VÂGIF/VÂKIF, Molla Penâh

(d. 1129/1717 - ö. 1212/1797)
divan-tekke şairi
(Divan-Tekke / 18. Yüzyıl / Azeri)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Vâgıf mahlasını kullanan şairin gerçek adı Penâh, babasının adı Mehdi Ağa’dır. Mümtaz’a göre, hem “bilen” hem de “vakfeden” anlamlarına geldiğinden Vâgıf mahlasını almıştır (Tağıyev 2006: 32). Köçerli de “birçok ilim ve fenne vâkıf olduğundan” bu mahlası aldığını yazar (2005: 126). Gençlik yıllarında eğitim işleriyle uğraştığı için adı ve mahlası muallim manasına gelen "Molla" sıfatı ile birleşerek "Molla Penah Vagıf" olarak ünlendi. Bazı kaynaklarda doğum tarihi olarak 1732, 1747 gibi tarihler gösterilse de, muteber kaynakların ağırlıklı görüşü 1717 yılında doğduğu yönündedir (Dadaşzade 1966: 43). Doğum yeri de kaynakların ittifakla işaret ettikleri üzere Gazah’ın Gırag Salahlı (Kenar Salahlı) köyüdür. İlk eğitimini Daşsalahlı köyünde Şefi Efendi'den aldı. Kayıtlarda Gence ve yahut Tebriz'de eğitim aldığı yönünde bilgiler bulunsa da eserlerinde bu konuda bir işaret yoktur. Medrese eğitiminden geçtiği, iyi derecede Arapça ve Farsça bildiği eserlerinden de anlaşılmaktadır. Döneminin ünlü aydınlarından Şefi Efendi’den ders aldığı bazı kaynaklarda kayıtlıdır (Seferli ve Yusifov 1982: 358). Astroloji ve mimariyle de ilgilendiği bilinir (Karadağî’den aktaran Araslı 1956: 272). Hayattayken ondaki zengin ilim ve kabiliyeti gören muasırları "Her okuyan Molla Pehan olmaz" demişler (Köçerli 1978: 159).

1759 yılında Gürcistan sınırında meydana gelen siyasi karışıklık dolayısıyla bazı köylerin halkı Gazah’ı terk etmiştir. Vâgıf da o sırada Gazah’tan ayrılmıştır (Seferli ve Yusifov 1982: 358). Kaynaklar yurdundan göç etmesinin sebebinin Gürcistan hükümetinin bölgede yaşayan halka zulüm, işkence yapmasıyla ilgili olduğunu yazarlar (Köçerli 1978: 161). Ailesiyle birlikte Karabağ’a göç eden Vâgıf, önce Terterbasar'a yerleşir. Bir medrese açarak eğitim faaliyetine başlar. "Yoktur" redifli koşmasında anlattığı maddi sıkıntılarla dolu hayatının o yıllara denk geldiği söylenir (Araslı 1968: 5). Kısa bir süre sonra Hanlığın merkez şehri Şuşa Şehri'ne taşınır. Şuşa'nın Saatlı Mahallesi'nde açtığı okulda verdiği eğitim hizmetleri, çalışkanlığı ve kabiliyeti sayesinde kısa süre içerisinde şehrin saygın ve nitelikli insanlarından biri olur. 1769 yılında Karabağ Hanı İbrahim Han’ın sarayına davet edilmiş ve kendisine “eşik ağası” (Hanlık’ın dışişlerinden sorumlu kişi) görevi tevdi edilmiştir (Bağırov 1999: 13-14). Sünni mezhebinde bulunan şair saraya yerleşince Şii mezhebini kabul eder. Köyünü terk edişiyle sarayda göreve başlayışı arasında geçen 10 yılda maddi açıdan büyük sıkıntılar çekmekle beraber, İbrahim Han’a yakın olma hedefine nihayet ulaşabilmiştir (Tağıyev 2006: 34). Zamanla İbrahim Han’ın baş veziri görevine terfi etmiştir. Kaynaklarda İbrahim Han'ın devlet işlerinde aile fertlerinden ona daha çok güvendiği bildirilir (Köçerli 1978:166). Mirza Cemal Cavanşir Karabağ Tarihi (1847) adlı eserinde Vâgıf’ı “İran’da ve Rum’da çok şöhret bulan tedbirli ve kemalli bir vezir” olarak tanımlar (Ferzaliyev 2006: 165). Mir Mehdi Hazânî de Kitâb-ı Tarih-i Karabağ’ında (1866’dan önce) İbrahim Han’ın Vâgıf’a danışmadan hiçbir şey yapmadığını, her işte Vâgıf’ın görüşünü aldığını söyler (Ahundov 2006: 163).

27 yıl bu görevde bulunur. Hanlığının siyasi ve sosyal hayatında önemli hizmetleri olduğu söylenir. Şuşa Şehri'nin imarı ve planlamasında görev alır. Hanlığı'nın Gürcistan ve Rusya ile siyasi ilişkiler kurmasında önemli rol üstlenir (Araslı 1968: 6, Seferli ve Yusifli 2008: 647). Bu bağlamda birkaç defa Tiflis'e gider. Rusya ile olan yazışmaların Vagıf'ın hazırladığı ve bu mektupların Çariçe II. Katerina'yı derinden etkilediği kaydedilir. Yaptığı hizmetler karşısında Rus hükümeti tarafından değerli mücevherlerle süslenmiş asa ile ödüllendirilir (Köçerli 1978: 165).

Şairi ölüme götüren sebeplerin başında da Rusya ile yapılan anlaşmaların olduğu bilinmektedir. Yapılan işbirliğine kızan Ağa Muhammed Şah Kaçar 1797 yılında Şuşa'yı ele geçirir, yakalattığı Vagıf'ı sabah erken idam ettirmek üzere zindana attırır. İdamını beklerken Kaçar'ın gece öldürüldüğü haberini alır (Araslı 1968: 6). Zindandan salıverilir; fakat ölümden canını kurtaramaz. Tahtı ele geçiren İbrahim Han'ın yeğeni Muhammed Bey Cavanşir amcasının yakınlarını bertaraf etmek ister. Muhammed Bey'le bir türlü yıldızı barışmayan Vagıf'ın İbrahim Han'a tahta dönmesi konusunda yazdığı mektubun Muhammed Bey Cavanşir'in adamları tarafından ele geçirilmesi şairin sonunu hazırlar. 80 yaşındaki şair 1797 yılında oğlu Ali Ağa ile birlikte Şuşa'da idam edilir (Araslı 1968: 6, Seferli ve Yusifli 2008: 648). Bir zamanlar ileri mevkilere ulaşmasında büyük rolü bulunan, çokça yardım ettiği Muhammet Bey Cavanşir tarafından öldürüleceğini hisseden Vâgıf, “Men cihân mülkinde mutlak doğru hâlet görmedim” mısraıyla başlayan muhammesinde, kendi eliyle yükselttiklerinden vefa görmediğini ifade etmiştir (Araslı 2004: 186). Vâgıf, oğluyla beraber Karabağ’da Cıdır Ovası denen mevkide Mir Fasîh makberi yakınına defnedilmiştir (Tağıyev 2006: 73).

İki evlilik yaptığı, ilk eşi Medine Hanım'dan "Âlim" mahlası ile şiirler yazan Ali Ağa adında bir oğlu, Perisultan ve Melekcihan adında iki kızının doğduğu bilinir. Kızlarını şair dostu Vidadi'nin oğulları ile evlendirdi (Mümtaz 2006: 423). Kaynaklarda kendisinden yaşça çok küçük olan ikinci hanımı Kızhanım'la mutsuz bir evlilik yaşadığı bildirilir (Köçerli 1978: 170). Mirza Adıgüzel Bey Karabağnâme (1845) adlı eserinde Vâgıf’ı “kemal, edep ve ilim sahibi biri” olarak tanımlar (Ferzaliyev 2006: 59). Üzerinde silah bulundurmayı sevdiği ve iyi nişancı olduğu, hatta Kaçar’ın Karabağ’a saldırısı sırasında silaha sarılarak Şuşa kalesinin savunmasına bizzat katıldığı kaynaklarda ifade edilir (Dadaşzade 1966: 68-69).

Vagıf'ın adı halkın hafızasında siyasi kimliğiyle değil, şairlik yönü ve şiirleriyle kalmıştır. İdamından sonra evinin yağmalandığı, şiirlerinin yakıldığı, divanının kaybolduğu söylenir. Şiirlerinin tam sayısı bilinmez, eserlerinin tamamının yayımlandığı söylenemez (Araslı 1968: 6, Seferli ve Yusifli 2008: 648). Fakat çok sayıda cönkte Vâgıf’a ait şiirlere rastlanır ve bunlardan en eskileri 18. yüzyılda, şair henüz hayattayken düzenlenmiştir (Dadaşzade 1966: 6).

Eserleri esasen 'sözlü kaynak'larda muhafaza edilmiştir. Şiirlerinin ilk toplu halde neşri Mirze Yusif Garabağî'nin hazırladığı Mecmûa-ı Vagıf (1828 yılı) adlı derlemededir. Bu mecmua 1856 yılında Mecmûa-ı Divan-ı Vagıf ve Diğer Muâsırın adı ile genişletilerek kitap halinde basılır. Mecmua’da Vâgıf’la beraber çağdaşlarından bazılarının ve bu arada Vâgıf’ın Âlim mahlasıyla şiir yazan oğlu Ali Ağa’nın şiirlerinden de örnekler bulunmaktadır. Mecmua’da Vâgıf’ın 70 şiiri vardır. 18. yüzyıla ait bir cönkte aşağı yukarı Karabağî’nin Mecmua’sındaki kadar şiir vardır. Dolayısıyla Karabağî’nin Mecmua’sını hazırlarken bu cönkten faydalanmış olduğu ihtimal dâhilindedir (Dadaşzade 1966: 6). Bahsi geçen çalışmadan kısa bir süre sonra Alman oryantalisti Adolf Berge Leypsik'te Kafkas'da ve Azerbaycan'da Meşhur Olan Şuarânın Eşârının Mecmûadır (1867) kitabına Vâgıf’ın 50 şiirini almıştır (Berge 1868). Hüseyin Efendi Gaibov'un Azerbaycan’da Meşhur Olan Şuaranın Eş’arına Mecmuadır adlı eserinde de Vâgıf’ın şiirlerine yer verilmiştir. Bu tezkirenin önemi şairin, o zamana kadar bilinmeyen 30’dan fazla şiirini de ihtiva etmesidir (Dadaşzade 1966). 1908 yılında Taze Hayat gazetesinin sahibi Haşım Bey Vezirov Vagıf'ın şiirlerini ön sözünde onun hayatı ve eserleri hakkında kısa bilgi vermek suretiyle kitap haline getirir ve gazetenin okurlarına hediye olarak dağıtır. Bu kitap Vagıf'ın şiirlerini yayımlandığı ilk müstakil eser niteliği taşır. 20. yüzyılın başlarında Vagıf'ın şiirlerini yayımlandığı diğer iki önemli çalışma Muhammed Ağa Muctehidzade Karabağî'nin hicri 1328'de (miladi 1910) İstanbul'da neşrettirdiği Riyaz ül-Âşıkı̂n tezkiresi ile Mir Möhsün Nevvab'ın Karabağlı şairlerden bahseden Tezkire-i Nevvab'dır. Vagıf hakkında ilk bilimsel çalışmanın müelliflerinden olan Feridun Bey Köçerli "Azerbaycan Edebiyatı Tarihi Materyalleri" kitabında şairin yirmi kadar şiirini, meşhur "Durnalar" redifli koşması ilk kez olmak kaydıyla yayımlar. Selman Mümtaz ise 1925 yılında tertip ettiği kitabında ilk kez Vagıf'ın 60 şiirini gün yüzüne çıkarır. Kitabın 1937 yılındaki tekrar baskısında Mümtaz, şairin iki yüz kadar şiirini ilk kez bir arada neşrettirir. 1945 yılında Prof. H. Araslı'nın hazırladığı kitapta şairin o tarihe kadar neşredilen şiirleri karşılaştırılarak yeniden yayımlanmıştır.

Klasik edebiyata iyi aşina olan Vâgıf, gazel, muhammes, müstezat vb. eserler yanında halk şiiri tarzına daha fazla ağırlık vermiş, özellikle koşmalarıyla Azerbaycan şiirine büyük katkıda bulunmuştur. Eserleri Azerbaycan edebiyatı tarihinde önemli bir aşama olarak kabul edilir. Azerbaycan edebiyatı tarihinde 18. yüzyılı “Vâgıf asrı” olarak nitelendirenler de vardır (Seferli ve Yusifov 1982: 358). Vagıf'ın yaşadığı çağ klasik edebiyat geleneği ile âşık şiiri ananesinin birbirini yakından takip ettiği ve etkilediği dönem olduğundan doğal olarak onun şiirlerinde bu etkileşim açıktan açığa görülür (Köçerli 1978: 178). Şiirleri dil, tarz ve biçim itibariyle yeni, mazmun ve düşünce açısından orijinaldir (Seferli ve Yusifov 1982: 357). Köçerli, şüphesiz bu yeniliği ve orijinalliği göz önünde tutarak, Vâgıf’ın hatta “edebiyatımızın banisi ve müessisi” adını hak ettiğini yazar (2005: 126).

Klasik ananeden daha çok halk şiiri kaynaklarına, özellikle âşık edebiyatı geleneğine müracaat eden şairin Arapça ve Farsça izafeleri kullanırken seçkin davrandığı görülür. Koşmalarının dili son derece sadedir. Ana dilini oldukça başarılı şekilde kullanır. Bu bakımdan Vagıf'ın adı daima Azerbaycan edebiyatı tarihinde eserlerinde halkın konuşma dilinden, sözlü edebiyat geleneğinin imkânlarından geniş şekilde istifade eden, heceli şiiri klasik şiir seviyesine kaldıran şairlerin arasında zikrolunur (Dadaşzade 1988: 7). Anlatımda doğal ve gerçekçidir, edebî sanatlardan, atasözü ve deyimlerden başarılı şekilde istifade eder (Seferli ve Yusifli 2008: 664-665). Tüm bu yönleri ile Caferov (2004: 3) Vagıf'ın Nizami ve Fuzuli'ye nispeten daha millî, daha çok Azerbaycanca olduğunu söyler

Vâgıf’ın şiirlerinde de âşıkane duygu ve heyecanların ifadesi önemli bir yer işgal eder. Fakat Vâgıf’ı seleflerinden ayıran en önemli özellik âşıkane şiirlerinin günlük yaşamla, toprakla sıkı sıkıya bağlılığıdır. Şiirlerinde anlattığı “sevgili” canlı çizgileri ve hayata bağlılığıyla klasik şiirdeki sevgili tipinden açıkça ayrılmaktadır (Dadaşzade 1980: 69). Vâgıf’ın bu realizmi Azerbaycan şiirinin gelişim seyrini önemli ölçüde etkilemiştir. Vâgıf “yüksek zevk sahibi”dir ve betimlediği sevgiliyi “bir ressam gibi” çizer (Araslı 1956: 287). Güzel kadın betimlemeleri, iç ve dış güzellik arasındaki uyum, kişi portrelerinde millî ve etnografik unsurların öne çıkması Vâgıf’ın şiirlerinin belirgin özelliklerindendir. Vâgıf’ı çağdaşlarından ayıran temel özelliklerden biri de iyimserliktir (Araslı 1956: 287). Şiirlerinde yaşama bağlılık ve maddi nimetlerden faydalanma duygusu ağır basar. Şiirlerinin ekserisinde mutluluk, sevinç, hayata neşe ile bakmak, yaşamın güzelliklerinden doyasıya istifade etmek gibi iyimser konuları işler. Özellikle Vidadi'ye yazdığı şiirlerinde yaşamın zorlukları karşısında eğilmemeği, çektiği sıkıntıları toy, bayram olarak kabul etmeyi, hayattaki her fırsatı değerlendirmeyi, sevinç içerisinde yaşamayı, hayatın hoş anlarından zevk almayı tavsiye eder (Dadaşzade 1988:7, Araslı 1968: 8, Seferli ve Yusifli 2008: 664). Ömrünün sonuna doğru yaşadığı hadiseler karşısında tezada düşen Vagıf şiirlerinde "ironi ile mizahı, aşırılıklarla olgunluğu, sevinçle tedirginliği biri birine karıştırır" (Dadaşzade 1988, 6), zamanın gidişinden, hayatın keşmekeşinden şikâyet eder, (Araslı 1968; 8, Seferli ve Yusifli 2008: 660), hayattan keyif almanın yerine ders almanın gerekliliğini söyler, cemiyette baş gösteren haksızlıkları, adaletsizlikleri, menfaatperestlikleri açık açık eleştirir (Dadaşzade 1988: 6). Hatta şiirlerindeki bu özellik o kadar belirgindir ki Vidadi kendisine yazdığı mektup-şiirlerde yer yer onunla alay eder, ne için hayattan, bizatihi güzellerden çabuk bıktın, diye sorar (Köçerli 1978:172). Dilinin açıklığı ve anlaşılırlığı Vâgıf’ın en temel özelliklerindendir. Özellikle koşmalarında dili son derecede canlı, sade ve açıktır. Canlı halk dilinden gelen doğal ve samimi ifadeler kullanmaktadır (Araslı 1956: 291). Köçerli’ye göre, Vâgıf kadar sade ve açık dille yazan şair az bulunur (2005: 126). Edebî dilin gelişiminde Vâgıf’ın büyük bir yeri ve önemi vardır.

Şair henüz hayatta olduğu sırada kendisini üstat kabul eden takipçileri ortaya çıkmıştır. Muhammet Bey Cavanşir, Âşık Peri, Mirzacan Medetov, Zakir, Nebi, Âşık Muhammet, Molla Cuma, Âşık Elesger vb. Vâgıf’ın takipçileri sırasında anılabilir (Seferli ve Yusifov 1982: 373). Döneminin ünlü şairi Molla Velî Vidâdî’yle, Müştak mahlasıyla şiir yazan Şeki Hanı Muhammet Hüseyin Han’la arkadaşlıkları ve karşılıklı şiirleşmeleri vardır. “Dehrde oldı mana dildâr ü dilber bir tüfenk” mısraıyla başlayan şiirini Râfi’ mahlaslı şair aracılığıyla Muhammet Hüseyin Han’a göndererek kendisinden bir tüfek isteyen Vâgıf’a, Müştak “Gelmiş ol âlî-cenâbun kâsidi ister tüfenk” şiiriyle karşılık verir ve üzeri altın yaldızlı bir tüfek ve bir at gönderir (Tağıyev 2006: 49-51). Hâlî, Âşık Ali, Fazlî, Râfi’ gibi şairlerle de çağdaş ve dost olmuştur (Tağıyev 2006: 49).

Azerbaycan’da halk arasında yaygın kullanılan “Her okuyan Molla Penah olmaz” sözü Vâgıf’ın şöhretinin genişliğine işaret eden kanıtlardan biridir. Yusuf Vezir Çemenzeminli’nin Kan İçinde romanı, Samet Vurgun’un Vâkıf manzum piyesi, Ramiz Mustafayev’in Vâkıf operası Vâgıf’ın yaşamını konu alan eserlerden bazılarıdır.

Kaynakça

Akpınar, Yavuz (1988) "Vâkıf Molla Penah". Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi. C. 8. İstanbul: Dergâh Yay. 502-503.

Ahundov, Nazim (hzl.) (2006). Garabağnameler. C. 2. Bakü: Şark-Garp Neşriyatı.

Aliyev A, E. Bağırov, A. Ramazanov (hzl) (1999). Mirze Yusif Garabaği. Mecmueyi-Vagif ve Müasirini-Diger. Bakı: Şuşa Neşriyatı.

Araslı, Hemid (1956). XVII-XVIII Esr Azerbaycan Edebiyyatı Tarixi. Bakü: Azerbaycan Üniversitesi Neşriyatı.

Araslı, Hemid (hzl.) (1952). Vagif, Seçilmiş Eserleri. Bakü: Azerneşr.

Araslı Hemid (1968). Molla Penah Vagif. Eserleri.Bakı: Azerbaycan Dövlet Neşriyatı.

Araslı Hemid (2004). Mоlla Penah Vagif. Eserleri. Bakı: Şerk-Gerb Neşriyatı.

Azerbaycan Edebiyatı Tarihi (1960). C. I. Bakı: Elmler Akdemiyası Neşriyatı.

Bağırov, Ekrem (hzl.) (1995). Mehemmedağa Müctehidzade, Riyazül-Aşigin. Bakü: Azerbaycan Neşriyatı.

Bağırov, Ekrem (hzl.) (1999). Mirza Yusuf Karabağî, Mecmua-yı Vâkıf ve Muasırin-i Diğer. Bakü: Şuşa Yay.

Berge, Adolph (1868). Kafkas ve Azerbaycan’da Meşhur Olan Şuarânın Eş’ârına Mecmu’adır. Leipzig.

Ceferov Nizami (2004). Molla Veli Vidadi, Molla Penah Vagif. Bakı: Çaşıoğlu Neşriyatı.

Dadaşzade, Araz (1966). Molla Penah Vagif: Heyat ve Yaradıcılığı. Bakü: AzSSR EA Neşriyatı.

Dadaşzade, Araz (1980). XVIII Esr Azerbaycan Lirikası. Bakü: Elm Yay.

Dadaşzade Araz (1988). Vagif. Eserleri. Bakı: Yazıçı Neşriyatı.

Ferzeliyev, Akif (hzl.) (2006). Garabağnameler. C. 1. Bakü: Şark-Garp Neşriyatı.

Gehremanov, Cahangir (hzl.) (1988). XVII-XVIII Esrler Azerbaycan Edebiyyatı. Bakü: Elm Yay.

Kahramanov Cahangir (hzl) (1986). Hüseyn Efendi Gayıbov. Azerbaycanda Meşhur Olan Şüeranın Eşarına Mecmuadır. C. I. Bakı: Elm Neşriyatı.

Karadağî, Hasan Ali Han. Tezkire-i Karadağî. Azerbaycan Millî İlimler Akademisi Fuzuli Yazmalar Enstitüsü. No. 7602.

Köçerli Feridun Bey (1978). Azerbaycan Edebiyatı. C. I. Bakı: Elm Neşriyatı

Köçerli, Firidun Bey (2005). Azerbaycan Edebiyyatı. C. 1. Bakü: Avrasya Pres Yay.

Mümtaz, Selman (1925). Azerbaycan Edebiyyatı: Molla Penah Vâkıf. Bakü: Komünist Neşriyatı.

Mümtaz, Selman (1925). Azerbaycan Edebiyyatı: Muhammed Hüseyin Han Müştâk. Bakü: Komünist Neşriyatı.

Mümtaz Salman (2006). Azerbaycan Edebiyatının Kaynakları. Bakı: Avrasiya press.

Seferli, Elyar ve H. Yusifov (1982). Gedim ve Orta Esrler Azerbaycan Edebiyyatı. Bakü: Maarif Neşriyatı.

Seferli, Aliyar ve Halil Yusifli (2008). Azerbaycan Edebiyatı Tarihi. Bakı: Ozan Matbaası.

Tağıyev, Rasim (hzl.) (2006). Selman Mümtaz, Azerbaycan Edebiyyatının Gaynagları. Bakü: Avrasya Press Yay.

Vezirov, Haşim Bey (1908). Kafkas Şu’arâsının Meşhûru Molla Penah Vâkıf’ın Ele Düşen Eş’ârının Mecmuası. Bakü: Kaspi Matbaası.

Yıldırım Dursun(1982)."Vâkıf Molla Penah". Türk Ansiklopedisi. C. 32. Ankara: MEB Yay. 239-240.

Yurtsever A. Vahap (1952). Azerbaycan Edebiyatında Vedadi ve Vâkıfın Yaratıcılığı. Ankara: Azerbaycan Kültür Derneği Yay.


Madde Yazım Bilgileri

Yazar: AZAD AĞAOĞLU - SEYRAN QAYIBOV
Yayın Tarihi: 13.12.2013
Güncelleme Tarihi: 12.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Gazel

mef’ûlü mefâ’îlü mefâ’îlü fe’ûlün

Salmak nazarından meni cânâna düşer mi

Terk eylemek öz kulını sultâna düşer mi

 

Kâkül ne revâdur ki gönülden ede gıybet

Şâne gilei zülf-i perîşâna düşer mi

 

Gamzen lebüni dişlememiş kanumı dökdi

Kan eylemeyen kimsene hîç kana düşer mi

 

Dil çâh-ı zenahdâna düşüp zülfün ucından

Elbette hatâsız kişi zindâna düşer mi

 

Derler ki dehânunla eder bahs-i nezâket

Görün bu söz ol gonca-yı handâna düşer mi

 

Ol serv-i hırâmâna ki gezmek olup âdet

Bir yol yolı gör kim bizim eyvâna düşer mi

 

Olmazsa eger Vâkıf’a bir sadri semen yâr

Top eyleyüben başını meydâna düşer mi

Gehremanov, Cahangir (hzl.) (1988). XVII-XVIII Esrler Azerbaycan Edebiyyatı. Bakü: Elm Yay. 442-443.

Muhammes

fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün

Berk urup gün tek çıkar bir hûrî-peyker her sabâh

Şerm eder anın yüzinden mâh-ı enver her sabâh

Zülf-i şeb-rengi döker kadde berâber her sabâh

Müşg-i bûdan âlemi eyler mu’attar her sabâh

Subh-ı sâdık tek açar sadrin mukarrer her sabâh

 

Hâbdan açar gözin tâ nergis-i fettân gibi

El çeker müjgânın eyler tîr-i hûn-efşân gibi

Tarh eder yüz yanına gîsûları reyhân gibi

Kaddine yaşil giyer ol gonca-yı handân gibi

Başı üstünden salar destâr-ı ahmer her sabah

 

Bir minâ-gerden sefîd-endâm ferbih sîm-sak

Lâle-ruh mermer-sîne nermîn-beden şîrîn-bukak

Tûbâ-kamet mâh-tal’at hoş alâmet ay kabak

Oldı mescîdden hemân dem ehl-i kıble ittifak

Kaşıdur anın meger mihrâb u minber her sabâh

 

Eglenir nârin danışır nâz ilen nârin güler

Tarz-ı güftârına eyler tûtîler tahsîn güler

Kaş güler hem göz güler ârız dahî rengîn güler

Dünyede çokdur gülen ammâ bu çok şîrîn güler

Böyle de insân olur ağzında şekker her sabâh

 

Bilmişem kûyin güzel firdevs ü gülşenden anın

Tâ ölince okların koymam çıka tenden anın

Gezdiği yeri sever gözüm ile genden anın

Vâkıf’am hîç kimse kesmez zikrini menden anın

Eylerem sıdk ile adın dilde ezber her sabâh

Gehremanov, Cahangir (hzl.) (1988). XVII-XVIII Esrler Azerbaycan Edebiyyatı. Bakü: Elm Yay. 448-449.

Muaşşer

(Kısmen)

fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün

Ey büt-i tûtî-zebân gel kim makalün isterem

Teşne-i dîdârünem âb-ı zülâlün isterem

Naz-ı germ ü gamze-i çeşm-i gazâlün isterem

Yüz beyâzunda senün öz hatt u hâlün isterem

Matla-ı vechünde ebrû-yı hilâlün isterem

Sâye-i serv-i kad-i tûbâ-misâlün isterem

Dem-be-dem zevk-i temâşâ-yı cemâlün isterem

Târ-ı zülf-i müşg-reng ü ruy-i âlün isterem

Kalmışam hicründe gülzâr-ı visâlün isterem

Ey büt-i tûtî-zebân gel kim makalün isterem

 

Güller açılmış bugün ayş ü neşâtun vaktidür

Gûşe-i gülzârda ferş-i bisâtun vaktidür

Tâzeden tecdîd-i akd-ı irtibâtun vaktidür

Bezm-i îd-i vasla tertîb-i neşâtun vaktidür

İnkızâ-yı fasl-ı gülden ihtiyâtun vaktidür

İllet-i aşka ilâc-ı Bukırat’un vaktidür

Ravza-yı rıdvân içün seyr-i sırâtun vaktidür

Âşık u ma’şûk ara hoş inbisâtun vaktidür

Her zaman şîrîn şîrîn ihtilâtun vaktidür

Ey büt-i tûtî-zebân gel kim makalün isterem

 

Râh-ı aşkunda senün men cân ü serden geçmişem

Pâre pâre kılmışam gönli cigerden geçmişem

Yanmışam pervâneler tek bâl ü perden geçmişem

Her semen-sâ-turradan her sîm-berden geçmişem

Dilber-i gonca-dehen nergis-nazardan geçmişem

Lâleden el çekmişem gül-berg-i terden geçmişem

Terk edüb dehrin safâsın hayr ü şerden geçmişem

Dişleriyçin mahzen-i dürr ü güherden geçmişem

Kevseri unutmışam şehd ü şekerden geçmişem

Teşne-i dîdârünem âb-ı zülâlün isterem

 

Çünki müştak olmışam sen serv-i sîm-endâma men

Eylerem müjgânumı hûn ile zerrîn hâme men

Yazaram her gün sana mihr ü vefâdan nâme men

Çok didüm hem-reng olam ol ârız-ı gül-fâma men

Koymaz ammâ çarh-ı gerdûn sürinem bu kâma men

Yok aceb disem siyeh-rû gerdiş-i eyyâma men

Düşmişem ser-halka-yı zülfün ucından dâma men

Ne şarâb-ı la’l-gûna mâ’ilem ne câma men

Dikmişem göz rûz-ı vaslundan gelen bayrama men

Matla-ı vechünde ebrû-yı hilâlün isterem

 

Gösterübdür bilmezem la’lün ne lezzet gönlime

Döne döne anı fikr etmekdür âdet gönlime

Andan özge gelmeyüb şîrîn hikâyet gönlime

Firkatinden kalmayupdur sabr ü tâkat gönlime

Kametinden ayrı zâhirdür kıyâmet gönlime

Va’de-i vaslun ha versün istikamet gönlime

Sen özün tâ etmeyince bir inâyet gönlime

Çok yeter ağyârdan cevr ü ihânet gönlime

Sâye-i serv-i kad-i Tûbâ-misâlün isterem

 

Çün murâd-ı hâtırumdur la’l-i lebden sûd-ı aşk

Eylerem her dem kara bağrumı hûn-âlûd-ı aşk

Arşa başumdan çıkar tüy başına min dûd-ı aşk

Her regümdür âb-ı sevdâdan dolu bir rûd-ı aşk

Zâhid-i bî-bâk tek men olmazam merdûd-ı aşk

Hâliyâ mülk-i melâhatde menem Mahmûd-ı aşk

Var ümîdüm ki olam men muktedâ-yı cûd-ı aşk

Hak mana etmiş müsellem çünki her mevcûd-ı aşk

Vâkıf’am saldı meni âteşlere Nemrûd-ı aşk

Kalmışam hicründe gülzâr-ı visâlün isterem

Bağırov, Ekrem (hzl.) (1995). Mehemmedağa Müctehidzade, Riyazül-Aşigin. Bakü: Azerbaycan Neşriyatı. 14-16.

Koşma

11’li hece (6+5)

Sensen ey nâzenîn güzeller şâhı

Olabilmez kimse berâber sana

Sarhoş durup salınanda her yana

Mat kalır a serv-i sanavber sana

 

Bakdıkça bakışın şîrîn gözün şûh

Bir aceb civânsın nezâketün çoh

Kemâlünde cemâlünde ayıp yoh

Perverd-gâr vermiş her hüner sana

 

Söz yoh zenahdâna zülfe yanağa

Kamete gerdene kaşa kabağa

Bir şîrîn dilbersen baştan ayağa

Ne nebât benzeyer ne şeker sana

 

Ya bedirlenmiş bir mâh-ı tâbânsan

Ya cennet bağında gül-i handânsan

Ya meleksen ya da hûr ü gılmansan

Ey sevdiğim insân kim diyer sana

 

Çohlar gitti iltimâsa gelmedün

Yüzüm üste kadem basa gelmedün

Vâkıf öldi niçün yasa gelmedün

Ya zâhir olmadı bu haber sana

Araslı, Hemid (hzl.) (2004). Vâkıf, Eserleri. Bakü: Şark-Garp Neşriyatı. 29.


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1İHSANİ, Mevlüt Şafakd. 1928 - ö. 06.11.2010Doğum YeriGörüntüle
2HEMİD AĞAOĞLUd. 1899 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
3TELLİ SUNA/NECEFÎ/BACI, Suna Gölpekd. 1956 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
4KİSSÛRÎd. 1717 - ö. 1827Doğum YılıGörüntüle
5FUTÛHÎ, Hoca Sıdıkd. 1717-18 - ö. 1755-56Doğum YılıGörüntüle
6ŞERÎF, Mehmed Şerîf Efendid. 1717 - ö. 1790Doğum YılıGörüntüle
7MEKKÎ, Mehmed Efendid. 1714 - ö. 1797Ölüm YılıGörüntüle
8EMÎN, Ayaklı Kütüphane Müftü-zâde Seyyid Mehmed Emin Efendid. 1700-01 - ö. Temmuz-Ağustos 1797Ölüm YılıGörüntüle
9MECDÎ, Sarraç-zâde Mustafa Mecdî Efendid. ? - ö. 1797-98Ölüm YılıGörüntüle
10SA'ÎD PAŞA, Divan Efendisi-zâde Mehmed Sa'îd Paşad. 1832 - ö. 1891MeslekGörüntüle
11HÂFIZ, Erzurumlu İshâk Efendid. 1838 - ö. 1903MeslekGörüntüle
12NÛRÎ, Diyarbakırlı Osmân Nûrî Paşad. 1803 - ö. 1856MeslekGörüntüle
13LE’ÂLÎ (Müte’accem)d. ? - ö. ?Madde AdıGörüntüle
14FERDÎ-İ ACEMd. ? - ö. ?Madde AdıGörüntüle
15RECÛLÎd. ? - ö. 1869 ds.Madde AdıGörüntüle