Madde Detay
SALİH BABA
(d. ?/1846 - ö. ?/1907)
divan-tekke şairi
(Divan-Tekke / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Salih Baba, mesleği imamlık olan Mustafa adındaki bir zatın oğlu olarak 1846'da Erzincan’da doğmuştur. Annesinin ismi Atike’dir. Şairin Abdurrrahman isminde bir kardeşi olduğu da bilinmektedir. Ayrıca adı bilinmeyen bir erkek kardeşi daha vardır ki onun torunlarından biri olan Abdurrahman Tüfekçi Salih Baba’nın hayatı hakkında Salih Baba Divan’ını yayına hazırlayan Fehmi Kuyumcu’ya bir mektup yazmış ve şairin hayatı hakkında bilgiler vermiştir. Bunun yanı sıra 1986 yılında Nurettin Albayrak’ın Mavera Dergisinde yayımladığı makale de Salih Baba’nın hayatı, dünya görüşü hakkında bilgi verir ( 8-10). Kendisi hakkında bilgi edilenilen en önemli kaynak ise şairin Divan’ıdır. Bu kaynaklardan elde edilenlere göre Salih Baba, doğuştan bir kolu çolak ve bir ayağı kısadır. Doğum tarihi ve yeri ile ilgili bilgilere Divan’ından erişilmektedir: “Salihem usandım dâr-ı fenadan/Bir an kurtulamadın renc i anâdan/Bin iki yüz altmış üçte me’vadan/Bir beşer suretli hane gelmişem (Doğan 2002:16). “Muhammed Şeyh-i Samidir Pirimiz/Bilâd-ı şehri Erzincan yerimiz/Bir ednâ Sâlihem oldur şîrimiz/ Derinde kemterinin kemteriyiz/Zuhûrâtı pirimden söylerem ben/Bu yolda cânı kurbân eylerem ben” (Doğan 2002: 15). Salih Baba tüfekçi ustasıdır. Mesleğini amcaları Halim ve Mustafa Efendilerin yanında çalışarak öğrenmiştir (Kuyumcu 1979: 33-34). Bu nedenle lakabı Tüfekçizade’dir (İA 36:36). Başından iki evlilik geçen Salih Baba’nın ilk evliliğinden iki oğlu vardır. Osman büyük oğludur ve doğuştan sağır ve dilsizdir. Baba mesleğini sürdürmüştür. Diğeri ise Fehmi’dir ve İstanbul’a göç ettiği bilinir. Ikinci evliliğinden ise Dursun adında bir oğlu olur (Doğan 2002: 17). Şairin tahsili üzerine kesin bir bilgi yoktur. Bununla birlikte Divan’ında eğitimi ile ilgili ipuçları vardır. Ahmet Doğan, Salih Baba Hayatı Edebî Şahsiyeti ve Şiirleri başlıklı kitabında şairin eğitim durumuyla ilgili aşağıdaki dizeleri alıntılar: “Ümmîyem bir zerre denli ilme yoktur tâkatim/Gâh olur ilm ile bî-payan oluram kime ne.” Doğan, şairin ümmîliğinin şairlik geleneği içinde değerlendirilebileceğini ifade eder (2002: 16). Dolayısıyla ümmiliğinin bâtıni manada değerlendilmesi gerektiğine işaret eder. Salih Baba’nın Divanı’nda şiirlerini zuhurattan söylediğini anlatan dizeleri vardır: “Söyleyen Sâlih’tir ammâ söyleten Sami durur/Bulmak istersen birader böyle bir Sultân ara” (Kuyumcu 1979: 16).
Bu meyanda şairin tasavvuf hayatının ve seyr-i sülükunun bidayeti ve gelişimi minvalinde anlatılan menkabe şöyledir: Erzincan’dan iki arkadaş, ikisininse de adı Salih'tir. Biri çilingir ustası Salih (Salih Baba), diğeri ise meclislerde musıki ve şiir icra eden, bir gözünün kör olması dolayısıyla lakabı “Kör” olan Salih'tir. Bu zat bazen meyhanelerde içki içer, eve dönerken de şeyhi Tarik-i Nakşibendî meşayihlerinden olan Pir-i Muhammed Sami Erzincani Hazretlerine görünmemek için gizli saklı eve gidermiş. Yine bir gün meyhane çıkışı pişman ve ezik bir halde dergâhın kapısına gelir, içeri girmeye utanır şu beyitleri okur: “Kuleden, kuleden sesin aldım kuleden, Senin kaşın gözün imiş beni sana köle eden.’’ Bunu duyan Pir-i Muhammed Sami Hazretleri “Gel Salih, senin her ayıbın hünerdir” buyurur ve bu sözlerin ardından Kör Salih, bir daha içki içmez. Salih Baba ise şeriatsızlığın çok olduğu yanlış bir yoldadır. Kör Salih, arkadaşı Salih Baba’yı sevdiğinden onun bu yanlış yolda olduğuna razı değildir. Ona şöyle bir teklifte bulunur: ”Bir gün sen bizim şeyhin sohbetine gel. Bir gün de ben sizin sohbetinize geleyim, bakalım hangisinden daha çok feyz ve manevi lezzet alacağız?”
Bu teklifi geri çevirmeyip kabul eden Salih Baba, Pir-i Muhammed Sami El Erzincani Hazretlerinin ilahi aşk ve muhabbet hazinesi olan dergâhına, o mübarek dilinden dökülen, gönülleri masivadan arındırıp Allah’a çevirmeye vesile olan sohbetini dinlemeye gitmiştir. Salih Baba artık aşk ocağındadır, fakat aşk ateşi ile yanmaya başlayacağından habersizdir. Gönüller Sultanı Pir-i Sami Hazretleri sohbetine, sohbet-i cana başlamıştır, Salih Baba mest olur. O anlattıkça, her kelimesinden kendi hissesine düşeni alır, sohbet bitene kadar kendini sorgular ve sohbetin sonunda anlar ki yanlış yolda olan kendisi. Sohbet biter. Salih Baba arkadaşına der ki: ”Ben yanlış yoldaymışım, burada hakikati görünce anladım, artık eski sohbet meclisini bıraktım, bir daha gitmem, benim gerçekleri görmeme vesile olduğun için sana minnettarım.”
Salih Baba Sohbet-i Can’a aksatmadan devam etmektedir. Artık yolunu bulmuştur, manevi yönünü aşkın kıblesine çevirmiştir. Can bulduğu bu sohbetlerden nasıl ayrılsın? Buna imkân yoktur. Salih Baba sessiz, mahcup ve bilgisiz bir kimse olarak arka tarafında köşe bucak gizlenir, kimse ile temas etmeye çekinir bir vaziyette, kendi hâlinde oturur, gölge misali gelir ve giderdi. Salih Baba yine sohbete gelir sohbet başlamadan önce, Yunus Emre, Niyazi Mısrî ve Kuddusi Baba gibi büyüklerin hikmetli kitaplarından şiirlerinden beyitler, gazeller, kasideler okunur. Ardından bir mürit, Pir-i Sami huzuruna gelerek: “Efendim bizim bu yolda, bu üstatlar gibi şairler yoktur, keşke olsaydı da onların da güzel hikmetlerle dolu sözlerini okusaydık.” der. Bu sözler üzerine Pir-i Sami Hazretleri şöyle buyurur: — Evladım neden olmasın? Biz dua ederiz bunun için. Bu hikmetli şiirleri bizim Salih bile okur, der ve Salih Baba’ya kalk diye işaret eder. Salih Baba’nın kalbine yanan İlahi aşk onu aşk makamına taşıyacaktır, Allah dostunun kerâmeti Salih Baba’da cereyan edecektir. Vakit vuslat vakti, Salih Baba’nın aşkla mürşidinde “fenâ olma” (var olma) vaktidir. Salih Baba kalkar ayağa ve şiirleri kendi iradesi dışında okumaya başlar. Salih Baba’nın dilinden mürşidinin himmeti ve duasıyla güzel mısralar inci gibi dökülür. Bu kerâmet karşısında herkes hayret ve hayranlık içerisindedir. Salih Baba tâ ki mürşidi ‘’Yeter Salih!’’ diyene kadar okumaya devam eder (Kuyumcu 1979: 32-33). Salih Baba’nın tasavvufa ve edebiyata ilgisinin nasıl ve ne şartlar altında gerçekleştiğini anlatan bu menkabe ile onun bağlı bulunduğu tarikat ve şeyh hakkında da bilgi ediniriz. Bu bilgileri güçlendirecek dizelere Divan’da da rastlarız: “Ne şehriyem ne kendiyem güruh-ı dil pesendiyem/Tarik-i Nakşibendîyem men ez seyyar- dervişan” (Gazel 43/4). Şiirleri Mehmed Sâmi Efendi’nin müridlerinden Adnan Efendi tarafından Râbıta-i Nakş-i Hayâlî adıyla yazıya geçirilmiştir. Salih Baba Erzincan’da 1907’de vefat etmiştir ve Akmezarlık'a gömülmüştür. Zamanla mezarı kaybolduğundan bugün mezarının yeri bilinmemektedir (Kuyumcu 1979: 32-33).
Salih Baba’nın Divanı’nında 15 kaside, 84 gazel, 9 murabba, 16 muhammes, 2 müheddes, 1 müstezat, 4 mesnevi, 26 dörtlük ve 6 beşlik olmak üzere toplam 163 şiir bulunmaktadır. Divan’ın üç nüshası vardır. Bunlardan biri taş basma diğerleri ise el yazmadır (Doğan 2002: 19). Bunlardan Râbıta-i Nakş-i Hayâlî’nin Mehmed Sâmi Efendi’nin oğlu Selâhattin Kırtıloğlu’nun özel kitaplığında bulunan 1899 tarihli yazma nüshası Fehmi Kuyumcu tarafından yayımlanmıştır (Doğan 2009: 37).
Salih Baba’nın Divan’ı dışında iki eseri daha olduğu bilinir. Bunlardan ilkinin 1939’daki Erzincan depreminde kaybolduğu bilinir. Pir-i Sami Hazretlerinden bahsedildiği düşünülen eserin akıbeti hakkında is elde şimdilik bir bilgi yoktur (Doğan 2002). Salih Baba şiirlerinde tamamen tasavvuf konularını işlemiştir. Ancak şiirleri dış yapı ilkeleri bağlamında Divan şiir karakterini taşımaktadır. Bununla birlikte Divan’da halk şiiri özelliklerini gösterenler de yer alır. Salih Baba şiirlerinin 131 tanesini aruz kalan 32’sini de hece vezni ile yazmıştır. Hem aruz hem de hece vezin kalıplarını uygularken şairin hatasız olduğu ileri sürelebilir. Bu da şairin her iki türe de hakim olması anlamına gelir. Şiirlerinde kafiyenin her türünü kullanan Salih Baba’nın yetiştiği bölgenin şive özelliklerini şiirine taşıdığı görülür. Bölgenin Azeri şivesi şiirlerinde hemen fark edilir: “Kimesneye dil uzatma yalancı nefsini bezetme/Elin aybını gözetme ara bul sen de noksanı” Salih Baba’nın dili sade olmakla beraber hem dönem Türkçesi hem şivesel özellikler hem de tasavvufa has terimlerin şiirlerinde sık kullanılması onun yazdıklarının anlaşılmasını zorlaştırabilir. Salih Baba şiirlerinde sanatlı bir anlatımı tercih eder. Mecazlara, telmihlere, istiarelere sıkça başvurduğu görülür. Bunlara ek olarak şiirlerinde atasözleri, deyim gibi kültürel unsurların da kullanıldığı görülür (Doğan 2002: 21-41).
Şiirlerinin konusu daha önce de belirtildiği gibi tasvvuftur. Ancak kendisi Nakşıbendi tarikatına mensup olduğu için dinî-tasavvufi konulara bu bağlamda yaklaşır. Bununla birlikte şiirlerinde ayet ve hadislere geniş yer verildiği görülür. Şiirlerinin ana konusu vahdet-i vücuttur. Bu minvalde vahdet-i kesret, masiva, bezm-i elest, tecelli, nefsin halleri, tarikat, şeriat, marifet, hakikat kavramları eserde merkezî konumda yer alır (Doğan 2002: 41-54). Salih Baba’nın şiirleri günümüzde Erzincan, Gümüşhane, Bayburt ve Erzurum yörelerinde makam eşliğinde ilahi şeklinde okunmaktadır (Doğan 2009: 37).
Kaynakça
Albayrak, Nurettin (1986). “Bir Tasavvuf Şairi Tüfekçizade Salih Baba”. Mavera Dergisi. (109): 8-10.
Doğan, Ahmet (2002). Salih Baba Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Şiirleri. Ankara: Akçağ Yay.
Doğan, Ahmet (2009). “Salih Baba”. İslam Ansiklopedisi. C. 36. Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 36-37.
Kuyumcu, Fehmi (hzl.) (1979). Salih Baba Divanı: Rabıta-i Nakşi Hayalî. Ankara: yyy.
Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi. (1986). “Salih Baba” C. VII. İstanbul: Dergâh Yay. 440.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DR. ZEHRA SEMA DEMİRYayın Tarihi: 13.04.2015Güncelleme Tarihi: 11.12.2020Eserlerinden Örnekler
Kaside
Eğer pîrim bana eylerse himmet
Zuhura getirem birkaç meâni
O’dur aslım benim fer’I mukayyed
O’dur dil şehrinin nuru îmânı
Görünür cebhesinden nûr-u Ahmed
Olardır varies-i peygamberâni
Olar kaim makam-ı Mustafa'dır
Olardır şehr-i ilmin pasubanı
Olar can ilinin bülbülleridir
Bütün olmuş oların aşiyanı
Oların ruhlarının yok kararı
Dolaşırlar zemin ü asumanı
Olar bu alemi devran ederler
Ararlar derde düşen natuvanı
Bular bu alemin hem berzahında
Esir etmiş durur çok pehlivanı
Kişiye derd büyük sermayedir bil
Düşürür yola ahir karubanı
Heva-yı nefsine tabi olanlar
Bular kande bulur dârü'l-emanı
Alamazlar özün nefsin elinden
Beşerdir daim ol eyler ziyanı
Ömür bir cevherdir kadri bilinmez
Sakın gafletle geçirme zamanı
Cihanda şimdi kâl ehli çoğaldı
Söz ile kandırırlar çok civanı
Sürüyü büsbütün kendileri yer
Ederler maskara her dem çobanı
Bular benzer koyun başlı kilaba
Buların dünyadır dini imanı
Sefinen yok ise kalma karada
Ara bul sen dahi bir keştibanı
Hudâ hazır diye ikrar edersin
Kimin yanında söylersin yalanı
Ya dersin birdurur Hallak-ı alem
Beğenmezsin filan oğlu filanı
Benim gözümde görürsün hilali
Senin gözünde görmezsin giranı
Helak etmek dilersin mar-ı nefsin
Ya sen beslersin ol ejder yılanı
Eğer derdin olaydı ey birader
Bulurdun sen de bir Hızr-ı zamanı
Hakikat güllerin görmek dilersen
Arayıp sen de bul bir bağçevanı
O kim âma-durur çeşm-i basiri
Göremez Pîr-i Sami gibi canı
Cihanda mürid-i Rabbani Ol'dur
Der'i asilerin darü'l-emanı
Kamu derdlilerin dermanı Ol'dur
Bu asrın hem O'dur kutb-u zamanı
Füyuzatı erişir şarka garba
Sarıbdır nisbeti cümle cihanı
Meded pîrim benim ol dest-i girim
Ziyalandır kulub-u aşıkanı
Derunum pak edip hubb-u sivadan
Münevver eylemek şanındır anı
Bu ten-i Yakub'un ref et hicabın
Görünsün Yusuf'un vuslat nişanı
Seni Hak bilmeyen ol geçreviler
Buluğa ermez anların imanı
Kelam-ı Hakk'a guış olmayanlar
Alamaz feyzi himmet-i pîranı
Senin sayende salihdir bu Salih
Ki senden gayrı yoktur mihribanı
Kuyumcu, Fehmi (hzl.) (1979). Salih Baba Divanı: Rabıta-i Nakşi Hayalî. Ankara: yyy. 3-5.
Dörtlü
Bu fânî dünyâyı gezdim dolaştım
Aslımdan bir haber veren yok bana
Çok erenler sohbetine ulaştım
Aslımdan bir haber veren yok bana
Hâki bâd ü âb –ı ateş bünyadım
Sûret-I beşerde âdemdir adım
Bilmem Cinnî miyem yoksa divâzım
Aslımdan bir haber veren yok bana
Ben de bu derd ile iflah olmazam
Rûz u şeb ağlaram bir an gülmezem
Kanden gelip gideceğim bilmezem
Aslımdan bir haber veren yok bana
Arad söylenir bunca kîl ü kâl
Çokları özsüzdür çıkmaz bir meal
Söyleyip dinlemek büyük bir vebal
Aslımdan bir haber veren yok bana
Acâib kalmışam işbu insane
Ekserî dönmüşler vahşî hayvana
Yan ben Mecnûn yahûh anlar dîvâne
Aslımdan bir haber veren yok bana
Abd ı Hak beyninde yüz bin hicâb var
Her hicabda yüz bin sual cevab var
Burada inceden inceye hisab var
Aslımdan bir haber veren yok bana
“Men aref” sırrına vâkıf olmadım
Çok muhbire vardım haber almadım
Hergiz bundan eşed bir derd görmedim
Aslımdan bir haber veren yok bana
Yetmiş üç fırkanın ser-tacı benem
Kangısına sorsam der “nâcî benem”
Bildim ki cümlenin muhtacı benem
Aslımdan bir haber veren yok bana
Hevâ-yı hevesden ayık olmadım
Asla bir amele faik olmadım
Esrâr-ı pîrime lâyık olmadım
Aslımdan bir haber veren yok bana
Azdan az bulunur dünyâda Kemal
Nicesi eblehtir nicesi echel
Kangısına sorsam der “ben mükemmel”
Aslımdan bir haber veren yok bana
Bir dâr-ı meşakkat mülk-i fenadır
Su üzre kurulmuş dipsiz binadır
Basîret ehline ibret-nümadır
Aslımdan haber veren yok bana
Sana geldim pîrim Muhammed Sâmî
Sensin bu cihanın kutb u imâmı
Def eyle gönlümden işbu gamamı
Aslımdan bir haber veren yok bana
Nefsim bana çok eyledi inadı
Felek sillesini bende sınadı
Kırıldı Salih’in kolu kanadı
Aslımdan bir haber veren yok bana
Doğan, Ahmet (2002). Salih Baba, Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Şiirleri. Ankara: Akçağ Yay. 201-202.
Dörtlü
Derûnun derdini her yerde açma
Sabr eyle bu yolda olmagıl ilhâh
Gizle esrarını meydâna saçma
Her yerde açılıp olma sen şerrâh
Râh-ı müstakimi bırakma elden
Evradı ezkârı terk etme dilden
Sıdk ile kulluk et cân u gönülden
Çok feth-I bâb eyler ol Ganî Fettâh
Bir tâbib-I hazık Lokmana yürü
Cân u ten derdine dermana yürü
Pîr- I Sami gibi sultana yürü
O’dur kalbimizi eyleyen ıslâh
Eğnime giymişem gm libâsını
Murg-veş beklerem ten yuvasını
Salih’em çekerem aşk belâsını
Âhir bu derd beni eylemez iflah
Doğan, Ahmet (2002). Salih Baba, Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Şiirleri. Ankara: Akçağ Yay. 205.
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 13.04.2015Güncelleme Tarihi: 11.12.2020Eserlerinden Örnekler
Kaside
Eğer pîrim bana eylerse himmet
Zuhura getirem birkaç meâni
O’dur aslım benim fer’I mukayyed
O’dur dil şehrinin nuru îmânı
Görünür cebhesinden nûr-u Ahmed
Olardır varies-i peygamberâni
Olar kaim makam-ı Mustafa'dır
Olardır şehr-i ilmin pasubanı
Olar can ilinin bülbülleridir
Bütün olmuş oların aşiyanı
Oların ruhlarının yok kararı
Dolaşırlar zemin ü asumanı
Olar bu alemi devran ederler
Ararlar derde düşen natuvanı
Bular bu alemin hem berzahında
Esir etmiş durur çok pehlivanı
Kişiye derd büyük sermayedir bil
Düşürür yola ahir karubanı
Heva-yı nefsine tabi olanlar
Bular kande bulur dârü'l-emanı
Alamazlar özün nefsin elinden
Beşerdir daim ol eyler ziyanı
Ömür bir cevherdir kadri bilinmez
Sakın gafletle geçirme zamanı
Cihanda şimdi kâl ehli çoğaldı
Söz ile kandırırlar çok civanı
Sürüyü büsbütün kendileri yer
Ederler maskara her dem çobanı
Bular benzer koyun başlı kilaba
Buların dünyadır dini imanı
Sefinen yok ise kalma karada
Ara bul sen dahi bir keştibanı
Hudâ hazır diye ikrar edersin
Kimin yanında söylersin yalanı
Ya dersin birdurur Hallak-ı alem
Beğenmezsin filan oğlu filanı
Benim gözümde görürsün hilali
Senin gözünde görmezsin giranı
Helak etmek dilersin mar-ı nefsin
Ya sen beslersin ol ejder yılanı
Eğer derdin olaydı ey birader
Bulurdun sen de bir Hızr-ı zamanı
Hakikat güllerin görmek dilersen
Arayıp sen de bul bir bağçevanı
O kim âma-durur çeşm-i basiri
Göremez Pîr-i Sami gibi canı
Cihanda mürid-i Rabbani Ol'dur
Der'i asilerin darü'l-emanı
Kamu derdlilerin dermanı Ol'dur
Bu asrın hem O'dur kutb-u zamanı
Füyuzatı erişir şarka garba
Sarıbdır nisbeti cümle cihanı
Meded pîrim benim ol dest-i girim
Ziyalandır kulub-u aşıkanı
Derunum pak edip hubb-u sivadan
Münevver eylemek şanındır anı
Bu ten-i Yakub'un ref et hicabın
Görünsün Yusuf'un vuslat nişanı
Seni Hak bilmeyen ol geçreviler
Buluğa ermez anların imanı
Kelam-ı Hakk'a guış olmayanlar
Alamaz feyzi himmet-i pîranı
Senin sayende salihdir bu Salih
Ki senden gayrı yoktur mihribanı
Kuyumcu, Fehmi (hzl.) (1979). Salih Baba Divanı: Rabıta-i Nakşi Hayalî. Ankara: yyy. 3-5.
Dörtlü
Bu fânî dünyâyı gezdim dolaştım
Aslımdan bir haber veren yok bana
Çok erenler sohbetine ulaştım
Aslımdan bir haber veren yok bana
Hâki bâd ü âb –ı ateş bünyadım
Sûret-I beşerde âdemdir adım
Bilmem Cinnî miyem yoksa divâzım
Aslımdan bir haber veren yok bana
Ben de bu derd ile iflah olmazam
Rûz u şeb ağlaram bir an gülmezem
Kanden gelip gideceğim bilmezem
Aslımdan bir haber veren yok bana
Arad söylenir bunca kîl ü kâl
Çokları özsüzdür çıkmaz bir meal
Söyleyip dinlemek büyük bir vebal
Aslımdan bir haber veren yok bana
Acâib kalmışam işbu insane
Ekserî dönmüşler vahşî hayvana
Yan ben Mecnûn yahûh anlar dîvâne
Aslımdan bir haber veren yok bana
Abd ı Hak beyninde yüz bin hicâb var
Her hicabda yüz bin sual cevab var
Burada inceden inceye hisab var
Aslımdan bir haber veren yok bana
“Men aref” sırrına vâkıf olmadım
Çok muhbire vardım haber almadım
Hergiz bundan eşed bir derd görmedim
Aslımdan bir haber veren yok bana
Yetmiş üç fırkanın ser-tacı benem
Kangısına sorsam der “nâcî benem”
Bildim ki cümlenin muhtacı benem
Aslımdan bir haber veren yok bana
Hevâ-yı hevesden ayık olmadım
Asla bir amele faik olmadım
Esrâr-ı pîrime lâyık olmadım
Aslımdan bir haber veren yok bana
Azdan az bulunur dünyâda Kemal
Nicesi eblehtir nicesi echel
Kangısına sorsam der “ben mükemmel”
Aslımdan bir haber veren yok bana
Bir dâr-ı meşakkat mülk-i fenadır
Su üzre kurulmuş dipsiz binadır
Basîret ehline ibret-nümadır
Aslımdan haber veren yok bana
Sana geldim pîrim Muhammed Sâmî
Sensin bu cihanın kutb u imâmı
Def eyle gönlümden işbu gamamı
Aslımdan bir haber veren yok bana
Nefsim bana çok eyledi inadı
Felek sillesini bende sınadı
Kırıldı Salih’in kolu kanadı
Aslımdan bir haber veren yok bana
Doğan, Ahmet (2002). Salih Baba, Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Şiirleri. Ankara: Akçağ Yay. 201-202.
Dörtlü
Derûnun derdini her yerde açma
Sabr eyle bu yolda olmagıl ilhâh
Gizle esrarını meydâna saçma
Her yerde açılıp olma sen şerrâh
Râh-ı müstakimi bırakma elden
Evradı ezkârı terk etme dilden
Sıdk ile kulluk et cân u gönülden
Çok feth-I bâb eyler ol Ganî Fettâh
Bir tâbib-I hazık Lokmana yürü
Cân u ten derdine dermana yürü
Pîr- I Sami gibi sultana yürü
O’dur kalbimizi eyleyen ıslâh
Eğnime giymişem gm libâsını
Murg-veş beklerem ten yuvasını
Salih’em çekerem aşk belâsını
Âhir bu derd beni eylemez iflah
Doğan, Ahmet (2002). Salih Baba, Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Şiirleri. Ankara: Akçağ Yay. 205.
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 11.12.2020Eserlerinden Örnekler
Kaside
Eğer pîrim bana eylerse himmet
Zuhura getirem birkaç meâni
O’dur aslım benim fer’I mukayyed
O’dur dil şehrinin nuru îmânı
Görünür cebhesinden nûr-u Ahmed
Olardır varies-i peygamberâni
Olar kaim makam-ı Mustafa'dır
Olardır şehr-i ilmin pasubanı
Olar can ilinin bülbülleridir
Bütün olmuş oların aşiyanı
Oların ruhlarının yok kararı
Dolaşırlar zemin ü asumanı
Olar bu alemi devran ederler
Ararlar derde düşen natuvanı
Bular bu alemin hem berzahında
Esir etmiş durur çok pehlivanı
Kişiye derd büyük sermayedir bil
Düşürür yola ahir karubanı
Heva-yı nefsine tabi olanlar
Bular kande bulur dârü'l-emanı
Alamazlar özün nefsin elinden
Beşerdir daim ol eyler ziyanı
Ömür bir cevherdir kadri bilinmez
Sakın gafletle geçirme zamanı
Cihanda şimdi kâl ehli çoğaldı
Söz ile kandırırlar çok civanı
Sürüyü büsbütün kendileri yer
Ederler maskara her dem çobanı
Bular benzer koyun başlı kilaba
Buların dünyadır dini imanı
Sefinen yok ise kalma karada
Ara bul sen dahi bir keştibanı
Hudâ hazır diye ikrar edersin
Kimin yanında söylersin yalanı
Ya dersin birdurur Hallak-ı alem
Beğenmezsin filan oğlu filanı
Benim gözümde görürsün hilali
Senin gözünde görmezsin giranı
Helak etmek dilersin mar-ı nefsin
Ya sen beslersin ol ejder yılanı
Eğer derdin olaydı ey birader
Bulurdun sen de bir Hızr-ı zamanı
Hakikat güllerin görmek dilersen
Arayıp sen de bul bir bağçevanı
O kim âma-durur çeşm-i basiri
Göremez Pîr-i Sami gibi canı
Cihanda mürid-i Rabbani Ol'dur
Der'i asilerin darü'l-emanı
Kamu derdlilerin dermanı Ol'dur
Bu asrın hem O'dur kutb-u zamanı
Füyuzatı erişir şarka garba
Sarıbdır nisbeti cümle cihanı
Meded pîrim benim ol dest-i girim
Ziyalandır kulub-u aşıkanı
Derunum pak edip hubb-u sivadan
Münevver eylemek şanındır anı
Bu ten-i Yakub'un ref et hicabın
Görünsün Yusuf'un vuslat nişanı
Seni Hak bilmeyen ol geçreviler
Buluğa ermez anların imanı
Kelam-ı Hakk'a guış olmayanlar
Alamaz feyzi himmet-i pîranı
Senin sayende salihdir bu Salih
Ki senden gayrı yoktur mihribanı
Kuyumcu, Fehmi (hzl.) (1979). Salih Baba Divanı: Rabıta-i Nakşi Hayalî. Ankara: yyy. 3-5.
Dörtlü
Bu fânî dünyâyı gezdim dolaştım
Aslımdan bir haber veren yok bana
Çok erenler sohbetine ulaştım
Aslımdan bir haber veren yok bana
Hâki bâd ü âb –ı ateş bünyadım
Sûret-I beşerde âdemdir adım
Bilmem Cinnî miyem yoksa divâzım
Aslımdan bir haber veren yok bana
Ben de bu derd ile iflah olmazam
Rûz u şeb ağlaram bir an gülmezem
Kanden gelip gideceğim bilmezem
Aslımdan bir haber veren yok bana
Arad söylenir bunca kîl ü kâl
Çokları özsüzdür çıkmaz bir meal
Söyleyip dinlemek büyük bir vebal
Aslımdan bir haber veren yok bana
Acâib kalmışam işbu insane
Ekserî dönmüşler vahşî hayvana
Yan ben Mecnûn yahûh anlar dîvâne
Aslımdan bir haber veren yok bana
Abd ı Hak beyninde yüz bin hicâb var
Her hicabda yüz bin sual cevab var
Burada inceden inceye hisab var
Aslımdan bir haber veren yok bana
“Men aref” sırrına vâkıf olmadım
Çok muhbire vardım haber almadım
Hergiz bundan eşed bir derd görmedim
Aslımdan bir haber veren yok bana
Yetmiş üç fırkanın ser-tacı benem
Kangısına sorsam der “nâcî benem”
Bildim ki cümlenin muhtacı benem
Aslımdan bir haber veren yok bana
Hevâ-yı hevesden ayık olmadım
Asla bir amele faik olmadım
Esrâr-ı pîrime lâyık olmadım
Aslımdan bir haber veren yok bana
Azdan az bulunur dünyâda Kemal
Nicesi eblehtir nicesi echel
Kangısına sorsam der “ben mükemmel”
Aslımdan bir haber veren yok bana
Bir dâr-ı meşakkat mülk-i fenadır
Su üzre kurulmuş dipsiz binadır
Basîret ehline ibret-nümadır
Aslımdan haber veren yok bana
Sana geldim pîrim Muhammed Sâmî
Sensin bu cihanın kutb u imâmı
Def eyle gönlümden işbu gamamı
Aslımdan bir haber veren yok bana
Nefsim bana çok eyledi inadı
Felek sillesini bende sınadı
Kırıldı Salih’in kolu kanadı
Aslımdan bir haber veren yok bana
Doğan, Ahmet (2002). Salih Baba, Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Şiirleri. Ankara: Akçağ Yay. 201-202.
Dörtlü
Derûnun derdini her yerde açma
Sabr eyle bu yolda olmagıl ilhâh
Gizle esrarını meydâna saçma
Her yerde açılıp olma sen şerrâh
Râh-ı müstakimi bırakma elden
Evradı ezkârı terk etme dilden
Sıdk ile kulluk et cân u gönülden
Çok feth-I bâb eyler ol Ganî Fettâh
Bir tâbib-I hazık Lokmana yürü
Cân u ten derdine dermana yürü
Pîr- I Sami gibi sultana yürü
O’dur kalbimizi eyleyen ıslâh
Eğnime giymişem gm libâsını
Murg-veş beklerem ten yuvasını
Salih’em çekerem aşk belâsını
Âhir bu derd beni eylemez iflah
Doğan, Ahmet (2002). Salih Baba, Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Şiirleri. Ankara: Akçağ Yay. 205.
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Kaside
Eğer pîrim bana eylerse himmet
Zuhura getirem birkaç meâni
O’dur aslım benim fer’I mukayyed
O’dur dil şehrinin nuru îmânı
Görünür cebhesinden nûr-u Ahmed
Olardır varies-i peygamberâni
Olar kaim makam-ı Mustafa'dır
Olardır şehr-i ilmin pasubanı
Olar can ilinin bülbülleridir
Bütün olmuş oların aşiyanı
Oların ruhlarının yok kararı
Dolaşırlar zemin ü asumanı
Olar bu alemi devran ederler
Ararlar derde düşen natuvanı
Bular bu alemin hem berzahında
Esir etmiş durur çok pehlivanı
Kişiye derd büyük sermayedir bil
Düşürür yola ahir karubanı
Heva-yı nefsine tabi olanlar
Bular kande bulur dârü'l-emanı
Alamazlar özün nefsin elinden
Beşerdir daim ol eyler ziyanı
Ömür bir cevherdir kadri bilinmez
Sakın gafletle geçirme zamanı
Cihanda şimdi kâl ehli çoğaldı
Söz ile kandırırlar çok civanı
Sürüyü büsbütün kendileri yer
Ederler maskara her dem çobanı
Bular benzer koyun başlı kilaba
Buların dünyadır dini imanı
Sefinen yok ise kalma karada
Ara bul sen dahi bir keştibanı
Hudâ hazır diye ikrar edersin
Kimin yanında söylersin yalanı
Ya dersin birdurur Hallak-ı alem
Beğenmezsin filan oğlu filanı
Benim gözümde görürsün hilali
Senin gözünde görmezsin giranı
Helak etmek dilersin mar-ı nefsin
Ya sen beslersin ol ejder yılanı
Eğer derdin olaydı ey birader
Bulurdun sen de bir Hızr-ı zamanı
Hakikat güllerin görmek dilersen
Arayıp sen de bul bir bağçevanı
O kim âma-durur çeşm-i basiri
Göremez Pîr-i Sami gibi canı
Cihanda mürid-i Rabbani Ol'dur
Der'i asilerin darü'l-emanı
Kamu derdlilerin dermanı Ol'dur
Bu asrın hem O'dur kutb-u zamanı
Füyuzatı erişir şarka garba
Sarıbdır nisbeti cümle cihanı
Meded pîrim benim ol dest-i girim
Ziyalandır kulub-u aşıkanı
Derunum pak edip hubb-u sivadan
Münevver eylemek şanındır anı
Bu ten-i Yakub'un ref et hicabın
Görünsün Yusuf'un vuslat nişanı
Seni Hak bilmeyen ol geçreviler
Buluğa ermez anların imanı
Kelam-ı Hakk'a guış olmayanlar
Alamaz feyzi himmet-i pîranı
Senin sayende salihdir bu Salih
Ki senden gayrı yoktur mihribanı
Kuyumcu, Fehmi (hzl.) (1979). Salih Baba Divanı: Rabıta-i Nakşi Hayalî. Ankara: yyy. 3-5.
Dörtlü
Bu fânî dünyâyı gezdim dolaştım
Aslımdan bir haber veren yok bana
Çok erenler sohbetine ulaştım
Aslımdan bir haber veren yok bana
Hâki bâd ü âb –ı ateş bünyadım
Sûret-I beşerde âdemdir adım
Bilmem Cinnî miyem yoksa divâzım
Aslımdan bir haber veren yok bana
Ben de bu derd ile iflah olmazam
Rûz u şeb ağlaram bir an gülmezem
Kanden gelip gideceğim bilmezem
Aslımdan bir haber veren yok bana
Arad söylenir bunca kîl ü kâl
Çokları özsüzdür çıkmaz bir meal
Söyleyip dinlemek büyük bir vebal
Aslımdan bir haber veren yok bana
Acâib kalmışam işbu insane
Ekserî dönmüşler vahşî hayvana
Yan ben Mecnûn yahûh anlar dîvâne
Aslımdan bir haber veren yok bana
Abd ı Hak beyninde yüz bin hicâb var
Her hicabda yüz bin sual cevab var
Burada inceden inceye hisab var
Aslımdan bir haber veren yok bana
“Men aref” sırrına vâkıf olmadım
Çok muhbire vardım haber almadım
Hergiz bundan eşed bir derd görmedim
Aslımdan bir haber veren yok bana
Yetmiş üç fırkanın ser-tacı benem
Kangısına sorsam der “nâcî benem”
Bildim ki cümlenin muhtacı benem
Aslımdan bir haber veren yok bana
Hevâ-yı hevesden ayık olmadım
Asla bir amele faik olmadım
Esrâr-ı pîrime lâyık olmadım
Aslımdan bir haber veren yok bana
Azdan az bulunur dünyâda Kemal
Nicesi eblehtir nicesi echel
Kangısına sorsam der “ben mükemmel”
Aslımdan bir haber veren yok bana
Bir dâr-ı meşakkat mülk-i fenadır
Su üzre kurulmuş dipsiz binadır
Basîret ehline ibret-nümadır
Aslımdan haber veren yok bana
Sana geldim pîrim Muhammed Sâmî
Sensin bu cihanın kutb u imâmı
Def eyle gönlümden işbu gamamı
Aslımdan bir haber veren yok bana
Nefsim bana çok eyledi inadı
Felek sillesini bende sınadı
Kırıldı Salih’in kolu kanadı
Aslımdan bir haber veren yok bana
Doğan, Ahmet (2002). Salih Baba, Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Şiirleri. Ankara: Akçağ Yay. 201-202.
Dörtlü
Derûnun derdini her yerde açma
Sabr eyle bu yolda olmagıl ilhâh
Gizle esrarını meydâna saçma
Her yerde açılıp olma sen şerrâh
Râh-ı müstakimi bırakma elden
Evradı ezkârı terk etme dilden
Sıdk ile kulluk et cân u gönülden
Çok feth-I bâb eyler ol Ganî Fettâh
Bir tâbib-I hazık Lokmana yürü
Cân u ten derdine dermana yürü
Pîr- I Sami gibi sultana yürü
O’dur kalbimizi eyleyen ıslâh
Eğnime giymişem gm libâsını
Murg-veş beklerem ten yuvasını
Salih’em çekerem aşk belâsını
Âhir bu derd beni eylemez iflah
Doğan, Ahmet (2002). Salih Baba, Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Şiirleri. Ankara: Akçağ Yay. 205.
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | Aysen Akdemir | d. 1941 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | Ahmet Bozkurt | d. 11 Eylül 1977 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | Asım Bezirci | d. 1927/8 - ö. 2 Temmuz 1993 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | MEHMED ARİF | d. 1846 - ö. 1898 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | SEBÂTÎ, Hâfız Mehmed Sebâtüddîn Efendi | d. 1846 - ö. 1904 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | RÜŞDÎ, Antakyalı | d. 1846-47 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | VAHDETÎ, Muharrem | d. ? - ö. 1907 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | SARRÂF, Rıza Tebrizî | d. 1854-55 - ö. 1907 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | HAKKÎ, İsmail | d. 1828 - ö. 1907 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | KOSANİ, Nurali Zengingül | d. 1970 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
11 | KÜLAHÇIZÂDE MEHMET EFENDİ | d. ? - ö. 1926 | Meslek | Görüntüle |
12 | Mecit Gafuri | d. 01 Ağustos 1880 - ö. 28 Ekim 1934 | Meslek | Görüntüle |
13 | ALİ AŞKÎ BEY | d. 1840 - ö. 1882 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | NEVRÛZ BİN ÎSÂ | d. 1792 - ö. 1860 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | NESÎBÂ, Nesîbâ Tevfîka Hanım | d. ? - ö. 1844 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | AHMED-İ RÛMÎ | d. ? - ö. 1631-1632 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | AHÎ-ZÂDE, Hasan Efendi | d. ? - ö. 1588 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | ÇELEBİ DOĞANÇAY | d. 1933 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |