ÂRİF, Cabbâr-zâde Mehmed Ârif Bey

(d. 1244/1828 - ö. 1339/1920)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Bozok (Yozgat)’un kurucu ailesi Çapanoğulları’nın torunlarındandır. Ailesi sebebiyle “Çapan-zâde” ve “Cabbâr-zâde” isimleriyle anılır. Şiirlerinde “Ârif” ve “Mütercim” mahlaslarını kullanır. Çapan-zâde Şâkir Efendi’nin oğludur 1244/1828 Temmuz ayında İstanbul’da Rumelihisarı civarında doğar. İlk öğrenimini o zamanın iyi okullarından Mekteb-i İrfân’da tamamladıktan sonra, on dokuz yaşındayken buradan diploma alarak Bâbıâli Mâliye Kalemi’ne, sonra Felahî mahlasıyla Hazîne-i Mâliye Bedelât Kalemi’ne devam eder ve otuz üç sene devlet hizmetinde çalıştıktan sonra 1297/1880 Aralık ayında Nizâmiye Kâtipliği’nden emekliliğini ister (Vassaf 1343: IV/150; Tâhir 1338: II/345-46; Kurnaz-Tatcı 2001: II/607-608; İnal 1969: I/21; Abdulkadiroğlu-Özkan 1994: 73). Ârif Bey’in kaç yaşında öldüğü hususunda farklı rivayetler vardır. Hüseyin Vassâf, “Son zamanlarında sokağa çıkamayacak kadar yaşlanan Ârif Bey, 1339 Muharrem/30 Eylül 1920 Perşembe günü doksan beş yaşında iken vefat etti.” bilgisini verdikten sonra, Evrâd-ı Havâdis isimli eserden şu satırları aktarır: “Emekliler şeyhi, ünlü fazıllardan Çapan-zâde Ârif Bey, yüz yaşını geçmiş olduğu halde Çengelköy’de Pınarderesi’nde kiralık oturduğu evde vefat etmiştir. Padişah, merhumun ölüm haberini duyunca gömülme masraflarının devlet cebinden karşılanmasını ferman buyurmuş ve vasiyeti gereği Kuzguncuk Nakkâş kabristanında (Nakkaştepe/Beylerbeyi) defnedilmiştir. Merhum, bilge ve olgun bir kişi olup son derece güçlü bir hafızaya sahipti” (Vassaf 1343: IV/150). Kaynaklardaki bu muhtelif hükümlere bakılırsa Ârif Bey oldukça uzun bir ömür sürmüş, 90’ı aşkın bir yaşta -doğum ve ölüm tarihine bakılırsa 92 yaşında- vefat etmiştir (Yılmaz 2011: 39).

Kaynakların bildirdiğine göre Cabbâr-zâde Ârif Bey, uzun boylu, beyaz sakallı, boyu posu yerinde birisidir. Sokağa çıktığında setre pantolon, kolalı gömlek giyer, temiz gezer. Bu özelliğinden ötürü Şeyh Ahmed Muhtâr er-Rufaî kendisine “kravatlı evliyâ” adını verir. (Yılmaz 2011: 38; Tavşancıoğlu 2011: 69).

Mehmed Ârif Bey’in eserleri, sağlığında Üsküdar Azîz Mahmûd Hüdâî Efendi Dergâhı Kütüphanesi'ne vakfedilmiş, daha sonra oradan Üsküdar Hacı Selim Ağa Kütüphanesi’ne nakledilmiştir. Bu eserler şöyle sıralanabilir:

1. Fıkh-ı Keydân Tercemesi: Lutfullah e’n-Nesefî el-Keydânî’nin (ö.1349) Fıkhu’l-Keydânî olarak da bilinen Mukaddimetü’s-Salât adlı eserinin tercümesidir.

2. Atiyye-i Sübhâniyye Şerh-i Gavs-ı Geylâniyye: Önemli bir bilgi birikimi sonucunda oldukça ârifâne yazılmış değerli bir eserdir. Esere, Mustafa Şerîf Efendi tarafından haşiye yazılmıştır. 1304 yılında İstanbul Karabet ve Kasber matbaasında basılmıştır. 127 sayfadır.

3. Hazîne-i Nûr: Kur’ân-ı Kerîm’deki sure ve ayetlerle ilgili birtakım bilgiler içerir. Matbu olan eser 1328 yılında Kader Matbaası'nda basılmıştır.

4. Şerh-i Güldeste-i İsmet: İsmet-i Buhârî’nin nutkuna yazılmış bir şerhtir.

5. Miftâhu Hazâ’ini’r-Rahmâniyye fî-Memleketi Vücûdi’l-İnsâniyye: Sünbül Sinan’ın “Gel ey sâlik diyem bir söz ki Hakdır” mısrasıyla başlayan nutkuna yazılmış şerhtir. Eserin müellif nüshası Hacı Selim Ağa Kütüphanesi Hüdaî Efendi 571 numarada kayıtlıdır. Diğer bir nüshası ise Taksim Atatürk Kitaplığı Osman Ergin 1146’da kayıtlıdır. Bazı kaynaklarda eserin adı Miftâhu Hısnı Hasîni Rahmâniyye fî-Arzi Vücûdi İnsâniyye olarak geçer. Ancak Ârif Efendi’nin delaletiyle eserin ismi başlıktaki şekliyledir.

6. Şu’ûnâtu Hak alâ-Mâcera’s-Sebak: İslâm tarihini konu edinen 5 ciltlik bir eserdir. Hüdâî Efendi Kütüphanesi'ne nakledildiği söylense de bugün nerede olduğu bilinmemektedir.

7. Dâfi‘u’z-Zulem fî-Kulûbi’l-Ümem: Şeyh Mustafa Muslihüddin Ebu’l-Vefâ'nın bir nutku üzerine kaleme alınmıştır. Eser, Nutk-ı Şeyh Vefâ Şerhi olarak da bilinir. 1319’da basılmıştır.

8. Hazâ’inü’l-Envâr ve Defâ’inü’l-Esrâr: 6 ciltlik bu eser sekiz yüzü aşkın hadis-i şerifi ve bin kadar sahabenin hal tercümesini içerir. Eserin 79 varaklık müellif hattı ilk cildi “Hadîs-i Erbaîn Şerhi” ser-levhasıyla Hacı Selim Ağa Kütüphanesi Hüdaî Efendi 180-1-2 numarada kayıtlıdır, ancak diğer ciltlerin akıbeti belli değildir.

9. Tuhfe-i Şemsiyye: Hz. Mevlâna’nın Dîvân-ı Kebîr’de “Menem ma’lûl-ı bî-illet ki illet geşt peyvendem” mısrasıyla başlayan gazelinin şerhidir. Eserin nüshası kayıptır.

10. Vâridât-ı Seferiyye: Hakâyıka dair bir eserdir. Nüshası kayıptır.

11. Tuhfe-i Seyfiyye: Haccın sırlarına dair bir eserdir. Nüshası kayıptır.

12. İstid‘â-yı Merhamet: Şarihin, Seyyid Ahmed-i Bedevî hazretlerinin bir nutkuna yazdığı şerhtir. Nüshası kayıptır.

13. Zeyl-i Vâridât-ı Seferiyye: Hakâyıka dair Vâridât-ı Seferiyye adlı eserine kendi yazdığı zeyldir. Ruh meselesiyle ilgilidir. Nüshası kayıptır.

14. Kitâbu’l-Hakâyık: Tefsir, fıkıh ve Kur’ân sırlarına dair 4 ciltlik bir eserdir. Nüshası kayıptır.

15. Dîvânçe: Müellifin 30 kadar gazelini içeren bu Dîvânçe'nin nüshası kayıptır. Mehmed Ârif Bey’in şiirleri, bazı eserlerinde parça parça kayıtlıdır. Özellikle şerhlerinde, şerhini zenginleştirmek üzere şiirlerinden örnekler vermiş, böylece şairlik yönünü de ortaya koymuştur.

16. Celb-i Sürûr ve Selb-i Küdûr: İsmail Hakkı Bursevî’nin meşhur Kasîde-i Münferice’sine yazılmış bir şerhtir. Nüshası kayıptır.

17. Îzâhu’l-Merâm alâ-Vilâdeti Seyyidi’l-Enâm: Cabbâr-zâde Ârif Bey’in Süleyman Çelebi’nin Mevlid adıyla bilinen Vesîletü’n-Necât’ına yazdığı şerhtir. Cabbâr-zâde Mehmed Ârif Bey, genel olarak Vesîletü’n-Necât’ın bölümlerinden “doğum”, “mucizeler” ve “mirac” üzerinde durmuş, Mevlid’in 225 beyitlik bölümünü şerh etmiştir. Eserin ne zaman yazıldığıyla ilgili tam bir tarih verilmese de şarihin, “sebeb-i teşrîh” kısmında kullandığı ifadeler bir fikir verecek mahiyettedir. Buna göre Ârif Bey, Îzâhü’l-Merâm’ı kaleme almaya Rumî Nisan 1321/ Miladi Nisan 1905’te katıldığı bir mevlid toplantısında karar verir ve kendi ifadesiyle hemen telife başlar. Îzâhü’l-Merâm’ın müellif hattıyla kaleme alınan tek nüshası Üsküdar Hacı Selim Ağa Kütüphanesi Hüdâî Efendi Bölümü 570 numarada kayıtlıdır (Yılmaz 2011: 39-42).

Cabbâr-zâde Ârif Bey nevi şahsına münhasır bir İstanbul Beyefendisi’dir. Gözden uzak durmayı şiâr edinmiş, mahviyet sâhibi, ehl-i dil bir zâttır (Ceylan 2011: 156-157). Halvetiyye tarikatının Şabaniyye koluna bağlı olan Ârif Bey, zamanının ilim irfan sahibi kimseleri arasında yer alır. Başlangıçta sıradan bir öğrenim görmüşken, sonraları Üveysîlik sayesinde zorlu ilimleri öğrenmeye muvaffak olduğundan Arapça ve Farsçada yetkinlik kazanır. Tarikat terbiyesini Şabaniyye tarikatı ulularından Kuşadalı İbrahim Halvetî’nin (ö. 1261/1845) nâibi Bosnalı “Hammâmî” Muhammed Tevfik Efendi (ö. 1283/1866)’den alır. (Yılmaz 2011: 38).

Kaynakça

Abdulkadiroğlu, Abdulkerim ve Feridun Hakan Özkan (1994). Yozgat Meşhurları. Ankara: Kariyer Matbaası.

Bursalı Mehmed Tahir (1338). Osmanlı Müellifleri. C. 2. İstanbul: Ali Şükrü Matbaası.

Ceylan, Ömür (2011). Bağbozumu Edebiyat Araştırmaları. İstanbul: Kesit Yay.

Hüseyin Vassaf (1343). Sefîne-i Evliyâ. Süleymâniye Ktb. Yazma Bağışlar Nr. 2308.

İnal, İbnülemin Mahmud Kemal (1969). Son Asır Türk Şâirleri. İstanbul: Millî Eğitim Basımevi.

Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatçı (hzl.) (2001). Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî-Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri. Ankara: Bizim Büro Yay.

Tavşancıoğlu, Ali (2011). Şu’arâ-yı Bozok Yozgat’ın Kadim Şâirleri. Yozgat: Kün Yay.

Yılmaz, Ozan (hzl.) (2011).Cabbarzâde Mehmed Ârif Bey Mevlid Şerhi Îzâhü’l-Merâm alâ-Vilâdeti Seyyidi’l-Enâm. İstanbul: Kurtuba Kitap.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DOÇ. DR. FERUDUN HAKAN ÖZKAN
Yayın Tarihi: 18.02.2014
Güncelleme Tarihi: 01.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Gazel

Mahfi iken nûr-ı zâtın sonra ifşâ eyledin

Sîne-i bî-kînemi ol nûrdan ignâ eyledin

Kendi hüsnün hûblar vechinde peydâ eyleyüp

Çeşm-i âşıkdan dönüp anı temâşâ eyledin

Nûhı seylâb-ı belâdan lutf idüp kıldın rehâ

Fülk-i cismim ka‘r-ı bahr-i aşka ilkâ eyledin

Gülşen itdin nâr-ı Nemrûdı Halîlullâha kim

Nâr-ı hubbunla vücûdum yakdın ifnâ eyledin

Merhem-i rahminle Eyyûba şifâlar bahş idüp

Ehl-i derdin zümresinde beni ibkâ eyledin

Kurtarup sicn-i belâdan Yûsuf-ı Ken‘ânı sen

Eşk-i çeşmim çâh-ı gönlüm içre icrâ eyledin

Rûh-ı Kudsi neş’e-i Meryemden itdirdin zuhûr

Tıfl-ı gönlüm merdî-i vaslınla ihyâ eyledin

Ey Mütercim lâ-mekân ilin mekân it durma kim

Feyz-i akdesden bu şeb bana tecellâ eyledin

Îzâhu’l-Merâm alâ-Vilâdeti Seyyidi’l-Enâm'dan

Didi gördüm ol habîbün anası

Bir ‘aceb nûr kim güneş pervânesi

Berk urup çıkdı evimden nâgehân

Göklere dek nûr ile toldı cihân

Bu iki beyt sehl-i mümteni’ ve teşbîh-i belîğ ve sihr-i helâl envâ’ındandır. Fenn-i belâğa muktezâsınca burada pek çok ma’ânî-i latîfe var ise de ne çâre ki bu şerhimizin fünûna dâ’ir mebâhise ta’alluk ider ciheti olmadığından ol bâbda tafsîlden sarf-ı nazarla yalnız şârihlik vazîfesi meslek-i hâssını ihtiyâr itdim.

Bi’z-zât cenâb-ı ‘Abdü’l-muttalib efendimizden mervîdir: Vilâdet-i pür-sa’âdet gicesi Beyt-i şerîfde münâcât-ı Hakla meşgûl idim. Nâgâh hâtifden sem’ime bir sadâ-yı hoş-nevâ vâsıl oldı. Şöyle ki, “Yâ ‘Abdü’l-muttalib! Şimdi Âmîneden bir çocuk tevellüd itdi. Vücâd-ı sa’âdet-âlûdı cümle ‘avâlime rahmetdir”. Bu hâl beni gaşy-dâr eylediginden hemân dem hâne-i ‘âlî-i Âmîneye ‘azîmet itdim. Bu hânenin tafsîlâtı âtîde gelecekdir ki Şi’b-i Ebû Tâlib nâmı ile meşhûr-ı enâmdır. Ol vakit vilâdet-i Muhammede muttali’ olarak cenâb-ı Hakka şükrâniyyet ‘arż itdim. Bu da Kureyşiyye şürefâ-yı nisâsından hazret-i Fâtımadan menkûldür. Didiler ki: Tâ’ife-i Mûseviyyeden birisi vilâdet-i Muhammediyye gicesinin ferdâsı güni mecma’-ı Kureyşe gelüp “Yâ ma’şer-i Kureyş! Bu gicede bir oğlancuk miyânenizde tevellüd eyledi mi ‘aceb” diye su’âle cür’et ider. ‘Abdu’llāh bin ‘Abdü’l-muttalib hazretinin bir nefer mahdûmı oldı, cevâbını alınca didi ki: “V’allâhi’l’azîm bu çocuk hâtemü’l-enbiyâ olacakdır ve arkasında bir nişânesi vardır ki o da nübüvvet-i mutlaka ‘alâmetidir. Anın nâmına hâtem-i nübüvvet ta’bîr iderler. Artık bundan sonra Benî İsrâ’lden peygamber zuhûrı külliyyen münkatı’ oldı. Zîrâ bu zât hâtemü’l-enbiyâdır ve Kureyş kavmi devlet ü satvet ü şerâfet-i fevka’l-‘âdeye nâ’il bulundığı gibi bu zâtın hâli ve şeref ü şânı maşrık u mağribe kadar cârî vü sârîdir” diye ma’lûmât-ı fenniyyesini ve meşhûdât-ı müktesebesini beyân u ihbâr idüp melce’-i kadîmine ‘avdet ü ‘azîmet eyledi. Bu da ‘Aşere-i Mübeşşereden ‘Abdu’r-rahmân bin ‘Avf hazretinin vâlide-i ‘ulyâsı Şifâ hatundan bi’z-zât mervîdir. Bu zât didiler ki: “Ben vilâdet-i Muhammediyye gicesi hazret-i Âmîne efendimizin nezdinde idim. Maşrıkdan tâ mağribe kadar cümle ‘avâlim ü eşyâ pür-zîb ü ziyâ ve hâriku’l-‘âde hâlât bana rûşenâ oldı. Müstağrak-ı bahr-i hayret bir sûretde kaldım”. Rivâyât-ı mevsûkadan birisi dahı şudur ki kâhin bir Yehûdî diger refîkine, “Yâ fülân ibni fülân! Bu gice Mekkede Muhammedin kevkebi tulû’ itdi. Medîne ve cümle ‘avâlim nûr ile toldı gördün mi”, su’âline arkadaşı, “Evet, evet” diye cevâb virmiş oldığını ensâr-ı kirâmdan meddâh-ı Resûl Hassân hazretinin pederleri Sābit istimâ’ idüp zabt itdi. Ba’dehû vilâdet-i mukaddese-i risâleti bi’l-istihbâr Yehûdî-i kâhinin bu kavline hisâbca muvâfık u mutâbık geldigini bi’z-zât ikrâr u ihbâr eylediler.

(Yılmaz, Ozan (2011).Cabbarzâde Mehmed Ârif Bey Mevlid Şerhi Îzâhü’l-Merâm alâ-Vilâdeti Seyyidi’l-Enâm. İstanbul: Kurtuba Kitap. 42, 166-167.)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1NÜZHET, Mehmed Nüzhetd. 1828 - ö. 1887Doğum YeriGörüntüle
2Mithat Cemal Kuntayd. 1885 - ö. 30 Mart 1956Doğum YeriGörüntüle
3REŞKÎ, HALİL REŞKÎ EFENDİd. ? - ö. 1718-19Doğum YeriGörüntüle
4KEMÂL PAŞA, İsmâ'îl Sâdık Kemâld. 1828 - ö. 1892Doğum YılıGörüntüle
5NÜZHET, Mehmed Nüzhetd. 1828 - ö. 1887Doğum YılıGörüntüle
6FEVZÎ, Hammâmî-zâde Mehmedd. 1828 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
7HİCRÎ, Ahmed Hicrî, Tosyalıd. 1875 - ö. 1920Ölüm YılıGörüntüle
8TAMEY ANAd. 1870 - ö. 1920Ölüm YılıGörüntüle
9Haşim (Yenişehirli)d. 1860 - ö. 25 Kasım 1920Ölüm YılıGörüntüle
10İsmail Aşıkoğlud. 10 Haziran 1940 - ö. ?MeslekGörüntüle
11Mehmet Atilla Maraşd. 1 Temmuz 1949 - ö. ?MeslekGörüntüle
12Vedat Nedim Törd. 1897 - ö. 8 Nisan 1985MeslekGörüntüle
13RÜŞDÎ, Ahmed Efendid. ? - ö. 19. yy.Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14HÜSNÎ, Sarıhatip-zâde Hüseyind. 1843 - ö. 1917Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15SÂLİHA SUÂD HANIMd. ? - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16SIRRÎ, İbrâhim Sırrî Efendid. ? - ö. 1699Madde AdıGörüntüle
17MUSTAFA EFENDİ, Bostan-zâded. 1498 - ö. 1570Madde AdıGörüntüle
18ZİHNÎ, Pervâne Salih Deded. ? - ö. 1663Madde AdıGörüntüle