Madde Detay
Recaizade Mahmut Ekrem
(d. 1 Mart 1847 / ö. 31 Ocak 1914)
Şair, Yazar, Gazeteci, Öğretim Görevlisi
(Yeni Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Dedeleri tarafından aslen Balıkesirli olan Recaizade Mahmut Ekrem 1 Mart 1847’de İstanbul’da doğar. Babası Encümen-i Dâniş, Meclis-i Maarif-i Umumiye azası, Takvimhane nâzırı, Takvim-i Vekayi, Matbaa-i Âmire müdürü, muharrir, hattat ve âlim Recai Efendi’dir. Annesi Adviye Hanım, Timurtaş Paşa soyundandır. Arapça ve Farsçayı babasından öğrenir. Beyazıt Rüştiyesi ve Mekteb-i İrfân’dan sonra 1858’de Mekteb-i İdadî-i Harbiye’ye kaydolur. Gerek hastalığı gerekse edebiyata fen derslerinden daha ziyade meraklı olması sebebiyle Hariciye Nezareti Mektubî Kalemi’ne verilir (1862). Burada hem eski şiir taraftarı Leskofçalı Galip ve Hersekli Arif Hikmet, hem de Namık Kemal ve Âyetullah Bey gibi yenilikçi fikirlere sahip gençlerle tanışır. Böylece bir taraftan Divan şiirine benzer şiirler yazarken diğer taraftan yeni öğrendiği Fransızcasıyla tercüme teşebbüslerinde bulunarak Batı edebiyatının kapısını aralamaya başlar. Tasvir-i Efkâr, Terakki, Hakâyıku’l-Vekayi, Hazine-i Evrak ilk edebî ürünlerini yayımladığı gazetelerdir. Tasvir-i Efkâr’ı 465. sayıdan itibaren R.M.Ekrem çıkarır (Parlatır, 1985:2). 1868’de amcasının kızı Güzide Hanım’la evlenir. 1866’da Vergi İdare-i Umumiyesi Kalemi ve ardından Esham Muhasebesi Mühimme Odası’ndaki vazifelerinden sonra 1868’de kurulan Şura-yı Devlet aza muavinliğine tayin edilir (1872). 1870’de ilk piyes denemesi Afife Anjelik, 1871’de de ilk şiir denemesi Nağme-i Seher basılır. Onu iki yıl sonra Yadigâr-ı Şebab izler. Tanzimat ve Nafia dairelerindeki vazifelerinden sonra 1877’de Şura-yı Devlet azalığına tayin edilir. Ardından Temyiz Mahkemesi üyeliği ve Tanzimat Dairesi reisliği gelir. Bu arada bâlâ rütbesi alır. 1878-1887 yılları arasında edebiyata hevesli gençleri etrafına toplayabileceği Mekteb-i Sultanî ve Mekteb-i Mülkiye’de hocalık yapar. Ekrem, devrindeki edebiyat tartışmalarına da yön verecek olan Mekteb-i Mülkiye’deki ders notlarını Tâlim-i Edebiyat (1879, taş basması, 1882,1914) adı altında yayımlayacaktır (Yetiş 2010:514-515). Bu kitaptan sonra edebiyat çevrelerinde ondan “üstad” olarak bahsedilmeye başlanır (Parlatır 1985:3). Hocalığının yanı sıra, o sırada yurt dışında olan Namık Kemal ve Abdülhâk Hamit’le mektuplaşmaları, edebî tercihlerinin şekillenmesinde büyük rol oynar. 1883-1885 yılları arasında arka arkaya yayımlanan Zemzeme’lerin (I-II-III) mukaddimeleri ve 1886’da yayımlanan Takdir-i Elhân, Muallim Naci’nin Demdeme’siyle cevap vereceği edebî tartışmaların başlamasına vesile olurlar. Bir bakıma eskilik-yenilik taraftarları arasında cereyan eden bu tartışmalar, hükümetin müdahalesini gerektirecek kadar şiddetlenir. Gerek bu tartışmalar gerekse ilk çocuğu Piraye’nin doğarken ölmesi, ardından dünyaya gelen ikinci çocuğu Emced’in uzun süre yatalak kalmasından sonra onu da kaybetmesi üstadı iyice karamsarlığa iter. Bu yıllarda onu hayata bağlayan, Nijad Ekrem’in 1883’teki doğumu olur. Fransızcadan manzum ve mensûr bazı tercümelerini Nâçiz (1885) ismiyle bastırır. Onu Kudemâdan Birkaç Şâir’le manzum ve mensur parçalardan oluşan Tefekkür izler. Üç uzun hikâyesi Muhsin Bey yahut Şairliğin Hazin Bir Neticesi 1891’de, Saime 1895’de (Çağın 2017:77), Şemsa da 1897’de yayımlanır. Çağın, Şemsa'nın, her ne kadar 1897'de yayımlansa da, kitabın başında önsöz mahiyetinde bulunan yazının sonundaki 25 Temmuz 1311/6 Ağustos 1895 tarihi dolayısıyla daha önceden yayımlandığı ihtimali üzerinde durur ve Halit Ziya'nın aynı yıl İzmir'de yayımlanan Nemide ve Bu muydu'suyla aynı konuları işlediğine dikkat çeker (Çağın 2017:100)
Saime’nin İkdam’daki neşrinin toplum hayatına aykırılığı gerekçesiyle sansürce yarıda kesilmesi sıkıntılarının tekrar artmasına sebep olur. 1895’te manzum ve mensur parçalardan oluşan Pejmürde de yayımlanmıştır. Yazar asıl şöhretini, 1896’da Servet-i Fünun’da tefrika edilecek olan Araba Sevdası’yla yapacaktır. Gerek ferdî gerekse Saime’nin tefrika edilmemesinden kaynaklanan sıkıntıları sebebiyle, İstanbul’dan uzaklaşmak ister. Trablusgarp görevini fırsat bilir (Tanpınar 1992:249). Orada üç aylık vazifesinden sonra Malta’ya geçer, Avrupa’ya kaçmayı düşünür. Abdülhamit’in iradesiyle Malta konsolosu tarafından İstanbul’a gelmesi sağlanır. Nihayet hükümet onun hava değişimi gerekçesiyle Büyükada’da oturmasını uygun görür. Selanik’te çıkan Asır gazetesinde yayımlanan Şemsa’ya Baba Tahir’in Malûmat’ında izinsiz olarak yayınlamasıyla aralarında bir tartışma çıkar. Bu tartışmaya Baba Tahir’in Hasan Âsaf isimli gence “kafiyenin göze göre olması gerektiği” şeklindeki uyarısı eklenir. Ekrem’in bu tartışmalara cevabı, Mekteb-i Mülkiye’den öğrencisi Ahmet İhsan’ın dergisi Servet-i Fünun’u yeni edebiyatı savunan gençlere açmasına yol açar. Derginin idaresini yine öğrencisi Tevfik Fikret üstlenir. Yazı kadrosuna Cenap Şehabettin, Halit Ziya ve Hüseyin Cahit ve diğer yenilik taraftarı gençlerin katılmasıyla 1896’da edebiyat tarihimizde bir dönüm noktası olarak kabul edebileceğimiz Edebiyat-ı Cedide hareketi doğar. Beş yıl süren bu hareketin dağılmasına engel olamayışı, kendisini hayata bağlayan Nijad Ekrem’in ölümü, Ekrem’in tekrar inzivaya çekilmesine sebep olur. Büyükdere’deki evine sığınır. Gençlerin kitaplarına yazdığı takrizlerden oluşan Takrizat’ından sonra Nejad’a dair yazılarını Nijad-Ekrem (1900, 1911) adı altında yayımlar. 1907’de emekliliğini ister fakat kabul edilmez. 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanıyla Kâmil Paşa hükümetinde Evkâf nazırlığına getirilirse de bu görevi kabul etmez. İkinci hükümette Maarif Nazırlığı verilir. İsteksiz görünmesi üzerine Meclis-İ Âyân üyeliğine seçilir. Böbreklerindeki rahatsızlık iyice ilerlemiştir. 31 Ocak 1914’te vefat eder, Nijad Ekrem’in Anadoluhisarı Küçüksu Mezarlığı’ndaki kabrinin yanına defnedilir.
Edebiyatta sosyal ve politik fikirlerin savunuculuğunu yapan ilk nesil Şinasi, Ziya Paşa ve Namık Kemal’lerden sonra Recaizade Mahmut Ekrem, Hâmid ve Samipaşazade Sezai’yle “insan”ı ve onun “şahsî macerası”nı esas alan nesildendir. Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi’nde edebiyatçıların siyasî ve sosyal vaziyetlerini değerlendirirken Ekrem’le ilgili olarak öncelikle onun Namık Kemal’den yedi yaş küçük oluşunu çok mühimser. Çünkü Ekrem’le birlikte yeni nesil, edebiyatı siyasî ve sosyal davaların iletilme vasıtası olmaktan çıkaracak, onu tekrar kendi burcuna döndüreceklerdir. Ekrem’in Yeni Osmanlılar idealini benimseyişi de sadece kendinden öncekilerin bir devamıdır (Tanpınar 2016:467). Bununla birlikte Ekrem’in Şura-yı Devlet, Temyiz Mahkemesi, Tanzimat Dairesinde görevleri dolayısıyla resmî çevrelerle hep alakası olmuş, çeşitli vesilelerle Abdülhamit rejiminin takibine uğramıştır. Nitekim Tanpınar da Namık Kemal’e bir mektubunda “Veliaht Murad Efendi’den ‘bizimki’ diye bahsetmesi Yeni Osmanlılar’la alakasının zannedildiğinden daha ehemmiyetli olduğunu ve siyasetle yakından ilgilendiğini gösterir.” (Tanpınar 1992:249) demektedir. Namık Kemal, 1867’de Avrupa’ya kaçınca, Şinasi’nin Tasvir-i Efkâr’ını Ekrem’e bırakır. Ancak Namık Kemal’in dönüşünden sonra Ekrem politikadan iyice uzak kalır. Hatta, üstadının gazetesi İbret yerine Dağarcık’ta yazması bile manalıdır.
Mehmet Kaplan’a göre Ekrem’in edebiyat tarihimizdeki rolü birkaç bakımdan önemlidir: Bunlardan ilki Tanzimat’tan sonra gelen yeni edebiyatın basit de olsa estetiğini yapmasıdır. Muallim Naci ve arkadaşlarının yeniden canlandırmak istedikleri eski edebiyat karşısında yeninin sağlam ve emin müdafiîliğini üstlenir. Bunlardan daha da önemlisi Namık Kemal ve Hâmid’inkinden ayrı bir duyuş tarzıyla Servet-i Fünun neslinin hassasiyetine zemin hazırlar. (Kaplan 1987: 20)
Bilindiği gibi Galatasaray Sultanî’sinde işlediği ders notlarından oluşan Talim-i Edebiyat, Doğu’nun belagat geleneğinden Batı retoriğine geçişin ürünüdür ve Ekrem tavrını ikincisinden yana koyar. Eskilik ve yenilik taraftarları arasındaki tartışmalarda da yeninin yanında yer alır. Ekrem, devrindeki diğer şairler gibi, bir yandan Divan şiiri geleneğini sürdürürken bir yandan da halk söyleyişleriyle mahallîleşme hareketinden etkilenmiştir. Ancak bütün bunların üstünde kendisi esas itibarıyla romantik Fransız şiirinin etkisi altındadır. (Uçman 2007: 503) Bir süre Namık Kemal’in de etkisinde kalmakla birlikte, şiiri için ufuk açacak asıl isim, Hâmid olur. Tanpınar, Hâmid’le Ekrem arasındaki etkilenme ilişkisinin karşılıklı olduğu kanaatindedir (Tanpınar 1992: 249).
Ekrem, Talim-i Edebiyat, Zemzeme mukaddimeleri ve Takdir-i Elhan’da “edebî eser, estetik güzellik, üslup türleri” vb. gibi teorik meseleler üzerinde düşünür. Bu yönüyle modern Türk edebiyatında ilktir. Şiirde güzellik için “fikir, his ve hayal” esaslarını şart koşar. Edebî eserde “efkâr ve tabiatın tenasüp ve tefavuk-ı tâm”ını araması, bir başka ifadeyle edebiyatın insan ruhuna ve eşyanın mahiyetine aykırı olmaması gerektiği şartını araması, onun daha çok hayale dayanan geleneksel edebiyat yerine hakikatten hareket eden modern edebiyatın temsilcisi olduğunu gösterir. “Zerrattan şümusa her güzel şey şiirin konusu olabilir” derken de şiirin konusunu “güzellik” şartıyla genişletir. Bütün bunların edebî eserde layıkıyla işlenebilmesi için uygun bir üslubun olması gerekir. Ekrem XVIII. asır Fransız yazarlarından Buffon’un “üslub-i beyan ayniyle insan” şeklinde özetleyebileceğimiz fikrinden hareket ederek üç üslup şeklinden bahseder: Sâde, müzeyyen, âli. Birincisine daha çok karşımızdakiyle iletişime geçmek için başvurulurken, ikincisi edebî sanatlarla süslüdür. Üçüncüsü ise büyük fikirlerin ve asîl duyguların anlatıldığı üslup şeklidir.
Ekrem’in modern Türk edebiyatının gidişatını değiştirecek bir diğer hamlesi, kafiyeye vezinden daha çok önem vermesi ve göz için kafiye yerine kulak için kafiye düsturuna inanmasıdır. Bu yönüyle eski edebiyat taraftarlarının şiddetli eleştirilerine cevap vermek zorunda kalır. Vezinlerin ahenklerinden ziyade konuya uygunlukları bakımından önemli oldukları fikri de Servet-i Fünuncular üzerinde çok etkili olur. Ancak onun “Her mevzûn ve mukaffâ lakırdı şiir olmak lazım gelmez, her şiir mevzûn ve mukaffâ bulunmak iktizâ etmediği gibi” iddiası, düzyazı ile şiir arasındaki keskin sınırları kaldırır, edebiyatımızda “mensur şiir”in yaygınlaşmasına zemin hazırlar.
Ekrem, eski tarzdaki şiirlerini topladığı Nağme-i Seher ve Yadigâr-ı Şebab’tan sonra yeni tarzdaki şiirlerini Zemzeme (I,II,III)’lerde bir araya getirmiştir. Onun, yeniliğe meraklı edebiyat çevrelerinde tanınmasında etkili olan eserlerinden biri de bu Zemzeme serisidir. Tefekkür ve Pejmürde, manzum ve mensur eserlerden oluşur. Nijad Ekrem ise, Ekrem’i devrinde bir mersiye şairi hâline getirecektir. Dolayısıyla “aşk” ve “tabiat”la birlikte “ölüm” Ekrem’in şiirlerinde en çok işlediği mevzu olur. Bundan başka “kuş”,”âriyet bir kitap arasında bulunmuş çiçek”, “kelebek” hatta “yaban arısı”. “kuzu otlatan kız” gibi mevzular onunla edebiyatımıza girmiştir(Tanpınar 2016:474). Ekrem, şekil bakımından geleneksel edebiyata bağlı kalırken onların bazılarına yeni başlıklar koyar. “Yapı bakımından gazel tarzındaki şiirlerinden bazıları “Bir Manzara-i Şahane, Yine Ne Hoştu, Cananı Tahayyül, Teessüf, Tagazzül Tenezzül Değildir” gibi gelenekte mevcut olmayan isimler taşır. Gerçek tabiat da ilk defa onun şiirleriyle edebiyatımıza girmiştir denebilir.” (Okay 2005:130). Ancak Tanpınar’ın “Kader onun ilhamından şiirin tam sesini koparabilmek için bu talihsiz babayı boş yere üst üste dener.” (Tanpınar:473) tespitinden hareketle söyleyebiliriz ki, gerçekten yaşadığı ölüm konusunu işlerken bile, istenilen şiir dilini bulamamıştır.
Tanzimat şairleri içerisinde Namık Kemal, vatan ve hürriyet sevgisini anlatan şiirleriyle romantizmin tarihî dokusunu ön plana çıkarırken Ekrem ve Hâmid de ölüm, aşk gibi mevzularda yazdıkları hissî şiirlerle aynı akımın ferdî tonunu belirgin hâle getirirler. Sonuncusu, Servet-i Fünun şiirinin temellerinden biri olacaktır.
Lamartine’nin Graziella’sından derin izler taşıyan (Tanpınar 2016:450) Muhsin Bey yahut Şairliğin Uzun Bir Neticesi, Recaizade Mahmut Ekrem’in uzun hikâye tarzındaki ilk eseridir (Recaizade M.Ekrem 1307:2) Çağın’a göre Ekrem’in bu eserle birlikte diğer uzun hikâyeleri Saime ve Şemsa, önsözleri ve ithafları ile önemlidir. Çağın, edebiyat tarihlerinde R.M.Ekrem ile Ahmet Mithat Efendi’yi ayrı vadilerde gösterme çabalarına rağmen, yazarın Saime’yi Ahmet Mithat Efendi’ye ithaf etmesini manalı bulur (Çağın 2017:75). Şemsa da “has bir edebiyat yaratması” bakımından övdüğü Sami Paşazade Sezai’ye ithaf edilmiştir. Bihruz’un prototipi gibi görebileceğimiz Muhsin Bey’den (Enginün 2006:253) sonra lezbiyen ilişkilere yer verdiği gerekçesiyle tefrikası yarıda kesilen Saime, kanaatimizce Ekrem’in en ilgi çekici eserlerinden sayılabilir. Burada Sadık Bey, kızı Saime ve ikinci eşi Binnaz’ın, Aşk-ı Memnu’da (1900) çok daha canlı çizilecek olan Adnan Bey, Nihal ve Bihter gibi, oldukça başarılı bir şekilde karakterize edildiklerini görürüz. Çağın, eserdeki insan tabiatının ve düğün, evlenme gibi geleneksel törenlerin realist ayrıntılarla verilmesini önemli bulur ve eserin yasaklanmaması halinde Ekrem’in hikâye ve romandaki çizgisinin daha farklı olabileceği ihtimaline vurgu yapar (Çağın 2017:86, 88). Araba Sevdası’ndan sonra yayımlanan Şemsa ise anı-hikâye türünde bir eserdir ve yazarın en çok üzerinde durduğu hastalık(verem) ve ölüm konuları üzerine kurgulanmıştır.
Ekrem edebiyat tarihinde asıl ününü Araba Sevdası’yla yapar. 1889’da yazılan ancak 1896’da tefrika edilen eserde, romantik ve komik bir alafranga züppe tipi hicvedilmektedir. Eserle ilgili en büyük çelişki, şiire bol gözyaşlı santimantalizmi getiren Ekrem’in romanda neredeyse kendi yazdıklarının da alaycı eleştirisini yapan realist bir eser kaleme almasıdır. Tanpınar’a göre Ekrem, Namık Kemal ve Hâmid’e nisbeten “bir nevi yarı realist”tir. Romanı yazdığı yıllarda hemen hemen şiirle alakasını kesmiş gibidir. Diğer taraftan roman etrafındaki münakaşalar da daha çok realizme doğru mihver değiştirmiştir. Ekrem’in Batı edebiyatındaki yeni eğilimlerle ilgili bilgileri de artmıştır. Romanın asıl kahramanı aslında Bihruz değil, borcunu ödeyemediği için elinden alınan arabasıdır; “O kitabın sembolü ve fatalitesidir. Abdülmecid devri nasıl Cevdet Paşa’nın anlattığı Boğaz yalıları ise, Abdülaziz’in son seneleri de araba sevgisi idi” (Tanpınar 2016: 482). Etrafındaki herkes tarafından aldatılan ve okuduğu romantik eserler yüzünden realitenin dışında yaşayan Bihruz, tipik bir Don Kişot’tur (Moran 1990:59). Bu bağlamda Felatun Bey ile Rakım Efendi’nin Felatun’undan daha sevimli ve samimidir. Bir diğer adı Bihruz Beyin Âşıklığı olan Araba Sevdası, resimlenmiş ilk romanımızdır ve resimleri ressam Halil Paşa tarafından yapılmıştır (Parlatır 1985:101). Tanpınar, Araba Sevdası’ndan sonra kaleme alınan ve romantik edebiyatın en moda konularından biri olan veremi esas alan Şemsa'nın, Ekrem’deki içtimaî realizmin ne kadar geçici bir şey olduğunu gösterdiği iddiasındadır (Tanpınar 2016: s.485). Ancak Şemsa'nın 1895'te yazılmış olması bu iddiayı geçersiz kılar.
İlk tiyatro eseri Afife Anjelik’ten sonra Namık Kemal’in Zavallı Çocuk’unun etkisinde yazılan Vuslat, Chateaubriand’dan tercüme ettiği Atala ve günümüzde de yeni yorumlarıyla beğeniyle izlenen Çok Bilen Çok Yanılır, Ekrem’in modern edebiyatın dramatik alanda da ürün verdiğinin göstergeleridir.
Tanpınar’ın şiiri açısından "Hâmid ile Fikret arasında içi boş bir muterize"ye benzettiği Ekrem (Tanpınar 2016:469), gerek edebî eserleri gerekse de tenkit çalışmalarıyla edebiyat tarihimizde yeninin eski karşısında kesin zaferini ilan etmesinde önemli katkıları olmuş bir isimdir. Rıza Tevfik’in de bahsettiği gibi ne “inkılapçı” ne de “deha sahibi” olmamakla birlikte memleketin irfan-ı edebîsine bir dâhiden ziyade hizmet etmiştir. (Polat 2005: 100, 181) “Yâr her sûdan hüveydâdır şeb-i mehtâbda/Cân u dil mest-i temâşadır şeb-i mehtâbda ….. Azm-i bağ et kıl temaşa suret-i endâmını/Havz mir’ât-ı mücellâdır şeb-i mehtâbda”(Akyüz 1986: 92-93) mısralarını âdeta Hâşim’in müjdecisi gibi görmek mümkündür.
Kaynakça
Akyüz, Kenan: Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri I(1860-1923).
Akyüz, Kenan (1986): Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi (1860-1923), İstanbul: İnkılap Kitabevi.
Çağın, Sabahattin (2017), "Recaizade Mahmut Ekrem", Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatında Hikâye, Dergâh Yayınları, s.76-100.
Çıkla, Selçuk (2009-Bahar): “Şiir ve Hikâye Çevresinde Oluşan İki Tür: Manzum Hikâye ve Öykü-Şiir” TÜBAR (XXV), s.56.
Kaplan, Mehmet (1987 ): Tevfik Fikret (Genişletilmiş 2. baskı) İstanbul: Dergâh Yayınları.
Moran, Berna (1990): Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış I, İstanbul: İletişim Yayınları.
Okay, Orhan (2005): Batılılaşma Devri Türk Edebiyatı, İstanbul: Dergâh Yayınları.
Parlatır, İsmail (1985): Recaî-zade Mahmut Ekrem, 1. Baskı, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.
Polat, Nazım Hikmet (2005):Rübab Mecmuası ve II. Meşrutiyet Dönemi Türk Kültür, Edebiyat Hayatı, Ankara: Akçağ Yayınları.
Recaizade Mahmut Ekrem (1997), Bütün Eserleri I-III, Hzl.: İsmail Parlatır, Nurullah Çetin, Hakan Sazyek, İstanbul: MEB Yayınları.
Tanpınar, Ahmet Hamdi (1992):Edebiyat Üzerine Makaleler, İstanbul: Dergâh Yayınları.
Tanpınar, Ahmet Hamdi (2016):On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul: Dergâh Yayınları.
Uçman, Abdullah (2007). Recâizâde Mahmud Ekrem”, TDV İslâm Ansiklopedisi (34), s.503-504.
Yetiş, Kâzım (2010), "Tâlim-i Edebiyat", TDV İslâm Ansiklopedisi (39), s.514-515
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ ÖZLEM NEMUTLUYayın Tarihi: 02.12.2019Güncelleme Tarihi: 20.12.2020
Yayın Tarihi: 02.12.2019Güncelleme Tarihi: 20.12.2020
Güncelleme Tarihi: 20.12.2020
Eser Adı | Yayın evi | Basım yılı | Eser türü |
---|---|---|---|
Afife Anjelik | ? / İstanbul | 1287-1870 | Tiyatro |
Nağme-i Seher | ? / Dersaadet | 1288/1871 | Şiir |
Yadigâr-ı Şebab | Matbaa-i Tasvir-i Efkâr / İstanbul | 1290/1873 | Şiir |
Atala yahut Amerika Vahşileri | Camlı Han / İstanbul | 1290/1873 | Tiyatro |
Vuslat yahut Süreksiz Sevinç | Haçopolo Çarşısında 13 numaralı Şark Matbaası / İstanbul | 1291/1874-75 | Tiyatro |
Mes Prısons Tercümesi | Matbaa-i Tasvir-i Efkâr / İstanbul | 1291/1874-75 | Çeviri |
Talim-i Edebiyat | Mihran Matbaası / İstanbul | 1882, 1914. | Eleştiri |
Zemzeme I | Matbaa-ı Ebuzziya / İstanbul | 1299/1881-82 | Şiir |
Zemzeme II | Matbaa-i Ebuzziya / İstanbul | 1300/1882-83 | Şiir |
Zemzeme III | Matbaa-ı A. K. Tozluyan / İstanbul | 1301/1883-84 | Şiir |
Takdir-i Elhan | Mahmut Bey Matbaası / Dersaadet | 1301/1883-84 | Eleştiri |
Naçiz | Mahmud Bey Matbaası / Dersaadet | 1302/1885 | Çeviri |
Tefekkür | Mahmud Bey Matbaası / Dersaadet | 1303/1886 | Şiir |
Kudemadan Birkaç Şair | Matbaa-i Ebuzziya / Kostantiniye | 1305/1888 | Eleştiri |
Muhsin Bey yahut Şairliğin Hazin Bir Neticesi | İstepan Matbaası / İstanbul | 1307/1891 | Hikâye |
Saime | İkdam, nr.516-540, 30 Kanunıevvel 1895-23 Kanunısani 1896 / İstanbul | 1895-1896 | Hikâye |
Pejmürde | Âlem Matbaası / Kostantiniye | 1311/1895 | Şiir |
Şemsa | Âlem Matbaası-Ahmet İhsan ve Şürekası / Kostantiniye | 1313/1895 | Hikâye |
Araba Sevdası | Âlem Matbaası-Ahmed İhsan ve Şürekası / İstanbul | 1314/1896 | Roman |
Takrizat | Âlem Matbaası / Kostantiniye | 1314/1896 | Eleştiri |
Nijad-Ekrem | Selanik Matbaası / İstanbul | 1316/1900 | Şiir |
Nefrin | Matbaa-i Şems / İstanbul | 1332/1916 | Şiir |
Çok Bilen Çok Yanılır | Yeni Osmanlı Matbaa ve Kütüphanesi / İstanbul | 1332/1916 | Tiyatro |
Bütün Eserleri I-III | MEB / İstanbul | 1997 | Diğer |
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | KELAMÎ/GÖLLETLİ KELAMİ BABA, Ahmet | d. 1847 - ö. 1927 | Doğum Yılı | Görüntüle |
2 | RİF’AT, Hasan Rif’at Efendi | d. 1847 - ö. 1917 | Doğum Yılı | Görüntüle |
3 | Şakir Şevket | d. 1847 - ö. 1878 | Doğum Yılı | Görüntüle |
4 | CEMÎL, Köprülü-zâde Mahmûd Cemîl Bey | d. 1834 - ö. 1914 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
5 | ALİ HAYDAR, Akşehirli-zâde | d. 1847 - ö. 1914 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
6 | BAĞBAN MEHEMMED | d. 1835 - ö. 1914 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
7 | Ali Asker Barut | d. 03 Nisan 1964 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
8 | Panayot Abacı | d. 23 Aralık 1922 - ö. 27 Temmuz 2015 | Meslek | Görüntüle |
9 | Burak Mikail Uçar | d. 19 Ekim 1968 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
10 | Rasim Haşmet | d. 1888 - ö. 1919 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
11 | Numan Sabit Osmançelebioğlu | d. 1896 - ö. 24 Kasım 1982 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
12 | Orhan Midhat Barbaros | d. 1894 - ö. 27 Temmuz 1964 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
13 | COŞKUNER, Mahmut Taş | d. 1928 - ö. 1984 | Madde Adı | Görüntüle |
14 | Mahmut Yesari | d. 1895 - ö. 16 Ağustos 1945 | Madde Adı | Görüntüle |
15 | İbnülemin Mahmut Kemal İnal | d. 17 Kasım 1871 - ö. 14 Mayıs 1957 | Madde Adı | Görüntüle |