Madde Detay
Ahmet Hikmet Müftüoğlu
-
(d. 3 Haziran 1870 / ö. 19 Mayıs 1927)
Şair, Yazar, Diplomat
(Yeni Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
İstanbul Süleymaniye’de doğdu. Babası Osmanlı Devleti’nin ileri gelenlerinden Akdeniz Vilayetleri Kapı Kethüdası Yahya Sezai Efendi’dir. Tasavvufla ilgilenen ve tasavvufî şiirler yazan Yahya Sezai Efendi, basılmamış divanı bulunan şairlerden biriydi. Annesinin ismi bilinmese de Moralı olduğu, soyunun Niyazi-i Mısri’ye dayandığı bilinir.
7 yaşındayken babasının vefat etmesiyle annesi ve ağabeyi Ahmet Refik Bey tarafından büyütüldü. İlköğrenimine Süleymaniye Mahalle Mektebinde başladı, Dökmeciler Taş Mektepte devam etti. Sonrasında Aksaray Mahmudiye Vakıf Rüştiyesine, Soğukçeşme Askerî Rüştiyesine ve Galatasaray Lisesine gitti. Galatasaray Lisesinde okurken edebiyata ilgisi artan Ahmet Hikmet, bu yıllarda Tevfik Fikret başta olmak üzere lise hocalarından etkilenerek yazılar yazmaya başladı. 1889’da Galatasaray Lisesinden mezun olduktan sonra Hariciye Nezareti Konsolosluk Hizmetleri Kaleminde stajyer memurluk yaptı. Aynı yıl Matbuat-ı Dâhiliye Kaleminde, 1891’de Takvim-i Vekayi İdaresinde çalıştı. 1893’te Marsilya Başşehbenderhanesine atanarak ilk yurt dışı görevine çıktı. Sonrasında Atina, Pire, Poti ve Kerç’te görevlendirildi. Sağlık problemlerinden dolayı 1895’te yurda dönerek Umûr-ı Şehbenderî Serhalifeliğinde ve Hariciye Nezaretinde çalışmaya başladı.
1896’da Suad Hanım’la evlenen Müftüoğlu’nun yirmi beş yıl süren evliliğinden çocuğu olmadı. Memuriyet görevinin yanında 1898’den 1909’a kadar Galatasaray Lisesinde Türkçe, edebiyat, imla ve kıraat dersleri verdi. 1909’da Ticaret ve Ziraat Nezareti Umûr-ı Ticariye Umûm Müdürlüğüne getirildi. Galatasaray Lisesindeyken Servet-i Fünun ve Fecr-i Âti’deki birçok sanatkâra hocalık yaptı. Fakat aralarında uyuşmazlık olan Tevfik Fikret’in Galatasaray Lisesinin müdürü olmasıyla Galatasaray Lisesinden ayrıldı. Tevfik Fikret ve Ahmet Hikmet’in arasının açık olmasını Halit Ziya Kırk Yıl isimli eserinde şöyle belirtir: Ahmet Hikmet’in ağabeyi Refik Bey ile evli olan Tevfik Fikret’in kardeşi Sıdıka Hanım’ın ölümü üzerine Tevfik Fikret “Hemşirem İçin” isimli bir mersiye yazar. İşte bu mersiye, aileler arasında dargınlığa sebep oldu (Tuncer, 1998: 267). 1910’dan 1912’ye kadar İstanbul Darülfünunda Alman ve Fransız edebiyatı tarihi alanlarında profesörlük yaptı. Balkan Savaşı’nın ardından Darülfünundaki görevinden ayrılarak 1912’de Budapeşte Başşehbenderliğine atandı. Türk Yurdu Cemiyeti’nin kurucuları arasında olan Ahmet Hikmet, buranın yayın organı olan Türk Yurdu’na da yazılar gönderdi. Bununla birlikte Türk Ocağı’na destek verdi. 1918’de İstanbul’a geldi ancak 1920’de tekrar Budapeşte, Viyana ve Berlin’e gitti. 1921’de yurda döndüğünde eşini kaybetti. Sonrasında ikinci evliliğini Tahir Menemencioğlu’nun kızı Fatma Nerime Hanım’la yaptı. Bu evliliğinden de çocuğu olmadı. 1924’te Halifelik Başmabeyinciliğine, 1926’da Hariciye Vekâleti Umûr-ı Şehbenderiye ve Ticariye Umum Müdürlüğüne getirildi. 19 Mayıs 1927’de İstanbul’da vefat eden Müftüoğlu, vasiyeti üzerine Maçka Şeyhler Mezarlığına ilk eşi Suad Hanım’ın yanına gömüldü.
Güneş mecmuasının Ahmet Hikmet Özel Sayısında dürüst, körü körüne Batı hayranlığından hoşlanmayan, asil ruhlu biri şeklinde tasvir edilir. Hat sanatı, resim, musiki, mimari, dokumacılık, oymacılık, işlemecilik ile yakından ilgilenir. Mevlit, ezan, Kur’an dinlemeyi ve sıkıntılı günlerinde Fatih’in, Aksaray’ın, Eyüp’ün mahallelerini gezmeyi sever. Fûzulî, Bâkî, Nefî, Nedim, Rûhî, Şeyh Gâlîp, Abdülhak Hamid, Samipaşazade Sezai ve Recaizade Mahmut Ekrem’i okuyan Ahmet Hikmet, Batı edebiyatından Lamartine ve Goethe’yi örnek alır (Erez, 2013: 8-9).
Divan edebiyatıyla ilgilenen babası ve dedeleri vasıtasıyla edebiyatla tanışan Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun edebiyata alakasının temellerinin ailede atıldığını söyleyebiliriz. Diğer bir ifadeyle edebiyat bilinci ailede şekillenen Ahmet Hikmet, ailesinden dolayı eski edebiyatı da iyi bilir. Bu nedenle Servet-i Fünun Dönemi’nde “Dekadanlık tartışmalarında en susturucu cevapları Cenap’a Ahmet Hikmet” (Enginün 2009: 381) verir. “Rüştiye’yi bitirip Sultaniye girdiğim zaman (...) görüp işittiklerimi başkalarına da işittirmek merakı ilk kıvılcımını böyle tutuşturmuş oluyordu. O zaman edebiyattan başka bir uğraşılan işin pek de geçerli olmaması ve belki ana-babadan gelen bir eğilim beni de edebiyat üzerinde düşündürdü.” (Erez 2013: 10) sözleriyle edebiyata nasıl başladığını anlatır. Edebiyata duyduğu sevginin ve alakanın güçlenmesi ise Galatasaray Lisesinde olur. Kaynaklarda ilk edebî metninin hangisi olduğu ve ne zaman yazıldığı ile ilgili farklı bilgiler yer alsa da Galatasaray Lisesindeki öğrencilik yıllarına ait el yazması defterinde ilk denemesinin 8 Mart 1886 tarihli “Bahar” isimli nesir yazısı olduğu belirtilir (Erez: 2013: 10). Bu metni “Tehazzün” (1887) şiiri ve “Bir Müteverrimin Bir Ormana Hitabı” (1887) adını taşıyan nesir yazısı takip eder. “Bir Gazel” (1888), “Mehtapta Bir Melek” (1888), “Şarkı” (1888), “Yâd Et Beni Sevdiğim Meleksin Sen” (1888), “Nazire-i Gazel-i Cenab-ı Fevzi” (1888), “Şarkı” (1888), “M…B” (1889), “Bir Tasvir-i Ulvi Huzurunda” (1889), “Gazel-i Nazire-i Feyzi” (1889) lise yıllarında kaleme aldığı şiirler arasındadır. Bu dönemde aşk, kadın, güzellik, özlem, ayrılık, tabiat, ölüm gibi bireysel temaların yanında toplumsal ve sosyal temalı şiirler de yazar. Galatasaray Lisesinin son sınıfındayken hazırlamış olduğu ve “Mektebin dördüncü sınıfında yaptığımız uzunca vazifenin mekteb-i sultani müdürü İsmail Bey’in takdirini celbetmesi ve sonra bu vazifenin kitabet şeklinde (Leyla yahut Bir Mecnunun İntikamı) namı ile (Asır Kütüphanesi Külliyatı) neşredilmesi, küçük ruhumu teşvike bâdi olmuş ve o yaşta gayet cüzi bir telife nail olmaklığım beni sevindirmişti.” (Erez 2013: 11) ifadeleriyle anlattığı bir ödev çalışması da 1892’de Leylâ yahut Mecnun’un İntikamı ismiyle basılır.
Okul yıllarında özellikle Voltaire, Pierre Loti, Maupassant gibi Fransız sanatkârları okuyarak Batı edebiyatını yakından tanımaya çalışan Müftüoğlu, Fransız edebiyatından da çeviriler yapar. Fen konularına ilgi duyarak 1891’de Fransız tarım uzmanı ve ekonomisti Antoine Parmentie’nin eserini Patates ismiyle Türkçeye çevirir. Bir Riyazi’nin Muâşakası yahut Kamil (1891), Tuvalet yahut Letâfet-i Â’zâ (1892) diğer çevirileridir. “O zamanki muharrirleri takliden her şeyden bahsetmek, hezârfen görünmek istiyordum. Bu hevesle patates ziraatine dâir ufak bir kitabımı Asır Kütüphanesi meyânına idhal ettim.” (Erez 2013: 24) sözleriyle bu kitabı niçin çevirdiğini açıklar. Alexandre Dumas’dan dilimize çevrilen Bir Riyazi’nin Muâşakası yahut Kamil isimli roman, Ahmet Hikmet’in ikinci tercümesidir. Fransız yazar Baronne de Staff’ın Cabinet de Toilette adlı eserinden yapılan tercüme olan Tuvalet yahut Letâfet-i Â’zâ, Ahmet Hikmet tarafından eklenen bir ilave bölüm de dâhil olmak üzere beş bölümden oluşur. İlave bölümde Türk yaşantısı, gelenek ve görenekleri, giyim kuşamı, çarşaf ve feraceleri hakkında bilgi verilerek esere millî bir boyut kazandırılır.
Asıl olarak hikâyeleriyle ön plana çıkan Ahmet Hikmet Müftüoğlu, hikâyelerini Hâristan ve Çağlayanlar adıyla iki kitapta toplar. Servet-i Fünun Dönemi’nde yazdığı hikâyelerini içeren ve 1901’de yayımlanan ilk hikâye kitabı Hâristan yirmi iki hikâyeden oluşur. Kitabın ilk hikâyesi “Hâristan ve Gülistan”dan ismini alan kitaptaki hikâyelerin “Tevcih-i Vecih” dışında hepsi Servet-i Fünûn dergisinde yayımlanmıştır. Hikâyelerin dili, Servet-i Fünûn üslubuna uygun olarak ağırdır. Hüseyin Cahit, “Görülmemiş ve zarif kelime bulmak düşkünlüğü en çok Ahmet Hikmet’te kendisini gösterdi. Onun küçük bir defteri vardı. Nerede böyle kulağa hoş gelen Arapça bir kelime, Farsça bir sıfat bulursa hemen oraya kaydederdi.” (Yalçın 2010: 186) sözleriyle Ahmet Hikmet’in kitabında Arapça ve Farsça tamlamalar ile sanatlı söyleyişten yararlandığını belirtir. Kitap, tasvirlerle örülü bir dile sahiptir. Tahlillerin ön plana çıktığı hikâyelerde aşk, kadın, aile, evlilik, kadın-erkek ilişkileri, yalnızlık, hayal-hakikat çatışması gibi konular işlenir. 1922’de yayımlanan ikinci hikâye kitabı Çağlayanlar on sekiz hikâyeden oluşur. Vatan ve millet sevgisi, savaş, vatanın içinde bulunduğu kötü durum, savaş sonrası yaşanılan sıkıntılar, Türkçülük, din gibi sosyal, toplumsal ve siyasal konuların ağırlık kazandığı bu kitap, ilk hikâye kitabının aksine sade bir dil ve üslupla kaleme alınır. Servet-i Fünun edebiyatının etkisinden kurtulan Ahmet Hikmet hem konu olarak hem de dil olarak milliyetçilik cereyanının etkisindedir. Dolayısıyla romantik bakış açısı yerini realist ve duyarlı bakış açısına bırakır. Türk dilinin ve tarihinin etkilerini görmemizin mümkün olduğu bu hikâyelerinde millî değerlere yönelme vardır. İlk olarak 1920’de Tasvir-i Efkâr gazetesinde otuz üç bölüm olarak tefrika edilen ve 1971’de Fethi Tevetoğlu tarafından kitap hâline getirilen Gönül Hanım ise Ahmet Hikmet’in tek romanıdır. I. Dünya Savaşı yıllarını konu edinen, Orhun nehri kıyılarına ilmî bir seyahati anlatan ve milliyetçiliği vurgulayan bu tezli roman; Türk (Mehmet Tolun Efendi), Tatar (Gönül Hanım ve Bahadır Ali) ve Macar (Kont Bela Zichy) kardeşliğini Orhun Yazıtlarının önünde tescil ettiren bir Turan rüyasıdır. Türkçülükle ilgili düşüncelerini Mehmet Tolun Efendi üzerinden veren Müftüoğlu romana ismini veren Gönül Hanım’ı da “Turan meleği” olarak tasvir eder. Yazar, Türk ırkının bu üç büyük gücünü bir Turan ideali etrafında aynı amacın yolcuları olarak buluşturur. Bir bakıma ilhamını Ziya Gökalp’in manzum masalı “Ala Geyik”ten alan roman, Türkçülüğün coşkun bir ifadesi olarak karşımıza çıkar.
İlk yazı denemelerinde daha çok şiire ağırlık vererek gazel, mersiye ve nazire türünde şiirler yazan Ahmet Hikmet Müftüoğlu, bu şiirlerinde aruz ölçüsünün yanında hece ölçüsünü de kullanır. Yazı hayatına şiirle başlasa da asıl kimliğini nesirle bulur ve daha çok nesir çalışmalarıyla bilinir. 1893’ten sonra şiiri geri plana atarak Hazîne-i Fünun ve Servet-i Fünun gibi dergilerde farklı konularda yazılar yazmaya başlayan Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun edebî hayatını iki dönemde incelemek mümkündür. 1908’e kadar Servet-i Fünun edebiyatının etkisi altında kalırken 1908’den sonra Millî edebiyatın etkisindedir. 1893’te Hazîne-i Fünun’da “Tevcih-i Vecih” adlı hikâyesi yayımlanır. Aynı yıl “Roman Fabrikası” yazısının Servet-i Fünun dergisinde çıkmasıyla Servet-i Fünun edebiyatına dâhil olur ve 1893’ten 1911’a kadar Servet-i Fünun dergisinde toplam yirmi iki yazı kaleme alır. Servet-i Fünun’un dil ve üslubuna uygun olarak sanatkârane ve ağır bir dil kullanarak aşk, ölüm, yalnızlık, ayrılık gibi konuları ele alır. Ayrıca romantizm ve parnasizm akımlarından etkilenir. Fakat sanatın sadece sanat için yapıldığı görüşüne pek de bağlı kalmayarak ferdî konuların yanında bazı hikâyelerinde alafrangalık, kültürel yozlaşma gibi sosyal ve toplumsal konuları da işler. Zamanla fikirleri millî bir boyuta kayar ve 1908’den sonra Ahmet Hikmet’in eserlerinde farklılaşma görülür. Öyle ki bu yıldan sonra bireysel konular yerini vatan, millet ve Türklük sevgisine, ağır dil de yerini sade ve millî dile bırakır. II. Meşrutiyet sonrası milliyetçilik düşüncesini benimseyip edebiyatın millî bir amaca hizmet etmesi gerektiğini düşünerek “Türk kültür ve medeniyetinin yüceliği üzerinde durur.” (Tuncer 1998: 269). Mesleği sebebiyle yurt dışında -özellikle Budapeşte, Almanya ve Macaristan’da- bulunması Ahmet Hikmet’in fikrî ve edebî yönden değişmesini sağlar. 1908 sonrası gelişen fikir hareketleri içerisinde aktif bir şekilde rol alarak sosyal ve siyasi konularla uğraşır. Türk Yurdu Derneği ve Türk Derneğinin kurucuları arasında yer alarak Türk Ocağı, Türk Derneği gibi dergilerde yazar. Bu dönem yazdığı yazıların bir kısmında “Yavuz” ve “Sezâî-zâde Abdülhakîm Hikmet” takma adlarını kullanır. “Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Mütalaalar”, “Türkçemize Dâir”, “Türk ve Macar Lisânları Hakkında Tecrübe” başlıklı yazılarında Türk dili ve Türk milliyetçiliğine dair fikirlerini dile getirir. Ona göre millî edebiyat, millî his ve millî heyecandan doğar. Türk dili yabancı kelimelerden kurtarılarak Türk diline kendi saflığı, sadeliği ve anlaşılırlığı kazandırılmalıdır. Dilimizde kelimelerin yaşatılabilmesi için sözlük çalışmalarına gereken önem verilmelidir ve yazı dili Türkçe olmalıdır. Eski kelimelerin canlandırılması ve diğer lehçelerden kelimeler alınarak yeni kelimelerin türetilmesi gerektiğini savunur (Tuncer 1998: 270-271). Kısacası yazar, 1908’den sonra “sanatını sosyal hizmete verme kararını” (Akyüz 1995: 123) alır.
Kaynakça
Akyüz, Kenan (1995). Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri (1860-1923). İstanbul: İnkılâp Kitabevi.
Enginün, İnci (2009). Yeni Türk Edebiyatı Tanzimat’tan Cumhuriyet’e (1839-1923). İstanbul: Dergâh Yayınları.
Erez, Meral (2013). Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun Eserlerinde Batı. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul Kültür Üniversitesi.
Pehlivan, Gamze (2011). Ömer Seyfettin ve Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun Hikayelerinde Milli Kimlik ve Öteki. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Fatih Üniversitesi.
Tuncer, Hüseyin (1998). Servet-i Fünun Edebiyatı. İzmir: Akademi Kitabevi.
Yalçın, Hüseyin Cahit (2010). Edebiyat Anıları. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ ZEHRA YAZBAHARYayın Tarihi: 21.10.2019Güncelleme Tarihi: 26.10.2020
Yayın Tarihi: 21.10.2019Güncelleme Tarihi: 26.10.2020
Güncelleme Tarihi: 26.10.2020
Eser Adı | Yayın evi | Basım yılı | Eser türü |
---|---|---|---|
Patates | Cemal Efendi Matbaası / İstanbul | 1891 | Çeviri |
Bir Riyazi’nin Muâşakası yahut Kamil | Ahter Matbaası / İstanbul | 1891 | Çeviri |
Tuvalet yahut Letâfet-i Â’zâ | Kitapçı Arakel / İstanbul | 1892 | Çeviri |
Leylâ yahut Mecnun’un İntikamı | Kasbar Matbaası / İstanbul | 1892 | Hikâye |
Hâristan | Âlem Matbaası / İstanbul | 1901 | Hikâye |
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | Rikkat Köknar | d. 11 Kasım 1911 - ö. 20 Mayıs 1994 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | KÂTİBÎ, Seydi Ali Çelebi | d. ? - ö. 1562 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | ÂBİDÎN, Zeynelâbidîn Efendi | d. ? - ö. 1875-76 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | EDÎB, Ali Edîb Bey | d. 1870-71 - ö. 1898 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | RE'FET BEY, Bereketoğlu | d. 1870 - ö. 1918 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | İMDADÎ, Ali | d. 1870 - ö. 1906/1908? | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | HÜSEYN MEZRELİ | d. 1825 - ö. 1927 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | Abdülahad Nuri | d. 1865 - ö. 1927 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | Süleyman Nazif | d. 29 Ocak 1869 - ö. 4 Ocak 1927 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | Ali Haydar Karahacıoğlu | d. 31 Temmuz 1931 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
11 | Ahmet Emin YALMAN | d. 1888 - ö. 19 Aralık 1972 | Meslek | Görüntüle |
12 | Mustafa Okan Baba | d. 18 Aralık 1939 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
13 | Nurettin Rüştü Büngül | d. 1882 - ö. 1951 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | Beşir Fuat | d. 1852 - ö. 5 Şubat 1887 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | Ziya (Trabzon) | d. 1858 - ö. 28 Ocak 1921 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | İMAMOĞLU, Hikmet Okuyar | d. 1950 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
17 | Ahmet Hamit Ongunsu | d. 1885 - ö. 29 Ağustos 1967 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | Ahmet Tufan Şentürk | d. 12 Mayıs 1924 - ö. 9 Mayıs 2005 | Madde Adı | Görüntüle |