'dir. Dedesinin babası Mirzâ adlı bir zatın oğlu olan Tarakçı Ahmed Dededir. Ailenin Şânî-zâde diye anılması, Atâ'nın dedesinin babası Ahmed Efendi'nin "Tarakçı" lakabıyla tanınmasındandır. Kelime daha sonra Farsça karşılığı olan "Şânî" biçimine dönüşmüştür. Atâ, ilk tahsilini tamamladıktan sonra ilmiye mesleğine intisap ederek Halıcıoğlu Mühendishânesi ve Süleymaniye Tıp Medresesi'nde tahsilini sürdürdü. Daha önce öğrendiği Arapça ve Farsça yanında İtalyanca, Fransızca, Rumca ve Latinceyi öğrendi. Özellikle Latinceyi çok iyi bildiği söylenir. 1200/1785 senesinde Şeyhülislam Dürrî-zâde Mehmed Ârif Efendi'nin ilk meşihatı esnasında imtihanla tedrîs ru'ûsu almış ve müderris olmuştur. Bu arada tıp ve matematikle de uğraştı. 1203/1788 senesinde pederi ordu kadısı bulunduğundan uzun süre onun maiyetinde ordularda bulundu. Atâ, müderris olmaya hak kazandıktan sonra önce ibtidâ-i hâric derecesiyle Öreke-zâde Medresesi'ne tayin edildi. 1205/1790 senesinde ibtidâ-i dâhil rütbesiyle Sâniye-i Fâtıma Sultân, 1208/1793 yılında hareket-i dâhil derecesiyle Dersiyye-i Hâne-i Ümmühânî, 1211/1796 yılında mûsıle-i sahn derecesiyle Bayezit'teki Sahhâf Karaca Ahmed medreselerinde müderrislik yaptı. 1218/1803 senesinde ibtidâ-i altmışlı derecesiyle Müftü Hüseyin Efendi Medresesi'ne tayin edildi. 1220/1806 senesinde derecesi hareket-i altmışlıya yükseltildi. 1223/1808 yılında mûsıle-i Süleymâniye derecesiyle Hoca Hayreddîn ve Hâkâniyye-i Vefâ medreselerine geçti. 1231/1816 senesinde Çorlu Medresesi müderrisliği uhdesinde kalmak üzere Havâss-ı Refî'a (Eyüp) kadısı oldu. 1232/1817 yılında azledildi ve sonra 1237/1821'de kendisine evkâf müfettişliği ile Mekke kadılığı payesi verildi. Aynı yıl hayat boyu müfettiş-i sadr-ı âlî olarak görevlendirildi. Ancak 1237/1821 yılında görevine son verildi. Vak'a-nüvîs Mütercim Âsım Efendi'nin 1235/1839 senesinde İstanbul'da vebadan ölmesi üzerine II. Mahmûd, Atâ'yı aynı yılın sonlarında bizzat seçip vakanüvisliğe getirdi. Bu görvdeyken önce tarihin faydası ve değeri hakkında bir mukaddime yazıp padişaha takdim etti. Bunun beğenilmesiyle padişahın arzu ettiği gibi II. Mahmûd'un cülus tarihi olan 1223/1808'den itibaren tarihini kaleme almaya başladı ve 1237/1821'e kadar getirdi. Yazmaya imkân bulamadığı 1237-1242/1821-1826 vekâyiine dair notları halefi Sahhâflar Şeyhi-zâde Es'ad Efendi'ye devretti. Kendisini rakip gören Mustafa Behcet Efendi'nin ve başkalarının gayretleriyle 1240/1825 senesinde vak'anüvislikten azledildi. 1241/1826 yılında Mekke payesi ve Menemen (Tire) arpalığı ile emekli edildi. Şânî-zâde İstanbul'da etibbâ reisi idi, bir müddet Süleymâniye Tıb Medresesi'nde ders vekilliği de yapmıştı. Yeniçeri Ocağı'nın ortadan kaldırılması sırasında Bektâşîliğin de yok edilmesine girişildiğinden ve bağlıları sürgüne gönderildiğinden Şânî-zâde, Beşiktaş Cem'iyyet-i İlmiyyye'sine mensubiyetinden dolayı aynı yılın sonlarında Bektâşî olduğu ileri sürülerek arpalığı olan Tire'ye sürgün edildi. O yıllarda Cem'iyyet-i İlmiyye'nin toplantıları haftanın belirli günlerinde Ortaköy'de İsmâil Ferruh Efendi'nin yalısında toplanmakta, Atâ Efendi ile Bektâşî şeyhi Mahmûd Baba da bu toplantılara katılmaktaydı, bundan dolayı Bektâşîlikle suçlanmıştı. İki ay kadar sonra Tire'de vefat etti. Kaynaklarda, böyle bir âlimin sürgünde bulunmasına gönlü razı olmayan II. Mahmûd'un af fermanı yazdırdığı, bunu getiren kavasın Şânî-zâde'nin kaldığı konağa gelip telaş içinde yanlışlıkla "Şânî-zâde'nin itlâfına fermân getirdim" demesi üzerine her an İstanbul'dan kötü bir haberin gelmesini beklemekte olan Atâ'nın yere yığıldığı ve kısa bir hastalığın ardından 1242/1826 yılında vefat ettiği belirtilir. Tire'de Kışla civarındaki mezarlığa defnedilen Atâ'nın kabri bu mezarlığın 1335/1916 yılında kaldırılmasıyla kayboldu. Daha sonra mezarındaki taş kasaba civarında tesadüfen bulunup Tire Müzesi'ne nakledildi. Bugün Tire'de onun adını taşıyan bir meydan ve cadde, bu cadde üzerinde 1973 yılında konmuş, modern çizgiler taşıyan bir anıt, hastanenin bahçesinde 1950 yılında yapılan anıtın üstüne yerleştirilmiş bir büstü vardır.

Eserleri alfabetik olarak şunlardır:

1. Cebir ve Mukâbele: İbnü'l-Emin böyle bir eseri olduğundan bahsetmektedir (İnal 1988: 119).

2. Dîvân: Şiirlerinde "Atâ" mahlasını kullanan Şânî-zâde, divan edebiyatı tarzında yazdığı şiirlerinde pek başarılı görülmez. Vefatından sonra bir araya getirilen dört Dîvân'ı İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Nadir Eserler Bölümü'nde T. 1352 ve T. 9636 numaradadır. Viyana Milli Kütüphanesi'nde Nr. 750'de ve Yapı Kredi Sermet Çifter Kütüphanesi'nde Nr. 727'de de birer nüshası vardır. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Nadir Eserler T. 9749'da Şânî-zâde'nin kendi hattıyla şiirlerini de yazdığı bir defter vardır ve bu defterde Dîvân'da yer almayan bazı şiirleri de mevcuttur. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Nadir Eserler Bölümü'nde T. 1352'de bulunan Dîvân nüshasında 1 kaside, 12 tarih, Farsça 1 takriz, 1 tahmis, 75 gazel, 22 kıt'a, 25 beyit yer almaktadır.

3. Istılâhât-ı Etibbâ: İbnü'l-Emin böyle bir eseri olduğundan bahsetmektedir (İnal 1988: 119).

4. Kânûnu'l-Cerrâhîn: Hamse'nin dördüncü kitabıdır. Muhtemelen tercüme olan eserde hastalıklara dair kısaca bilgi verildikten sonra cerrahi hastalıklara ve yapılan uygulamalara geçilmekte, ardından cerrahların ilgi alanına giren hastalıklar ele alınmakta ve eser çıkıklar bahsiyle sona ermektedir. Bu eser 1244/1828 tarihinde Bulak'ta 134 sayfa hâlinde basılmıştır.

5. Kavânînü'l-Asâkiri'l-Cihâdiyye: İbnü'l-Emin böyle bir eseri olduğundan bahsetmektedir (İnal 1988: 119).

6. Mîzânü'l-Edviye: Hamse'nin beşinci kitabıdır. İlaçlardan, ilaçların kullanım şekillerinden ve dikkat edilmesi gereken hususlardan söz eder. Türk hekimleri arasında ayrı bir değeri olan bu eser yazma hâlindedir ve müellif hattıyla olan tek nüshası Feridun Nâfiz Uzluk'un özel kütüphanesindedir.

7. Mi'yârü'l-Etibbâ: Hamse'nin üçüncü kitabı olup İtalyancadan tercümedir. Eserde hastalıklar, Türkçe karşılıkları verilerek belirti ve tedavileriyle anlatılmış, ayrıca kullanılacak ilaçlar kitabın sonundaki ilaç listesinde yer alan numaralarla gösterilmiştir. Bu eser 1235/1820 tarihinde İstanbul'da 283 sayfa hâlinde basılmıştır.

8. Mir'âtü'l-Ebdân Fî Teşrîhi A'zâ'i'l-İnsân: Şânî-zâde'nin Hamse-i Şânî-zâde adını verdiği tıp konusundaki beş eserinden ilkidir. Modern anlamda hazırlanmış ilk anatomi (teşrîh) kitabıdır. Bu eser 1235/1820 tarihinde İstanbul'da 220 sayfa hâlinde basılmıştır.

9. Mürekkebât-ı Eczâ-yı Tıbbiyye: İbnü'l-Emin böyle bir eseri olduğundan bahsetmektedir (İnal 1988: 119).

10. Rûhiyye Risâlesi: Tercüme olan bu eserin adı Şair Tabibler adlı kitabta geçmektedir (Kurdoğlu 1967: 233).

11. Şânî-zâde Târîhi: Şânî-zâde'nin vakanüvis sıfatıyla Âsım Târîhi'ne zeyl olarak yazdığı eser II. Mahmûd'un cülusundan (1223/1808) başlayarak 1326/1821 sonuna kadar gelen olayları ihtiva etmektedir. Eser, 1284/1867-1291/1874 yıllarında dört cilt ve toplam 1282 sayfa hâlinde İstanbul'da basılmıştır. Bu tarih, yazma ve basma nüshaları karşılaştırılarak Ziya Yılmazer tarafından 2008 yılında iki cilt olarak neşredilmiştir.

12. Ta'rîfât-ı Sevâhil-i Deryâ (Müfredât-ı Külliyye Fî Sevâhili'l-Bahriyye): Büyük bir coğrafya kitabı olduğu söylenen ve muhtemelen Fransızca'dan tercüme olan eserde Cebelitârık Boğazı'na kadar giden gemilerin hangi limanlara uğrayacağı, bunların arasında ne kadar mesafe olduğu ve ayrıca limanların tanıtıldığı belirtilmektedir. Yazma hâlinde olan eserin mukaddimesine ait olan nüshaların Marburg ve Kahire kütüphanelerinde olduğu bildirilmektedir.

13. Tanzîm-i Piyâdegân ve Süvâriyân: Şânî-zâde'nin, tarihinin mukaddimesinde ismen belirttiği eserin bugüne kadar herhangi bir nüshasına rastlanmamıştır.

14. Tenbîhât-ı Hükümrân Bâ-Ser-askerân (Vesâyâneme-i Seferiyye): Bir ordunun düşman üzerine sevkedilmesi ve ardından kışlasına döndürülmesi sırasında kumandanların nasıl davranması gerektiğinin anlatıldığı eser, Prusya kralı II. Friedrich'in kumandanlarına yaptığı tavsiyeleri ihtiva etmektedir. III. Selim'in isteği üzerine Fransızcadan çevrilmiş ve 1238/1822 senesinde Mısır'da Bulak Matbaası'nda basılmıştır.

15. Usûl-i Hisâb (Tercüme-i Cedîdiyye-i Usûl-i Ta'lîmiyye): Fransız Mühendislik Okulu hocalarından Charles Bossut'un 1782'de yayımlanan Cours Complet de Mathematiques adlı eserinin İtalyanca'sından tercümesidir. Bilinen tek nüshası Viyana Milli Kütüphanesi'nde Nr. 1418'de kayıtlıdır.

16. Usûl-i Hendese: İbnü'l-Emin böyle bir eseri olduğundan bahsetmektedir (İnal 1988: 119).

17. Usûl-i Sak: İbnü'l-Emin böyle bir eseri olduğundan bahsetmektedir (İnal 1988: 119).

18. Usûlü't-Tabî'a: Hamse'nin ikinci eseri olup Türkiye'de basılan ilk fizyoloji kitabıdır. Bu eser 1235/1820 tarihinde İstanbul'da 39 sayfa hâlinde basılmıştır.

Şânî-zâde Mehmed Atâ'ullâh Efendi, Avrupa'da başlayan modern tıbbın Osmanlı devletinde tanınmasında önemli bir dönüm noktasıdır. Avrupa'da neşredilen birçok tıbbi eseri tek başına tercüme etmiş ve diğer faaliyetleriyle de modarn tıbbın yerleşmesini sağlamıştır. Onun dikkate değer bir yanı da eski tıp terimlerini yeniden değerlendirmesi, yeni tıbba ait eksiklikler için yeni terimler türetmesidir. Gerçekten Şânî-zâde'nin kitapları Cem'iyyet-i Tıbbiyye-i Osmâniyyye'nin 1290/1873'te hazırladığı Lugat-ı Tıbbiye'ye temel teşkil etmiş, böylece aynı zamanda Türkçeleşme akımına katkıda bulunmuştur. Tıbbi eserlerinin beşine Hamse-i Şânî-zâde veya Kânûn-ı Şânî-zâde adını vermiştir. Şânî-zâde'nin astronomi ve astrolojiyle meşgul olduğu bilinmekteyse de bu konularda bir eser kaleme almamıştır. Ancak tarihinde yer yer her iki alanda görüşlerini de ortaya koymuştur. Tıp, matematik ve astronomi yanında bazı sanat dallarıyla da (tambur çalmak, ressamlık, hattatlık gibi) ilgilendiği kaynaklarda belirtilmektedir. Atâ'nın ayrıca mükemmel saat yaptığı ve usta bir avcı olduğu kaydedilmektedir (Yılmazer 2010: 335). Aynı zamanda iyi bir hattat olan Atâ, sülüs ve nesih tarzını İsmâil Zühdî Efendi'den öğrenerek icazet almıştır. Talik hattını da Yesârî Efendi'den vefatına kadar meşk etmiştir. Kaynaklarda kendisinden övgüyle bahsedilen Atâ'nın önemli bir kısmı tasavvufi olan şiirlerine örnek Fatîn Tezkiresi, Son Asır Türk Şairleri ve Şair Tabibler'dedir.

Kaynakça

Ahmed Rif‘at (1300). Lugât‑ı Târîhiyye ve Coğrâfiyye. C. IV. İstanbul.

Arslan, Mehmet (hzl.) (2003). Mehmed Cemaleddin - Osmanlı Tarih ve Müverrihleri. İstanbul: Kitabevi Yay.

Fatîn Dâvud (1271). Hâtimetü'l‑Eş‘âr. İstanbul.

İnal, İbnü'l-Emîn Mahmud Kemal (1970). Son Hattatlar. İstanbul: MEB Yay.

İnal, İbnü'l-Emîn Mahmud Kemal (1988). Son Asır Türk Şairleri. C. I. İstanbul: Dergah Yay.

Kurdoğlu, Veli Behçet (1967). Şâir Tabîbler. İstanbul.

Mehmed Süreyya (1311). Sicill-i Osmânî. C. III. İstanbul.

Şehsüvaroğlu, Bedii N. (1952). Hekim Şânîzâde Atâullah Efendi ve Modern Türk Tababeti. Ankara.

Şemseddin Sâmî (1311). Kâmûsü'l‑A‘lâm. C. IV. İstanbul.

Tanpınar, Ahmet Hamdi (1976). 19. Asır Türk Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul.

Uludağ, Osman Şevki (1925). Beşbuçuk Asırlık Türk Tabâbet Târihi. İstanbul.

Yılmazer, Ziya (2010). "Şânî-zâde Mehmed Atâullah Efendi". İslam Ansiklopedisi. C. 38. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 334-336.

Yılmazer, Ziya (hzl.) (2008). Şânî-zâde Mehmed Atâ'ullah Efendi - Şânî-zâde Târihi. C. I. İstanbul. Çamlıca Yay.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. MEHMET ARSLAN
Yayın Tarihi: 23.10.2014
Güncelleme Tarihi: 14.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Gazel

Her ne kim âlemde var insân içinde gizlidir

Nokta-i vahdet velî irfân içinde gizlidir

 

Cümle esmâ müntehîdir çünki zât-ı Vâhid'e

Lafz u ma'nâ nokta-i Kur'ân içinde gizlidir

 

Sığmayan tenzîh ile kevn ü mekân u arşa hem

Mü'minin kalbindedir her ân içinde gizlidir

 

Ehl-i irfânın begim olmaz nişânı sûretâ

Kim Süleymân olsa bu dîvân içinde gizlidir

 

Bulmadı kimse bu ummân-ı muhîtin sâhilin

Nâhudâlar dahi hep hayrân içinde gizlidir

 

Ehl-i Hakk'a lücce-i bahr-ı belâ etmez eser

Keştî-i Nûh-ı Nebî tûfân içinde gizlidir

 

Aslı birdir didiler zevk u cefânın ârifân

Bildim anı derd dahi dermân içinde gizlidir

 

Mahrem olmuş fakr u fahrın remzine el-hak Atâ

Kenz-i lâ-yüfnâyı bulmuş kân içinde gizlidir

(Kurdoğlu, Veli Behçet (1967). Şâir Tabîbler. İstanbul. 234.)

 

Gazel

Yâ Rab beni âzâde-i fikr-i dü-cihân et

Vâreste-i kayd-ı emel-i âlemiyân et

 

Hâk-i reh-i uşşâk kılup tıynet-i cismim

Lutfun ile yektâ-güher-i aşkına kân et

 

Zerrât gibi a'yün-i âlemde vücûdum

Müstagrak idüp mihr-i hakîkatle nihân et

 

Sûretde tenim savma'a-i zâhide kandîl

Sîretde dilim câm-ı mey-i ehl-i dilân et

 

Rindâne kelâmım ola şehd-âb-ı meh-i îd

Zühhâd-ı şikem-pervere subh-ı Ramazân et

 

Tîre dilime idüp Atâ nûr-ı hakîkat

Yâ Rab beni âzâde-i fikr-i dü-cihân et

(İnal, İbnü'l-Emin Mahmud Kemal (1988). Son Asır Türk Şairleri. C. I. İstanbul: Dergah Yay. 123.)

 

Şânî-zâde Târîhi'nden

Ve dahi bahr-ı siyâhın Anadolu sâhili Ser-askeri Seyyid Alî Paşa ma'iyyetinde külliyetlü asâkirin tecemmu' u tehüşşüdü farîzadan olduğuna mebnî, Karahisâr-ı Şarkî sancağından sâ'ir mahallere müretteb asâkirin bir neferine halel gelmeyerek livâ-i mezbûrdan bin nefer güzîde asker tertîb ü i'mâl ve idâresine muktedir Başbuğ'la ser-asker-i müşârün-ileyh ma'yyetine irsâl ü tesrîb eylemesi içün ve kezâlik Canik Sancağı'ndan mahall-i sâ'ireye müretteb askere halel gelmemek üzere bin asker tertîb ü tekmîl ve Başbuğ'la yine ma'iyyet-i müşârün-ileyhe irsâl ü tesbîl eylemeleri içün Canik Muhassılı ve Karahisâr-ı Şarkî Voyvodası Hazînedâr-zâde Kapucu-başı Süleymân Ağa'ya ve livâ'eyn-i mezbûreyn kazâlarının hükkâm u a'yân ve vücûh u zâbitânına hitâben başka başka evâmir-i aliyye irsâl olundu.

(Yılmazer, Ziya (hzl.) (2008). Şânî-zâde Mehmed Atâ'ullah Efendi - Şânî-zâde Târihi. C. I. İstanbul. Çamlıca Yay. 421.)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1VÂHİDÎ, Kara Davud Efendi-zâde Şeyh Abdülvâhid Çelebid. ? - ö. 1567-68Doğum YeriGörüntüle
2FAZÎL, Cemâl-zâde Fazîl Çelebi b. Zenbilli Ali Efendid. 1514 - ö. 1583Doğum YeriGörüntüle
3OSMÂN, Hakîkî-zâde Şeyh Osmân Efendid. ? - ö. 1627-8Doğum YeriGörüntüle
4RÂŞİD, Râşid Beyd. ? - ö. 1826Ölüm YılıGörüntüle
5ŞEFKAT/ŞEFKATÎ, Seyyid Abdülfettâhd. ? - ö. 1826-27Ölüm YılıGörüntüle
6MEHMED AVNÎ, Bursalıd. ? - ö. 1826Ölüm YılıGörüntüle
7FERÎDE HANIM, Bahâr-zâded. 1837 - ö. 1903Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
8HÂMİD, Hoca Hâmid Efendid. ? - ö. 1842Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
9NA'ÎM, Mehmedd. 1842 - ö. 1884Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
10ENÎS, Kelemser-zâde Mehmed Enîs Efendid. ? - ö. 1694-95Madde AdıGörüntüle
11ZÜLÂLÎd. ? - ö. ?Madde AdıGörüntüle
12ABDULLAH, Kızılca Hayreddinoğlu Abdullah Efendid. 1552 - ö. 14 Ocak 1617Madde AdıGörüntüle