Madde Detay
KEŞFȊ, Mustafa
(d. 1262/1843 - ö. 1329/1910)
tekke şairi
(Tekke / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Asıl adı Mustafa olan Keşfî, bu mahlası yakın arkadaşı olan Muhibbî’den almıştır. Artvin iline bağlı Yusufeli ilçesinin Zor (Esenkaya) köyünde H. 1262/M. 1843 yılında doğmuştur. Keşfî’nin babası Kafasoğlu Mehmet Efendi isimli bir âşıktır; oğlu Huzurî, Artvin âşıklık geleneği içerisinde önemli bir yere sahiptir. Gençliğinde Erzurum’a giderek Gaznevî Ahmet Efendi Dergâhı’nda eğitim almış, Kadiri tarikatına intisap etmiştir. Muhibbî ile çok yakın arkadaş olduğu, onu usta olarak kabul ettiği, Muhibbî’nin de onun hamiliğini yaptığı ifade edilmektedir (Gökalp 1988: 57-58). Girit seferine katılıp seferle ilgili şiirler yazan Keşfî ile Artvinli olan Keşfî birbirine karıştırılmamalıdır. Zira “Girid seferine katılan Keşfî, 17. yüzyıl şairidir. Girid seferi ile ilgili yazdığı destanın dışında âşıkane duygularla yazdığı koşmaları da mevcuttur.” (Banarlı 1997: 711). Artvinli Keşfî ise 19. yüzyıl şairidir. Keşfî, çiftçilik yaparak ve köyünde imal edilen kilim, seccade, cicim ve diğer dokumaları çevre illere satarak geçimini sağlamıştır (Gökalp 1988: 57-58). Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisinin yedinci cildinde yer alan bilgiye göre Keşfî, 1928 Osmanlı-Rus Harbi’ne milis subayı olarak iştirak etmiş, ataklığı ve cesareti sebebi ile “Deli Yüzbaşı” diye anılmıştır. Bu sebeple ailesine önceleri “Kavasoğulları” denirken “Yüzbaşıoğulları” denmeye başlanmıştır (1980: 296). Şair, H. 1329/M. 1910 yılında köyünün dokumalarını satmak için gittiği İspir’in Salçor köyünde vefat etmiştir (Gökalp 1988: 57-58).
Zor köyünde âşıklık geleneği çok canlı olduğu için küçük yaşlardan itibaren âşıklığa ilgi duymaya başlayan Keşfî, Artvin âşıklık geleneğinin en bilinen ve önem verilen âşıklarından birisidir. Önceleri âşık tarzı şiirler söylerken tarikata girdikten sonra tekke-tasavvuf tarzı şiirler söylemeye başlamıştır. Dervişane bir hayat süren Keşfî’nin şiirlerinde tasavvufi bir incelik vardır. Yunus Emre tarzında ilahi ve naatlar söylemiştir. Dinî konular başta olmak üzere hemen her konuda şiirleri olan Keşfî’nin bilinen en önemli eseri ise "Mevlid-i Nebevî” adlı mevlittir. Tekke şiiri tarzındaki eserlerini Divan-ı Keşfî adlı yazma eserde toplamıştır. Keşfî, bu divanı ömrünün son dönemlerinde İstanbul’a giderek yazısı güzel fakat edebî bilgilerden yoksun bir yazıcıya yazdırmıştır. Bu eser tek nüsha olup 298 sayfadır. Keşfî’nin ölümü üzerine eser basılamadan kalmıştır. Daha sonra eser köyünde torunlarından emekli öğretmen Galip Fikri Coşkun’un eline geçmiştir. Keşfî üzerine araştırma yapanlar bu divandan faydalanmışlardır. Esenkaya köyünde yakın zamana kadar Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i yerine Keşfî’nin "Mevlid-i Nebevî"sinin okunduğu bilinmektedir. Bu eserlerde kullandığı dil son derece sade ve akıcı bir dildir. Okuyan ve dinleyen herkesin anlayabileceği bir dil kullanmayı tercih etmiştir. En yakın arkadaşı olan ve aynı zamanda ustam dediği Muhibbî’den etkilenen Keşfî, dönemindeki birçok âşığın yetişmesinde etkili olan bir âşıktır. Bunların başında oğlu Huzurî ve Sümmanî gelmektedir. Çok kuvvetli bir âlim olan Keşfî, Sümmanî ile yakinen tanışan bir âşıktır. Sümmanî’nin kendisine büyük bir hürmeti vardır. Keşfî’nin Sümmanî üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu Sümmanî’nin torunlarından derlenen şu hatıra anlatmaktadır:
Âşık Keşfî Hoca, maslahat için Narman’a gelir. Narman’a girmeden önce Sümmanî’yi ziyaret için Samikale’ye gider. Sümmanî, Keşfî hocayı evinde ağırlar. Sonraki gün Sümmanî ile birlikte Narman’a giderler. Narman’da Sümmanî’nin Avnî mahlasıyla şiirler yazan Molla Abdullah Hoca adlı arkadaşında kalma niyetindedirler. Abdullah Hoca da Sümmanî’ye sorma niyetiyle bir iki muamma hazırlamış, Samikale’nin yolunu tutmuştur. Yolda Sümmanî ve Keşfî hoca ile karşılaşır. Abdullah Hoca, Sümmanî’ye “Ben de sana geliyordum. Sana soracağım bir iki muammam vardı” der. Sümmanî, biraz arkada kalmış olan eli bastonlu, yaşlı Keşfî Hoca’yı işaret ederek “Biz de sana geliyorduk” der. Beraber Abdullah Hoca’nın evine doğru yola koyulurlar. Bir kahvede soluklanmak için oturduklarında Abdullah Hoca soracağı muammasının olduğunu tekrarlayınca, Sümmanî “Sor, ben bilmesem de hoca bilir” der. Keşfi Hoca, daha muamma sorulmadan “Kuru Molla ne sorabilir ki, sorsa sorsa Hz. Yusuf’un kanlı gömleğini sorar” der. Abdullah Hoca şaşkına döner. Gerçekten de soracağı muamma odur. İçinden “Bu adam cinci midir nedir? Benim soracağımı bildi” diye geçirir. Keşfî Hoca “Bu hoca hem veli hem deli. İçinden de bana kızıyor” der. Keşfî Hoca’nın bu sözleri karşısında Abdullah Hoca’nın şaşkınlığı bir kat daha artar. Abdullah Hoca, Sümmanî’nin kulağına eğilerek ihtiyarın kim olduğunu sorar. Sümmanî der “Bu Keşfî Hoca’dır, sen baltayı yaman taşa vurdun, git de af dile!” der. Abdullah Hoca, Keşfî Hoca’nın eline yapışarak aman diler. Anlatılan olaydan da görüldüğü gibi döneminin âşıkları tarafından saygı ve hürmetle karşılanan âşık, kendinden sonra yetişen birçok âşığı da etkilemiştir. Oğlu Huzurî ve İznî çıraklığını yapmışlardır. Huzurî’nin mahlası bile “Huzurda bulunan, konuşanları dinleyen” manasında babası Keşfî tarafından verilmiştir. Nedeni ise Keşfî’nin düzenlediği âşık meclislerinde oğlu Ali (Huzurî)’nin daha küçük yaşlarından itibaren hazır bulunup âşıkların şiirlerini merakla dinlemesidir. Ayrıca yöre âşıklarından Derya (aslı adı Mustafa) da Keşfî’ nin yardımlarını görmüştür. (Erkal 2010: 39-40; Öksüz 2013: 288-289).
Kaynakça
Banarlı, N. Sami (1997). Resimli Türk Edebiyatı Tarihi. C.2. İstanbul: MEB Yay.
Gökalp, Mehmet (1988). Artvin Saz Şairleri. İstanbul: Asır Ajans Yay.
Öksüz, Musa (2013). Artvin Âşıklık Geleneği. Doktora Tezi. Trabzon: Karadeniz Teknik Üniversitesi.
Özder, Adil (1960). “Yusufelili Keşfî”. Türk Folklor Araştırmaları 6 (126): 2065.
Özder, Adil (1981). “Yusufelili Keşfî Kaynakçası Üstüne”. Türk Folkloru 27 : 13-15.
Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi (1980). C.7. Ed. Ezel Elverdi vd. İstanbul: Dergâh Yay.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: ARAŞ. GÖR. TURGAY KABAKYayın Tarihi: 02.01.2014Güncelleme Tarihi: 08.12.2020Eserlerinden Örnekler
Yanıktır
Derdim deva bilmez ciğerim sızlar
Söylesem dilimde sözler yanıktır
Sakının yanımdan çeşm-i nergisler
Kıvılcımlar değer közler yanıktır
Ateşim yanıktır, yanar ezelî
Hüsnün bahçesinin dökmez gazeli
Baksam da göremem başka güzeli
Meğer seni gören gözler yanıktır
Vücudumu harman ettim savurdum
Yalancı dünyadan yüzüm çevirdim
Dolaştı sinimiz kırkı devirdim
Teravihte bin üç yüzler yanıktır
Aldım, sattım pazarımı peşine
Haber verin gelin bir ü beşine
Her bir salık yürüyemez peşime
Âşıklar gittiği yüzler yanıktır
Çok vaizin sözü niçün işlemez
İbadet öğretir, kendi başlamaz
Gönül kırar benliğini boşlamaz
Benliğinden geçen özler yanıktır
Bir dertli Keşfî’yim gör ki n’olmuşam
Aşkın mahzeniyim gamla dolmuşam
Her derd ü mihnete billûr olmuşam
Ayağım dokunan tozlar yanıktır.
Öksüz, Musa (2013). Artvin Âşıklık Geleneği. Doktora Tezi. Trabzon: Karadeniz Teknik Üniversitesi. 289.
Deyiş
Elest bezminde olundum hitab
“Kaalû belâ” lisanından okudum
Onunçün veririm herkese cevab
Erenlerin ihsanından okudum
Niceleri vâsıl oldu rahmete
Niceleri düştü anda zahmete
Yüz dört kitab nâzil oldu ümmete
Ben inandım Furkan’ından okudum
Keşfî’yim dersimi aldım hocadan
İmla bildim altmış iki heceden
Saadet kazandım gündüz geceden
Pîr-i Âzam divanından okudum.
Özder, Adil (1960). “Yusufelili Keşfî”. Türk Folklor Araştırmaları 6 (126): 2065.
Koşma
Gönül ister varem gidem gurbete
Velakin bizleri yar eğlendirir
Her dem bir gül için ah u zar eyler
Bülbül-i şeydâyı zar eğlendirir
Kalmışım ah ile efgân içinde
Gözlerim yaş döker al kan içinde
Biz ehl-i perdeyiz irfan içinde
Bizi namus gayret ar eğlendirir
Derd-i dilim her dilbere söylenmez
Vafasızdır sitemgere söylenmez
Demir zincir bend etseler eğlenmez
Keşfî’yi zülfünde dar eğlendirir.
Özder, Adil (1981). “Yusufelili Keşfî Kaynakçası Üstüne”. Türk Folkloru 27 : 14.
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 02.01.2014Güncelleme Tarihi: 08.12.2020Eserlerinden Örnekler
Yanıktır
Derdim deva bilmez ciğerim sızlar
Söylesem dilimde sözler yanıktır
Sakının yanımdan çeşm-i nergisler
Kıvılcımlar değer közler yanıktır
Ateşim yanıktır, yanar ezelî
Hüsnün bahçesinin dökmez gazeli
Baksam da göremem başka güzeli
Meğer seni gören gözler yanıktır
Vücudumu harman ettim savurdum
Yalancı dünyadan yüzüm çevirdim
Dolaştı sinimiz kırkı devirdim
Teravihte bin üç yüzler yanıktır
Aldım, sattım pazarımı peşine
Haber verin gelin bir ü beşine
Her bir salık yürüyemez peşime
Âşıklar gittiği yüzler yanıktır
Çok vaizin sözü niçün işlemez
İbadet öğretir, kendi başlamaz
Gönül kırar benliğini boşlamaz
Benliğinden geçen özler yanıktır
Bir dertli Keşfî’yim gör ki n’olmuşam
Aşkın mahzeniyim gamla dolmuşam
Her derd ü mihnete billûr olmuşam
Ayağım dokunan tozlar yanıktır.
Öksüz, Musa (2013). Artvin Âşıklık Geleneği. Doktora Tezi. Trabzon: Karadeniz Teknik Üniversitesi. 289.
Deyiş
Elest bezminde olundum hitab
“Kaalû belâ” lisanından okudum
Onunçün veririm herkese cevab
Erenlerin ihsanından okudum
Niceleri vâsıl oldu rahmete
Niceleri düştü anda zahmete
Yüz dört kitab nâzil oldu ümmete
Ben inandım Furkan’ından okudum
Keşfî’yim dersimi aldım hocadan
İmla bildim altmış iki heceden
Saadet kazandım gündüz geceden
Pîr-i Âzam divanından okudum.
Özder, Adil (1960). “Yusufelili Keşfî”. Türk Folklor Araştırmaları 6 (126): 2065.
Koşma
Gönül ister varem gidem gurbete
Velakin bizleri yar eğlendirir
Her dem bir gül için ah u zar eyler
Bülbül-i şeydâyı zar eğlendirir
Kalmışım ah ile efgân içinde
Gözlerim yaş döker al kan içinde
Biz ehl-i perdeyiz irfan içinde
Bizi namus gayret ar eğlendirir
Derd-i dilim her dilbere söylenmez
Vafasızdır sitemgere söylenmez
Demir zincir bend etseler eğlenmez
Keşfî’yi zülfünde dar eğlendirir.
Özder, Adil (1981). “Yusufelili Keşfî Kaynakçası Üstüne”. Türk Folkloru 27 : 14.
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 08.12.2020Eserlerinden Örnekler
Yanıktır
Derdim deva bilmez ciğerim sızlar
Söylesem dilimde sözler yanıktır
Sakının yanımdan çeşm-i nergisler
Kıvılcımlar değer közler yanıktır
Ateşim yanıktır, yanar ezelî
Hüsnün bahçesinin dökmez gazeli
Baksam da göremem başka güzeli
Meğer seni gören gözler yanıktır
Vücudumu harman ettim savurdum
Yalancı dünyadan yüzüm çevirdim
Dolaştı sinimiz kırkı devirdim
Teravihte bin üç yüzler yanıktır
Aldım, sattım pazarımı peşine
Haber verin gelin bir ü beşine
Her bir salık yürüyemez peşime
Âşıklar gittiği yüzler yanıktır
Çok vaizin sözü niçün işlemez
İbadet öğretir, kendi başlamaz
Gönül kırar benliğini boşlamaz
Benliğinden geçen özler yanıktır
Bir dertli Keşfî’yim gör ki n’olmuşam
Aşkın mahzeniyim gamla dolmuşam
Her derd ü mihnete billûr olmuşam
Ayağım dokunan tozlar yanıktır.
Öksüz, Musa (2013). Artvin Âşıklık Geleneği. Doktora Tezi. Trabzon: Karadeniz Teknik Üniversitesi. 289.
Deyiş
Elest bezminde olundum hitab
“Kaalû belâ” lisanından okudum
Onunçün veririm herkese cevab
Erenlerin ihsanından okudum
Niceleri vâsıl oldu rahmete
Niceleri düştü anda zahmete
Yüz dört kitab nâzil oldu ümmete
Ben inandım Furkan’ından okudum
Keşfî’yim dersimi aldım hocadan
İmla bildim altmış iki heceden
Saadet kazandım gündüz geceden
Pîr-i Âzam divanından okudum.
Özder, Adil (1960). “Yusufelili Keşfî”. Türk Folklor Araştırmaları 6 (126): 2065.
Koşma
Gönül ister varem gidem gurbete
Velakin bizleri yar eğlendirir
Her dem bir gül için ah u zar eyler
Bülbül-i şeydâyı zar eğlendirir
Kalmışım ah ile efgân içinde
Gözlerim yaş döker al kan içinde
Biz ehl-i perdeyiz irfan içinde
Bizi namus gayret ar eğlendirir
Derd-i dilim her dilbere söylenmez
Vafasızdır sitemgere söylenmez
Demir zincir bend etseler eğlenmez
Keşfî’yi zülfünde dar eğlendirir.
Özder, Adil (1981). “Yusufelili Keşfî Kaynakçası Üstüne”. Türk Folkloru 27 : 14.
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Yanıktır
Derdim deva bilmez ciğerim sızlar
Söylesem dilimde sözler yanıktır
Sakının yanımdan çeşm-i nergisler
Kıvılcımlar değer közler yanıktır
Ateşim yanıktır, yanar ezelî
Hüsnün bahçesinin dökmez gazeli
Baksam da göremem başka güzeli
Meğer seni gören gözler yanıktır
Vücudumu harman ettim savurdum
Yalancı dünyadan yüzüm çevirdim
Dolaştı sinimiz kırkı devirdim
Teravihte bin üç yüzler yanıktır
Aldım, sattım pazarımı peşine
Haber verin gelin bir ü beşine
Her bir salık yürüyemez peşime
Âşıklar gittiği yüzler yanıktır
Çok vaizin sözü niçün işlemez
İbadet öğretir, kendi başlamaz
Gönül kırar benliğini boşlamaz
Benliğinden geçen özler yanıktır
Bir dertli Keşfî’yim gör ki n’olmuşam
Aşkın mahzeniyim gamla dolmuşam
Her derd ü mihnete billûr olmuşam
Ayağım dokunan tozlar yanıktır.
Öksüz, Musa (2013). Artvin Âşıklık Geleneği. Doktora Tezi. Trabzon: Karadeniz Teknik Üniversitesi. 289.
Deyiş
Elest bezminde olundum hitab
“Kaalû belâ” lisanından okudum
Onunçün veririm herkese cevab
Erenlerin ihsanından okudum
Niceleri vâsıl oldu rahmete
Niceleri düştü anda zahmete
Yüz dört kitab nâzil oldu ümmete
Ben inandım Furkan’ından okudum
Keşfî’yim dersimi aldım hocadan
İmla bildim altmış iki heceden
Saadet kazandım gündüz geceden
Pîr-i Âzam divanından okudum.
Özder, Adil (1960). “Yusufelili Keşfî”. Türk Folklor Araştırmaları 6 (126): 2065.
Koşma
Gönül ister varem gidem gurbete
Velakin bizleri yar eğlendirir
Her dem bir gül için ah u zar eyler
Bülbül-i şeydâyı zar eğlendirir
Kalmışım ah ile efgân içinde
Gözlerim yaş döker al kan içinde
Biz ehl-i perdeyiz irfan içinde
Bizi namus gayret ar eğlendirir
Derd-i dilim her dilbere söylenmez
Vafasızdır sitemgere söylenmez
Demir zincir bend etseler eğlenmez
Keşfî’yi zülfünde dar eğlendirir.
Özder, Adil (1981). “Yusufelili Keşfî Kaynakçası Üstüne”. Türk Folkloru 27 : 14.
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | İĞZARÎ, Kasım Ocak | d. 1877 - ö. 1967 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | Niyazi Zaimoğlu | d. 1927 - ö. 1 Mayıs 1999 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | VEHBÎ, İbrahim | d. ? - ö. 1904 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | TEVFÎK, Mehmed Tevfîk, Çaylak Tevfîk, Çopur Tevfîk, Mehmed Tevfîk-i Dehlevî | d. 1843 - ö. 1892-93 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | FASSAL MUSTAFA | d. 1843 - ö. 1887 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | ÂBİDİN PAŞA | d. 1843 - ö. 1906 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | RIZÂ, Şeyh Tâlibânî, Kerküklü | d. 1838 - ö. 1910 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | HAYDARÎ, Hıdır Hulusi | d. 1863-1867? - ö. 1910/1917? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | HASAN FEHMÎ PAŞA, Batumlu | d. 1836 - ö. 1910 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | TAHİRÎ, Ortaköylü | d. 1812/1814 - ö. 1884? | Meslek | Görüntüle |
11 | KUL ABDULLAH, Abdullah Köse | d. 1892 - ö. 1997 | Meslek | Görüntüle |
12 | GAYIBI, Mahmut | d. 1734-35 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
13 | SERVET BEYBABA, Ahmed Tevfik | d. 1845 - ö. 1895 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | FEHMÎ BABA | d. ? - ö. 1895 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | AZBÎ BABA | d. ? - ö. 1835 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | CANİBÎ | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
17 | HÂFIZ-I ACEM, Hâfız, Hâfızüddin Mehmed Efendi | d. ? - ö. 31 Ocak 1551 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | KADRÎ, Receb Efendi | d. ? - ö. 1683 | Madde Adı | Görüntüle |