VELED, Sultân Veled, Bahâeddîn Muhammed Veled

(d. 25 Rebîülâhir 623/25 Nisan 1226 - ö. 10 Receb 712/11 Kasım 1312)
divan şairi, nâsir
(Divan/Yazılı Edebiyat / Başlangıç-15. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

XIII. asrın önemli şairlerinden Sultân Veled, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ile Gevher Hatun’un büyük oğludur. Asıl adı “Bahâeddîn Muhammed Veled”dir. 25 Rebîülâhir 623/25 Nisan 1226’te bugün Karaman olarak bilinen Larende’de doğdu. İlk öğrenimini babasından aldı. Küçük yaşlarda babası ile birlikte muhtelif âlimlerin de bulunduğu toplantılara katıldı ve katıldığı bu toplantılardan istifade etti. Sadık bir mürit gibi babasına ve Şems-i Tebrîzî’ye hizmet etti. İlk kayboluşunda Şam’a giderek (1246) Şems-i Tebrîzî’yi geri getirdi. Şems-i Tebrîzî’nin ölümünden sonra (1247) aynı saygıyı babasının halifeleri Selâhaddîn-i Zerkûb’a ve Hüsâmeddîn Çelebi’ye de gösterdi ve babasının ölümü üzerine (1273) yerine geçmesi istendiyse de kabul etmeyerek Çelebi’ye tabi oldu. Hüsâmeddîn Çelebi vefat edince (1284) ısrarlara karşı koyamayarak postnişinliği kabul etti, ancak gerçek halifenin Kerîmüddîn Bektemür olduğunu hem belirtmekten geri kalmamış hem de Bektemür’ün ölümüne kadar (1291) ona gereken saygıyı gösterdi. Sultân Veled, postnişin olduktan sonra babasının yolunu örgütlemeye çalıştı. Mevlevîlik onun zamanında kurumsallaşarak örgütlü bir tarikat haline geldi. Gerek yapıtları, gerekse dört bir yana gönderdiği dervişleri ve halifeleriyle Mevlevîliğin yayılmasını sağladı. Sultân Veled, 10 Receb 712/11 Kasım 1312 tarihinde 86 yaşında Konya’da vefat etti ve babasının yanına gömüldü. Sultân Veled’in; Selâhaddîn-i Zerkûb’un kızı Fâtıma Hatun ile evliliğinden Celâleddîn Emîr Ârif Çelebi adında bir oğlu, Mutahhara Hatun (Âbide) ve Şeref Hatun (Ârife) adlarında iki kızı vardır. Fâtıma Hatun’dan sonra evlendiği câriyesi Nusret Hatun’dan oğlu Çelebi Şemseddîn Emîr Âbid ve cariyesi Sünbüle Hatun’la evliliğinden de oğulları Çelebi Selâhaddîn Emîr Zâhid ve Çelebi Hüsâmeddîn Emîr Vâcid doğmuştur (Değirmençay 2009: 521).

 Şiirlerinde “Veled” mahlasını kullanan Sultân Veled’in büyük kısmı manzum ve Farsça olan eserleri şunlardır:

1. Dîvân: Sultân Veled’in Dîvân’ı, kaside, gazel, kıt’a, terci-bend, terkib-bend, musammat ve rubaîlerden oluşmaktadır. Bu manzumelerde 29 değişik aruz kalıbı kullanılmıştır. Her vezindeki manzumeler, Mevlânâ’nın Dîvân’ında olduğu gibi alfabetik bir tertiple toplanmıştır. Bu Dîvânlarda mutat sıraya göre kaside, gazel, kıt’a ve terciler yer almaktadır. Rubaîler (Uzluk 1941: 559-616; Değirmençay 1996b) ise ayrı bir cüz halinde bulunmaktadır. Dîvân’da, Farsça 826 gazel, 32 kaside, 9 kıt’a, 10 terci-bend ve terkib-bend, 23 musammat, 454 rubaî yanında Türkçe ve Arapça şiirler ile Rumca beyitler de vardır. Bunlar, 62 beyitte 8 Arapça manzume ve 3 rubaînin yanında, Farsça bir gazel içinde 3 beyit, ayrıca bir de Farsça-Arapça mülemma şiir; 123 beyitte, 14 Türkçe manzume ve Farsça-Türkçe 13 beyitlik mülemma bir gazel; 21 Rumca beyit ile Farsça-Türkçe, Farsça-Arapça ve Farsça-Rumca bir arada mülemma şiirlerdir (Değirmençay 1996a: 52). Dîvân’daki gazellerin çoğu, Mevlânâ’nın gazellerine nazire olarak yazılmıştır. Özellikle bu hüviyetinden dolayı babası Mevlânâ’nın Dîvân-ı Kebîr’indeki şiirlerinin iyi şekilde anlaşılması için Sultân Veled’in Dîvân’ının göz önünde bulundurulması gerekmektedir (bk. Uzluk 1941) Büyük bir edebî değeri olmayan eser, devrinin muhtelif devlet ricali için yazılan ve çok defa beyitlerinin ilk harflerinin sıralanmasından, hakkında yazılmış olduğu şahsın adı çıkan manzumeleri sebebiyle tarih tetkikleri bakımından mühimdir (Yazıcı 1997: 30). Övgü ve mersiye mahiyetinde olanlar müstesna, bütün gazeller tasavvufî ve didaktik mahiyettedir. Gazellerin ve rubaîlerin en önemli özelliği ifadenin açık ve sade oluşudur. Sultân Veled’in Dîvân’ı, Veled Çelebi’nin takrizi ve Uzluk’un mukaddimesiyle birlikte yayımlanmıştır (Uzluk 1941).

2. İbtidâ-nâme (Veled-nâme, Mesnevî-i Veledî): Sultân Veled’in ilk mesnevîsidir. Mevlânâ’nın hayatı ve Mevlânâ muhiplerinin ilk inançlarını gösteren en eski ve doğru kaynak niteliğini taşıması bakımından çok önemlidir. Başında yer alan “Mesnevî-i Veledî” ibaresi ile de anılan eser Veled-nâme olarak da tanınmaktadır. Ancak metin, “ibtidâ” kelimesiyle başladığı ve Sultân Veled’in ilk mesnevîsi olduğu için daha çok İbtidâ-nâme adıyla bilinmektedir. 690/1291’de kaleme alınan mesnevîde 76 Türkçe, 180 Arapça ve 23 Rumca beyit de bulunmaktadır. Aruzun “fe’ilâtün mefâ’ilün fe’ilün” kalıbıyla yazılan mesnevînin “dîbâce”si ile fasıl başlarındaki mensur kısımları, manzumelerin bir nevi özeti mahiyetinde olup genellikle sade, külfetsiz, yapmacıktan uzak ve aynı üslûptadır. Nazmı ise, nesir kısmında dillendirilen konuların geniş olarak işlendiği beyitlerden oluşmaktadır. Bunlar, ekseriyetle son derece sade, akıcı, külfetsiz ve basit bir dil ve üslupla kaleme alınmıştır (Değirmençay 1996b: 21). İbtidâ-nâme’de, Mevlânâ’nın Mesnevî’sinde geçen erenlerin kıssaları zikredilmiş, kendisiyle dost ve gönüldaş olan Seyyid Burhâneddîn Muhakkık-ı Tirmîzî, Tebrizli Şemseddîn Muhammed, Konyalı Şeyh Selâhaddîn Ferîdûn, Konyalı Çelebi Hüsâmeddîn ile kendi durumu anlatılan hikâyeler aracılığıyla anlatılmıştır (Sultân Veled 1976: 1-2). İran’da Celâl Hümâî tarafından yayımlanan (bk. Sultân Veled 1315) eser, Türkiye’de Gölpınarlı tarafından Türkçeye tercüme edilerek (bk. Sultân Veled 1976) neşredilmiştir.

3. Rebâb-nâme: 700/1301’de aruzun “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilât” kalıbıyla nesir ve nazım karışık olarak kaleme alınmıştır. Manzum kısımların bir nevi özeti mahiyetinde olan dîbâce ve bölüm başlıkları tamamen kendisine aittir. Nesir kısmı dîbâce ile birlikte 106 başlıktan oluşmaktadır. Nazmı, bir takım vezin ve kâfiye kusurları taşımakla birlikte son derece sade ve akıcıdır. 8124 beyit olan mesnevîde 162 Türkçe, 36 Arapça ve 22 Rumca beyit vardır (bk. Değirmençay 1996a). Birçok öğüdün yer aldığı eserde, Kur’ân ayetlerinden ve tarikatla ilgili hususlardan bahsedilmiştir. Bu konular içerisinde birçok ayet ve hadis iktibaslarında bulunulmuş ve manaları geniş açıklamalarla ifade edilmiştir. Türkçe ve Arapça beyitlerde de aynı hususlar dile getirilmiştir. Eser üzerine Değirmençay (1996a) tarafından bir doktora çalışması yapılmıştır.

4. İntihâ-nâme (Mesnevî): Sultân Veled bu eserine herhangi bir ad koymamış, sadece Mesnevî demiştir (Değirmençay 1996a: 54). İntihâ-nâme adı ise, onun üçüncü ve son mesnevîsi olmasından dolayı verilmiştir (Yazıcı 1997: 30). Telif tarihi bilinmeyen eserin ilk iki mesnevîden sonra nazmedildiği dikkate alınarak 700-712/1300-12 yılları arasında yazıldığı tahmin edilmiştir (Değirmençay 1996a: 54). Ateş (1968: 206), Konya’da bulunan bir nüshanın sonundaki beyitlerden hareketle metnin, Zilkade 708/Nisan-Mayıs 1309’de tamamlandığını belirtmiştir. Aruzun “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün” ve “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilât” vezinleriyle kaleme alınan eser, manzum ve mensur kısımlardan oluşmaktadır. Mensur kısımlar, manzum kısımlarda işlenen konuların özeti mahiyetindedir. Metin, baştan sona Farsça olup şairin diğer eserlerindeki gibi Türkçe, Arapça ve Rumca beyitler yoktur (Değirmençay 1996a: 54-55). Sultan Veled, İntihâ-nâme’nin dîbâcesinde, Kur’ân’da çeşitli ibareler ve türlü misallerle öğütler verilip tekrar edildiğini ve Allah’ın kendisine itaat edilmesi için bir manayı bin ibarede getirdiğini belirterek vaaz ve nasihati tekrar ettiğini anlatıp “İnsanlar, nefis ve şeytanın tuzağına düştükleri sürece biz de, Kur’ân’da olduğu gibi vaaz ve nasihatte bulunacağız” diyerek eserini bu amaç doğrultusunda yazdığını belirtmiştir. İntihâ-nâme’de; tarikatın gerekleri, vaaz ve nasihatlerin yanı sıra Mevlevîlikle ilgili olarak Mevlânâ’nın Şems’e bağlanmadan önceki durumu, yaşantısı ve diğer özellikleri ile Şems’e bağlanması ve Şems’in, daha önce hiç sema yapmamış olan Mevlânâ’yı semaa başlatması, semaın bütün müritler tarafından icra edilmesi ve sema ile ilgili birtakım kısa anlatımlar da vardır (Değirmençay 1996b: 24).

 Sultân Veled’in Dîvân’ında ve mesnevîlerinde yer alan Türkçe manzumeleri Kilisli Muallim Rif’at’ın tashihiyle Veled Çelebi (Sultân Veled 1341) ve Mansuroğlu (1958); Arapça şiirleri ise Değirmençay (1997b) tarafından yayımlanmıştır.

5. Ma’ârif: Sultân Veled’in bu Farsça mensur eseri tasavvufî niteliktedir. 56 bölümden meydana gelen metinde, gayet açık ve sade bir dil kullanılmıştır. Kitap, dedesi Sultânü’l-Ulemâ’nın Ma’ârif’iyle babasının Fîhi Mâ-fîh’ine benzetilerek yazılmıştır. Ma’ârif’teki konular, bir bakıma mesnevîlerindeki konuların tekrarı gibidir. Hatta birçok yeri aynı konulardan meydana gelmiştir. Tevhîde ve tasavvufa, tarikata ve şeriata ait inançlar ve kaideler, her fasılda, çeşitli şekillerde ortaya konularak, âyet ve hadislerin yanında, Senâ’î, Attâr ve özellikle Mevlânâ’dan alınan tazmin beyitleri ve kendi beyitleriyle pekiştirilmiştir. Eser, Anbarcıoğlu (1984) tarafından Türkçeye çevrilerek neşredilmiştir.

 

Şiirlerinde Anadolu halkını bilgilendirip aydınlatmak ve babası Mevlânâ’nın görüşlerini yayıp açıklamak ile büyüklüğünü telkin maksadını güden Sultân Veled, arada Türkçe şiirler söylemişse de eserlerinin büyük bir çoğunluğunu Farsça yazmıştır. Anadolu Türkçesinin eski örneklerinden sayılan ve tasavvuf esaslarını öğretme mahiyeti taşıyan Türkçe şiirlerinde genellikle mesnevî nazım şeklini kullanmıştır. Sultan Veled’in Türkçe şiirleri Gibb’in söylediği gibi Osmanlı Devleti’nin tesis edildiği sıralarda Batı Türkçesine örnek teşkil etmesi bakımından ilginçtir. Bu şiirlerde kullanılan Türkçe kelimelerin ekseriyeti bugün unutulmuş, bir kısmı muhtemelen Osmanlı Türkçesinde hiç kullanılmamış, geri kalanı da belki hâlâ bazı ağızlarda varlığını sürdürmektedir. Didaktik nitelikli sade ve yumuşak bir üslûpla kaleme alınmış bu manzumelerde, özellikle yazılma amacı sebebiyle edebî bir zarafet yoktur. Ancak bunlar, Türk tarzı aruz ölçüsüne uygun ve isabetle seçilmiş kafiyelerle oluşturulmuşlardır (Gibb 1999: 106).

 

Sultân Veled’in şiirlerindeki Türkçe, Mevlânâ’nınkiler gibi dağınık mısra, beyit ve mülemmalardan ibaret olmayıp sayısı 14’ü bulan gazellerinin tümünü kapsamaktadır. Hatta Sultân Veled, İbtidâ-nâme’nin 76, Rebâb-nâme’nin 162 beyitlik bir bölümünü de Anadolu Türkçesiyle meydana getirmiştir. Gerek 10.000 beyitlik İbtidâ-nâme’sinde gerekse 8.124 beyitlik Rebâb-nâme’sinde Türkçeye tam anlamıyla hâkim olamadığına dikkat çeken sözlerinde onun aruzlu Türkçe ifadede nasıl zorlandığı, bu sebeple de sonraki beyitlerde söyleyeceklerini daha rahat anlatabilmek için tekrar Farsçaya döndüğü dikkati çekmektedir (Akün 1994: 393). Sultân Veled’in özellikle Türkçe gazellerinde, Türk halk edebiyatında sıkça kullanılan aliterasyonun varlığı dikkat çekmektedir. Şair, bu usulü kullanmakla şiirlerini hiç şüphesiz Türk halk şiirine yaklaştırmış, böylece halkın kendi şiirlerini kolayca benimsemelerine zemin hazırlamıştır. Bu da doğal olarak onun ortaçağ Anadolu’sunda şöhret kazanmasına vesile olmuştur (Fomkin 1994: 137-41). Veled’in Türkçe şiirlerinin esasını, Fomkin’in tespit ettiği gibi eski çağlardan gelen Türk şiir geleneği ile kendi estetik tasavvurları oluşturmuştur (Fomkin 1994: 137-148). Dolayısıyla Sultân Veled’in Türkçe şiirleri, daha sonra gelen şairlerce kaleme alınacak Türkçe şiirlerin bir nevi öncülüğünü yapmıştır (Akün 1994: 393).

Kaynakça

Açık, Nilgün (2004). “Sultan Veled ve Sonrası Anadolu’sunda Türkçe Hakimiyetine Mevlevîliğin Etkisi”. V. Uluslar arası Türk Dili Kurultayı Bildirileri I (20-26 Eylül 2004). Ankara: TDK Yay. 39-48.

Anbarcıoğlu, Meliha (1991). Sultan Veled, Maârif. İstanbul: MEB Yay.

Büyük Türk Klasikleri (1985). “Sultân Veled”.  C. 1.İstanbul: Ötüken-Söğüt Yay. 261-263.

Değirmençay, Veyis (1996a). Sultan Veled ve Rebabnâme. Doktora Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi.

Değirmençay, Veyis (hzl.) (1996b). Sultan Veled, Rubailer. Erzurum: AÜFEF Yay.

Değirmençay, Veyis (1997a). “İntihânâme Mesnevisinde Mevlânâ ve Mevlevîlikle İlgili Anlatımlar”. Yedi İklim 11 (84): 53-58.

Değirmençay, Veyis (hzl.) (1997b). Sultan Veled’in Arapça Şiirleri. Erzurum: AÜFEF Yay.

Değirmençay, Veyis (2009). “Sultan Veled”. İslâm Ansiklopedisi. C. 37. İstanbul: TDV Yay. 521-522.

Fomkin, M. S. (1994). “Sultan Veled (1226-1312)’in Şiir Sanatı ve Türk Şiir Geleneği”. TDAY-Belleten (1991). 137-148.

Gölpınarlı, Abdülbâki (1976). Sultan Veled, İbtidâ-nâme. Ankara: Konya Turizm Derneği Yay.

Kartal, Ahmet (2008). “Anadolu Selçuklu Devleti Döneminde Dil ve Edebiyat”. Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi (1): 95-168.

Küçük, Hülya (hzl.) (2005). Sultân Veled ve Maârif’i. Kitâbu’l-Hikemiyye Adlı Maârif Tercüme ve Şerhi (İnceleme-Metin). Konya: Konya Büyük Şehir Belediyesi Yay.

Mansuroğlu, Mecdut (hzl.) (1958). Sultan Veled’in Türkçe Manzumeleri. İstanbul: İÜEF Yay.

Sultân Veled (Bahâeddîn Mevlânâ Celâleddîn Muhammed bin Huseyn-i Belhî) (1315). Veled-nâme (Mesnevî-yi Veledî). (Bâ-Tashîh u Mukaddime-i Celâl Humâî). Tehrân.

Sultân Veled (1341). Dîvân-ı Türkî-i Sultân Veled. (Câmi’î ve Muhaşşîsi: Kastamonu Meb’ûsu Veled Çelebi; Musahhihi: Kilisli Muallim Rif’at). İstanbul.

Şentürk, Ahmet Atillâ, A. Kartal (2010). Eski Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Dergâh Yay.

Uzluk, Feridun Nafiz (hzl.) (1941). Divanı Sultan Veled. İstanbul: Uzluk Basımevi.

Yazıcı, Tahsin (1979). “Sultan Veled”. İslâm Ansiklopedisi. C. XI. İstanbul: MEB Yay. 28-32. 

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. AHMET KARTAL
Yayın Tarihi: 26.12.2014
Güncelleme Tarihi: 08.11.2020

Eserlerinden Örnekler

Gazel

Karnum açdur karnum açdur karnum aç

Rahmet itgil Tanrı bana kapu aç

Uçmak aşından dilervem bir çanak

Nûr hamîrinden iki üç bazlamaç

Rahmetün çokdur denizdür iy Çalap

Rahmetün eksilmeye sen çok saç

Ger yazukluvan bagışla iy Kerîm

Kuluna dutma katı bu kez geç

Sen buyurdun kuluna gel bir karış

Kim gelem senüniçün ben bir kulaç

Kim seni bir bilmeye cânlar cânı

Oldı gâvur boynına asıldı haç

Kim seni göre vü âşık olmaya

Ya eşekdür ya ki taşdur ya agaç

Sen güneşsin gök tahtun iy paşa

Çayır u çimen nûrundan oldı çaç

Kaşlarun yâdur gözün oklar atar

Gönlüm ol oklar içün oldı umaç

Ol ne kaşdur ol ne gözdür cân alur

Ol ne boydur ol ne yüzdür ol ne saç

İy Veled gözlü cihânda azdur

Gözsüze bakma ırakdan kaç kaç

(Büyük Türk Klasikleri (1985). “Sultân Veled”. C. 1. İstanbul: Ötüken-Söğüt Yay. 263.)

Rebâb-nâme’den

Mevlânâdur evliyâ kutbı bilün

Ne kim ol buyurdısa anı kılun

Tanrıdan rahmetdür anun sözleri

Körler okırsa açıla gözleri

Kangı kişi kim bu sözden yol vara

Tanrı anun müzdini bana vire

Yok idi mâlum davarum kim virem

Dostlıgın mâl ile bellü gösterem

Mâl kim Tanrı bana virdi budur

Kim bu mâlı isteye ol usludur

Mâl toprakdur bu sözler cân durur

Uslular andan kaçar bunda durur

Söz kalur bâkî davar fânî olur

Diriyi dut kogıl anı kim ölür

Tanrıyı dut kim kalasın sen ebed

Gün ü gice Tanrıdan iste meded

(Büyük Türk Klasikleri (1985).  “Sultân Veled”. C. 1.İstanbul: Ötüken-Söğüt Yay. 262-263.)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1CEMÂLÎ, Şeyh Cemâleddîn İshâk Efendid. ? - ö. 1526-27Doğum YeriGörüntüle
2ŞUHÛDÎ, Seyyid Kasım Şuhûdî Çelebid. ? - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
3CÜNÛNÎ AHMED DEDE, Larendelid. 1543? - ö. 1620Doğum YeriGörüntüle
4HAŞİMÎ, Osmand. 1543 - ö. 1594MeslekGörüntüle
5SA’ÎD, Babaefendi-zâde Şeyh Mehmed Sa’îd Efendid. ? - ö. 1871MeslekGörüntüle
6ZEYNÎ, Şeyh Mehmed Zeynî b. Mehmed Hamdullah Efendid. 1491-92 - ö. 1569-70MeslekGörüntüle
7HİMMETÎd. ? - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
8MUZAFFEREDDÎN ŞÎRÂZÎ, Alî bin Muhammedd. ? - ö. 1516-17Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
9ŞERÎFÎd. ? - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
10VELİ EFENDİd. ? - ö. ?Madde AdıGörüntüle
11İZÂKÎ, İzâkî Çelebid. ? - ö. ?Madde AdıGörüntüle
12MEYLÎ, Lütfî Beyzâde Mustafa Meylîd. ? - ö. 1587-88Madde AdıGörüntüle