Madde Detay
Oktay Akbal
(d. 10 Nisan 1923 / ö. 28 Ağustos 2015)
Gazeteci, Romancı, Hikâyeci, Yazar
(Yeni Edebiyat / 20. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Oktay Akbal, 10 Nisan 1923’te İstanbul’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Assomption ve Saint Benoît gibi Fransız okullarında tamamladı. Bir süre İstanbul Üniversitesi'nde Hukuk ve Edebiyat Fakültelerine devam etti ise de babasının ani ölümü üzerine yaşamını sürdürmek için öğrenim hayatını yarıda kesmek zorunda kaldı. Yazı hayatına ilkin Servetifünun dergisinde sekreterlik yaparak başladı. Aynı yıllarda MEB Tercüme Bürosu’nda çalıştı. Bu kısa memuriyet görevinden sonraki hayatını gazetecilik yaparak ve köşe yazarı olarak sürdürdü. Çeviri, deneme, fantezi ve öykü türündeki yazılarını Büyük Doğu, Yeni Sabah, İkdam gibi gazete ve dergilerde yayımladı. Vakit gazetesinde eleştiriler yazdı. 1951-1956 yılları arasında Vatan gazetesinde düzeltmenlik, sekreterlik ve yazı işleri müdürlüğü gibi çeşitli görevlerde bulundu. 1956 yılından itibaren bir yandan öykü ve romanlarını yayımlarken bir yandan da çeşitli gazetelerde köşe yazarlığını sürdürdü. 1969 yılından sonra kısa süreli ayrılıklar dışında, ölümüne kadar Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığını sürdürdü. 28 Ağustos 2015’te Muğla’da öldü.
Oktay Akbal, deneme, anı, biyografi, öykü, roman gibi edebiyatın hemen her türünde eser vermesine rağmen daha çok öykücülüğü ile tanınır. Cumhuriyet'le yaşıt bu yazarın yayımlanmış ilk öyküsü 1937 tarihini taşısa da yazı çalışmaları daha önceye, ilköğretim yıllarına kadar uzanır. İlk öykü kitabını yayımlattığı 1946 yılına kadar deneme, fantezi türü yazılarla ya da tamamen düş ürünü öykü/roman denemeleri ile oyalandıktan sonra 1940’lı yılların başından itibaren daha nitelikli çalışmalara yönelir. Artık okudukları ile yaptıkları arasındaki farkın bilincindedir. Bu dönemde Sait Faik, Sabahattin Ali, Esendal, Çehov, Alain-Fournier, Raymond Radiguet, George Duhamel gibi yerli ve yabancı pek çok romancı/öykücünün eserleri onun ufkunu açar. Bunların içinde özellikle Sait Faik’in etkisi uzun yıllar devam edecektir. Onun öykücülüğünün belirleyici vasıflarından olan kentin küçük insanına yönelme, kendine özgü biçim kurma, öykülerde başlangıç ve sonuç bölümlerinden kurtulma, hayatın her anından öykü konusu çıkarma gibi unsurları Sait Faik’e borçludur. Doğal yaşamın herhangi bir anından alınmış gelişigüzel olay parçacıklarından ya da bir durumdan öykü konusu çıkarma, dramla ironiyi başarıyla birleştirme gibi anlatım tekniği ile ilgili hususları aldığı Çehov’un ve Türkiye'de onun takipçisi olan Esendal’ın etkilerini de unutmamak gerekir.
Çağdaşlarının toplumsal sorunlara eğildiği, gerçekçi ve sosyal gerçekçi bakış açılarıyla eserler yazdığı bir dönemde Akbal onlardan farklı bir yol izler ve tüm ideolojilerden uzakta, dikkatini önce kendi içine, sonra genel anlamda küçük insanın iç dünyasına çevirir. Amacı, kendinden yola çıkarak tüm insanların evrensel yanlarını bulmak, ortaya çıkarmaya çalışmaktır. Bu yüzden onun öyküleri ben merkezlidir ve ben anlatıcı tarafından nakledilmektedir. Türk öyküsünde ilk kez olmasa bile Sait Faik’le yaygınlaşan ve benimsenen bu anlatıcı tipi, Akbal’ın öykücülüğünün de önemli unsurlarından biridir. Bu anlatım tarzından, tek yanlılığına ve öznelliğine karşın, öykünün duygusal yoğunluğunun verilmesinde ve öykü kişisinin ruhsal durumunun anlatılmasında geniş ölçüde yararlanılır. Akbal’ın toplam iki yüz yetmiş iki öyküsünden iki yüz elli dördünün yazar-ben, öykü başkişisi-ben ve gözlemci-ben tarafından nakledilmesi Akbal öykücülüğünün ben merkezli bir anlatım tekniğine dayandığı konusunda yeterli bilgi vermektedir.
Akbal, kent öykücüsü olduğu için, görevli olarak bulunduğu birkaç taşra kentini konu alan öyküsü dışında, hep İstanbul’u, İstanbul’un orta hâlli insanlarını ve bu insanların yaşadıkları eski mahalleleri, dar sokakları, bu sokaklarda sürdürülen yoksul ama sıcak ilişkileri geçmiş-şimdi çatışması içinde öyküleştirir. Bunların dışında yine büyük kentin kalabalık caddelerini, bu caddelerde sürdürülen renkli hayatı, aylakça dolaşan kişilerinin dikkatiyle okura yansıtır ya da sokak aralarında, neon ışıklarının, renkli vitrinlerin ışıklarının ulaşamadığı kentin kuytu köşelerinde, dikkat çekmeyen silik insanları öykülerine dâhil eder. Sinemaları anlatırken sinemalarda teşrifatçılık yapan, gişede bilet satan yoksul kızların dünyalarına ayna tutar. Ancak bu kişileri anlatırken iç dünyalarının derinliklerine inmeyi başaramaz; bu yüzden kent insanının trajedisini veremez, onları sadece dıştan göstermekle yetinir.
Akbal’ın öykülerinde anıların önemli bir yeri olduğu konusunda bütün edebiyat tarihçileri ortak bir görüşe sahiptir. Bunun sebepleri çok çeşitlidir. Her şeyden önce o, mutlu bir çocukluk dönemi geçirir. Bu mutlu dönemden sonra aniden kendisini İkinci Dünya Savaşı ile birlikte gelen yokluklar, ekmek karneleri, savaşa katılma korkusu içinde bulur. Bu yıllarda o, henüz lisede okumaktadır, maddi ve manevi bakımlardan en büyük desteği olan babasını yakında kaybetmiştir; ayrıca o, içe dönük ve buna bağlı olarak romantik bir mizaca sahiptir. Gerçeğin kendisinden ziyade düşsel olan onun ilgisini çeker. “Düş gerçekleri” olarak gördüğü dış dünyadan gelen görüntülerin sıkıcı ve zevksiz olduğuna ve bir süre sonra unutulacağına; ancak hayallerle beslendikten ya da bir sanatçı prizmasından geçtikten sonra anlam ve estetik bir güzellik kazanacağına inanır. Akbal’daki bu anılara, geçmişin düş dünyasına sığınma eğilimini -bir kaçış olarak nitelenebileceği gibi- romantik mizacıyla açıklamak da mümkündür. Ama ne olursa olsun, onun kişileri gerçeğin katı ve sert yüzüyle karşılaşmak yerine düş dünyalarına sığınarak bir çeşit savunmaya geçerler. Dış dünya ile kendi aralarında oluşturdukları kalın cam duvarların arkasından insanları izlemeyi tercih ederler. Sosyal tepkileri hep içlerinde saklıdır, dışarıya aksettirmezler.
Akbal’ın öykülerinin bir başka özelliği, kurmaca dünyanın kişileri ile yazarın yaşam öyküsünün birbiriyle örtüşüyor olmasıdır. Söz konusu bu ilişki kimi öykülerde okuyucuyu eserin kurmaca olup olmadığı konusunda kuşkuya düşürecek kadar ileri düzeydedir. Akbal da çeşitli masa başı konuşmalarında öykülerinin kendisinden birer parça olduğunu, aralarında kopmaz bağlar bulunduğunu söylemektedir ki bu durum, öykülerinin anı-öykü olarak nitelenmesine sebep olmaktadır. Görünen o ki Akbal, anımsayamadıklarını kurmaca bir dünyanın mantığı ve tekniği içinde harmanlayarak hem belgesel tanıklıktan kaçmakta, hem de anı-öykünün kolaylığına sığınmaktadır. Bu tekniğe bir bakıma biraz düşsellik kazandırılmış anı-öykü demek de mümkündür.
Akbal’ın öykücülüğünün belirleyici özelliklerinden bir diğeri, öykülere karamsar bir atmosferin hâkim olmasıdır. Bu tavrın gerisinde ilk gençliğinde yaşadığı sosyal olayların, savaşın sebep olduğu sıkıntıların yanında, savaş sonrası Avrupa’da ortaya çıkan ve Türkiye’deki aydınları da etkileyen varoluşçuluk, sürrealizm gibi sanat akımlarının da etkisi vardır. 1940’lı yılların ortalarından itibaren Türk aydınlarının elinden düşmeyen Kafka, Camus, Sartre gibi varoluşçu yazarların eserleri ister istemez Oktay Akbal’ı da etkiler. “Evrende yalnız bırakılmış bireyin kendi gerçeğini tek başına araması” üzerine kurulan bu akım, Akbal’ın öykülerine dış dünyadan soyutlanmış yalnız insan olarak yansır. Öykülerde tek başına kalan birey yalnızlık, can sıkıntısı, sebepsiz korkular içinde hayata ne kadar bağlansa da yaşamaktan tat alamayan, sürekli korku içinde -bu korku öykülerde yaşlılık ve ölüm korkusu ile birlikte verilir- hayata küsmüş bir insan tipi olarak ortaya çıkar. Zaman zaman bu karamsar atmosfer, bir aydın sorumluluğunun gereği olarak, özellikle deneme tarzı öykülerinde ve Sait Faik’ten gelen etkiyle yerini yaşama sevincine bıraksa da bunu tüm öyküler için genellemek oldukça zordur.
Sanat hayatına öykü yazmakla başlayan ve öyküleriyle ünlenen Oktay Akbal, ikisi çocuk romanı olmak üzere altı roman yazmıştır. Akbal’ın tüm romanlarında çıkış noktası küçük insandır. Bu küçük insan, huzursuzdur, tedirgindir, yalnızdır. Bu izlekler, kimi zaman yaşama azabına dönüşecek kadar güçlü olur. Garipler Sokağı (1950), Suçumuz İnsan Olmak (1957), İnsan Bir Ormandır (1975), Düş Ekmeği (1983), Yeşil Ev (1974), Batık Bir Gemi (1997) adlarını taşıyan bu eserlerinde mutlu çocukluk ve ilk gençlik yıllarının aşklarını, serüvenlerini anı tadında romanlaştırır. O, gazete yazarlığının sağladığı imkânlarla ve röportaj yöntemlerinden de yararlanarak Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar uzanan mutlu çocukluk dönemlerini, kaybolan değerlerin özlemi içinde ve sisli bir camın arkasından okura yansıtır. Anı defteri şeklinde yazılmış olan ilk romanı Garipler Sokağı’nda bir yandan 1950’li yıllarda modern bulvarlarıyla ve apartmanlarıyla değişen İstanbul’dan nostaljik kesitler sunarken öte yandan İkinci Dünya Savaşı yıllarında Fatih’in eski mahallelerinde, bu mahallelerin dar sokaklarında, sur diplerine sığınmış gecekondularda, eski ahşap evlerde yaşayan ve bu sokaklarda bir araya gelen zengin-yoksul, genç-yaşlı pek çok insanın, mahallelerinin onurunu korumaya çalışan gençlerin, küçük mutluluklarla avunan küçük memurların sıcak bir aile ortamı içinde sürdürdükleri hayatlarından canlı sahnelere yer verir. Akbal, kendi hayatından izler taşıyan bu romanında kahramanı Salih’in gözlemlerinden yola çıkarak yeni açılan caddeler ve cadde boyunca dikilen kocaman apartmanların karşısında giderek silinip yok olan eski mahallesinin ve bu mahalle ile birlikte kaybolan bir yaşama tarzının, asırlar içinde oluşmuş sağlam bir kültürün kaybolmakta oluşunun arkasından duyduğu hüznü, sıkıcı olmayan bir üslupla anlatmaktadır. Yaşadıkları ve tanık oldukları sahneler karşısında umudunu ve yaşama sevincini yitiren roman başkişisi Salih, sessizce girdiği bu sokağı elinde valizi olduğu hâlde yine sessizce terk eder. Attilâ İlhan’ın, İstanbul'un kenar mahallelerini anlatan Hüseyin Rahmi’nin, Ercüment Ekrem’in romanlarıyla denk tuttuğu (İlhan 1955: 42) Garipler Sokağı, Ahmet Oktay’ın nitelemesiyle sokak oturanlarının “kaygılarını, gelecek beklentilerini, uğrayacakları maddî-manevî kayıplarını yeterince (veremediğinden)” pek çok eksikliği de bünyesinde taşımakta, bu yüzden kişisel sorunlar, drama dönüşememektedir (Oktay 1993: 266). Büyük bir kentin imar görmüş iki büyük caddesi arasında kalmış bu mahallenin ve romana adını veren sokağın, görünmez bir duvarla çevrelenmiş, sanki dış dünyayla bağlarını kesmiş gibi olması romanın bir başka özelliği olarak görülebilir. Sokağın oturanları da sanki aynı dünya görüşüne sahip, ortak özellikler gösteren ve sadece bu sokağa özgü insanlardır. Akbal, bu insanların iç dünyasını ev ev, oda oda dolaşarak ama onları fazla konuşturmadan anlatıcının gözlemlerinden okura nakletmektedir. Sokak kendi kapalı hayatını sürdürürken beklenmedik bir şey olur, yeni açılacak bir sokak ile bu iki caddeyi bağlamak gerekir. Akbal, işte bu insanların yeni hayata yani dış dünyaya açılmalarına öfkelenir. İstimlak ile evlerini kaybedenlerin şaşkınlıklarını, yıkılmakta olan eski mekânlarla birlikte taşıdıkları anıları da silip süpürmesini canlı betimlemelerle ve şiirsel bir anlatımla okuyucunun dikkatine sunar. Romanı çekici kılan, bu değişimin ustalıkla verilmesidir. Öteki kişilerle birlikte aslî kişi Salih’in bir yama gibi romana iliştirilmiş olması ve yine Salih’in kendisini seven kadın karşısındaki edilgen tavırları, romanın zayıf noktalarından birkaçıdır. Sonuç olarak Akbal, Muhtar Körükçü’nün deyişiyle değişimin sokak oturanları üzerindeki ruhsal çöküntüsünü vermek yerine “yıkılmağa yüz tutmuş eski bir yalının, harap bir çeşmenin resmini yapan ressam” gibi (Körükçü 1951: 367) olayları içinde yer almayarak, dıştan izlemeyi benimsemiştir. 1957’de yayımlanan ve kimi eleştirmenlerin “amatörce” bulduğu (Akay 1960: 19) Suçumuz İnsan Olmak’ta mahallesinden büyük şehrin kalabalık ve modern semtlerine yönelen Akbal, bu romanında tedirgin ve huzursuz bir aydının, kurtuluşu yozlaşmış bir aşkın mutluluğunda aramasını, bu sırada duyguları ile mantığı arasındaki iç çatışmaları işler. Yazarın yer yer biyografisiyle örtüşen son romanı İnsan Bir Ormandır’da ise tekdüze bir evliliğin dayanılmaz sıkıcılığı içinde yasak aşka yönelen roman kişisinin ödev ve sorumlulukları ile yasak aşkı arasında gidip gelişini; aşk ve mutluluk arayışlarını, yalnızlık ve can sıkıntısını, içine düştüğü bu boşluk içinde bir çıkış yolu arayışını romanlaştırmıştır. Romanda sık sık geri dönüşlerle geçmişe gönderme yapılarak, merkezde kendisi olduğu hâlde toplum, tüm kurumlarıyla sorgulanmaktadır.
2000 yılında tüm romanları Orhan Kemal Roman Armağanı'na layık görülen Akbal’ın başarısının temelinde deneme tarzına yakın şiirsel üslubu ile okurda biyografik roman izlenimi uyandıran “ben merkezli” anlatımı vardır. Sonuç olarak içe dönük kişileriyle, bireyci tavrıyla, insana yönelişiyle alanında önemli bir yer tutan Akbal’ın öykücülüğü ve romancılığı için şunu söylemek mümkündür: Türün sınırlarını zorlayarak -belki dışına çıkarak- deneme tarzının rahatlığıyla sağladığı bu anlatım gücü, onun ana dilini kullanmadaki ustalığını, Türk öykücülüğü ve romancılığındaki ayrıcalığını, aynı zamanda çelişkilerini de ortaya koymaktadır.
Kaynakça
Akay, İ. (15 Mart 1960). "Suçumuz İnsan Olmak". Varlık. 522.
İlhan, Attilâ (Haz. 1955). "Oktay Akbal’a İkinci Ders yahut Orhan Veli'ye Karşı Oktay Akbal". Kaynak. 107.
Gündüz, Osman (2003). Düş ile Gerçek Arasında Oktay Akbal’ın Öykücülüğü. Ankara: Akçağ Yayınları.
Körükçü, M. (1 Şubat 1951). "Bir Roman ve Bir Şiir Kitabı". Varlık. 367. 5.
Oktay, Ahmet (1993). Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı 1923-1950. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. OSMAN GÜNDÜZYayın Tarihi: 11.04.2018Güncelleme Tarihi: 02.02.2021
Yayın Tarihi: 11.04.2018Güncelleme Tarihi: 02.02.2021
Güncelleme Tarihi: 02.02.2021
Eser Adı | Yayın evi | Basım yılı | Eser türü |
---|---|---|---|
Önce Ekmekler Bozuldu | Can Yayınları / İstanbul | 5. bs. 2000 (ilk bs. 1946) | Hikâye |
Aşksız İnsanlar | Can Yayınları / İstanbul | 6. bs. 1990 (ilk bs. 1949) | Hikâye |
Garipler Sokağı | Varlık Yayınları / İstanbul | 1950 | Roman |
Bizans Definesi | Can Yayınları / İstanbul | 5. bs 1990 (ilk bs. 1953) | Hikâye |
Bulutun Rengi | Can Yayınları / İstanbul | 5. bs. 1999 (ilk bs. 1954) | Hikâye |
İkisi | Varlık Yayınları / İstanbul | 1955 | Hikâye |
Suçumuz İnsan Olmak | Varlık Yayınları / İstanbul | 1957 | Roman |
Berber Aynası | Can Yayınları / İstanbul | 5. bs 1999 (ilk bs. 1958) | Hikâye |
Şair Dostlarım | Elif Matbaası / İstanbul | 1964 | Hatıra-Günlük |
Yalnızlık Bana Yasak | İnkilap Kitabevi / İstanbul | 4. bs. (ilk bs. 1967) | Hikâye |
Konumuz Edebiyat | Kitaş Yayınları / İstanbul | 1967 | Deneme |
Dost Kitaplar | Kitaş Yayınları / İstanbul | 1967 | Deneme-Eleştiri |
Çağdaş Dünya Edebiyatçıları Sözlüğü | Kitaş Yayınları / İstanbul | 1967 | Araştırma |
Günlerde | Varlık Yayınları / İstanbul | 1968 | Hatıra-Günlük |
Anılarda Görmek | Sinan Yayınları / İstanbul | 1972 | Hatıra-Günlük |
Yazmak Yaşamak | Kitaş Yayınları / İstanbul | 1972 | Deneme |
İstinye Suları | Sander Yayınları / İstanbul | 1973 | Hikâye |
Yeşil Ev | Koza Yayınları / İstanbul | 1974 | Roman |
Yeryüzü Korkusu | Sander Yayınları / İstanbul | 1974 | Hatıra-Günlük |
Ölümsüz Oyun | Çağdaş Yayınları / İstanbul | 1974 | Deneme |
İnsan Bir Ormandır | E Yayınları / İstanbul | 1975 | Roman |
Atatürk Yaşadı mı? | Varlık Yayınları / İstanbul | 1975 | Deneme |
Hiroşimalar Olmasın | Çağdaş Yayınları / İstanbul | 1976 | Deneme |
Zaman Sensin | Çağdaş Yayınları / İstanbul | 1977 | Deneme |
Yaşasın Edebiyat | Sander Yayınları / İstanbul | 1977 | Deneme-Eleştiri |
İlkyaz Devrimi | Milliyet Yayınları / İstanbul | 1977 | Hikâye |
Gençler Bize Bakıyor | Tekin Yayınları / İstanbul | 1978 | Deneme |
Temmuz Serçesi | Çağdaş Yayınları / İstanbul | 1978 | Deneme |
İki Çocuk | ABC Yayınları / İstanbul | 1979 | Hikâye |
Karşı Kıyılar | Tekin Yayınları / İstanbul | 1979 | Hikâye |
Tarzan Öldü | Tekin Yayınevi / İstanbul | 1979 | Hikâye |
Yaşamı Yeniden Kurmak | İş Bankası Yayınları / İstanbul | 1979 | Deneme |
Atatürk Bir Gün Gelecek | Tekin Yayınları / İstanbul | 1981 | Deneme |
Atatürkçülük Savaşı | Uygarlık Yayınları / İstanbul | 1981 | Deneme |
Hey Vapurlar Trenler | İnkılap Kitabevi / İstanbul | 4. bs. 1987 (ilk bs. 1981) | Hikâye |
İki Roman | Adam yayınları / İstanbul | 1982 | Roman |
Dünyaya Açılmak | Çağdaş Yayınları / İstanbul | 1982 | Deneme |
Önce Şiir Vardı | Adam Yayınları / İstanbul | 1982 | Deneme-Eleştiri |
Düş Ekmeği | Gendaş Yayınları / İstanbul | 1983 | Roman |
Lunapark | İnkılap Kitabevi / İstanbul | 3. bs. 1987 (ilk bs. 1983) | Hikâye |
Yaşayıp Görmek | Çağdaş Yayınları / İstanbul | 1983 | Deneme |
Vatan Mahzun Ben Mahzun | Yazko Edebiyat / İstanbul | 1983 | Deneme |
Anı Değil Yaşam | Evrim Sanat Galerisi / İstanbul | 1985 | Hatıra-Günlük |
Geçmişin İçinden | Kelebek Yayınları / İstanbul | 1985 | Deneme |
Yarınlar Hesap Sorar | Boyut Yayınları / İstanbul | 1986 | Deneme |
Akşam Kuşları | İnkılap Kitabevi / İstanbul | 1987 | Hikâye |
Bayraklı Kapı | İnkılap Kitabevi / İstanbul | 1987 | Hikâye |
Susmak mı, Konuşmak mı? | Cem Yayınları / İstanbul | 1987 | Deneme |
Tarih En Büyük Yargıç | Gözlem Yayınları / İstanbul | 1987 | Deneme |
Ey Gece Kapını Üstüme Kapat | Can Yayınları / İstanbul | 2. bs 1994 (ilk bs. 1988) | Hikâye |
Dondurmalı Sinema | Gendaş Yayınları / İstanbul | 1990 | Hikâye |
Bir de Simit Ağacı Olaydı | Cem Yayınları / İstanbul | 1990 | Deneme |
Yüzyıllık Umutsuzluk | Sol Yayınları / İstanbul | 1991 | Hatıra-Günlük |
Senin Adın Aşk | Simavi Yayınları / İstanbul | 1993 | Deneme |
Kırmızı Tenteli Tramvay | Milliyet Yayınları / İstanbul | 1993 | Deneme |
Şairlere Ölüm Yok | Özgür Yayın Dağıtım / İstanbul | 1994 | Deneme |
Güzel Düşlerin Sonu | Varlık Yayınları / İstanbul | 1995 | Deneme |
Şarkılarına Kadar Mahzun | Çağdaş Yayınları / İstanbul | 1997 | Deneme |
Batık Bir Gemi | Can Yayınları / İstanbul | 1997 | Roman |
Hücrede Karmen | Papirüs Yayınları / İstanbul | 1998 | Hikâye |
Cüce Çeşme Sokağı | Literatür Yayınları / İstanbul | 2002 | Hatıra-Günlük |
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | LÂGARÎ, Şeyh Mehmed Efendi | d. ? - ö. Temmuz Ağustos 1682 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | AŞKÎ | d. ? - ö. 1576/77 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | KİRÂMÎ | d. ? - ö. 1574/75 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | Arslan Turgut Kaynardağ | d. 21 Temmuz 1923 - ö. 5 Haziran 2008 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | HALİL KARGIN | d. 1923 - ö. 2009 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | Zuhal Kuyaş | d. 1923 - ö. 3 Kasım 2014 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | Hüseyin Avni Cinozoğlu (Hüseyin Akıncı) | d. 1955 - ö. 4 Eylül 2015 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | KÖROĞLU, Mehmet Demirci | d. 1926 - ö. 2015 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | K., Tarık Dursun | d. 26 Mayıs 1931 - ö. 11 Ağustos 2015 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | Necmettin Halil Onan | d. 1902 - ö. 17 Ağustos 1968 | Meslek | Görüntüle |
11 | Kaya Özdemir | d. 1931 - ö. 19 Ocak 2001 | Meslek | Görüntüle |
12 | Şebnem Güngeçiren | d. 26 Haziran 1973 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
13 | Gürhan Tümer | d. 15 Kasım 1944 - ö. 20 Eylül 2013 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | Özcan Ünlü | d. 10 Eylül 1968 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | İhsan Üren | d. 24 Ağustos 1939 - ö. 12 Ekim 2014 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | Oktay Verel | d. 1927 - ö. 29 Mart 2018 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | Oktay Taftalı | d. 25 Ekim 1958 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
18 | Fadıl Oktay | d. 1961 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |