Madde Detay
BELÎĞ, İsmâil (Bursalı)
(d. 1079/1668 - ö. 1142/1730)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
XVIII. asrın değerli şair ve nâsirlerinden Beliğ’in asıl adı İsmâil’dir. Şairin Güldeste-i Riyâz-ı İrfân’ının matbu nüshasının sonuna ilâve edilen “müellifin tercüme-i hâli” kısmında 1079’da/1668-69 doğduğu ifade edilmektedir (Abdulkadiroğlu 1998: 542). Bursa’nın Mantıcı mahallesinde, başka bir rivayete göre de Nalbant mahallesinde dünyaya geldi. Babası “Şâhin Emîrzâde” lakabıyla şöhret kazanan Seyyid İbrâhim Efendi’dir (Ergun ty: 809). Babasının lakabından dolayı şair de “Şâhin Emîr Ağazâde” unvanıyla tanındı (Çapan 2005: 107; İnce 2005: 247; Erdem 1994: 38). Hayatı hakkında bilinenler sınırlıdır. Bursa’da devrinin önde gelen âlimlerinden iyi bir tahsil gördü. Arapça ve Farsça ilimlerdeki başarısı mükemmel derecede idi (Erdem 1994: 38). Gördüğü kuvvetli tahsile nazaran ehemmiyetli mevkilerde görev alamadı. Dedesi Mehmed Şâhin Efendi, Bursa mescidlerinden Mantıcı Câmi‘i’nde imam idi. Ölümünü müteakip yerine oğlu İbrâhim Efendi, onun vefatından sonra da İsmâil Belîğ imamlık vazifesine getirildi. Yaklaşık elli yıl bu câmide imamlık yaptı. 1702’de kısa bir süre Tokat mahkemesi nâibliğinde bulundu. Bu vazifelerden başka, süreleri kesin olarak tesbit edilememekle beraber, Evkaf-ı Haremeyn-i Şerîfeyn Mahkemesi’nde müfettiş kâtipliği, Hz. Emîr İmareti ile Yeşil İmaret’te önce kâtiplik, bir ara galle (mahsûl) nâibliği ve her iki imarette de imaret şeyhliği görevlerinde bulundu. Belîğ’in vefat tarihi ihtilâflıdır. Fatîn şairin ölüm tarihini 1143/1730-31, Şemseddin Sâmî 1140/1727-28 şeklinde bildirirken, diğer bütün kaynaklar 1142/1729-30 olduğunda ittifak ederler (Çiftçi 2014: 70; Sâmî 1306: 1354). Süleyman Hâlis Efendi’nin düşürdüğü, “Tayr ola cennete Şâhin-zâdem” mısraından 1142/1729-30 yılında öldüğü anlaşılmaktadır. Ayrıca Şeyhî, Belîğ’in vefat tarihini tam olarak 22 Ramazan 1142/10 Nisan 1730 şeklinde bildirmektedir. Bursa’da Çatalfırın civarındaki Yeniyer Mezarlığı’na defnedilen İsmâil Belîğ’in, bugün adı geçen mezarlığın tamamen kaldırılmış olması sebebiyle kabri bilinmediği gibi mezar taşı da bulunamamıştır.
İsmâil Belîğ’den başka hepsi XVIII. yüzyılda yaşamış Belîğ (Bucaklızâde Belîğ, Nisârîzâde Belîğ, Kirişcizâde Belîğ, Yenişehirli Belîğ) mahlaslı dört, Belîğî (İstanbullu Belîğî, İranlı Belîğî) mahlaslı üç şair daha vardır. Bunlardan Yenişehirli Belîğ’in (Mehmed Emîn) şiirleri İsmâil Belîğ’in şiirleriyle karıştırılmıştır. Zaman zaman isimleri ve eserleri birbirine karıştırılan bu şairler arasında Seyyid İsmâil Belîğ, tezkire ve vefeyâtnâme türündeki eserleriyle diğerlerinden ayrılmaktadır.
Eserleri şunlardır:
1. Güldeste-i Riyâz-ı İrfân ve Vefeyât-ı Dânişverân-ı Nâdiredân: “İrfân bahçelerinin gül demeti ve nâdir bilginlerin ölümleri” anlamına gelen bu eser, gerek tertibinde gösterilen özen gerek muhteva ve dil-üslup husûsiyetlerindeki selîslik bakımından edebiyat tarihimizde kaleme alınan vefeyât-nâmelerin en seçkini kabul edilir. Baldırzâde Mehmed Efendi’nin Ravza-i Evliyâ’sı esas alınarak yazılan ve bir zeyil mahiyeti taşıyan bu vefeyât-nâme, bir mukaddime ve “gülbün” adı verilen beş bölümden meydana gelmektedir. Tamamı Bursa’da medfûn kişilerin anlatıldığı eserin birinci gülbününde Osmanlı sultanları, şehzâdeler ve vezirlerden 41; ikinci gülbününde meşâyih ve nâsihlerden 154; üçüncü gülbününde âlimlerden 218; dördüncü gülbününde şairlerden 57; beşinci gülbününde hüner sahibi kimselerden 21 olmak üzere toplamda 491 kişinin hayat hikâyeleri ayrıntılı şekilde anlatılmış, şairliği olanların şiirlerinden örnekler sunulmuştur. 1135’da/1723-24 tamamlanmış olan eser, Bursa tarihi için değerli bir kaynaktır. Belîğ, Osmanlı sultan, vezir, şeyh, âlim ve şairleri hakkında bilgi verdiği bu eserine faydalandığı kaynaklardaki malûmatı aynen almamış, hataları düzeltme yoluna gitmiştir. Yazıldığı zamanda hayli rağbet gören esere birçok zeyil (Gülzâr-ı Sulehâ ve Vefeyât-ı Urefâ, Gülzâr-ı İrfân, Hulâsatü’l-Vefeyât) kaleme alınmıştır. Eserin birçok yazma nüshası olup, ayrıca Bursa Ticaret Mahkemesi reisi Mehmed Eşref tarafından 1302/1884 yılında Bursa Vilâyet Matbaası’nda basılmıştır. Söz konusu metnin 1998 yılında Abdulkerim Abdulkadiroğlu tarafından bir takdim ve indeks ilâve edilmek sûretiyle tıpkıbasımı yapılmıştır. Ayrıca Kadir Atlansoy, eserdeki şairler kısmını yeni harflere aktararak Bursa Şairleri adlı kitabında neşretmiştir (1998).
2. Nuhbetü’l-Âsâr li-Zeyli Zübdeti’l-Eş‘âr: Eser Kafzâde Fâizî’nin Zübdetü’l-eş‘âr’ına zeyil olarak yazılmış ve 1139/1726’da tamamlanmıştır. Belîğ, eserine Fâizî’nin bıraktığı 1030/1620-21 yılından 1139’a/1726-27 kadar yetişen şairleri dâhil etmiştir. XVII. asırdaki antolojik hüviyetteki tezkirelerin XVIII. asırdaki örneği olan bu eserde, verilen biyografik bilgiler bir iki satırı geçmez. 414 şairin bahis konusu edildiği eserin bilinen müellif hattı nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndedir (TY, nr. 1182). Bu nüsha Abdulkerim Abdulkadiroğlu tarafından neşredilmiştir ( 1985, 1999).
3. Gül-i Sad-berg: Manzum yüz hadis tercümesi olan Gül-i Sad-berg 182 beyitlik bir mesnevidir. 1134/1721-227de yazılan eserde baştan sona kadar aruzun “feilâtün feilâtün feilün” kalıbı kullanılmıştır. Belîğ’in çevirdiği hadislerde besmelenin ve Kur’an okumanın fazileti, Allah için nasihat, âlimlerin değeri ve ilim tahsiline özendirme, cehaletten ve cahillerden sakındırma, diş temizliği, abdestin faydaları, namaz, dua, istiğfar, namazda kıraatin farz oluşu, mescidin takva sahiplerinin evi olduğu, Hz. Peygamber’e salavat, onun kabrini ziyaret, şefaat, cehennem azabı, Allah korkusu, ölümden ders almak, yolculuğun zahmeti, akraba ziyaret gibi ibadet, ahlâk ve muamelâtla alâkalı konular üzerinde durulmuştur. Şair, hadisleri tercüme ederken, onların gerektirdiği davranışları da okuyucuya telkin etmiştir. Gül-i Sad-berg, şairin eserini bitirmekten duyduğu şükür ve memnuniyet hislerini dile getiren, çalışmasının değerini belirten ve tercüme yılını bildiren “Hâtime-i Suhan” bölümüyle sona erer. Bazı kaynaklarda, eserde yer alan hadislerin Hanîfzâde Tâhir Ahmed’in Âsâr-ı Nev adlı kitabından seçildiği kaydediliyorsa da bu yanlıştır (Ceyhan 2011: 107). Bilinen üç nüshası olan eserin ilk neşrini Abdulkerim Abdulkadiroğlu, dil içi çevirisiyle beraber son neşrini Âdem Ceyhan yapmıştır (2011).
4. Sergüzeşt-nâme-i Fakîr be-Azîmet-i Tokat: Belîğ’in Tokat mahkemesi nâibliği görevine tayin edilmesi üzerine, Bursa’dan yola çıkarak İstanbul üzerinden Ünye’ye, oradan da Tokat’a yapmış olduğu çok zahmetli deniz ve kara yolculuğuklarını, Tokat’ta iken çektiği memuriyet çilesini ve azledilişini anlattığı 149 beyitlik mesnevisidir. 1114/1702 yılında kaleme alınan eserin bilinen tek nüshası (Millet Ktp., Ali Emîrî, nr. 665) önce S. Nüzhet Ergun tarafından kısmen (1945), daha sonra da A. Abdulkadiroğlu (1985) tarafından neşredilmiştir.
5. Şehrengîz-i Bursa: Âyîne-i Hûbân adıyla da anılan eser 1119/1707-08'de Bursa’nın Kite kazasında tamamlanmıştır. Tamamı 269 beyit olan bu manzume, Bursa’nın meşhur güzellerinden yirmi güzelin sekizer beyitle tasvir edildiği bir mesnevidir. Bilinen iki nüshası da İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan (TY, nr. 1653, 9845) bu eser de A. Abdulkadiroğlu tarafından neşredilmiştir (1988).
7. Dîvân: Kaynakların tamamı şairin müretteb dîvânının olduğunu bildirirler. Mehmed Tevfik ise söz konusu eseri Yenişehirli Belîğ’in dîvânıyla karıştırmıştır (Oğuz 2012: 113). Fakat Şairin dîvânının günümüze ulaşmış bir nüshası bulunmamaktadır.
8. Seb‘a-i Seyyâre: Belîğ’in yedi na‘tını bir araya getirmek sûretiyle tertip ettiği eseridir. Metnin varlığını Safâyî bildirmektedir (Çapan 2005: 108). Eserin günümüze ulaşmış nüshası bulunmamakla birlikte bu derlemede yer almış olabileceği tahmin edilen bir iki na‘t neşredilmiştir (Ergun 1945: 810).
9. Genc-i Şâygân: Yazarın fıkıh, edebiyat, terâcimden bahis muhâdarattan bir mecmuasıdır. Eserin varlığından ilk bahseden kaynak Osmanlı Müellifleri’dir (Bursalı Tâhir 1333: 102). A. Abdulkerimoğlu eserin bir nüshasını gördüğünü bildirmiştir (1988: 24)
Bunların dışında, bazı kaynaklarda Belîğ'e ait gösterilen Sâkî-nâme-i Belîğ ise, Yenişehirli Belîğ Mehmed Emîn Efendi’ye attir (Abdulkadiroğlu 1988: 24).
Belîğ’den bahseden eserlerin bir kısmında onun mûsikişinas ve zâkirbaşı olduğu yolunda da kayıtlar vardır (Abdulkadiroğlu 1998: 542). Belîğ aynı zamanda usta bir nâsirdir. Şüphesiz ona şöhretini kazandıran nesir sahasında kaleme aldığı eserleridir. Şiir vadisinde de akranlarıyla boy ölçüşecek kadar maharetlidir. Şiirleri latif mânâlar ve nüktelerle yüklüdür (İnce 2005: 248; Erdem 1994: 39). İsmâil Belîğ, nesirlerindeki ağdalı ve külfetli ifadeye şiirlerinde yer vermemiştir. Şiirleri ve diğer manzum eserlerinde peygamber kıssalarıyla ilgili motiflere, halk dilinden alınmış deyim, atasözleri ve divan edebiyatının ortak mazmunlarına yer vermiş; dinî, mahallî ve özellikle biyografik eserleriyle devrinde seçkin bir şahsiyet olarak tanınmıştır (Çıpan 1992: 416).
Kaynakça
Abdulkadiroğlu, Abdulkerim (hzl.) (1999). İsmail Beliğ, Nuhbetü’l-Âsâr Li-Zeyli Zübdetü’l-Eş‘âr. Ankara: AKM Yay.
Abdulkadiroğlu, Abdulkerim (hzl.), (1998). İsmail Beliğ, Güldeste-i Riyâz-ı İrfân ve Vefeyât-ı Dânişverân-ı Nâdiredân. Ankara: Anıl Matbaa Yay.
Abdulkadiroğlu, Abdulkerim, (1985). Bursalı İsmail Beliğ, Ankara.
Abdulkadiroğlu, Abdulkerim (1988). Beliğ. Ankara: KB Yay.
Abdulkadiroğlu, Abdulkerim (1993). “Belîğ’in Gül-i Sadberg’i”. İslâmî Edebiyat 22: 121-151.
Abdulkadiroğlu, Abdulkerim (1987). “Bursalı İsmail Beliğ’in Sergüzeşt-nâme’sinde Tokat ve Nuhbetü’l-Âsâr’daki Tokatlı Şairler”, Türk Tarihinde ve Kültüründe Tokat Sempozyumu 2-6 Temmuz 1986, Ankara.535-547.
Abdulkadiroğlu, Abdulkerim (1985). “Folklorun Bilinmeyen Bir Kaynağı Vefeyât-nâmeler ve Bursa Vefeyâtnâmesinde Bulunan Folklorla İlgili Unsurlar”. Milletlerarası Türk Folkloru ve Halk Edebiyatında Yeni Görüşler I. Ankara. 125-137.
Abdulkadiroğlu, Abdulkerim (1985). “Sakî-nâme-i Beliğ”. Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi1 (1): 263-275.
Abdulkadiroğlu, Abdulkerim (1988). “Şehrengîzler Üzerine Düşünceler ve Belîğ’in Bursa Şehrengîzi”. Türk Kültürü Araştırmaları Prof. Dr. Şerif Baştav’a Armağan. Ankara. 129-67.
Akbayar, Nuri (hzl.)(1996). Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmânî. C.1. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay. 368.
Akbayar, Nuri (1977). “Beliğ İsmail”. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi. C.1. İstanbul: Dergâh Yay. 390.
Atlansoy, Kadir (1998). Bursa Şairleri. Bursa: Âsâ Kitabevi.
Bursalı Mehmed Tâhir (1333). Osmanlı Müellifleri. C.II. İstanbul: Matbaa-i Âmire.102-04.
Ceyhan Âdem (2011). “Tarihî Metinleri Nesre Çevirme Meselesi: Belîğ’in Gül-i Sad-Berg’i Örneği”. CBÜ Sosyal Bilimler Enst. Dergisi 9 (1): 103-140.
Çapan, Pervin (hzl.) (2005). Mustafa Safâyî Efendi, Tezkire-i Safâyî. Ankara: AKM Yay. 107-18.
Çıpan, Mustafa (1992). “Belîğ İsmâil”. İslam Ansiklopedisi. C. 5. İstanbul. 415-16.
Çiftçi, Ömer (hzl.) (2014). Fatîn, Hâtimetü’l-Eş’âr. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219117/h/metin.pdf [erişim tarihi: 30.01.2014]
Erdem, Sadık (hzl.) (1994). Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ’sı. Ankara: AKM Yay. 38-39.
Ergun, Sadeddin Nüzhet (1945). Türk Şairleri. C. II. İstanbul. 809-15.
İnce, Adnan (hzl.) (2005). Sâlim Efendi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. Ankara: AKM Yay. 247-48.
İpekten, Haluk vd. (1988). Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü. Ankara: KB Yay. 74.
Kurnaz, Cemal- Tatcı M. (hzl.) (2001). Mehmed Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî-Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri. C.I. Ankara: Bizim Büro Yay. 401.
Kutlu, Şemsettin (hzl.) (yty.). Faik Reşat, Eslâf. İstanbul: Tercüman Yay. 262-63.
Müstakim-zâde Süleymân Sa‘deddin Efendi (2000). Mecelletü’n-Nisâb. Tıpkıbasım. Ankara: KB Yay. vr. 147b.
Oğuz F. Sabiha, vd. (hzl.) (2012). Mehmed Tevfik Kâfile-i Şu‘arâ. İstanbul: Doğu Kütüphanesi. 112-13.
Özcan Abdülkadir (hzl) (1989). Şeyhî Mehmed Efendi, Vekᾱyiü’l-Fuzalâ. C. 3. İstanbul: Çağrı Yay. 735-37.
Şemseddin Sâmî (1306). Kᾱmûsü’l-A‘lâm. C.2. İstanbul: Mihrân Matbaası.1354.
Tansel, Fevziye Abdullah (1997). “Beliğ”. İslâm Ansiklopedisi. C.II. İstanbul: MEB Yay. 489-491.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: ARAŞ. GÖR. RAMAZAN EKİNCİYayın Tarihi: 01.06.2014Güncelleme Tarihi: 22.11.2020Eserlerinden Örnekler
Güldeste-i Riyâz-ı İrfân ve Vefeyât-ı Dânişverân-ı Nâdiredân’dan
eş-Şeyh Mehemmed el-Mısrî el-Halvetî
eş-Şeyh Mehemmed el-Mısrî el-ma‘rûf bi-Niyâzî Efendi. Egerçi bunlarun terceme-i münîflerini bu mecmû‘aya sebt ü tenmîk dâ’ire-i mâ nahnü fihimüzden dûr ve siyâk-ı saded-i müretteb-i üslûbumuzdan mehcûrdur. Zîrâ yâ vâsıta-i maskat-ı re’sle bu şehr-i safâ-resân-ı bî-nazîre mensûb yâ bâ‘is-i mevcûdü’l-medfen-i mütehakkıki’z-zuhûr münâsebeti ile bu cerîde-i unvân-tırâz-ı mü’essir vefeyâta mektûb olmak görinürdi. Fe-lâ-cerem nigârende-i harîr-i tahrîr mû-şikâfân-ı müşkül-pesendân indinde medhûl ü halel-pezîrdür. Ve lâkin bu belde-i reşk-i behiştde mûmâ ileyhün ahbâb u inâbet-gerdeleri bî-kıyâs ve akîde pâre-i şöhret-i nâmı hem-vâre-i hâyide-i dehân-ı nâs olmagın bi’l-iktizâ lâ yütrekü küllehû mülâhazasında
Beyt:
ﻤﻴﺎﻨﺠﻰ ﺠﻨﺎﻦ ﻜﻦ ﺰﺮﺍﻩ ﺼﻭﺍﺏ
ﻜﻪ ﻫﻢ ﺴﺑﺦ ﺒﺮ ﺠﺎﺑﻭﺩ ﻭ ﻫﻢ ﻜﺑﺎﺏ
kümeyt-i âtş-i ‘inân-ı kaleme bu vâdîde bir mikdâr ruhsat-ı cevelân virilmek görildi. Gencîne-i vücûd-ı mes‘ûdı belde-i Malatıyye’den peydâ ve nihâl-i isti‘dâdı ol hâk-i pâkde neşv ü nemâ bulan eş-Şeyh Mehemmed Efendi’dür. Evâ’il-i hâlinde meşâyıh-ı Nakşbendiyye’den olan vâlidinden iştigâl idüp bir mikdâr tahsîl ü kemâl itdükden sonra bin kırk sekiz sâli hilâlinde ârzû-yı tekmîl-i ulûm ile Diyârbekr’e nühüft ve üç sene mikdârı Mardin’de ilm-i mantık u kelâm kırâ’at ba‘dehu Mısr-ı Kᾱhire’ye azîmet itmişler idi. Anda dahi niçe zamân fuhûl-i ulemâ hıdmetinde dâmen-der-miyân-ı taleb ve tekye-endâz-ı sahâ’if-i kütüb-i Arab olup güzârende-i rûz u şeb iken
Beyt:
İlm-i bi’llâhe çalış var yüri ey himmeti dûn
Nice bir câze yecûzu nice bir kâne yekûn
mazmūnı câygîr-i derûn olmagın e‘izze-i tarîk-ı Kᾱdiriyye’den bir şeyh-i kâmilden ahz-ı dest-i inâbet ve tekmîl-i rüsûm-ı tarîkata himmet üzre iken mürşidleri ravza-i Rıdvân’a hırâm itmegin yedi sene mikdârı seyâhat ile mürşid-i âhar talebinde olmagın pergârvâr dâ’ire-i memâliki geşt ü güzâr ve şemmâme-i anber-misâl dest-hûş-ı nîk ü bed-i rûzgâr olarak reh-ber-i tevfîk-i İlâhî ile kasaba-i Elmalı’da sâkin meşâyih-ı Halvetiyye’den zümre-i urefânun ehl-i kemâli Şeyh Sinân Ümmî-i Elmalı hazretlerine intisâb ve on iki sene hıdmetleriyle şeref-yâb ba‘dehu izn ü hilâfetleriyle kasaba-i Uşşâk’a intikᾱl eyledüklerinde mezbûr Sinân Ümmî dahi dâr-ı bekᾱya irtihâl eylemiş idi.
(...)
(Atlansoy, Kadir (1998). Bursa Şairleri. Bursa: Âsâ Kitabevi.290-93.)
Gazel
Nev-bahâr oldı sabâ mevc-i çemen gösterdi
Deşti ezhâr ile nakş itdi peren gösterdi
Hâce-i bülbül olup müşterî-i kâle-i bûy
Şâhid-i goncaya zerrîn semen gösterdi
Zeyn idüp şimdi şükûfeyle bahâr etrâfı
Gülşeni kâse-i fağfûr-ı Yemen gösterdi
Câ-be-câ tâze benefşe çıkarup rûy-i zemîn
Nev-demîde hat ile vech-i hasen gösterdi
Sînesin arza kılup çâk-i kabâdan hûbân
Cûlar âyine-sıfat safvet-i ten gösterdi
Nûş-i câm itmeğe ağzın aradım dil-dârın
Bir şeker hand-i tebessümle dehen gösterdi
Mutrib-i bezm-i gül oldum diyü gülşende hezâr
Nağme bâbında niçe san‘at ü fen gösterdi
Deşt-i pehnâ-yı me‘ânîyi tekâpûda Belîğ
Dûr-bîn-i kalemim meşk-ı suhan gösterdi
Müjde erbâb-ı dile dîdeler olsun rûşen
Rûyin ol mâh-ı nevin çerh-i kühen gösterdi
Geldi mahdûmı sa‘âdetle veliyy-i ni‘amın
Itr-ı hâk-i kademi şehri Hoten gösterdi
Pertev-i sümm-i semendiyle o hûrşîd-i kerem
Şem‘-i ikbâlimizi şu‘le-fügen gösterdi
(Ergun, Sadeddin Nüzhet (1945). Türk Şairleri. C. II. İstanbul. 815.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 01.06.2014Güncelleme Tarihi: 22.11.2020Eserlerinden Örnekler
Güldeste-i Riyâz-ı İrfân ve Vefeyât-ı Dânişverân-ı Nâdiredân’dan
eş-Şeyh Mehemmed el-Mısrî el-Halvetî
eş-Şeyh Mehemmed el-Mısrî el-ma‘rûf bi-Niyâzî Efendi. Egerçi bunlarun terceme-i münîflerini bu mecmû‘aya sebt ü tenmîk dâ’ire-i mâ nahnü fihimüzden dûr ve siyâk-ı saded-i müretteb-i üslûbumuzdan mehcûrdur. Zîrâ yâ vâsıta-i maskat-ı re’sle bu şehr-i safâ-resân-ı bî-nazîre mensûb yâ bâ‘is-i mevcûdü’l-medfen-i mütehakkıki’z-zuhûr münâsebeti ile bu cerîde-i unvân-tırâz-ı mü’essir vefeyâta mektûb olmak görinürdi. Fe-lâ-cerem nigârende-i harîr-i tahrîr mû-şikâfân-ı müşkül-pesendân indinde medhûl ü halel-pezîrdür. Ve lâkin bu belde-i reşk-i behiştde mûmâ ileyhün ahbâb u inâbet-gerdeleri bî-kıyâs ve akîde pâre-i şöhret-i nâmı hem-vâre-i hâyide-i dehân-ı nâs olmagın bi’l-iktizâ lâ yütrekü küllehû mülâhazasında
Beyt:
ﻤﻴﺎﻨﺠﻰ ﺠﻨﺎﻦ ﻜﻦ ﺰﺮﺍﻩ ﺼﻭﺍﺏ
ﻜﻪ ﻫﻢ ﺴﺑﺦ ﺒﺮ ﺠﺎﺑﻭﺩ ﻭ ﻫﻢ ﻜﺑﺎﺏ
kümeyt-i âtş-i ‘inân-ı kaleme bu vâdîde bir mikdâr ruhsat-ı cevelân virilmek görildi. Gencîne-i vücûd-ı mes‘ûdı belde-i Malatıyye’den peydâ ve nihâl-i isti‘dâdı ol hâk-i pâkde neşv ü nemâ bulan eş-Şeyh Mehemmed Efendi’dür. Evâ’il-i hâlinde meşâyıh-ı Nakşbendiyye’den olan vâlidinden iştigâl idüp bir mikdâr tahsîl ü kemâl itdükden sonra bin kırk sekiz sâli hilâlinde ârzû-yı tekmîl-i ulûm ile Diyârbekr’e nühüft ve üç sene mikdârı Mardin’de ilm-i mantık u kelâm kırâ’at ba‘dehu Mısr-ı Kᾱhire’ye azîmet itmişler idi. Anda dahi niçe zamân fuhûl-i ulemâ hıdmetinde dâmen-der-miyân-ı taleb ve tekye-endâz-ı sahâ’if-i kütüb-i Arab olup güzârende-i rûz u şeb iken
Beyt:
İlm-i bi’llâhe çalış var yüri ey himmeti dûn
Nice bir câze yecûzu nice bir kâne yekûn
mazmūnı câygîr-i derûn olmagın e‘izze-i tarîk-ı Kᾱdiriyye’den bir şeyh-i kâmilden ahz-ı dest-i inâbet ve tekmîl-i rüsûm-ı tarîkata himmet üzre iken mürşidleri ravza-i Rıdvân’a hırâm itmegin yedi sene mikdârı seyâhat ile mürşid-i âhar talebinde olmagın pergârvâr dâ’ire-i memâliki geşt ü güzâr ve şemmâme-i anber-misâl dest-hûş-ı nîk ü bed-i rûzgâr olarak reh-ber-i tevfîk-i İlâhî ile kasaba-i Elmalı’da sâkin meşâyih-ı Halvetiyye’den zümre-i urefânun ehl-i kemâli Şeyh Sinân Ümmî-i Elmalı hazretlerine intisâb ve on iki sene hıdmetleriyle şeref-yâb ba‘dehu izn ü hilâfetleriyle kasaba-i Uşşâk’a intikᾱl eyledüklerinde mezbûr Sinân Ümmî dahi dâr-ı bekᾱya irtihâl eylemiş idi.
(...)
(Atlansoy, Kadir (1998). Bursa Şairleri. Bursa: Âsâ Kitabevi.290-93.)
Gazel
Nev-bahâr oldı sabâ mevc-i çemen gösterdi
Deşti ezhâr ile nakş itdi peren gösterdi
Hâce-i bülbül olup müşterî-i kâle-i bûy
Şâhid-i goncaya zerrîn semen gösterdi
Zeyn idüp şimdi şükûfeyle bahâr etrâfı
Gülşeni kâse-i fağfûr-ı Yemen gösterdi
Câ-be-câ tâze benefşe çıkarup rûy-i zemîn
Nev-demîde hat ile vech-i hasen gösterdi
Sînesin arza kılup çâk-i kabâdan hûbân
Cûlar âyine-sıfat safvet-i ten gösterdi
Nûş-i câm itmeğe ağzın aradım dil-dârın
Bir şeker hand-i tebessümle dehen gösterdi
Mutrib-i bezm-i gül oldum diyü gülşende hezâr
Nağme bâbında niçe san‘at ü fen gösterdi
Deşt-i pehnâ-yı me‘ânîyi tekâpûda Belîğ
Dûr-bîn-i kalemim meşk-ı suhan gösterdi
Müjde erbâb-ı dile dîdeler olsun rûşen
Rûyin ol mâh-ı nevin çerh-i kühen gösterdi
Geldi mahdûmı sa‘âdetle veliyy-i ni‘amın
Itr-ı hâk-i kademi şehri Hoten gösterdi
Pertev-i sümm-i semendiyle o hûrşîd-i kerem
Şem‘-i ikbâlimizi şu‘le-fügen gösterdi
(Ergun, Sadeddin Nüzhet (1945). Türk Şairleri. C. II. İstanbul. 815.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 22.11.2020Eserlerinden Örnekler
Güldeste-i Riyâz-ı İrfân ve Vefeyât-ı Dânişverân-ı Nâdiredân’dan
eş-Şeyh Mehemmed el-Mısrî el-Halvetî
eş-Şeyh Mehemmed el-Mısrî el-ma‘rûf bi-Niyâzî Efendi. Egerçi bunlarun terceme-i münîflerini bu mecmû‘aya sebt ü tenmîk dâ’ire-i mâ nahnü fihimüzden dûr ve siyâk-ı saded-i müretteb-i üslûbumuzdan mehcûrdur. Zîrâ yâ vâsıta-i maskat-ı re’sle bu şehr-i safâ-resân-ı bî-nazîre mensûb yâ bâ‘is-i mevcûdü’l-medfen-i mütehakkıki’z-zuhûr münâsebeti ile bu cerîde-i unvân-tırâz-ı mü’essir vefeyâta mektûb olmak görinürdi. Fe-lâ-cerem nigârende-i harîr-i tahrîr mû-şikâfân-ı müşkül-pesendân indinde medhûl ü halel-pezîrdür. Ve lâkin bu belde-i reşk-i behiştde mûmâ ileyhün ahbâb u inâbet-gerdeleri bî-kıyâs ve akîde pâre-i şöhret-i nâmı hem-vâre-i hâyide-i dehân-ı nâs olmagın bi’l-iktizâ lâ yütrekü küllehû mülâhazasında
Beyt:
ﻤﻴﺎﻨﺠﻰ ﺠﻨﺎﻦ ﻜﻦ ﺰﺮﺍﻩ ﺼﻭﺍﺏ
ﻜﻪ ﻫﻢ ﺴﺑﺦ ﺒﺮ ﺠﺎﺑﻭﺩ ﻭ ﻫﻢ ﻜﺑﺎﺏ
kümeyt-i âtş-i ‘inân-ı kaleme bu vâdîde bir mikdâr ruhsat-ı cevelân virilmek görildi. Gencîne-i vücûd-ı mes‘ûdı belde-i Malatıyye’den peydâ ve nihâl-i isti‘dâdı ol hâk-i pâkde neşv ü nemâ bulan eş-Şeyh Mehemmed Efendi’dür. Evâ’il-i hâlinde meşâyıh-ı Nakşbendiyye’den olan vâlidinden iştigâl idüp bir mikdâr tahsîl ü kemâl itdükden sonra bin kırk sekiz sâli hilâlinde ârzû-yı tekmîl-i ulûm ile Diyârbekr’e nühüft ve üç sene mikdârı Mardin’de ilm-i mantık u kelâm kırâ’at ba‘dehu Mısr-ı Kᾱhire’ye azîmet itmişler idi. Anda dahi niçe zamân fuhûl-i ulemâ hıdmetinde dâmen-der-miyân-ı taleb ve tekye-endâz-ı sahâ’if-i kütüb-i Arab olup güzârende-i rûz u şeb iken
Beyt:
İlm-i bi’llâhe çalış var yüri ey himmeti dûn
Nice bir câze yecûzu nice bir kâne yekûn
mazmūnı câygîr-i derûn olmagın e‘izze-i tarîk-ı Kᾱdiriyye’den bir şeyh-i kâmilden ahz-ı dest-i inâbet ve tekmîl-i rüsûm-ı tarîkata himmet üzre iken mürşidleri ravza-i Rıdvân’a hırâm itmegin yedi sene mikdârı seyâhat ile mürşid-i âhar talebinde olmagın pergârvâr dâ’ire-i memâliki geşt ü güzâr ve şemmâme-i anber-misâl dest-hûş-ı nîk ü bed-i rûzgâr olarak reh-ber-i tevfîk-i İlâhî ile kasaba-i Elmalı’da sâkin meşâyih-ı Halvetiyye’den zümre-i urefânun ehl-i kemâli Şeyh Sinân Ümmî-i Elmalı hazretlerine intisâb ve on iki sene hıdmetleriyle şeref-yâb ba‘dehu izn ü hilâfetleriyle kasaba-i Uşşâk’a intikᾱl eyledüklerinde mezbûr Sinân Ümmî dahi dâr-ı bekᾱya irtihâl eylemiş idi.
(...)
(Atlansoy, Kadir (1998). Bursa Şairleri. Bursa: Âsâ Kitabevi.290-93.)
Gazel
Nev-bahâr oldı sabâ mevc-i çemen gösterdi
Deşti ezhâr ile nakş itdi peren gösterdi
Hâce-i bülbül olup müşterî-i kâle-i bûy
Şâhid-i goncaya zerrîn semen gösterdi
Zeyn idüp şimdi şükûfeyle bahâr etrâfı
Gülşeni kâse-i fağfûr-ı Yemen gösterdi
Câ-be-câ tâze benefşe çıkarup rûy-i zemîn
Nev-demîde hat ile vech-i hasen gösterdi
Sînesin arza kılup çâk-i kabâdan hûbân
Cûlar âyine-sıfat safvet-i ten gösterdi
Nûş-i câm itmeğe ağzın aradım dil-dârın
Bir şeker hand-i tebessümle dehen gösterdi
Mutrib-i bezm-i gül oldum diyü gülşende hezâr
Nağme bâbında niçe san‘at ü fen gösterdi
Deşt-i pehnâ-yı me‘ânîyi tekâpûda Belîğ
Dûr-bîn-i kalemim meşk-ı suhan gösterdi
Müjde erbâb-ı dile dîdeler olsun rûşen
Rûyin ol mâh-ı nevin çerh-i kühen gösterdi
Geldi mahdûmı sa‘âdetle veliyy-i ni‘amın
Itr-ı hâk-i kademi şehri Hoten gösterdi
Pertev-i sümm-i semendiyle o hûrşîd-i kerem
Şem‘-i ikbâlimizi şu‘le-fügen gösterdi
(Ergun, Sadeddin Nüzhet (1945). Türk Şairleri. C. II. İstanbul. 815.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Güldeste-i Riyâz-ı İrfân ve Vefeyât-ı Dânişverân-ı Nâdiredân’dan
eş-Şeyh Mehemmed el-Mısrî el-Halvetî
eş-Şeyh Mehemmed el-Mısrî el-ma‘rûf bi-Niyâzî Efendi. Egerçi bunlarun terceme-i münîflerini bu mecmû‘aya sebt ü tenmîk dâ’ire-i mâ nahnü fihimüzden dûr ve siyâk-ı saded-i müretteb-i üslûbumuzdan mehcûrdur. Zîrâ yâ vâsıta-i maskat-ı re’sle bu şehr-i safâ-resân-ı bî-nazîre mensûb yâ bâ‘is-i mevcûdü’l-medfen-i mütehakkıki’z-zuhûr münâsebeti ile bu cerîde-i unvân-tırâz-ı mü’essir vefeyâta mektûb olmak görinürdi. Fe-lâ-cerem nigârende-i harîr-i tahrîr mû-şikâfân-ı müşkül-pesendân indinde medhûl ü halel-pezîrdür. Ve lâkin bu belde-i reşk-i behiştde mûmâ ileyhün ahbâb u inâbet-gerdeleri bî-kıyâs ve akîde pâre-i şöhret-i nâmı hem-vâre-i hâyide-i dehân-ı nâs olmagın bi’l-iktizâ lâ yütrekü küllehû mülâhazasında
Beyt:
ﻤﻴﺎﻨﺠﻰ ﺠﻨﺎﻦ ﻜﻦ ﺰﺮﺍﻩ ﺼﻭﺍﺏ
ﻜﻪ ﻫﻢ ﺴﺑﺦ ﺒﺮ ﺠﺎﺑﻭﺩ ﻭ ﻫﻢ ﻜﺑﺎﺏ
kümeyt-i âtş-i ‘inân-ı kaleme bu vâdîde bir mikdâr ruhsat-ı cevelân virilmek görildi. Gencîne-i vücûd-ı mes‘ûdı belde-i Malatıyye’den peydâ ve nihâl-i isti‘dâdı ol hâk-i pâkde neşv ü nemâ bulan eş-Şeyh Mehemmed Efendi’dür. Evâ’il-i hâlinde meşâyıh-ı Nakşbendiyye’den olan vâlidinden iştigâl idüp bir mikdâr tahsîl ü kemâl itdükden sonra bin kırk sekiz sâli hilâlinde ârzû-yı tekmîl-i ulûm ile Diyârbekr’e nühüft ve üç sene mikdârı Mardin’de ilm-i mantık u kelâm kırâ’at ba‘dehu Mısr-ı Kᾱhire’ye azîmet itmişler idi. Anda dahi niçe zamân fuhûl-i ulemâ hıdmetinde dâmen-der-miyân-ı taleb ve tekye-endâz-ı sahâ’if-i kütüb-i Arab olup güzârende-i rûz u şeb iken
Beyt:
İlm-i bi’llâhe çalış var yüri ey himmeti dûn
Nice bir câze yecûzu nice bir kâne yekûn
mazmūnı câygîr-i derûn olmagın e‘izze-i tarîk-ı Kᾱdiriyye’den bir şeyh-i kâmilden ahz-ı dest-i inâbet ve tekmîl-i rüsûm-ı tarîkata himmet üzre iken mürşidleri ravza-i Rıdvân’a hırâm itmegin yedi sene mikdârı seyâhat ile mürşid-i âhar talebinde olmagın pergârvâr dâ’ire-i memâliki geşt ü güzâr ve şemmâme-i anber-misâl dest-hûş-ı nîk ü bed-i rûzgâr olarak reh-ber-i tevfîk-i İlâhî ile kasaba-i Elmalı’da sâkin meşâyih-ı Halvetiyye’den zümre-i urefânun ehl-i kemâli Şeyh Sinân Ümmî-i Elmalı hazretlerine intisâb ve on iki sene hıdmetleriyle şeref-yâb ba‘dehu izn ü hilâfetleriyle kasaba-i Uşşâk’a intikᾱl eyledüklerinde mezbûr Sinân Ümmî dahi dâr-ı bekᾱya irtihâl eylemiş idi.
(...)
(Atlansoy, Kadir (1998). Bursa Şairleri. Bursa: Âsâ Kitabevi.290-93.)
Gazel
Nev-bahâr oldı sabâ mevc-i çemen gösterdi
Deşti ezhâr ile nakş itdi peren gösterdi
Hâce-i bülbül olup müşterî-i kâle-i bûy
Şâhid-i goncaya zerrîn semen gösterdi
Zeyn idüp şimdi şükûfeyle bahâr etrâfı
Gülşeni kâse-i fağfûr-ı Yemen gösterdi
Câ-be-câ tâze benefşe çıkarup rûy-i zemîn
Nev-demîde hat ile vech-i hasen gösterdi
Sînesin arza kılup çâk-i kabâdan hûbân
Cûlar âyine-sıfat safvet-i ten gösterdi
Nûş-i câm itmeğe ağzın aradım dil-dârın
Bir şeker hand-i tebessümle dehen gösterdi
Mutrib-i bezm-i gül oldum diyü gülşende hezâr
Nağme bâbında niçe san‘at ü fen gösterdi
Deşt-i pehnâ-yı me‘ânîyi tekâpûda Belîğ
Dûr-bîn-i kalemim meşk-ı suhan gösterdi
Müjde erbâb-ı dile dîdeler olsun rûşen
Rûyin ol mâh-ı nevin çerh-i kühen gösterdi
Geldi mahdûmı sa‘âdetle veliyy-i ni‘amın
Itr-ı hâk-i kademi şehri Hoten gösterdi
Pertev-i sümm-i semendiyle o hûrşîd-i kerem
Şem‘-i ikbâlimizi şu‘le-fügen gösterdi
(Ergun, Sadeddin Nüzhet (1945). Türk Şairleri. C. II. İstanbul. 815.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | VÂSIF, Hacı Mahmûd Efendi-zâde Ahmed Vâsıf Efendi | d. ? - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | Zebercet Coşkun | d. 11 Aralık 1933 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | ÖMER, Karakaş-zâde Ömer b. Mehmed | d. ? - ö. 1637 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | ŞEYHÎ, Sîmkeş-zâde Mehmed Efendi | d. Ocak 1668 - ö. 20 Temmuz 1731 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | ŞEYHÎ, Karga-zâde Mustafa Şeyhî Efendi | d. ? - ö. I. Mahmud devri (1730-1754) dönemi ortaları | Ölüm Yılı | Görüntüle |
6 | HARÂBÂTÎ, Muhemmed Binni Abdulla | d. 1637-38 - ö. 1730 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
7 | NEDÎM, Ahmed | d. 1681 - ö. 1730 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | GAMLI, Bekir Durak Gürsoy | d. 1883 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
9 | TEVFÎK, Tarsuslu Cûdî-zâde Seyyid Mehmed Efendi | d. 1873 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
10 | ÂKİF YÛSUF | d. ? - ö. 1853\'ten sonra | Meslek | Görüntüle |
11 | ÂSIM, Seyyid Sinek Mustafa Âsım Efendi | d. ? - ö. 1747-48 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
12 | KÂZIM, Çorlulu-zâde Eyyûbî Kâzım Efendi | d. ? - ö. 1726-27 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
13 | ŞÜKRÎ, Mustafa Şükrî Efendi | d. ? - ö. 1764/65 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | ÂBİDİN PAŞA | d. 1843 - ö. 1906 | Madde Adı | Görüntüle |
15 | SÂNÎ/SEYYİDÂ, Seyyid Mehmed Seyyidâ Efendi | d. ? - ö. 1809 | Madde Adı | Görüntüle |
16 | MEŞÂMÎ | d. ? - ö. 1585 | Madde Adı | Görüntüle |