Madde Detay
SA'ÎD PAŞA, Divan Efendisi-zâde Mehmed Sa'îd Paşa
(d. 1248/1832 - ö. 1309/1891)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
1248/1832 yılında Diyarbakır'da doğdu. Asıl adı Mehmed Sa'îd Paşa'dır. Şiirlerinde Sa'îd mahlasını kullandı. Babası Dîvan Efendisi-zâde şair Süleyman Nazîf, dedesi de şair İbrâhim Cehdî'dir. Dîvan Efendisi-zâde sanıyla tanındı. Bir yaşında iken babası vefat etti. Tahsilini Diyarbakır'da çeşitli bilginlerden tamamladıktan sonra 1265/1849 senesinde Diyarbakır Tahrîrât Kalemi'ne devama başladı. 1273/1857 senesinde hâcegânlık rütbesi verildi. 1277/1861 yılında Vilâyet Tahrîrât başkitabetine, beş sene sonra Mektupçu muavinliğine, 1285/1865 senesinde Mektupçuluğa ve 1289/1872 yılında mîrmîrânlık rütbesiyle Ma'mûretülazîz mutasarrıflığına tayin olundu. 1291/1874 yılında görevi Maraş Mutasarrıflığına nakledildi. Maraş'ta bulunduğu sırada ikliminin kendisine uygun olmadığını belirten bir dilekçeyle Musul mutasarrıflığına tayinini istediyse de babıâlîce bu istek kabul olunduğu sırada hasmı olan Mahmûd Nedîm Paşa sadrazam olur ve onu görevden azleder. Diyarbakır'a döner. Üç ay kadar sonra Mardin mutasarrıflığına tayin edilir, bir süre sonra da bu görevi Muş mutasarrıflığına tahvil edilir. 1295/1878 senesinde bu görevinden istifa ederek Diyarbakır'a döner. Bir süre sonra Dersim ıslahatına memur olan Ali Şefik Bey'in ve bir ay sonra Cizre ıslahına memur olan Müşir İzzet Paşa'nın muavinliğine atanır. Bu memuriyet dört ay sonra nihayet bulduğunudan önce Siirt, 1296/1879 senesinde de ikinci defa Mardin mutasarrıflığına tayin edilir. Sa'îd Paşa 1299/1882 yılında emekli oldu. 1303/1886 yılından sonra İstanbul'a geldi ve burada iki yıl kadar kaldı. 1304/1887 yılında Rumeli beylerbeyliği payesi verildi. Çok dürüst ve ahlaklı bir insan olan Sa'îd Paşa'nın bu sırada bazı bürokratik çekişmeler ve siyasi tercihler sonucunda zarar gördüğü de anlaşılıyor. Midhat Paşa'nın sadrazam olmasını tebrik eden bir kıt'asından dolayı onun himayesini görürken aynı kıt'ada halefi sadrazam Mahmûd Nedîm Paşa'yı tenkidinden dolayı da daha sonra görevinden alınmıştır. 1307/1891 senesinde ikinci rütbe Mecîdî nişanı verildi ve ikinci defa olarak Muş mutasarrıflığına tayin edildi. Muş'ta 19 ay kaldıktan sonra hastalandı, dilekçesi üzerine görevi üçüncü defa olarak Mardin mutasarrıflığına tahvil edildi. Mardin'de üç ay kadar görev yaptıktan sonra 1309/1891 tarihinde vefat etti ve oraya defnedildi. Mardin'deki mezarının kitabesinde oğlu Süleyman Nazîf'in şu kıt'ası yer almaktadır: "Açdı dâğ-ı ebedî sîneye hicrân-ı peder / Ağladır derd-i firakı beni tâ kabre kadar / İstemezdim ki kazılsın gurbet elde kabrin / Neyleyim böyle imiş hükm-i kazâ emr-i kader". Sa'îd Paşa, meşhur şairlerden Süleyman Nazîf ile Fâ'ik Ali Ozansoy'un babası, Munis Faik Ozansoy'un dedesidir (Erdoğan 2004: 7-13).
Eserleri şunlardır:
1. Dîvân: Sa'îd Paşa'nın bu eserinin bilinen iki nüshası Millet Kütüphanesi Ali Emîri Manzum No: 210 ve İÜ. Kütüphanesi İbn'ül-Emîn No: 3540'tadır. Sa'îd Paşa'nın Dîvân'ı Kenan Erdoğan tarafından yayımlanmıştır (Erdoğan 2004). Toplam 1387 beyitten oluşan bu Dîvân'da 7 kaside, 1 terkib-i bend, 1 mu'aşşer, 5 müseddes, 7 muhammes, 86 gazel, 10 tarih manzumesi, 41 kıt'a, 13 nazm, 10 müfred yer almaktadır. Ayrıca bu Dîvân'dan seçmeler 111 sayfa halinde 1288/1871 senesinde Diyarbakır'da basılmıştır.
2. Diyarbakır Târihi: 1302/1885 tarihli Diyarbakır Sâlnâmesi'nin ikinci kısmını teşkil eden 144 sayfalık bölümdür.
3. Encümen-i Şu'arâ: Divan şairlerinden seçme şiirlerden oluşan antoloji niteliğinde bir mecmuadır. Mecmû'a-i Müntahabât adıyla da anılır. Üçü Türkçe biri Farsça dört defterden oluşmaktadır. Farsça olanının üzerinde "Ebyât-ı Müntahabe-i Fârisiyye" yazmaktadır. Bu defterlerden Encümen-i Şu'arâ diye adlandırılan defterde alfabetik olarak seçilen şiirler on yedinci asır şairlerinden Âlî'den başlayarak Şeyhülislâm Yahyâ ile sona ermektedir. Sa'îd Paşa bu mecmuaya uzunca bir mukaddime de yazmıştır. Bu mukaddimenin sonunda "İntihâb ettiğim beyitler kendi tabi'atıma ve benim ile hem-tabî'at olanların tab'larına muvâfık şeylerdir." demektedir. İki defterde ise kaside ve mesnevilerden seçmelere yer verilmektedir. İki bin kadar beyti ihtiva eden ve basılmayan bu defterler Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi'ne ailesi tarafından hediye edilen kitapları arasındadır.
4. Hülâsa-i Mantık: İstanbul'da 1310/1892 yılında 52 sayfa hâlinde basıldı.
5. İlm-i Hesâb-ı Âşârî: Meatematiğe dair bir eserdir. 1288/1871 senesinde 77 sayfa hâlinde İstanbul'da basıldı.
6. Mîzânü'l-Edeb: 1305/1888 senesinde İstanbul'da 404 sayfa hâlinde basıldı. Bir belagat kitabı olan bu eser bir mukaddime üç bab ve bir hatimeden meydana gelmektedir. Eserde Arapça belagat kaideleri detaylı olarak Türkçeye uygulanmaya çalışılmıştır. Mukaddime'de fesahat ve belagat üzerine geniş açıklamalar yapılmaktadır. Ayrıca izahlara yardımcı ve örnek olmak üzere muhtelif şairlerden seçilmiş seksen sayfa tutarında bir derleme vardır.
7. Mir'ât-ı Sıhhat: Antonin Bossu'dan Mehmed Zeki ile beraber çevirmiştir. 1287/1871 yılında 365 sayfa hâlinde Diyarbakır'da basılmıştır.
8. Mir'âtü'l-İber: On cilt hâlinde hazırlanan bu çok değerli eser İnsanlığın yaratılışından itibaren genel olayları ihtiva etmektedir. 1304-1306/1887/1889 yıllarında ilk 9 cildi istanbul'da basılmıştır. Toplam 3181 sayfadır.
9. Nuhbetü'l-Emsâl: Ebulfazl Anmed bin Muhammed El-Meydânî'den çeviridir. 1289/1872 senesinde 487 sayfa hâlinde Diyarbakır'da basılmıştır.
10. Tabsıratü'l-İnsân: İstanbul'da 1289/1872 senesinde 91 sayfa hâlinde basıldı.
Yaşadığı dönemde ve görev yaptığı yerlerde dürüstlüğü ve yönetmedeki gücü ile anılan Sa'îd Paşa'nın "Müstakîm ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni" nakaratlı on bentten oluşan muhammesi sanki kendi iffet ve istikametine olan irtibatını ispat etmektedir. Bu manzume döneminde çok tutulmuş ve dilden dile dolaşmıştır. Matematik, tarih, edebiyat gibi birçok konuda derin bilgi sahibi olan ve bu konularda eserler veren Sa'îd Paşa aynı zamanda iyi bir hattatdır. İyi derecede Fransızca da bilmektedir. Eslâf'ta Fâ'ik Reşâd şiiri hakkında şöyle demektedir: "Sa'îd Paşa'nın şiiri orta derecede fakat hakîmânedir. Kendisi şiir ile pek az meşgul olurdu. Bu cihetle nesri nazmından daha güçlüdür. Bu nedenle kendisine "şâ'ir" denilmekten ziyade "münşî" denilmek daha uygundur (Fâ'ik Reşâd 1312: 19). Sicill-i Osmânî'de de şöyle deniliyor: "Yüksek bilimlerde, inşâ ve kitâbetde çok geniş bilgiye sahiptir. Mükemmel bir tarih kaleme almıştır ki bu tarih hey'et ve ensâb ile coğrafya ve tabakâtu'l-arza dair çok faydalı bölümleri ihtiva etmektedir (Mehmed Süreyya 1311: 49).
Kaynakça
Ali Emîrî (1328). Tezkire-i Şu'arâ-yı Âmid. İstanbul.
Beysanoğlu, Şevket (1997). Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları. C. II. Ankara: San Matbaası.
Bursalı Mehmed Tahir (1333). Osmanlı Müellifleri. C. II. İstanbul.
Erdoğan, Kenan (2004). Diyarbakırlı Sa'îd Paşa Dîvânı. Manisa.
Faik Reşad (1312). Eslâf. İstanbul.
İnal, İbnü'l-Emîn Mahmud Kemal (1988). Son Asır Türk Şairleri. C. III. İstanbul: Dergah Yay.
İstanbul Kütüphaneleri Türkçe Yazma Divanlar Kataloğu (1967). C IV. İstanbul. 1031.
Mehmed Süreyya (1311). Sicill-i Osmânî. C. III. İstanbul.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. MEHMET ARSLANYayın Tarihi: 26.12.2014Güncelleme Tarihi: 30.11.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Kendim yanarım aşk ile gayre zararım yok
Ser-tâ-be-kadem âteşim ammâ şererim yok
Yâri ararım devr ederek hâne-be-hâne
Yâr ise benim hâneme gelmiş haberim yok
Bir sırr-ı hafî rûhumu almış yed-i zabta
Zâhirdeki ârâyiş-i hüsne nazarım yok
Etmez bu şu'ûnun bana te'sîr gumûmı
Mir'ât-ı tecellî-i Hudâ'yım kederim yok
Baş eğmemişim kimseye dünyâ içün aslâ
Dünyâda Sa'îd anın içün derd-i serim yok
Gazel
Kâbiliyyet bî-tecellî şâmil-i eşyâ değil
Her asâ ejder-nümâ her el yed-i beyzâ değil
Gizli kalmaz sû-i âmâli isâ'et ehlinin
Dehrde her gûş asam her dîde nâ-bînâ değil
El verir çek dizgini ey râkib-i esb-i gurûr
Arsa-i pehnâ senin zannın gibi tenhâ değil
Bende mi bilmem tebeddül gülşen-i âlemde mi
Bülbüli eski gibi hoş-gû güli bûyâ değil
Ben mi dostu düşmeni fark eylemezdim bir zamân
Yoksa şimdi gördüğüm dünyâ mı ol dünyâ değil
Her temâşâ ârife vech-i hakîkat gösterir
Bu şu'ûnun cilve-gâhı âlem-i rü'yâ değil
Ba'd-ezîn her kâkülün sevdâsına düşmez Sa'îd
Şimdi öğrenmiş cihânın hâlini şeydâ değil
Meşhur Muhammes'inin ilk ve son bendi:
Sen usandırma eli el de usandırmaz seni
Hîle-kârlık eyleme kimse dolandırmaz seni
Dest-i a'dâdan soğuk su içme kandırmaz seni
Korkma düşmenden ki âteş olsa yandırmaz seni
Müstakîm ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni
Zâmin olan ey Sa'îd erzâka Hâlık'dır sana
Mâ-sivâya ser-fürû itmek ne lâyıkdır sana
Iztırâbı celb iden meyl-i alâ'ikdir sana
Gayr içün düşme lisân-ı nâsa yazıkdır sana
Müstakîm ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni
(Erdoğan, Kenan (2004). Diyarbakırlı Sa'îd Paşa Dîvânı. Manisa. 83, 87, 110.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 26.12.2014Güncelleme Tarihi: 30.11.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Kendim yanarım aşk ile gayre zararım yok
Ser-tâ-be-kadem âteşim ammâ şererim yok
Yâri ararım devr ederek hâne-be-hâne
Yâr ise benim hâneme gelmiş haberim yok
Bir sırr-ı hafî rûhumu almış yed-i zabta
Zâhirdeki ârâyiş-i hüsne nazarım yok
Etmez bu şu'ûnun bana te'sîr gumûmı
Mir'ât-ı tecellî-i Hudâ'yım kederim yok
Baş eğmemişim kimseye dünyâ içün aslâ
Dünyâda Sa'îd anın içün derd-i serim yok
Gazel
Kâbiliyyet bî-tecellî şâmil-i eşyâ değil
Her asâ ejder-nümâ her el yed-i beyzâ değil
Gizli kalmaz sû-i âmâli isâ'et ehlinin
Dehrde her gûş asam her dîde nâ-bînâ değil
El verir çek dizgini ey râkib-i esb-i gurûr
Arsa-i pehnâ senin zannın gibi tenhâ değil
Bende mi bilmem tebeddül gülşen-i âlemde mi
Bülbüli eski gibi hoş-gû güli bûyâ değil
Ben mi dostu düşmeni fark eylemezdim bir zamân
Yoksa şimdi gördüğüm dünyâ mı ol dünyâ değil
Her temâşâ ârife vech-i hakîkat gösterir
Bu şu'ûnun cilve-gâhı âlem-i rü'yâ değil
Ba'd-ezîn her kâkülün sevdâsına düşmez Sa'îd
Şimdi öğrenmiş cihânın hâlini şeydâ değil
Meşhur Muhammes'inin ilk ve son bendi:
Sen usandırma eli el de usandırmaz seni
Hîle-kârlık eyleme kimse dolandırmaz seni
Dest-i a'dâdan soğuk su içme kandırmaz seni
Korkma düşmenden ki âteş olsa yandırmaz seni
Müstakîm ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni
Zâmin olan ey Sa'îd erzâka Hâlık'dır sana
Mâ-sivâya ser-fürû itmek ne lâyıkdır sana
Iztırâbı celb iden meyl-i alâ'ikdir sana
Gayr içün düşme lisân-ı nâsa yazıkdır sana
Müstakîm ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni
(Erdoğan, Kenan (2004). Diyarbakırlı Sa'îd Paşa Dîvânı. Manisa. 83, 87, 110.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 30.11.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Kendim yanarım aşk ile gayre zararım yok
Ser-tâ-be-kadem âteşim ammâ şererim yok
Yâri ararım devr ederek hâne-be-hâne
Yâr ise benim hâneme gelmiş haberim yok
Bir sırr-ı hafî rûhumu almış yed-i zabta
Zâhirdeki ârâyiş-i hüsne nazarım yok
Etmez bu şu'ûnun bana te'sîr gumûmı
Mir'ât-ı tecellî-i Hudâ'yım kederim yok
Baş eğmemişim kimseye dünyâ içün aslâ
Dünyâda Sa'îd anın içün derd-i serim yok
Gazel
Kâbiliyyet bî-tecellî şâmil-i eşyâ değil
Her asâ ejder-nümâ her el yed-i beyzâ değil
Gizli kalmaz sû-i âmâli isâ'et ehlinin
Dehrde her gûş asam her dîde nâ-bînâ değil
El verir çek dizgini ey râkib-i esb-i gurûr
Arsa-i pehnâ senin zannın gibi tenhâ değil
Bende mi bilmem tebeddül gülşen-i âlemde mi
Bülbüli eski gibi hoş-gû güli bûyâ değil
Ben mi dostu düşmeni fark eylemezdim bir zamân
Yoksa şimdi gördüğüm dünyâ mı ol dünyâ değil
Her temâşâ ârife vech-i hakîkat gösterir
Bu şu'ûnun cilve-gâhı âlem-i rü'yâ değil
Ba'd-ezîn her kâkülün sevdâsına düşmez Sa'îd
Şimdi öğrenmiş cihânın hâlini şeydâ değil
Meşhur Muhammes'inin ilk ve son bendi:
Sen usandırma eli el de usandırmaz seni
Hîle-kârlık eyleme kimse dolandırmaz seni
Dest-i a'dâdan soğuk su içme kandırmaz seni
Korkma düşmenden ki âteş olsa yandırmaz seni
Müstakîm ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni
Zâmin olan ey Sa'îd erzâka Hâlık'dır sana
Mâ-sivâya ser-fürû itmek ne lâyıkdır sana
Iztırâbı celb iden meyl-i alâ'ikdir sana
Gayr içün düşme lisân-ı nâsa yazıkdır sana
Müstakîm ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni
(Erdoğan, Kenan (2004). Diyarbakırlı Sa'îd Paşa Dîvânı. Manisa. 83, 87, 110.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Gazel
Kendim yanarım aşk ile gayre zararım yok
Ser-tâ-be-kadem âteşim ammâ şererim yok
Yâri ararım devr ederek hâne-be-hâne
Yâr ise benim hâneme gelmiş haberim yok
Bir sırr-ı hafî rûhumu almış yed-i zabta
Zâhirdeki ârâyiş-i hüsne nazarım yok
Etmez bu şu'ûnun bana te'sîr gumûmı
Mir'ât-ı tecellî-i Hudâ'yım kederim yok
Baş eğmemişim kimseye dünyâ içün aslâ
Dünyâda Sa'îd anın içün derd-i serim yok
Gazel
Kâbiliyyet bî-tecellî şâmil-i eşyâ değil
Her asâ ejder-nümâ her el yed-i beyzâ değil
Gizli kalmaz sû-i âmâli isâ'et ehlinin
Dehrde her gûş asam her dîde nâ-bînâ değil
El verir çek dizgini ey râkib-i esb-i gurûr
Arsa-i pehnâ senin zannın gibi tenhâ değil
Bende mi bilmem tebeddül gülşen-i âlemde mi
Bülbüli eski gibi hoş-gû güli bûyâ değil
Ben mi dostu düşmeni fark eylemezdim bir zamân
Yoksa şimdi gördüğüm dünyâ mı ol dünyâ değil
Her temâşâ ârife vech-i hakîkat gösterir
Bu şu'ûnun cilve-gâhı âlem-i rü'yâ değil
Ba'd-ezîn her kâkülün sevdâsına düşmez Sa'îd
Şimdi öğrenmiş cihânın hâlini şeydâ değil
Meşhur Muhammes'inin ilk ve son bendi:
Sen usandırma eli el de usandırmaz seni
Hîle-kârlık eyleme kimse dolandırmaz seni
Dest-i a'dâdan soğuk su içme kandırmaz seni
Korkma düşmenden ki âteş olsa yandırmaz seni
Müstakîm ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni
Zâmin olan ey Sa'îd erzâka Hâlık'dır sana
Mâ-sivâya ser-fürû itmek ne lâyıkdır sana
Iztırâbı celb iden meyl-i alâ'ikdir sana
Gayr içün düşme lisân-ı nâsa yazıkdır sana
Müstakîm ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni
(Erdoğan, Kenan (2004). Diyarbakırlı Sa'îd Paşa Dîvânı. Manisa. 83, 87, 110.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | NÂCÎ, Şeyh Hüseyin Nâcî Efendi | d. ? - ö. 1656-58 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | VERDÎ, Ahmed Çelebi | d. ? - ö. 1717-18 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | EDHEM, Kadı-zâde Edhem Efendi | d. 1851 - ö. 1912 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | VASFÎ, Ahmed Vasfî | d. 1832 - ö. 1876 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | ÖRFÎ, Kerküklü | d. 1832 - ö. 1889 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | KADRÎ PAŞA | d. 1832 - ö. 1884 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | EDHEM, Avanoslu | d. 1835 - ö. 1891 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | BEKTAŞ BABA | d. 1833 - ö. 1891 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | KADRÎ, Kudsî-zâde Abdülkâdir Kadrî Efendi | d. ? - ö. 1891 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | Ali Ferruh (İBNÜRREŞAT) | d. 5 Haziran 1865 - ö. 20 Ekim 1904 | Meslek | Görüntüle |
11 | KÂMİL PAŞA, Kıbrıslı Mehmed Kâmil Paşa | d. 1832 - ö. 1913 | Meslek | Görüntüle |
12 | İSHAK EFENDİ, Başhoca, Nardalı | d. ? - ö. 1835 | Meslek | Görüntüle |
13 | TAHSÎN | d. 1800/01 - ö. 1861 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | NÜHÜFT/VÂZIH, Mustafa | d. ? - ö. 1877 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | FEYZÎ, Mehmed Emîn Feyzî Efendi, Ayaşlı | d. 1807 - ö. 1855 ds. | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | Müeyyed-zâde Yahya b. Mehmed b. Ali, Hısım Yahya Efendi | d. 1563 - ö. 1630 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | FÂNÎ EFENDİ, Ebûbekir-zâde Mehmed Abdülbâkî Fânî Efendi | d. 1850 - ö. 1909 ds. | Madde Adı | Görüntüle |
18 | İLMÎ, İlmî-i Nâzik | d. ? - ö. 1600 | Madde Adı | Görüntüle |