Madde Detay
Nabizade Nazım
A. Nazım
(d. 1862 / ö. 5 Ağustos 1893)
romancı, hikâyeci, şair
(Yeni Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
İstanbul Nişantaşı'nda doğdu. Asıl adı Ahmet Nazım'dır. Çok küçük yaşta annesini kaybetti. Beyoğlu'nda mahalle mektebinde eğitimine başladı. Üvey annesini de kaybedince çok sıkıntılı bir hayatın içinde kaldı. İlköğrenimine Tophane'deki Sıbyan Mektedi'nde başlayan Nabizade, Fevziye Rüştiyesi ve Beşiktaş Askerî Rüştiyesinde okudu (1876). İlk edebiyat zevkini bu okulda Farsça hocası olan Muallim Cudî'den almıştır. İki yıl sonra Mühendishane-i Berrî-i Hümayun İdadisi'ne girdi. Buradan topçu teğmeni olarak mezun oldu. 1886'da Mekteb-i Hayriye-i Şahane'yi yüzbaşı rütbesiyle tamamladı Harp Akademisi'nde matematik, istihkâm ve topografya dersleri verdi. 1889'da kolağası rütbesini aldı. Ekim 1889-Mart 1890 tarihleri arasında arazi haritalarını çizmek için Kaş'a görevlendirildi. Ardından Suriye'ye gönderildi. 1890 yılında Ravi takma adını kullanarak Ahmet Mithat ile Tercüman-ı Hakikat'te romancılık üzerine bir tartışmaya girişti. 1891'de Manastır'da Üçüncü Ordu'ya bağlı Redif Fırkası'nda görev yaptı. İstanbul'a dönüşünde dördüncü dereceden Mecidî nişanı ile ödüllendirildi. Yine bu yılda Ayşe Naciye Hanım'la evlendi. Ancak kısa bir süre sonra yakalandığı kemik veremi hastalığından kurtulamayarak 5 Ağustos 1893'te öldü.
Nabizade Nazım otuz bir yıl gibi çok kısa diyebileceğimiz bir hayata şiir, hikâye, roman türlerinde eserlerin yanısıra mesleğiyle ilgili fennî ders kitaplarını da sığdırmış Ara Nesil yazarlarından biridir. İlk eserlerinde A. Nazım imzasını kullanmıştır. Sanat hayatına gençlik yıllarında yayımladığı şiirlerle başlamıştır. İlk şiirlerinde daha çok Muallim Naci'nin etkisi vardır. Sonraki dönemlerde ise bu etkinin Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamid'den geldiği görülür. Hatıra-i Şebab, Heves Ettim ve Mini Mini yahut Yine Heves adlarını taşıyan üç şiir kitabını yayımladıktan sonra şiire tekrar dönmemiştir. Nabizade şiir yazmanın yanı sıra şiirle ilgili düşüncelerini de kitaplarının önsözlerinde ve çeşitli yazılarında ortaya koymuştur. Önsözlerde kendini ve şiirini "müptedî", "heves-i tıflane" tabirleriyle ifade etmiştir. Şiir görüşleri içinde özellikle "fennî şiir" görüşü dikkat çekicidir.
Nabizade Nazım, şiiri "zevki okşar kavl-i âkilanedir" cümlesiyle tanımlar. Görüldüğü gibi zevk ve aklı şiir için iki temel öge olarak düşünür. Şiirin vezinli ve kafiyeli olmasının şart olmadığını düşünür. Hatta Hatıra-i Şebab'ın önsözünde bir beyitin iki mısraının mutlaka birbiriyle kafiyeli olmasının gerekmediğini söyler: "Birinci mısra kafiyece ikinci mısraya muvafık olmasın da faraza beşinciye veya beşinci ikinciye mutabık olsun." Ona göre şiir yazacak bir kişi öncelikle yüksek okul bitirmeli, insan tabiatını araştırarak onlardan bazı sonuçlar elde edebilecek kabiliyete gelinceye kadar insanlarla görüşmeli, seyahatler etmeli, daha sonra da felsefeyi tamamen öğrenmelidir. Nabizade ancak bundan sonra ufak tefek eserlerin verilebileceği kanaatini taşır. Bir de gençlerden "şiirin gerçek manasına vâkıf olmadan" şiir yazmamalarını ister.
Nabizade'nin ilk döneminde kaleme aldığı bir başka eseri Hoşnişin/Cihanda Safa Bu mudur? adlı küçük tiyatro eseridir. 1881'de Ceride-i Havadis'te tefrika edilmiştir (nr. 4580-85, 20 Mart 1881-15 Nisan 1881). Erbil civarında geçen bu eser, üçlü bir aşka dayanmaktadır. Eser trajedilere uygun olarak aşk ilişkisi yaşayan üç kişinin ölümüyle sona erer. Trajedilere benzeyen bir başka yanı manzum olarak kaleme alınmış olmasıdır. Kurgu bakımından basit bir yapıya sahiptir.
Nabizade Nazım asıl şöhretini roman ve hikâyeleriyle kazanmıştır. Edebî eserlerin yanısıra bu türlerle ilgili yazılar da kaleme almıştır. Bunların en önemlileri Ahmet Mithat Efendi ile roman üzerine yaptıkları bir tartışmada yazdıklarıdır. Bu yazılarda roman yazmanın bazı şartlarından söz eder. Roman yazarı öncelikle Mekteb-i Sultanî gibi bir okuldan mezun olmalıdır. Bunun dışında hayatı bütün yönleriyle tanımalı, kimya, fizik, nebatat, anatomi sahalarında bilgi sahibi olmalı ve eserlerinde yer alacak mekânlara seyahat etmelidir. Ona göre romancı anlattıklarını yaşanan olaylardan almalı, olayı doğal akışı içinde vererek kendi duygu ve düşüncelerini esere karıştırmamalıdır. Sırf bu yüzden o zamana kadar Türk edebiyatında ciddi anlamda yazılmış roman ve roman tercümelerinin bulunmadığını iddia eder.
Zehra, Nabizade Nazım’ın kaleme aldığı tek romanıdır. Eserde ruh tahlillerinin yapılmış olması ve böylece eserin kişilerinin iç dünyalarının öne çıkarılması dikkat çekicidir. Bu yüzden Zehra, edebiyat tarihlerinde insan psikolojisine önem veren ilk eser olarak kabul edilmektedir. Bu roman realist ve natüralist ilkeler göz önünde bulundurularak yazılmıştır. Sözgelimi romana adını veren Zehra, kıskançlık ve asabîliğini annesinden almıştır ki bu, natüralizmin anne ve babanın bazı özelliklerinin kalıtım yoluyla çocuklarında görülmesi ilkesidir. Diğer taraftan yine realist ve natüralist yazarlarda olduğu gibi ayrıntılı mekân tasvirlerinin yapıldığı ve bu tasvirler ile kişilerin karakteri arasında bir ilişkinin kurulduğu görülmektedir. Yazar bununla da kalmaz iyi bir gözlemci olduğunu da gösterir. Özellikle eserin başkişisi Suphi’nin tulumbacılık (itfaiyecilik) yaptığı bölümlerde yazarın güçlü ve inandırıcı bir anlatım kullanmış olması dikkat çekicidir. Bu bölümlerde, tulumbacıların kullandığı terimlere kadar her şey ayrıntılı şekilde anlatılmıştır. Bazı kaynaklarda ve hatıralarda -bu bölümü yazabilmek için- Nabizade Nazım’ın bizzat tulumbacıların arasında yaşadığı belirtilmektedir. Bütün bunlar Nabizade’nin bu eserini önemli yapan ve kendisinden öncekilerden farklı kılan özelliklerdendir. Diğer taraftan realist ve natüralistlerin en önemli özelliklerden olan “yazarın kendisini eserden silmesi ve okuyucuyu eserle başbaşa bırakması” ilkesinin zaman zaman ihmal edildiği ve yazarın esere bazı müdahalelerde bulunduğu görülmektedir.
Nabizade Nazım, hayatı boyunca iki kısa hikâye, her biri kitap olarak yayımlanan sekiz uzun hikâye yazmıştır. Kısa hikâyelerinin biri sanat hayatının ilk dönemine diğeri de son dönemine aittir. İkinci hikâye olan "Sohbet-i Şebâne", birkaç gencin bir evde yaptıkları gece eğlencesini anlatır ve içinde bir entrika ve merak unsuru olmaması bakımından dikkat çekicidir.
Nabizade'nin uzun hikâyeleri sırasıyla şunlardır: Yadigârlarım (1304/1888), Bir Hatıra (1307/1891), Zavallı Kız (1307/1891), Sevda (1308/1892), Hâlâ Güzel (1308/1892), Karabibik (1307/1891), Haspa (1308/1892), Seyyie-i Tesamüh (1308/1892). Bunların ilki olan Yadigârlarım, yazarın çocukluğuna dair bazı anekdotları içermesi bakımından bazı araştırmacılar tarafından hatırat olarak telakki edilmiştir. Ancak eserin bütününe bakıldığında bu eserin kurgusal bir metin olduğunu söyleyebiliriz. Birçok bölümünün Nabizade'nin hayatıyla hiçbir ilgisi yoktur. Hikâyenin en ilginç tarafı, yazarın bir arkadaşı tarafından kendisine gönderilen bir hatıra defteri olmasıdır. İlk üç hikâyesinde yazar, romantik tarzın ilkelerinden uzak kalamamıştır. Sözgelimi Yadigârlarım'da realistlerin başvurduğu hatıra defteri tekniğini kullanmakla beraber, eser boyunca çevre/mekân tasvirlerine yer vermemiştir. Buna karşılık bir tren yolculuğuyla başlayan ikinci hikâyede ise anlatıcı yolculuk boyunca etrafını ayrıntılı bir şekilde tasvir etmektedir. Tren denize yakın bir yoldan gittiği için hem deniz hem de tarlalar, bahçeler, çayırlar, kırlar tasvir edilmektedir. Ancak bu tasvirler idealize edilmiş tasvirlerdir, tabiatın hep güzel tarafları anlatılmaktadır. "Sevda" yazarda realizmin etkilerinin arttığı bir eserdir. Bu hikâyede romantik tarzda roman okuyanların hayata bakışlarının da hayalci olduğunu, hayatı gerçek yönleriyle tanıyamadıklarını gösterme gayreti sezilmektedir. Hikâye kişileri idealize edilmemekte ,olumlu ve olumsuz yönleriyle anlatılmaktadırlar. Buna karşılık karakterlerin iç ve dış dünyaları pek fazla anlatılmamıştır. Şahıs ve çevre tahlilleri de son derece zayıftır. Bu hikâyenin dikkat çeken bir başka yanı kızların küçük yaşta evlendirilmesi sorununun eleştirilmesidir. Ancak yazarın, bir başka hikâyesi olan "Haspa"da kırklı yaşlarda bir adamın on iki yaşında bir kız çocuğuna âşık olmasını eleştirmeden anlatması bir çelişki olarak görülebilir. Nabizade'nin realist/natüralist çizgideki en önemli iki hikâyesi Karabibik ve Seyyie-i Tesamüh'tür. Bilindiği gibi Karabibik'in önsözünde eserin bu yolda yazıldığı bizzat yazarı tarafından söylenmiştir. Bu önsözde kendi duygu ve düşüncelerini katmamanın romancının asıl vazifesi olduğunu söyleyen Nabizade, her iki eserde de bu fikri başarıyla uygulamıştır. Kaş'ta görev yaptığı sıradaki gözlemleri sonucu kaleme aldığını düşündüğümüz Karabibik'te köy hayatı, insanları gibi oldukça sade bir kurguyla anlatılır. Eser, Ahmet Mithat Efendi'yle yaptığı bir tartışmada, yazarın romanın geçtiği yerleri gezip görmesi gerektiği düşüncesinin bir örneğidir. Hikâyenin kahramanı olan Karabibik, oldukça zorlu hayat şartları içinde yaşamasına rağmen, eserin sonunda gerçekleştirmeyi amaçladığı iki şeyi [Bir çift öküz almak ve çirkin kızı Huri'yi evlendirmek] başarmış mutlu bir adamdır. Seyyie-i Tesamüh'te ise devrin edebiyat ve eleştiri anlayışı, edebiyat dili ve alışkanlıkları ile ders kitapları eleştirilmektedir. Hikâyede henüz on yedi yaşında bir edebiyat heveslisinin "Seyyie-i Tesamüh" adlı bir eser yazmaya kalkması, bunun basında yer alması, ama hikâyenin bir türlü tamamlanamaması anlatılır. Eserde tasvirler ayrıntılı ve gerçekçidir. Zamanın ve mekânın işlevsel olarak kullanıldığı olay ağırlıklı olmayan bu eser, devrin ironik bir eleştirisini de içermektedir. Özellikle basın hayatında önemli yer tutan hatır gönül ilişkileri ve bunun edebiyat sahasında yol açtığı olumsuzluklar ironik bir dille eleştirilmiştir.
Nabizade Nazım aynı zamanda bir eğitimcidir. Devrin birçok yazarından farklı olarak düzenli bir eğitim almış, ardından harp okulunda matematik, istihkâm ve topografya dersleri vermiştir. Onun bu yönü Aynalar, Muhtasar Kimya ve Mesail-i Riyaziye adlı ders kitaplarını yazmasına yol açmıştır. Yine bir arkadaşıyla birlikte bir ansiklopedi yazma girişiminde bulunmuşlar ve ilk formayı Katre adıyla basmışlardır. Ancak Ahmet Mithat Efendi'nin dolaylı engellemesi yüzünden bu teşebbüs yarıda kalmıştır. Nabizade'nin eğitimciliğinin ikinci cephesi çocukların eğitimine yöneliktir. "Şiiriyet" başlıklı bir yazısında "Çocuklarımıza okutmak için bir müntehabat-ı eş'ar tertibine teşebbüs olunsa, çocuklara okutacak pek çok parçalar bulunamaz" diyerek Mini Mini Mektepli başlığıyla çocuklar için bir kitap hazırlar. Bu alandaki ikinci kitap Hanım Kızlara adını taşır. Nabizade bu eseri sanki bir arkadaşı hazırlayıp kendisine göndermiş gibi sunmuştur. Kitabın iç kapağında Nabizade'nin şu sözü epigraf olarak yer alır: "Her aklı başında olanın müsellemidir ki kızların terbiyesi nakıs olursa medeniyetin -ki burada istirahat-ı cemiyet maksuttur- husul-i kemali mümkün değildir." Kız çocuklarını fennî alanda bilgilendirmeyi amaçlayan bu eserin başında, -eğer varsa- Nabizade'ye eseri gönderen arkadaşının bir mektubu ile Nabizade Nazım'ın ona cevabı yer almaktadır.
Nabizade Nazım, zaman zaman Victor Hugo, Alexandre Dumas Fills, Alfred de Musset, Andre Chenier, François-René de Chateaubriand, Edmond Harcourt, Georg Büchner, Arnold, Friedrich Ruckert gibi Batılı yazarlardan da tercümeler yapmıştır. Onun tercüme yaparken kullandığı metot yazarın fikrini aynen anlatmak, yani bire bir tercüme yapmaktır.
Kaynakça
Çağın, Sabahattin (2014). ”Ahbar-ı Âsâra Tamim-i Enzar Hakkında”, Ahbar-ı Âsâra Tamim-i Enzar, İstanbul, Dergâh Yayınları.
Durgun, Harika (2015). Ahmet Mithat Efendi ve Edebiyat, İstanbul, Dergâh Yayınları.
Enginün, İnci (2015). Yeni Türk Edebiyatı Tanzimat’tan Cumhuriyet’e (1839-1923), 10. b., İstanbul, Dergâh Yayınları.
Gökçek, Fazıl (2012). "Romana ve Romancılığa Dair Bir Tartışma", Küllerinden Doğan Anka - Ahmet Mithat Efendi Üzerine Yazılar, İstanbul, Dergâh Yayınları.
Kaplan, Mehmet (1995). “Karabibik”, Türk Edebiyatı Üzerine Araştırmalar I, İstanbul, Dergâh Yayınları.
Kerman, Zeynep (1996). "Nâzım (Nâbizâde)" maddesi, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C. 6., İstanbul, Dergâh Yayınları.
Nabizade Nazım (2015), Karabibik ve Diğer Hikâyeler (haz. Sabahattin Çağın – Nedret Kurudere), İstanbul, Dergâh Yayınları.
Nabizade Nazım (2016). Mini Mini Mektepli - Hanım Kızlara (haz. Bahanur Garan Gökşen - Erol Gökşen), İstanbul, Dergâh Yayınları.
Ravi, “Ravi’nin Bir Varakası Daha”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3551, 7 Nisan 1890; Ahmet Mithat Efendi (2018). Edebiyat Yazıları 2 (Hzl. Harika Durgun, Fazıl Gökçek), İstanbul, Dergâh Yayınları.
Uç, Himmet. Şair ve Romancı Nabizade Nazım, Kitabevi Yayını, İstanbul, Kitabevi Yayınları.
Uçman, Abdullah (2006). "Nâbîzâde Nâzım" maddesi, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ SABAHATTİN ÇAĞINYayın Tarihi: 20.09.2019Güncelleme Tarihi: 09.11.2020
Yayın Tarihi: 20.09.2019Güncelleme Tarihi: 09.11.2020
Güncelleme Tarihi: 09.11.2020
Eser Adı | Yayın evi | Basım yılı | Eser türü |
---|---|---|---|
Hatıra-i Şebab | Mihran Matbaası / İstanbul | 1298/1880 | Şiir |
Heves Ettim | Mihran Matbaası / İstanbul | 1302/1885 | Şiir |
Mini Mini yahut Yine Heves | Karabet ve Kasbar Matbaası / İstanbul | 1303/1886 | Şiir |
Yadigârlarım | Karabet ve Kasbar Matbaası / İstanbul | 1304/1888 | Hikâye |
Hanım Kızlara | A. Maryan Şirket-i Mürettebiyesi / İstanbul | 1304/1888 | Antoloji |
Bir Hatıra | Kasbar Matbaası / İstanbul | 1307/1891 | Hikâye |
Zavallı Kız | Kasbar Matbaası / İstanbul | 1307/1891 | Hikâye |
Karabibik | Asır Kütüphanesi / İstanbul | 1307/1891 | Hikâye |
Mesail-i Riyaziye | Kasbar Matbaası / İstanbul | 1307/1891 | Diğer |
Muhtasar Kimya | Kasbar Matbaası / İstanbul | 1307/1891 | Diğer |
Sevda | Kasbar Matbaası / İstanbul | 1308/1892 | Hikâye |
Hâlâ Güzel | Kasbar Matbaası / İstanbul | 1308/1892 | Hikâye |
Haspa | Asır Kütüphanesi / İstanbul | 1308/1892 | Hikâye |
Seyyie-i Tesamüh | Âlem Matbaası / İstanbul | 1308/1892 | Hikâye |
Mini Mini Mektepli | Kitapçı Arakel / İstanbul | 1308/1892 | Antoloji |
Esatir | Asır Kütüphanesi / İstanbul | 1309/1893 | İnceleme |
Aynalar | Kasbar Matbaası / İstanbul | 1310/1893 | Diğer |
Zehra | Âlem Matbaası / İstanbul | 1312/1894 | Roman |
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | YÜSRÎ, Ahmed Yüsrî Efendi | d. 1636-37 - ö. Haziran-Temmuz 1694 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | Caner Bilginer | d. 01 Haziran 1967 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | YESÂRÎ, Mehmed Es'ad Yesârî Efendi | d. 1798 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | HÜMÂYÎ, Mehmed Emîn Bey | d. 1862 - ö. 1884 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | BESÎM, Mehmed Besim Bey b. Ali Rızâ Efendi | d. 1862 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | Fatma Aliye | d. 9 Teşrinievvel Ekim) 1862 - ö. 13 Temmuz 1936 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | SELMAN BABA | d. 1809 - ö. 1893 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | MAHZÛN, Mirza İsmâîl | d. 1828-29 - ö. 1893-94 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | TAKÎ, Takiyeddîn Mehmed Paşa | d. ? - ö. 1893 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | Saba Kırer | d. 01 Mayıs 1963 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
11 | Yavuz Adugit | d. 1973 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
12 | Şeref Tan | d. 1937 - ö. 28 Kasım 1995 | Meslek | Görüntüle |
13 | Ziya Gökalp | d. 23 Mart 1876 - ö. 25 Ekim 1924 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | Fuat Hulusi Demirelli | d. 1877 - ö. 23 Kasım 1955 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | İsmail Hikmet Ertaylan | d. 1889 - ö. 18 Aralık 1967 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | NÂZIM | d. 1839 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
17 | HİTABİ, Nazım Sakal | d. 1930 - ö. 06.09.1993 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | NÂZIM, Abdurrahim | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |